Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi 25-27 Mart 2010 E.Ü. Atatürk Kültür Merkezi İzmir Türkiye “Sağlıkta yaşam kalitesi skorlarının klinikte ve alanda yorumlanması” 3. Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi. 25-27 Mart 2010, E.Ü. Atatürk Kültür Merkezi, İzmir, Türkiye 3. Ulusal Kongre Bildiri ve Sunum Kitabı Bu etkinlik TUBİTAK tarafından desteklenmektedir Sağlıkta Yaşam Kalitesi Derneği 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi “SYK skorlarının klinikte ve alanda yorumlanması” 25-27 Mart 2010 Ege Üniversitesi Atatürk Kültür Merkezi İzmir Bu etkinlik TUBĠTAK tarafından desteklenmektedir 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir KONGRE DÜZENLEME KURULU BaĢkan Prof .Dr. Erhan ESER Kongre Sekreterleri Prof. Dr. Ömer Aydemir Hakan Baydur, MPH Üyeler Prof. Dr. Haluk Berk Prof. Dr. Erdem Göker Prof. Dr. Tuncay Göksel Prof. Dr. Kaan Kavaklı Prof. Hatice Mavioğlu Prof. Dr. Serap Öztürkcan Prof. Dr. Arzu Yorgancıoğlu Prof. Dr. Hasan Yüksel Doç. Dr. Ġpek Akil Doç. Dr. Tuncay Duruöz Doç. Dr. Caner Fidaner Doç.Dr. Ġdil Mırzai Doç. Dr. Cengiz Kırmaz Doç. Dr. Gonca Mumcu Doç. Dr. Talha Müezzinoğlu Doç. Dr. Cevad Seküri Yrd. Doç. Dr. Kıvanç Günhan Yrd. Doç. Dr. Dilek Ergin Dr. Sultan Eser, PhD Gül SAATLĠ, MPH 2 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir KONGRE BĠLĠM KURULU Prof. Dr. Ömer Aydemir Prof. Dr. Nuri BaĢoğlu Prof. Dr. Haluk Berk Prof. Dr. Necla Buyan Prof. Dr. Güldal Büyükdamgacı Prof. Dr. Erdem Göker Prof. Dr. Tuncay Göksel Prof. Dr. Erhan Eser Prof. Dr. Kaan Kavaklı Prof. Dr. AyĢe Küçükdeveci Prof. Dr. Hatice Mavioğlu Prof. Dr. Serap Öztürkcan Prof. Dr. Rukiye Pınar Prof. Dr. Arzu Yorgancıoğlu Prof. Dr. Hasan Yüksel Doç.Dr. Ġpek Akil Doç. Dr. Dilek Aslan Doç.D r. Yücel Demiral Doç. Dr. Tuncay Duruöz Doç. Dr. Doğan Fidan Doç. Dr. Caner Fidaner Doç. Dr. Cengiz Kırmaz Doç.Dr. Ġdil Mırzai Doç. Dr. Simten Malhan Doç. Dr. Gonca Mumcu Doç. Dr. Talha Müezzinoğlu Doç. Dr. Cevad Seküri Yrd. Doç. Dr. Kıvanç Günhan Dr. Dt. Ümit Karaçaylı 3 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir SAYKAD ADINA ÖNSÖZ Değerli meslektaĢlarım, Ülkemizde ilk kez 2004 yılında düzenlediğimiz ―Sağlıkla Ġlgili YaĢam Kalitesi‖ sempozyumundan 2008 yılına dek PubMed veri tabanında ―YaĢam Kalitesi (quality of life)‖ sözcüklerini içeren yayın sayısı 1.5 kat artarken (yayın sayısı 139 bin) bu artıĢ Türkiye kaynaklı makalelerde 2.2 kat artarak PubMed veri tabanında yalnız 2008 yılında 194‘e ulaĢmıĢtır. Sağlıkta eĢitsizliklerin giderek derinleĢtiği ülkemizde araĢtırmacıların, toplum sağlığının ve sağlık hizmetlerinin baĢarısının ölçülmesinde geleneksel hekim ve hizmet sunucu merkezli göstergeler yanında, algılanan sağlık alanında da veri üretmelerinin çok değerli olduğunu düĢünüyoruz. Bu düĢünceyle Sağlıkta YaĢam Kalitesi Derneği, ülkemizde alanda ve klinik uygulama ortamında Sağlıkta YaĢam Kalitesi gereçlerinin uygulamasında karĢılaĢılan sorunlar ve elde edilen sonuçların yorumlanması amacıyla bu kongrenin konusunu ―Klinik Uygulamalarda YaĢam Kalitesi sonuçlarının yorumlanması― olarak belirledi. Daha önceki iki bilimsel toplantımızda olduğu gibi bu kongrede de 19 farklı tıp disiplini kendi alanlarında Sağlıkla Ġlgili YaĢam Kalitesini tartıĢacaklar. Bu toplantımızdaki iki temel yenilikten birisi ―Ağız DiĢ Sağlığı‖, ―Kulak Burun Boğaz‖, ―Geriyatri‖ ve ―Ağrı‖ alanında çalıĢan değerli bilim insanlarının ilk kez geniĢ katılımlı bir bilimsel oturum açmalarıdır. Ağız diĢ sağlığı hizmetlerinin istenilenin çok altında yetersiz kaldığı ülkemizde bu alana da katkıda bulunabilmek en büyük kıvancımız olacak bu yıl. Diğer yeniliğimiz de ölçek geçerliliği çalıĢmalarının arttığı bilimsel ortamda bize çok gerekli olacak psikometrik değerlendirmeler ve bununla ilgili bazı istatistik yöntemlerin tanıtıldığı kurslar açmamız. Tabii konu ile yeni tanıĢanlar için temel kavramlar ve uygulamalarla ilgili kurs ve oturumlarımız da devam ediyor. ÇağdaĢ Türk tıbbının her alanda olduğu gibi YaĢam Kalitesi alanında da baĢarılı olacağına olan inancımızla çıktığımız yolda birlikte yürüdüğümüz, kongremizin gerçek bir bilimsel ortamda ve içerikte sürdürülmesine katkısı olan tüm konuĢmacı ve araĢtırmacıları, düzenleme kurulu üyesi, dal sorumlusu arkadaĢlarımı ve değerli Dalyatur ailesine teĢekkür ediyorum. Saygılarımla. Prof. Dr. Erhan Eser SAYKAD ve Kongre Düzenleme Kurulu adına BaĢkan 4 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir BĠLĠMSEL PROGRAM 25 Mart 2010 PerĢembe Saat 900 - 09 30 09 15 -0945 0945 – 1100 Salon Fuaye Ana Salon Ana Salon 1100 – 1130 1130 – 1230 1230 – 1330 1330 – 1515 Oturum Kayıt KonuĢmacı AçılıĢ töreni Panel SAYKAD Yönetici: Murat Lekili (CBÜTF) N. Aaronson: The Netherlands Cancer Institute, Amsterdam, Hollanda Onkoloji ve yaĢam kalitesi The value added of HRQL assessments in clinical oncology research (Ġngilizce) Psiko-onkolojide YK nin yeri Çay-Kahve Molası Ana Salon Ġkili Konferans: Klinikte Komorbidite ve YaĢam Kalitesi Klinikte En Küçük Anlamlı Farklılık Posterlerin asılması ve Öğlen yemeği Ana Salon Paralel atölye: Sunum HRQL assessment in clinical Dili: research & clinical practice (Ġngilizce) 15 15 – 15 45 1545 – 1730 1330 – 1515 Çay-Kahve Molası Ana Salon Paralel atölye: Sunum Developing and validating Dili: PRO measures(Ġngilizce) Methodological steps Salon 2 Paralel atölye: Hasta yakınlarında yaĢam kalitesinin değerlendirilmesi 5 Özen Önen Sertöz: Ege Ün. Tıp Fak. Psikiyatri AD, Ġzmir Yönetici: Hatice Mavioğlu (CBÜTF) Ömer Aydemir . Celal Bayar Ün. Tıp Fak.Psikiyatri AD Erhan Eser : Celal Bayar Ün. Tıp Fak. Halk Sağlığı AD Yönetici: Ömer Aydemir (CBÜTF) N. Aaronson: The Netherlands Cancer Institute, Amsterdam, Hollanda Yönetici: Erhan Eser (CBÜTF) Donna L Lamping PhD Professor of Psychology Health Services Research Unit London School of Hygiene & Tropical Medicine Yönetici: Fatma Demirkıran (AMU.SYO) Rukiye Pınar Yeditepe Üniv. SBF Bütüncül yaklaĢımda gözden kaçırılan bir konu: Hasta yakınlarının yaĢam kalitesi Prof. Dr. Rukiye Pınar Yeditepe Üniversitesi, Sağ. Bil. Fak., HemĢirelik ve Sağ. Hiz. Böl., Ġstanbul Kronik böbrek yetmezlikli hasta yakınlarının yaĢam kalitesi Dr. Hicran Yıldız Uludağ Üniversitesi Sağ. Yüksekokulu, Bursa Sandalye masajı kanserli hastalara bakım veren aile üyelerinin yaĢam kalitesine katkı verebilir mi? Dr. Füsün AfĢar Kocaeli Devlet Hastanesi, Ġzmit Kapsamlı eğitim demanslı hastalara bakım veren aile üyelerinin yaĢam kalitesine katkı verebilir mi? Doç. Dr. Nevin Kuzu Kurban, Pamukkale Üniversitesi, Denizli Sağlık Yüksekokulu, Denizli Hasta yakınlarının yaĢam kalitesini nasıl değerlendirelim? Dr. AyĢe Çil Akıncı Mustafa Kemal Üniversitesi, Hatay Sağlık Yüksekokulu, Hatay 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir Saat 15 15 – 15 Salon Oturum Çay-Kahve Molası KonuĢmacı Salon 2 Paralel atölye: Yönetici: Nuri BaĢoğlu (Boğaziçi Ün.) Güldal Büyükdamgacı -TUBĠTAK 45 1545 – 1730 ―Ölçüm enstrümanlarının altında yatan Multiattribute Utility Teorisi / Modellemesi‖ Multiattribute Utility Theory/Modeling (MAUT/MAUM) 26 Mart 2010 Cuma Saat 00 9 - 10 00 1000– 1030 1030 – 1130 1130 – 1215 1215 – 1330 1330 – 1530 1530 – 1730 Salon Oturum Ana Salon Ġkili Konferans: Tıpta etik, Hasta hakları ve YaĢam Kalitesi Sağlıkta EĢitsizlik: Nedir ? Sosyoekonomik belirleyicileri nelerdir ? Hangi sağlık göstergeleriyle ölçülür ? Çay-Kahve Molası Ana Salon Ġkili Konferans: YaĢam Kalitesinde Toplum Standartları EQ 5-D Ulusal tarif araĢtırma metodolojisi Ana Salon Konferans: Sunum Current State of the Art in Dili: HRQL Research: Questions (Ġngilizce) and Challenges. KonuĢmacı Yönetici: Yücel Demiral (DEÜTF) Ahmet Can Bilgin DEÜ TF- Tıbbi ETĠK AD Ġlker Belek Akdeniz Üniv.TF Halk Sağlığı AD Yönetici: Talha Müezzinoğlu (CBÜTF) Simten Malhan, BaĢkent Üniversitesi Doğan Fidan, Sanofi-Aventis, Paris Yönetici: Caner Fidaner (Ġzmir Sağlık Müd.) Donna L Lamping PhD Professor of Psychology Health Services Research Unit London School of Hygiene & Tropical Medicine. Foyer Öğlen yemeği Ana Salon PARALEL BILIM DALI OTURUMLARI ABCD salonları Ana Salon PARALEL BILIM DALI OTURUMLARI ABCD salonları 6 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir 27 Mart 2010 Cumartesi Saat 00 9 - 10 00 1000– 1030 10 30 – 11 15 1115 – 1230 1230 – 1330 1330 – 1530 1530 – 1730 1730 –1745 Salon Oturum Ana Salon YaĢam Kalitesi açısından yorgunluk (konferans) Kanserli Çocuklarda yorgunluk (davetli bildiri) KonuĢmacı Yönetici: Lale Cerrahoğlu (CBÜTF) Tuncay Duruöz : Celal Bayar Ün. Tıp Fak.FTR AD Rabia Genç : Ege Üniv. SYO Çocuk Sağlığı Hem. AD. Çay-Kahve Molası Ana Salon Konferans Yönetici: Ġdil Tekin Mirzai (CBÜTF) YaĢam Kalitesi mi? Yeti Yitimi AyĢe Küçükdeveci mi?: Kavramsal yaklaĢım Ankara Universitesi Tıp Fak. Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon AD. Ana Salon Yuvarlak masa: Yönetici: Serap Öztürkcan (CBÜTF) Türkiye‘de YK nin Rutin klinik Haluk Berk (DEÜTF) uygulanmasının önündeki Talha Müezzinoğlu (CBÜTF) engeller Tuncay Göksel (EÜTF) Cengiz Kırmaz (CBÜTF) Foyer ve Öğlen yemeği ve Ana Salon Prof. Dr. Hüray Fidaner Ödülü alan araĢtırmaların sunumu Ana Salon PARALEL BILIM DALI OTURUMLARI ABCD salonları Ana Salon PARALEL BILIM DALI OTURUMLARI ABCD salonları Ana Salon KapanıĢ töreni SAYKAD 7 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir PARALEL BĠLĠM DALI OTURUMLARI 26 Mart 2010 Cuma Saat Salon 30 30 13 15 Ana Salon Oturum Ağız-DiĢ Sağlığı ve SYK Bilim dalı sorumlusu Doç. Dr. Dt. Gonca Mumcu (Marmara Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi) Dr. Dt. Ümit Karaçaylı (GATA Ağız DiĢ Çene Hast. ve Cerrahi AD) Program Oral Sağlıkla ĠliĢkili YaĢam Kalitesi Nedir? Hangi Ölçekler Kullanılır ve Güncel Uygulamalar Nelerdir? Doç.Dr. Gonca Mumcu, Dr. Ümit Karaçaylı SERBEST BĠLDĠRĠ ALANLARI Ağız Hastalıkları ve Cerrahide YaĢam Kalitesi Moderatör: Prof.Dr.Hakkı Tanyeri, Ġstanbul Üniv. Ağız, DiĢ-Çene Hastalıkları Bilim Dalı Endodontik Tedavi Uygulamalarında YaĢam Kalitesi Moderatör: Prof.Dr. Bilge Hakan ġen Ege Üniv. DiĢhekimliği Fakültesi, Endodonti Bilim Dalı Oral Diagnoz ve Radyoloji Alanında YaĢam Kalitesi Moderatör: Prof.Dr. Güniz Baksı ġen Ege Üniv. DiĢhekimliği Fakültesi, Oral Diagnoz ve Radyoloji Anabilim Dalı 1330 1530 Salon A EriĢkin alerjide SYK Çocuk alerjide SYK Doç. Dr. Cengiz Kırmaz (Celal Bayar Üniversitesi) Prof. Dr. Hasan Yüksel (Celal Bayar Üniversitesi) Program Çocukda allerjik hastalık ve astımda QoL un pratik kullanımı Prof.Dr. Hasan Yüksel EriĢkinde allerjik hastalık ve astımda QoL un pratik kullanımı Doç.Dr. Cengiz Kırmaz Allerjik hastalıklarda yaĢam kalitesi çalıĢmalarının planlanması Prof. Dr. Gönül Dinç Horasan Allerjik hastalıklar ve astımda yaĢam kalitesi testlerinin rutin kullanımı ve yorumundaki sorunlar Uz Dr. Özge Yılmaz 1330 1530 Salon B Akciğer kanseri ve SYK Prof. Dr. Tuncay Göksel (Ege Üniversitesi) Program Akciğer kanserinde yaĢam kalitesi değerlendirmeleri Moderatör: Prof. Dr. Tuncay Göksel (Ege Ü.T.F. Göğüs Hast. A.D.) Akciğer kanseri tedavisinde yaĢam kalitesi değerlendirmelerinin yeri Doç. Dr. Sevin BaĢer (Pamukkale Ü.T.F. Göğüs Hast. A.D.) Klinik çalıĢmalarda yaĢam kalitesi değerlendirmeleri; Ege Göğüs tecrübesi Doç. Dr. Gürsel Çok (Ege Ü.T.F. Göğüs Hast. A.D.) Akciğer kanserinde kullanılan yaĢam kalitesi ölçeklerinin Türkçe çevirilerinin geçerlilik güvenirliliklerinde son durum ve AKAYAK Projesinin getirecekleri Uzm. Dr. Ahmet Erbaycu (Suat Seren Ġzmir Göğüs Hast. ve Cerrahisi Eğt. Hastanesi) YaĢam kalitesi değerlendirmelerini günlük pratiğe entegre edebilirmiyiz? Uzm. Dr. Ahmet Erbaycu (Suat Seren Ġzmir Göğüs Hast. ve Cerrahisi Eğt. Hastanesi) 8 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir Saat Salon 30 30 13 15 Salon C Oturum Bilim dalı sorumlusu Romatolojik sorunlar ve Doç. Dr. Tuncay Duruöz SYK (Celal Bayar Üniversitesi) Program Oturum BaĢkanları: Doç. Dr. Tuncay Duruöz: Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi, FTR AD, Romatoloji BD, Manisa Prof. Dr. Ömer Faruk ġendur: Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi, FTR AD, Romatoloji BD, Aydın KonuĢmacılar: - Pediatrik Romatolojide YaĢam Kalitesi Prof. Dr. Erbil Ünsal - Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Pediatri AD, Romatoloji BD, Ġzmir - Osteoporozda YaĢam Kalitesi Prof. Dr. Halil Ünalan - Ġstanbul Üniversitesi CerrahpaĢa Tıp Fakültesi, FTR AD, Ġstanbul - Fibromyaljide YaĢam Kalitesi ve Son Durum Prof. Dr. Ali Gür - Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi, FTR AD, Gaziantep 1330 1530 Salon D Halk sağlığı / ĠĢ sağlığı ve SYK Doç.Dr. Caner Fidaner (Ġzmir Sağlık Md) Doç. Dr. Yücel Demiral ( Dokuz Eylül Üniversitesi) Program Oturum BaĢkanları: Doç.Dr. Caner Fidaner, Ġzmir Sağlık Md Doç. Dr. Yücel Demiral, Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD. KonuĢmacılar: HALK SAĞLIĞI‘NDA YAġAM KALĠTESĠ; ETKĠNLĠK-EġĠTLĠK ÖDÜNLEġĠM PROBLEMĠ Dr. Melih Kaan Sözmen Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD. Ġzmir. Ġġ SAĞLIĞI VE YAġAM KALĠTESĠ Hakan Baydur, MPH. Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD. Ġzmir. 1530 1730 Ana Salon Ağız-DiĢ sağlığı ve SYK (devam) Doç. Dr. Dt. Gonca Mumcu (Marmara Üniversitesi) Dr. Dt. Ümit Karaçaylı (GATA Ağız DiĢ Çene Hast. ve Cerr. AD) Program Oral Sağlıkla ĠliĢkili YaĢam Kalitesi Nedir? Hangi Ölçekler Kullanılır ve Güncel Uygulamalar Nelerdir? Doç.Dr. Gonca Mumcu, Dr. Ümit Karaçaylı SERBEST BĠLDĠRĠ ALANLARI Ağız Hastalıkları ve Cerrahide YaĢam Kalitesi Moderatör: Prof.Dr.Hakkı Tanyeri, Ġstanbul Üniv. Ağız, DiĢ-Çene Hastalıkları Bilim Dalı Endodontik Tedavi Uygulamalarında YaĢam Kalitesi Moderatör: Prof.Dr. Bilge Hakan ġen Ege Üniv. DiĢhekimliği Fakültesi, Endodonti Bilim Dalı Oral Diagnoz ve Radyoloji Alanında YaĢam Kalitesi Moderatör: Prof.Dr. Güniz Baksı ġen Ege Üniv. DiĢhekimliği Fakültesi, Oral Diagnoz ve Radyoloji Anabilim Dalı 1530 1730 Salon A EriĢkin ve Çocuk Solunum Hastalıkları ve SYK Prof. Dr. Arzu Yorgancıoğlu (Celal Bayar Üniversitesi) Program 1- Yuvarlak Masa: EriĢkin ve Çocuk Solunum hastalıkları sorunları 2- Bildiri sunumları Yöneticiler: Prof. Dr. Arzu Yorgancıoğlu; Prof. Dr. Hasan Yüksel 9 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir Saat Salon 30 30 15 17 Salon B Oturum Üroloji ve Üroonkolojide SYK Bilim dalı sorumlusu Doç. Dr. Talha Müezzinoğlu (Celal Bayar Üniversitesi) Program 1. Üroonkoloji Paneli: (süre 50 dk) Oturum Yöneticisi: Dr.Ferruh Zorlu (Ege Üroloji Derneği BaĢkanı-Tepecik Eğitim Hastanesi) KonuĢmacılar: Dr.Hakan Gemalmaz (Adnan Menderes Tıp Fakültesi Üroloji AD): o Prostat kanserinde ülkemizde kullanılan ölçekler var mı? Kullanım zorluğu ve pratik bilgiler nelerdir? (Süre 15 dk.) Dr.Kamil Çam (Düzce Tıp Fakültesi Üroloji AD): o BPH-YK Türkçe ölçeğinin Kullanım Kılavuzu. (Süre 15 dk.) Dr.Gökhan ToktaĢ (Ġstanbul Eğitim ve AraĢtırma Hastanesi Üroloji Kliniği): o Mesane Kanserinde YK Ölçeklerinin Kullanım Zamanlaması. (Süre 10 dk.) Asistanlarla Serbest TartıĢma (Süre 10 dk)- Yönetici: o Dr.Ġlker Çelen (Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Asistanı) 2. Kontinans Paneli (süre 40 dk) Oturum Yöneticisi: Dr.Bülent Çetinel (Kontinans Derneği BaĢkanı) KonuĢmacılar: Dr.Ceyhun Özyurt (Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD): o Ülkemizde Ġnkontinans Hastalarında Kullanılan YK Ölçeklerinde Mevcut Durum. Süre 15 dk. Dr.Oğuz Mertoğlu (Tepecik Eğitim Hastanesi): o Türk Toplumuna Özgü YK Ölçeğinin Gerekliliği Hakkında Bir Yorum. Süre 15 dk. Asistanlarla Serbest TartıĢma (Süre 10 dk)- Yönetici : o Dr.RaĢit AltıntaĢ (Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Asistanı) 3.Androloji Paneli (Süre 30 dk) Oturum Yöneticisi: Dr.Ali Rıza Ayder (Bozyaka Eğitim Hastanesi) KonuĢmacılar : Dr.Cem Akbal (Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD): o Erken boĢalmada kullanılan ölçekler (Süre 10 dk.) Dr.Tahir Turan (Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD): o Ejakulasyon hasta değerlendirme formu-Bir AGAR çalıĢması (10 dk) Asistanlarla Serbest TartıĢma- Yönetici (Süre 10 dk): o Dr.Ertuğrul ġefik (Atatürk Eğitim ve AraĢtırma Hastanesi 1.Üroloji Klinik Asistanı) 1530 1730 Salon C Ağrı ve SYK Doç.Dr. Ġdil Mirzai (Celal Bayar Üniversitesi) Program I. Oturum Oturum BaĢkanı: Prof Dr Ġbrahim Yegül Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD, Algoloji Bilim Dalı BaĢkanı, Ġzmir KonuĢmacılar: Doç Dr idil Tekin Mirzai (Anestezi ve algolojide yaĢam kalitesi kavramı) Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD, Algoloji Ünitesi, Manisa Yrd Doç Dr Yüksel Erkin (Ağrılı hastanın yaĢam kaitesinin ölçümü) Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD, Algoloji Ünitesi, Ġzmir Doç Dr Altan ġahin (Anestezi ve YaĢam Kalitesi) Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD, Algoloji Ünitesi, Ankara II. Oturum Doç Dr Elvan Erhan (Kronik beningn ağrıda yaĢam kalitesi) Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD, Algoloji Bilim Dalı, Ġzmir Prof.Dr Sacit Güleç (Kanser ağrısında yaĢam kalitesi) Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD, Algoloji Bilim Dalı BaĢkanı, EskiĢehir 1530 1730 Salon D YaĢam Kalitesi Metodolojisi ve genel sorunlar Prof. Dr. Erhan Eser (Celal Bayar Üniversitesi) Prof. Dr. Ömer Aydemir (Celal Bayar Üniversitesi) 10 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir 27 Mart 2010 Cumartesi Saat Salon Oturum 30 30 13 15 Ana Geriatrik sorunlar Salon ve SYK Program 13.30 14.00 14.00 15.15 Oturum sorumlusu Doç. Dr. Dilek Aslan (Türk Geriatri Derneği, Hacettepe Üniversitesi) Konferans: YAġLILIKTA YAġAM KALĠTESĠNĠN ÖNEMĠ Oturum BaĢkanı: Prof. Dr. Reyhan UÇKU KonuĢmacı: Doç. Dr. Dilek ASLAN Panel: YAġLILIK DÖNEMĠNDE YAġAM KALĠTESĠNĠN DEĞERLENDĠRMESĠ Oturum BaĢkanı: Doç. Dr. Rezzan GÜNAYDIN KonuĢmacılar: YaĢlılarda sık görülen ve yaĢam kalitesini etkileyen sorunlar-Uzm. Dr. Pembe KESKĠNOĞLU YaĢlılarda YaĢam Kalitesi-Değerlendirme ve Ölçekler-Doç. Dr. Rezzan GÜNAYDIN YaĢlılar Ġçin DSÖ YaĢam Kalitesi Modülü (WHOQOL-OLD) GeliĢtirilme Süreci-Dr. Sultan ESER PhD 1330 1530 Salon A Çocuk Hematoonkolojisi ve SYK Prof. Dr. Kaan Kavaklı (Ege Üniversitesi) Program OTURUM BAġKANI: Prof. Dr. Kaan Kavaklı Ege Üniversitesi Çocuk Hastanesi Pediatrik Hematoloji Bilim Dalı Bornova , ĠZMĠR KONUġMACILAR: Y. Doç. Dr. Selmin ġenol Ege Üniversitesi Ġzmir Atatürk Sağlık Yüksek Okulu Öğretim Üyesi, ĠZMĠR ―Hemofili örneğinde bakım verenlerin yaĢam kalitesi‖ Y. Doç. Dr. Hüsniye Koç Adnan Menderes Üniversitesi Aydın Sağlık Yüksek Okulu, AYDIN ―Kök hücre transplantasyonu uygulanan çocuklarda yaĢam kalitesi‖ Doç. Dr. Mehmet Kantar Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatrik Onkoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi ―Pediatrik Tümörlü onkoloji hastalarında yaĢam kalitesi‖ Y. Doç. Dr. ġebnem Yılmaz Dokuzeylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatrik Hematoloji Bilim Dalı ―Çocukluk çağı lösemilerinde yaĢam kalitesi‖ Psikolog Ufuk Solak Ege Üniversitesi Çocuk Hastanesi Psikologu ―Kronik kan hastası çocuklarda yaĢam kalitesi ve psiko-sosyal yaklaĢım‖ 11 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir Saat Salon 30 30 13 15 Salon B Oturum Dermatolojojik sorunlar ve SYK Bilim dalı sorumlusu Prof. Dr. Serap Öztürkcan (Celal Bayar Üniversitesi) Program Family impact of skin disease Prof.Dr.Andrew Finlay Psoriazis ve YaĢam Kalitesi Prof.Dr.Serap Öztürkcan Ürtiker ve YaĢam Kalitesi Uz.Dr.Cemal Bilaç Sözel Sunular 1330 1530 Salon C Kardiyolojik sorunlar ve SYK Doç. Dr. Cevad ġeküri (Kent Hastanesi /ĠZMĠR) Program Oturum BaĢkanı: Prof.Dr.Belgin Ünal, Dokuz Eylül Ün. Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD. Ġzmir. ‗‗Kalp Yetmezliği ve yaĢam kalitesi: Neredeyiz? Ne yapmalıyız?‘‘ Prof. Dr. Mehdi Zoghi, Ege Üniversitesi, Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı ‗‗Türkiye‘de Kalp-Damar Hastalıkları Epidemiyolojisi‘‘ Prof. Dr. Belgin Ünal, Dokuz Eylül Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Halk Sağlığı Anabilim Dalı, Ġzmir ‗‗Kardiyovasküler Risk Faktörlerinin YaĢam Kalitesine Etkileri‘‘ Doç.Dr. Ceyhun Ceyhan, Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kardiyoloji Anabilim Dalı ‗‗Perkütan Koroner GiriĢimlerin YaĢam Kalitesine Etkileri‘‘ Doç. Dr. Cevad ġekuri, Kent Hastanesi, Kardiyoloji Bölümü 1330 1530 Salon D Program 13:30-13:50 14:00-14:20 14:30-14:45 14:45-15:00 15:00-15:20 Program 15.30-16.30 16 17 30 Yrd. Doç. Dr. Kıvanç Günhan (Celal Bayar Üniversitesi) Importance of HRQL questionnaires in ORL diseases, Prof.Dr. Ingo Baumann, Heidelberg Üniversitesi KBB-BBC AD, QOL in Rhinosinusitis, Prof.Dr. Ingo Baumann, Heidelberg Üniversitesi KBB-BBC AD, (Ġngilizce) TartıĢma Rinoplasti sonuçlarının yaĢam kalitesi formları ile değerlendirilmesi, Yrd.Doç.Dr. Kıvanç Günhan, CBÜTF KBB-BBC AD Burun tıkanıklığının yaĢam kalitesine etkileri, Yrd.Doç.Dr. Kıvanç Günhan, CBÜTF KBB-BBC AD HRQL assessments in oropharangeal oncology, surgery vs radiochemotheraphy, Prof.Dr. Ingo Baumann, Heidelberg Üniversitesi KBB-BBC AD, (Ġngilizce) TartıĢma 1530 1630 Ana Salon 30 KBB sorunları ve SYK Ana Salon Geriatrik sorunlar ve SYK Doç. Dr. Dilek Aslan (Türk Geriatri Derneği, Hacettepe Üniversitesi) Bildirilerin Değerlendirilmesi: Sunum ve TartıĢma Nefroloji ve SYK Prof. Dr. Fehmi Akçiçek Ege Üniversitesi Ġç Hastalıkları Anabilim Dalı, Nefroloji Bilim Dalı Program OTURUM BAġKANI: Prof.Dr. Fehmi Akçiçek 16.30-17.30 Bildirilerin Değerlendirilmesi: Sunum ve TartıĢma 12 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir Saat Salon 30 30 15 17 Salon A Oturum Çocuk Nefroloji ve SYK Bilim dalı sorumlusu Prof. Dr. Necla Buyan (Gazi Üniversitesi), Doç.Dr. Ġpek Özunan Akil (Celal Bayar Üniversitesi) Program Moderatörler: Prof.Dr. Necla Buyan- Doç.Dr. Ġpek Akil 1) Çocuk diyaliz hastaları, renal transplantasyon alıcılarında ve ebeveylerinde yaĢam kalitesinin değerlendirilmesi ( Çok merkezli bir çalıĢmanın ıĢığında literatürün gözden geçirilmesi) Prof. Dr. Necla Buyan, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Nefroloji Bilim Dalı BaĢkanı Ankara 2) Hemodiyaliz hastalarının YaĢam Kalitesinin arttırılması amacıyla yapılan grup çalıĢması Prof. Dr. IĢıl Bulut, BaĢkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Sosyal Hizmet Bölüm BaĢkanı Ankara 3)Böbrek nakli sonrası hasta ve yakınlarının yaĢam kalitesi Sosyal Hizmet Uzmanı Nilgün Keçecioğlu, Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Organ Nakli Koordinatörü Antalya 4) Ġdrar Ġnkontinansı olan çocukların yaĢam kalitesi Doç Dr. Ġpek Akil, Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Nefroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi 1530 1730 Salon B Program 15:30-15:55 16:00-16:25 16:30-16:55 17:00-17:25 Nörolojik sorunlar ve SYK Prof. Dr. Hatice Mavioğlu (Celal Bayar Üniversitesi) Genel olarak Nörolojik hastalıklarda sağlıkta yaĢam kalitesi Doç.Dr.ġerefnur Öztürk Ankara Numune Hastanesi1. Nöroloji Kliniği Ģef yardımcısı Vertigoda sağlıkta yaĢam kalitesi Prof.Dr.NeĢe Çelebisoy Ege Üniversitesi Tıp fakültesi Nöroloji AD Serebrovasküler Hastalıklarda sağlıkta yaĢam kalitesi Doç.Dr.A. Kemal Erdemoğlu Kırıkkale Üniversitesi Tıp fakültesi Nöroloji AD Multipl Skleroz Hastalığında Sağlıkta YaĢam Kalitesi Prof.Dr.Hatice Mavioğlu Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fak. Nöroloji AD. 1530 1730 Salon C Meme Kanseri ve SYK Prof. Dr. Erdem Göker (Ġzmir Meme Derneği, Ege Üniversitesi) Program Oturum BaĢkanları: Zeynep Özsaran EÜTF Radyasyon Onkolojisi Erdem Göker Ġzmir Meme Derneği, Ege Üniversitesi KonuĢmacılar: Meme Kanseri ve YK Senem Demirci, EÜTF Rad Onk. Psikolojik Destek ve YK Deniz TankiĢi, EÜTF Rad Onk Meme Kanserinde Kemoterapi ve YK Öznur Usta Balkan, EÜ HemĢirelik YO Tamamlayıcı ve Alternatif Tedaviler ve YK Canfeza Sezgin, EÜ Medikal Onk. 13 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir Saat Salon 30 30 15 17 Salon D Oturum Ortopedi ve Omurga cerrahisinde SYK Bilim dalı sorumlusu Prof. Dr. Haluk Berk (Dokuz Eylül Üniversitesi) Program Moderatör: Prof.Dr Haluk Berk Uzm Dr BaĢak ÇoĢkun. DEÜ Tıp Kakültesi Ortopedi ve Travmatoloji AD, Ġzmir Ortopedi ve travmatolojide yaĢam kalitesi ölçekleri kültürel adaptasyon süreci Uzm Dr Erden Kılıç. Gülhane Askeri Tıp Akademisi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı, Ankara Diz Artoplastisi ve yaĢam kalitesi Prof Dr Bülent Atilla. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fak,ltesi Ortopedi ve Travmatoloji AD, Ankara Kalça protezi ve yaĢam kalitesi Prof Dr Uğur IĢıklar. Bilim Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji AD, Ġstanbul Travma ve yaĢam kalitesi Prof Dr Haluk Berk. DEÜ Tıp Kakültesi Ortopedi ve Travmatoloji AD, Ġzmir Omurga cerrahisinde yaĢam kalitesi Prof Dr Mehtap Tatar. Sağlık Teknolojisinde yaĢam kalitesi analizlerinin kullanımı KONFERANS Prof Dr Bülent Alparslan Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Ortopedi ve Travmatoloji AD, Aydın Osteoporoz ve YaĢam kalitesi 14 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir BĠLDĠRĠ OTURUM DAĞILIM LĠSTESĠ Bildirinin Adı (alfabetik sıraya göre) 60 YAġ VE ÜZERĠ HASTALARDA DEPRESYON YAġAM KALĠTESĠNĠ ETKĠLĠYOR MU? ACĠL SERVĠSLERDE ÇALIġAN HEMġĠRELERĠN TÜKENMĠġLĠK VE Ġġ DOYUMLARININ YAġAM KALĠTESĠNE ETKĠSĠ ALZHEIMER‘LI HASTALARA BAKIM VERENLERDE DEPRESYON VE DEPRESYONUN HASTALARIN YAġAM KALĠTESĠ ĠLE ĠLĠġKĠSĠ ALZHEIMER‘LI HASTALARIN KENDĠ YAġAM KALĠTESĠNĠ DEĞERLENDĠRMESĠ ĠLE BAKIM VEREN AĠLE ÜYELERĠNĠN HASTALARA ĠLĠġKĠN YAġAM KALĠTESĠNĠ DEĞERLENDĠRMELERĠNĠN KARġILAġTIRILMASI ANAOKULU ÇOCUKLARINDA ORAL SAĞLIKLA ĠLĠġKĠLĠ YAġAM KALĠTESĠ DÜZEYĠNĠN ĠNCELENMESĠ ANNELERĠN YAġAM KALĠTESĠNĠ ETKĠLEYEN OBSTETRĠK ÖZELLĠKLER BALIKESĠR‘DE 1. VE 2. BASAMAK SAĞLIK KURUMLARINDA ÇALIġAN HEMġĠRELERDE BEL AĞRISININ YAġAM KALĠTESĠ DÜZEYĠNE ETKĠSĠ BALIKESĠR‘DE BĠRĠNCĠ VE ĠKĠNCĠ BASAMAK SAĞLIK KURUMLARINDA ÇALIġAN HEMġĠRELERDE YETĠ YĠTĠMĠNĠ ETKĠLEYEN FAKTÖRLER BEHÇET HASTALARI VE REKÜRENT AFTÖZ STOMATĠTLĠ HASTALARDA ORAL SAĞLIKLA ĠLĠġKĠLĠ YAġAM KALĠTESĠ BEHÇET HASTALARINDA DENTAL VE PERĠODONTAL TEDAVĠLER ĠLE ORAL SAĞLIKLA ĠLĠġKĠLĠ YAġAM KALĠTESĠ BEHÇET HASTALARINDA PROSPEKTĠF ĠZLEMDE ORAL ÜLSER AKTĠVĠTESĠ VE ORALSAĞLIKLA ĠLĠġKĠLĠ YAġAM KALĠTESĠ DÜZEYĠNDEKĠ DEĞĠġĠMLER BEHÇET HASTALIĞINDA YAġAM KALĠTESĠNĠN DEĞERLENDĠRĠLMESĠ BĠR 1. BASAMAK SAĞLIK KURULUġUNA BAġVURAN 15 YAġ VE ÜZERĠ KĠġĠLERĠN YAġAM KALĠTELERĠNĠN DEĞERLENDĠRĠLMESĠ ÇOCUK DĠYALĠZ HASTALARINDA DĠYALĠZ YETERLĠLĠĞĠ VE BESLENME DURUMUNUN YAġAM KALĠTESĠNE ETKĠSĠ ÇOCUKLARDA DAMAR ĠÇĠ GĠRĠġĠMLER SONRASI OLUġAN KAYGI VE ETKĠLEYEN FAKTÖRLER DEMĠR EKSĠKLĠĞĠ ANEMĠSĠ VE YAġAM KALĠTESĠNĠN DESTEKLENMESĠ DĠYALĠZ HASTALARINDA CĠNSEL FONKSĠYON BOZUKLUKLARI VE YAġAM KALĠTESĠ ÜZERĠNE ETKĠSĠ DĠYALĠZ HASTALARINDA YORGUNLUK VE YAġAM KALĠTESĠ ÜZERĠNE ETKĠSĠ DURUÖZ EL SKALASI‘NIN (DES) PSÖRĠATĠK ARTRĠTTE GEÇERLĠLĠK VE GÜVENĠLĠRLĠĞĠNĠN ARAġTIRILMASI ENGELLĠ BĠREYE SAHĠP OLAN AĠLELERE YAPILAN PLANLI HEMġĠRELĠK BAKIMLARININ, AĠLE ĠġLEVLERĠNĠ DEĞERLENDĠRME, AĠLE GEREKSĠNĠMLERĠ VE YAġAM KALĠTESĠ ÜZERĠNE ETKĠSĠ ERĠġKĠN TÜRK HASTA POPÜLASYONUNDA AĞRI TEDAVĠSĠNDE SIK TERCĠH EDĠLEN DÖRT FARKLI AĞRI ÖLÇEĞĠNĠN KARġILAġTIRILMASI ERKEN ÇOCUKLUK DÖNEMĠ AĞIZ SAĞLIĞI ETKĠ ÖLÇEĞĠ'NĠN TÜRKÇE FORMUNUN GÜVENĠRLĠK VE GEÇERLĠĞĠNĠN ĠNCELENMESĠ: PĠLOT ÇALIġMA ERKEN DÖNEM TÜBERKÜLOZ OLGULARINDA SF-36 VE WHOQOL-100 YAġAM KALĠTESĠ ÖLÇEKLERĠNĠN KARġILAġTIRILMASI EUROHIS (WHOQOL-8) TÜRKÇE SÜRÜMÜNÜN TÜRK TOPLUMUNDAKĠ PSĠKOMETRĠK ÖZELLĠKLERĠ EVĠNDE YAġAYAN ALZHEIMER HASTALIĞI OLAN VE OLMAYAN YAġLI BĠREYLERĠN YAġAM KALĠTESĠ VE DEPRESYON DÜZEYĠNĠN KARġILAġTIRILMASI GENEL POPÜLASYONDA SAĞLIKLA ĠLE ĠLGĠLĠ YAġAM KALĠTESĠ VE ETKĠLEYEN ETMENLER HEMODĠYALĠZ HASTALARININ YAġAM KALĠTESĠNĠN DEĞERLENDĠRĠLMESĠ HEMġĠRELERDE YAġAM KALĠTESĠNĠ ETKĠLEYEN FAKTÖRLERĠN BELĠRLENMESĠ HĠPERTANSĠYON VE SAĞLIKLA ĠLGĠLĠ YAġAM KALĠTESĠ ĠDRAR KAÇIRAN KADINLARDA HEMġĠRELĠK EĞĠTĠMĠ VE DAVRANIġSAL TEDAVĠNĠN KONFOR PELVĠK TABAN KAS EGZERSĠZĠ UYGULAMASI ÖZ-ETKĠLĠLĠK ALGISI VE YAġAM KALĠTESĠNE ETKĠSĠ ĠNMEYE ÖZGÜ YAġAM KALĠTESĠ ÖLÇEĞĠ‘ NĠN TÜRK TOPLUMU ĠÇĠN GEÇERLĠK VE GÜVENĠRLĠĞĠNĠN ĠNCELENMESĠ 15 Bildiri no; sunum tarihi; salon; oturum adı (Bildiri No: 379; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1330 1630; Ana Salon; Geriatrik sorunlar ve SYK) (Bildiri no: 302; 26 Mart 2010 Cuma; 1330 15 30; Salon D; Halk sağlığı / ĠĢ sağlığı ve SYK) (Bildiri no:360; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1330 1630; Ana Salon; Geriatrik sorunlar ve SYK) (Bildiri no:359; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1330 1630; Ana Salon; Geriatrik sorunlar ve SYK) (Bildiri no:340; 26 Mart 2010 Cuma; 13 30 1730; Ana Salon; Ağız-DiĢ Sağlığı ve SYK) (Bildiri no:409; 26 Mart 2010 Cuma; 15 30 1730; Salon D; YaĢam Kalitesi Metodolojisi ve genel sorunlar) (Bildiri no:386; 26 Mart 2010 Cuma; 13 30 1530; Salon D; Halk sağlığı / ĠĢ sağlığı ve SYK) (Bildiri no:392; 26 Mart 2010 Cuma; 13 30 1530; Salon D; Halk sağlığı / ĠĢ sağlığı ve SYK) (Bildiri no:338; 26 Mart 2010 Cuma; 13 30 1730; Ana Salon; Ağız-DiĢ Sağlığı ve SYK) (Bildiri no:339; 26 Mart 2010 Cuma; 13 30 1730; Ana Salon; Ağız-DiĢ Sağlığı ve SYK) (Bildiri no:337; 26 Mart 2010 Cuma; 13 30 1730; Ana Salon; Ağız-DiĢ Sağlığı ve SYK) (Bildiri no:329; 26 Mart 2010 Cuma; 13 30 1530; Salon C; Romatolojik sorunlar ve SYK) (Bildiri no:422; 26 Mart 2010 Cuma; 13 30 1530; Salon D; Halk sağlığı / ĠĢ sağlığı ve SYK) (Bildiri no:429; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1530 1730; Salon A; Çocuk Nefroloji ve SYK) (Bildiri no:512; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1330 1530; Salon A; Çocuk Hemato-onkolojisi ve SYK) (Bildiri no:513; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1330 1530; Salon A; Çocuk Hemato-onkolojisi ve SYK) (Bildiri no:295; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1630 1730; Ana Salon; Nefroloji ve SYK) (Bildiri no:291; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1630 1730; Ana Salon; Nefroloji ve SYK) (Bildiri no:401; 26 Mart 2010 Cuma; 13 30 1530; Salon C; Romatolojik sorunlar ve SYK) (Bildiri no:383; 26 Mart 2010 Cuma; 13 30 1530; Salon D; Halk sağlığı / ĠĢ sağlığı ve SYK) (Bildiri no:371; 26 Mart 2010 Cuma; 15 30 1730; Salon C; Ağrı ve SYK) (Bildiri no:398; 26 Mart 2010 Cuma; 13 30 1730; Ana Salon; Ağız-DiĢ Sağlığı ve SYK) (Bildiri No:283; 26 Mart 2010 Cuma; 1530 1730; Salon A; EriĢkin ve Çocuk Solunum Hastalıkları ve SYK) (Bildiri no:423; 26 Mart 2010 Cuma; 15 30 1730; Salon D; YaĢam Kalitesi Metodolojisi ve genel sorunlar) (Bildiri no:358; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1330 1630; Ana Salon; Geriatrik sorunlar ve SYK) (Bildiri no: 296; 26 Mart 2010 Cuma; 1330 15 30; Salon D; Halk sağlığı / ĠĢ sağlığı ve SYK) (Bildiri no:434; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1630 1730; Ana Salon; Nefroloji ve SYK) (Bildiri no:391; 26 Mart 2010 Cuma; 13 30 1530; Salon D; Halk sağlığı / ĠĢ sağlığı ve SYK) (Bildiri no:293; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1330 1530; Salon C; Kardiyolojik sorunlar ve SYK) (Bildiri no: 304; 26 Mart 2010 Cuma; 1530 17 30; Salon B; Üroloji ve Üro-onkolojide SYK) (Bildiri no:349; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1530 1730; Salon B; Nörolojik sorunlar ve SYK) 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir Bildirinin Adı (alfabetik sıraya göre) ĠRREVERSĠBLE PULPĠTĠS VE PERĠKORONĠTĠS‘LĠ HASTALARDA AĞRI VE ORAL SAĞLIKLA ĠLĠġKĠLĠ YAġAM KALĠTESĠ ĠLĠġKĠSĠ ĠRREVERSĠBLE PULPĠTĠSLĠ VE PERĠKORONĠTĠSLĠ HASTALARDA HASTALARDA ORAL SAĞLIKLA ĠLĠġKĠLĠ YAġAM KALĠTESĠ ĠSTANBUL‘DA HUZUREVLERĠNDE YAġAYAN YAġLILARIN GÜNLÜK YAġAM AKTĠVĠTELERĠNĠN VE YAġAM KALĠTELERĠNĠN BELĠRLENMESĠ ĠġĠTME ENGELLĠ ÇOCUKLARDA YAġAM KALĠTESĠ ĠZMĠR/BORNOVA ĠLKÖĞRETĠM ĠKĠNCĠ KADEME DEVLET OKULLARINDA EĞĠTĠM GÖREN ERGENLERDE YAġAM KALĠTESĠ KANSER AĞRISININ HASTA YAġAMINA ETKĠSĠ KANSER HASTALARINDA AĞRININ DUYGU DURUMUNA ETKĠSĠ VE BUNA YÖNELĠK YAKLAġIMLAR KANSERLĠ HASTA YAKINLARININ YAġAM KALĠTESĠ KANSERLĠ HASTALARA BAKIM VEREN AĠLE ÜYELERĠ ĠÇĠN BAKIM VERĠCĠ TEPKĠ DEĞERLENDĠRME ÖLÇEĞĠ‘NĠN GEÇERLĠK VE GÜVENĠRLĠK ÇALIġMASI KANSERLĠ HASTALARA BAKIM VERENLERDE YAġAM KALĠTESĠ ÖLÇEĞĠ‘NĠN (THE CAREGIVER QUALITY OF LIFE INDEX CANCER SCALE-CQOLC) TÜRK KANSERLĠ HASTA YAKINLARINDA GÜVENĠRLĠK VE GEÇERLĠĞĠ KELOĠD VE HĠPERTROFĠK SKARI OLAN HASTALARDA DYKĠ SKORLARI: PROSPEKTĠF OLGU-KONTROL ÇALIġMASI KEMORADYOTERAPĠYE BAĞLI GELĠġEN GASTROĠNTESTĠNAL KOMPLĠKASYONLARI ÖNLEMEDE EĠKOSAPENTAENOĠK ASĠT ĠÇEREN BESLENME DESTEĞĠ KINDL KANSER MODÜLÜNÜN TÜRKÇE SÜRÜMÜNÜN KANSERLĠ TÜRK ÇOCUKLARI ÖRNEĞĠNDEKĠ ÖNCÜL GÜVENĠLĠRLĠK ÇÖZÜMLEMELERĠ KIRIKSIZ OSTEOPOROTĠK HASTALARDA EGZERSĠZĠN YAġAM KALĠTESĠNE ETKĠSĠ KĠDDO-KĠNDL GENEL AMAÇLI 13-16 YAġ YAġAM KALĠTESĠ ÖLÇEĞĠ ERGEN FORMU ĠLE DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ YAġAM KALĠTESĠ ÖLÇEĞĠ GENEL SAĞLIK YAġAM KALĠTESĠ ALT BOYUTU ĠLE ELDE EDĠLEN SONUÇLARIN KARġILAġTIRILMASI VE ÖLÇEKLER ARASINDAKĠ TUTARLILIK KORONER ARTER HASTALARINDA YAġAM TARZI DEĞĠġĠKLĠĞĠ MÜDAHALESĠNĠN YAġAM KALĠTESĠNE ETKĠSĠ KRONĠK BÖBREK YETMEZLĠĞĠ HASTALARINDA YAġAM TARZI DEĞĠġĠKLĠĞĠ MÜDAHALESĠNĠN YAġAM KALĠTESĠNE ETKĠSĠ KRONĠK DĠYALĠZ TEDAVĠSĠNĠN ÇOCUK YAġAM KALĠTESĠNE ETKĠSĠ KRONĠK HEPATĠT B YAġAM KALĠTESĠ ÖLÇEĞĠ‘NĠN GEÇERLĠK VE GÜVENĠRLĠĞĠ KRONĠK KALP YETERSĠZLĠĞĠ ANKETĠNĠN (KKYA) TÜRKÇE SÜRÜMÜNÜN GEÇERLĠLĠK VE GÜVENĠRLĠK ÇALIġMASI KRONĠK KALP YETMEZLĠĞĠ OLAN HASTALARDA YAġAM KALĠTESĠNĠN DEĞERLENDĠRĠLMESĠ LĠKEN PLANUSTA DERMATOLOJĠ YAġAM KALĠTE ĠNDEKS SKORLARI: PSORĠYAZĠS VE SAĞLIKLI KONTROLLERLE KARġILAġTIRILMASI LOKAL ĠLERĠ EVRE REKTUM KANSERLĠ OLGULARDA TEDAVĠ SIRASINDA YAġAM KALĠTESĠ DEĞĠġĠMLERĠNĠN ĠNCELENDĠĞĠ PROSPEKTĠF KLĠNĠK ÇALIġMA MAJOR DEPRESĠF BOZUKLUKTA ANTĠDEPRESAN TEDAVĠSĠNĠN YAġAM KALĠTESĠ ÜZERĠNE ETKĠSĠ MARDĠN ĠL MERKEZĠNDE 3 NOLU SAĞLIK OCAĞI BÖLGESĠNDE YAġLILARIN YAġAM KALĠTESĠ VE YAġAM KALĠTESĠNĠ ETKĠLEYEN FAKTÖRLERĠN BELĠRLENMESĠ MIDAS YAġAM KALĠTESĠ ÖLÇEĞĠ TÜRKÇE SÜRÜMÜNÜN PSĠKOMETRĠK ÖZELLĠKLERĠ MULTĠPL SKLEROZLU HASTALARDA EV ZĠYARETĠ YOLUYLA VERĠLEN BAKIM‘IN YAġAM KALĠTESĠ ÜZERĠNE ETKĠSĠ ORAL LĠKEN PLANUSLU VE ORAL KANDĠDOZLU HASTALARDA ORAL SAĞLIKLA ĠLĠġKĠLĠ YAġAM KALĠTESĠNĠN DEĞERLENDĠRĠLMESĠ OSWESTRY DĠSABĠLĠTY ĠNDEKS SKORLAMA SĠSTEMĠNĠN TÜRKÇE VERSĠYONUNUN LOMBER DĠSK HERNĠSĠ TANILI OLGULARDA GEÇERLĠLĠK VE GÜVENĠLĠRLĠĞĠNĠN SAPTANMASI PEPTĠK ÜLSER TANISI ALAN BĠREYLERĠN YAġAM KALĠTESĠNĠN ĠNCELENMESĠ PERĠTON DĠYALĠZĠ HASTALARINDA SAĞLIKLA ĠLGĠLĠ YAġAM KALĠTESĠNĠN MAJÖR BELĠRLEYĠCĠLERĠ 16 Bildiri no; sunum tarihi; salon; oturum adı (Bildiri no:342; 26 Mart 2010 Cuma; 13 30 1730; Ana Salon; Ağız-DiĢ Sağlığı ve SYK) (Bildiri no:343; 26 Mart 2010 Cuma; 13 30 1730; Ana Salon; Ağız-DiĢ Sağlığı ve SYK) (Bildiri no: 320; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1330 1630; Ana Salon; Geriatrik sorunlar ve SYK) (Bildiri no:394; 26 Mart 2010 Cuma; 13 30 1530; Salon D; Halk sağlığı / ĠĢ sağlığı ve SYK) (Bildiri no:381; 26 Mart 2010 Cuma; 13 30 1530; Salon D; Halk sağlığı / ĠĢ sağlığı ve SYK) (Bildiri no:419; 26 Mart 2010 Cuma; 15 30 1730; Salon C; Ağrı ve SYK) (Bildiri no:418; 26 Mart 2010 Cuma; 15 30 1730; Salon C; Ağrı ve SYK) (Bildiri no: 324; 27 Mart 2010 Cumartesi; 15 30 1730; Salon C; Meme Kanseri ve SYK) (Bildiri no:308; 26 Mart 2010 Cuma; 15 30 1730; Salon D; YaĢam Kalitesi Metodolojisi ve genel sorunlar) (Bildiri no: 325; 26 Mart 2010 Cuma; 1530 1730; Salon D; YaĢam Kalitesi Metodolojisi ve genel sorunlar) (Bildiri no;500; 27 Mart 2010 Cumartesi; 13 30 1530; Salon B; Dermatolojojik sorunlar ve SYK) (Bildiri no:402; 27 Mart 2010 Cumartesi; 15 30 1730; Salon C; Meme Kanseri ve SYK) (Bildiri no:436; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1330 1530; Salon A; Çocuk Hemato-onkolojisi ve SYK) (Bildiri no:353; 26 Mart 2010 Cuma; 13 30 1530; Salon C; Romatolojik sorunlar ve SYK) (Bildiri no:382; 26 Mart 2010 Cuma; 15 30 1730; Salon D; YaĢam Kalitesi Metodolojisi ve genel sorunlar) (Bildiri no:286; 27 Mart 2010 Cumartesi; 13 30 1530; Salon C; Kardiyolojik sorunlar ve SYK) (Bildiri no:298; 27 Mart 2010 Cumartesi; 16 30 1730; Ana Salon; Nefroloji ve SYK) (Bildiri no:430; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1530 1730; Salon A; Çocuk Nefroloji ve SYK) (Bildiri no:334; 26 Mart 2010 Cuma; 15 30 1730; Salon D; YaĢam Kalitesi Metodolojisi ve genel sorunlar) (Bildiri no:322; 27 Mart 2010 Cumartesi; 13 30 1530; Salon C; Kardiyolojik sorunlar ve SYK) (Bildiri no:307; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1330 1530; Salon C; Kardiyolojik sorunlar ve SYK) (Bildiri no;501; 27 Mart 2010 Cumartesi; 13 30 1530; Salon B; Dermatolojojik sorunlar ve SYK) (Bildiri No:406; 27 Mart 2010 Cumartesi; 15 30 1730; Salon C; Meme Kanseri ve SYK) (Bildiri no:380; 26 Mart 2010 Cuma; 15 30 1730; Salon D; YaĢam Kalitesi Metodolojisi ve genel sorunlar) (Bildiri no:363; 27 Mart 2010 Cumartesi; 13 30 1630; Ana Salon; Geriatrik sorunlar ve SYK) (Bildiri no:323; 27 Mart 2010 Cumartesi; 13 30 1530; Salon C; Kardiyolojik sorunlar ve SYK) (Bildiri no:420; 27 Mart 2010 Cumartesi; 15 30 1730; Salon B; Nörolojik sorunlar ve SYK) (Bildiri no:427; 26 Mart 2010 Cuma; 13 30 1730; Ana Salon; Ağız-DiĢ Sağlığı ve SYK) (Bildiri no:370; 26 Mart 2010 Cuma; 15 30 1730; Salon C; Ağrı ve SYK) (Bildiri no:313; 26 Mart 2010 Cuma; 15 30 1730; Salon A; EriĢkin ve Çocuk Solunum Hastalıkları ve SYK) (Bildiri no:431; 27 Mart 2010 Cumartesi; 16 30 1730; Ana Salon; Nefroloji ve SYK) 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir Bildirinin Adı (alfabetik sıraya göre) PHILADELPHIA GERĠATRĠ MERKEZĠ MORAL SKALA‘SININ (PGMMS) TÜRK YAġLILARINDA GEÇERLĠK VE GÜVENĠRLĠĞĠ PSÖRĠATĠK ARTRĠT YAġAM KALĠTESĠ SKALASININ (PSAQOL) TÜRK TOPLUMUNDA GEÇERLĠLĠK VE GÜVENĠLĠRLĠĞĠ REDÜKSĠYONLU ANTERĠOR DĠSK DEPLASMANI OLAN HASTALARDA KRONĠK AĞRI ORAL SAĞLIKLA ĠLĠġKĠLĠ YAġAM KALĠTESĠNĠ OLUMSUZ YÖNDE ETKĠLĠYOR SAĞLIĞI GELĠġTĠRĠCĠ YAġAM TARZI VE ÖZ ETKĠLĠLĠK-YETERLĠLĠK DURUMUNUN SOSYOEKONOMĠK DURUM ĠLE ĠLĠġKĠSĠ SF-10 ÇOCUKLAR ĠÇĠN YAġAM KALĠTESĠ ÖLÇEĞĠNĠN GEÇERLĠLĠK VE GÜVENĠLĠRLĠK ÇALIġMASI SPĠNA BĠFĠDA HASTALIĞININ HASTA ÇOCUKLAR VE BAKIM VEREN ANNELERĠNĠN YAġAM KALĠTESĠ ÜZERĠNDEKĠ ETKĠSĠ TALASEMĠ (AKDENĠZ ANEMĠSĠ) HASTALARINDA YAġAM KALĠTESĠ DESTEĞĠ TEMPOMANDĠBULAR EKLEM-ORTOGNATĠK CERRAHĠ HASTALARININ ORAL SAĞLIKLA ĠLĠġKĠLĠ YAġAM KALĠTESĠ TĠHV (TÜRKĠYE ĠNSAN HAKLARI VAKFI) ĠZMĠR TEMSĠLCĠLĠĞĠNE BAġVURAN ĠġKENCE MAĞDURLARINDA YAġAM KALĠTESĠ VE DEPRESYON ARAġTIRILMASI TOTAL LARENJEKTOMĠ UYGULANAN HASTALARIN POST-OPERATĠF ERKEN DÖNEM PSĠKOSOSYAL DURUMLARI TÜRKĠYE‘DE ĠLLERĠN YAġAM KALĠTE DÜZEYLERĠNĠN ÇOK DEĞĠġKENLĠ ĠSTATĠSTĠK YÖNTEMLERLE ĠNCELENMESĠ TÜRKĠYE‘DE KRONĠK AĞRI ÜRĠNER ĠNKONTĠNANS VE ÜRĠNER SIKLIK KONFOR ÖLÇEĞĠ VE BROOME PELVĠK TABAN KAS EGZERSĠZĠ ÖZ-ETKĠLĠLĠK ÖLÇEĞĠNĠN GÜVENĠRLĠK VE GEÇERLĠĞĠNĠN ĠNCELENMESĠ VENOUS INSUFFĠCĠENCY EPĠDEMĠOLOGĠCAL AND ECONOMĠC STUDY QUALĠTY OF LĠFE/SYMPTOMS(VEINES-OOL/SYM)- ÖLÇEĞĠNĠN TÜRKÇE SÜRÜMÜNÜN GEÇERLĠLĠK VE GÜVENĠLĠRLĠĞĠ WHO-ADS (WHO ENGELLĠLĠK TUTUM ÖLÇEĞĠ) TÜRKÇE SÜRÜMÜNÜN TÜRK ENGELLĠLERĠNDEKĠ PSĠKOMETRĠK ÖZELLĠKLERĠ WHO-QOCS (WHO ENGELLĠLERDE BAKIM VE DESTEK KALĠTESĠ ÖLÇEĞĠ) TÜRKÇE SÜRÜMÜNÜN TÜRK TOPLUMUNDAKĠ PSĠKOMETRĠK ÖZELLĠKLERĠ WHOQOL-DIS (WHO ENGELLĠLERDE YAġAM KALĠTESĠ MODÜLÜ) TÜRKÇE SÜRÜMÜNÜN TÜRK TOPLUMUNDAKĠ PSĠKOMETRĠK ÖZELLĠKLERĠ YĠNELEYEN AFTÖZ STOMATĠTTE DERMETOLOJĠ YAġAM KALĠTE ĠNDEKSĠ VE OHIP-14 ĠLĠġKĠSĠ YOĞUN BAKIM ÜNĠTELERĠNDE ÇALIġAN HEMġĠRELERĠN GENEL SAĞLIK ANKETĠNE GÖRE RUHSAL DURUMLARI VE RUHSAL DURUMLARINI ETKĠLEYEN ETMENLER BEHÇET HASTALIĞINA ÖZGÜ YAġAM KALĠTESĠ ÖLÇEĞĠ‘NĠN GÜVENĠRLĠK VE GEÇERLĠĞĠ KANSERLĠ HASTALARA BAKIM VEREN AĠLE ÜYELERĠNE UYGULANAN MANUEL SANDALYE MASAJININ UYKU KALĠTESĠ, DURUMLUK ANKSĠYETE DÜZEYĠ, YORGUNLUK, KAN BASINCI, NABIZ HIZI VE SERUM KORTĠZOL DÜZEYLERĠNE ETKĠSĠ HUZUREVLERĠNDE KALAN YAġLILARIN SAĞLIK VE FONKSĠYONEL DURUMLARI ĠLE YAġAM KALĠTELERĠNĠN ĠNCELENMESĠ SPINE TANGO COMI ÖLÇEĞĠNĠN TÜRKÇEYE UYARLANMASI, KÜLTÜRLER ARASI UYUMUNUN, GEÇERLĠLLĠĞĠNĠN VE GÜVENĠLĠRLĠĞĠNĠN SINANMASI BÖBREK TRANSPLANTASYONU OLAN HASTALARA VERĠLEN EĞĠTĠMĠN HASTALARIN YAġAM KALĠTESĠ ÜZERĠNE ETKĠSĠ SAĞLIĞI GELĠġTĠRĠCĠ YAġAM TARZI VE ÖZ ETKĠLĠLĠK YETERLĠLĠK DURUMUNUN SOSYOEKONOMĠK DURUM ĠLE ĠLĠġKĠSĠ DĠYABETĠK HASTALARDA CĠNSEL DĠSFONKSĠYONUN DEĞERLENDĠRĠLMESĠ BALIKESĠR‘DE BĠRĠNCĠ VE ĠKĠNCĠ BASAMAK SAĞLIK KURUMLARINDA BEL AĞRISI OLAN HEMġĠRELERDE YETĠ YĠTĠMĠNE ETKĠ EDEN ETMENLER Bildiri no; sunum tarihi; salon; oturum adı (Bildiri no: 306; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1330 1630; Ana Salon; Geriatrik sorunlar ve SYK) (Bildiri no:502; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1330 1530; Salon B; Dermatolojojik sorunlar ve SYK) (Bildiri no:347; 26 Mart 2010 Cuma; 13 30 1730; Ana Salon; Ağız-DiĢ Sağlığı ve SYK) (Bildiri no:336; 26 Mart 2010 Cuma; 13 30 1530; Salon D; Halk sağlığı / ĠĢ sağlığı ve SYK) (Bildiri no:440; 26 Mart 2010 Cuma; 15 30 1730; Salon D; YaĢam Kalitesi Metodolojisi ve genel sorunlar) (Bildiri no:511; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1530 1730; Salon A; Çocuk Nefroloji ve SYK) (Bildiri no:514; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1330 1530; Salon A; Çocuk Hemato-onkolojisi ve SYK) (Bildiri no:344; 26 Mart 2010 Cuma; 13 30 1730; Ana Salon; Ağız-DiĢ Sağlığı ve SYK) (Bildiri no:413; 26 Mart 2010 Cuma; 13 30 1530; Salon D; Halk sağlığı / ĠĢ sağlığı ve SYK) (Bildiri no:387; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1330 1530; Salon D; KBB sorunları ve SYK) (Bildiri no: 299; 26 Mart 2010 Cuma; 1330 15 30; Salon D; Halk sağlığı / ĠĢ sağlığı ve SYK) (Bildiri no:428; 26 Mart 2010 Cuma; 15 30 1730; Salon C; Ağrı ve SYK) (Bildiri no: 305; 26 Mart 2010 Cuma; 1530 17 30; Salon B; Üroloji ve Üro-onkolojide SYK) (Bildiri no:435; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1330 1530; Salon C; Kardiyolojik sorunlar ve SYK) (Bildiri no:438; 26 Mart 2010 Cuma; 15 30 1730; Salon D; YaĢam Kalitesi Metodolojisi ve genel sorunlar) (Bildiri no:437; 26 Mart 2010 Cuma; 15 30 1730; Salon D; YaĢam Kalitesi Metodolojisi ve genel sorunlar) (Bildiri no:439; 26 Mart 2010 Cuma; 15 30 1730; Salon D; YaĢam Kalitesi Metodolojisi ve genel sorunlar) (Bildiri no:327; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1330 1530; Salon B; Dermatolojojik sorunlar ve SYK) (Bildiri no:395; 26 Mart 2010 Cuma; 13 30 1530; Salon D; Halk sağlığı / ĠĢ sağlığı ve SYK) (Bildiri no:300; 26 Mart 2010 Cuma; 1330 1530; Salon C; Romatolojik sorunlar ve SYK) (Bildiri no:301; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1530 1730; Salon C; Meme Kanseri ve SYK) (Bildiri no:328; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1330 1630; Ana Salon; Geriatrik sorunlar ve SYK) (Bildiri no:292; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1330 1630; Salon D; Ortopedi ve Omurga cerrahisinde SYK;) (Bildiri no:309; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1630 1730; Ana Salon; Nefroloji ve SYK) (Bildiri no:310; 26 Mart 2010 Cuma; 1330 1530; Salon D; Halk sağlığı / ĠĢ sağlığı ve SYK) (Bildiri no:378; 26 Mart 2010 Cuma; 1530 1730; Salon B; Üroloji ve Üro-onkolojide SYK) (Bildiri no:384; 26 Mart 2010 Cuma; 1330 1530; Salon D; Halk sağlığı / ĠĢ sağlığı ve SYK) POSTOPERATĠF KEMORADYOTERAPĠ UYGULANMĠġ REKTUM KANSERLĠ GEÇ DÖNEM YAN ETKĠLERĠN VE YAġAM KALĠTESĠNĠN DEĞERLENDĠRĠLDĠĞĠ ÇOK MERKEZLĠ KLĠNĠK ÇALĠġMA: TÜRK ONKOLOJĠ GRUBU (TOG) YAN ETKĠLER VE GASTROĠNTESTĠNAL KANSERLER ALT ÇALĠġMA GRUBU ORTAK PROJESĠ (Bildiri no:403; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1330 1630; Ana Salon; Geriatrik sorunlar ve SYK) HUZUREVĠNDE YAġAYAN BĠREYLERĠN YAġ VE CĠNSĠYETLERĠNE GÖRE YAġAM KALĠTELERĠNĠN DEĞERLENDĠRĠLMESĠ (Bildiri no:421; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1330 1630; Ana Salon; Geriatrik sorunlar ve SYK) 17 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir KONGRE ÖNCESĠ KURSLAR 24 Mart 2010, Ege Üniversitesi Atatürk Kültür Merkezi Sabah Programı: KURS 1 (SALON_A): Saat: 09 30 – 12 30 Sağlıkta YaĢam Kalitesinde Temel Kavramlar Yönetici: Prof. Dr. Ömer Aydemir, Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Sunan: Konular: Doç. Dr. Caner Fidaner, Ġzmir Ġl Sağlık Müd. YaĢam Kalitesi Kavramı Gül Saatli MPH, Dokuz Eylül Üniversitesi YaĢam Kalitesinin Ölçümü ve ölçüm Prof. Dr. Ömer Aydemir, Celal Bayar Üni. gereçlerinin sınıflandırılması ve Kültüre uyarlanması Klinik uygulamada dikkat edilecek noktalar KURS 2(SALON_B): Saat: 09 30 – 12 30 Sağlıkta YaĢam Kalitesi Ölçeklerinin Psikometrik Çözümlemesi: Geçerlilik ve Güvenilirlik Yönetici: Prof. Dr. Erhan Eser Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Sunan: Konular: Prof. Dr. Erhan Eser, Celal Bayar Üniversitesi Güvenilirlik , Geçerlilik Hakan Baydur, MPH, Dokuz Eylül Üniversitesi SPSS örnekleri Öğleden Sonra Programı: KURS 3 (SALON_A): Saat: 13 30 – 16 30 Çok DeğiĢkenli Analizler Yönetici: Prof. Dr. Gül Ergör, Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Sunan: Konular: Prof. Dr. Gül Ergör, Dokuz Eylül Üniversitesi Yan tutma (Bias) Doç. Dr. Gönül Dinç, Celal Bayar Üniversitesi Çoklu Doğrusal Regresyon Prof. Dr. Belgin Ünal, Dokuz Eylül Lojistik Regresyon Üniversitesi KURS 4 (SALON_B): Saat: 13 30 – 16 30 Geçerlilik Çözümlemelerinde Doğrulayıcı YaklaĢım ve ilgili yazılım araçları (AMOS, LĠSREL) Yönetici: Prof. Dr. Nuri BaĢoğlu, Boğaziçi Üniversitesi, Yönetim BiliĢim Sistemleri Sunan: Konular: Prof. Dr. Nuri BaĢoğlu - Boğaziçi Üniversitesi AMOS, LĠSREL, MAP uygulamaları Hakan Baydur MPH - Dokuz Eylül Güvenilirlik uygulamaları Üniversitesi Doğrulayıcı Faktör Çözümlemeleri Selin Eser Erdil MA - Sabancı Üniversitesi, Yön Bil 18 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir ĠÇĠNDEKĠLER KONGRE DÜZENLEME KURULU ........................................................................................................................ 2 KONGRE BİLİM KURULU ................................................................................................................................... 3 ÖNSÖZ ............................................................................................................................................................. 4 BİLİMSEL PROGRAM ........................................................................................................................................ 5 PARALEL BİLİM DALI OTURUMLARI .................................................................................................................. 8 BİLDİRİ OTURUM DAĞILIM LİSTESİ..................................................................................................................15 KONGRE ÖNCESİ KURSLAR ..............................................................................................................................18 İÇİNDEKİLER ....................................................................................................................................................19 GENEL SUNUMLAR ..........................................................................................................................................25 WHAT HAVE YOU DONE FOR ME LATELY? THE VALUE ADDED BY HEALTH-RELATED QUALITY OF LIFE DATA IN CLINICAL TRIALS ......................................................................................................................................................................... 26 Neil K. Aaronson, Ph.D. .....................................................................................................................................................................................................................26 PSİKO-ONKOLOJİDE YAŞAM KALİTESİNİN YERİ ............................................................................................................... 27 Uzm.Dr. Özen Önen Sertöz ...............................................................................................................................................................................................................27 KLİNİKTE KOMORBİDİTE VE YAŞAM KALİTESİ ................................................................................................................. 28 Prof.Dr. Ömer Aydemir .....................................................................................................................................................................................................................28 YAŞAM KALİETSİNDE EN KÜÇÜK ANLAMLI FARK (EKAF) .................................................................................................. 29 Prof. Dr. Erhan Eser ...........................................................................................................................................................................................................................29 PATIENT-REPORTED OUTCOMES IN CLINICAL RESEARCH AND CLINICAL PRACTICE: FACTS, FICTIONS AND FUTURE DIRECTIONS ................................................................................................................................................................. 34 Neil K. Aaronson, Ph.D. .....................................................................................................................................................................................................................34 KRONİK BÖBREK YETMEZLİĞİ HASTALARININ YAKINLARINDA YAŞAM KALİTESİ................................................................ 35 Öğr. Gör. Dr. Hicran Yıldız .................................................................................................................................................................................................................35 SANDALYE MASAJI KANSERLİ HASTALARA BAKIM VEREN AİLE ÜYELERİNİN YAŞAM KALİTESİNE KATKI VEREBİLİR Mİ?........ 38 Füsun Afşar ........................................................................................................................................................................................................................................38 KAPSAMLI EĞİTİM DEMANSLI HASTALARA BAKIM VEREN AİLE ÜYELERİNİN YAŞAM KALİTESİNE KATKI VEREBİLİR Mİ? ....... 40 Doç. Dr. Nevin Kuzu Kurban..............................................................................................................................................................................................................40 BIR HASTA YAKINININ YAŞADIKLARI “ANNEME NE OLDU?”............................................................................................. 43 Gözde Dalan ......................................................................................................................................................................................................................................43 HASTA YAKINLARININ YAŞAM KALİTESİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ ................................................................................... 46 Yrd. Doç. Dr. Ayşe Çil Akıncı ..............................................................................................................................................................................................................46 SAĞLIKLA İLGİLİ YAŞAM KALİTESİ ÖLÇÜM ARAÇLARI VE ÇOK BOYUTLU YAPININ ÜLKEYE UYARLANMASI ........................... 48 Güldal Büyükdamgacı Ph.D. .............................................................................................................................................................................................................48 SAĞLIKTA YAŞAM NİTELİĞİ VE ETİK ................................................................................................................................ 50 Dr. Ahmet Can Bilgin .........................................................................................................................................................................................................................50 YAŞAM KALITESI ÖLÇEKLERINDE TOPLUM STANDARTLARI ............................................................................................. 52 Doç. Dr. Simten Malhan....................................................................................................................................................................................................................52 ULUSAL YAŞAM KALİTESİ SKORLARINI HESAPLAMA ÇALIŞMALARI: FARKLI ÜLKELERDEN EQ5D ÖRNEKLERİ ....................... 55 Doç. Dr Doğan FİDAN ........................................................................................................................................................................................................................55 KANSERLİ ÇOCUKLARDA YORGUNLUK ........................................................................................................................... 56 Yrd.Doç.Dr. Rabia Ekti Genç .............................................................................................................................................................................................................56 YAŞAM KALİTESİ Mİ İŞLEVSELLİK Mİ? KAVRAMSAL YAKLAŞIM ......................................................................................... 61 Prof. Dr. Ayşe A. Küçükdeveci ...........................................................................................................................................................................................................61 ORAL SAĞLIKLA İLİŞKİLİ YAŞAM KALİTESİ NEDİR? HANGİ ÖLÇEKLER KULLANILIR VE GÜNCEL UYGULAMALAR NELERDİR?... 64 1 2 Doç. Dr. Gonca Mumcu , Dr. Ümit Karaçaylı .................................................................................................................................................................................64 PEDİATRİDE ALERJİK HASTALIKLAR, ASTIM VE YAŞAM KALİTESİ ...................................................................................... 65 Prof. Dr. Hasan YÜKSEL .....................................................................................................................................................................................................................65 ERİŞKİN ALERJİDE “SAĞLIKTA YAŞAM KALİTESİ” ............................................................................................................. 72 Doç.Dr. Cengiz KIRMAZ .....................................................................................................................................................................................................................72 ALLERJİK HASTALIKLAR VE ASTIMDA YAŞAM KALİTESİ TESTLERİNİN RUTİN KULLANIMI VE YORUMUNDAKİ ZORLUKLAR .... 74 Uz. Dr. Özge Yılmaz ...........................................................................................................................................................................................................................74 AKCİĞER KANSERİ TEDAVİSİNDE YAŞAM KALİTESİ DEĞERLENDİRMELERİNİN YERİ ........................................................... 76 Doç Dr Sevin Başer ............................................................................................................................................................................................................................76 HALK SAĞLIĞI’NDA YAŞAM KALİTESİ; ETKİNLİK-EŞİTLİK ÖDÜNLEŞİM PROBLEMİ .............................................................. 81 Dr. Melih Kaan Sözmen .....................................................................................................................................................................................................................81 19 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir İŞ SAĞLIĞI VE YAŞAM KALİTESİ ...................................................................................................................................... 82 Hakan Baydur, MPH..........................................................................................................................................................................................................................82 ERİŞKİN SOLUNUM HASTALIKLARINDA YAŞAM KALİTESİ ................................................................................................ 85 Prof.Dr.Arzu Yorgancıoğlu ................................................................................................................................................................................................................85 BENİGN PROSTAT HİPERPLAZİSİ YAŞAM KALİTESİ (BPH-YK) TÜRKÇE ÖLÇEĞİNİN KULLANIM KILAVUZU ............................. 90 Prof. Dr. Kamil ÇAM ..........................................................................................................................................................................................................................90 MESANE KANSERINDE YAŞAM KALITESI ÖLÇEKLERININ KULLANIM ZAMANLAMASI ......................................................... 91 Dr Gökhan Toktaş..............................................................................................................................................................................................................................91 TÜRK TOPLUMUNA ÖZGÜ YAŞAM KALİTESİ ÖLÇEĞİNİN GEREKLİLİĞİ HAKKINDA BİR YORUM ........................................... 95 Dr. Oğuz Mertoğlu ............................................................................................................................................................................................................................95 ANESTEZİ VE ALGOLOJİDE YAŞAM KALİTESİ KAVRAMI .................................................................................................... 97 Doç Dr idil Tekin Mirzai .....................................................................................................................................................................................................................97 ANESTEZİ VE YAŞAM KALİTESİ ..................................................................................................................................... 100 Doç. Dr. Altan Şahin ........................................................................................................................................................................................................................100 KRONİK BENİGN AĞRIDA YAŞAM KALİTESİ ................................................................................................................... 101 Prof. Dr. Elvan Erhan .......................................................................................................................................................................................................................101 YAŞLILIK DÖNEMİNDE ÖNEMLİ BİR KAVRAM: YAŞAM KALİTESİ ..................................................................................... 102 Doç. Dr. Dilek ASLAN .......................................................................................................................................................................................................................102 YAŞLILARDA YAŞAM KALİTESİ-DEĞERLENDİRME VE ÖLÇEKLER ..................................................................................... 105 Doç. Dr. Rezzan GÜNAYDIN ............................................................................................................................................................................................................105 YAŞLILIKTA YAŞAM KALİTESİNİ ETKİLEYEN NEDENLER .................................................................................................. 109 Dr. Pembe KESKİNOĞLU, PhD.........................................................................................................................................................................................................109 DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ YAŞLILAR İÇİN YAŞAM KALİTESİ MODÜLÜ (WHOQOL-OLD) VE AVRUPA YAŞLI TUTUM ANKETİ (AAQ) TÜRKÇE SÜRÜMLERİNİN GELİŞTİRİLME SÜREÇLERİ ...................................................................................................... 113 Dr. Sultan Eser .................................................................................................................................................................................................................................113 HEMOFİLİ ÖRNEĞİNDE BAKIM VERENLERİN YAŞAM KALİTESİ ....................................................................................... 117 Yrd.Doç.Dr. Selmin Şenol ................................................................................................................................................................................................................117 KÖK HÜCRE TRANSPLANTASYONU UYGULANAN ÇOCUKLARDA YAŞAM KALİTESİ .......................................................... 121 Yrd.Doc.Dr.Hüsniye ÇALIŞIR ............................................................................................................................................................................................................121 PEDİATRİK ONKOLOJİ HASTALARINDA YAŞAM KALİTESİ ............................................................................................... 128 Doç. Dr. Mehmet Kantar.................................................................................................................................................................................................................128 ÇOCUKLUK ÇAĞI LÖSEMİLERİNDE YAŞAM KALİTESİ ...................................................................................................... 129 Yrd. Doç. Dr. Şebnem Yılmaz ..........................................................................................................................................................................................................129 KRONİK KAN HASTASI ÇOCUKLARDA YAŞAM KALİTESİ VE PSİKO-SOSYAL YAKLAŞIM....................................................... 130 Psik. Ufuk Solak ...............................................................................................................................................................................................................................130 THE FAMILY IMPACT OF SKIN DISEASE ......................................................................................................................... 131 Professor Andrew Y Finlay ..............................................................................................................................................................................................................131 PSORİAZİS VE YAŞAM KALİTESİ.................................................................................................................................... 133 Prof.Dr.Serap Öztürkcan .................................................................................................................................................................................................................133 ÜRTİKERDE YAŞAM KALİTESİ ....................................................................................................................................... 134 Uzm. Dr. Cemal Bilaç.......................................................................................................................................................................................................................134 KALP YETERSİZLİĞİNDE YAŞAM KALİTESİ...................................................................................................................... 135 Prof. Dr. Mehdi ZOGHİ ....................................................................................................................................................................................................................135 Dr. Serap ÖZER ................................................................................................................................................................................................................................135 PERKÜTAN KORONER GİRİŞİMLERİN YAŞAM KALİTESİNE ETKİLERİ ................................................................................ 140 Doç. Dr. Cevad Şekuri ......................................................................................................................................................................................................................140 İDRAR İNKONTİNANSI OLAN ÇOCUKLARI YAŞAM KALİTESİ............................................................................................ 143 Doç Dr. İpek Akil ..............................................................................................................................................................................................................................143 ÇOCUK DİYALİZ HASTALARI , RENAL TRANSPLANTASYON ALICILARINDA VE EBEVEYLERİNDE YAŞAM KALİTESİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ (ÇOK MERKEZLİ BİR ÇALIŞMANIN IŞIĞINDA LİTERATÜRÜN GÖZDEN GEÇİRİLMESİ) ................................................. 145 Prof. Dr. Necla Buyan......................................................................................................................................................................................................................145 HEMODİYALİZ HASTALARINDA İLETİŞİMİ GÜÇLENDİRME VE PSİKOSOSYAL DESTEK GRUBU ........................................... 149 Prof. Dr. Işıl Bulut ............................................................................................................................................................................................................................149 NÖROLOJİK HASTALIKLARDA YAŞAM KALİTESİ ............................................................................................................. 155 Doç. Dr. Şerefnur Öztürk .................................................................................................................................................................................................................155 VERTİGODA YAŞAM KALİTESİ ...................................................................................................................................... 157 Prof.Dr.Neşe Çelebisoy....................................................................................................................................................................................................................157 SEREBROVASKÜLER HASTALIKLARDA SAĞLIKTA YAŞAM KALİTESİ ................................................................................. 158 Doç. Dr A Kemal Erdemoğlu ...........................................................................................................................................................................................................158 MULTİPL SKLEROZ HASTALIĞINDA YAŞAM KALİTESİ ..................................................................................................... 159 Prof.Dr.Hatice Mavioğlu .................................................................................................................................................................................................................159 MEME KANSERI VE YAŞAM KALITESI............................................................................................................................ 160 Uzman. Dr. Senem Demirci .............................................................................................................................................................................................................160 MEME KANSERİ, KEMOTERAPİ VE YAŞAM KALİTESİ ..................................................................................................... 163 20 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir Yrd.Doç.Dr. Öznur USTA YEŞİLBALKAN ..........................................................................................................................................................................................163 MEME KANSERİNDE TAMAMLAYICI TEDAVİLERİN YAŞAM KALİTESİNE ETKİSİ ................................................................ 167 Canfeza Sezgin .................................................................................................................................................................................................................................167 DİZ ARTOPLASTİSİ VE YAŞAM KALİTESİ......................................................................................................................... 170 Uzm. Dr. Erden Kılıç .........................................................................................................................................................................................................................170 ARTROPLASTİDE MALİYET VE YAŞAM KALİTESİ ANALİZLERİ........................................................................................... 173 Prof Dr Bülent Atilla ........................................................................................................................................................................................................................173 BİLDİRİLER.....................................................................................................................................................175 ERKEN DÖNEM TÜBERKÜLOZ OLGULARINDA SF-36 VE WHOQOL-100 YAŞAM KALİTESİ ÖLÇEKLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI .................................................................................................................................................................................. 176 30 30 (Bildiri No:283; 26 Mart 2010 Cuma; 15 17 ; Salon A; Erişkin ve Çocuk Solunum Hastalıkları ve SYK) ....................................................................176 KORONER ARTER HASTALARINDA YAŞAM TARZI DEĞİŞİKLİĞİ MÜDAHALESİNİN YAŞAM KALİTESİNE ETKİSİ ..................... 177 30 30 (Bildiri no:286; 27 Mart 2010 Cumartesi; 13 15 ; Salon C; Kardiyolojik sorunlar ve SYK) .........................................................................................177 DİYALİZ HASTALARINDA YORGUNLUK VE YAŞAM KALİTESİ ÜZERİNE ETKİSİ.................................................................... 178 30 30 (Bildiri no:291; 27 Mart 2010 Cumartesi; 16 17 ; Ana Salon; Nefroloji ve SYK) .........................................................................................................178 HİPERTANSİYON VE SAĞLIKLA İLGİLİ YAŞAM KALİTESİ................................................................................................... 179 30 30 (Bildiri no:293; 27 Mart 2010 Cumartesi; 13 15 ; Salon C; Kardiyolojik sorunlar ve SYK) .........................................................................................179 DİYALİZ HASTALARINDA CİNSEL FONKSİYON BOZUKLUKLARI VE YAŞAM KALİTESİ ÜZERİNE ETKİSİ .................................. 180 30 30 (Bildiri no:295; 27 Mart 2010 Cumartesi; 16 17 ; Ana Salon; Nefroloji ve SYK) .........................................................................................................180 GENEL POPÜLASYONDA SAĞLIKLA İLE İLGİLİ YAŞAM KALİTESİ VE ETKİLEYEN ETMENLER ................................................ 181 30 30 (Bildiri no: 296; 26 Mart 2010 Cuma; 13 15 ; Salon D; Halk sağlığı / İş sağlığı ve SYK).............................................................................................181 KRONİK BÖBREK YETMEZLİĞİ HASTALARINDA YAŞAM TARZI DEĞİŞİKLİĞİ MÜDAHALESİNİN YAŞAM KALİTESİNE ETKİSİ ... 182 30 30 (Bildiri no:298; 27 Mart 2010 Cumartesi; 16 17 ; Ana Salon; Nefroloji ve SYK) .........................................................................................................182 TÜRKİYE’DE İLLERİN YAŞAM KALİTE DÜZEYLERİNİN ÇOK DEĞİŞKENLİ İSTATİSTİK YÖNTEMLERLE İNCELENMESİ ............... 183 30 30 (Bildiri no: 299; 26 Mart 2010 Cuma; 13 15 ; Salon D; Halk sağlığı / İş sağlığı ve SYK).............................................................................................183 ACİL SERVİSLERDE ÇALIŞAN HEMŞİRELERİN TÜKENMİŞLİK VE İŞ DOYUMLARININ YAŞAM KALİTESİNE ETKİSİ ................... 184 30 30 (Bildiri no: 302; 26 Mart 2010 Cuma; 13 15 ; Salon D; Halk sağlığı / İş sağlığı ve SYK).............................................................................................184 İDRAR KAÇIRAN KADINLARDA HEMŞİRELİK EĞİTİMİ VE DAVRANIŞSAL TEDAVİNİN KONFOR PELVİK TABAN KAS EGZERSİZİ UYGULAMASI ÖZ-ETKİLİLİK ALGISI VE YAŞAM KALİTESİNE ETKİSİ................................................................................... 185 30 30 (Bildiri no: 304; 26 Mart 2010 Cuma; 15 17 ; Salon B; Üroloji ve Üro-onkolojide SYK) .............................................................................................185 ÜRİNER İNKONTİNANS VE ÜRİNER SIKLIK KONFOR ÖLÇEĞİ VE BROOME PELVİK TABAN KAS EGZERSİZİ ÖZ-ETKİLİLİK ÖLÇEĞİNİN GÜVENİRLİK VE GEÇERLİĞİNİN İNCELENMESİ ............................................................................................. 186 30 30 (Bildiri no: 305; 26 Mart 2010 Cuma; 15 17 ; Salon B; Üroloji ve Üro-onkolojide SYK) .............................................................................................186 PHILADELPHIA GERİATRİ MERKEZİ MORAL SKALA’SININ (PGMMS) TÜRK YAŞLILARINDA GEÇERLİK VE GÜVENİRLİĞİ........ 187 30 30 (Bildiri no: 306; 27 Mart 2010 Cumartesi; 13 16 ; Ana Salon; Geriatrik sorunlar ve SYK) .........................................................................................187 KRONİK KALP YETMEZLİĞİ OLAN HASTALARDA YAŞAM KALİTESİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ ............................................. 188 30 30 (Bildiri no:307; 27 Mart 2010 Cumartesi; 13 15 ; Salon C; Kardiyolojik sorunlar ve SYK) .........................................................................................188 KANSERLİ HASTALARA BAKIM VEREN AİLE ÜYELERİ İÇİN BAKIM VERİCİ TEPKİ DEĞERLENDİRME ÖLÇEĞİ’NİN GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMASI .............................................................................................................................................. 189 30 30 (Bildiri no:308; 26 Mart 2010 Cuma; 15 17 ; Salon D; Yaşam Kalitesi Metodolojisi ve genel sorunlar)...................................................................189 PEPTİK ÜLSER TANISI ALAN BİREYLERİN YAŞAM KALİTESİNİN İNCELENMESİ................................................................... 190 30 30 (Bildiri no:313; 26 Mart 2010 Cuma; 15 17 ; Salon A; Erişkin ve Çocuk Solunum Hastalıkları ve SYK) ....................................................................190 İSTANBUL’DA HUZUREVLERİNDE YAŞAYAN YAŞLILARIN GÜNLÜK YAŞAM AKTİVİTELERİNİN VE YAŞAM KALİTELERİNİN BELİRLENMESİ............................................................................................................................................................ 191 30 30 (Bildiri no: 320; 27 Mart 2010 Cumartesi; 13 16 ; Ana Salon; Geriatrik sorunlar ve SYK) .........................................................................................191 KRONİK KALP YETERSİZLİĞİ ANKETİNİN (KKYA) TÜRKÇE SÜRÜMÜNÜN GEÇERLİLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMASI ............... 192 30 30 (Bildiri no:322; 27 Mart 2010 Cumartesi; 13 15 ; Salon C; Kardiyolojik sorunlar ve SYK) .........................................................................................192 MIDAS YAŞAM KALİTESİ ÖLÇEĞİ TÜRKÇE SÜRÜMÜNÜN PSİKOMETRİK ÖZELLİKLERİ....................................................... 193 30 30 (Bildiri no:323; 27 Mart 2010 Cumartesi; 13 15 ; Salon C; Kardiyolojik sorunlar ve SYK) .........................................................................................193 KANSERLİ HASTA YAKINLARININ YAŞAM KALİTESİ ........................................................................................................ 194 30 30 (Bildiri no: 324; 27 Mart 2010 Cumartesi; 15 17 ; Salon C; Meme Kanseri ve SYK) ...................................................................................................194 KANSERLİ HASTALARA BAKIM VERENLERDE YAŞAM KALİTESİ ÖLÇEĞİ’NİN (THE CAREGIVER QUALITY OF LIFE INDEX CANCER SCALE-CQOLC) TÜRK KANSERLİ HASTA YAKINLARINDA GÜVENİRLİK VE GEÇERLİĞİ ....................................................... 195 30 30 (Bildiri no: 325; 26 Mart 2010 Cuma; 15 17 ; Salon D; Yaşam Kalitesi Metodolojisi ve genel sorunlar)..................................................................195 YİNELEYEN AFTÖZ STOMATİTTE DERMETOLOJİ YAŞAM KALİTE İNDEKSİ VE OHIP-14 İLİŞKİSİ ........................................... 196 30 30 (Bildiri no:327; 27 Mart 2010 Cumartesi; 13 15 ; Salon B; Dermatolojojik sorunlar ve SYK)....................................................................................196 BEHÇET HASTALIĞINDA YAŞAM KALİTESİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ............................................................................... 197 30 30 (Bildiri no:329; 26 Mart 2010 Cuma; 13 15 ; Salon C; Romatolojik sorunlar ve SYK) ................................................................................................197 KRONİK HEPATİT B YAŞAM KALİTESİ ÖLÇEĞİ’NİN GEÇERLİK VE GÜVENİRLİĞİ ................................................................. 198 30 30 (Bildiri no:334; 26 Mart 2010 Cuma; 15 17 ; Salon D; Yaşam Kalitesi Metodolojisi ve genel sorunlar)...................................................................198 SAĞLIĞI GELİŞTİRİCİ YAŞAM TARZI VE ÖZ ETKİLİLİK-YETERLİLİK DURUMUNUN SOSYOEKONOMİK DURUM İLE İLİŞKİSİ ..... 199 30 30 (Bildiri no:336; 26 Mart 2010 Cuma; 13 15 ; Salon D; Halk sağlığı / İş sağlığı ve SYK) .............................................................................................199 21 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir BEHÇET HASTALARINDA PROSPEKTİF İZLEMDE ORAL ÜLSER AKTİVİTESİ VE ORALSAĞLIKLA İLİŞKİLİ YAŞAM KALİTESİ DÜZEYİNDEKİ DEĞİŞİMLER ......................................................................................................................................... 200 30 30 (Bildiri no:337; 26 Mart 2010 Cuma; 13 17 ; Ana Salon; Ağız-Diş Sağlığı ve SYK) .....................................................................................................200 BEHÇET HASTALARI VE REKÜRENT AFTÖZ STOMATİTLİ HASTALARDA ORAL SAĞLIKLA İLİŞKİLİ YAŞAM KALİTESİ............... 201 30 30 (Bildiri no:338; 26 Mart 2010 Cuma; 13 17 ; Ana Salon; Ağız-Diş Sağlığı ve SYK) .....................................................................................................201 BEHÇET HASTALARINDA DENTAL VE PERİODONTAL TEDAVİLER İLE ORAL SAĞLIKLA İLİŞKİLİ YAŞAM KALİTESİ .................. 202 30 30 (Bildiri no:339; 26 Mart 2010 Cuma; 13 17 ; Ana Salon; Ağız-Diş Sağlığı ve SYK) .....................................................................................................202 ANAOKULU ÇOCUKLARINDA ORAL SAĞLIKLA İLİŞKİLİ YAŞAM KALİTESİ DÜZEYİNİN İNCELENMESİ ................................... 203 30 30 (Bildiri no:340; 26 Mart 2010 Cuma; 13 17 ; Ana Salon; Ağız-Diş Sağlığı ve SYK) .....................................................................................................203 İRREVERSİBLE PULPİTİS VE PERİKORONİTİS’Lİ HASTALARDA AĞRI VE ORAL SAĞLIKLA İLİŞKİLİ YAŞAM KALİTESİ İLİŞKİSİ .... 204 30 30 (Bildiri no:342; 26 Mart 2010 Cuma; 13 17 ; Ana Salon; Ağız-Diş Sağlığı ve SYK) .....................................................................................................204 İRREVERSİBLE PULPİTİSLİ VE PERİKORONİTİSLİ HASTALARDA HASTALARDA ORAL SAĞLIKLA İLİŞKİLİ YAŞAM KALİTESİ...... 205 30 30 (Bildiri no:343; 26 Mart 2010 Cuma; 13 17 ; Ana Salon; Ağız-Diş Sağlığı ve SYK) .....................................................................................................205 TEMPOMANDİBULAR EKLEM-ORTOGNATİK CERRAHİ HASTALARININ ORAL SAĞLIKLA İLİŞKİLİ YAŞAM KALİTESİ .............. 206 30 30 (Bildiri no:344; 26 Mart 2010 Cuma; 13 17 ; Ana Salon; Ağız-Diş Sağlığı ve SYK) .....................................................................................................206 REDÜKSİYONLU ANTERİOR DİSK DEPLASMANI OLAN HASTALARDA KRONİK AĞRI ORAL SAĞLIKLA İLİŞKİLİ YAŞAM KALİTESİNİ OLUMSUZ YÖNDE ETKİLİYOR ...................................................................................................................................... 207 30 30 (Bildiri no:347; 26 Mart 2010 Cuma; 13 17 ; Ana Salon; Ağız-Diş Sağlığı ve SYK) .....................................................................................................207 İNMEYE ÖZGÜ YAŞAM KALİTESİ ÖLÇEĞİ’ NİN TÜRK TOPLUMU İÇİN GEÇERLİK VE GÜVENİRLİĞİNİN İNCELENMESİ ........... 208 30 30 (Bildiri no:349; 27 Mart 2010 Cumartesi; 15 17 ; Salon B; Nörolojik sorunlar ve SYK) ............................................................................................208 KIRIKSIZ OSTEOPOROTİK HASTALARDA EGZERSİZİN YAŞAM KALİTESİNE ETKİSİ.............................................................. 209 30 30 (Bildiri no:353; 26 Mart 2010 Cuma; 13 15 ; Salon C; Romatolojik sorunlar ve SYK)................................................................................................209 EVİNDE YAŞAYAN ALZHEIMER HASTALIĞI OLAN VE OLMAYAN YAŞLI BİREYLERİN YAŞAM KALİTESİ VE DEPRESYON DÜZEYİNİN KARŞILAŞTIRILMASI .................................................................................................................................. 210 30 30 (Bildiri no:358; 27 Mart 2010 Cumartesi; 13 16 ; Ana Salon; Geriatrik sorunlar ve SYK) .........................................................................................210 ALZHEIMER’LI HASTALARIN KENDİ YAŞAM KALİTESİNİ DEĞERLENDİRMESİ İLE BAKIM VEREN AİLE ÜYELERİNİN HASTALARA İLİŞKİN YAŞAM KALİTESİNİ DEĞERLENDİRMELERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI .................................................................... 211 30 30 (Bildiri no:359; 27 Mart 2010 Cumartesi; 13 16 ; Ana Salon; Geriatrik sorunlar ve SYK) .........................................................................................211 ALZHEIMER’LI HASTALARA BAKIM VERENLERDE DEPRESYON VE DEPRESYONUN HASTALARIN YAŞAM KALİTESİ İLE İLİŞKİSİ ................................................................................................................................................................................. 212 30 30 (Bildiri no:360; 27 Mart 2010 Cumartesi; 13 16 ; Ana Salon; Geriatrik sorunlar ve SYK) .........................................................................................212 MARDİN İL MERKEZİNDE 3 NOLU SAĞLIK OCAĞI BÖLGESİNDE YAŞLILARIN YAŞAM KALİTESİ VE YAŞAM KALİTESİNİ ETKİLEYEN FAKTÖRLERİN BELİRLENMESİ ..................................................................................................................... 213 30 30 (Bildiri no:363; 27 Mart 2010 Cumartesi; 13 16 ; Ana Salon; Geriatrik sorunlar ve SYK) .........................................................................................213 OSWESTRY DİSABİLİTY İNDEKS SKORLAMA SİSTEMİNİN TÜRKÇE VERSİYONUNUN LOMBER DİSK HERNİSİ TANILI OLGULARDA GEÇERLİLİK VE GÜVENİLİRLİĞİNİN SAPTANMASI ...................................................................................... 214 30 30 (Bildiri no:370; 26 Mart 2010 Cuma; 15 17 ; Salon C; Ağrı ve SYK) ............................................................................................................................214 ERİŞKİN TÜRK HASTA POPÜLASYONUNDA AĞRI TEDAVİSİNDE SIK TERCİH EDİLEN DÖRT FARKLI AĞRI ÖLÇEĞİNİN KARŞILAŞTIRILMASI.................................................................................................................................................... 215 30 30 (Bildiri no:371; 26 Mart 2010 Cuma; 15 17 ; Salon C; Ağrı ve SYK) ............................................................................................................................215 60 YAŞ VE ÜZERİ HASTALARDA DEPRESYON YAŞAM KALİTESİNİ ETKİLİYOR MU? ............................................................ 216 30 30 (Bildiri No: 379; 27 Mart 2010 Cumartesi; 13 16 ; Ana Salon; Geriatrik sorunlar ve SYK) ........................................................................................216 MAJOR DEPRESİF BOZUKLUKTA ANTİDEPRESAN TEDAVİSİNİN YAŞAM KALİTESİ ÜZERİNE ETKİSİ .................................... 217 30 30 (Bildiri no:380; 26 Mart 2010 Cuma; 15 17 ; Salon D; Yaşam Kalitesi Metodolojisi ve genel sorunlar) ..................................................................217 İZMİR/BORNOVA İLKÖĞRETİM İKİNCİ KADEME DEVLET OKULLARINDA EĞİTİM GÖREN ERGENLERDE YAŞAM KALİTESİ ... 218 30 30 (Bildiri no:381; 26 Mart 2010 Cuma; 13 15 ; Salon D; Halk sağlığı / İş sağlığı ve SYK) .............................................................................................218 KİDDO-KİNDL GENEL AMAÇLI 13-16 YAŞ YAŞAM KALİTESİ ÖLÇEĞİ ERGEN FORMU İLE DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ YAŞAM KALİTESİ ÖLÇEĞİ GENEL SAĞLIK YAŞAM KALİTESİ ALT BOYUTU İLE ELDE EDİLEN SONUÇLARIN KARŞILAŞTIRILMASI VE ÖLÇEKLER ARASINDAKİ TUTARLILIK............................................................................................................................. 219 30 30 (Bildiri no:382; 26 Mart 2010 Cuma; 15 17 ; Salon D; Yaşam Kalitesi Metodolojisi ve genel sorunlar) ..................................................................219 ENGELLİ BİREYE SAHİP OLAN AİLELERE YAPILAN PLANLI HEMŞİRELİK BAKIMLARININ, AİLE İŞLEVLERİNİ DEĞERLENDİRME, AİLE GEREKSİNİMLERİ VE YAŞAM KALİTESİ ÜZERİNE ETKİSİ ........................................................................................... 220 30 30 (Bildiri no:383; 26 Mart 2010 Cuma; 13 15 ; Salon D; Halk sağlığı / İş sağlığı ve SYK) .............................................................................................220 BALIKESİR’DE 1. VE 2. BASAMAK SAĞLIK KURUMLARINDA ÇALIŞAN HEMŞİRELERDE BEL AĞRISININ YAŞAM KALİTESİ DÜZEYİNE ETKİSİ ........................................................................................................................................................ 221 30 30 (Bildiri no:386; 26 Mart 2010 Cuma; 13 15 ; Salon D; Halk sağlığı / İş sağlığı ve SYK) .............................................................................................221 TOTAL LARENJEKTOMİ UYGULANAN HASTALARIN POST-OPERATİF ERKEN DÖNEM PSİKOSOSYAL DURUMLARI.............. 222 30 30 (Bildiri no:387; 27 Mart 2010 Cumartesi; 13 15 ; Salon D; KBB sorunları ve SYK) .....................................................................................................222 HEMŞİRELERDE YAŞAM KALİTESİNİ ETKİLEYEN FAKTÖRLERİN BELİRLENMESİ ................................................................ 223 30 30 (Bildiri no:391; 26 Mart 2010 Cuma; 13 15 ; Salon D; Halk sağlığı / İş sağlığı ve SYK) .............................................................................................223 BALIKESİR’DE BİRİNCİ VE İKİNCİ BASAMAK SAĞLIK KURUMLARINDA ÇALIŞAN HEMŞİRELERDE YETİ YİTİMİNİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER ................................................................................................................................................................ 224 22 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir 30 30 (Bildiri no:392; 26 Mart 2010 Cuma; 13 15 ; Salon D; Halk sağlığı / İş sağlığı ve SYK) .............................................................................................224 İŞİTME ENGELLİ ÇOCUKLARDA YAŞAM KALİTESİ ........................................................................................................... 225 30 30 (Bildiri no:394; 26 Mart 2010 Cuma; 13 15 ; Salon D; Halk sağlığı / İş sağlığı ve SYK) .............................................................................................225 YOĞUN BAKIM ÜNİTELERİNDE ÇALIŞAN HEMŞİRELERİN GENEL SAĞLIK ANKETİNE GÖRE RUHSAL DURUMLARI VE RUHSAL DURUMLARINI ETKİLEYEN ETMENLER ......................................................................................................................... 226 30 30 (Bildiri no:395; 26 Mart 2010 Cuma; 13 15 ; Salon D; Halk sağlığı / İş sağlığı ve SYK) .............................................................................................226 ERKEN ÇOCUKLUK DÖNEMİ AĞIZ SAĞLIĞI ETKİ ÖLÇEĞİ'NİN TÜRKÇE FORMUNUN GÜVENİRLİK VE GEÇERLİĞİNİN İNCELENMESİ: PİLOT ÇALIŞMA .................................................................................................................................... 227 30 30 (Bildiri no:398; 26 Mart 2010 Cuma; 13 17 ; Ana Salon; Ağız-Diş Sağlığı ve SYK) .....................................................................................................227 DURUÖZ EL SKALASI’NIN (DES) PSÖRİATİK ARTRİTTE GEÇERLİLİK VE GÜVENİLİRLİĞİNİN ARAŞTIRILMASI ........................ 228 30 30 (Bildiri no:401; 26 Mart 2010 Cuma; 13 15 ; Salon C; Romatolojik sorunlar ve SYK) ................................................................................................228 KEMORADYOTERAPİYE BAĞLI GELİŞEN GASTROİNTESTİNAL KOMPLİKASYONLARI ÖNLEMEDE EİKOSAPENTAENOİK ASİT İÇEREN BESLENME DESTEĞİ ........................................................................................................................................ 229 30 30 (Bildiri no:402; 27 Mart 2010 Cumartesi; 15 17 ; Salon C; Meme Kanseri ve SYK)....................................................................................................229 LOKAL İLERİ EVRE REKTUM KANSERLİ OLGULARDA TEDAVİ SIRASINDA YAŞAM KALİTESİ DEĞİŞİMLERİNİN İNCELENDİĞİ PROSPEKTİF KLİNİK ÇALIŞMA ...................................................................................................................................... 230 30 30 (Bildiri No:406; 27 Mart 2010 Cumartesi; 15 17 ; Salon C; Meme Kanseri ve SYK) ...................................................................................................230 ANNELERİN YAŞAM KALİTESİNİ ETKİLEYEN OBSTETRİK ÖZELLİKLER ............................................................................... 231 30 30 (Bildiri no:409; 26 Mart 2010 Cuma; 15 17 ; Salon D; Yaşam Kalitesi Metodolojisi ve genel sorunlar)...................................................................231 TİHV (TÜRKİYE İNSAN HAKLARI VAKFI) İZMİR TEMSİLCİLİĞİNE BAŞVURAN İŞKENCE MAĞDURLARINDA YAŞAM KALİTESİ VE DEPRESYON ARAŞTIRILMASI ....................................................................................................................................... 232 30 30 (Bildiri no:413; 26 Mart 2010 Cuma; 13 15 ; Salon D; Halk sağlığı / İş sağlığı ve SYK) .............................................................................................232 KANSER HASTALARINDA AĞRININ DUYGU DURUMUNA ETKİSİ VE BUNA YÖNELİK YAKLAŞIMLAR ................................... 233 30 30 (Bildiri no:418; 26 Mart 2010 Cuma; 15 17 ; Salon C; Ağrı ve SYK) ............................................................................................................................233 KANSER AĞRISININ HASTA YAŞAMINA ETKİSİ ............................................................................................................... 234 30 30 (Bildiri no:419; 26 Mart 2010 Cuma; 15 17 ; Salon C; Ağrı ve SYK) ............................................................................................................................234 MULTİPL SKLEROZLU HASTALARDA EV ZİYARETİ YOLUYLA VERİLEN BAKIM’IN YAŞAM KALİTESİ ÜZERİNE ETKİSİ .............. 235 30 30 (Bildiri no:420; 27 Mart 2010 Cumartesi; 15 17 ; Salon B; Nörolojik sorunlar ve SYK).............................................................................................235 BİR 1. BASAMAK SAĞLIK KURULUŞUNA BAŞVURAN 15 YAŞ VE ÜZERİ KİŞİLERİN YAŞAM KALİTELERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ .................................................................................................................................................................................. 236 30 30 (Bildiri no:422; 26 Mart 2010 Cuma; 13 15 ; Salon D; Halk sağlığı / İş sağlığı ve SYK) .............................................................................................236 EUROHIS (WHOQOL-8) TÜRKÇE SÜRÜMÜNÜN TÜRK TOPLUMUNDAKİ PSİKOMETRİK ÖZELLİKLERİ................................. 237 30 30 (Bildiri no:423; 26 Mart 2010 Cuma; 15 17 ; Salon D; Yaşam Kalitesi Metodolojisi ve genel sorunlar)...................................................................237 ORAL LİKEN PLANUSLU VE ORAL KANDİDOZLU HASTALARDA ORAL SAĞLIKLA İLİŞKİLİ YAŞAM KALİTESİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ .................................................................................................................................................. 238 30 30 (Bildiri no:427; 26 Mart 2010 Cuma; 13 17 ; Ana Salon; Ağız-Diş Sağlığı ve SYK) .....................................................................................................238 TÜRKİYE’DE KRONİK AĞRI ........................................................................................................................................... 239 30 30 (Bildiri no:428; 26 Mart 2010 Cuma; 15 17 ; Salon C; Ağrı ve SYK) ............................................................................................................................239 ÇOCUK DİYALİZ HASTALARINDA DİYALİZ YETERLİLİĞİ VE BESLENME DURUMUNUN YAŞAM KALİTESİNE ETKİSİ................ 240 30 30 (Bildiri no:429; 27 Mart 2010 Cumartesi; 15 17 ; Salon A; Çocuk Nefroloji ve SYK) ..................................................................................................240 KRONİK DİYALİZ TEDAVİSİNİN ÇOCUK YAŞAM KALİTESİNE ETKİSİ .................................................................................. 241 30 30 (Bildiri no:430; 27 Mart 2010 Cumartesi; 15 17 ; Salon A; Çocuk Nefroloji ve SYK) ..................................................................................................241 PERİTON DİYALİZİ HASTALARINDA SAĞLIKLA İLGİLİ YAŞAM KALİTESİNİN MAJÖR BELİRLEYİCİLERİ ................................... 242 30 30 (Bildiri no:431; 27 Mart 2010 Cumartesi; 16 17 ; Ana Salon; Nefroloji ve SYK) .........................................................................................................242 HEMODİYALİZ HASTALARININ YAŞAM KALİTESİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ ..................................................................... 243 30 30 (Bildiri no:434; 27 Mart 2010 Cumartesi; 16 17 ; Ana Salon; Nefroloji ve SYK) .........................................................................................................243 VENOUS INSUFFİCİENCY EPİDEMİOLOGİCAL AND ECONOMİC STUDY QUALİTY OF LİFE/SYMPTOMS(VEINES-OOL/SYM)ÖLÇEĞİNİN TÜRKÇE SÜRÜMÜNÜN GEÇERLİLİK VE GÜVENİLİRLİĞİ ................................................................................ 244 30 30 (Bildiri no:435; 27 Mart 2010 Cumartesi; 13 15 ; Salon C; Kardiyolojik sorunlar ve SYK) .........................................................................................244 KINDL KANSER MODÜLÜNÜN TÜRKÇE SÜRÜMÜNÜN KANSERLİ TÜRK ÇOCUKLARI ÖRNEĞİNDEKİ ÖNCÜL GÜVENİLİRLİK ÇÖZÜMLEMELERİ ....................................................................................................................................................... 245 30 30 (Bildiri no:436; 27 Mart 2010 Cumartesi; 13 15 ; Salon A; Çocuk Hemato-onkolojisi ve SYK) ..................................................................................245 WHO-QOCS (WHO ENGELLİLERDE BAKIM VE DESTEK KALİTESİ ÖLÇEĞİ) TÜRKÇE SÜRÜMÜNÜN TÜRK TOPLUMUNDAKİ PSİKOMETRİK ÖZELLİKLERİ.......................................................................................................................................... 246 30 30 (Bildiri no:437; 26 Mart 2010 Cuma; 15 17 ; Salon D; Yaşam Kalitesi Metodolojisi ve genel sorunlar)...................................................................246 WHO-ADS (WHO ENGELLİLİK TUTUM ÖLÇEĞİ) TÜRKÇE SÜRÜMÜNÜN TÜRK ENGELLİLERİNDEKİ PSİKOMETRİK ÖZELLİKLERİ .................................................................................................................................................................................. 247 30 30 (Bildiri no:438; 26 Mart 2010 Cuma; 15 17 ; Salon D; Yaşam Kalitesi Metodolojisi ve genel sorunlar)...................................................................247 WHOQOL-DIS (WHO ENGELLİLERDE YAŞAM KALİTESİ MODÜLÜ) TÜRKÇE SÜRÜMÜNÜN TÜRK TOPLUMUNDAKİ PSİKOMETRİK ÖZELLİKLERİ.......................................................................................................................................... 248 30 30 (Bildiri no:439; 26 Mart 2010 Cuma; 15 17 ; Salon D; Yaşam Kalitesi Metodolojisi ve genel sorunlar)...................................................................248 SF-10 ÇOCUKLAR İÇİN YAŞAM KALİTESİ ÖLÇEĞİNİN GEÇERLİLİK VE GÜVENİLİRLİK ÇALIŞMASI......................................... 249 30 30 (Bildiri no:440; 26 Mart 2010 Cuma; 15 17 ; Salon D; Yaşam Kalitesi Metodolojisi ve genel sorunlar)...................................................................249 23 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir KELOİD VE HİPERTROFİK SKARI OLAN HASTALARDA DYKİ SKORLARI: PROSPEKTİF OLGU-KONTROL ÇALIŞMASI ............... 250 30 30 (Bildiri no;500; 27 Mart 2010 Cumartesi; 13 15 ; Salon B; Dermatolojojik sorunlar ve SYK) ...................................................................................250 LİKEN PLANUSTA DERMATOLOJİ YAŞAM KALİTE İNDEKS SKORLARI: PSORİYAZİS VE SAĞLIKLI KONTROLLERLE KARŞILAŞTIRILMASI.................................................................................................................................................... 251 30 30 (Bildiri no;501; 27 Mart 2010 Cumartesi; 13 15 ; Salon B; Dermatolojojik sorunlar ve SYK) ...................................................................................251 PSÖRİATİK ARTRİT YAŞAM KALİTESİ SKALASININ (PSAQOL) TÜRK TOPLUMUNDA GEÇERLİLİK VE GÜVENİLİRLİĞİ............. 252 30 30 (Bildiri no:502; 27 Mart 2010 Cumartesi; 13 15 ; Salon B; Dermatolojojik sorunlar ve SYK) ...................................................................................252 SPİNA BİFİDA HASTALIĞININ HASTA ÇOCUKLAR VE BAKIM VEREN ANNELERİNİN YAŞAM KALİTESİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ .... 253 30 30 (Bildiri no:511; 27 Mart 2010 Cumartesi; 15 17 ; Salon A; Çocuk Nefroloji ve SYK)..................................................................................................253 ÇOCUKLARDA DAMAR İÇİ GİRİŞİMLER SONRASI OLUŞAN KAYGI VE ETKİLEYEN FAKTÖRLER ........................................... 254 30 30 (Bildiri no:512; 27 Mart 2010 Cumartesi; 13 15 ; Salon A; Çocuk Hemato-onkolojisi ve SYK) ..................................................................................254 DEMİR EKSİKLİĞİ ANEMİSİ VE YAŞAM KALİTESİNİN DESTEKLENMESİ ............................................................................. 255 30 30 (Bildiri no:513; 27 Mart 2010 Cumartesi; 13 15 ; Salon A; Çocuk Hemato-onkolojisi ve SYK) ..................................................................................255 TALASEMİ (AKDENİZ ANEMİSİ) HASTALARINDA YAŞAM KALİTESİ DESTEĞİ .................................................................... 257 30 30 (Bildiri no:514; 27 Mart 2010 Cumartesi; 13 15 ; Salon A; Çocuk Hemato-onkolojisi ve SYK) ..................................................................................257 BEHÇET HASTALIĞINA ÖZGÜ YAŞAM KALİTESİ ÖLÇEĞİ’NİN GÜVENİRLİK VE GEÇERLİĞİ .................................................. 259 30 30 (Bildiri no:300; 26 Mart 2010 Cuma; 13 15 ; Salon C; Romatolojik sorunlar ve SYK)................................................................................................259 KANSERLİ HASTALARA BAKIM VEREN AİLE ÜYELERİNE UYGULANAN MANUEL SANDALYE MASAJININ UYKU KALİTESİ, DURUMLUK ANKSİYETE DÜZEYİ, YORGUNLUK, KAN BASINCI, NABIZ HIZI VE SERUM KORTİZOL DÜZEYLERİNE ETKİSİ ....... 260 30 30 (Bildiri no:301; 27 Mart 2010 Cumartesi; 15 17 ; Salon C; Meme Kanseri ve SYK) ...................................................................................................260 HUZUREVLERİNDE KALAN YAŞLILARIN SAĞLIK VE FONKSİYONEL DURUMLARI İLE YAŞAM KALİTELERİNİN İNCELENMESİ . 261 30 30 (Bildiri no:328; 27 Mart 2010 Cumartesi; 13 16 ; Ana Salon; Geriatrik sorunlar ve SYK) .........................................................................................261 SPINE TANGO COMI ÖLÇEĞİNİN TÜRKÇEYE UYARLANMASI, KÜLTÜRLER ARASI UYUMUNUN, GEÇERLİLLİĞİNİN VE GÜVENİLİRLİĞİNİN SINANMASI ................................................................................................................................... 262 30 30 (Bildiri no:292; 27 Mart 2010 Cumartesi; 13 16 ; Salon D; Ortopedi ve Omurga cerrahisinde SYK;).......................................................................262 BÖBREK TRANSPLANTASYONU OLAN HASTALARA VERİLEN EĞİTİMİN HASTALARIN YAŞAM KALİTESİ ÜZERİNE ETKİSİ ..... 263 30 30 (Bildiri no:309; 27 Mart 2010 Cumartesi; 16 17 ; Ana Salon; Nefroloji ve SYK) ........................................................................................................263 SAĞLIĞI GELİŞTİRİCİ YAŞAM TARZI VE ÖZ ETKİLİLİK YETERLİLİK DURUMUNUN SOSYOEKONOMİK DURUM İLE İLİŞKİSİ ..... 264 30 30 (Bildiri no:310; 26 Mart 2010 Cuma; 13 15 ; Salon D; Halk sağlığı / İş sağlığı ve SYK) .............................................................................................264 DİYABETİK HASTALARDA CİNSEL DİSFONKSİYONUN DEĞERLENDİRİLMESİ .................................................................... 265 30 30 (Bildiri no:378; 26 Mart 2010 Cuma; 15 17 ; Salon B; Üroloji ve Üro-onkolojide SYK)..............................................................................................265 BALIKESİR’DE BİRİNCİ VE İKİNCİ BASAMAK SAĞLIK KURUMLARINDA BEL AĞRISI OLAN HEMŞİRELERDE YETİ YİTİMİNE ETKİ EDEN ETMENLER ........................................................................................................................................................ 266 30 30 (Bildiri no:384; 26 Mart 2010 Cuma; 13 15 ; Salon D; Halk sağlığı / İş sağlığı ve SYK) .............................................................................................266 POSTOPERATİF KEMORADYOTERAPİ UYGULANMİŞ REKTUM KANSERLİ GEÇ DÖNEM YAN ETKİLERİN VE YAŞAM KALİTESİNİN DEĞERLENDİRİLDİĞİ ÇOK MERKEZLİ KLİNİK ÇALİŞMA: TÜRK ONKOLOJİ GRUBU (TOG) YAN ETKİLER VE GASTROİNTESTİNAL KANSERLER ALT ÇALİŞMA GRUBU ORTAK PROJESİ ....................................................................................................... 267 (Bildiri no:403; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1330 1630; Ana Salon; Geriatrik sorunlar ve SYK)) .....................................................................................267 HUZUREVİNDE YAŞAYAN BİREYLERİN YAŞ VE CİNSİYETLERİNE GÖRE YAŞAM KALİTELERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ ......... 268 30 30 (Bildiri no:421; 27 Mart 2010 Cumartesi; 13 16 ; Ana Salon; Geriatrik sorunlar ve SYK) .........................................................................................268 YAZAR DİZİNİ ................................................................................................................................................ 269 24 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir GENEL SUNUMLAR 25 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir WHAT HAVE YOU DONE FOR ME LATELY? THE VALUE ADDED BY HEALTH-RELATED QUALITY OF LIFE DATA IN CLINICAL TRIALS Neil K. Aaronson, Ph.D. The Netherlands Cancer Institute, Amsterdam, Hollanda Over the past several decades there has been increased interest in assessing patients‘ health-related quality of life (HRQL) to better understand the burden of disease, to screen and stratify patients for treatment, to demonstrate treatment efficacy, to facilitate regulatory approval of new therapies, to substantiate marketing claims, to raise consumer and clinician awareness, and to improve the quality of care in daily clinical practice. The use of HRQL outcomes is perhaps nowhere so potentially imporant as in the arena of clincial trials. In this setting,. HRQL data can extend the evaluation of novel medical treatments and health care interventions to include not only cardinal clinical outcomes such as disease control and survival, but also the effects of treatment on patients‘ self-reported physical and psychosocial symptoms and functioning. HRQL data can be particularly useful in clinical trials in which: (1) treatments for chronic diseases are being evaluated, where symptom control and maintenance or restoration of functioning are at issue, rather than cure; (2) the disease site is associated with a poor prognosis; (3) different treatment modalities are being compared, (4) treatments of differing intensity or duration are being compared; and (5) survival is expected to be equivalent (or only marginally superior), but HRQL outcomes are expected to differ significantly. Many clinical trial-based HRQL studies add to our knowledge base by confirming common sense notions, and clinical experience and wisdom. Yet, if this was the only value added by HRQL investigations, the half-life of such efforts would probably be quite short. Importantly, HRQL studies can also make explicit the trade-offs associated with competing treatments or can even yield counterintuitive results. In this paper a number of examples drawn from the oncology field will be used to illustrate how HRQL data can contribute significantly to the evaluation of treatment efficacy, and in some cases add a unique perspective to such evaluations. 26 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir PSĠKO-ONKOLOJĠDE YAġAM KALĠTESĠNĠN YERĠ Uzm.Dr. Özen Önen Sertöz Ege Üniversitesi Tıp fakültesi Psikiyatri AD, Ġzmir Kanser hastalarının çeĢitli kanserlere ve iliĢkili tıbbi tedavilere bağlı uzun dönemli ruhsal stres yaĢadıklarına dair yeterli düzeyde kanıt mevcuttur. Kanser hastalarının hastalığa uyum sürecinde yaĢadıkları psikososyal stresörlere yönelik tedavi uygulamalarının sonuçları halen hastalığın daha etkin tedavi edilmesi yönünde farklı uygulamalara gereksinim olduğunu göstermiĢtir. Etkin psiko-onkolojik tedavi yaklaĢımlarının nasıl ve ne Ģekilde daha etkin uygulanacağına iliĢkin sorular tam olarak yanıtlarını bulmamıĢtır. Psiko-onkolojide psikososyal yaklaĢımların etkinliğinin belirlenmesinde en önemli sonuç kriteri psikiyatrik belirti ve hastalıklardaki iyileĢmenin ötesinde yaĢam kalitesinde oluĢan olumlu yöndeki değiĢimlerdir. YaĢam kalitesinin belirlenmesi hastaların yüzleĢtiği kansere bağlı oluĢan ruhsal-sosyal-tıbbi sorunların hasta bazında daha objektif olarak değerlendirilmesine imkan vermektedir. YaĢam kalitesini belirlemek neden önemlidir? YaĢam kalitesi bize; kanser, kanser tedavileri ve hastaların yaĢadıkları psikososyal sorunların hasta üzerinde oluĢturduğu etkileri ve aynı zamanda yapılan terapötik giriĢimlerin sonuçlarını değerlendirmemize imkan veren çok boyutlu bir ölçüm sağlamaktadır. Bu sunumda kanser hastasında yaĢam kalitesini etkileyen faktörler ve psikososyal giriĢimlerin yaĢam kalitesine etkileri literatür ıĢığında tartıĢılacaktır. 27 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir KLĠNĠKTE KOMORBĠDĠTE VE YAġAM KALĠTESĠ Prof.Dr. Ömer Aydemir Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Günlük tıp uygulamasında özellikle kronik hastalıkların birlikte bulunması-ister neden-sonuç iliĢkisi içinde olsun, ister rastlantısal biçimde birlikte olsun-sık görülen bir durumdur. Komorbidite 45–64 yaĢ aralığında yaklaĢık %90 civarında iken, 65 yaĢ üstü grupta %100‘lere yaklaĢmaktadır. Hatta metabolik sendrom gibi multimorbid durumlardan oluĢan yeni kategoriler bile yaratılmaktadır. Komorbidite, hatta multimorbidite kaçınılmaz biçimde yüksek ölüm hızı, uzun süreli ve sık hastaneye yatıĢ ile iliĢkilidir. Doğal olarak klinikte komorbid hastalığı olan hastalarda, hastalık sayısı arttıkça iĢlevsellik düzeyi düĢmektedir, gelir düzeyi düĢmekte ve iĢsizlik artmakta ve sonuç olarak yaĢam kalitesi bozulmaktadır. Genellikle bu multimorbidite durumlarında fiziksel hastalıklar zayıf öngörücü olarak kabul edilirken, psikiyatrik hastalıklardan major depresyon, panik bozukluğu, yaygın anksiyete bozukluğu gibi hastalıklar ise yaĢam kalitesindeki bozulmadan sorumlu olabilmektedir. Fiziksel hastalıklar arasında ise üst sindirim sistemi hastalıkları, damar sistem, hastalıkları ve kas-iskelet sistemi hastalıkları yaĢam kalitesi için belirleyici olabilmektedir. Yine de her hastalık tek baĢınayken kendi özgün alanındaki yaĢam kalitesi üzerine etkisini multimorbiditeye taĢır. Ancak birlikte görülen hastalıklar arasındaki en ağır hastalık yaĢam kalitesindeki bozulmanın yönünü belirler. Ama sonuç olarak tüm alanlar etkilenir. YaĢlı toplumda çok sık görülmektedir. Bazı çalıĢmalarda kadınların daha fazla etkilendikleri gösterilmiĢtir. Hastalık sayısı arttıkça, özellikle dört ve daha fazla hastalık söz konusu ise, yaĢam kalitesi daha kötüdür. Bu grupta sosyal ve emosyonel alan daha az etkilenirken, fiziksel alan daha fazla etkilenmektedir. Ruhsal alan ise kiĢilik yapısına ve kiĢinin nevrotiklik düzeyine göre değiĢkenlik gösterir. Ruhsal alan aynı zamanda hastanın sahip olduğu sosyal destek sistemi ve ekonomik düzey ile iliĢki göstermektedir. Klinik uygulamada kronik hastalıkların yaĢam kalitesi yönünden değerlendirilmesinde mutlaka genel (jenerik) yaĢam kalitesi ölçeği kullanılmaktadır. Böylece kronik hastalıkların birlikte bulunduğu durumlarda oluĢabilecek yaĢam kalitesi üzerindeki etkiyi daha iyi değerlendirilebilir. Sonuç olarak klinikte hastalıklar azımsanmayacak oranda birlikte görünmektedir. Bu birliktelik baĢta fiziksel alan olmak üzere, yaĢam kalitesinin tüm alanlarında bozulma yaratmaktadır. Hastalıkların Ģiddeti, etki alanları bu etkinin yönünü belirlemektedir. Bunların ölçülmesinde genel yaĢam kalitesi ölçeklerinin kullanılması daha yararlı olacaktır. 28 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir YAġAM KALĠETSĠNDE EN KÜÇÜK ANLAMLI FARK (EKAF) Prof. Dr. Erhan Eser Celal Bayar Üniversitesi TF Halk Sağlığı AD, Manisa [email protected] Son 25 yıllık süreçte sağlık müdahalelerinin baĢarısı nesnel klinik ve toplum göstergeleri yanında, ağırlıklı olan Sağlıkla ilgili yaĢam kalitesi kavramını da içeren, ancak daha geniĢ bir kavram olan Hasta Öz-bildirim Sonuçları (HBS) /Patient Reported Outcomes (PRO) ile de değerlendirilmeye baĢlanmıĢtır. HBS skorları ile önemlilik testleri kullanılarak önce-sonra, olgu-kontrol karĢılaĢtırmaları yapılmaktadır. KiĢilerin müdahale öncesi aldıkları puan ortalamasının müdahaleden sonra istatistiksel olarak (en azından p<0.05 düzeyinde) farklı olup olmadığı gösterilmekte, bu sağlandığında müdahalenin baĢarılı olduğundan söz edilmektedir. Ancak gerek toplum düzeyinde gerekse klinik düzeyde uygulayıcılar, bulunan bu farkın istatistiksel açıdan farklı olsa da gerçekte bir anlam ifade edemeyebileceğini söylemeye baĢlamıĢlardır. Örneğin toplumda yürütülen diyabet uyum programında uygulanan ve 100 üzerinden puanlanan bir yaĢam kalitesi veya hasta uyum ölçeği ile program öncesi elde edilen ortalama puan sözgelimi 62 iken, program sonrası puan 65‘e çıkmıĢ, aradaki 3 puanlık bu fark da istatistiksel açıdan ―anlamlı (p<0.05)‖ bulunmuĢtur. Acaba elde edilen bu 3 puanlık baĢarı gerçek bir baĢarıyı yansıtmakta mıdır? Yani bu anlamlılık gerçek klinik anlamlılığa karĢılık gelir mi? Konuyu ilk kez düĢünmeye baĢlayanlar için yaĢam kalitesi skorlarındaki değiĢimin klinik açıdan da anlamlı olup olmadığını değerlendirmek için üç yaklaĢım akla gelir: Ya hastanın bu iyileĢmeyi hissedebileceği bir farklılık, ya klinisyenin yaptığı müdahalenin etkili oldu gözlediği yaĢam kalitesi skoru ya da belirli ölçütlere göre düzelme kaydedilen olgu topluluklarında yaĢam kalitesi skorlarındaki farklılığı ortaya koyan epidemiyolojik yaklaĢımdır bunlar. Ancak En küçük Anlamlı Fark (EKAF) yöntemleri akademik olarak iki kategori altında değerlendirilir: Birey/Hasta algısı ve Hekim değerlendirmesine dayanan Ankor (referans noktası) yaklaĢımı, Etki Büyüklüğü (epidemiyolojik) yaklaĢım. ANKOR (referans noktası) YAKLAġIMI: Ankor temelli yaklaĢım üç değiĢik yöntemle uygulanır. ―Sağlık DeğiĢimi sorusu‖ (hasta) ―Bu tedaviyi olmaya değdi mi?‖ (hasta) ―Nesnel performans ölçütleri karĢılaĢtırma‖ (hekim-sağlık profesyoneli) Sağlık DeğiĢimi Sorusu kullanılarak: Birey ve hekimin değerlendirmesine dayanan bu yaklaĢımın ortak noktası, yaĢam kalitesi değerlendirmesine eĢlik eden dıĢsal baĢka bir ölçütün (referansın) de sorgulanmasıdır. Yani bu değerlendirme bir dıĢsal ölçüte göre alınan yaĢam kalitesi skorlarının karĢılaĢtırılması esasına dayanır. Bazı anketlerde/ölçeklerde yer alan ―sağlık değiĢim soruları‖ bu amaçla kullanılır. Örneğin SF-36 ölçeğinin ikinci sorusu böyle bir ―sağlık değiĢim sorusudur‖: ―Bir yıl öncesiyle karĢılaĢtırdığınızda, Ģimdi genel olarak sağlığınızı nasıl değerlendirirsiniz?‖ Bu soru, bir yıl öncesine göre çok daha iyi; biraz daha iyi; bir yıl öncesiyle hemen hemen aynı; bir yıl öncesine göre biraz daha kötü; çok daha kötü Ģeklide sunulan 5‘li yanıt seçeneği ile değerlendirilir. Tabii klinikteki uygulamalarda bu değiĢim sorusu duruma göre uyarlanır ve ―geçen yıla göre‖ ifadesi yerine ―tedavi öncesine göre Ģimdi‖ ifadesi kullanılır. Bir birim değiĢimin (örneğin sağlık değiĢim sorusunda biraz daha iyi cevabı verenlerle değiĢiklik yok cevabı verenler arasındaki farkın) ölçek boyut skorlarında hangi ortalama değere karĢılık geldiğine bakılır. Bu değer bu ölçek için o kültürde yaĢayan bireyler ve o sağlık giriĢimi için minimum klinik anlamlılık değeridir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta araĢtırma örneğinin olabildiğince toplumu temsil eden bir örnek olmasıdır. Aksi halde bu değer o toplum için genellenemez. Ayrıca bu yöntemde sağlık değiĢimi retrospektif olarak sorgulanması nedeniyle hatırlama hatasına çok yatkındır. Ayrıca bu değiĢim tek bir soruyla sorulduğundan göre ölçüm hatası çok sorulu değerlendirmelere göre daha 29 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir büyüktür . Sağlık değiĢimi sorusunun sorulduğu bu yönteme ―hasta-içi‖ yöntemi de denir. Bir de ―bireyler/hastalar arasında‖ yöntemi vardır. Bu yöntemde hastalardan kendi durumlarını aynı sağlık sorunu olan diğerleri ile karĢılaĢtırmaları beklenir (Redelmeier DA 1996) . Sağlık değiĢimi sorusunun geriye dönük bir değerlendirme olduğu ve bunun olası sakıncaları olduğunu belirtmiĢtik. Bu riskten kurtulmanın doğal yolu bu değerlendirmeyi geriye doğru değil ileriye doğru değerlendirmedir. Yani kiĢilerin tedavi öncesi hem sağlık algısı sorgulanır hem de yaĢam kalitesi ölçeği. Tedavi sonrasında da bu tekrarlanır. Sağlık değiĢim sorusu yaklaĢımını kullanarak elde edilmiĢ en küçük klinik anlamlılık örneklerine Juniper ve arkadaĢlarının Astım YaĢam Kalitesi Ölçeği (AQLQ) ve Jaeschke ve arkadaĢlarının Kronik Kalp Yetmezliği Anketi (CHFQ) örnek olarak verilebilir. Bu araĢtırmacılar, bu anketlere eĢlik eden sağlık değiĢim sorusunu kullanmıĢlardır. Sorunun ―Hiç değiĢiklik olmadı; Küçük bir değiĢiklik oldu, Orta derecede bir değiĢiklik oldu ve Büyük değiĢiklik oldu‖ gibi dört seçeneği vardır. Örneğin Juniper, dört boyutu olan ve 7 belirteçli Likert tipi cevap seçenekleri olan Astım ölçeğinde eĢlik eden ankor sağlık değiĢim ölçeğinde ―Hiç değiĢiklik olmadı; Küçük bir değiĢiklik oldu, Orta derecede bir değiĢiklik oldu ve Büyük değiĢiklik oldu‖ cevabını verenlerde AQLQ ölçek skorundaki değiĢimin sırasıyla 0.11, 0.52, 1.03 ve 2.29 puan olduğunu bulmuĢtur. Yazar, ―Küçük bir değiĢiklik oldu‖ cevabını veren bireylerde her dört boyutta yer alan tek tek soruların ortalama farklılığının yaklaĢık 0.52 olduğunu da ortaya koyması sonucunda En Küçük Anlamlı Klinik Farkın 0.5 puan olduğu sonucuna varmıĢtır. Jaeschke‘nın da yine 7 seçenekli soruları olan CHFQ ölçeğinden elde ettiği sonuç da 0.5 puandır. Osaba da benzer bir çalıĢmayı QLQ-C30 EORTS Genel Kanser Ölçeğini kullanarak meme ve küçük hücreli Akciğer kanserli hastalar üzerinde yapmıĢtır. O da Juniper ve Jaeschke gibi dörtlü değiĢim sorusu kullanmıĢtır. Ölçeğin boyutlarında 0-100 ile puanlanan QLQ-C30 ölçeğinin boyutlarının tedavi öncesi ve sonrası değerlendirmelerinde %5-10 arasında farklar bulmuĢtur. En küçük anlamlı klinik fark (EKAF) kuralı (Juniper ve Jaeschke bulgularına göre) 7 seçenekli bir ölçekte 0.5 puana karĢılık geliyorsa o zaman 0-100 puanlık QLQ-C30 ölçeğinde yaklaĢıl 7-8 puanlık bir fark demektir. Bu sonuç, Osaba‘nın 5-10 bulgusunu desteklemektedir. Osaba Öznel Anlamlı Fark (ÖAF) olarak adlandırdığı bu değerlendirildiğinde hastaların ölçek skorlarındaki % 7-8 lik değiĢikliği algılayabildikleri gösterilmiĢtir. Osaba buradan hareketle ölçek skorundaki basitçe % 10 luk bir farklılaĢmanın (iyileĢme veya kötüleĢmenin) kesme noktası olarak kullanılabileceğini önermektedir. Bu tedaviyi olmaya değdi mi?‖ yaklaĢımı kullanılarak: Bu yaklaĢımda yaĢam kalitesi ölçeği yanında hastaya bir grup soru sorularak ―Bu tedaviden olan hoĢnutluk değerlendirilir. Bu sorular, Tedavi programına katılmaya değdi mi? ; Bir kez daha olsa katılır mıydınız?; sizce bu tedavi yaĢam kalitenizi olumlu etkiledi mi?; BaĢka hastalara da önerir miydiniz gibi sorulardır. Nesnel ölçütler kullanılarak: Bazen de yaĢam kalitesi skoru, günlük yaĢama etkilediği ölçüde bir kıstas olarak kullanılır. Örneğin ağrı değerlendirmesinde Ģimdiki ağrı düzeyi ve belirli bir geçmiĢ zaman periyodunda (örneğin bir hafta içinde) yaĢanan en fazla, en az ve ortalama ağrı düzeyleri hastalar tarafından belirlenir. En Ģiddetli ağrı olduğunda yaĢamın hangi alanlarının (örneğin iĢ, duygudurum, uyku, genel aktivite, diğer insanlarla iliĢkiler) bu ağrıdan ne kadar etkilendiği de ayrıca 10 kalibreli bir ölçek üzerinde değerlendirilir. Bu değerlendirmede 10 derecelik bir sayısal VAS ölçeği kullanılabilir. 1 puan ―hiç etkilemez‖, 10 puan ise ―tamamen etkiler‖ olarak derecelendirilir. Bu yöntemi kullanan bir çalıĢmada bu 10‘lu etki ölçeği üzerinde 5 puanın (tan orta değerin) genellikle yaĢamın tüm alanlarını etkilediği ortaya konmuĢtur. Buradan da ―klinik olarak anlamlı olan ağrının‖ kullanılan ağrı ölçeğinde de orta değer veya daha üstüne karĢılık geldiği çıkarımında bulunulmuĢtur (Fayers PM, 2007). ETKĠ BÜYÜKLÜĞÜ YAKLAġIMI: Bu sözü edilen klinik anlamlılık göstergeleri veya yöntemleri ortaya koymak ancak araĢtırmalardan toplanmıĢ verilerin varlığında mümkündür. Böyle bir olanak olmadığında Etki Büyüklüğü kavramı iĢe yarar. Her ne kadar bu yöntem bireylerin değerlerini ve düĢüncelerini doğrudan dikkate almazsa da algılanan sağlık araĢtırmalarında kullanılabilir. Bu yönteme kaynakçada ―dağılıma dayalı yaklaĢım‖ da denir. Ġki dağılımın birbirleri üzerine örtüĢme düzeyleri ile ilgilidir (Schünemann HJ, 2005). EB ne kadar büyükse örtüĢme o kadar az olur ve tersi de söz konusudur. Bu yöntemin avantajı, ister örneğin ölçek 30 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir 1-7 aralığında isterse 0-100 aralığında puanlansın bunların arasından bir standardizasyon yapmaya olanak verir. Bunu da standart sapmayı kullanarak yapar. Aslında örnek büyüklüğü hesaplarında kullanılagelen (örneğin Güç analizinde) Etki büyüklüğü kavramı ―farklılığın‖ üzerine kurulmuĢ geniĢ bir istatistik yöntemler bütününün ortak adıdır. YaĢam kalitesi araĢtırmalarında Etki Büyüklüğü iki türlü kullanılır. Bunlardan birisi Standardize Yanıt Ortalaması (Standardised Response Mean (SRM)) ,diğer de Cohen‘in Etki Büyüklüğü‘dür. Her ne kadar farklı oldukları ortaya konmuĢsa da her ikisi için de zayıf bir etki büyüklüğünün (zayıf fark) 0.2; orta etki büyüklüğünün 0.5 ve güçlü etki büyüklüğünün 0.8 ve üstü düzeyinde olduğu kabul edilir. Bağımlı grup karĢılaĢtırmalarında: Bir tıbbi giriĢimin etkisini ölçerken kullanılan SRM anlaĢılacağı üzere önce-sonra düzenlerde geçerlidir. Müdahale öncesi ( t1)ortalama değer ile müdahale sonrası (t2)ortalama değerin farkının, bu farkların standart sapmasına bölünmesi ile elde edilir. Formülü: Ort t1 – Ort t2 Standardize Yanıt Ortalaması (SRM) = --------------------------SD fark Cohen ‗in Etki Büyüklüğünde ise değiĢen Ģey paydaya SD fark yerine müdahale öncesi değerlerin standart sapmasının (SD t1) yerleĢtirilmesidir. Ort t1 – Ort t2 Etki Büyüklüğü (ES) = --------------------------SD t1 Bağımsız grup karĢılaĢtırmalarında: Ancak burada akılda tutulması gereken nokta bu formüllerin önce-sonra deneysel düzenlerde geçerli olduğu, Bağımsız grup karĢılaĢtırmalarında ise paydada yer alan standart sapmanın ―veri havuzunun‖ standart sapması olması gerektiğidir. Yani bu durumda formül Ģöyle olur: Ort t1 – Ort t2 Etki Büyüklüğü (ES) = --------------------------SD havuz Ancak Etki Büyüklüğü istatistiğini bağımsız gruplarda uyguladığımızda paydaya Kontrol grubunun standart sapmasının yerleĢtirilebilmesi de olasıdır. Bu durumda EB ‗nün özel bir formu olan ―Glass‘ın Delta değeri‖nden söz ediyoruz demektir: Ort t1 – Ort t2 Glass Delta = --------------------------SD kontrol grubu EB yaklaĢımı kullanılarak elde edilen orta büyüklükteki etki büyüklüğü (EB=0.5) genellikle En Küçük Anlamlı Klinik Fark olarak kullanılır. Ampirik Etki Büyüklüğü YaklaĢımı: Emprical Rule Effect Size (ERES) olarak tanımlanmıĢ olan Ampirik Etki Büyüklüğü, Sloan (2002) tarafından önerilmiĢtir. Bu yaklaĢımın temelinde yatan vrsayın Normal Dağılım varsayımıdır. Yani bir standart normal dağılımda değerlerin % 99‘u ± 3 standart sapma aralığında bulunur. Bu demektir ki dağılımın bütünü 6 standart sapmadan oluĢur. 100 ‗ü altıya bölersek %16.7 gibi bir değer buluruz (100/6= 16.7). Bu değer 1 standart sapma baĢına %16.7 pay düĢtüğü anlamına gelir. Öyleyse zayıf, orta ve güçlü EB için dağlım paylaĢır Ģöyle olur: 31 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir Zayıf EB = 0.2 ise, 16.7% X 0.2 = % 3 Orta EB = 0.5 ise, 16.7% X 0.5 = % 8 Güçlü EB = 0.8 ise, 16.7% X 0.8 = % 13 Eğer Cohen‘in EKAF değeri önerdiği EB=0.5 ‗i kabul edersek, bu durumda dağılımın % 8‘lik bir payının EKAF olarak kabul edilebileceği anlaĢılır. Bu yüzdenin Osaba‘nın QLQ-C30 ölçeğini kullanarak elde ettiği yukarıda değinilen yüzdenin neredeyse aynısı olduğu dikkati çeker. Bu değerleri bir örnek üzerinde sınayalım: Symptom Distress Scale 13 soru ve 5‘li Likert (1-5) tipi yanıt seçeneklerinden oluĢan bir ölçektir. Olası en küçük puan 13 puan; Olası en büyük puan 65 puandır. Yani olası en geniĢ dağılım aralığı (65 – 13 ) = 52 puandır. 52 X % 3= yaklaĢık 2 (13 soru için : her 6 sorudan birisinde 1 puan fark var) 52 X % 8 = yaklaĢık 4 (13 soru için : her 3 sorudan birisinde 1 puan fark var) 52 X % 13 = yaklaĢık 6 (13 soru için : her 2 sorudan birisinde 1 puan fark var) Yukarıdaki %7-8 oran kabul edilebilir Etki Büyüklüğü olarak alındığında 5 seçenekli bir ölçekte her 3 sorudan birisinde 1 puan fark elde edebilmek kabul edilebilir (istendik) bir hedef gibi görünmektedir. EKAF için Ortak Bir Karar Verilebilir mi? Yukarıdaki örneklerde iki farklı yaklaĢımın (yani Ankor temelli yaklaĢım ile Etki Büyüklüğü yaklaĢımının) benzer bir noktada birleĢtiği göze çarpmaktadır. Öyleyse genel bir ortak nokta önerilebilir mi? Juniper, Jaeschke ve Osaba‘nın vardığı 7 seçenekli bir ölçekte 0.5 puanlık bir sapmanın Ampirik Etki Büyüklüğü yaklaĢımındaki standart sapmanın yarısına karĢılık geldiği görülmektedir. Her iki yöntem de bir noktada buluĢmuĢtur. Bu kanıt ilerleyen diğer çalıĢmalarla da ortaya konmuĢtur. Örneğin en yüksek 112 puan ile değerlendirilen Cella‘nın kanser ölçeği FATC‘G ‗de EKAF %10 ‗luk bir değere karĢılık gelmektedir. Bu da 100 üzerinden yaklaĢık 16 puana karĢılık gelmektedir. Bu değer Ampirik Etki Büyüklüğünde bir standart sapmaya karĢılık gelen yüzdenin aynısıdır. Feinstein karmaĢık yöntemler kullanarak EB‘nün basitçe standart sapmanın yarısı (0.5 SD) olduğunu göstermiĢtir. Bu değer karmaĢık analizlerden bizi kurtarabilir. Ancak her klinik durumda bu değer ne kadar geçerlidir? Bu konu ilerleyen araĢtırmalarda değerlendirlimeye gerek duyar. Tedavi edilmesi Gereken hasta Sayısı (TGS): Son olarak sorulacak önemli bir soru da, EKAF diyelim ki 0.5 puan olsun (CHQ, AQLQ ölçeklerinde bu böyledir örneğin). 0.5 puandan fazla iyileĢme sağlayan bir müdahale yöntemini (örneğin yeni bir ilaç) uygularsak bütün hastaları iyileĢecek anlamına mı gelir? Bu soruya iki yaklaĢımla yanıt verilebilir: Normal dağılım yaklaĢımı ve ―Tedavi edilmesi Gereken Hasta Sayısı (TGS) ― yöntemi ile. Burada TGS yaklaĢımını kısaca açıklayalım: Öncelikle bir dikotom (ikili) sonucumuz olmalı. Örneğin araĢtırma grubunda ölenlerin yüzdesi, ya da enfarktüs geçirenlerin yüzdesi. Bu sonuç, ―semptomları düzelenlerin oranı‖ gibi olumlu bir sonuç da olabilir tabii. Plasebo kontrollü bir deneyle bir ilacın depresif bulguları ortadan kaldırma becerisini araĢtırdığımızı varsayalım. pĠ = Ġlaç grubunda semptom göstermeyenlerin yüzdesi pK = Plasebo (kontrol) grubunda semptom göstermeyenlerin yüzdesi ise, pĠ – pK = Mutlak Risk Azalması (MRA) Bu durumda, 1 TGS = ------------------ dır. MRA 32 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir Örneğimizde yeni Ġlacı kullananlarda depresif semptomların yok olma oranı %42 (0.42), plasebo grubunda bu oran %22 (0.22) ‗dir. Bu durumda MRA= 0.20‘dır. TGS ise 5.0 olur. Bunun anlamı, ―bir hastayı depresif bulgulardan kurtarmak için en az 5 hastayı tedavi etmelisiniz‖ demektir. Yani 20 hastayı iyileĢtirmek için bu ilaçla en az 100 hastayı tedavi etmelisiniz. Sonuç: Sağlıkla ilgili YaĢam Kalitesi değerlendirmelerinin kullanıldığı müdahale veya kontrollü karĢılaĢtırma çalıĢmalarında salt istatistiksel ortalama farklarıyla varılan sonuçlarla yetinmemek gereklidir. Böylesi karĢılaĢtırmalarda elde edilen p değerleri örnek büyüklüğünden önemli ölçüde etkilenir. Çok küçük örneklerde büyük farklar anlamlı çıkmayabilir, ya da çok büyük örneklerde küçük farklar anlamlı çıkabilir. Bu nedenle klinik ya da epidemiyolojik yöntemlerle anlamlı klinik farklar dikkate alınmalıdır. En küçük anlamlı klinik fark (EKAF) konusunda bir belirsizlik söz konusu olduğunda bu günkü verilere dayanarak kullandığınız ölçek skorlarının standart sapmasının yarısını EKAF olarak kullanmak mümkündür. BĠBLĠYOGRAFYA: Cella DF. Quality of life outcomes: measurement and validation. Oncology (Huntingt). 1996;10: 233–246. Fayers PM, Machin D. (eds) Quality of Life. (2nd ed), John Wiley & Sons Inc, 2007, West Sussex, England. Feinstein AR. Indexes of contrast and quantitative significance for comparisons of two groups. Stat Med. 1999;18:2557–2581. Jaeschke R, Singer J, Guyatt GH. Measurement of health status. Ascertaining the minimal clinically important difference. Control Clin Trials. 1989; 10:407–415. Juniper EF. Quality of life questionnaires: does Allergy Clin Immunol. 1998;102:16–17. Osaba D, King M. Meaningfull Differences. (in) Fayer P, Hays R. (eds) Assessing Quality of Life in clinical trials (2nd ed), Oxford University Pres, 2005, NewYork, pp 243-257. Osoba D, Rodrigues G, Myles J, Zee B, Pater J. Interpreting the significance of changes in healthrelated quality-of-life scores. J Clin Oncol. 1998; 16:139–144. Redelmeier DA, Guyatt GH ve Goldstein RS. Assessing the minimal important difference in symptoms: a comparison of two techniques. Journal of Clinical Epidemiology, 1996; 49: 1215-1219. Schünemann HJ ve Guyatt GH. Interpreting the Results of Quality of Life Measures in Clinical Trials: The Clinician‘s Perspective: (in )Lenderking WR, Revici DA (eds) Advancing health Outcomes Research Methods and Clinical applications. Degnon Associates, 2005, USA. Pp 201-212. Sloan JA. Asking the obvious questions regarding patient burden. J Clin Oncology. 2002;20:4–6. Sloan JA, Symonds T, Vargas-Chanes D, Fridley B, Assessing the Clinical Significance of HRQOL within Clinical Trials, Drug Information Journal, Vol. 37, pp. 23–31, 2003 • 0092-8615/2003 33 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir PATIENT-REPORTED OUTCOMES IN CLINICAL RESEARCH AND CLINICAL PRACTICE: FACTS, FICTIONS AND FUTURE DIRECTIONS Neil K. Aaronson, Ph.D. The Netherlands Cancer Institute, Amsterdam, Hollanda Over the past several decades major strides have been made in developing brief, standardized and psychometrically robust questionnaires for assessing the health-related quality of life (HRQL) and other related patient-reported outcomes (PRO‘s) in chronic disease populations. PRO assessments have come to play an increasingly prominent role in clinical research, and such measures are now included in many phase II and phase III clinical trials. More recently, PRO assessment has been advocated as a means of monitoring the physical and psychosocial functioning and symptom experience of patients in daily clinical practice, with the goal of improving patient care and outcomes for individual patients. This workshop will provide an overview of a range of theoretical, methodological and practical issues involved in assessing PRO‘s in clinical research and practice. Specific issues to be address include: (1) the need for developing and applying better conceptual models of PRO‘s; (2) the need for and legitimacy of employing proxy PRO measures in selective research settings; (3) avoiding the ―best bet‖ trap in selecting among available PRO instruments; (4) the search for meaning in interpreting scores generated by PRO measures (e.g., missing data, multiple outcomes, and statistical vs. clinical significance); (6) the role of modern test theory (item banking, item response theory, computer-adaptive testing) in advancing the science of HRQL assessment and (5) the possibilities and limits of using PRO measures in daily clinical practice. 34 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir KRONĠK BÖBREK YETMEZLĠĞĠ HASTALARININ YAKINLARINDA YAġAM KALĠTESĠ Öğr. Gör. Dr. Hicran Yıldız Uludağ Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu/Bursa Kronik böbrek yetmezliği erken mortalite, yaĢam kalitesinde azalma ve sağlık harcamalarında artıĢla ilgili ciddi bir hastalıktır (Saydah 2007). Kronik böbrek yetersizliği olan hasta sayısı dünya çapında giderek artmaktadır (Coresh 2007, Rahim 2009). 1999-2004 Ulusal Sağlık ve Beslenme Ġnceleme AraĢtırması (National Health and Nutrition Examination Survey-NHANES) verilerine göre, Amerika BirleĢik devletlerinde 20 yaĢ üzeri nüfusun %13.07‘sinde kronik böbrek yetmezliği vardır (Coresh 2007). Kronik böbrek yetmezliği, böbrek fonksiyonlarının giderek kaybedildiği ve sağlıklı bir fizyolojik dengenin sağlanamaz hale geldiği bir hastalıktır (Pınar 2006). Bu nedenle tedavisi ve bakımı son derece önemlidir. KBY tedavisinde ilk baĢlarda konservatif tedavi yeterli olurken ileri aĢamalarda hemodiyaliz, perton diyalizi ve renal translantasyonu içeren renal replasman tedavilerinin uygulanmasına ihtiyaç duyulmaktadır (Pınar 2006). Kronik böbrek yetmezliği hastası, ömür boyu kendini sınırlayan ve yetersizleĢtiren bir hastalıkla uğraĢmak zorundadır, hastalığı nedeniyle birçok kayıplara uğramıĢ, tüm aktiviteleri sınırlanmıĢtır, diyaliz makinasına ve baĢkalarına bağımlıdır. Bu hastalarda hayati bir organ olan böbreğin iĢlevlerinin, fiziksel becerilerin, biliĢsel fonksiyonların, aile ve iĢ ortamındaki bazı rollerin ve cinsel iĢlevlerin kaybı, ekonomik kayıplar gibi çok sayıda kayıp söz konusudur (Baydoğan 2008, Pınar 2006, Bakewell 2002). Özellikle, diyaliz tedavisinde hasta pek çok stresle karĢı karĢıyadır; diyet kısıtlaması, diyaliz seanslarının gün içinde uzun zaman alması, iĢlevsel sınırlılıklar, iĢ kaybı, rol kaybı, cinsel iĢlevlerde değiĢim, hastalığın etkileri, tedavinin etkileri ve ölüm korkusu gibi (Baydoğan 2008). Bütün bu kayıp ve streslerle birlikte hastanın cinsiyeti, medeni durumu, yaĢı, eğitim düzeyi, sosyal güvencesi, ailenin ekonomik durumu, hastalık süresi, depresyon, uyku sorunları ve/veya yorgunluk bu hastaların yaĢam kalitesini etkileyen faktörlerdir (Yurtsever, Pınar 2006, Bakewell 2002). Böbrek yetmezliği hastalarının yaĢam kalitesi genel populasyona göre daha düĢüktür (Korevaar 2000, Mehrotra 2009, Akyol 2002, Ching 2000, Bakewell 2002) ve uygulanan renal replasman tedavisine bağlı olarak hastanın yaĢam kalitesi değiĢen derecelerde etkilenmektedir (Pınar 2006). Böbrek transplantasyonu yapılan hastalarda yaĢam kalitesi hemodiyaliz ve periton diyalizine; periton diyalizi yapılan hastalar da ise hemodiyalize göre; evde periton diyalizi uygulayanlarda diyaliz merkezinde periton diyalizi uygulayanlara göre daha yüksektir (Pınar 2006 ). Kronik böbrek yetmezliği sadece hastanın değil ona bakım veren aile üyelerinin yaĢamını da etkiler (Aydemir 2002, Lubkin 2006). Hastalar genellikle hasta yakınlarının kendilerini desteklediklerini ifade etmektedir (Akyol 2000). Ancak, kronik böbrek yetmezliği olan hastalar bakım veren kiĢilere karĢı zaman zaman birbiriyle zıt hislere kapılabilmektedirler: kiĢiye bağımlı olduğunu hissetme, bu bağımlılık hissinin bakım verenden/hastalığından kaynaklandığını düĢünme, bakım veren kiĢinin kendilerine destek vermediğini ve duyarlı olmadıklarını hissetme, bakım veren kiĢiye yük olduğunu hissetme, bakım veren kiĢiye karĢı suçluluk hissetme gibi (Krespi 2008). Kronik böbrek yetmezliği olan hastalara bakım veren aile üyesinin veya eĢin yaĢam kalitesi genel populasyondan daha düĢüktür (Lubkin 2006, rahim 2009). Kronik böbrek yetmezliği hastalarının en büyük destek kaynağı aileleridir (Akyol 2000, Aydemir 2002, Rahim 2009). Kronik böbrek yetersizliği olan hastanın kendisi kadar aynı evde yaĢayan yakınları da bu kronik hastalık ve beraberindeki stres faktörleriyle karĢı karĢıya kalmaktadır (Aydemir 2002). Böbrek yetmezliği hastalarına bakım veren kiĢilerde depresyon, anksiyete, stres, aĢırı ilaç kullanımı, mali güçlükler, yorgunluk, fiziksel, sosyal sağlığın ve aile yaĢamının bozulması, yaĢam kalitesinin azalması gibi sorunlar görülebilir (Sherwood 2005, Gayomali 2008, Tong 2008, Shimoyama 2002, Schneider 2003, Rahim 2009). Ailede bir böbrek hastasının olması, aile bireylerinin sorumluluklarının arasına kronik böbrek yetersizliği olan bireyin finansal olarak desteklenmesi ve bireyin bakımına iliĢkin sorumlulukların da eklenmesine neden olur (Aydemir 2002, Teixido 2006, Rahim 2009, Tong 2009, ching 2000). Zamanla aile bireylerinde bitkinlik ve tükenmiĢlik belirtileri görülebilir, aile bireylerinin yaĢam kalitesi ve ruh sağlığı olumsuz yönde 35 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir etkilenebilir. (Aydemir 2002, Teixido 2006, Rahim 2009, Tong 2009, Pınar 2006, Fan 2008). Aile üyelerinin yaĢam kalitesini etkileyen faktörler aile yapısı, birbirlerini etkileme biçimleri, parçası oldukları sosyal gruplar, kullandıkları destek kaynakları, inançlar, tutumlar, değerler, algılanan stresörler, hastalığın etkileri gibi aile felsefesi, potansiyel uyumu içerir. Aile üyelerinden biri hasta bireye primer bakım veren olduğunda o aile üyesinin ailedeki rolü değiĢir, sorumluluğu artar, stresörleri artar ve yaĢam kalitesini etkiler (Lubkin 2006). Aile bireyleri hastanın bakımını sağlamak için iĢ bırakma, erken emekli olma gibi iĢ kayıplarını yaĢar (Rahim 2009). YaĢam kalitesindeki çeĢitli etkiler bakım verenin kendi yaĢam kalitesini algılaması kadar hastanın yaĢam kalitesini algılamasıyla da iliĢkilidir (Lubkin 2006). Çünkü, hasta, hasta yakınları ve sağlık profesyonellerinin hastanın yaĢam kalitesine iliĢkin algılamaları birbirinden farklıdır (Pınar 2006, Acaray 2005 ). Evde diyaliz uygulamaları zaman alıcı, teknolojik olarak karmaĢıktır, hasta ve bakım verenin fiziksel ve psikososyal iyiliği, iliĢkileri ve yaĢam tarzı üzerinde derin bir etkiye sahiptir (Tong 2009). Bakım veren kiĢiler özellikle evde diyalizin sorumluluğunu aldığında anksiyete, yorgunluk, depresyon, aile iliĢkilerinde bozulma, sosyal izolasyon ve stres yaĢayabilir (Beanlands 2005, Gayomali 2008). Bunun sonucunda da bakım verenlerin hayatlarının psikolojik ve sosyal yönleri olumsuz Ģekilde etkilenir (Belasco 2006). Genellikle bakım verenlerin ihtiyaçları ihmal edilir (Tong 2009) Einollahi ve arkadaĢları tarafından böbrek nakli yapılan hastaların yakınları üzerinde yapılan bir çalıĢmada evli olma, düĢük eğitim seviyesine sahip olma, hastanın eĢi ya da anne-babası olmanın bakım verenlerin tükenmiĢliğini artırdığı saptanmıĢtır. Ancak, aynı çalıĢmada bakım verenlerin tükenmiĢlik düzeyi ile hastanın medeni durumu, eğitim seviyesi, operasyon zamanı, yaĢı, donör tipi, transplantasyon öncesi ve sonrası diyaliz hikayesi arasında anlamlı bir iliĢki saptanmamıĢtır (Einollahi 2009). Hastaların günlük aktivitelerindeki bağımlılık oranının yüksekliği bakım verenlerin tükenmiĢlik düzeyinin yüksekliği ile iliĢkilidir (Einollahi 2009). Sonuç olarak; KBY hem hastaları hem de hasta yakınlarının yaĢam kalitesini etkileyen bir sağlık sorunudur. Hasta yakınlarının en sık yaĢadıkları sorunların anksiyete, stres, yorgunluk, depresyon, aile iliĢkilerinde bozulma, sosyal izolasyon, tükenmiĢlik ve yaĢam kalitesinde azalma olduğu bildirilmektedir. Bu nedenle bakım verenlerin sorunlarının çözümü için; hastanın bakımında hasta yakınlarına sağlık profesyonelleri tarafından hem hastanın bakımı hem bilgi hem de kendi yaĢadıkları sorunlarının çözümü konusunda yeterli destek sağlanmalı; hastanın sorumluluğunun hasta yakını ve sağlık profesyoneli arasında düzenli aralıklarla aktarılması sağlanmalı; bakım verenlerin de içinde bulunduğu daha çok araĢtırma yapılmalı ve bu araĢtırmalarda bakım vericilerin güçlendirilmesi için karar verme, planlama, uygulama ve değerlendirme uygulamalarına katılımlarına izin verilmelidir. Kaynaklar 1. Acaray A, Pınar R. Quality of life perceived by chronic haemodialysis patients and family members. EDTNA ERCA J. 2005;31(1):35-8. 2. Akyol A, Karadakovan A. Hemodiyalize giren hastaların yaĢam kalitesi ve özbakım gücü ile bunlar üzerine etkili değiĢkenlerin incelenmesi. Ege Tıp Dergisi 2002;41 (2): 97- 102. 3. Aydemir Ç, Kasım Ġ, Cebeci S, Göka E, Tüzer V. Kronik böbrek yetmezliği hastalarının yakınlarında yaĢam kalitesi ve psikiyatrik semptomlar. Kriz Dergisi 2002;10 (2): 29-39. 4. Bakewell AB, Hıggıns RM, Edmunds ME. Quality of life in peritoneal dialysis patients: decline over time and association with clinical outcomes. Kidney International 2002; 61: 239-24. 5. Baydoğan M, Dağ Ġ. Hemodiyaliz hastalarındaki depresiflik düzeyinin yordanmasında kontrol odağı, öğrenilmiĢ güçlülük ve sosyotropi-otonomi Türk Psikiyatri Dergisi 2008; 19(1):19-28 6. Beanlands H, Horsburgh ME, Fox S et al. Caregiving by family and friends of adults receiving dialysis. Nephrol Nurs J 2005; 32: 621–631 7. Belasco A, Barbosa D, Bettencourt AR et al. Quality of life of family caregivers of elderly patients on hemodialysis and peritoneal dialysis. Am J Kidney Dis 2006; 48: 955–963. 8. Chang TI, Tamura MK.Methods to assess quality of life and functional status and their applications in clinical care in elderly patients with CKD. Geriatric Nephrology Curriculum. American Society of Nephrology, 2009.s.1-6. 36 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir 9. Chıng CSY, Pun OM, Wong KS, Chan CLK. Quality of life of continuous ambulatory peritoneal dialysis (CAPD) patients. Hong Kong Journal of Nephrology 2000;2(2):98-103. 10. Coresh J, Selvin E, Stevens LA, Manzi J, Kusek JW, Eggers P, Van Lente F, Levey AS. States Prevalence of Chronic Kidney Disease in the United. JAMA. 2007;298(17):203-204. 11. Einollahi B, Taheri S, Nemati E, Abbaszadeh S, Pourfarziani V, Nourbala MH. Burden among care-givers of kidney transplant recipients and its associated factors. Saudi J Kidney Dis Transpl 2009;20:30-34. 12. Fan SL, Sathick I, McKitty K, Punzalan S. Quality of life of caregivers and patients on peritoneal dialysis. Nephrol Dial Transplant 2008;8: 1-7. 13. Gayomali C, Sutherland S, Finkelstein FO. The challenge for the caregiver of the patient with chronic kidney disease. Nephrol Dial Transplant 2008; 23: 3749–3751 14. Krespi MR, Bone M, Ahmad R, Worthington B, Salmon P. Hemodiyaliz hastalarının yaĢamlarını değerlendirmesi. Türk Psikiyatri Dergisi 2008; 19(4):365-372 15. Lubkin IM, Larsan PD. Quality of life: family issues. Chronic Illnes Impact and Interventions. Six Ed.Jones and Bartlett Publishers Inc., USA,2006.s.209. 16. Mehrotra R, Boeschoten EW. Current status of peritoneal dialysis. In:Nolph and Gokal‘s Textbook on Peritoneal Dialysis, 3rd Ed. Eds.R Khanna, R Krediet,T Raymond T. Springer US, Columbia, USA,2009.s.523-542. 17. Murray AM. Cognitive impairment in the aging dialysis and chronic kidney disease populations: an occult burden. Adv Chronic Kidney Dis 2008; 15: 123–132 18. Pınar R. Kronik böbrek yetmezlikli hastalarda sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesinin kullanımı. Sağlıkta Birikim 2006;1(2):71-76. 19. Rahim A,Alhani F, Ahmad F, Gholyaf M, Akhoond MR. Effects of a continuous care model on perceived quality of life of spouses of haemodialysis patients. Eastern Mediterranean Health Journal 2009; 15(4):944-950. 20. Schneider RA. Fatigue among caregivers of chronic renal failure in patients: a principal components analysis. Nephrol Nurs J 2003; 30: 629–633. 21. Sherwood PR, Given CW, Given BA et al. Caregiver burden and depressive symptoms: analysis of common outcomes in caregivers of elderly patients. J Aging Health 2005; 17: 125–147 22. Shimoyama S, Hirakawa O, Yahiro K et al. Health-related quality of life and caregiver burden among peritoneal dialysis patients and their family caregivers in Japan. Perit Dial Int 2002; 23(supll 2): 200–205. 23. Teixido J, Tarrats L, Arias N, Cosculluela A. Overload questionnaire for caregivers of patients on peritoneal dialysis. Nefrologia 2006; 26(1): 74-83 24. Thong MSY, Kaptein AA. Quality of life in patients on peritoneal dialysis. In:Nolph and Gokal‘s Textbook on Peritoneal Dialysis, 3rd Ed. Eds.R Khanna, R Krediet,T Raymond T. Springer US, Columbia, USA, 2009. S.523-542 25. Tong A, Sainsbury P, Craig JC. Support interventions for caregivers of people with chronic kidney disease: a systematic review. Nephrol Dial Transplant 2008; 23: 3960–3965. 37 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir SANDALYE MASAJI KANSERLĠ HASTALARA BAKIM VEREN AĠLE ÜYELERĠNĠN YAġAM KALĠTESĠNE KATKI VEREBĠLĠR MĠ? Füsun AfĢar Kocaeli Devlet Hastanesi Kanser, hastalık yükü, öldürücülüğü ve insidans artıĢ eğilimi ile hem dünya hem de ülkemiz için ciddi bir sağlık sorunudur. 2007 yılında dünyada 11.3 milyon yeni kanser vakası ve 7.9 milyon kansere bağlı ölüm görülmüĢtür. Dünya Sağlık Örgütü‘nün (DSÖ) 2030 yılı tahminlerine göre; 15.5 milyon yeni kanser vakası geliĢeceği, 11.5 milyon kansere bağlı ölüm görüleceği öngörülmektedir. (www.who.int. EriĢim tarihi: 09 Ocak 2010). Ülkemizde 2000 yılında görülen ölümlerin %13‘ü kanser nedeniyledir. Bu ölümlerin 2010‘da %14‘e 2030‘da ise %16.2‘ye ulaĢması beklenmektedir. Sağlık Bakanlığı Kanserle SavaĢ Daire BaĢkanlığının 2005 yılı verilerine göre ülkemizde tanı konmuĢ 72.065 kanserli birey bulunmaktadır (www.sb.gov.tr. EriĢim tarihi: 09 Ocak 2010). Onkoloji alanındaki tüm geliĢmelere rağmen hastalıklar içerisinde bireyi en çok korkutan Ģüphesiz kanserdir. Tedavi edilemeyeceği zannedilen bir hastalığa sahip olmak, hastalığın baĢlangıcında tanı koymaya yönelik giriĢimler, hastalığın tedavi seçenekleri, hastalığın kendisi ve tedaviye bağlı geliĢen yan etki ve komplikasyonlar, hastaneye tekrarlı yatıĢlar, hastalığa bağlı semptomlar, tedavinin çok uzun sürmesi gibi faktörler hastaların iyilik hallerinin bozulmasına neden olmaktadır. Aynı zamanda kanser, hastalarda bağımsızlığını, yaĢam üzerindeki kontrol gücünü, mahremiyetini, sosyal statü ve rollerini, kendine güvenini, geleceğini planlama gücünü kaybetme gibi olumsuz etkilere neden olmaktadır. Kanser hastaları bir yandan hastalığın semptomları ile baĢa çıkma, diğer yandan günlük yaĢamlarını sürdürme çabası içindedirler. Bu çaba bireyin yalnızca kendisini değil, içinde bulunduğu sosyal yaĢamı, aile yaĢantısı, eğitimi, mesleki yaĢantısı, iĢ yaĢantısı gibi yaĢamı fiziksel, sosyal, emosyonel ve maddi tüm boyutları ile etkiler. Kanser sadece kiĢisel bir deneyim değil, aynı zamanda aile, tedavi ekibi, bakım veren aile üyeleri gibi farklı tarafları ve onların endiĢelerini, zorlanma noktalarını bir araya getiren bir yaĢam sürecidir. Bu süreç özellikle aile üyeleri için zorlu bir deneyimdir. Aile üyelerinin çoğu, tanının baĢlangıcından ölüme kadar geçen sürede emosyonel, fiziksel, sosyal ve ekonomik anlamda hastalarının yanında ve onların destekcisidirler. Bu süreçte aile üyeleri tedavi kararlarının alınmasında, kanser ve tedaviye bağlı geliĢen komplikasyonların yönetiminde ve hastaların günlük yaĢam aktivitelerinin yerine getirilmesinde destek olmaya çalıĢırlar. Kanserli hastaların ailelerinin zaman yönetimi, bireysel kaynakların yönetimi, sosyal rol değiĢimi, evlilik ve sosyal iliĢkilerinde güçlükler yaĢadıkları; yaĢanan güçlüklerin ise fiziksel ve ruhsal sağlıkları ile yaĢam kalitelerini olumsuz etkilediği bilinmektedir. Hasta yakınlarının yaĢadığı sorunlar, hastaların durumlarının ciddiyeti ve bağımlılığın artması ile paralellik göstermektedir. Hasta bakımını sağlamak tam zamanlı bir iĢtir. Bu nedenle hastaların günlük yaĢam aktivitelerinde bağımlı hale gelmesiyle aile üyelerinin iĢ hayatı, sosyal yaĢantısı ve aile içindeki iliĢkileri kesintiye uğramaktadır. YaĢanılan tüm bu sorunlar hasta bakımını sağlayan aile bireylerinde zaman içinde tükenmiĢliğe, anksiyete ve depresyona neden olmaktadır. Ayrıca bu dönemde harcanan efor aĢırı yorgunluğa; anksiyete ve yorgunluğun birlikte bulunması ise uyku kalitesinde bozulmalara, uykusuzluğa neden olmaktadır. Sonuç olarak yaĢanılan yorgunluk, uykusuzluk ve anksiyete gibi sorunlar aile üyelerinin kısır bir döngüye girmelerine neden olmaktadır. HemĢirelik bireyi ailesi ile birlikte fiziksel, emosyonel ve sosyal yönden bütüncül bir yaklaĢımla tek bir ünite olarak ele alan profesyonel bir sağlık disiplinidir. Bu bağlamda kanserli hastalara bakım veren hemĢireler hasta yakınlarını hastalardan ayrı tutmamalı, bu süreçte karĢılaĢılan sorunlarda onlara destek olmalıdır. Kanser tanısının konulmasından ölüme kadar geçen sürede hasta ve ailenin yaĢadığı sorunlar birlikte değerlendirilmeli; bu sorunlardan en fazla hangilerinin birey ve aileyi etkilediği belirlenmeli; sorunlara yönelik uygun baĢetme yöntemleri desteklenmelidir. Hasta yakınlarının 38 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir gerginliğini, uykusuzluğunu, stres ve anksiyetesini azaltmada dinlenme, dikkati baĢka yöne çekme, masaj ve benzeri yöntemler kullanılabilir. Masajın insan fizyolojisi ve psikolojisi üzerine olan olumlu etkileri bilinmektedir. Masajda mekanik basınç etkisiyle aktif ve pasif sertlik azalır, eklem hareketinin artıĢı sonucunda kas kompliyansının artması beklenir. Mekanik basınç etkisiyle arteriollere basınç artıĢı olur bu yolla kan akımı artar, yine kasların gevĢemesi sonucu kan ve lenf akımı artar; ovma ile kaslarda ısı artıĢı olur. Bu durum bireyin stresinin, ağrısının, yorgunluğunun ve uykusuzluğunun azalması ile sonuçlanır. Masaj aynı zamanda parasempatik aktiviteyi artırarak kalp hızı ve kan basıncını düzenlemede yardımcı olur ve gevĢeme cevabı olarak da hormonal yanıtı oluĢturur. Masaj ile norepinefrin ve kortizol salınımı azalır, dopamin ve seratonin düzeyi artar stres ve anksiyete düzeyi, uyku bozukluğu ve yorgunluk azalır. Sandalye masajı son yıllarda uygulanmasının pratik oluĢu, kısa sürede uygulanması, uzanmayı ve soyunmayı gerektirmemesi bakımından sıklıkla tercih edilmektedir. Sandalye Masajı klasik masaj teknikleri kullanılarak baĢ, boyun, omuz ve sırta, 10-20 dakika boyunca uygulanır. Yapılan çalıĢmalarda, Sandalye masajının uykuya dalmayı kolaylaĢtırdığı, uyku süresini uzattığı ve dolayısıyla uyku kalitesini arttırdığı; anksiyete düzeyini azalttığı; emosyonel, fiziksel ve genel yorgunluğu azalttığı belirlenmiĢtir. Kanserli hastalara bakım veren aile üyelerinin yaĢadığı sorunların çözümünde masajın etkinliğinin değerlendirmek amacıyla 14.09.2007-10.04.2008 tarihleri arasında Kocaeli Devlet Hastanesi Onkoloji Ünitesi yataklı biriminde araĢtırmaya katılma kriterlerini karĢılayan 22 hasta yakınına sandalye masajı uyguladık. Örneklem grubunda bulunan 44 olgu yaĢ ve cinsiyet açısından eĢleĢtirilerek giriĢim ve kontrol olmak üzere iki gruba ayrılmıĢtır. AraĢtırmada; Tanılama Formu, Pittsburg Uyku Kalite Ġndeksi (Pittsburg Sleep Quality Index-PUKĠ), Durumluk-Sürekli Anksiyete Ölçeği (State-Trait anxiety Index-STAI), Yorgunluk Ġçin Görsel Benzerlik Skalası kullanılmıĢtır. AraĢtırmanın uygulama bölümünde; Ġlk gün uygulamaya baĢlamadan önce ve bir hafta sonunda tüm olgulara uyku, durumluk anksiyete ve yorgunluk formları doldurtuldu, kan basıncı ve nabız ölçüldü, kortizol ölçümü için kan örnekleri alındı. Kontrol grubunda kan basıncı ve nabız ölçümü çalıĢmanın baĢında ve sonunda (çalıĢma baĢladıktan bir hafta sonra) yapıldı, aynı Ģekilde çalıĢmanın baĢında ve sonunda kortizol ölçümü için iki kez kan örnekleri alındı. GiriĢim grubunda kortizol ölçümü için, kontrol grubunda olduğu gibi, iki kez kan örneği alındı. Bu grupta kan basıncı çalıĢmanın baĢında, masaj öncesi ve sonrası; çalıĢmanın sonunda yine masaj öncesi ve sonrası ölçüldü. AraĢtırmanın sonucunda; Masajın olguların uyku kalitesi (p<0.001), durumluk anksiyete (p<0.001), enerji (p<0.01) düzeyleri, sistolik/diyastolik kan basıncı (p<0.001, p<0.01), nabız (p<0.001) ve kortizol düzeylerinde (p<0.05) olumlu değiĢimler yaptığı görüldü. Ġstatistiksel olarak anlamlı olmamakla birlikte yorgunluğun azaldığı ve kan basıncı ve nabzın kısa vadede azaldığı görüldü. Bu sonuçlar doğrultusunda; Sağlık profesyonellerinin sadece hastaların değil, aynı zamanda bakım veren hasta yakınlarının yaĢadıkları sorunları da değerlendirmesi ve sorunların çözümünde bir yöntem olarak masajın kullanılması önerilmiĢtir. 39 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir KAPSAMLI EĞĠTĠM DEMANSLI HASTALARA BAKIM VEREN AĠLE ÜYELERĠNĠN YAġAM KALĠTESĠNE KATKI VEREBĠLĠR MĠ? Doç. Dr. Nevin Kuzu Kurban Pamukkale Üniversitesi, Denizli Sağlık Yüksekokulu, Denizli [email protected] Alzheimer ilerleyici, beynin dejeneratif bir hastalığı ve demansın en yaygın Ģeklidir. Sinsi baĢlayıp hızlı ilerleyen bu hastalık son yıllarda oldukça sık görülmektedir. Hafıza kaybı, öz bakım eksikliği, kas gücü ve koordinasyon kaybı ile karakterize bir hastalıktır. Birey konuĢamama, en yakınındaki kiĢileri bile tanıyamama, kendisini ifade edememe gibi biliĢsel; yürüyememe, kas gücü ve koordinasyon kaybı gibi fiziksel; yalnızlık hissi, depresif duygu durumu, öfke, merak, kuĢkuculuk, endiĢe gibi duygusal problemlerle karĢı karĢıya kalmakta ve bu yetmezlikler karĢısında yardıma, duygusal desteğe ihtiyaç duymaktadır. Alzheimer bireyi etkilemesinin yanı sıra onunla yaĢayan, ona bakım veren, ona yardım eden ve destek olan yakınlarının da yaĢamını olumsuz etkilemektedir. Hastaya bakım veren birey hastanın fiziksel yetersizliğine karĢı ona bakım vermek, hafızasının zayıflamasına karĢın hastayı sürekli takip etmek, hastanın değiĢen duygu durumu karĢısında onunla baĢetmek zorunda kalmaktadır. Dolayısıyla bakım veren birey, sosyal yaĢamına veda edebilmekte ve hatta bütün zamanını hasta ile geçirmek zorunda kalmaktadır. Sonuçta da yaĢam tarzını değiĢtirmek zorunda kalmaktadır. Hastaya sürekli bakım veren birey zamanla yorgun ve bitkin düĢebilmekte, hastalığın gidiĢatı yüzünden ümitsizliğe kapılmaktadır. Alzheimer hastasının fiziksel bakıma, hem hastanın hem de ona bakım verenin duygusal desteğe ihtiyaç duyduğu bir gerçektir. Bu doğrultuda hasta ve ailesinin psikososyal ve bakım gereksinimlerinin saptanması ve bu doğrultuda hasta ve ailesinin desteklenmesi önemlidir. AraĢtırmalar uzun süreli bakım vermenin fiziksel ve mental problemlere neden olabileceğini göstermektedir. Depresyon, bağıĢıklık yanıtının bozulması, anksiyete, aile içinde anlaĢmazlık ve sosyal izolasyon bu sorunlardan birkaçıdır. Alzheimerlı hastalara bakım verenler arasında depresyon oranı değiĢir; bununla birlikte araĢtırmalar bu bireylere bakım vermenin psikolojik olarak sıkıntı verici olduğu ile tutarlıdır. Demanslı bireyin kuruma yatırılması bakım vermenin yalnızca fiziksel güçlüğünü uzaklaĢtırmakta, ancak bakım verme stresini azaltmamaktadır. Gerçekte bakım verenlerin desteklenmesi daha önemli hale gelmektedir. Destek grupları ve grup terapisi bu sorunların çözümüne yardım etmek için önerilmektedir (Larrimore 2003). Kapsamlı eğitimin demanslı hastalara bakım veren aile üyelerinin yaĢam kalitesine etkisi konusundaki araĢtırma sonuçları AraĢtırmalar demanslı hastalara uzun süre bakım vermenin mental ve fiziksel sağlık problemlerine neden olabileceğini göstermiĢtir. Ġnformal bakım verenler fiziksel ve psikolojik problemler yaĢarlar. Demanslı hastalara bakım veren aile üyelerinin bakım gereksinimleriyle nasıl baĢ edecekleri konusundaki bilgi eksikliği bu riski artırmaktadır. Kuzu ve ark (2005)‘nın çalıĢmasında kapsamlı bireyselleĢtirilmiĢ eğitim programının (CEPRIC), HemĢirelik Tanıları (NANDA) ile belirlenen, Alzheimerlı bireyler ve bakım verenler tarafından deneyimlenmesi olası problemlerinin çözümündeki etkisini belirlemeyi amaçlamaktadır. BireyselleĢtirilmiĢ bileĢenle güçlendirilmiĢ kapsamlı eğitim programı (CEPRIC=Comprehensive Educational Program Reinforced by an Individualized Component), araĢtırmacılar tarafından oluĢturulmuĢ ve üç bölümden oluĢmaktadır: Alzheimer hastalığı hakkında genel bir bilgi, hastalar ve bakım verenlerin daha önceden belirlenen problemlerine yönelik bireyselleĢtirilmiĢ eğitim ve eğitim kitapçığından oluĢmaktadır. Belirlenen tüm bakım verenlere telefonla ulaĢılmıĢ ve çalıĢmanın amacı açıklandıktan sonra böyle bir çalıĢmaya katılmak isteyip istemedikleri sorulmuĢtur. ÇalıĢmaya katılmak isteyen bakım verenlerde, hemĢire araĢtırmacılar hastanın ve bakım verenlerin NANDA kriterlerine göre problemlerini değerlendirmiĢtir. Bu görüĢmenin en sonunda Duke yaĢam kalitesi ölçeği, Beck Depresyon ve Beck Anksiyete Skalası uygulanmıĢtır. 40 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir Ġlk görüĢmeden yaklaĢık 2 hafta sonra 50 dakikalık hemĢire tarafından yönetilen bir eğitim oturumu gerçekleĢtirilmiĢtir. Eğitim oturumu üç ana bölümden oluĢmaktadır. Alzheimer hastalığı hakkında genel bir bilgi verildikten sonra, bireyselleĢtirilmiĢ eğitim giriĢimi, NANDA kriterlerine göre konulan tanılara yönelik olarak gerçekleĢtirilmiĢtir. Bu görüĢmenin sonunda bu araĢtırma için geliĢtirilmiĢ eğitim kitapçığı daha sonra kullanım için verilmiĢtir. Hastalar ve bakım verenlerin eğitiminde sorularını birebir sorabilecekleri bir tartıĢma yöntemi uygulanmıĢtır. GörüĢme sırasında bakım verenlerin sorular ve kaygılarını açıklamalarına izin verilmiĢtir. Son olarak, katılımcılara Alzheimer derneği aktiviteleri ve mevcut destek mekanizmaları konusunda bilgi verilmiĢtir. Eğitim oturumundan dört hafta sonra, hastanın ve bakım verenlerin mevcut ve yeni sorunlarını belirlemek için son değerlendirme yapılmıĢtır. Duke, Beck Anksiyete ve Beck Depresyon skalası yeniden uygulanmıĢtır (Kuzu ve ark. 2005). Hastalar ve bakım verenlerin 21 hemĢirelik tanısından yalnızca 2‘sinde hiçbir değiĢiklik görülmemiĢ, geri kalanlarda düzelme görülmüĢtür. Hastaların hiç değiĢme görülmeyen problemleri ineffektif solunum örüntüsü ve rol performansında değiĢimdir. Hastaların yaĢadığı problemlerden, giriĢimlerden sonra azaldığı rapor edilenler uyku ve yeme örüntüsünde değiĢim, travma riski, özbakım eksikliği, güçsüzlük, duyusal algısal süreçlerde değiĢim ve anksiyetedir. Ġstatistiksel olarak önemlilik göstermeyen ancak problemde azalma görülenler ise doku bütünlüğünde ve fiziksel mobilitede bozulma, aktivite intoleransı, infeksiyon riski, boĢaltımda değiĢim, düĢünce süreçlerinde değiĢim, sözel iletiĢimde bozulmadır. Bakım verenlerin (bireysel ya da ailesel) sosyal etkileĢimde bozulma, bakım verme rolünde güçlük problemleri önemli derecede azaltmıĢtır (Kuzu ve ark. 2005). Kuzu ve ark.(2005) çalıĢmasında CEPRIC‘in Alzheimer hastalarına bakım verenler arasında problemleri önemli derecede azalttığı sonucuna varılmıĢtır. Ġlave olarak giriĢimler bakım verenlerin yaĢam kalitesini artırırken, anksiyete ve depresyon düzeyini azaltmıĢtır. Diğer bir çalıĢmada Zanetti ve ark. (1998) orta ve ciddi demanslı, davranıĢ problemleri olan hastalara bakım verenlerde, yapılan eğitimin bakım verenlerin sıkıntıları ve yaĢam kalitesi üzerindeki etkisini belirlemek amacıyla bir çalıĢma yapmıĢlardır. Eğitim programının sonunda, 3. ay kontrollerde deneysel grup biliĢsel fonksiyonlar yaĢam tatmin puanlarında önemli bir ilerleme gösterirken, kontrol grubu yaĢam kalitesinde hiç bir değiĢiklik göstermemiĢtir. Bu çalıĢma, eğitim grubu programının demans hakkında pratik bilgiler sunduğunu ve davranıĢsal problemlerin pratik yönetiminin bakım verenlerin yaĢam kalitesini artırdığını ve stresini azaltmada uzun dönemde olumlu bir etkiye sahip olabileceğini belirtmektedir. Sonuç olarak bakım verenler evde hastanın davranıĢsal problemlerini yönetebilmek ve kendi fiziksel ve duygusal risklerini azaltmak için etkili stratejilere gereksinim duymaktadırlar. Garce‘s ve ark.(2009); bağımlı bireylere informal bakım verenlerin tükenmiĢliğini hafifletmek için yapılan programları incelemiĢlerdir. Onların çalıĢmasının ana konusu tükenmiĢlikle baĢ etmede bakım verenlerin dinlenmesine fırsat veren hizmetler (respite services) ve psikososyal giriĢim programlarıydı. Ġnformal bakım verenlerin tükenmiĢliğini azaltmak için yapılan psikososyal programlar, genel bir yol olarak bakım durumuyla bakım verenlerin baĢ etme becerilerini geliĢtirmek ve artırmak için düzenlenmektedir. Genel amaçları tükenmiĢlik, stres ve bakım verenler tarafından hissedilen sıkıntıları azaltmaktır ve diğer yandan da bağımlı bireyin aldığı bakımın kalitesini artırmaktır. Bazı programlar giriĢimin farklı elementlerini bir araya getirirler. Eğitim giriĢimleri bilginin artırılması, evde bakım becerilerini artırma, tedavi edici giriĢimler, problem çözme, davranıĢsal teknikler konusunda becerilerin geliĢimi, acil parasal ya da yasal sorunların planlanması konularına odaklaĢır. Demanslı bireylere bakımverenlerin bulunduğu bir örneklem grubunda, bakımverenler üzerinde yürütülen hasta üzerinde doğrudan önemli etkisi olan bir araĢtırma, özellikle eğitim bileĢeninin olası etkililiği üzerinde odaklanmıĢtır. Bu tür stratejilerin verimliliği, bağımlı semptomlara karĢı bakım verenin tepkisine dayalı olabilir. Bazen demanslı bireylere bakım verenlerde, ani yapılan hareketler, hastanın rutinleri ve çevresinde beklenmeyen değiĢiklikler ya da aĢırı derecede eleĢtirel davranma, bakım verenin tükenmiĢliğiyle çok yakından ilgili olabilen, hastalığın psikolojik ve davranıĢsal belirtilerini Ģiddetlendirebilir. Bakım verenlerin çoğu hastanın unutkanlıklarını sorumsuzluk, onların çabuk sinirlenmesini sevgi eksikliği, onların tekrarlı sorularını kasıtlı takıntılı davranıĢ olarak yorumlayarak demansın davranıĢsal ve psikolojik belirtilerinin hastanın kontrolü altında olduğuna inanırlar. Kendilerindeki duygusal sıkıntı genellenirken, bu reaksiyonların hastaya eleĢtirel ve düĢmanca yaklaĢımı artırması olasıdır. Hasta ile etkileĢim olduğunda bakım verenler üzerinde yürütülen giriĢimler, 41 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir bakım verenin evde hastaya bakım verme kapasitesini uzatabilir ve her iki tarafın yaĢam kalitesini garanti altına alır (Garce´s ve ark. 2009, IPA 2002). Freed ve ark.(1999) Alzheimer hastalığı yönetiminin hasta ve bakım verenlerin yaĢam kalitesi için kritik bir konu olduğunu belirtmiĢtir. Yapılan bazı çalıĢmalarda Alzheimer‘lı hastalara standartlaĢtırılmıĢ bir eğitim vermenin, Alzheimer hastalığı olan bireyler için bakımın kalitesini artırmaya çalıĢtığını ve ailelerin bakım vermeye bağlı yaĢadığı anksiyete ve depresyon düzeyini azalttığını aktarmaktadırlar. Carrasco ve ark. (2009) Alzheimer hastalığı olanlara bakım verenlerde, bakım verenin tükenmiĢliğini azaltmada psiko-eğitimsel giriĢim programının (PIP=Psychoeducational intervention program) etkililiğini değerlendirmiĢlerdir. Randomize bu çalıĢmada, giriĢim grubu, SF-36 ile ölçülen algılanan tüm iyi olma hali alanlarında bir iyileĢme göstermiĢtir. Yazarlar psiko-sosyal eğitiminin, bakım verenlerin sıkıntısını azaltabileceğini ve problem çözme becerilerini geliĢtirmeye yardım edebileceğini belirtmektedirler. Bu çalıĢmada PIP‘in Alzheimer hastalarına bakım verenlerin algılanan sağlık ve yaĢam kalitesini artırdığı ifade edilmektedir. Bu çalıĢma aynı zamanda psikoeğitimsel programların Alzheimer hastalığı ya da diğer tip demanslarda standart bakımın bir parçası olması gerektiğini desteklemektedir. Doody ve ark.(2001) yaptıkları kanıta dayalı derlemede ―Eğitim giriĢimleri demanslı hastalar ve /ya da onlara bakım verenlerin, hiçbir giriĢim yapılmayanlarla karĢılaĢtırıldığında sonuçlarını düzeltebilir mi?‖ hipotezini gözden geçirmiĢlerdir. Bakım verenler için uzun dönem yoğun eğitim ve destek programları, hastanın 12-24 ay bakımevine yerleĢimi geciktirmektedir. Ġlave olarak bakım verenlerin eğitimi, bakım verenin sağlık puanını artırırken, hastalık belirtileri ve problem davranıĢları üzerinde hiçbir etkisi bulunmamıĢtır. Doody ve ark. (2001) bakım verenler için psikososyal giriĢimler bölümünde Ģu sonuca varmıĢlardır. Doğrudan bakım verenlere yönelik eğitim, destek ve dinlenmesine fırsat veren hizmetler (respite care) dahil psikososyal giriĢimlerin, bakım verenin duygusal iyi olma hali ve yaĢam kalitesini artırabileceği ve demanslı hastanın bakımevine yerleĢimini geciktirebileceği sonucuna varmıĢlardır. Sonuç olarak, çalıĢmalar incelendiğinde hasta yakınlarına verilecek olan eğitimin, hasta yakınlarını rahatlattığı, dolayısıyla hastanın problemlerini azaltarak bakım verenin de anksiyete, depresyon ve tükenmiĢliğini azalttığını ve yaĢam kalitesini artırdığını göstermektedir. Hasta ile uğraĢırken unutulan bir grup olan bakım verenlerin farklı tipte eğitim yöntemleri ile desteklenmesi önerilmektedir. Kaynakça 1. Larrimore KL. Alzheimer disease Support Group Characteristics: A comparison of caregivers. Geriatr Nurs 2003; 24(1):32-35. 2. Kuzu N, BeĢer N, Zencir M, ġahiner T, Ergin N, Ergin A, Çatak B, Erdoğan Ç. Effects of a comprehensive educational program on quality of life and emotional issues of dementia patient caregivers. Geriatr Nurs. 2005; 26(6):378-386 3.Zanetti O, Metitieri T, Bıanchetti A, Trabucchı M. Effectiveness of an educational program for demented person‘s relatives. Arch Gerontol Geriatr Suppl. 6. 1998; 531-538. 4. Garce´s J, Carretero S, Ro´ denas F, Alema´n C. A review of programs to alleviate the burden of informal caregivers of dependent persons. Arch Gerontol Geriatr xxx (2009) xxx–xxx. (Article in press). 5. IPA (International Psychogeriatric Association). (2002). Behavioral and Psychological Symptoms of Dementia (BPSD) Educational Pack, IPA. Available from: http://www.ipaonline.org/ipaonlinev3/ipaprograms/bpsdarchives/bpsdrev/toc.asp. Accessed:1 February 2010. 6. Freed DM, Elder WW, Lauderdale S, Carter S. An integrated program for dementia evaluation and care management. Gerontologist. 1999; 39(3):356-361. 7. Carrasco MM, Martı´n MM, Valero CP, Milla´n PR, Garcı´a CI, Montalba´n SR and et al. Effectiveness of a psychoeducational intervention program in the reduction of caregiver burden in alzheimer‘s disease patients‘ caregivers. Int J Geriatr Psychiatry. 2009; (24): 489–499. 8. Doody RS, Stevens JC, Beck C, Dubinsky RM, Kaye JA, Gwyther L. and et al. Practice parameter: Management of dementia (an evidence-based review): Report of the Quality Standards Subcommittee of the American Academy of Neurology, Neurology. 2001; (56):1154-1166 42 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir BIR HASTA YAKINININ YAġADIKLARI “ANNEME NE OLDU?” Gözde Dalan Yeditepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Halen Ġzmir‘de yaĢayan annem 52 yaĢında, ilkokul mezunu bir ev hanımı idi. Ġki kız çocuğunu büyük titizlikle büyütmüĢ, okutmuĢtu. Annemi herkes gerek giyiminden, gerekse davranıĢlarından dolayı öğretmen zannederdi. Dört dörtlük denilebilecek bir ev hanımıydı. Yazın karıncalar gibi çalıĢır kıĢa hazırlık yapardı. Ailede anneme babamın tarafı özellikle Sebahat halam ―yemeğin doktoru‖ derdi. O kadar güzel yemek yapardı. Yine babam tarafım ―AyĢe‘ye ne zaman giderseniz gidin o her zaman için hazırlıklıdır‖ derlerdi. Entellektüel, insan iliĢkileri güçlü bir kadındı. Neredeyse haftada bir ya da ne zaman güzel bir tiyatro olursa bizi götürürdü. Müzeleri gezdirirdi. Bazen mahalleyi organize eder, tarihi eserlerin de olduğu güzel yerlere piknik düzenlerdi. Annem zamanla içine kapanık, insanlarla fazla görüĢmek istemeyen bir kiĢiliğe bürünmeye baĢladı. Anneme saklaması için birĢey verdiğimiz zaman, ne olduğunu ve nereye koyduğunu çok iyi hatırlardı. Artık bu tarz Ģeyleri de yapamaz ve hatırlayamaz olmuĢtu. Menopoza daha yeni girmiĢti. Biz annemin bu yeni kiĢiliğini menopaza bağlamıĢtık. Gittiği doktor da bunların menopoz yüzünden olduğunu ve gayet normal karĢılamamız gerektiğini vurgulamıĢtı. Fakat zamanla annemin hareketlerinde çok hafif de olsa bir yavaĢlama, bıkkınlık, ev iĢlerini yapmada erteleme gibi durumları farketmeye baĢladık. Annemin hiç alıĢık olmadığımız bu davranıĢlarını her seferinde menopaza bağladık. Hatta ablamla artık annemin yaĢının da olduğunu düĢünüp bu olayları gayet normal karĢılamaya çalıĢtık. Artık biz büyüyorduk, annemiz doğal olarak bunca yılın yorgunu bir insan davranıĢı sergiliyor diye düĢünerek, kendimizi bir bakıma rahatlatmaya çalıĢtık. Fakat kimse birbirine belli etmeden yani babam, ablam ve ben, menopazdan daha farklı birĢey olduğunu sezinliyor, ama tedirginlik yaratmamak için de birbirimize bir Ģey diyemiyorduk. Annem zaman ilerledikçe olmadık ve bizi ĢaĢırtacak hikayeleri sanki gerçekten yaĢamıĢ gibi anlatıp bizi dehĢete düĢürüyordu. 3 ay gibi kısa sürede annem de ciddi değiĢmeleri fark ettik. Ablam annemi özel bir nöroloji doktoruna götürdü. Hem menopoza bağlı hormon kontrolu yapıldı, hem de beyin emarı çekildi, ama her Ģey çok normal görünüyordu. Doktor bunun da sebebini yine menopaza bağladı. Biz bir türlü annemin rahatsız oluĢuna, sıkıntılı hallerine ve hiç birĢey yapmak istemeyiĢine alıĢamamıĢtık, çok üzülüyorduk, fakat elimizden geleni de yaptığımız için ne yapacağımızı da ĢaĢırmıĢtık. Annemi her zaman güçlü görmeye alıĢtığımız için bu durum bizi çok ĢaĢırtıyordu. Günden güne annemin anlattığı hikayelerin tamamen kurmaca olduğunu düĢünmeye baĢladık. Bu hikayeleri yaĢamıĢ gibi anlatıyordu. Yakın arkadaĢlarının onu hırsızlıkla suçladığını ve evden yakın akrabalarımızın bir takım eĢyalarını çaldığını ileri sürüyordu. Bunu sadece babamla, bana anlatabiliyordu. Çünkü ablam evli olduğu için çok fazla yanında olamıyordu. Gerçi ben de Ġzmir‘e okul tatil oldukça ya da hafta sonları kaçabiliyordum. Dolayısıyla en iyi gözlemi babam yapıyordu. En sonunda babam annemi Ġstanbulda‘ki bir üniversite hastanesi‘ne getirmeye karar verdi. Çünkü diğer götürmüĢ olduğu doktorlar birĢey bulmadıkları için herĢeyin normal olduğunu, annemde hiç birĢey olmadığını, bizim hüsnü kuruntudan paranoyaklık yaptığımızı yüzümüze vurdular. Halbuki biz annemi, onlardan daha az tanımıyorduk. 1 saatlik konuĢmayla annemi analiz edebildiklerini düĢündüler. Annem doktorlarla konuĢurken çok düzgün konuĢuyordu. Çünkü bizden baĢkasına o yaĢadığı hayali olayları anlatmaması gerektiğinin o zamanlar farkındaydı. Dolayısıyla doktorlara bunu söylesek de bize anormal gözlerle, sanki annemi zorla o hale bürüyormuĢuz gibi bakıyorlardı. Ġstanbulda‘ki üniversite hastanesi annemi gözlem altına aldı. Öncelikle, tiroid bezlerinin çalıĢmaması halinde oluĢan depresyon ve bu buna benzer olayların olmasından kuĢkulandıkları için hormonlarının hepsine bakıldı. Paratiroid bezinde küçük bir kitle bulundu. Bununla beraber, psikoanaliz testi yapıldı, beyin emarı çekildi. Bu yapılan iĢlemlerde birĢey görülmediğinden, paratiroidteki kitlenin annemde bu tarz sorunlara yol açabileceği düĢünüldü, kitle alındı, taburcu edildi. Taburculuğu takiben 6 ay sonra yeniden kontrole geldiğimizde annemim durumunda iyileĢme yönünde hiçbir değiĢiklik olmamıĢtı. Böylece paratiroid bezindeki kitlenin annemin durumundan sorumlu olmadığı anlaĢıldı. Doktor, annem 43 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir genç olduğu için hiç bir zaman Alzheimer demek istemedi. ve Alzheimer Ģıkkını en sona sakladı. Takiben birtakım nörolog, psikiyatrist ve psikologların içinde bulunduğu sağlık çalıĢanları ile bir dizi taramalar baĢladı; bu taramaların çıkıĢ noktası annemin depresyon olduğu idi. Bu süreç içinde annemin durumu daha da ağırlaĢtı, tanı konulamadığı için bir türlü doğru tedaviye de baĢlanamadı. Görüntüde annem anormal davranıĢlar ve ruh halindeyken, psikoanaliz testleri hariç herĢeyi normal çıkıyordu. Psikiyatrist ve nörologla beraber anneme bir ilaç baĢlandı. Bu ilk ilaçlar anneme ters etki yaptı. Etrafında olmayan varlıkları sanki etrafındalarmıĢ gibi görüp çok korkuyordu. Gördükleri kiĢilerin ona zarar vereceği düĢüncesiyle hiç uyumuyordu. Sürekli kapıları iplerle bağlıyordu, onu duymasınlar diye sessizce konuĢuyordu ve bazen etrafındaki varlıkların babamın içine girdiğini düĢünüp babam olmadığını söylüyordu ve gözlerindeki o bakıĢ birdenbire değiĢiyordu. Etrafında gördüğü sanrılar onu öyle yoruyordu ki sinir sistemi bozuluyor, tansiyonu çıkıyor, kalp atıĢları hızlanıyor ve birdenbire yere yığılıp kalıyordu. Ailece, ne yapacağımızı ĢaĢırmıĢ kalmıĢtık. Hepimiz için hayat anlamını yitirmiĢti. Ve bu gördüklerime hiç hazır değildim. Bir türlü hastalığın ne olduğu söylenmiyordu. Babam da ―depresyon bunlar, gelip geçecek‖ diyerek bizim güçlü durmamızı istiyordu. Doktor bu durumda hemen ilaçları değiĢtirip, annemin halen kullandığı ilaçları reçete etti, bunların nasıl kullanılacağına dahil haftalık program verdi. Ġlaçların dozajı yavaĢ yavaĢ yükseltilip, bırakmak istediğimiz ilaç olursa da yavaĢ yavaĢ azaltılarak bırakılıyordu. Annem bu ilaçlardan sonra çok rahatladı. Böylece annem eskisine kıyasla, iyileĢmemiĢ, ancak kısmen daha mutlu bir hasta oldu. Anneme beyinde hiç birĢey çıkmamasına rağmen ―demans‖ teĢhisi konuldu. Ama hangi çeĢidi olduğu söylenmemiĢti. Annem çok sık olmasada belirli aralıklarda ağlama krizlerine giriyordu. Neredeyse her ay doktor kontrolüne götürülüyordu. DavranıĢları ve ruhsal durumu sürekli olarak gözlemleniyor ve ilaçların dozajı ona göre belirleniyordu. Tabiki aralarda zor zamanlar da geçirdiğimiz oluyordu. Hastalık hızlı bir Ģekilde ilerliyordu. Bir 6 ay kadar sonra yeniden pet-ct‘ye girdi ve beynin ön loplarındaki grilerde azalma olduğu ilk defa bu aĢamada görüldü. Artık tanı konulmuĢtu, önce bize ―Alzheimer‖ dendi, bir ara ―frontotemperal demans‖ dendi, ama benim en son aklımda kalan ―Alzheimer‖ oldu. Annem Ģu anda 56 yaĢında. Bu hastalıkla 4 seneden beridir mücadele ediyoruz. Fakat biz, bu hastalığı son bir senede kabullenebildik. Ondan önce hiç bir zaman kabullenmiyorduk. Hala Ģüphe ediyorduk değildir diye. Hastalık baĢından bu yana, yani 4 senede hızla ilerledi, annem konuĢma yetisini ve yer oryantasyonunu kaybetti, günlük becerilerini yerine getiremez hale geldi, temel ihtiyaçlarını karĢılamayı unuttu. Bununla beraber bir gün ondan sıkılıp ve onu bırakıp gideceğimizden çok korkuyor. Bunu sözcüklerle anlatamıyor ama gözleri size herĢeyi yansıtıyor, yüz ifadesi de...! Kendini bir anda onu bırakıp gidecekmiĢiz gibi yapayalnız hissetmesi ve bu duygusunu hareketlerine, duygularına yansıtması, kalbimizi paramparça ediyor. Ona sürekli telkin veriyoruz ve ona dokunarak ne kadar çok sevdiğimizi söylediğimizde yüzünde çiçekler açıyor. Onun Ģu anda en iyi ilacı sevgiden ve dokunmaktan baĢka birĢey değil. ġu sıralarda doktora ayda bir rapor veriyoruz. Son gözlemlerimiz annemin eskisi gibi yürüyemediği ve hemen yorulduğuydu. Üstelik elleri titremeye baĢlamıĢtı ve karnını sürekli olarak hareket ettiriyordu. Eskiden karnını belli belirsiz titretirken, Ģimdilerde fazlalaĢmıĢtı. Alzheimer‘ın bu kadar hızlı ilerlemesinin ne kadar ĢaĢırtıcı olduğunu doktora söyleyince; doktor bana annemin Alzheimer değil, frontotemperal demans olduğunu söyledi. Arasındaki farkı her zaman sorup yanıt alamamama rağmen yeniden arasındaki farkı sorduğumda; bana Alzheimer‘a göre daha erken yaĢlarda meydana gelen ve daha hızlı ilerleyen bir hastalık olduğunu söyledi. Yani Alzheimer‘dan daha kötüydü. Aslında annemin her türlü bakımını tamamiyle babam üstleniyor. Ablam ve ben iĢimiz gereği Ġzmir‘de değiliz. Fakat babamızın yanına sıklıkla gidip ona biraz da olsa nefes aldırmaya çalıĢıyoruz. Bundan dolayı da kendimizde vicdanen rahatlıyoruz. Çünkü annemle vakit geçirince hem babamı anlamıĢ oluyoruz, hem de annem çok mutlu oluyor. Bir de annemin bizi unutmasını hiç bir zaman istemiyoruz. Anneme bakıcı tutmak istedik, ama annem babama çok alıĢtığı için bakıcıdan çok rahatsızlık duydu. Ve bu konuda baĢarılı olamadık. Hemen bir kat aĢağımızda anneannemler oturuyor. Babam 44 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir hergün ortalama iki saat anneanneme bırakıyor, ama orada bile çok zor duruyor babamsız. Annem mutsuz oluyor aslında. Ama babam bunu kendi sağlığı için yapmak zorunda. Bir ara annemin bir takım hareketleri yüzünden, insanların bize anlamsız anlamsız bakmaları, ister istemez sizi etkiliyor. BirĢeyleri anlatmak, haykırmak istiyorsunuz ama yapamıyorsunuz. Annemin yanında ―ah yazık yazık‖ demeleri sizi rencide etmiyor da annem ―neden öyle diyorlar bana?‖ deyince iĢte o zaman boğazınız düğümleniyor ne diyeceğiniz ĢaĢırıyorsunuz. Tabiki sonra o, unutuyor geçiyor gidiyor, ama siz unutamıyorsunuz. Bazı yakın çevremiz ve tanıdıklar annemi, üfürükçülere götürmemizi istediler. Çünkü annemin üç harflilerle konuĢtuğunu ve onlardan anneme zarar geldiğine inanıyorlardı. Bunun beynindeki hasarlardan dolayı, hastalığın belirtilerinden biri olduğunu açıklamaya çalıĢsam da annemi hacı-hocaya götürmediğimiz için tepkiler aldık. ġimdi az çok çevre anneme alıĢtı ve babam da daha rahat. Ama çok fazla farklı çevrelere girmemeye çalıĢıyoruz. Çünkü annemi sanki hiç birĢey anlamıyormuĢ gibi düĢünüp kendince izole ederek, annemin yanında babama onunla ilgili soru sormaları bizi kasıyor. Çünkü annem anlamasa da hissediyor, tedirgin oluyor ve üzülüyor. Bunu yapmaları bizi oldukça üzüyor. Çünkü o hala bir birey, yaĢıyor, hissediyor ve tepki veriyor. 45 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir HASTA YAKINLARININ YAġAM KALĠTESĠNĠN DEĞERLENDĠRĠLMESĠ Yrd. Doç. Dr. AyĢe Çil Akıncı Kırklareli Üniversitesi, Sağlık Yüksekokulu Kronik hastalıklar, aile üyelerinin rollerinin değiĢmesine ve yeniden düzenlenmesine yol açması nedeniyle aile hastalığı olarak görülebilir. Kronik hastalığı olan bireylerde fiziksel ve psikolojik bozukluk derecesi arttıkça aile üyelerine bağımlılıkları artar. Aile içinden biri / birileri hasta ile ilgili bütün sorunlarla ilgilenmek ve hastaya fiziksel, psikolojik, sosyal ve ekonomik yönden destek sağlamak durumunda kalabilir. Bu durumda, hastadan sonra kronik hastalıktan en çok etkilenen kiĢi hasta ile ilgilenen kiĢi / hasta yakını olmaktadır. Özellikle ileri evrede hastası olan hasta yakını; hastasının gereksinimlerini karĢılamak için iĢini bırakabilir ya da çalıĢma süresini azaltabilir, sosyal aktivitelere ve boĢ zaman aktivitelerine zaman ayıramayabilir, ev iĢlerini eskisi gibi yerine getiremeyebilir, çocuklarına / diğer aile bireylerine daha önceki gibi bakamayabilir / zaman ayıramayabilir, hatta kendi öz-bakım aktivitelerini bile yerine getiremeyebilir. Tüm bunlar hasta yakınlarının yaĢam kalitesinde azalmaya neden olur. Hasta Yakınlarının YaĢam Kalitesini Etkileyen Faktörler Hastaya ve hasta yakınına ait birçok faktör hasta yakınlarının yaĢam kalitesini etkileyebilir. Hastaya ait faktörler arasında hastalık türü, hastalık süresi, prognoz, yaĢanan semptomlar, fiziksel ve psikolojik bağımlılık düzeyi, uygulanan tıbbi tedavi, bakım gereksinimleri, ekonomik durum, var olan diğer hastalıklar, sosyal destek, evlilik zamanı (hastalık öncesi / hastalık sonrası), evlilik süresi, hastalık öncesi ve sonrası aile iliĢkileri, bakıma ihtiyacı olan kiĢinin kurumsal yardım alması ve baĢa çıkma stratejileri yer alır. Hasta yakınına ait faktörler arasında yaĢ, cinsiyet, çalıĢma durumu, medeni durum, eğitim düzeyi, hastaya yakınlık derecesi, ailedeki pozisyonu ve bakım iĢine diğer yakınların aktif bir Ģekilde katılması yer alır. Bu nedenle hasta yakınlarının yaĢam kalitesi değerlendirilirken yukarıda sıralanan tüm faktörler ele alınmalıdır. Hasta Yakınlarının YaĢam Kalitelerini Değerlendirirken Neleri Sorgulayalım? Kronik hasta ile ilgilenmek zahmetli, bunaltıcı ve stresli, zaman ve enerji gerektiren zor bir süreç olduğundan hasta yakınının fiziksel, psikolojik, sosyal fonksiyonlarını, aile fonksiyonlarını, ekonomik durumunu ve profesyonel aktivitelerini negatif yönde etkileyerek yaĢam kalitesini düĢürebilir. Bu nedenle hasta yakınlarının yaĢam kalitesini değerlendirirken fiziksel, psikolojik, sosyal fonksiyonlar, aile fonksiyonları, ekonomik durum ve profesyonel aktiviteleri ele almak gerekmektedir. Ayrıca hastanın bağımlılık düzeyi, yardım gereksinimleri, bunların hangilerinin hasta yakını tarafından karĢılandığı ve hasta yakınının destek alıp almadığı da değerlendirilmelidir. Fiziksel Fonksiyonlar: Hasta bakımının özbakım aktivitelerini engelleyip engellemediği değerlendirilmeli; hasta ile ilgilenme nedeniyle uyku bozuklukları, baĢ ağrısı, yorgunluk ve halsizlik hissi, ağrı, kan basıncında değiĢmeler ve iĢtah kaybı gibi çeĢitli sorunlar yaĢanıp yaĢanmadığı sorgulanmalıdır. Psikolojik Fonksiyonlar: Yakınının hastalığından dolayı kızgınlık, umutsuzluk, keder, tükenmiĢlik, gerginlik, depresyon ve psikosomatik sağlık problemleri yaĢanıp yaĢanmadığı sorgulanmalıdır. Sosyal Fonksiyonlar: Sosyal iliĢkilerde, boĢ zaman aktivitelerinde, ev dıĢı aktivitelerde ve tatil planlarında bir değiĢiklik olup olmadığı değerlendirilmelidir. Aile Fonksiyonları: Evlilik ve aile iliĢkilerinde sorunlar, aile bireylerine yeterince vakit ayıramama, aile içi rollerde değiĢme ve cinsel sorunlar yaĢanıp yaĢanmadığı değerlendirilmelidir. Profesyonel Aktiviteler: Hasta bakımı nedeniyle daha önce çalıĢan kiĢilerde iĢ aktivitesinde azalma / iĢi bırakma, part-time çalıĢma, iĢ-bakım sağlama rollerinde çatıĢma nedeniyle sorunlar yaĢanıp yaĢanmadığı sorgulanmalıdır. Ekonomik Durum: Tedavi ve bakım sürecinde hasta yakınının ekonomik kayıplar yaĢayıp yaĢamadığı sorgulanmalıdır. Hastanın Bağımlılık Düzeyi: Giyinme, beslenme, boĢaltım ve banyo gibi günlük yaĢam aktiviteleri, ev içi ve ev dıĢı aktiviteler ve tedavi süreci ile ilgili bağımlılık düzeyi ve yardım gereksinimleri 46 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir değerlendirilmelidir. Bunların hangilerinin hasta yakını tarafından karĢılandığı ve hasta yakınının destek alıp almadığı değerlendirilmelidir. Hasta yakınlarının yaĢam kalitesini değerlendirirken hem kapsamlı hem de cevaplaması az zaman gerektiren ölçekler kullanılarak bakım verenler ile bakım vermeyen hasta yakınları karĢılaĢtırılmalı, hasta yakınlarının belli baĢlı aktiviteleri yapma düzeyi değerlendirilmeli ve bu hastalık öncesi aktivite seviyesi ile karĢılaĢtırılmalıdır. 47 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir SAĞLIKLA ĠLGĠLĠ YAġAM KALĠTESĠ ÖLÇÜM ARAÇLARI VE ÇOK BOYUTLU YAPININ ÜLKEYE UYARLANMASI Güldal Büyükdamgacı Ph.D. Endüstri Mühendisi, TÜBĠTAK Sağlıkta YaĢam Kalitesi çalıĢmaları dünyada 30 yılı aĢkın bir süredir hız ve derinlik kazanarak süren ve tabiatı gereği çok-disiplinli bir alandır. Bu alanda çalıĢanlar arasında tıp ve diğer sağlık bilimleri olduğu kadar, matematik, mühendislik, psikoloji, vbg. dallar da ağırlıklı olarak temsil edilmektedir. Tüm çabalarımıza rağmen, bildiğim kadarıyla halen ülkemizde bu alan hemen hemen sadece tıp ve sağlık bilimleri tarafından sahiplenilmiĢtir. Bu konu, ülkemizde bu çalıĢmaların sağlıklı geliĢmesini zorlaĢtırabilecek bir eksikliktir. Bunun önemli bir örneği bu sunum/atölyenin konusunu oluĢturmaktadır: Sağlıkla Ġlgili YaĢam Kalitesi ölçüm araçlarının altında yatan matematiksel modelin (Multi-Attribute Value/Utility Model) içkin olarak taĢıdığı unsurlar ve bunların farkında olmaksızın yapılacak kullanım ve uygulamalarının muhtemel tehlikeleri. Sunum bunları tartıĢtıktan sonra da bu sakıncaların ortadan kalkması için, esasında uyarlama çalıĢmalarının içermesi gereken, zahmetli ama gerekli adımların neler olduğundan söz etmektedir. Sağlıkla ilgili YaĢam Kalitesinin ölçülmesi, kiĢinin kendi sağlık durumuna iliĢkin algısının ölçülmesidir. Bu –gerçi artık yaygınlığı tartıĢılır – doğrudan tek bir değerlendirmeyle de yapılabilirse de, genelde, hassas bir ölçüm istiyorsak sağlığın alt alanlarına (bedensel, psikolojik,..) dair olan algıları ölçmemizi gerektirir. Hatta, çoğunlukla bu da yetersiz olup bu alanların da alt bileĢenlerine (faset) inmemiz söz konusudur. Bu hiyerarĢi kaç katmanlı olursa olsun, sonuçta yapılması gereken çok kaba terimlerle, algısını ölçmek istediğimiz kiĢiye sağlığın bu alt bileĢenlerine dair bazı sorular sorup, aldığımız cevapları iĢleyip en sonunda da sayısal (tek ya da birkaç) bir sonuca ulaĢmaktır. Bu durumda, soruların çok isabetli ve kalibre edilmiĢ olmaları, cevapların da çok dikkatlice, hassas araçlarla yakalanmasının önemi açıktır. BaĢlıbaĢına bir bilim alanı olan bu ölçüm araçlarının tasarımı iĢini, neyse ki, bu araçları kullananların yapması gerekmemektedir. AraĢtırma ve uygulamalarda kullanılan çok sayıda hazır, güvenilir araçlar vardır ve sayıları giderek artmaktadır. Genel (SF-36, QWB, WHOQoL, SIP, HUI, EQ-5D,..) veya özel amaçlı (Beck, RAQoL,..) olsun, tercihlere dayansın (QWB, HUI, EQ-5D,..) ya da dayanmasın (SF-36, WHOQoL, SIP,...), edinilmesi hayli ekonomik ve kullanımı kolay olan bu ölçüm araçlarının kullanılabilmesinde aĢılması gereken en ciddi zorluk, bunların ülkemize uyarlanması gibi görülmektedir. Soruların ve cevap araçlarının ‗Türkçe‘ye çevrilmesi‘nden çok daha karmaĢık ve titizlik gerektiren bir çaba olduğu için de buna ‗uyarlama‘ dendiğini biliyoruz. Ölçüm araçlarının ülkemize uyarlanması dikkatli ve denetimli bir biçimde sürdürülmekte iken; bu araçlarla birlikte aldığımız, belki biraz daha derinde gizli olduğu ve teknik içerikli olduğu için paketle birlikte aldığımızın farkında olmayabileceğimiz, ama çalıĢmalarımızın sonuçlarını anlamlı Ģekilde etkileme gücü olan bir konuyu dikkatinize getirebilmek bu sunum/atölyenin amacıdır. Kapsam kuĢkusuz ‗tüm‘ ölçüm araçları değil, bir Ģekilde çok sayıda sonucun birleĢtirilerek daha az sayıda hatta tek bir sayısal sonuca ulaĢıldığı ölçüm araçlarıdır. Bunların da aslında çoğunluğu oluĢturduğunu söyleyebiliriz. Ġyi anlatabilmek için sadeleĢtirirsek (bkz. Ģekil) durum Ģudur: Örnek olarak alacağımız bir ölçüm aracı sağlık durumu algısını ölçerken sağlık durumunun bileĢenleri sadece 4 alan/boyut olsun (1 → bedensel: ağrı, 2 → psikolojik: endiĢe, 3→ ..... gibi) ve bunların alt alanlarını da bu özet için gözardı edelim. Aracın bir kiĢiye uygulanması sonucunda elimizde 4 adet cevap-sonuç olacaktır. (Her bir alan/boyut için çok sayıda soru maddesi olabilir. Bunların sonucu, cevap araçlarımızın ne olduğuna bağlı olarak sayı, kategori, Likert‘ta bir seçenek vbg. formatlarda olacaktır. Bunların birleĢtirilip her alan/boyut için tek bir sonuç elde edilmesi de benzer bir süreçtir ve onu da bu özette yok sayıyoruz.) Bu 4 cevap-sonucu X1, X2, X3 ve X4 olarak adlandıralım. Bu cevap-sonuçlara karĢılık gelen birer ‗skor‘ olacaktır ki muhtemel tüm skorlar çoğu kez ölçüm aracının kullanım yönergesinde skala halinde verilir. Genel olarak cevap-sonuç Xi‘in skoruna Vi diyelim. ġekilde 4 adet Vi‘yi de görüyoruz. En sonunda da bu Vi ‗ler birer katsayı (ona da wi diyelim) ile çarpılarak toplanırlar (lineer, additive model), bazen de HUI 48 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir araçlarında olduğu gibi çarpılırlar (multiplicative model), ve böylece o kiĢinin sağlık durumuna iliĢkin algısını temsil eden tek bir sayıya/skora, yani V‘ye ulaĢmıĢ oluruz. Bu ise, belli bir sağlık durumuna iliĢkin algıyı nicelleĢtiren, elde etmeye çalıĢtığımız Sağlıkla Ġlgili YaĢam Kalitesi değeridir. Ağrı Boyut: XX11 Skor: VV11 Endişe ..... ..... X22 X33 X44 V3V3 VV22 V4 44 Katsayı: w1 w2 w3 Birleştiren Model: V = w1.V1 + w2.V2 + w3.V3 + w4.V4 w4 (örnek lineer) Çok boyutlu ölçüm araçlarının genel alt yapısı. Söz konusu ölçüm araçlarını kullandığımızda dolaylı olarak aldığımız ve sorgulamamız gereken unsurların en önemlileri esasen Ģunlardır: 1. Alanlar/boyutların neler olduğu, 2. Değer/fayda fonksiyonlarının ne oldukları (Vi), 3. Katsayı/ağırlıkların ne oldukları (wi), 4. Tüm bunları birleĢtirmekte kullandığımız fonksiyonun biçimi (additive, multiplicative, multilinear, exponential,..). Bu dört unsurun tamamının ‗yerli üretim‘ olması ideal durumdur. Ama, ilk baĢta ideale yaklaĢmakla yetinilebilir ve modelin yapısını önemli ölçüde belirleyen 1‘inci ve 4‘üncü unsurların toplumdan topluma göstereceği değiĢiklik gözardı edilebilir. Öyle yapalım ve daha anlamlı farkı yaratacağı öngörülen 2 ile 3‘e odaklanalım. Burada Vi skorları bazen ‗rating‘ türü basit bir değerlendirmeyi yansıtabileceği gibi, uygun Ģartlar altında ilgili literatürde ―Von Neumann & Morgenstern Utility‖ denilen ‗fayda‘ değerleri de olabilir (o durumda ona Ui demek daha doğru olur). Her iki durumda da, ölçüm araçları oluĢturulurken değerleri belirlenen (elicitation/assessment) bu fonksiyonlar, doğal olarak geliĢtirildikleri ülkedeki insanlardan elde edildikleri için, o ülkelerin sosyal, ekonomik, kültürel, vbg. parametrelerine büyük ölçüde bağımlıdır. ÇeĢitli sağlık durumlarına değer biçme ve bunlar arasında ödünleĢme (trade-off) sonuçlarının toplumlara özgü olduğu bilinen bir gerçektir. Bu yetmezmiĢ gibi, yukarıda katsayı diye sözü edilen wi‘ler, aslında daha doğru bir ifade ile, sağlık alanları veya boyutlarının ‗birbirine göre önem ağırlıkları‘dır. Örnek olarak bedensel sağlık ile psikolojik sağlık arasındaki göreli önem iliĢkisinin her kiĢi veya toplum için aynı olacağını düĢünmek zordur. Buna ikna olmak için profesyönel bir sporcu ile bir Ģairi akla getirmek yeterlidir. Çok boyutlu ölçüm araçlarında yer alan skorların ve katsayıların Türkiye toplumundan elde edilmesi önemlidir. Bu sunum/atölyede amaç bunun ―yapılmalı ve yapılabilir‖ olduğuna ikna etmek olduğundan; söz konusu ölçüm araçlarının altında yatan çok boyutlu modellemenin teorik tanıtımının yanısıra, skor ve katsayıların elde ediliĢinin (elicitation) uygulamalı çalıĢmasına da yer verilmektedir. 49 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir SAĞLIKTA YAġAM NĠTELĠĞĠ VE ETĠK Dr. Ahmet Can Bilgin Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Etik AD. Ġzmir. Ayrılma saati geldi ve kendi yollarımıza gidiyoruz; ben ölmeye, siz yaĢamaya. Hangisinin daha iyi olduğunu yalnızca Tanrı bilir. Sokrates Sağlıkta yaĢam niteliği (SYN) tanımı üç temel unsur üzerine kurulmuĢtur: YaĢam, öznenin (hasta) algısı ve iyilik durumu. Bu üç unsur, etiğin temel tartıĢma alanlarındandır. SYN, tıbbi etik açısından değerlendirildiğinde yararlılık ilkesi ve özerklik ilkesi öne çıkar. Ġyilik durumunun istenmesiyle yararlılık ilkesine, kiĢinin kendi durumu hakkındaki algısına baĢvurulmasıyla da özerklik ilkesine gönderme yapılır. Ancak, SYN ile ilgili etik sorunları tartıĢmak, hasta hekim iliĢkisine odaklanmıĢ tıbbi etikle sınırlandırılmamalıdır. SYN ile ilgili etik sorunlar üç kümede toplanabilir: 1. Kavramların Değerlendirilmesi: YaĢamın ne‘liği, yaĢamın değeri, yaĢam niteliğiyle niceliğinin ayrımı; iyinin ne olduğu, nasıl ulaĢılacağı; özne olarak hasta/kiĢi/birey ve bunun toplumla iliĢkisi; sağlıkla yaĢam niteliği iliĢkisi. Bu bağlamda yaĢamın karĢılaĢtırılamaz, indirgenemez ve biricik oluĢuyla toplumsal gereklilikler arasındaki gerilim; bireyin ―iyi‖siyle toplumun ―iyi‖si arasındaki çatıĢma öncelikle ele alınmalıdır. Özenle üzerinde durulması gereken bir baĢka tartıĢma alanı ise ―sağlık‖la ―yaĢam niteliği‖nin pratik nedenlerle de olsa ayrılmasıdır. 2. Bilimsel Yöntem: SYN‘nin kiĢinin algılarına dayanarak ―ölçülmesi‖ tartıĢılmaktadır. YaĢam niteliği ölçümlerinin öznellikten kurtulamayacağını ileri sürenler bulunmaktadır. Buna karĢılık, uzman merkezli bilimsel iktidara karĢı SYN anlayıĢının yeni bakıĢ açısı yarattığı söylenebilir. 3. Uygulamada karĢılaĢılan sorunlar: a) Öznelerin değerlendirilmesi (müdahaleci, tedirgin edici ve suçluluk uyandıran sorular) b) SYN ölçüm değeri (bilimsel kesinlik, olağandıĢı değerlerin yorumlanması) c) Toplumsal ayrımların SYN ölçeklerine yansıması, uyarlama sorunları d) SYN çalıĢmalarının kaynakların dağıtılmasına etkisi KAYNAKLAR Fidaner C. Sağlıkta YaĢam Kalitesi (SYK) Kavramı: Bir GiriĢ Denemesi. 1. Sağlıkta YaĢam Kalitesi Sempozyumu (8-10 Nisan 2004) Program ve Özet Kitabı;1-3 Eser E. YaĢam Kalitesinin Sınıflandırılması ve Sağlıkla Ġlgili YaĢam Kalitesinin Ölçümü. 1. Sağlıkta YaĢam Kalitesi Sempozyumu (8-10 Nisan 2004) Program ve Özet Kitabı;4-6 Eser E. Klinik Uygulamalarda YaĢam Kalitesi Ölçeklerinin Kullanılması. 2. Sağlıkta YaĢam Kalitesi Kongresi (5-7 Nisan) Özet Kitabı; 1-3. R. Gonthier, P. Blanc. Prise en Charge Médicale Des Patients Âgés : Qualité de Vie, Espérance de Vie, Éthique. EMC-Médecine 1 (2004) 373–380 C. Brousse. Réflexion Sur La Qualité De Vie. La Revue De Médecine Ġnterne 28 (2007) 441–442 Man F, Balcı A. Postmodern Dönemde Modern Bir Pratik Olarak Sağlık. http://www.uli.sakarya.edu.tr/ali/manbalci.pdf (9.3.2010) Erbaydar T. Tıbbın Nesnesinden Sağlığın Öznesine. (Ġçinde: Méthodos: Kuram ve Yöntem Kenarından. Edit: Hattatoğlu D, Ertuğrul G. Anahtar Kitaplar. Ġstanbul, 2009) Hunt S, Lightly N. ―Tamamlayıcı‖ Tıp Sosyolojisi: Alternatif Tıp Sağlıklı Bir Alternatif mi Sunuyor? (Ġçinde: Sosyoloji: BaĢlangıç Okumaları. Edit: Giddens A. Say Yayınları, Ġstanbul, 2009) Harris J. Hayatın Değeri. Ayrıntı Yayınları, Ġstanbul, 1998) 50 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir Cohen-Almagor R, Merav Shmuelı.Can Lıfe Be Evaluated? The Jewısh Halachıc Approach Vs. The Qualıty Of Lıfe Approach In Medıcal Ethıcs: A Crıtıcal Vıew. Theoretical Medicine and Bioethics 21: 117–137, 2000. Müezzinoğlu T. YaĢam Kalitesi. http://www.uroonkoloji.org/ebulten/pdf/pdf_URO_128.pdf. (9.3.2010) 51 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir YAġAM KALITESI ÖLÇEKLERINDE TOPLUM STANDARTLARI Doç. Dr. Simten Malhan BaĢkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Sağlık Kurumları ĠĢletmeciliği Böl. 1960‘ların sonlarında, tıp literatüründe, yaĢamın sonu ile ilgili (bakımevleri/hospice gibi) ve hekimin muayenesi veya hasta eğitimi sırasında hasta tarafından hissedilen profesyonel tatmin derecesini inceleyen çeĢitli tartıĢmalar ortaya çıkmıĢtır. 1980‘lerde, Avedis Donabedian‘ın çalıĢmasının öncülüğünde, sağlık hizmetinin kalitesini değerlendirme çabaları, sağlık sonuçlarını objektif değerlendirmek ve ölçebilmek için yeni çalıĢmaların yapılmasına yol açmıĢtır. KiĢinin kendisi tarafından bildirilen verilerden elde edilen hasta tecrübelerinin değerlendirmeleri, Donabedian‘ın ―yapı-süreççıktılar‖ (structure-process-outcomes) sacayağının hasta merkezli çıktılar bölümünü oluĢturur (ġekil 1). Ġyi bir yapı (organizasyon) iyi bir süreci (Tanı-tedavi) iyi bir süreç ise iyi bir çıktıyı (kaliteli yaĢam) getirecektir. Sağlığa bağlı yaĢam kalitesi, sağlık hizmeti sunumunun önemli bir içeriğini tanımlayan yapıdır (Öksüz-Malhan: 1995). Hasta çıktıları ölçümü için güvenilir araçlar oluĢturma çalıĢmaları, 1980‘lerde Tıbbi Çıktı ÇalıĢması (Medical Outcome Study – MOS) sonucunda hızla artmıĢtır (Tarlov, 1989). Bu geniĢ ölçekli, uzun yıllar süren ölçek; hipertansiyon, kalp hastalığı, diyabet ve depresyon gibi genel ve tedavi edilebilir hastalıklara sahip olan hastalar üzerinde çalıĢılmıĢtır. MOS, standart hasta ölçeklerinden, hastaların kiĢisel fonksiyonel durumlarının değerlendirilmesi, kendilerini iyi hissetme durumları, tedavi seçimleri hakkındaki değerlendirmeleri üzerinde odaklanmıĢ ve bunlarla geleneksel klinik ölçümler arasındaki iliĢkiyi bulmaya çalıĢmıĢtır. MOS, içlerinden en iyi bilinen ve bugün de yaygın kullanımda olan SF-36 dahil bir çok ölçek geliĢtirmiĢtir. Sonrasında yapılan çalıĢmalar birincisi, mevcut araçların yeni klinik popülasyonlara ve hastalıklara uygulandığı çalıĢmalar ve diğeri, yeni sağlığa bağlı yaĢam kalitesi ölçekleri geliĢtiren ve geçerli kılan çalıĢmalar olarak iki kategoride incelenebilir. 52 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir ġekil 1: Sağlık Hizmeti Çıktıları ve Sağlığa Bağlı YaĢam Kalitesinin Yeri (Kaufman S, The Emerging Role of Health-Related Quality-of-Life Data in Clinical Research. Part 2: Basic Concepts and Terminology of Quality-of-Life Reserach. Clinical Research 2001;(6):38-44.) YaĢam kalitesinin ―iyilik hali‖ ni ölçmesi olarak tanımlayabiliriz. Ġyilik halini ölçen boyutları pek çok ölçek farklı farklı değerldnirmektedir. Ancak genel yaĢam kalitesi ölçeklerinde varolan boyutlar kısmen birbiri ile tutarlıdır. Bunlar genellikle, ağrı, günlük aktiviteler, sosyal rol, endiĢe veya yaĢam memnuniyeti gibi bileĢenlerdir. Sosyal rol performansı ölçümleri, sağlık kaynaklarının dağılımının yapılacağı bölgesel planlamalar üzerinde, sosyal politika yapma ve özellikle mevzuat açısından belirli sonuçlara sahiptir. Görev performansının en iyi örneği, günlük yaĢam aktiviteleridir. Günlük aktiviteler, yardımcısız olarak günlük aktiviteleri yapabilen kiĢilere göre tarif edilir. Ġlginç olarak bu ölçümler için ideolojik gerekçe, bireylerin yetiyitimi, yaĢlılık ve dayanıksızlık ile ilgili olarak anlattıklarına dayanmaktadır (Karnofsky, 1949; Katz, 1963/1970). Bununla birlikte daha önemli olarak kiĢilerin, spesifik tip yardım talebinde olan ve günlük ilginin idare kaynağı olan derecede bağımlılık durumları hakkında anlattıklarıdır. Temel toplumbilim; yaĢam kalitesi ile ilgili sağlık katkısı, iĢ, okul, serbestlik, toplum gibi sosyal motivasyonun spesifik tipleri durumundaki yaĢamın sosyal bileĢenleri, rollerin planlama alanları ve alt alanları içindeki insan davranıĢının bir betimlemesidir. Her bir alanın, bu durumda kendi boyutu içinde olduğu ve ayrı olarak tanımlanan ve ölçülen bileĢenleri bozduğu dikkate alınabilir. Rol performansına ait ölçümler, özellikle çalıĢamama, üretim ve değiĢik sınıflandırmaları olan yetersizlikler, sosyal kazanç ve kaybın tüm değerlendirmeleri üzerinde önemlidir. Bu yüzden ölçümler; tıp, cerrahi veya koruyucu müdahalelerin etkisinin, popülasyon temelli değerlendirmeleri içinde, ideal olarak kullanılmaktadır, fakat henüz bizim toplumumuz için varolan bir sağlık çıktı ölçüm birimine ait toplum standartları tahmini bulunmamaktadır. Sosyal rol teorisi, sosyal etkileĢimlerin biçimsel tiplerinin analizi ve açıklamasında bir yaklaĢımdır (Biddle, 1966; Collett, 1977; Goffman, 1969; Harre, 1979). Rol kavramı, kiĢiler arasında bilinen bir davranıĢ kategorisinin bazı kurallı modellere baĢvurduğu bir aĢamadan alınmıĢtır. Rolün daha sıkı tanımları, kuruluĢlar içindeki kiĢi davranıĢlarındaki analizler dahilinde kullanılmaktadır. Bu bağlamda rol davranıĢı, kurumun yapısal özellikleri ile ilgilidir. Örnek olarak, bir sağlık sektörü saptaması olarak, doktorlar, hemĢireler ve hastalar açısından, belirgin roller olabilir. Bir hekimin çevresinde örülü olan karĢılıklı rol beklentileri incelenirse; tedavi ettiği hastasına karĢı sergilediği hekim rolü baĢka, bir meslektaĢına ya da hastane yöneticisine karĢı baĢkadır. Hekimlik statüsü bir dizi rol setleri taĢımaktadır. Örneğin hekim/hekim, hekim/hemĢire, hekim/hasta, hekim/yönetici ve diğer iliĢkiler hekim statüsü çerçevesinde oluĢmuĢ ayrı ayrı birer rol setleridir. Ayrıca bu rol, hekimin kırk yaĢında bir erkek ya da altmıĢ yaĢında bir kadın olmasına göre de değiĢecektir. DavranıĢlar sahip olunan yaĢ, cinsiyet, eğitim gibi diğer statüler bakımından da değiĢmektedir. Orta yaĢlı bir insan daha genç yaĢtaki birisinden daha fazla statüye sahip olacağından rol dizileri daha yoğun ve karmaĢıktır. Roller, resmi olarak tanımlanabildiği gibi, rol performansı ile hastalık ve yetiyitimini engelleme eğilimini yargılayabilen her bir role uygun bireyler ve görevlerle ilgili performanslar tarafından iĢgal edilen kompleks rollerin sınıflandırılması dahilinde, bu rollere uygun olan spesifik davranıĢlar bulunan sistemler (rollerin, fonksiyonların ve görevlerin) ile ortaklık içinde bulunmaktadırlar. Rol teorisi, ‗hasta rolü‘ Ģeklinde özellikle hasta ve yetiyitimi olan kiĢiler tarafından yapılamayan, sorumluluklardan yoksun ve hastalık baĢlangıcına uygun davranıĢ modellerindeki sorumluluklar olarak da ayrıntılanmıĢtır. Her toplumda yaĢanan rollerde ismen aynı olmakla birlikte, kiĢiler rollerini oynarken çevre Ģartları, gelenek görenekler, kültür ve alt kültürün etkisi ile toplumdan topluma farklılık gösterirler. Öyle ki aile 53 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir içinde üstlenilen anne baba rolünün aldığı sorumluluklar bile toplumsal olarak farklıdır. Rollere iliĢkin algıların dıĢında, hissedilen sorumluluklar, hissedilen içinde bulunulan durumun gerekleri ile beraber sağlık durumu iyi olmayan biri bile sağlık durumunu ayakta durma adına iyi olarak algılayabilir. Bu durum ise tedaviyi olması gereken yönden baĢka bir yöne taĢırken, sağlık çıktılarını etkiler. Sağlık çıktılarının toplumsal standartlar ile değerlendirilmesinin en önemli odak noktası sağlık politikalarının değerlendirilmesidir. Sağlık politikalarını kanıta dayalı veriler ile yönlendirilebilmesi için sağlık çıktılarının ölçümüne, sağlık çıktılarının doğru ölçümlerinin yapılabilmesi için ise topluma özel standarların geliĢtirilmesi gerekmektedir. Ancak bu Ģartlar altında yeni sağlık teknolojileri kullanıldığında elde edilen faydanın geçmiĢe yönelik kullanılan sağlık teknolojilerinden üstünlüğü farkedilebilir. Toplumsal standartlar ile kıyaslamalar yapılabilir ve sağlık teknolojileri doğru yönlendirilebilir. Sonuç olarak her ne kadar sağlık çıktıları ile ölçümler için yeni yeni çalıĢmalara adım atılmıĢ olsa bile, bir an önce sağlık çıktılarının bizim toplumumuzu ifade etmesi ve bize uygun sağlık politikalarının üretilmesi ve yönelendirilmesinde toplumsal standartların elde edilmesi gerekmektedir. Referanslar Öksüz E., MalhanS., ―Sağlığa Bağlı YaĢam Kalitesi: Kalitemetri‖ BaĢkent Üniversitesi Yayınları, 2005, Ankara Goffman E, Where the action is. London: Allen Lane,1969. Harre R, Social being: a theory for social psychology. Oxford: Basil Blackwell., Totowa NJ: Littlefield Adams,1979. Collett P (ed), Social rules and social behavior. Oxford: Blackwell., Totowa NJ: Rowman & Littlefield, 1977. Biddle BJ, Thomas EJ, Role theory: concepts and research. New York: Wiley, 1966. Katz ST, Downs H, Cash H ve ark, Progress in the development of the index of ADL. Gerontologist 1970;10:20-30. Katz ST, Ford AB, Moskowitz RW ve ark, Studies of illness in the aged., the index of ADL. JAMA 1963;185:914-919. Karnofsky DA, Burchenal JH, The clinical evaluation of chemotherapeutic agents in cancer. MacLeod CM (ed): Evaluation of chemotherapeutic agents. New York, Columbia University Press, 1949;191-205. Tarlov A, Ware J, Greenfield S ve ark., The medical outcomes study: An application of methods for monitoring the results of medical care. JAMA 1989;262:925–30. 54 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir ULUSAL YAġAM KALĠTESĠ SKORLARINI HESAPLAMA ÇALIġMALARI: FARKLI ÜLKELERDEN EQ5D ÖRNEKLERĠ Doç. Dr Doğan FĠDAN Sanofi-Aventis, Paris QALY sağlığa iliĢkin yaĢam kalitesinin bir ölçeğidir. Bu terim, Ġngilizce ‗kaliteye endeksli yaĢam yılı‘ anlamına gelen sözcüklerin kısaltılmasından oluĢmuĢtur (Quality Adjusted Life Years- QALY). Bu ölçekte, mükemmel sağlık durumunda geçirilmiĢ bir yıl ‗1 QALY‘ tarafından ifade edilir, mükemmelden kötü sağlık durumlarında geçirilen bir yıl ise, sağlık durumunun ciddiyetine göre 0 ila 1 arasındaki değerler olarak ifade edilir. Örneğin tekerlekli sandalyede geçirilen bir yıl 0.5 QALY olarak ifade edilebilir. Ölüm durumu ise (bazı özel durumlar dıĢında) 0 ile ifade edilir. QALY sağlık programlarından elde edilen kazanımları, hem yaĢam beklentisine (kazanılan yaĢam yılı), hem de yaĢam kalitesine etkisini aynı anda ölçebilir. Ayrıca, QALY‘ler hemen her sağlık durumunu ifade etmede kullanılabileceğinden, hem aynı hastalık için varolan tedavilerin birbirleriyle karĢılaĢtırılmasında, hem de farklı hastalıklar için önerilen tedavilerin birbirleriyle karĢılaĢtırılmasında kullanılabilir. Bu nedenle QALY‘ler bir çok ülkenin geriödeme sistemlerindeki karar alma süreçlerinde sıklıkla kullanılmaktadır. QALY ölçümleri, tercihe-dayalı kompozit ölçeklerle değerlendirilebileceği gibi, doğrudan bazı ekonomik veri toplama teknikleri kullanılarak da yapılabilir. Bu teknikler arasında en sık kullanılanları zaman takası (time trade-off, TTO), hasta takası (person trade-off), standart kumar (standard gamble) ve görsel analog ölçeklerdir (visual analogue scale, VAS). QALY değerlendirmelerinde en sık kullanılan jenerik kompozit ölçeklerden biri ise EQ5D ya da EuroQoL‘dır. Bu ölçek sağlık durumunu, ‗hareket edebilme‘, ‗kendi kendine bakabilme‘, ‗olağan iĢleri yapabilme‘, ‗ağrı / rahatsızlık‘ ve ‗endiĢe / moral bozukluğu‘ olmak üzere 5 baĢlık altında değerlendirir. Her baĢlık için bireylere üç basit seçenek (1=sorun yok, 2=bir miktar sorun var, 3=ciddi sorun var) sunulur. Kullanımı ve yorumlanması kolay, ulusal ve uluslarası farklı çalıĢmalardan elde edilecek sonuçların karĢılaĢtırılmasına olanak sağlayacak kısa ve basit bir ölçek olarak tasarlanan EQ5D, 243 farklı sağlık durumunu değerlendirebilir. EQ5D Türkçeye çevrilmiĢtir. Ancak skorların hesaplanmaları için gerekli olan ―sosyal tercih skorları‖ Türk toplumu için adapte edilmediğinden QALY hesaplanması ancak yabancı ülkeler için var olan skorlama sistemleri ile yapılabilir. Bu da Türk toplumunun yargı, öncelik ve seçimlerini birebir yansıtmadığından sorunludur. Topluma özel değerlerin elde elde edilmesi için yapılan skorlama çalıĢmasının öncelikle bu toplumu temsil eden bir popülasyon üzerinde yapılması gerekir. Ġngiltere‘de ve ABD‘deki çalıĢmalar sırasıyla 3000 ve 4000 birey üzerinde, Fransa‘daki çalıĢma ise 450 birey üzerinde yapılmıĢtır. Bu çalıĢmalarda, öncelikle EQ5D tarafından tanımlanabilen, seçilmiĢ ve kısıtlı sayıdaki sağlık senaryolarına denk gelen skorlar, genellikle (TTO ya da VAS gibi) doğrudan veri toplama yöntemleri kullanılarak elde edilir. Örneğin Ġngiltere‘deki çalıĢmada 45 sağlık durumu TTO (ve VAS) yöntemi kullanılarak, ABD‘de 45 sağlık durumu VAS yöntemi kullanılarak, Fransa‘da ise 24 sağlık durumu TTO kullanılarak değerlendirilmiĢtir. Daha sonra seçilmiĢ bu sağlık durumları için elde edilen verilerin, istatistiksel regresyon modelleri ile değerlendirilmeleri sonucunda olası tüm 243 EQ5D senaryosu için skorlar elde edilir. Skorlama çalıĢmalarında kullanılan yöntemler üzerinde tam uzlaĢı olmayıp, görüĢ farklılıkları genellikle değerlendirme yöntemleri (TTO, VAS vs), ilk aĢamada seçilecek senaryo sayısı ve istatistik yöntemler üzerinde yoğunlaĢmaktadır. Bu konuda daha fazla bilgi Rotterdam‘daki EQ5D grubundan elde edilebilir (http://www.euroqol.org/) 55 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir KANSERLĠ ÇOCUKLARDA YORGUNLUK Yrd.Doç.Dr. Rabia Ekti Genç Ege Üniversitesi Ġzmir Atatürk Sağlık Yüksekokulu Kanser, enfeksiyon hastalıklarının kontrolü, diğer hastalıkların tanı ve tedavisindeki geliĢmeler, çevresel karsinojen faktörlerin artması, modern tanı kolaylıklarının geliĢmesi, beklenen genel yaĢamın uzaması ile çağımızın önde gelen sağlık sorunlarından birisidir. Tıp ve teknolojideki geliĢmelere paralel olarak kanser tedavi edilebilir bir hastalık olmasına rağmen, tedaviye bağlı yan etkilerin görülme oranı ve çeĢitliliği de artmıĢtır. Yorgunluk, kemoterapi, radyoterapi, kemik iliği nakli, veya biyolojik tepki değiĢtiricileri ile yapılan tedavilerde görülen semptomlardan biridir. Kanserli hastaları çok etkileyen bu sorun, çok yönlü tedavilerin giderek artan kullanımı ile birlikte ĢiddetlenmiĢtir. Kanser ve kanserle ilgili tedavilerin neden olduğu yorgunluk çocuklarda tanımlanan kronik yorgunluktan farklıdır. Çocuklarda kronik yorgunluk nadir bir sorundur ve hem zihinsel hem de fiziksel iĢlevler de Ģiddetli ve engelleyici etkiler yaratan en az 6 ay süren bir yorgunluk olarak tanımlanmaktadır (Hockenberry ve ark 1998). Kanser yorgunluğu ise; bireyin fonksiyonlarını yapabilmesine ve normal kapasitesini kullanmasına engel olan, tüm bedenini etkileyen hafif bir tükenmiĢlikten, katlanılamaz bitkinliğe kadar değiĢebilen hoĢ olmayan subjektif bir semptomdur. Kanserli hastaların %70-100 ünü etkileyen yorgunluk, yetiĢkinlerinkiyle karĢılaĢtırıldığında, çocuklarda yaklaĢık son otuz yıla kadar pek ilgi görmemiĢtir. Bu ilgi eksikliğinin nedenleri; yetiĢkin kanser hastalarının aksine, çocukların ilaç dozları yorgunluk nedeniyle değiĢtirilmez. Çocuklar, yetiĢkinler kadar tedavinin yan etkileri konusunda hislerini ifade edebilecek yetenekte değildirler. Yeterince anlatılmadığından dolayı ebeveynler yorgunluğun giriĢim gerektiren bir semptom olduğunu değerlendiremezler. Ebeveynlerin birçoğu da çocuğun günlük yaĢam aktivitelerinde olan değiĢmeleri, hastalığı tedavi etme üzerinde odaklanan sağlık bakım profesyonelleri ile tartıĢmaya değecek kadar önemli görmemektedirler. Kanserli çocuklarda geçmiĢ yıllarda yorgunluğun önemi konusunda yeterince araĢtırma ilgisi oluĢmamıĢ olmakla birlikte, sağlık bakım vericileri uzun süredir kanser tedavisi alan çocuklarda yorgunluğu gözlemlemiĢlerdir. Yorgunluğun anlaĢılması için tedavi alan çocukların geliĢim düzeylerinin göz önünde bulundurulması gerektiği sonucuna varmıĢlardır (Hockenberry ve ark 1998, Hockenberry ve Hinds 2000,). Yorgunluk kavramının incelenmesi, yorgunluğun ve özelliklerinin tanımlanması ile baĢlamıĢtır. Bu süreç daha sonra çocuklarda semptomun anlaĢılmasına yönelik kavramsal bir modelin oluĢturulmasına olanak sağlamıĢtır. Kanserli çocuklar yalnızca hastalığın semptomlarını değil, aynı zamanda kemoterapi semptomlarını yaĢamaktadırlar. Ayrıca yaĢlarının gerektirdiği fizyolojik ve geliĢimsel değiĢimler de geçirmektedir. Normal günlük yaĢam aktiviteleri ve davranıĢları da (örneğin okul performansı, duygular, dikkat yönlendirebilme yeteneği) kemoterapinin fizyolojik ve psikolojik yan etkilerinden olumsuz etkilenebilmektedir. Bu yan etkiler ayrıca, bulantı ve kusmayı, kilo kaybı veya artmasını, elektrolit dengesizliğini, güçsüzlüğü ve uyuĢukluğu kapsayabilir. Bu semptomlar, yetiĢkin onkoloji hastalarıyla karĢılaĢtırıldığında, kanserli çocukta farklı değerlendirilebilir. Bu nedenle, yorgunluğun ortaya çıkıĢı, sıklığı, Ģiddeti ve doğal geçmiĢini karakterize etmek için, kanserli çocuklarda semptom olarak yorgunluğun kapsamlı bir değerlendirmesini yapmak önemlidir (Hockenberry ve Hinds 2000, Hockenberry ve ark 1998, Hockenberry ve ark 1999). Yorgunluk subjektif bir deneyimdir. Çocuklar ve yetiĢkinler bu subjektif deneyimi anlatma yeteneklerinde farklılık gösterebilirler. Dolayısıyla, yetiĢkin ve pediatrik veriler, birbirleriyle iliĢkili olarak göz önünde bulundurulmalıdır. Hinds ve Hockenberry-Eaton (1999-2001) yorgunluğu arttıran ve azaltan faktörleri tanımlamaktadırlar. Ayrıca çocuğun ve ebeveynin bu olayla ilgili farklı bakıĢ açılarına sahip olduklarını söylemektedirler (ġekil I - ġekil II). Bu nedenle yorgunluk değerlendirmesinin çok etmenli ve giriĢimlerin çok yönlü olması, çocuklara ve ebeveynlere eĢ zamanlı olarak uygulanması önemlidir. 56 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir ARTTIRAN FAKTÖRLER AZALTAN FAKTÖRLER Çevresel Kişisel /Davranışsal 1.Gürültü 1.Kısa uykular/uyuklama 2.Hastanede olma Kişisel /Davranışsal YORGUNLUK 1.Aktif olmak 2.Uyku değişiklikleri Tedavi/tedavi ilişkili Aile/sosyal göstergeler 1.Tedaviye başlamak 1.Ziyaretçi gelmesi 2.Ağrı 2.Eğlence/aktivitelere 3.Düşük kan değerleri katılım Şekil 1: 7-12 yaş kanser tedavisi alan çocukların yorgunluğu azaltan ve arttıran faktörleri tanılaması (Hinds ve ark 1999). 57 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir ARTTIRAN FAKTÖRLER AZALTAN FAKTÖRLER Çevresel Çevresel 1.Hastanedeki prosedürler 1.Geceleri uyumasını sağlamak 2.Hastanede beklemek 3.Kişilerle etkileşim 4.Aktivitelerin yarım kalması Kişisel /davranışsal Kişisel/davranışsal 1.Üzgün olmak 1.Çocuğun yürümesine izin 2.Geceleyin uyanmak 2.Meşguliyeti destekleme 3.İyi uyumamak 4.Dinlenme düzeninde değişiklik YORGUNLUK Aile/sosyal göstergeler 3.Çocukla konuşmak Aile/sosyal göstergeler 1.Ailenin endişeli olduğunu anlama 1.Disiplin değişikliği 2.Konfor sağlamak 3.Aile yaşamında değişiklik Tedavi/tedavi ilişkili Tedavi/tedavi ilişkili 1.Beslenme 1.Yemek yememe 2.Girişimlerr 3.İnfeksiyon tedavisi 4.Ağrı 5.Kemoterapi Şekil 2: Ebeveynlerin kanser tedavisi alan çocuklarda yorgunluğu azaltan ve arttıran faktörleri tanılaması(Hinds ve ark 1999). Yorgunluğun kapsamlı bir tanımının oluĢturulabilmesi için hem subjektif, hem de objektif göstergelerin göz önünde bulundurulması gerekir. Çocukluk çağı kanser literatüründe yorgunlukla ilgili ilk çalıĢmalar Hockenberry-Eaton, Hinds ve ark (1998-2003) tarafından yapılmıĢtır. AraĢtırmacılar yorgunluğu kavramsal olarak tanımlamıĢlar ve sıkıntı veren bir semptom olduğunu belirtmiĢlerdir. Subjektif semptomun objektif değerlendirmesini yapabilmek için yaĢ gruplarına özgü ( 7-12 yaĢ ve 13-18 yaĢ) kanserli çocuklarda Çocuk Yorgunluk Ölçeği ve Çocuk Yorgunluk Ölçeği Ebeveyn formunu geliĢtirmiĢlerdir. Bu ölçek çocukların yorgunluğunu; hem kendi bildirimleri hem de ebeveynlerinin bildirimleri doğrultusunda incelemektedir. Enerji kaybı, uyku değiĢikliği ve ruhsal değiĢimler olmak üzere üç alt boyuta sahiptir. Geçerlik ve güvenirliği yayınlanmıĢ olan bu ölçeğin Enerji kaybı, uyku 58 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir değiĢikliği ve ruhsal değiĢimler ( Hockenberry et al, 2003) Türkçe uyarlaması Genç ve Conk tarafından yapılmıĢtır (Genc ve Conk, 2008). Kanserli çocuklarda Çocuk Yorgunluk Ölçeği‘nin Çin ve Yunan dillerine de uyarlaması çalıĢılmıĢtır (Chiang et al 2008, Perdikaris et al 2008-2009). Bununla birlikte Davies ve arkadaĢlarının (2002) yorgunluğu tipik yorgunluk, tedavi yorgunluğu ve kapanma yorgunluğu olarak adlandırdıkları fenomolojik çalıĢmaları bulunmaktadır. Gibson ve ark (2005) ise yorgunluğun sağlık bakım profesyonelleri, ebeveyn ve kanserli çocuklar için önemli bir problem olarak algılandığını göstermiĢlerdir. Genc ve Conk (2008) yorgunluğun etkili giriĢimlerle azaltılabileceğini belirtirlerken, Perdikaris ve ark (2008) tedavinin baĢlangıcında ve ortalarında yorgunluğun daha Ģiddetli olduğunu bildirmiĢlerdir. BaĢka bir çalıĢmada araĢtırmacılar kanser tedavisinin yorgunluk düzeylerini etkilediği ve tıbbi iĢlemler ve hastane çevresinin yorgunluğun major nedenlerinden olduğunu göstermiĢlerdir (Perdikaris ve ark 2009). Yorgunluk Yönetiminde Bakım Standartları 1.Yorgunluk kiĢinin öz bildirimleri ve diğer kaynaklarla tanımlanabilen subjektif bir deneyimdir. 2.Yorgunluk izlenebilir, tanımlanabilir ve kliniklerin uygulama rehberlerine göre tedavi edilebilir. 3. Hastalardaki yorgunluk ilk yatıĢ sırasında ve düzenli görüĢmelerle tanımlanabilir. 4.Yorgunluk tedavi sırasında ve sonrasında öncelikli olarak tanınmalı, değerlendirilmeli ve kayıt edilmelidir. 5. Sağlık bakım uzmanları yorgunluğun değerlendirilmesinde ve yönetiminde zamanında konsültasyon isteyebilmelidirler. 6.Multidisipliner komiteler yorgunluğun yönetimi için kuruma uygun standartlar geliĢtirmelidirler. 7.Sağlık bakım uzmanları yorgunluğun tanılanması ve yönetiminde, profesyonel bilgi ve becerilerin arttırılması için eğitim programları düzenlemelidirler. 8.Aileler ve hastalar yorgunluk yönetimini bütüncül sağlık bakımının bir parçası olarak görmelidirler. 9.Sağlık bakım sonuçları kanserle ilgili yorgunluk verilerini de içermelidir. 10.Kaliteli yorgunluk bakımı, kurumun bakım kalitesi yükseltme çabalarını yansıtır. 11.Yorgunluk bakımı, tıbbi bakım masrafları içinde yer almalıdır. Yorgunluğa Yönelik HemĢirelik GiriĢimleri Yorgunluk multidisipliner ekip anlayıĢıyla ele alınıp yönetilmesi gereken bir semptomdur. Bu ekibin içinde yer alan hemĢire öncelikle yorgunluğu önlemek, oluĢtuysa tanılayıp etkin giriĢimlerle yönetmede anahtar role sahiptir. Çocuk yaĢ gruplarına özel geliĢtirilebilecek giriĢimler aĢağıda verilen ana baĢlıkları içermelidir. 1. Enfeksiyon kontrolü 2. Beslenme 3. Ağrı kontrolü 4. Kusma – bulantı kontrolü 5. Egzersiz 6. Yeterli sıvı alımı sağlama 7. Enerjinin korunmasını sağlama 8. Yeterli uyku ve dinlenme sağlama 9. Anemi tedavisi Yorgunluk yönetiminde multidisipliner komiteler oluĢturularak bakım standartlarının her hastanede hazırlanması gereklidir. Bu nedenle öncelikli olarak yorgunluğun tanılanması gereklidir. Hasta tarafından algılanan bir semptom olarak yorgunluk, en doğru Ģekilde öz-bildirim ile tanımlanabilir. Fizik muayene, laboratuar bulguları, aile üyeleri ve sağlık bakım profesyonellerinin hastanın durumu ve davranıĢları ile ilgili tanımlamaları da önemli ek bilgi kaynaklarıdır. Kanserli çocuklarda yorgunluk tanılanmasında semptom tedavisinin bir hasta hakkı olduğu gerçeği, yorgunluğu azaltmak ya da ortadan kaldırma giriĢimlerine zemin hazırlayacağı için önemlidir. Kaynaklar 1.Davies B, Whitsett SF, Bruce A, McCarthy P. A typology of fatigue in children with cancer. JOPON. 2002;19 (1): 12-21 2. Chiang YC, Hinds P., Hsing C et al.(2008) Development and psychometric testing of a Chinese version of the Fatigue Scale-Children in Taiwan‖ Journal of Clinical Nursing.1201-1210 59 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir 3.Genc ER., Conk Z ―Impact of Effective Nursing Interventions to the Fatique Sydrome in Children Who Receive Chemotheraphy‖, Cancer Nursing, 2008; 31(4). 4.Hinds PS, Hockenberry M, Gilger E, Kline N, Burleson C, Bottomley S, Quargnenti A. Comparing patient, parent, and staff descriptions of fatigue in pediatric oncology patients. Cancer Nursing, 1999; 22(4): 277-289 5.Hinds PS, Hockenberry M, Quargnenti A, Burleson C, Gilger E, Randall E, O‘Neill JB. Fatigue in 7 to 12 year old patients with cancer from the staff perspective: an exploratory study. Oncol Nurs Forum. 1999;26(1):37-44 6.Hockenberry M, Hinds PS. Fatigue in children and adolescents with cancer: evolution of a program study. Seminars in Oncology Nursing. 2000; 16(4):261-272 7.Hockenberry M, Hinds PS, Alcoser P, O‘Neill JB, Euell K, Howard V, Gattuso JS, Taylor J. Fatigue in children and adolescents with cancer. JOPON. 1998;15(3): 172-182 8.Hockenberry M, Hinds PS, Barrera P, Bryant R, McNeill JA, Hooke C, Baggot C, Kelly K, Gattuso JS, Manteuffel B.Three instruments to assess fatigue in children with cancer: the child, parent and staff perspectives. Journal Of Pain And Syptom Management, 2003;25(4):319-328 9.Hockenberry M, Hinds PS, O‘Neill JB, Alcoser P, Bottomley S, E Kline N, Euell K, Howard V, Gattuso JS. Devoloping a conceptual model for fatigue in children. EJOON. 1999 3(1): 5-11 10.Hinds PS, Hockenberry M. Devoloping a research program on fatigue in children and adolescents diagnosed with cancer. JOPON. 2001;18(2)Suppl 1: 3-12 11.Meeske KA, Patel SK, Palmer SN, et al. Factors associated with health - related quality of life in pediatric cancer survivors. Pediatr Blood Cancer. 2007;49:298- 305 12.Mock V., Atkinson A., Barsevick A.,Cella D., Cimprich B., Cleeland C.S., Hinds P.S., Piper B., Rugo H., Stahl C., Peterman A., (2000) ―NCCN Practice Guidelines for Cancer –Related Fatigue‖ Oncology, November, pp: 151-155 13.Perdikaris P., Merkouris A., Patiraki E., et al.(2008) ―Changes in children‘s fatique during the course of treatment for paediatric cancer‖ International Nursing Rewiew, 55:412-419 14. Perdikaris P., Merkouris A., Patiraki E., et al (2009) ―Evaluating cancer related fatigue during treatment according to children‘s, adolescents‘ and parents‘ perspectives in a sample of Greek young patients‖European Journal of Oncology Nursing, 13;399-408 60 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir YAġAM KALĠTESĠ MĠ ĠġLEVSELLĠK MĠ? KAVRAMSAL YAKLAġIM Prof. Dr. AyĢe A. Küçükdeveci Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı Sağlık alanında, hastalıkların tanı, tedavi ve rehabilitasyonunda iĢlevsellik ve yaĢam kalitesi değerlendirimi giderek yaygınlaĢmaktadır. Rehabilitasyon, kiĢinin, fizyolojik/anatomik bozukluğunun ve çevresel kısıtlamalarının elverdiği ölçüde, fiziksel, psikolojik, sosyal ve mesleki yönden eriĢebileceği en üst düzeye gelmesi için yapılan çabaların tümünü içerir. Bir diğer deyiĢle, rehabilitasyon, hastalık veya bozukluk sonucu ortaya çıkan özürlülüğü (=yetiyitimi) yani disabiliteyi azaltmayı, kiĢinin iĢlevselliğini arttırmayı ve yaĢam kalitesini yükseltmeyi hedefleyen bir problem çözme ve eğitim sürecidir. Kasiskelet sistemi hastalıkları, nörolojik hastalıklar, ortopedik/travmatik sorunlar, kardiyopulmoner hastalıklar, diabet ve kanser gibi birçok kronik hastalık, hastaların fonksiyonel aktivitelerini ve yaĢam kalitelerini olumsuz etkilemektedir. Dolayısıyla bu hastalıklarda tedavinin hedefi, hastalık sürecine yönelik giriĢimlerin yanında, sonuç olarak bireylerin iĢlevselliğini ve yaĢam kalitesini arttırmaktır. Temel Kavramlar: ICF, yaĢam kalitesi, sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesi, fonksiyonel değerlendirme, yaĢam kalitesi ölçümü Birçok sağlık alanında hastaya yaklaĢımda Dünya Sağlık Örgütü‘nün 2001‘de revize edilerek yayınlanan ―Uluslararası ĠĢlevsellik, Yetiyitimi ve Sağlık Sınıflaması‖ (International Classification of Functioning, Disability and Health = ICF) temel yapısal model olarak alınmaktadır. Bu sınıflamanın amacı ve sağlık ve sağlıkla ilgili durumların tanımlanması için ortak, standart bir dil ve çerçeve oluĢturmaktır. Bu sınıflamaya göre vücut fonksiyonları (=body functions), vücut sistemlerinin fizyolojik fonksiyonları, vücut yapıları (=body structures) ise vücudun anatomik bölümleridir. Bozukluklar (=impairments), vücut yapı veya fonksiyonlarındaki anlamlı sapma ya da kayıp gibi sorunlardır. Aktivite (=activity), birey tarafından bir hareket ya da görevin yerine getirilmesidir. Katılım (=participation), bir yaĢam durumuna yani sosyal hayata iĢtirak etmeyi ifade etmektedir. Aktivite limitasyonu (=activity limitation), kiĢinin, aktivitelerini yerine getirmesindeki zorluklarıdır. Katılımın kısıtlanması (=participation restriction) ise kiĢinin yaĢam durumlarına yani sosyal hayata iĢtirak etmesindeki sorunlardır. Çevresel faktörler (=environmental factors), kiĢinin yaĢamını sürdürdüğü ortamdaki fiziksel ve sosyal çevre, kiĢisel faktörler (=personal factors) ise yaĢ, seks, eğitim, kiĢilik, davranıĢ biçimi, psikososyal durum gibi kiĢisel özelliklerdir. ICF sınıflamasında, fonksiyon görme ya da iĢlevsellik (=functioning) vücut fonksiyonları / yapıları ve aktivite ve katılımı içeren bir Ģemsiye terim; disabilite/özürlülük ya da yetiyitimi (=disability) ise bozukluklar, aktivite limitasyonu ve katılımın kısıtlanmasını içine alan bir Ģemsiye terim olarak belirtilmiĢtir. Her ne kadar ―yaĢam kalitesi‖ ayrı bir terim olarak ICF içinde yer almasa da, sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesi kavramı içinde yer alan çeĢitli boyutlar bu yeni sınıflamanın kapsamı içinde bulunmaktadır. Sağlık, kiĢinin fiziksel, mental ve sosyal yönden tam bir iyilik durumuna sahip olmasıdır. YaĢam kalitesi ise sağlık durumundan biraz daha soyut bir kavram olup, ―sübjektif iyilik hali‖ veya bir diğer ifadeyle ―kiĢinin kendi yaĢamından memnun olma durumu‖ olarak tanımlanmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü de benzer Ģekilde yaĢam kalitesini, ―bireyin, gerek kültürel ve içinde bulunduğu ortamın değer yargıları, gerekse kendi hedefleri, beklentileri, standartları ve ilgileri bağlamında, hayatta kendi durumunu algılama biçimi‖ olarak tanımlamıĢtır. YaĢam kalitesi, çok boyutlu bir kavramdır. YaĢam kalitesini oluĢturan faktörler büyük ölçüde, fiziksel ve bedensel iyilik hali, kiĢisel geliĢim ve tatmin olma durumu, diğer insanlarla iliĢkiler, rekreasyon ve sosyal, toplumsal ve yurttaĢlık aktivitelerinin bir yansımasıdır. ―Sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesi‖, birey için beklenen, istenen fiziksel, emosyonel ve sosyal iyilik halinin medikal bir durumdan ne derece etkilendiğini ifade etmektedir. Dünya Sağlık Örgütü‘nün Uluslararası ĠĢlevsellik, Özürlülük ve Sağlık Sınıflaması (ICF) bağlamında düĢünülürse, hastalık, çeĢitli vücut yapı ve iĢlevlerinde bozukluklara, aktivite ve katılımda kısıtlanmalara yol açmakta, bu bozukluklar ve fiziksel / sosyal kısıtlanmalar, kiĢisel ve sosyo-kültürel faktörlerin etkisiyle modifiye edilerek birey için sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesini oluĢturmaktadır. 61 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir Fonksiyonel değerlendirme, bireyin yetilerini ve kısıtlılıklarını ortaya koyar. Fonksiyonel değerlendirmenin esası, bireyin, günlük yaĢamı, boĢ zamanları değerlendirme aktiviteleri, mesleki uğraĢları, sosyal iliĢkileri ve diğer beklenen davranıĢları için gerekli iĢleri yerine getirmedeki becerilerinin ölçülmesidir. Ġdeal, kapsamlı bir fonksiyonel değerlendirme, kiĢiyi esas olarak aktiviteler ve katılım durumu açısından gözden geçirmelidir. Oysa yaĢam kalitesi ölçümünde aktivite ve katılım durumu yanında yaĢam kalitesini etkileyen bazı temel bozukluklar (örneğin ağrı, uyku, inkontinans, emosyonel durum gibi) ve kiĢisel ve çevresel faktörlerin katkısı da dikkate alınır. Fonksiyonel değerlendirmenin objektif olarak yapılabilmesi için fonksiyonu kantifiye etmeyi hedefleyen çeĢitli ölçekler geliĢtirilmiĢtir. Örneğin tıbbi rehabilitasyon alanında en sık ve yaygın kullanılan jenerik fonksiyonel değerlendirme ölçekleri Barthel indeksi ve Fonksiyonel Bağımsızlık Ölçeği dir. Kas-iskelet sistemi hastalıklarında kullanılan fonksiyonel değerlendirme ölçekleri ise genellikle hastalığa spesifik geliĢtirilmiĢ ölçekler olup, yaygın olarak kullanılanlar, romatoid artritte Sağlık Değerlendirme Anketi (HAQ=Health Assessment Questionnaire) ve osteoartritte WOMAC Osteoartrit Ġndeksidir. Her ne kadar yaĢam kalitesinin sübjektif ve çok boyutlu bir kavram olduğu konusunda uzmanlar arasında fikir birliği sağlanmıĢsa da, yaĢam kalitesinin nasıl ölçülmesi gerektiği hususunda tam bir konsensus bulunmamaktadır. Genellikle yaĢam kalitesi ölçümünde hastaların kendilerinin doldurdukları, geçerlilik güvenilirlikleri belirlenmiĢ olan bazı anketler / ölçekler kullanılmaktadır. Genelde ―sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesi‖ değerlendiriminde kullanılan 4 farklı tip ölçek mevcuttur: 1. Jenerik sağlık profilleri: Sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesinin çeĢitli komponentleri hakkında tanımlayıcı bilgi sağlarlar, örneğin Kısa-Form 36, Nottingham Sağlık Profili gibi. 2. Jenerik yararlık (utility) ölçekleri: Ekonomik analiz ve değerlendirme için geliĢtirilmiĢ olup kiĢilerin kendi sağlık durumları hakkındaki algılarını 0 (=ölüm) ile 1 (=mükemmel sağlık) arasında derecelendirdikleri ölçümlerdir, örneğin EuroQoL gibi. 3. Hastalık-spesifik ölçekler: Hastalığa özel geliĢtirilmiĢ olup, bu hastalar açısından önem taĢıyan yaĢam ve sağlık alanları / boyutları üzerinde odaklanırlar, örneğin osteoporozda QUALEFFO gibi. 4. BireyselleĢtirilmiĢ (individualized) ölçekler: KiĢinin, kendisi için önemli olan yaĢam alanlarını / boyutlarını seçip, değerlendirmesine dayanan ölçeklerdir, ―Patient Generated Index‖ gibi. Halen birçok klinisyen ya da araĢtırmacının kullandığı Kısa-Form 36, Nottingham Sağlık Profili gibi jenerik sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesi ölçekleri fiziksel, sosyal ve emosyonel olmak üzere çeĢitli yönleriyle kiĢinin iyilik durumunu sorgulamaktadırlar. Yani sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesi ölçekleri aslında sağlık durumunu irdelemekte, bu irdelemeyi de hazırlanmıĢ belli parametrelere göre yani dıĢardan bir gözlemcinin perspektifiyle yapmaktadırlar. Bazı araĢtırıcılar, yaĢam kalitesinin tamamen kiĢiye özel, subjektif bir kavram olduğunu, dolayısıyla değerlendiriminin de ancak o birey tarafından birey için o anda önemli olan parametreler çerçevesinde yapılabileceğini ileri sürmektedirler. Bu durumda ya bireysel, hasta perspektifiyle değerlendirme yapılabilir veya o hastalık ya da duruma özel olarak, hasta perspektifi ve gereksinimlerine göre geliĢtirilmiĢ spesifik yaĢam kalitesi ölçekleri (RA QoL gibi) kullanılabilir. Tıp alanında iĢlevsellik ve yaĢam kalitesi ölçümünün baĢlıca nedenleri, i) hasta tedavi ve izleminde klinik karar vermek; ii) hizmet kalitesini değerlendirmek ve geliĢtirmek; iii) klinik ve epidemiyolojik araĢtırmalarda tedavilerin etkinliklerini, hasta gruplarının gereksinimlerini belirlemek; iv) sağlık politikalarını belirlemede plan ve değerlendirme yapmaktır. Sonuç olarak, tüm bu nedenlerle birçok sağlık alanında hastaya yaklaĢımda hem iĢlevselliğin hem de yaĢam kalitesinin değerlendirilmesi büyük önem taĢımaktadır. Kaynaklar: 1. Andresen EM, Meyers AR. Health-related quality of life outcomes measures. Arch Phys Med Rehabil 2000; 81 (suppl 2): S30-45. 2. Bellamy N. WOMAC: A 20-year experiential review of a patient-centered self-reported health status questionnaire. J Rheumatol 2002; 29:2473-76. 3. Brazier J, Harper R, Jones N et al. Validating the SF-36 health survey questionnaire: new outcome measure for primary care. Br Med J 1992; 305: 160-164. 4. Cohen ME, Marino RJ. The tools of disability outcomes research functional status measures. Arch Phys Med Rehabil 2000; 81 Suppl 2: S21-S29. 62 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir 5. Dijkers MP, Whiteneck G, El-Jaroudi R. Measures of social outcomes in disability research. Arch Phys Med Rehabil 2000; 81 Suppl 2: S63-S80. 6. Dijkers MP. Individualization in quality of life measurement: Instruments and approaches. Arch Phys Med Rehabil 2003; 84 (suppl 2): S3-14. 7. Fuhrer M. Subjectifying quality of life as a medical rehabilitation outcome. Disabil Rehabil 2000; 22: 481-489. 8. Garratt A, Schmidt L, Mackintosh A, Fitzpatrick R. Quality of life measurement: bibliographic study of patient assessed health outcome measures. BMJ 2002; 324:1417-21. 9. Golomb BA, Vickrey BG, Hays RD. A review of health-related quality of life measures in stroke. Pharmacoeconomics 2001; 19: 155-185. 10. Granger CV, Hamilton BB. The Uniform Data System for medical rehabilitation report of the first admissions for 1991. Am J Phys Med Rehabil 1993; 72: 33-38. 11. Guillemin F. Functional disability and quality of life assessment in clinical practice. Rheumatology 2000; 39 (suppl 1): 17-23. 12. Hays RD, Hahn H, Marshall G. Use of SF-36 and other health-related quality of life measures to assess persons with disabilities. Arch Phys Med Rehabil 2002; 83 (suppl 2): S4-9. 13. International Classification of Functioning, Disability, and Health. World Health Organization, Geneva, Switzerland, 2001. 14. Johnston MV, Miklos CS. Activity-related quality of life in rehabilitation and traumatic brain injury. Arch Phys Med Rehabil 2002; 83 (suppl 2): S26-38. 15. Scott DL, Garrood T. Quality of life measures: use and abuse. Balliere‘s Clin Rheumatol 2000;14:663-87. 16. Wade DT. Outcome measures for clinical rehabilitation trials. Am J Phys Med Rehabil 2003; 82: S26-S31. 63 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir ORAL SAĞLIKLA ĠLĠġKĠLĠ YAġAM KALĠTESĠ NEDĠR? HANGĠ ÖLÇEKLER KULLANILIR VE GÜNCEL UYGULAMALAR NELERDĠR? Doç. Dr. Gonca Mumcu1, Dr. Ümit Karaçaylı2 1 Sağlık Bilimleri Fakültesi, Sağlık Yönetimi Bölümü, Istanbul, 2Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Ağız, DiĢ, Çene Hast ve Cerr. AD, Ankara. Günümüzde diĢhekimliğinde oral sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesi ölçeklerinin klinik çalıĢmalarda ve hasta izlem süreçlerinde kullanılması giderek artmaktadır. Geleneksel olarak diĢhekimleri, klinik bulgulara ve objektif kriterlere bağlı olarak oral bölgede görülen hastalıklara tanı koyma ve tedavi etme iĢlevini yaparlar. Oral sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesi oral sağlık sorunlarından dolayı kiĢinin yaĢamının nasıl etkilendiği boyutuna odaklanan bir değerlendirmedir. Oral sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesi oral sağlıkta ağrı deneyimi, oral fonksiyonların sınırlanması, psikolojik ve sosyal etkilenmenin subjektif olarak belirtilmesidir. Oral bölgede görülen hastalıklar kiĢinin yüz görünümünü değiĢtirebilir, sosyal hayatta ve aile hayatında kısıtlamalara neden olabilir. Bu açıdan oral sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesi oral sağlığın etkilerinin incelenmesi, tedavinin seçimi ve çıktılarının değerlendirilmesinde yaygın olarak kullanılmaktadır. DiĢhekimliğinin her alanında oral sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesi ölçekleri kullanılmaktadır. Çocuk, eriĢkin ve yaĢlılar olmak üzere farklı yaĢ gruplarına yönelik olarak geliĢtirilmiĢ ölçekler bulunmaktadır. Objektif klinik parametreler ile subjektif yaĢam kalitesi ölçeklerinin birlikte kullanımı hastanın durumunun çok yönlü değerlendirilmesini sağlamaktadır. Bu bakıĢ açısında, hastanın durumunu tanımlaması tedavi çıktılarının değerlendirilmesinde diĢhekimine önemli bilgiler sağlamaktadır. YaĢam kalitesi ölçekleri ile tedavinin etkinliğinin yorumlanmasında klinik açıdan minimal iyileĢme değerinin ne olacağının tanımlanması da güncel olarak uygulanan yöntemlerdendir. Bu yöntem klinisyene tedaviyi yorumlaması ve çıktıların değerlendirilmesi açısından en küçük değiĢimin ne olması gerektiği tanımlanmaktadır. Sonuç olarak, oral sağlıkla iliĢkili sorunların fiziksel fonksiyonları sınırlamasının yanı sıra, kiĢinin kendine güvenini, diğer insanlarla iletiĢimini ve görünümünü etkileyebildiği unutulmamalıdır. Klinik uygulamalar açısından oral sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesi bu etkileĢimleri yansıttığı gibi uygulanan tedavi protokollerinin etkilerinin değerlendirilmesi açısından da önemli katkılar sağlamaktadır. 64 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir PEDĠATRĠDE ALERJĠK HASTALIKLAR, ASTIM VE YAġAM KALĠTESĠ Prof. Dr. Hasan YÜKSEL Celal Bayar Üniversitesi, Tıp Fakültesi Çocuk Alerji Bilim Dalı ve Solunum Birimi [email protected] www.cocukalerjiklinigi.com www.cocukgogusklinigi.com GiriĢ Alerjik hastalıklar ve astım çocuklarda ve eriĢkinlerde en sık rastlanan kronik hastalık grubunu oluĢturmaktadır. Mortalite açısından düĢük niteliğe sahip olsa da morbidite ve kronisite açısından yüksek öneme sahiptirler. Bizim toplumumuz için bildirilen epidemiyolojik veriler bu hastalık grubu için yaklaĢık kümülatif prevalansın çocukluk çağı için % 13-24, eriĢkinler için ise % 9-17 olduğunu göstermektedir. Bu kadar yüksek prevalans epidemiyolojik anlamda oldukça yüksek bir sıklıktır. Bu nedenledir ki; alerjik hastalıklar ve astım, sadece bu hastalıklarla ilgilenen uzmanlık disiplinlerinin değil, genel tıp pratiğinin ve toplum sağlığının önemli bir sorunudur. Bu kadar yüksek sıklığa sahip hastalık grubunun varlığı, doğaldır ki, bireysel ve toplumsal anlamda yaĢam kalitesinin de bozulmasına neden olacaktır. Bu nedenle, bu yazıda astım, alerjik rinit ve atopik dermatit gibi bu grubun hemen hemen tamamını kaplayan baĢlıca hastalıklarda yaĢam kalitesi ve değerlendirilmesi sunulacaktır. Sağlık Hizmetinde YaĢam Kalitesi Niçin Ölçülmelidir ? Sağlıkla ilgili yaĢam kalitesinin (SYK) [health-related quality of life (HRQL)] değerlendirilmesi, diğer tüm klinik bilimlerde olduğu gibi, alerjik hastalıklar ve astımda da oldukça geç tıp pratiğine girmiĢtir. Bunun en önemli nedeni astımı içeren klinik bilimlerle ilgilenen genel dahiliye, pediatri, göğüs hastalıkları, çocuk ve eriĢkin alerji uzmanlarının, hasta izleminde, daha çok klinik semptomları ve solunum fonksiyon testleri (SFT) gibi mekanik testleri kullanagelmesidir. Bir baĢka nedeni de, yaĢam kalitesini değerlendirecek standart ölçeklerin bulunmayıĢı ve bulunan ölçeklerin de kültür ve dil (linguistik) farklılıkları açısından yapı farklılığı nedeniyle her toplumda uygulanamayıĢıdır. Çocukluk çağında ise, SYK ölçekleri çok daha geç kullanıma girmiĢtir. Bunun da nedeni, çocuğun soyut bir kavram olan SYK ölçütlerini tanımlamada kognitif yetersizliği ve aileye bağımlı olunmasıdır. Ancak biyoteknolojik ilerleme ve yaĢam standartlarının evrensell olarak geliĢen ve değiĢen dünyada giderek yükselmesi sağlık alanındaki uygulamalara yansımıĢtır. Bu yansıma değiĢik uygulamaları gündem getirmiĢtir. Kronik hastalıkların daha iyi tedavi edilmesi ve hastaların yaĢatılabilmesi sonucunda, fonksiyonel ölçümlerin tek baĢlarına (semptom skoru, tedavi skoru, hastane hizmeti alma sıklığı, nazal akım hızı, SFT, radyolojik incelemeler…) hastaların kendilerini nasıl hissettiğini yansıtmadıkları görülmüĢtür. Bu ölçütler, hastalığı iyileĢen ya da tam olarak iyileĢmeden hayata devam eden bireyin, psikososyal dünyasında, kendini iyi hissedip hissetmediğini (well-being or not well-being) belirleyememektedir. Oysa ki, organik beden yanında, onu varlık olarak bütünleyen psikososyal beden de vardır ve asıl önemli olan “biyo-pisiko-sosyal bir yapı olarak insanın” hissettikleridir. Bu nedenle, organik bedene ait parametreler yanında psikososyal bedene ait fonksiyonlar olan, psiĢik, sosyal ve emosyonel parametrelerin de ölçülmesi gerekir. Ancak bu Ģeklide, biyopiskososyal bütüne hastalığın etkileri, Ģiddeti, tedavi etkinliği ölçülebilir ve sağlık hizmetinin net sonucu ve nihai kararı verilebilir. Fonksiyonel parametre olarak iyileĢen bir hasta eğer yaĢamdan beklentisiz ya da sosyal olarak bir hiç haline gelmiĢse herhalde iyileĢmiĢ sayılmaz. Örneğin, astım yada alerjik rinit tanısı konulmuĢ bir çocuk yada eriĢkin eğer kullanılan ilaçlar nedeniyle her gün konsantrasyon bozukluğu ya da sosyal kayba uğruyorsa hastalığa ait semptomlar ve SFT‘ de düzelme olmasına rağmen tam iyileĢme sağlanamamıĢtır. Çünkü sağlık, ruh, beden ve sosyal anlamda tam bir iyilik halidir. Alerjik Hastalıklar ve Astım Açısından “Sağlıkla ilgili YaĢam Kalitesi (SYK)” ―Sağlıkla ilgili yaĢam kalitesi‖ ya da ―yaĢamın kaliteli‖ olması hissedilen bir olgudur. Bu belki de tıp pratiğinde bireysel felsefi bir olgudur. Hissedilen bir fenomen olması tanımı ve ölçülebilirliğini 65 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir zorlaĢtırmaktadır. Ancak mutlaka tanımlanması gerekirse Ģöyle tanımlanabilir: ―EriĢkin ise hastanın, çocuk ise çocuğun ve ailesinin, çevresi, hastalığı ve hastalığı ile ilgili çeĢitli klinik uygulamaların üstünde, hastanın kendisi tarafından algılanan, fiziksel, emosyonel ve sosyal yaĢam açısından uygun miktarda muktedir olma (ability) ve tam bir iyilik hissetme (well-being perception) halidir.‖ Alerjik hastalıklar ve astım açısından ele alındığında ise, klinik semptomların ve tedavi uygulamalarının hastanın biyo-psikososyal yapısına olan etkilerini değerlendirmek gerekir. Örneğin astımın klinik olarak en önemli semptomları olan nefes darlığı, öksürük, hıĢıltılı solunum (wheezing), sigara dumanı ya da benzeri çevresel irritanlardan etkilenme, hava durumu değiĢikliklerinin kötü etkileri, viral enfeksiyonlarda geçirilen ataklar, uyku bozukluğu ve tedavi uygulamalarının oluĢturduğu yan etkiler, zaman kısıtlanması vs hastanın yaĢam kalitesini etkileyen nedenlerdir. Bu, aslında, tıp pratiğini uygulayan her kesimce bilinir. Ama bir değer olarak ölçülmesi en son akla gelir. Bu sağlık hizmeti veren biz uzmanlarca ölçülmediği için örneğin astım nedeniyle yaĢam kalitesi alt üst olan bir çocuk bunu resim ile anlatabilir. Ancak tıp pratiği açısından önemli olan bilimsel tarz, bunun ölçülebilir bir hale getirilmesidir. Alerjik rinitte hapĢırma, burun akıntısı, tıkanıklığı, gözlerde yanma veya atopik dermatit, ürtiker gibi dermatolojik alerjilerdeki ciddi kaĢıntı da aynı anlamdadır. Bunların varlığı hastanın psiĢik, sosyal ve emosyonel yaĢamını bozacaktır. Hasta bunu eğer uygun sorular sorulursa, anlatabilir hatta derecelendirebilir. Ancak çocuklar için, bu oldukça zordur. Çocuk tanım ve tarifte yetersiz kalabilir, aileden bilgi almak gerekebilir. Bu ise tam değerlendirmeyi mümkün kılamayabilir. Aynı FeV1 değerine sahip iki hasta arasında SYK farklı olabileceği gibi, düĢük FeV1 değerine sahip bir hasta yüksek SYK sahip olabilir. Alerjik rinitte, burun tıkanıklığı ve hapĢırmaya, dermatoalerjilerde kaĢıntıya da bu açıdan bakmak gerekir. Bu nedenledir ki, fonksiyonel ölçütler her zaman psikososyal ölçekleri içeren SYK ile korele olmayabilir. Örneğin, alerjik rinit ve diğer alerjik hastalıklarda hastalığın aktivitesini gösteren en önemli markerlardan biri serum ve mukozal ECP düzeyidir. Ancak, alerjik rinokonjonktivitli çocuklarda serum ve nazal mukozal ECP hastalık bulgusu olan çocuklarda sağlıklı çocuklara göre anlamlı yüksek olmasına karĢın, bu yükseklik yaĢam kalitesi skorları ile uyumlu bulunmamıĢtır. Sonuç olarak, hem çocuk hem de eriĢkinde semptom skoru, SFT yada radyolojik tetkiklerle organik iyileĢmeyi gösteren parametreler yanında, psikosoyal yön SYK ölçekleri ile tamamlanmalıdır. Çünkü, yaĢam kalitesi insan varlığı için en üst fenomendir ve iyileĢtirilmesi sağlık açısından en nihai hedef ve amaç olmalıdır. Alerjik Hastalık ve Astımda Sağlıkla Ġlgili YaĢam Kalitesi Ölçümü: Biyolojik ve Psikososyal YaklaĢım Bütünlüğü Yukarıda belirtilenler ıĢığında, alerjik hastalık veya astımlı bir çocuk ve eriĢkinde, akut ve kronik semptomlar ve bu semptomların hastanın psikososyal yapısına olan etkileri sınıflanabilir. Biyolojik ve fiziksel anlamda astımlı bir çocuk ya da eriĢkin için özellikler benzerdir. Bunlar; 1. Hastanın yakınmaları ve semptomları 2. Fizik muayene bulguları (HapĢırma, hıĢıltı, ronküsler, raller, deride kaĢıntı…) 3. Günlük değiĢkenlikleri ve kayıtları (diary) 4. Antienflamatuvar ve diğer yardımcı tedavi yanıtları 5. Bronkodilatör, krotikosteroid, antihistaminik vb ihtiyaçları 6. Acil servis baĢvuruları, ekonomik ve sosyal kayıplar (oyun, okul, iĢ, toplu aktivite…) 7. Solunum fonksiyon testleri ve diğer fonksiyonel gösterge sonuçları 8. Doktor memnuniyeti (Hasta ve doktor açısından) Sağlıkla ilgili yaĢam kalitesi ise çocuğun yada eriĢkinin bu fiziksel durumlarla ilgili olarak ―algıladığı‖ biyo-psiko-sosyal boyutu yansıtır. Bu yansımada organik ve ruhsal boyutuyla kendisi (içsel ve dıĢsal olarak), sağlık hizmetinden etkilenen yönüyle hastalığı ve bireyin bu iki önemli sağlık boyutunu etkileyen çevre vardır (ġekil 3). Bu bileĢik boyutta bizim değerlendireceğimiz “algı” nın özellikleri Ģunlardır; 1. Bu ölçülebilir bir algıdır 66 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir 2. Sağlığa bakıĢı tamamlar: Biyokimyasal, klinik…vb ölçütlerle psikososyal ölçümü birleĢtirir (Biyo-psikososyal bütünlük). 3. Fiziksel bakıĢı psikolojik bakıĢla (felsefi) tamamlar. 4. ―Semptom giderme ve yaĢam süresini uzatma yeterli mi ?‖ sorusuna yanıt verir. 5. ―Tedavide farmako-ekonomik avantaj hangi ilaç/larda ?‖ sorusuna yanıt verir. Bu Ģeklide ―algı‖ değerlendirmesi sonucunda SYK ölçümünün sağlık hizmeti ve alerji-astım tıbbı pratiğinde sağladığı farklılıklar Ģunlardır; 1. 2. 3. 4. Semptom, bulgu, SFT vb organdaki hastalık derecesini belirlerken psikososyal boyut tamamlanır Çocuğun her gün yaĢadığı fonksiyonel (fiziksel, emosyonel, sosyal) yaĢam hakkında ve, Psikososyal mikro (aile içi) ve makroçevre (okul, oyun…) hakkında bilgi verir. Aynı tedavi ile iyilik hali ayrı olabilir (farmako-ekonomik?). Bunu SYK ölçümü sağlayabilir. Ancak tüm klinik bilimlerde olduğu gibi, SYK değerlendirilirken de, ―genel‖ ve ―özel‖ yaklaĢımlar geçerlidir. Astım açısından bakılacak olursa, hastalıkta etiyo-patogenezde rol oynayan kronik bronĢiyal enflmasyon ve akut ataklara yol açan sistemik etkenler, çocuk için genel pediatri yaklaĢımını, eriĢkin için ise ―genel dahiliye‖ yaklaĢımını gerektirir. Yani hasta, yalnızca akciğer ve bronĢları değildir. Astım, hem sistemik hastalıklardan etkilenebilir (diabet, obezite, kalp hastalıkları..), hem de sistemi etkileyebilir (hipertansiyon, migren..). Ancak mutlaka profosyonel anlamda tanısı, tedavisi ve izlemi özel bir uzmanlık alanına ihtiyaç vardır. Bu yaklaĢımdan yola çıkarak, astım için, genel SYK (generik) ölçekleri ve özel SYK (disease-specific) ölçekleri birlikte kullanılmalıdır. Bu, alerjik rinit ve dermatoalerjiler için de böyledir. Alerjik Hastalıklar ve Astımda Kullanılan Sağlıkla Ġlgili YaĢam Kalitesi Ölçekleri Tüm SYK ölçeklerinin sağlık uygulamasında kullanımındaki genel yaklaĢım, astım için de geçerlidir. Bu nedenle, yukarıda belirtildiği gibi, astımda da, çocuk ve eriĢkinde genel ve özel SYK ölçekleri birlikte kullanılmalıdır. 1. Genel SYK (Generik) ölçekler: Çocuklarda genellikle kullanılan genel SYK ölçekleri, Childhood quality of life index (CQLI), KINDL, PedQOL, CHQ, KidCOPE vb dir. Standardizasyon ve ergonomileri, eriĢkin ölçeklerine göre daha geliĢmemiĢ haldedir. KINDL ölçekleri, Yüksel ve ark tarafından Türkçe‘ ye valide edilmiĢtir. Güvenirlilik ve geçerlilik çalıĢmaları da bitirilmiĢtir (17). Bu ölçek kullanılabilir ve referans gösterilebilir (17, 18). EriĢkinlerde en çok kullanılan SF-36 dır. Ancak WHOQOL, WHOQOLKısa vb da kullanılan diğer ölçeklerdir. 2. Hastalık spesifik (Disease specific) ölçekler: Çocuklarda en sık kullanılan ölçek, astım için PAQLQ dur. Ancak, CAQ da kullanılabilir. Alerjik rinit için ise, en çok kullanılan PRQLQ dur. Adölesanlar için, AdolRQLQ kullanılabilir. Hem PAQLQ hem de PRQLQ Yüksel ve ark tarafında valide edilmiĢ, geçerlilik ve güvenirlik çalıĢması bitirilmiĢtir (19, 20). EriĢkinlerde ise astım için en çok kullanılan AQLQ (Juniper) dir. Ayrıca AQLQ (Marks), LWAQ, St George, LAQ, RIQLQ vb da kullanılabilir. EriĢkin alerjik rinit için ise hemen daima RQLQ kullanılmaktadır. Jenerik ölçekler genel olarak tüm durumlardan (ekonomik, sosyal, diğer hastalıklar…) etkilendiği için, hafif ya da orta Ģiddetteki astım bulgularında, hasta ve normal grup arasında farkı algılayamayabilir. Ancak hastanın bir baĢka nedenle bozulan SYK‘ ni algılayabilir. Hastalık spesifik SYK ölçekleri, diğer bir hastalık durumu için SYK deki değiĢiklikleri algılayamaz ama, hastalık için generik ölçeklerin saptayamadığı SYK etkilenmesini belirleyebilir. Ayrıca, istenirse generik ölçek olarak, bunların dıĢında hastalıktan etkilenmeyi yansıtan psikososyal diğer enstrümanlar da kullanılabilir. Bunlar SYK ölçekleri ile korele edilebilir. Örneğin SIP (sickness impact factor) ve davranıĢsal kontrol listesi (behavioral checklist) bunlardan en çok kullanılanlardır. Hatta daha da genel bir kavram olarak görselanalog skala (visual analog scale) bile kullanılabilir. Görsel-analog skalada bir kağıda ―1‖ den ―10‖ a 67 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir kadar rakam yazılır ya da bir cetvel üzerine dizilip, çocuğa, ailesine ya da eriĢkin bir hastaya, kendini hissettiği iyilik hali vb nin hangi sayıya uyduğu sorulur. Alerjik Hastalıklar ve Astımda Kullanılan Sağlıkla Ġlgili YaĢam Kalitesi Ölçeklerinin Elde Edilmesi Hem generik ölçeklerin, hem de özel ölçeklerin, her toplum, her kültür ve her yaĢ grubu için geliĢtirilmesi gerekir. Bu oldukça zor ve uzun bir iĢlemdir. Bu nedenle, bir ölçek ya bu durumlar için baĢtan geliĢtirilmeli ya da geliĢtirilmiĢ olan bir ölçek kullanılacak grup için valide edilmelidir. Bu validasyon, ölçeğin sahibinden gerekli izin alındıktan sonra, o dile çevrilmesi, geriye çevrilmesi ve kültürel adaptasyonu ile mümkün olur. Sonra da geçerlilik ve güvenirlik çalıĢmaları yapılır. Bu sonuçlar, uluslarası ulaĢımı mümkün olan bir dergide yayınlandıktan sonra kullanılabilir ve bilimsel bir veri haline gelmiĢ olur. Ancak yine de kullanımı öncesi özellikle ilaç endüstrisi ve primer sağlık hizmeti dıĢı kullanımlar için orijinal ölçeğin sahibinden izin almak gerekir. Alerjik Hastalıklar ve Astımda Kullanılan Sağlıkla Ġlgili YaĢam Kalitesi Ölçekleri Alt Grupları (Domainleri) Sağlıkla ilgili yaĢam kalitesi ölçekleri, yukarıda da belirtildiği gibi, generik ve hastalık spesifik olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Her bir geliĢtirilen ölçekte, benzer ve ayrı domainler (alt alan baĢlıkları) vardır. Ölçekte, bu domainleri belli soru grupları temsil eder. Bu sorular, ölçekte, sıralı ya da karıĢık olarak yerleĢtirilebilir. Ölçek için bildirilen değerlendirme yöntemi (syntax) ile, bu soru grupları ayrı ayrı değerlendirilerek domain skorları; tüm sorular değerlendirilerek ise toplam skor elde edilir. Her bir soru ve domain için temel amaç o alanı özel olarak belirlemektir. Bu ölçeklerde yanıt tipi önemlidir. Yanıtlar; i. Var / yok ii. Sıralı yanıt (Likert tipi) iii. VAS (Görsel EĢdeğerlik Skalası, visual analog scale) olabilir. Her bir ölçeğin genellikle negatif ve pozitif cevap değerlerini içeren ve değerlendirmeyi standart hale getiren olasılıkla otamatize formatı (syntax) vardır. Alerjik Hastalıklar ve Astımda kullanılan generik ve hastalık spesifik ölçeklerin domainleri genellikle; a. Semptoma yönelik b. Günlük aktiviteye yönelik c. Emesyonel durumuna yönelik d. PsiĢik durumu yönelik e. Kronisiteye yönelik f. Fiziksel yönelik g. Toplam skor Ģeklindedir. I. Astımda Kullanılan Sağlıkta YaĢam Kalitesi Ölçekleri Ia. Çocukluk Çağında Astımda Kullanılan Generik SYK Ölçekleri 1. KINDL: Çocuklar için, Türkçe‘ ye validasyonu yapılıp, geçerlilik ve güvenirlik çalıĢması bitirilmiĢ bir ölçektir. Bu ölçeğin, çocuklar için üç, aileler için ise iki ayrı formu vardır. YaĢ grubuna göre Kiddy-KINDL 0-4 yaĢ grubu için, Kid-KINDL 8-12 yaĢ grubu için görüĢmeci tarafından (interview-adinistrative) uygulanır. Kiddo-KINDL ise 12-16 yaĢ grubu içindir ve çocuk tarafından doldurulur (self-administrative). Aile anketi olarak da 4-8 yaĢ ve 8-16 yaĢ olarak iki ayrı formu vardır. Hastaların semptom skoru, solunum fonkisyon testi ve diğer fiziksel ölçütleri ile karĢılaĢtırılabilir. 2. Diğer Ölçekler: 68 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir Türkçe‘ye çevrilen ancak geçerlik ve güvenilirlik çalıĢmaları yapılmıĢ olan, yapılmamıĢ yada henüz tamamlanmamıĢ birkaç ölçek daha mevcuttur. Bunlardan ilk çevirisi yapılan ―PedsQoL‖ dur. Ayrıca, ―Child Health Questionnaire‖ (CHQ) Türkçe‘ye çevrilmiĢtir ve validasyonu tam olarak yapılmıĢtır. Dünya‘da kullanılan diğer bir ölçek ―KidCOPE‖ dur, ancak Tükçe çevirisi bile yoktur. Ib. EriĢkinlerde Astımda Kullanılan Generik SYK Ölçekleri 1. SF-36: EriĢkin hastalar için astımda en sık kullanılmıĢ generik ölçektir. DeğiĢik çalıĢmalarda, domainleri ve toplam skorları, astım için fonksiyonel testlerle (ağırlık derecesi, semptom skoru, FeV1 değeri..vs) korele bulunmuĢtur. Türkçe‘ye validasyonu yapılmıĢ, geçerlik ve güvenilirlik çalıĢmaları bitirilerek refere edilebilir hale getirilmiĢtir. 2. Diğer Ölçekler: WHOQOL ve WHOQOL-kısa daha az kullanılan çeviri aĢaması tamamlanmıĢ ölçeklerdir. Ancak geçerlilik ve güvenilirlik çalıĢmaları bitirilmemiĢtir. Bunun dıĢında eriĢkinlerde SIP (Sickness Impact Factor) da kullanılabilir, ama Türkçe‘ye validasyonu yapılmıĢ bir formu yoktur. Ic. Çocukluk Çağında Astımda Kullanılan Hastalık Spesifik SYK Ölçekleri 1. PAQLQ PAQLQ (Pediatric Asthma Quality of Life Questionnaire) 7–17 yaĢ çocuklar için Juniper ve ark tarafından geliĢtirilmiĢ olup Türkçe‘ye H Yüksel ve ark tarafından valide edilmiĢtir. Bu ölçeğin geçerlik ve güvenilirlik çalıĢmaları bitirilmiĢ ve yayın haline getirilmiĢtir. Ölçek 23 soru ve 3 domainden oluĢur: semptom, aktivite kısıtlaması ve emosyonel fonksiyon. Bu 3 domain ve 1 toplam olmak üzere 4 skor elde edilir. Her bir soru 7 puandır. PAQLQ‘ nun semptomatik ve asemptomatik astımlı çocuklarda yaĢam kalitesi farkını ayırt edebildiği gösterilmiĢtir. Hastalardan elde edilen sonuçlar, hastaların generik SYK ölçekleri ve hastalığın klinik ağırlığının göstergeleri olan PEF değiĢkenliği, beta-agonist gereksinimleri ile korele bulunmuĢtur. Bunlar arasında en zayıf korelasyon FeV1 iledir. Hatta bazı serilerde FeV1 ile skorlar arasında iliĢki saptanmamıĢtır. Bu da göstermektedir ki fonksiyonel parametreler her zaman yaĢam kalitesi ile paralellik göstermemektedir. 2. CAQ Bu ölçek (Childhood Asthma Questionnaire) ayrı yaĢ grupları için 3 form halinde geliĢtirilmiĢtir. Form A: 4–7 yaĢ, Form B: 8–11 yaĢ, Form-C: 12–16 yaĢ. Hastaların yanıtı ―evet / hayır‖ olarak alınır. Fonksiyonel yeti ―gülen yüz‖ Ģekli ile tanımlanır. Hastalık spesifik ölçek olmasına rağmen genel aktivite soruları da vardır. Astım ağırlığı ile zayıf korelasyon saptanmıĢtır. Ölçeğin çocuklarda gece semptomları ile anlamlı korelasyonu vardır, ancak, Türkçe‘ye validasyonu ve diğer çalıĢmaları yapılmamıĢtır. Bu nedenle kullanımı mümkün değildir. 3. PADQLQ Bu ölçek (Pediatric Allergic Disease Quality of Life Questionnaire) birden çok alerjik hastalığa sahip olan çocukların yaĢam kalitelerini tek bir form ile değerlendirebilmek için geliĢtirilmiĢtir. Amaç, aslında, alerjik hastalığın fizyopatolojisi ile uyumludur. Çünkü alerjik hastalık, sistemik bir hastalıktır. Bu nedenle, bir hastada birden çok mukoza tutulumu olabilir. Bu en sık alerjik rinit ve astım birlikteliğinde gözlenir. Genel popülasyonda % 5–10 olan astım sıklığı, alerjik rinitli popülasyonda % 20–70 e çıkmaktadır. Bu nedenle, astımlı çocuğun yaĢam kalitesini, assosiye diğer alerjik hastalık etkileyebilir. Bu ölçekte hem astım, hem rinit, hem de diğer deri, gastrointestinal vs sisteme ait sorular vardır. Sonuçlar astımlı ve rinitli hastada hastalık spesifik skorlarla (PAQLQ, PRQLQ vs) ve semptomlarla korele bulunmuĢtur. Bu ölçeğin diğer dillere çevrimi ve yaygın kullanımı kabul görmemiĢtir. Türkçe‘ye de validasyonu yoktur. 69 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir 4. Çocuklar Ġçin SYK yı Etkileyen Diğer Psikososyal Ölçekler GiriĢ bölümünde belirtildiği gibi, çocuk ve eriĢkinler için, SYK ölçekleri dıĢındaki psikometrik ölçekler de, yaĢam kalitesi ölçekleri ile birlikte ya da tek baĢlarına kullanılabilir. Bunları sonucu da, hastaların yaĢam kalitesi konusunda indirekt bilgi verebilir. Bu açıdan bakıldığında, astımlı çocuklar için SYK yı etkileyen psikososyal ölçekler arasında, VAS (görsel skala), çocuk davranıĢ kontrolü (child behaviour checklist), kiĢisel kontrol ve rol yetenekleri skalası (Personal Adjustment and Role Skills Scale), semptom çizelgesi (Brief Symptom Scale), algılanan stres skalası (Perceived Stress Scale), aile ortamı değerlendirme skalaları (Familiy Environment Scale …) sayılabilir. Ayrıca astım ve kistik fibrozis gibi çocukluk çağının kronik solunum yolu hastalıkları çocuğun yaĢam kalitesini kötü yönde etkilemesi yanında anne ve babanın da yaĢam kalitesini doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyebilir. Bunlarında çocukluk çağı astımı ve yaĢam kalitesi bağlamında göz önünde bulundurulması ve ölçümünün yapılması önerilmektedir. II. Alerjik Rinitte Kullanılan Sağlıkta YaĢam Kalitesi Ölçekleri Alerjik rinitli hastalarda kullanılan yaĢam kalitesi ölçeklerinin sayısı, astımda kullanılanlara göre oldukça azdır. Bunun nedeni, olasılıkla morbidite açısından astımın günlük yaĢamı daha fazla etkilemesi, komplikasyonlarının daha ağır olması ve sekel bırakması nedeniyle yaĢam kalitesi ölçümüne ait ihtiyacın daha fazla olmasıdır. Bu nedenle, astıma ait yaĢam kalitesi ölçekleri daha erken geliĢtirilmiĢ ve kullanılmıĢtır. Alerjik rinite ait yaĢam kalitesi ölçekleri çok daha geç geliĢtirilmiĢ ve maalesef değiĢik seçenekler sunulamamıĢtır. IIa. Çocukluk Çağında Alerjik Rinitte Kullanılan Generik SYK Ölçekleri 1. PRQLQ Juniper ve ark tarafından geliĢtirilmiĢ olan PRQLQ (Pediatric Rhinoconjunctivitis Quality of Life Questionnaire) Yüksel ve ark tarafından Türkçe‘ye çevrilmiĢ olup geçerlilik ve güvenilirlik çalıĢması yayına hazırlanmıĢtır. Bu nedenle, Türkçe form kaynak gösterilerek kullanılabilir haldedir. Ölçeğin, çocuğun algılama durumuna göre, kendisi ya da görüĢmeci tarafından doldurulacak iki ayrı kullanım formu vardır. Ölçek, 23 sorudan ve 4 domainden oluĢmaktadır. Hem domain skorları, hem de toplam skorlar, hastaların semptom skoru ve ilaç kullanım skoru ile korele bulunmuĢtur. Ancak astımda olduğu gibi nazal akım hızları ve nazal yangı göstergeleri ile korelasyon saptanmamıĢtır. Ölçeğin Türkçe formu ekler bölümünde verilmiĢtir. 2. AdolRQLQ Adölesan yaĢ grubu da, çocukluk çağında değerlendirildiği için, AdolRQLQ (Adölesan Rhinokonjunctivitis Quality of Life Questionnaire) dan da burada söz edilecektir. Ölçeğin adölesan yaĢ grubunda, 12 yaĢ üzerinde, kullanımı söz konusudur. Bu nedenle, sadece çocuğun kullanabileceği formu vardır. Ölçek 25 sorudan ve 6 domainden oluĢmaktadır. Ölçeğin PRQLQ‘da olduğu gibi semptom skorları ve ilaç kullanım skorları ile korelasyonu mevcut ancak fonksiyonel ve biyokimyasal parametrelere korelasyonu bulunmamıĢtır. Türkçe‘ye geçerlik ve güvenilirlik çalıĢması yoktur. Çocukluk çağında, alerjik rinit ve konjonktivitli olgularda yaĢam kalitesini değerlendirmek için PRQLQ dıĢında standardize edilmiĢ baĢka bir ölçek yoktur. Sonuç Çocukluk çağında alerjik hastalıklar ve astım en sık görülen kronik hastalıklardır. Mortalitesi düĢük ancak morbiditesi yüksek olan bu kronik hastalık grubu, sadece bireysel biyo-psiko-sosyal yapıyı değil, toplumun biyo-psiko-sosyal yapısını etkilemektedir. Bu nedenle, klinik izlemlerinde geleneksel enstrümanlar yanında biyo-psiko-sosyal yapının ―psiko-sosyal‖ kısmını da içeren değerlendirmeyi yapabilecek enstrümanlar da kullanılmalıdır. Bu, ancak, sağlık hizmetinin nihai hedefi olan ―yaĢam kalitesi‖ nin değerlendirilmesi ile mümkün olabilir. Bu değerlendirme, alerjik hastalıklar ve astım için geliĢtirilen generik ölçeklerle hastayı global anlamda, hastalık spesifik ölçeklerle de özel anlamda birlikte değerlendirerek olabilir. 70 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir Kaynaklar 1. Yuksel H, Dinc G, Sakar A, Yilmaz O, Yorgancioglu A, Celik P, Ozcan C. Prevalence and comorbidity of allergic eczema, rhinitis, and asthma in a city in western Turkey. J Investig Allergol Clin Immunol. 2008 ;18 :31-5. 2. Yuksel H, Sakar A, Dinç G, Yilmaz O, Gozmen S, Yorgancioglu A, Ozcan C. The frequency of wheezing phenotypes and risk factors for persistence in aegean region of Turkey. J Asthma. 2007 Mar;44(2):89-93. 3. Juniper EF and Guyatt GH. Asthma and Allergy. In: Quality of life and Pharmacoeconomics in clinical trials. Ed Spiker B. 2th edition. Lippincott-Ravens Publ. Philadelphia. 1996; 977-82. 4. Bowling A. Measuring health: a review of quality of life measurement scales. Open University Press, Buckingham, 1997. 5. Yuksel H, Yilmaz O, Sogut A, Ertan P, Onur E. Correlation of quality of life with clinical parameters and ECP levels in children with allergic rhinoconjunctivitis. Int arch allergy immunol 2008 (baskıda) 6. Yilmaz O, Sogut A, Gulle S, Can D, Ertan P, Yuksel H. Sleep quality and depression-anxiety in mothers of children with two chronic respiratory diseases: asthma and cystic fibrosis. J Cyst Fibros 2008 (baskıda). 7. Eser E, Yuksel H, Baydur H, et al. Testing psychometric properties of the Turkish version of the KINDL-R, generic HRQoL measure for children. Turkish J of Psychology 2008 (baskıda). 8. Yuksel H, Yilmaz O, Kirmaz C, Eser E. Validity and reliability of the turkish translation of pediatric asthma quality of life questionnaire. Turkish J Pediatr 2009 Mar-Apr;51(2):154-60. 9. Yuksel H, Sogut A, Yilmaz O, Demet M, Ergin D, Kirmaz C. Evaluation of sleep quality and anxiety-depression parameters in asthmatic children and their mothers. Respir Med. 2007; 101: 2550-4. 10. Juniper EF, Buist AS, Cox FM, Ferrie PJ, King DR. Validation of a standardized version of the Asthma Quality of Life Questionnaire. Chest. 1999; 115: 1265-70. 11. Yüksel H, Yılmaz Ö, Söğüt Ö, Kırmaz C. Validation and realibility study of the Turkish version of pediatric rhinitis qulaity of life questionnaire. Turk J Pediat 2009 Jul-Aug;51(4):361-6. 12. Yuksel H, Yilmaz O, Alkan S, Bayrak Değirmenci P, Kirmaz C. Validity and reliability of Turkish version of rhinitis and mini-rhinitis quality of life questionnaires. Allergol Immunopathol (Madr). 2009 Nov-Dec;37(6):293-7. 71 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir ERĠġKĠN ALERJĠDE “SAĞLIKTA YAġAM KALĠTESĠ” Doç.Dr. Cengiz KIRMAZ Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Ġç Hastalıkları AD., Ġmmünoloji ve EriĢkin Alerji Birimi, Manisa Alerjik hastalıklar; prevelanslarındaki artıĢ, belirgin morbidite ve sosyoekonomik harcamalara neden olması açısından önemli bir sağlık sorunu oluĢturmaktadır. Alerjik hastalıklar 21. yüzyılın epidemisi olarak tanımlanmaktadır. Yüksek oranda prevelansa sahip olan bu hastalıklar, hastaların günlük yaĢamlarında huzursuzluk, fiziksel rahatsızlık, duygusal stres oluĢumuna katkıda bulunmaktadrılar. YaĢam kalitesi araĢtırmaları, araĢtırmacıları ve klinisyenleri hastanın bakıĢ açısı ile klinik ve fonksiyonel ölçümleri birleĢtiren kapsamlı bir yaklaĢımı benimsemeye itmiĢtir. Objektif değerlendirme sağlık durumunu tanımlamak için önemli olduğu halde, hastaların subjektif algılaması sağlık durumunu yaĢam kalitesi deneyimine çevirmiĢtir. Amaç hastalığın ve etkisinin tanımını (hastalık merkezliden, hasta merkezli tıbba kaydırmak) daha global ve gerçekci yapmaktır. Sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesi; genelde kronik hastalıklarda olduğu gibi alerjik hastalıklarda da özel ilgi çeker; çünkü, bu hastalıklarda tedavinin hedefi günlük yaĢamdaki fonksiyon kazanımını maksimum yapmak ve iyilik halini olası en yüksek düzeye getirmektir. Bu konunun önemi, solunumsal alerjiler için yazılan uluslararası tüzüklerde vurgulanmıĢtır. Hem GINA hem de ARIA‘ da; hastanın yaĢam kalitesinin; sağlık bakım giriĢimlerinin seçimi ve tedavi seçeneklerinin önerilmesi açısından bir anahtar olduğu vurgulanmaktadır. 1990 yılından bu yana alerjik rinit ve astım olan hastaların sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesini değerlendirmeye yönelik artan bir eğilim vardır. Solunumsal alerji varlığından dolayı hastanın deneyimlerini tanımlamak ya da derecesini belirlemek için çeĢitli hastalık-spesifik sorgulama formları geliĢtirilmiĢ ve kullanılmaya baĢlanmıĢtır. Alerjik riniti olan hastalar; klasik nazal ve oküler semptomlardan ayrı; performans bozukluğu ve iyilik hali bozukluğundan Ģikayet ederler. ÇeĢitli klinik çalıĢmalar riniti olan hastaların uykusuna, konsantrasyonuna, iĢ performansına, öğrenme ve okul aktivitelerine, sosyal hayata, seks ve spor faaliyetlerine negatif etki ettiğini göstermektedir. Alerjik rinitin hastanın bakıĢ açısından ne anlama geldiği hakkındaki ilk çalıĢma Bousquet ve arkadaĢları tarafından bildirilmiĢtir. ÇalıĢmada, ciddi pereneal riniti olan hastalarda sağlıklı kontrollere göre fiziksel fonksiyonlarda, enerjide, genel sağlıkta, fiziksel ve duygusal rol sınırlamalarında, mental sağlıkta ve ağrıda belirgin olarak düĢük skorlar kaydedilmiĢtir. Meltzer ve arkadaĢları, SF-36 ve RQLQ kullanarak alerjik riniti olan hastalarda yaĢam kalitesinde bozukluk saptamıĢlardır. Bu sonuçlar açıkça, rinitin belirgin olarak sağlık durumunun fiziksel ve mental komponentlerine yük bindirdiğini belirtmektedir. Astımı olan vakalar da semptomlarından dolayı rahatsız olmaktadır (nefes darlığı, öksürük, göğüs sıkıĢması ve wheezing) ve günlük aktivitelerinde bozulma bildirilmektedir. Aynı zamanda uykuda bölünme, yorgunluk ve konsantrasyon kaybı da vurgulamaktadırlar. Fonksiyonel ve pratik problemlerin haricinde hastalığın yükü, bazı duygusal bakıĢ açılarına sahiptir: hastalar semptomlarından ve tedaviden dolayı rahatsızlık hissedebilir ve psikolojik iyilik hali bozukluğundan dolayı sosyal hayatlarında sınırlamalar bildirebilirler. Astmatik hastalarda öksürüğün varlığı ailesi, partneri ve arkadaĢlarıyla olan iliĢkilerinde kötü etkiye neden olmakla beraber uyku bozukluğu, irritabilite ve anksiyete bozukluğuna da sebep olur. Bu rahatsızlığın boyutu kronik obstruktif akciğer hastalığı olanlardaki rahatsızlık ile karĢılaĢtırılabilecek düzeydedir. Astım ciddiyetinin subjektif ölçümleri (günlük semptom skorları ve 2 agonist kullanımı) ile sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesi parametrelerinin kötüleĢmesi arasında güçlü korelasyon tanımlayan pek çok çalıĢma mevcuttur. Klinik tecrübeler deri alerjilerinin; fiziksel ve duygusal iyilik halinin yanı sıra sosyal iliĢkileri ve davranıĢı da etkilediğini göstermektedir. Semptomların varlığı, hastalığın tahmin edilemeyen seyri ve tedavi ile indüklenen kısıtlamalar, alerjik durumları hastanın bakıĢ açısı ile bir sorun haline getirebilir. Solunumsal alerjilerin tersine daha yeni yeni alerjik deri bozukluklarında sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesi araĢtırmaları yapılmaktadır. Spesifik sorgulama formları ile ürtiker, dermatit ve egzema gibi durumları değerlendiren bir kaç makale mevcuttur. ÇalıĢmalar alerjik deri bozuklukları olan hastalarda sağlıkla iliĢkili yaĢam 72 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir kalitesi parametrelerinin (iyilik hali, iliĢkiler, günlük fonksiyonlar, imaj, ruh hali) bozulduğunu doğrulamaktadır. Solunumsal ve deri alerjileri üzerine yapılan ileri düzeyde çalıĢmaların aksine, diğer alerjik durumlara dair sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesi hakında az Ģey bilinmektedir. Hasta hayatı üzerine büyük yükü olduğuna dair klinik çalıĢmalar olsa da, arı sokması, besin alerjisi, ilaç alerjisi üzerine hasta ve tedavisinin etkisi hakkında çok az veri vardır. Bu durumların hasta hayatını nasıl etkilediğine dair yeni, spesifik bir sorgulama formunun varlığına ihtiyaç vardır. Sonuç olarak; geçmiĢte, konvansiyonel klinik ölçümlerin hastalık etkisinin tanımlanmasına geniĢ bir bakıĢ açısı sağladığı farzedilmekteydi; ancak son dönemlerde klinik ölçümler ve sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesi arasında olan bağın çok ciddi olduğu görülmüĢtür. Alerjik durumlarda, sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesinin kronolojik özeti kısadır ama literatürler zengindir bu da konuya olan ilgiyi göstermektedir. Toplum çalıĢmaları ve deneysel ve klinik çalıĢmalar; alerjik hastaları içeren etkin kılınan sorgulama formlarının varlığında hasta bakıĢ açısının değerlendirilmesini sağlar. Bununla beraber alerjik bozukluklara dair olan sağlıkla iliĢkili yaĢam kalite verileri hayatı tehdit etmeyen bir hastalığın hasta hayatını nasıl derinden etkileyebileceğini gösterir. 73 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir ALLERJĠK HASTALIKLAR VE ASTIMDA YAġAM KALĠTESĠ TESTLERĠNĠN RUTĠN KULLANIMI VE YORUMUNDAKĠ ZORLUKLAR Uz. Dr. Özge Yılmaz Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatrik Allerji Bilim Dalı ve Solunum Birimi oyilmaz_76@ hotmail.com GĠRĠġ Alerjik hastalıklar ve astım, çocuklardaki en sık kronik hastalıklar arasında yer alır. Bu hastalıkların bazıları mortalite ile sonuçlanabilmekle birlikte çoğunlukla sorun mortalite değil ortaya çıkardıkları morbiditedir. Genel kapsamlı sağlıkta yaĢam kalitesi tanımının ―birey tarafından algılanan fiziksel, emosyonel ve sosyal yaĢam açısından tam bir iyilik hissetme hali‖ olduğu göz önüne alınırsa, allerjik hastalıkların çocukların hem fiziksel hem psikolojik hem de sosyal yaĢamına etkisinin sağlıkta yaĢam kalitesine (SYK) olumsuz etkileri tahmin edilebilir. Bu nedenle, çocukluk çağında allerjik hastalıklar ve astımda yaĢam kalitesi ölçümü tedavi ve klinik değerlendirmeyi tamamlar ve tüm diğer klinik değerlendirme yöntemlerinden farklı bir bakıĢ açısı sağlar. PEDĠATRĠK ALLERJĠ VE ASTIMDA RUTĠNĠNDE SYK KULLANIMI Allerjik hastalıklar, çocuklarda günlük yaĢamın eriĢkinlerden birçok farklı yönünü de etkiler. Çocuk büyüyen ve geliĢen bir varlıktır ve geliĢimde psikososyal bir çok etken rol oynar. Bunlar arasında çocuğun hem sosyal hem de psikolojik geliĢiminde rolü olan oyun katılımı, okul devalılığı, öğrenme bozuklukları yer alır. Bu nedenle çocukluk çağında SYK değerlendirmesinin okul, arkadaĢ iliĢkileri gibi, yaĢamın eriĢkinlerden farklı yönlerini de gözetmesi önem taĢır. Bu nokta, astımlı çocuklarda, nefes darlığı ve efor intoleransının yarattığı oyunda kaçınma davranıĢının sonucu olarak arkadaĢ iliĢkilerinde bozulma gibi durumları içerir. Benzer Ģekilde astım atakları nedeni ile okul devamlılığı etkilenen çocuğun SYK‘si olumsuz etkilenecektir. Alerjik rinitli çocuklarda ise nazal kaĢıntı ve tıkanıklık nedeni ile uyku bozukluğu ve bunun sonucunda öğrenme bozuklukları ve hatta davranıĢ bozuklukları ortaya çıkabilecektir. Atopik dermatitli bir çocuktaki cilt lezyonları ise hem yarattığı rahatsızlıktan dolayı uykuyu etkileyebilmekte hem de arkadaĢları tarafından dikkat çekerek sosyal etkileĢimlerini bozabilmektedir. Tüm bunlar göz önüne alınınca çocukluk çağında SYK ölçeklerinin, eriĢkinlerdekilerden farklı olarak okul, arkadaĢ ve oyuna yönelik elemanları da içinde bulundurması gereklidir. PEDĠATRĠK ALLERJĠ VE ASTIMDA RUTĠNĠNDE SYK YORUMU Çocuklarda SYK ölçümünün bir diğer önemli noktası, anlaĢılabilirliğidir. Bu nedenle çocuklarda SYK ölçümlerinde iki farklı yöntem kullanılabilir. Çok küçük çocuklarda sıklıkla ebeveynlere yöneltilen anketler ile çocuğun SYK hakkında bilgi edinilmeye çalıĢılır. Ancak bu yöntem doğrudan değerlendirme olmadığı için yorumunda çocuğun hastalığının ebeveyn yaĢam kalitesini de etkileyebileceği ve bu nedenle farklı etkenlerin de rol oynayabileceği göz önüne alınmalıdır. SYK, öznel etkenleri yansıttığı için her zaman çocuğun değerlendirmesi ile korele olmayabilir. Daha büyük çocuklara yanıtlayabilecekleri basitlikte sorulardan hazırlanan SYK ölçekleri uygulanabilir ve bu yöntem doğrudan çocuğa yönelik olduğu için daha kabul görmektedir. Astım için doğrudan çocuğa sorularak uygulanan SYK ölçeği, Pediatric Asthma Quality of Life Questionnaire‖ iken ARK için ise ―Pediatric Allergic Rhinoconjunctivitis Quality of Life Questionnarie‖ dir. Her iki ölçek de Juniper et al tarafından geliĢtirilmiĢ ve Yuksel ve ark tarafından Türkçe geçerlilik ve güvenilirliği gösterilmiĢtir. Sonuç olarak, çocuklarda allerjik hastalıklar ve astımın SYK değerlendirmesi, çocuğa özgü etkenlerin göz önüne alınmasını gerektirir. Bir çocuğun yaĢamını ve geliĢmesini etkileyen durumların eriĢkinlerden çok farklı komponentleri içereceği göz önüne alınarak ölçek seçilmesi gereklidir. Bunun dıĢında her çocuğun yaĢı ile birlikte anlama kapasitesi göz önüne alınmalı ve olabildiğince doğrudan çocuğa ve onun anlayabileceği Ģekilde ölçekler kullanılarak değerlendirilmelidir. 74 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir Kaynaklar 1. Juniper EF and Guyatt GH. Asthma and Allergy. In: Quality of life and Pharmacoeconomics in clinical trials. Ed Spiker B. 2th edition. Lippincott-Ravens Publ. Philadelphia. 1996; 977-82. 2. Yuksel H, Dinc G, Sakar A, Yilmaz O, Yorgancioglu A, Celik P, Ozcan C. Prevalence and comorbidity of allergic eczema, rhinitis, and asthma in a city in western Turkey. J Investig Allergol Clin Immunol. 2008 ;18 :31-5. 3. Yüksel H, Yilmaz O, Kirmaz C, Eser E. Validity and reliability of the Turkish translation of the Pediatric Asthma Quality of Life Questionnaire. Turk J Pediatr. 2009; 51: 154-160. 4. Yüksel H, Yilmaz O, Söğüt A, Eser E. Validation and reliability study of the Turkish version of the Pediatric Rhinitis Quality of Life Questionnaire. Turk J Pediatr. 2009; 51: 361-366. 5. Yuksel H, Yilmaz O, Sogut A, Ertan P, Onur E. Correlation of quality of life with clinical parameters and eosinophilic cation protein levels in children with allergic rhinoconjunctivitis. Int Arch Allergy Immunol. 2009; 148: 18-22. 6. Yuksel H, Dinc G, Sakar A, Yilmaz O, Yorgancioglu A, Celik P, Ozcan C. Prevalence and comorbidity of allergic eczema, rhinitis, and asthma in a city in western Turkey. J Investig Allergol Clin Immunol. 2008; 18: 31-35. 75 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir AKCĠĞER KANSERĠ TEDAVĠSĠNDE YAġAM KALĠTESĠ DEĞERLENDĠRMELERĠNĠN YERĠ Doç Dr Sevin BaĢer Pamukkale Ü.T.F. Göğüs Hast. AD. Akciğer kanseri hem insidans hem de mortalite açısından dünyada baĢta gelen malignitedir ve 2002 yılı itibarı ile 1.35 milyon yeni vaka ile tüm yeni saptanan kanserlerin %12.4‘ünü temsil etmektedir. Aynı zamanda, 1.18 milyon ölüm ile kanserden ölümlerin de en sık nedenini oluĢturmaktadır (1,2). Türkiye‘de yaĢa standardize edilmiĢ akciğer kanseri insidansı; erkeklerde yüzbinde 74.9, kadınlarda yüzbinde 10.7‘dir (3). Bu kadar sık görülen akciğer kanserinin tedavisinde ne yazık ki yıllar içinde çok az geliĢme olmaktadır. Ġleri dönem KHDAK‘de kür Ģansı yoktur. Uygulanan tedavilerin değerlendirilmesinde yanıt oranı veya sağ kalım süresi tek baĢına bir kriter değildir. Özellikle ileri evre akciğer kanserli hastalarda uygulanan tedavi sonuçlarının değerlendirilmesinde hastanın yaĢam kalitesindeki artıĢın en önemli noktalardan biri olduğu unutulmamalıdır. Tedavinin amacı semptomların palyasyonu sonucunda yaĢam kalitesinde düzelme ve sağ kalımın uzaması olmalıdır (4). YaĢam kalitesi; bireyin kendisi için önemli olan alanlarda doyum ve mutluluğudur. Sağlığa iliĢkin yaĢam kalitesi ise, bireyin sağlığını etkileyen veya sağlığından etkilenen yaĢam alanlarındaki doyum ve mutluluğudur (4). Akciğer kanseri hastasının tedavi sürecinde 4 cm lik bir kitlenin 2 cm e gerilemesi doktor için bir zafer olabilir ama eğer hastanın kusma, bulantı, ağrısı, nefes darlığı hastayı yaĢmaktan bezdiriyor ve yaĢam kalitesini oldukça bozuyorsa aynı zafer duygusunu hasta ne yazık ki yaĢamıyordur. O yüzden hastanın tedaviye yanıtının değerlendirilmesinde radyolojik ve kan tahlillerinin yanında mutlaka yaĢam kalitesi değerlendirmesi de yapılmalıdır. Pek çok akciğer kanseri hastası ileri evrede tanı almaktadır ki bu aĢamada hastaya antineoplastik tedavi seçenekleri sınırda iken destek tedavi hastanın maniplasyonunda ana rol oynar (5,6). Destek tedavi hasta ve yakınları için semptomları azaltarak sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesini (HR-QOL) düzeltir (5,7). Bu hedefler ileri akciğer kanseri hastalarında ana temellerdir, çünkü bu aĢamada bir akciğer kanseri hastasının ortalama ömrü tedavi yeniklerindeki tüm geliĢmelere rağmen sadece 6 ay kadardır (8). Bu açıdan bakıldığında HR-QOL değerlendirmeleri bu tip hastalarda klinisyene Ģu yardımları sağlar 1. 2. 3. 4. Problemlerin erken farkına varılmasını Tıbbi tedaviye yanıt olarak semptomlardaki değiĢikliklerin farkına varılmasına Beklenmedik Ģekilde semptomların kötüleĢebileceği sub-grubların tespiti Klinisyen, akciğer kanseri hastası ve ondan sorumlu yakını arasında hastalığa yönelik ve destek tedavisi uygulanmasında tartıĢmanın karara varmasında kolaylık Akciğer kanseri diğer kanserler ile kıyaslandığında daha ciddi semptomlar ve hasta stresi ile seyretmektedir (9-11). Meme, kolon ve prostat kanserli hastalarla kıyaslandığında yaĢlı akciğer kanserli hastaların semptomları daha fazla olmaktadır (11). Akciğer kanserli hastalar bu semptomları değiĢken zamanlarda ve çoklu biçimde yaĢamaktadırlar (1216). Yeni tanı almıĢ akciğer kanseri hastasında en sık saptanan semptomlar; halsizlik, ağrı, öksürük, iĢtah kaybı ve uykusuzluktur. Her ne kadar pek çok semptom zaman içinde gerilese de halsizlik ve ağrı ne yazık ki devam etmektedir (5). Progresif hastalığı olan akciğer kanseri hastalarının semptomları kontrol altında değildir. Kreech ve arkadaĢları progresif hastalığı olan akciğer kanseri hastalarında semptom sayısını 9 a varan rakamlarda bulmuĢlardır. En sık saptadıkları semptomlar ise ağrı, halsizlik ve nefes darlığı imiĢ (17). Diğer kanserlerle kıyaslandığında dispne hissi akciğer kanseri hastalarında en yüksek imiĢ (18). Bütün bu 76 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir araĢtırmalar bize akciğer kanseri hastalarının rahatsız edici belirgin semptomları olduğunu göstermektedir. Semptomların yoğunluğuna benzer biçimde akciğer kanseri hastalarında psikolojik gerilim ve depresyonda sık olarak görülmektedir. 14 değiĢik kanser türünü içeren 4496 hastanın değerlendirildiği Zabora ve arkadaĢlarının çalıĢmasında psikolojik distres %43.4 ile en yüksek akciğer kanserinde, %29.6 ile en düĢük jinekolojik kanserlerde görülmüĢtür (19). Normal populasyona kıyasla akciğer kanserinde depresyon daha sıktır (20-22) ve kısalmıĢ sürvi ile iliĢkilidir (23). Kontrolsüz semptomlar HR-OQL da azalma ve kısalmıĢ sürvi ile iliĢkilidir (10, 24, 25). YaĢlı akciğer kanseri hastalarında, semptomların ciddiyetindeki artıĢ ile depresyon düzeyindeki artıĢ ve fiziksel ve sosyal iĢlev kaybı iliĢkili bulunmuĢtur (24). Ġnoperabıl 53 hastanın 3.5 yıl takip edildiği bir çalıĢmada yaĢ ve foksiyonel duruma göre ayarlama yapıldıktan sonra tanı sonrası semptom endiĢesi sürvide önemli bir belirleyici imiĢ (10). Semptom endiĢesine benzer bir Ģekilde QOL da sürvinin diğer bir prediktörüdür (5). Ganz ve arkadaĢları ileri evre akciğer kanseri hastalarında QOL ın sürvi uzunluğu ile iliĢkisini göstermiĢlerdir (26). Bu hastalarda yüksek QOL olanlarda median sürvi 24 hafta iken, düĢük QOL tarifleyenlerde 11.9 hafta imiĢ. Bu tip hastalarda klinik gidiĢi düzeltmek için standardize anketler semptomların monitorize edilmesinde, karĢılıklı iletiĢimi sağlamada ve HR-QOL ı artırmada yardımcı olabilir. Semptomu yaĢamak-hissetmek semptomun ortaya çıkmasına ve endiĢeye bağlıdır (27-29). Semptomun ortaya çıkması, semptomun sıklığı, süresi ve ağırlığı ile iliĢkili iken, semptom endiĢesi; özel bir semptomu yaĢarken hasta tarafından hissedilen sıkıntı- huzursuzluktur. Akciğer kanserli hastalarda semptomun yaĢanması-hissedilmesi karmaĢasının anlaĢılması için çok boyutlu semptom değerlendirme araçları yararlı olabilir. Semptomlar ve hayat kalitesi subjektif olduğundan, değerlendirilmesinde hastanın kendini ifade etmesi kullanılır. Hastadaki semptolar ve hayat kalitesinin değerlendirilmesinde hasta ve hekim arasında farklılıklar olabilir. Özellikle, semptomların Ģiddeti arttıkça hekimler tarafından daha göz ardı edilmektedir (30). Benzer Ģekilde, ileri evre kanserli hastaların hayat kalitesi doktorlar tarafından göz ardı edilmektedir (31). Performans değerlendirmeleri için kullanılan Karnofsky ve ECOG hastaların sadece performansını değerlendirir. Tüm olarak yaĢam kalitesini değerlendirmede yetersizdir ancak yaĢam kalitesi hakkında bir fikir verir. YaĢam kalitesinin sorgulanması tedavinin palyatif etkisini ya da tedavi ile iliĢkili sorunları değerlendirmede ve klinik gidiĢe karar vermede önemli bir kriter haline gelmiĢtir. Ayrıca hastalara tedavinin getireceği yarar ve zararları anlatırken hem hasta hem de hekim için kolaylık sağlayacak bir araç olabilir. Bu nedenle birçok yaĢam kalitesi anketleri geliĢtirilmiĢtir. Bunlar; 1. EORTC QLQC30 (EORTC QOL-LC13 Lung Cancer Module), 2. MOS 36–Item Short Form Health Survey (MOS SF-36), 3. Functional Living Index Cancer (FLIC), 4. Functional Assessment of Cancer Therapy: (FACT-G v.4), 5. Holmes‘ Quality of Life Index, 6. Symptom Distress Scale (SDS), 7. Therapy Impact Questionnaire (TIQ), Daily Diary Card (Geddes), 8. Lung Cancer Symptom Scale (LCSS) gibi anketlerdir. 77 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir EORTC QLQ-C30 (EORTC QOL-LC13 Lung Cancer Module) ve Lung Cancer Symptom Scale (LCSS) gibi anketlerin Türkçe çevirileri yapılmıĢtır ve hasta takiplerinde kullanılabilmektedir. Bazı hastalar tedavi yan etkilerinden kaçınmak isterken bazıları tedavi Ģansı için tüm yan etkileri kabullenmektedir. Bir çalıĢmada hastaların %53‘ü %1 lik iyileĢme Ģansı için; %40‘ı ise yaĢamın 3 ay uzama Ģansı için tüm tedavi yan etkilerini kabul ettiklerini bildirmiĢlerdir (32). Bu olgularda tedavinin sonuçlarını değerlendirirken sağ kalım oranlarının yanı sıra semptom kontrolü ve yaĢam kalitesi de büyük anlam kazanmaktadır. Bir çalıĢmada kemoterapiye yanıt veren olgularda yaĢam kalitesinin stabil kaldığı gözlemlenmiĢtir (33). Kemoterapi mi yoksa destek tedavisi mi yaĢam kalitesini daha iyi düzeltir? Bunu net bir Ģekilde yanıtlamak zordur. Kaasa ve arkadaĢlarının (34) gerçekleĢtirdiği randomize çalıĢmada kemoterapi yada radyoterapi alan olgularda yaĢam kalitesi karĢılaĢtırılmıĢtır. Radyoterapi kolunda hastaların kendini psikolojik olarak daha iyi hissettikleri ve genel olarak yaĢam kalitesinin daha iyi olduğu gözlenirken, fiziksel iĢlevlerde ve günlük etkinliklerde fark gözlemlenmemiĢtir. Kemoterapiye oldukça iyi yanıt veren küçük hücreli akciğer karsinomunda standart tedavi uygulamaları oldukça yoğun olmalarına rağmen palyatif uygulamalara göre daha iyi bir yaĢam kalitesi sağlamaktadır (35). Kanser hastalığının adı, adının verdiği korku, gelecek kaygısı, hastalık ve tedavi sürecinde yaĢanabileceklerin yarattığı stres, hasta ve hasta yakınlarını hiçbir hastalık grubunda olamayacak kadar çok olumsuz etkilemektedir. Kanser tedavisinin yaĢam kalitesi üzerine etkisinin değerlendirilmesi kanserin tedavisinin tüm aĢamalarında önemlidir. YaĢam kalitesi değerlendirilmesi geçtiğimiz yirmi yılda artan bir ilerleme göstermiĢtir. YaĢam kalitesi değerlendirmesinin önemi hakkında kanıtlar artmaktadır, ancak ölçülmesi muhtemelen en zor tarafıdır. Bunun da en önemli neden birçok faktörden etkilenmesi yanı sıra subjektif yorumların değerlendirmesinin zor olmasıdır. Akciğer kanseri hastalarında yaĢam kalitesini arttırmak önemli bir hedeftir. Hasta için en iyi, en yararlı olan ve yaĢam kalitesini bozmayıp düzeltecek yaklaĢımlar her zaman tercih edilmelidir. 78 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir Kaynaklar: 1. Ferlay J, Bray F, Pisani P, Parkin D. GLOBOCAN 2002: Cancer incidence, mortality and prevalence worldwide. Lyon, France: IARC Press; 2004. 2. Spiro SG, Porter JC. Lung cancer-Where are we today? Current advances in staging and nonsurgical treatment. Am J Respir Crit Care Med 2002;166:1166-96. 3. Göksel T, ve ark. Türk Toraks Derneği, Akciğer ve Plevra Maligniteleri ÇalıĢma Grubu. Türkiye‘nin akciğer kanseri haritası projesi, 2005. 4. Akciğer Kanseri tanı ve Tedavi Rehberi. Toraks Dergisi ek Ağustos 2006; 7(2): 1-35. 5. Griffin JP, Koch KA, Nelson JE, Cooley ME; American College of Chest Physicians. Palliative care consultation, quality-of-life measurements, and bereavement for end-of-life care in patients with lung cancer: ACCP evidence-based clinical practice guidelines (2nd edition). Chest. 2007 Sep;132(3 Suppl):404S-422S. 6 Sarna, L, Riedlinger, M Assessment of quality of life and symptom improvement in lung cancer clinical trials. Semin Oncol 2004;31,1-10 7. Abrahm, J Update in palliative medicine and end-of-life care. Annual Rev Med 2003;54,53-72 8.Pass, H, Carbone, D, Johnson, D, et al Lung cancer: principles and practice; 3rd ed. 2004 Lippincott, Williams, and Wilkins. Philadelphia, PA: 9.McCorkle, R, Benoliel, JQ Symptom distress, current concerns and mood disturbance after diagnosis of life threatening disease. Soc Sci Med 1983;17,431-438 10. Degner, L, Sloan, J Symptom distress in newly diagnosed ambulatory cancer patients and as a predictor of survival in lung cancer. J Pain Symptom Manage 1995;10,423-431 11. Given, C, Given, B, Azzouz, F, et al Predictors of pain and fatigue in the year following diagnosis among elderly cancer patients. J Pain Symptom Manage 2001;21,456-466 12. Cooley, ME Symptoms in adults with lung cancer: a systematic research review. J Pain Symptom Manage 2000;19,137-153 13. Sarna, L, Brecht, M Dimensions of symptom distress in women with advanced lung cancer: a factor analysis. Heart Lung 1997;26,23-30 14. Gift, A, Jablonski, A, Stommel, M, et al Symptom clusters in elderly patients with lung cancer. Oncol Nursing Forum 2004;31,202-212 15. Cooley, ME, Short, T, Moriarty, H Patterns of symptom distress in adults receiving treatment for lung cancer. J Palliat Care 2002;18,150-159 16. Cooley, ME, Short, T, Moriarty, H Symptom prevalence, distress, and change over time in adults receiving treatment for lung cancer. Psycho Oncol 2003;12,694-708 17. Kreech, R, Davis, L, Walsh, D, et al Symptoms of lung cancer. Palliat Med 1992;6,309-315 18. Vainio, A, Auvinen, A Prevalence of symptoms among patients with advanced cancer: an international collaborative study. J Pain Symptom Manage 1996;12,3-10 19. Zabora, J, BrintzenhofeSzoc, K, Curbow, B, et al The prevalence of psychological distress by cancer site. Psycho Oncology 2001;10,19-28 20. Ginsburg, M, Quirt, C, Ginsburg, A, et al Psychiatric illness and psychosocial concerns of patients with newly diagnosed lung cancer. Can Med Assoc J 1995;1152,1961-1963 21. Hopwood, R, Stephens, RJ Depression in patients with lung cancer: prevalence and risk factors derived from quality of life data. J Clin Oncol 2000;18,893-903 22. Montazeri, A, Milroy, R, Hole, D, et al Anxiety and depression in patients with lung cancer before and after diagnosis: findings from a population in Glasgow, Scotland. J Epidemiol Community Health 1998;52,203-204 23. Buccheri, G Depressive reactions to lung cancer are common and often followed by a poor outcome. Eur Respir J 1998;11,173-178 24. Kurtz, M, Kurtz, J, Stommel, M, et al Predictors of depressive symptomatology of geriatric patients with lung cancer: a longitudinal study. Psycho-Oncology 2002;11,11-22 25. Kukall, W, McCorkle, R, Driever, M Symptom distress, psychosocial variables and survival from lung cancer. J Psychol Oncol 1986;4,91-104 79 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir 26. Ganz, P, Lee, J, Siau, J Quality of life assessment: an independent prognostic variable for survival in lung cancer. Cancer 1991;67,3131-3135 27. Armstrong, T Symptoms experience: a concept analysis. Oncol Nurs Forum 2003;30,601-606 28. McCorkle, R The measurement of symptom distress. Semin Oncol 1987;3,248-256 29. McDaniel, R, Rhodes, V Symptom experience. Semin Oncol 1995;11,232-234 30. Stephens, R, Hopwood, P, Girling, D, et al Randomized trials with quality of life endpoints: are doctors‘ ratings of patients‘ physical symptoms interchangeable with patient self ratings? Qual Life Res 1997;6,225-236 31. Wilson, K, Dowling, A, Abdolell, M, et al Perception of quality of life by patients, partners and treating physicians. Qual Life Res 2000;9,1041-1050 32. Yellen SB, Cella DF. Someone to live for: social well-being, parenthood status, and decisionmaking in oncology. J Clin Oncol. 1995 May;13(5):1255-64. 33. Pujol JL, Monnier A, Berille J, Cerrina ML, Douillard JY, Rivière A, Grandgirard A, Gouva S, Bizzari JP, Le Chevalier T. Phase II study of nitrosourea fotemustine as single-drug chemotherapy in poorprognosis non-small-cell lung cancer. Br J Cancer. 1994 Jun;69(6):1136-40. 34. Kaasa S, Mastekaasa A, Thorud E. Toxicity, physical function and everyday activity reported by patients with inoperable non-small cell lung cancer in a randomized trial (chemotherapy versus radiotherapy). Acta Oncol. 1988;27(4):343-9 35. Göksel T, Güzelant A. Akciğer Kanserinde yaĢam kalitesi Değerlendirmaleri. Eds: Hastürk S, Yüksel M. Akciğer Kanseri. Ġstanbul 2000. s:359-374. 80 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir HALK SAĞLIĞI’NDA YAġAM KALĠTESĠ; ETKĠNLĠK-EġĠTLĠK ÖDÜNLEġĠM PROBLEMĠ Dr. Melih Kaan Sözmen Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD. Ġzmir. Halk Sağlığı alanındaki son geliĢmelerden biri bireylerin sağlığının kavramsal olarak yorumlanması ve değerlendirilmesindeki değiĢimdir. Sağlık durum değerlendirilmesinde yaĢam kalitesi ölçekleri giderek daha çok kullanılmaktadır. Klasik sağlık çıktıları olan mortalite ve morbidite artık bu ölçeklerle desteklenmekte; sağlığın anlaĢılması ve sağlık durumunu en iyiye getirme amaçlanmaktadır. ―Sağlıklı toplum‖ tanımı ve çerçevesi değiĢmiĢ olup hastalık sıklıkları ya da aĢılama yüzdeleri gibi ölçütlerin yanında halk sağlığı ve koruyucu hizmetlerinden yararlanan bireylerin ya da grupların sağlık durumlarının ölçeklerle değerlendirilmesi yaygınlaĢmaktadır. Günümüzde sağlıkla ilgili yaĢam kalitesi araĢtırmalarında sadece sosyodemografik özellikler ve sağlığın diğer belirleyicileri ile olan iliĢkisinin değerlendirilmesi değil, aynı zamanda sağlık politikası ile iliĢkili olarak bir ülkede sağlık hizmetlerinde önceliklerin belirlenmesi, uygulanan ya da uygulanması olası programların maliyet etkinliğinin değerlendirilmesi de hedeflenmektedir. Halk sağlığı hizmetlerinin temel hedeflerinden biri toplumun sağlığını en üst düzeye çıkarmak ve sağlığın eĢit olarak dağılımını sağlamaktır. Kaynakların sınırlı olduğu bir ortamda sağlık hizmetlerinde öncelikleri belirlemek için kullanılacak yaklaĢım bütüncül olmalı; farklı sağlık çalıĢanları tarafından sosyodemografik özellikleri, hastalıkların tipi ve ağırlık düzeyleri farklı olan hastalara verilen hizmetlerden elde edilen yararların karĢılaĢtırılabilmesine olanak sağlamalıdır. YaĢam kalitesi ölçütleri bu anlamda yardımcı olmaktadır. Ancak sonuçların değerlendirilmesi ve uygulanması doğal olarak ülkeler ve değerlendirmeyi yapanlar arasında farklılıklar göstermektedir. Bunun baĢlıca nedenleri etkinlik ya da eĢitsizliğe verilen önemdeki farklılıklardan kaynaklanmaktadır. Sağlık ekonomisi alanında önemli tartıĢmalardan biri ―EĢitsizlikler artmadan toplumun toplam yaĢam kalitesini ya da sağlık düzeyi artabilir mi?‖ sorusudur. Görevlerinden biri sağlık politikası üretmek halk sağlıkçılar yaĢam kalitesi kavramını ve kullanımın alanlarını iyi değerlendirmeli, ve bu tartıĢmada yerini almalıdır. 81 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir Ġġ SAĞLIĞI VE YAġAM KALĠTESĠ Hakan Baydur, MPH. Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD. Ġzmir. Dünya Sağlık Örgütünün (DSÖ) sağlık tanımlamasını, yani ―bedensel, ruhsal, sosyal iyilik durumunu‖ (1, 2, 3) ölçebilecek uygun yöntemler henüz yaygın bir Ģekilde kullanılmamaktadır. Bu nedenle uluslararası karĢılaĢtırmalarda halen sıklıkla geleneksel göstergeler (beklenen yaĢam umudu, ölüm ve hastalık hızları gibi) kullanılmaktadır (2, 3). Fakat bu göstergelerin sağlığı tanımlamadaki yetersizliği, bütünsel olarak sağlığın her yönünü ele alamayıĢı, yapılan giriĢimlerin sonuçlarının değerlendirilmesinde kullanılacak olan farklı göstergelere olan gereksinim, hasta merkezli değerlendirmelerin öneminin giderek artıĢı, algılanan sağlık ve yaĢam kalitesi gibi kavramların alternatif değerlendirme yöntemleri arasında öne çıkmasını sağlamıĢtır. Genel olarak ―kalite‖, iyiliğin bir derecesidir. YaĢam kalitesi, kiĢisel sağlık durumundan öte, kiĢisel iyilik halini de içine alan daha geniĢ bir kavramdır. Mendola ve Pelligrini yaĢam kalitesini ―bireyin algıladığı bedensel kapasite sınırları içinde baĢardığı tatmin edici sosyal durum‖ (2) olarak tanımlarken, DSÖ yaĢam kalitesini ―bireylerin içinde yaĢadıkları kültür ve değerler sistemindeki kendi yaĢam algıları‖ Ģeklinde tanımlamıĢtır. Basitçe yaĢam kalitesi, belirli yaĢam koĢullarında bireysel tatmini etkileyen rahatsızlıkların bedensel, ruhsal ve sosyal etkilerine günlük yaĢamda verilen bireysel yanıt olarak ifade edilebilir. Bu nedenle yaĢam kalitesi ölçümü sağlık düzeyi ile ilgili ölçütlerden daha geniĢ kapsam ve kavrayıĢa sahiptir (1, 2, 4). ÇalıĢma, bireylerin sağlık durumunu belirleyen en önemli etkinliklerdendir. Bir iĢte çalıĢıyor olmak olumlu ya da olumsuz sağlık sonucu oluĢturan etmenlerden biri iken, diğer taraftan kiĢinin çalıĢamıyor olması da sağlık sonucu doğuran bir özelliktir. Bu açılardan bakıldığında çalıĢma birbiriyle çeliĢen ve birbirinin etkisini artıran Ģekillerde sağlığı etkileyen insan yaĢamının en önemli değeridir. Bu değeri bütünsel olarak ele aldığımızda çalıĢanın sağlığını etkiyen sistemi yalın bir Ģekilde dört baĢlık altında inceleyebiliriz. Bunlar: 1-ÇalıĢma ortamı (üretimin yapıldığı ortam, alt yapı ve çevresi, üretim sistemi, kullanılan araç-gereç ve makineler, ham maddeler, iĢlenmiĢ ve yarı iĢlenmiĢ maddeler, atıklar, üretim örgütlenmesi) ile çalıĢanın etkileĢimi 2- ÇalıĢma KoĢulları (çalıĢma süresi, ücret, risk grupları, vb.) 3- ÇalıĢma iliĢkileri (bireysel veya toplu iĢ iliĢkiler, yasal düzenlemeler ve sağladığı haklar) 4- Mesleksel eğitim ve istihdam (çalıĢanın üretim ve korunmaya iliĢkin geliĢimi, istihdamın nitelik ve nicelik açıdan durumu) (5). Gösterge bir durum, süreç ya da karmaĢık oluĢumu dolaylı yoldan ve simgeleyerek dile getiren ölçüt olarak tanımlanmaktadır(6). Diğer bir deyiĢ ile gösterge değiĢimi ölçmede kullanılan değiĢken olarak adlandırılabilir. Doğru tanıya ulaĢmada amaca uygun ve ölçülebilen; kiĢi, yer ve zaman özelliklerini tanımlayabilen; karĢılaĢtırmalar yapmaya olanak sağlayabilen göstergelerin kullanılması yararlıdır(5). ÇalıĢma yaĢamında da sağlığın değerlendirilmesi için çeĢitli göstergeler kullanılmaktadır. Bunların birçoğu geleneksel olarak sağlık hizmetlerinin değerlendirilmesinde kullanılan göstergeler gibi mortalite ve morbiditeye iliĢkin olanlardır. En sık bilinen Ģekliyle iĢ kazası ve meslek hastalığı en temel iĢ sağlığı çıktı göstergeleri olarak kabul görmektedir. Bu iki göstergenin dıĢında çalıĢma yaĢamında değiĢime iliĢkin durumu değerlendiren farklı göstergeler de kullanılmaktadır. Bunlar çoğunlukla sağlığı hastalık ya da ölüm düzeyinde etkileyen dolaylı göstergeler olarak ele alınabilir. Bunlar arasında çalıĢanların sosyodemografik özellikleri, üretilen mal ve hizmetler, üretim biçimleri ve kullanılan araç ve gereçler, çalıĢma süreleri, en sık karĢılaĢılan hastalıklar, hastalık nedeniyle yapılan iĢe devamsızlıklar ve bunların sıklık ve ağırlık dereceleri, iĢ ile iliĢkili hastalıklar, en sık sağlık hizmeti baĢvuru nedenleri vb. sayılabilir. Son yıllarda sağlığın öz bildirime dayalı olarak ölçülmesinde görülen artıĢ eğilimi yalnızca belirlenmiĢ hastalığı olanların değerlendirilmesinden öteye geçerek sağlıklı bireylerin izlemini de içine alacak Ģekilde geniĢlemiĢtir. Gerek toplum standartlarının oluĢturulmasında gerekse genel toplumda yapılan çalıĢmalarda öz bildirime dayalı yapılan değerlendirmelerin hem morbiditeyi hem de mortaliteyi öngörmede etkin olduğuna yönelik bildirimler bulunmaktadır(7). 82 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir ÇalıĢanlarda sağlığa iliĢkin öz bildirime dayalı değerlendirmelerde kiĢinin iĢlevsel durumunun değerlendirildiği göstergelerin yanı sıra öznel iyilik durumu algılarının değerlendirilmesi de yaygın bir Ģekilde kullanılmaktadır. En sık bilinen iĢlevsel durum değerlendirme göstergeleri kas-iskelet sistemine iliĢkin olanlarıdır. Özellikle iĢ görebilme yeteneğinin değerlendirildiği durumlar (work ability) ile birlikte hastalığa ya da bedenin belirli bölümlerine özel değerlendirmeler (Oswestry Disability Index, Neck Disability Index, DASH, vb.) bu alanda kullanılanlar arasındadır. Bu tür ölçümler genellikle kiĢisel iĢlevselliği değerlendirirler. Bazı çok boyutlu ölçüm yöntemlerinde (örneğin çalıĢma yetisi ölçümü) hem bedensel hem de ruhsal açıdan değerlendirmeler yapılmaktadır. Bunların pratikte en bilinen kullanım alanı iĢ görmezlik ve tazminat istemlerinin değerlendirilmesi, iĢe dönüĢ ve iĢ görme kapasitesinin belirlenmesindedir. Bunun için kullanılan çeĢitli ölçüm gereçleri geliĢtirilmiĢ olup, çok boyutlu ya da indeks tipi psikometrik ölçüm gereçleridir (8). Bu ölçüm gereçlerinin bir amacı kiĢideki bedensel yeti yitiminin değerlendirmek iken diğer taraftan ruhsal ve sosyal iĢlevselliğin durumu da değerlendirilmektedir. Bunun dıĢında algılanan sağlığa iliĢkin değerlendirmeler için çalıĢma yaĢamına özgü bilinen ve sık kullanılan farklı yaĢam kalitesi ölçütleri kullanılmaktadır. Sıklıkla kullanılan değerlendirme ölçütleri akıl sağlığına iliĢkin olanlardır. Örneğin tükenmiĢlik sendromu, iĢ stresi, iĢe bağlı anksiyete, iĢ doyumu gibi göstergeler bu kapsamda sayılabilir. Bununla birlikte bu göstergelerin birçoğunun yönetsel uygulamalara yönelik olarak da kullanıldığı ve sağlık ile ilgili bir sonuç göstergesi olmaktan çok, sağlığı belirleyen etmenler arasında yer alabilecekleri görülmektedir. Örneğin yukarıda sayılanlara ek olarak iĢ doyumu, çalıĢma yaĢamı kalitesi, iĢ görebilme yeteneği gibi değerlendirmeler sıklıkla iĢ psikolojisinin alanında kullanılan yönetsel içerikli değerlendirmelerdendir. Bu grup içerisinde sayılan ve sağlığı etkilediği varsayılan göstergelerin hem geleneksel sağlık hem de öz bildirime dayalı sonuç göstergelerini etkilediği bilinmektedir. Bu etki ya doğrudan ya da dolaylı olarak gerçekleĢmektedir. Örneğin iĢ doyumunun sağlanamaması, tükenmiĢlik gibi etmenler olumsuz sağlık sonuçlarının oluĢmasında ve algılanan sağlık ve yaĢam kalitesi üzerinden etkili olduğu birçok çalıĢmada gösterilmiĢtir. Bunlar içerisinde bilinen sağlık sonuçları açısından en sık araĢtırılanı ise psikososyal etmenler baĢlığı altında olanlardır. ĠĢ stresi olarak da bilinen bu etmenlerin birçok geleneksel sağlık göstergesi üzerinde etkili olduğu yapılan çalıĢmalarda gösterilmiĢtir. ĠĢ stresi ile iliĢkili olduğu öne sürülen bilinen en eski sağlık sonucu kardiyovasküler sisteme iliĢki olanlarıdır (9). Bunun dıĢında kas-iskelet sistemine iliĢkin sorunlarda da çok etmenli model içerisinde önemli bir yere sahip olduğu belirtilmektedir (10). Ayrıca iĢ stresi algılanan sağlık ve yaĢam kalitesi üzerinde de etkilidir. Bu grup içerisinde en yaygın olarak tanınan iĢ stresi modelleri Karasek‘in iĢtem/kontrol modeli ile Siegrist‘in çaba/ödül dengesizliği modelidir(9). Algılanan sağlığın iĢ sağlığı alanında bir sonuç göstergesi olarak değerlendirildiği çalıĢmalarda sıklıkla genel amaçlı yaĢam kalitesi ölçekleri kullanılmaktadır. YaĢam kalitesinin bir sağlık göstergesi olarak iĢ sağlığı alanında kullanımının hızla arttığı bilimsel yayınlardan görülmektedir(11, 12). Bununla birlikte sağlıklı bir nüfusun daha çok hastalık durumunu ayırt etmeye odaklamıĢ bir ölçüm gereci ile değerlendiriliyor olması önemli bir değerlendirme sorununu da beraberinde getirmektedir. YaĢam kalitesine iliĢkin ölçüm gereçlerinden elde edilen sonuçlarda tavan veya taban etkisinin daha fazla olması sağlıklı iĢçi etkisi açısından dikkat edilmesi gereken noktalardandır. Bu nedenle kullanılacak olan yaĢam kalitesi ölçüm gerecinin seçimi önemlidir. Toplumu sağlık durumuna göre ayırt edebilme yeteneği yüksek, belirlenmiĢ sağlık düzeyleri arasında duyarlı ve seçici ölçüm gereçlerinin kullanılması yararlıdır. Ayrıca rutin izlemde kullanılabilecek genel amaçlı yaĢam kalitesi ölçüm gereçlerinin uygulaması ve değerlendirmesi kolay, geleneksel sağlık göstergeleri ile uyumlu sonuçlar veren özellikte olmasına dikkat etmek gerekir. Kaynaklar 1. Orley J., Kuyken W. Quality of Life Assessment: International Perspectives. Proceedings of The Jointmeeting Organized by the WHO and the Foundation IPSEN in Paris, ss: 41-57, 1993. 83 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir 2. Bowling A., Measuring Health, A review of Quality of Life Measurement. Open University Press. ss: 1-23, 1993 3. Dünya Sağlık Raporu 1998. (Çev. Ed. Metin B., Akın A., Güngör Ġ.) Sağlık Bakanlığı Sağlık Projesi Genel Koordinatörlüğü, ss:45-70, Ankara 1998. 4. The WHOQOL Group. What Quality of Life. World Health Forum. 17:354-356, 1996. 5. Piyal B. Ġġ SAĞLIĞI SĠSTEMĠ VE SĠSTEM ÇÖZÜMLEMESĠ. YayımlanmamıĢ ders notları. 6. Muzaffer Sencer, Yöntembilim Terimleri Sözlüğü. Ankara : Türk Dil Kurumu Yayınları , 1981 7. Eser E. Sağlıkla Ġlgili YaĢam Kalitesinin Kavramsal Temelleri ve Ölçümü. Sağlıkta Birikim. Mayıs 2006, Cilt:1, Sayı:2, s:1-5 8. Chang YC, ChenSea MJ, Jang Y, Wang JD. A simple self-rating assessment method of residual work capability for occupational permanent disabilities. Am J Ind Med. 2000 Nov;38(5):539-47. 9. Demiral Y. ÇalıĢma yaĢamında psikososyal etmenler. Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi. EkimKasım-Aralık 2004 s:22-26. 10 Wahlström J. Ergonomics, musculoskeletal disorders and computer work. Occupational Medicine 2005;55:168–176 10 I. Sağlıkta YaĢam Kalitesi Sempozyumu. Ege Üni. Atatürk Kültür Merkezi, Ġzmir, 8-10 Nisan 2004. 11. II. Sağlıkta YaĢam Kalitesi Kongresi. Ege Üni. Atatürk Kültür Merkezi, Ġzmir, 5-7 Nisan 2007. 84 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir ERĠġKĠN SOLUNUM HASTALIKLARINDA YAġAM KALĠTESĠ Prof.Dr.Arzu Yorgancıoğlu Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları AD Sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesi (SYK) yani kiĢinin yaĢam kalitesinin sağlık durumuyla iliĢkili olan ve daha iyi sağlık bakımıyla geliĢtirilebilen kısmı giderek YK ölçümlerinin yerini almıĢtır (1,2). SYK, hastalığın kiĢiningünlük yaĢamı ve iyilik hali üzerine etkisinin formal ve standardize bir Ģekilde ölçülmesidir, yapılandırılmıĢ bir klinik öyküdür (2). Son yıllarda SYK konusundaki çalıĢmalar artmaya baĢlamıĢ, 20042005 arasında %10 artıĢ göstermiĢtir. 2007 de yapılan bir pubmed taramasında KOAH‘da SYK anahtar sözcüğü ile 1607 çalıĢmaya ulaĢılabilmekte, rehabilitasyon eklendiğinde 567 atıf daha aldığı görülmektedir ( (3). YaĢam kalitesi değerlendirmesinde, kronik hastalıkların sonuçlarını değerlendirmek için kullanılan metodlar ile akut hastalıklarda kullanılanlar farklı olmalıdır. Akut hastalıklarda hedef, özellikle enfeksiyonlarda etkeni belirleyip ekarte etmek ve sonuçta tam iyileĢme sağlamak iken, tam iyileĢmenin olmadığı kronik hastalıklarda ise hastalık yükünün azaltılmasıdır. Bu nedenle akut hastalıklarda kullanılan biyolojik testler KOAH‘lı hastalarda hastalığın tüm boyutunu yansıtmamaktadır. Kronik hastalıkları değerlendirirken bir dizi ölçüm kullanılmalıdır. Kaplan bu nedenle KOAH‘lı hastalarda hastalığın temel mekanizmasının tanımlanmasını öngören geleneksel biyomedikal model yerine, hastayı etkileyebilecek tüm tıbbi ve sosyal faktörleri değerlendiren ‗‘Son Çıktılar Modeli (Outcomes Model)‘ini ‗‘ önermektedir. Bazı durumlarda hastalıktaki morbiditenin tek bir biyolojik açıklaması yoktur, örneğin solunum hastalıklarında solunum fonksiyonları yaĢam kalitesi için bir belirleyici olamamaktadır. Önerilen bu model hastalıklardaki biyolojik mekanizmaların tam olarak bilinmediği gerçeğini kabul etmektedir (3). Halen YK için 800‘ün üzerinde anket mevcuttur, ve bunların yaklaĢık 30 tanesi de kronik solunum yolu hastalıklarında kullanılmaktadır (2). Kronik solunum hastalıklarında SYK anketleri genellikle tedavi modalitelerinin etkinliğini ve klinik sonuçlarını değerlendirmek amacıyla kullanılmaktadır. Bu yaklaĢımla tedavi etkinliği iki Ģekilde değerlendirilmektedir. Bir yandan elde olunan istatistiksel farklar analiz edilebilmekte, diğer yandan yaĢam kalitesindeki değiĢikliklerin klinik anlamı değerlendirilebilmektedir. Anketlerin bazılarında hastaların yaĢam kalitelerinde değiĢiklik yaratacak minimum skor farkı bilinmektedir. Bu minimum farkı aĢan herhangi bir değiĢiklik klinik olarak anlamlı değiĢiklik (KAD) olarak tanımlanmaktadır (2,4). Bu Ģekilde SYK anketleri tedavi çalıĢmalarının klinik anlamına katkıda bulunabilmektedir. Bu amaçla anketler en sık KOAH ve astım daha sonra akciğer kanseri, interstisyel fibrosis, bronĢektazi ve evde mekanik ventilasyon uygulanan kronik solunum yetmezlikli hastalarda kullanılmaktadır. Anketler; 1-Genel (generik) 2-Hastalık hedefl i (spesifik) olarak ayrılabilir. Genel ölçümler her populasyonda, diğerleri özel bir hastalıkta kullanılır. Genel amaçlı anketlerin aksine solunum hastalıklarına özel anketler astım veya KOAH hastalığının semptomlar ve kiĢinin günlük yaĢamında yaptığı sınırlamalarına dayanmaktadır. Bu ölçümün hastalık seyri süresince oluĢan değiĢime duyarlı olması çok önemlidir. Bu da yanıt verebilirlik olarak tanımlanır (1,2,4). Solunum alanında en sık kullanılan genel ve özel amaçlı anketler Tablo 1‘de belirtilmiĢtir(2). 85 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir Tablo 1. Genel ve Özel amaçlı anketler GENEL ANKETLER *Sickness Impact Profile (SIP) *Nottingham Health Profile (NHP) *Short-form 36 (SF-36) HASTALIĞA -ÖZEL ANKETLER *Chronic Respiratory Questionnaire (CRQ) *St.George Respiratory Questionnaire (SGRQ) *Maugeri Foundation Respiratory Failure Questionnaire (MRF-28) *Living with asthma Questionnaire *Asthma Quality of Life Questionnaire (AQLQ) *Air index *Airways Questionnaire 20 (AQ20) 86 Soru sayısı Süre /dk Yazar 136 45 36 25-30 10-15 10-15 Bergner,1976 Hunt,1981 Ware,1993 20 76 25-30 10-15 Guyatt,1987 Jones,1991 28 10 Carone,1999 68 32 10-15 5-10 Hyland,1991 Juniper,1993 63 20 10-15 Letrait,1996 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir Tablo 2. SYTK Anketlerinin Tip ve Amaçları ÖLÇÜT TĠP AMAÇ Kronik Solunum Anketi (CRQ) Profil Tanımlayıcı çalıĢmalar, KAD UCSD Nefes darlığı (SOBQ) Profil/Semptom spesifik Tanımlayıcı çalıĢmalar, KAD St George Solunum Anketi (SGRQ) Profil Tanımlayıcı çalıĢmalar, KAD SF-36 Profil Tanımlayıcı çalıĢmalar, KAD Sickness Impact Profile(SIP) Profil Tanımlayıcı çalıĢmalar, KAD Nottingham Health Profile(NHP) Profil Tanımlayıcı çalıĢmalar, KAD Health Utilities Index(HUI) KararTeori Tanımlayıcı çalıĢmalar, KAD maliyet etkinlik EuroQol(EQ-5D) KararTeori Tanımlayıcı çalıĢmalar, KAD maliyet etkinlik EuroQol(EQ-5D)Quality of well being scale (QWB) KararTeori Tanımlayıcı çalıĢmalar, KAD maliyet etkinlik Health and Activities Limitations Index(HALex) KararTeori Tanımlayıcı çalıĢmalar, KAD maliyet etkinlik Hastalık spesifik anketler Generik Anketler Tablo 2‘de görüldüğü üzere ise yaĢam kalitesi ölçümlerinde iki farklı tip yaklaĢım söz konusudur (3). 1.Profi l YaklaĢımı Psikometrik olan bu yaklaĢımda yaĢam kalitesinin farklı boyutlarını özetleyen bir profil ortaya konmaktadır. En iyi bilinen örneği Medical Outcomes Study Short Form (SF-36) dır; fiziksel fonksiyon, fiziksel rol, vücut ağrısı, genel sağlık algısı, canlılık,sosyal fonksiyon, duygusal rol, ve mental sağlık gibi 8 ayrı sağlık durumu değerlendirilir ve buna ek olarak mental ve fi ziksel sağlığı özetleyen bir skor elde edilir. 2.Karar Teorisi YaklaĢımı Bu yaklaĢımda ise sağlığın farklı boyutlarının etkisi ve ağırlığı ölçülerek, sağlık durumu tek bir ifadeyle ortaya konur. Bu yaklaĢımla farklı yönlerde değiĢiklik olan alanların toplamı alınarak hastanın daha iyi 87 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir ya da kötü olduğuna iliĢkin değerlendirme yapılabilmektedir. Oysa karar teorisinde, subjektif fonksiyonlar, bu durumların tercihi, morbidite ve mortaliteyi birleĢtiren tek bir yaĢam kalitesi ölçümü verilmektedir. Profi l yaklaĢımında ise ölümle mükemmel sağlık arasında tek bir sayı verilememektedir (3). Solunumsal semptomların bazıları yaĢam kalitesini diğerlerine göre daha fazla etkiler. YaĢam kalitesini en fazla etkileyen semptom olarak Ģiddetli dispne ve dispne atakları bulunmuĢtur (5). Yine yaĢam kalitesini etkileyen faktörlerin etkisi kiĢiye özeldir, bu da o kiĢinin fiziksel, mali , sosyal ve duygusal özellikleriyle çok bağlantılıdır (6). YaĢam kalitesi ölçümünde bazı yaklaĢımlar sağlık durumunu, morbidite ve mortalite ölçütleriyle birleĢtirerek yaĢam kalitesini bozulduğu yaĢam yılı birimi olarak vermektedir. Hastalık nedeniyle yaĢam kalitesinin bozulduğu yıllar hesaplanabilir. Sağlık ölçütleri mevcut durum kadar geleceği de göz önüne almalıdır. Aynı DALY(Disability adjusted life years) de olduğu gibi QALY (Quality adjusted life years)hesaplanabilir. Karar teorisini baz alan ölçütlerde bu değer hesaplanabilmektedir. Bu alanda en sık kullanılan da Quality of Well-Being (QWB)‘dir (3). Tablo 2 de gözlenen bir diğer ayrım da testlerin amaçlarına göre sınıflanmasıdır; 1-Popülasyonunu tanımlama ve klinik değiĢiklikleri ölçme 2-Maliyet-etkinlik (sadece generik, karar teorisini temel alan ölçütler bu amaçla kullanılabilir) Amerikan Toraks Derneği‘nin (www.atsqol.org) sayfasında da belirtildiği gibi kullanılabilecek anketlerin o dilde geçerlilik ve güvenilirliğinin olması gerekmektedir (3). ÇalıĢmaların çoğunda anket sonuçlarının fonksiyonel ölçümlerle korelasyonu zayıf olarak bildirilmekte bu da SYK skorlarının bağımsız faktörler olarak kullanılması gerekliliğini düĢündürmektedir. Ancak SYK skorlarının sağlık kaynaklarının kullanımını belirlemede solunum fonksiyonlarına göre daha iyi ölçütler olması (hastaneye yeniden yatıĢ, poliklinik konsültasyonu, atak sıklığı gibi) klinik çalıĢmalarda kullanımının yararını gündeme getirmiĢtir (2). KOAH’da Kullanılan anketler SGRQ KOAH‘ta hastalığa özel olarak en sık kullanılan ölçüt SGRQ‘dır. SGRQ, ayırt edici (hastalar arasındaki farklı Ģiddet düzeylerini ayırt edebilen) ve tanımlayıcı (hastalığın progresyonu veya tedaviyle oluĢacak değiĢiklikleri saptayabilen) özelliklere sahiptir. Skor aralığı 0 (mükemmel değiĢmekte ve minimum klinik anlamlı değiĢiklik hem toplam skor hem de alt alanlar için 4 ünite olarak kabul edilmektedir CRQ Kronik Solunum Hastalıkları anketi değerlendirici özellikleri olan bir ankettir. 7 noktalı bir skaladır. Yüksek skorlar daha iyi sağlık durumunu gösterir. Her bir skoru için 0.5 Ü fark KAD olarak kabul edilir SF-36 Bir genel anket olan SF-36 KOAH‘lı hastalarda ilginç bir Ģekilde sıklıkla kullanılmıĢ ve geçerli ve güvenilir bulunmuĢtur. Özellikle dispne Ģiddetinin SYK‘nın önemli bir belirleyicisi olduğu gösterilmiĢtir. Bu tarz bir genel anket kullanımının faydası, KOAH ta yapılan çalıĢma sonuçlarının diğer akciğer hastalıkları ile yapılan çalıĢma sonuçları ile karĢılaĢtırılabilmesini sağlamaktır. Astımda Kullanılan anketler Astım Ģiddeti ile en yakın iliĢkisi olan anketler SF-36 ve özellikle daha da ayırt edici olarak AQLQ olarak belirtilmektedir. Diğer Akciğer hastalıklarında kullanılan anketler BronĢektazi, IPF, Solunum yetmezliği çalıĢmalarınde en sık SF-36 ve SGRQ kullanılmıĢtır. Kaynaklar 1. Benito CS. Meauring Quality of Life ;Generic or specific questionnaires. Arch Bronchoneumol 2005;41:107-9. 2. Janssens JP. When and how to assess quality of life in chronic lung disease. Swiss Med Weekly 2001;131:623-9. 3. Kaplan RM, Ries AL. Quality of Life: Concept and Definition COPD. Journal of Chronic 88 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir Obstructive Pulmonary Disease 2007;4:263-71. 4. Wyrwich KW, Tierney WM, Babu AN et al. A comparison of clinically important differencesin health related quality of life for patients in chronic lung disease, asthma or disease. Health services research 2005;40:2. 5. Voll-Aaneru M, Eagan TML, Wentzel-Larsen T, Gulsvik A, Bakke PS. Changes in Respiratory Symptoms and Health-Related Quality of Life. Chest 2007;131:1890-7. 6. Jones PW. Activity Limitation and Quality of life In COPD. COPD: Journal of Chronic Obstructive Pulmonary Disease 2007;4:273-8. 89 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir BENĠGN PROSTAT HĠPERPLAZĠSĠ YAġAM KALĠTESĠ (BPH-YK) TÜRKÇE ÖLÇEĞĠNĠN KULLANIM KILAVUZU Prof. Dr. Kamil ÇAM Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Benign prostat hiperplazisinin (BPH) özellikle yaĢlı nüfus oranlarındaki artıĢ da dikkate alındığında son derece sık ve önemli bir toplumsal sağlık sorunu olduğu aĢikardır. Yıllık milyonlarca hekim baĢvurusu, binlerce operasyon ve bunun sonucunda ciddi bir mali portre oluĢturduğu da gözlemlenmektedir. Pratikte ve hatta tedavi kılavuzlarında dahi hastanın BPH ile iliĢkili alt üriner sistem yakınmalarının Ģiddetinin tespiti ki, genellikle de Uluslararası Prostat Semptom Skoru (IPSS) kullanılarak ölçülmektedir, tedaviyi yönlendiren ve hatta cerrahi tedaviyi öngörebilen bir yöntem olarak uygulanmaktadır. Öte yandan BPH‘nın hasta yaĢam kalitesini ciddi olarak etkileyen önemli bir sağlık sorunu olduğu da bilinmektedir. Nitekim genel yaĢam kalitesi ölçeği olan 36 maddelik Kısa Sağlık Anketi (SF-36) kullanılarak yapılan bir çalıĢmada, BPH nedeniyle ameliyat randevusu verilmiĢ hastaların yaĢam kalitesinin aynı yaĢ grubundaki kontrol grubundan çok daha kötü olduğu gösterilmiĢtir. Bu çalıĢmada çarpıcı olarak BPH‘nın genel iyilik halini belirgin olarak bozduğu da görülmüĢtür. GeniĢ sayılı bir epidemiyolojik çalıĢmada alt üriner sistem yakınmalarının yaĢam kalitesini olumsuz etkilediği ve bu etkileĢimin semptomların Ģiddeti ile paralellik gösterdiği de belirtilmiĢtir. Dolayısıyla esasen hastanın semptom Ģiddetini bilmektense, yaĢam kalitesinin bu semptomlardan ne kadar etkilendiğinin bilinmesi ve tedavi seçiminin buna göre yapılması daha makul ve gerçekçi bir yaklaĢımdır. Ayrıca BPH nadiren yaĢamı tehdit eden bir hastalık olduğundan, çoğunlukla tedavide amaç da semptomları hafifleterek kiĢinin yaĢam kalitesinin iyileĢtirilmesidir. Dolayısıyla, bu açıdan da BPH‘da yaĢam kalitesinin ölçülmesi tedavide daha doğru bir yaklaĢımdır. YaĢam kalitesinin toplumsal ve ırksal bir farklılık gösterdiği de bilinmektedir. Bu aĢamadan sonra en önemli sorun BPH‘ya özgü ve hatta tercihan toplumsal farklılıkları da dikkate alan her topluma özgü bir yaĢam kalitesi ölçeği elde edilmesidir. Bu gerekçelerle Üroonkoloji Derneği YaĢam Kalitesi ÇalıĢma Grubunca ülkemize ait 20 soruluk BPH‘ya özgü bir yaĢam kalitesi (BPH-YK) ölçeği geliĢtirilmiĢ ve bu ölçeğin geçerlilik çalıĢması yapılmıĢtır. Bu çalıĢmada BPH-YK ölçeğinin tedavi etkinliğini değerlendirmede de kullanılabileceği gösterilmiĢtir. Yeni ölçeğin geçerlilik çalıĢması aĢamasında IPSS değerleri ve genel sağlık ölçeği olan SF-36 ile de korelasyon gösterdiği, sağlıklı bireylerle BPH hastalarını ayırt edebildiği ve tedaviyi izlemede de etkin olduğu izlenmiĢtir. Ġlaveten 20 soruluk bu anket için tıpkı IPSS gibi bir puanlama yapıldığında (a Ģıkkı 0, b Ģıkkı 1, c Ģıkkı 2 ve d Ģıkkı 3 puan olmak üzere) BPH-YK ölçeğinin gerek cerrahi, gerekse de medikal tedavinin baĢarısını ölçebildiği ve takip parametresi olarak da kullanılabileceği de öngörülmüĢtür. Dolayısıyla söz konusu ölçeğin ülkemizde gerek klinik çalıĢmalarda ve hatta gerekse de klinik uygulamalarda etkin olarak kullanılmasında bilimsel olarak bir sakınca bulunmamaktadır. Ancak anket geliĢtirme çalıĢmalarının uzun soluklu olduğu, zamanla gözden geçirilmesi gerektiği unutulmamalıdır. Dolayısıyla söz konusu BPH-YK anketini (Üroonkoloji Derneği web sayfası olan http://www.uroonkoloji.org adresinden temin edilebilir) kullananların verilerini çalıĢma Üroonkoloji Derneği YaĢam Kalitesi ÇalıĢma Grubuna iletmeleri gelecek uygulamalar açısından önem taĢımaktadır. Bu bağlamda en önemli hedeflerden birisi de aynı IPSS değerlerine benzer Ģekilde hastaların BPH-YK ölçeği için de örneğin ―hafif, orta, Ģiddetli yaĢam kalitesi bozulmuĢ‖ Ģeklinde gruplandırılması ve tedaviyi yönlendirme imkanının elde edilmesidir. Bu açıdan da çok sayıda hasta verisine ihtiyaç duyulacağı aĢikardır. Bu anketin kullanımının yaygınlaĢmasıyla gelecekte klinik uygulamalarda esas teĢkil edecek değerli ve amaca uygun bir yöntem elde edilmiĢ olacaktır. 90 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir MESANE KANSERINDE YAġAM KALITESI ÖLÇEKLERININ KULLANIM ZAMANLAMASI Dr Gökhan ToktaĢ Ġstanbul Eğitim ve AraĢtırma Hastanesi Üroloji Kliniği 21. Yüzyılın baĢlarını sürdürdüğümüz bu zamanlarda, insan ömrü giderek uzamakta, tıbbi bakım ve yardım gereksinimi olan insan sayısı giderek artmaktadır. Bu da tıbbi hizmet kalitesinde iyileĢme beklentisinin yanı sıra, yaĢam kalitesini koruma hatta artırma taleplerini de birlikte getirmektedir. Hastalıklarda tıbbi veya cerrahi tedavi teknikleri geliĢtikçe ve çeĢitlendikçe, bunların sadece iyileĢtirici özellikleri değil yaĢam kalitesini nasıl etkilediği de hastalar tarafından özellikle sorgulanır olmaya baĢlamıĢtır. Yani artık hasta klasik deyimiyle ‖ ne kadar yaĢayacağım doktor ― yerine ―ne kadar ve nasıl yaĢayacağım doktor‖ demeye baĢlamıĢtır. Biz hekimler de artık günlük pratiğimizde bu soruların cevabını verecek donanımız olması için yeterli bilgiye sahip olmamız gereklidir. Yeterli bilgi ancak bol ve doğru yapılmıĢ araĢtırmalarla sağlanabilir. Aslında yaĢam kalitesi kavramı çok yeni değildir. 20. Yüzyılın baĢında ―Büyük Buhran‖ denilen küresel ekonomik kriz sırasında NewYork belediyesinin dağıtacağı yardımlar için hastaları yaĢam Ģekillerine göre sınıflandırması ile ilk olarak tariflenmiĢtir. Daha sonra 2. Dünya savaĢında yaralıların sınıflandırılması Ģeklinde ortaya çıkmıĢ ve savaĢ sonrası ilk defa Karnofsky tarafından ölçütlenmiĢtir. YaĢam kalitesi terimi literatürde ilk defa hemodiyaliz hastaları için yayınlanan bir makalede 1966 yılında kullanılmıĢtır. YaĢam kalitesi sübjektif, karmaĢık ve aslında kolay ölçülemeyen, zaman ve ortam bağımlı,değiĢken bir kavramdır. Bu kavram çok boyutlu olup, fiziksel, fonksiyonel, fizyolojik ve sosyal sağlık gibi bileĢenlere sahiptir. Bu bileĢenleri etkileyenler arasında yaĢama bağlılık, ağrı , anksiyete ve depresyon ve diğer davranıĢsal fonksiyonlar sayılabilir. Mesane kanserinde yaĢam kalitesi araĢtırmaları son yıllarda yoğun olarak yapılmaya baĢlanmıĢtır. Bu çalıĢmaların büyük bir çoğunluğu sistektomi ve diversiyon veya yeni mesane yapılmıĢ hastalar ile ilgilidir. Aslında yüzeyel mesane kanserinin takip ve tedavisinde kullanılan metotlar çok çeĢitli olduğu için bu konuda yapılan yaĢam kalitesi konusunda araĢtırma sayısı oldukça kısıtlıdır. ĠlerlemiĢ mesane kanserlerinde ise aynı konuda yapılmıĢ çalıĢmaların neredeyse tamamı ise onkoloji bölümlerince yapılmıĢtır ve bu hastalar ise tahmin edileceği gibi ileri derecede düĢkün ve performansları düĢük hastalar olup takip süreleri de kısa sürvileri nedeniyle uzun değildir. Sistektomi hastaları ile yapılan yaĢam kalitesi araĢtırmaları ise uzun takipli olup, genelde diversiyon çeĢitlerinin karĢılaĢtırılması veya kontinan veya inkontinan hasta grupları arası farkı araĢtırmaya yönelik olmuĢtur. Bu hasta gruplarında genellikle yapılan yaĢam kalitesine yönelik ölçümler genellikle spot ve retrospektif yapılmıĢtır. Yani ardıĢık ölçümleri içeren, prospektif çalıĢmalar az sayıda bulunmaktadır. Aslında tüm kanser hastaları radikal tedavi sonrası bir seri fizyolojik adaptasyon süreçlerinden geçmektedirler 1Sistektomi yapılan hastalarda ise ek olarak bir de vücut bütünlüğünde bozulma ve ostominin getirdiği vücut imaj sorunları vardır. Yazının baĢında da belirttiğimiz gibi günümüzde tedaviler arasında karar verdirici unsurlardan biri de yaĢam kalitesi farkları olmaya baĢlamıĢtır. Radikal sistektomi sonrası bir çok diversiyon alternatifi veya yeni mesane sunulabilecek hastalarda, bunlar arası farkın ana karar verdirici noktalarından biri de yaĢam kalitesidir. Çok bilindik bir söylem vardır ―Zaman her Ģeyin ilacıdır‖. Aslında bu yanlıĢ da değildir. Ġlerleyen zaman içinde sistektomi hastaları adaptasyon sürecini tamamladıktan sonra , durumları durağan bir sürece girdikçe, baĢta var olan anksiyete ve hayata bakıĢları çok daha pozitif olmaktadır .Dolayısı ile akıp giden zaman içinde, hastanın yaĢam kalitesinin ne zaman ölçüleceği hususunda bir görüĢ birliği yoktur. Aslında bu konuyu irdeleyen fazla çalıĢma da yoktur. Bu yazıda bu konuda yapılmıĢ çalıĢmalar ıĢığında literatürün genel bir değerlendirilmesinin yapılması amaçlanmıĢtır. Sistektomi Sonrası YaĢam Kalitesi 1 Fawzy FI, Greenberg DB. Oncology. In: Rundell JR, Wise MG, editors. Textbook of consultation-Liason Psychaitry. Washington: American Psychaitric Press; 1996. p. 673-94 91 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir Radikal Sistektomi kasa invaziv mesane kanserlerinde altın standarttır. Bu hayat kurtarıcı tedavi beraberinde bir çok morbidite ve vücut imajında değiĢiklikler meydana getirir. Son iki dekatta genel eğitim sistektomi sonrası kontinan diversiyonların veya yeni mesane kullanılması yaygınlaĢmaya baĢlamıĢtır. Buna rağmen bir çok merkezde halen ileal loop yapılmaya da devam edilmektedir. Son yıllarda halen deneysel safhada olduğu iddia edilmekte ise de laparoskopik radikal sistektomi serileri de yayımlanmaya baĢlamıĢtır. Bahsedilen bu modern uygulamaların hastaların yaĢam kalitesini yükseltmek için geliĢtirildiği iddia edilmekte ise de literatürde bu husus üstünde çeliĢkili sonuçları olan bir çok çalıĢma mevcuttur. Sistektomi olan hastaların yaĢam kalitesini etkileyen çok çeĢitli faktörler mevcuttur. YaĢam kalitesi ölçümlerinin hastalarda hastalık veya tedavi sonuçlarının yerine oturmasından sonra yapılması daha doğru sonuçlar verecektir. Sistektomi sonrası için de bu görüĢ geçerlidir ama bu hastalarda yaĢam kalitesi ölçümlerinin ne zaman yapılması konusunda görüĢ birliği yoktur. Yapılan çalıĢmalar daha çok hastaların preoperatif ölçümlerinin sistektomi sonrası değiĢken zamanlarda yapılan ölçümleri ; ki bu 3 aydan 5 yıla kadar değiĢen bir zaman dilimini içermekte, karĢılaĢtırmaktan ibarettir. Gene yapılan bu çalıĢmalarda kullanılan ölçekleme metotları çok değiĢken olup bu da meta analiz yapmayı güçleĢtirmekte, fikir birliğini zorlaĢtırmaktadır. Bir baĢka sorun da ölçekleme enstrümanlarında, dil ve kültürel değiĢikliğin yarattığı yorum farklılığının zorluklarıdır. Bu tüm sorgulama metotlarının araĢtırmanın yapıldığı ülkede valide edilmesini zorunlu kılmaktadır. Diğer bir zorluk ise ölçeklerin çoğunlukla genel soruları kapsaması hastalığa özgü olmamasıdır. Aslında ideal olan yaĢam kalitesi araĢtırmalarında hastalığa özgü ölçeklerin kullanılmasıdır. Yani bu araĢtırmalarda çok ciddi bir metodoloji standardizasyonu problemi vardır. Tahmin edileceği gibi bu bahsettiğimiz zorluklar ve standart birliğinin olmaması nedeni ile sistektomi sonrası diversiyonlar arası , tedavi modaliteleri arası farklarda çeliĢkili sonuçlar bildirilmiĢtir. Bu da hiç ĢaĢırtıcı değildir. Zamanımızda artık preoperatif değerlendirme yapılırken, tedavi sonrası kaliteli yaĢam beklentisi önem kazanmıĢtır. Bu husus hakkında bilgi verirken hasta. aile ve hekim adaptasyon sürecini göz ardı etmemelidir. Bu konu hakkında konuĢabilmek için postoperatif yaĢam kalitesi araĢtırmaları gereklidir. Erken tanı, hastalığın kabullenmesi, ağrı, psikolojik stres yaĢam kalitesi üzerinde etkin iken , organ kaybının veya hastalığın süresinin etkisi olmadığı söylenmiĢtir.2Hastalığın süresinin etkisinin olmaması ile tanıya kadar olan süre kastedilmektedir. Hastalığın tanıdan sonra olan süresi Ģüphesiz yaĢam kalitesi üzerinde doğrudan bir etmendir ve aslında süre uzadıkça adaptasyon mekanizmaları nedeniyle yaĢam kalitesinde düzelme beklenmelidir. Sistektomi sonrası bu fenomenden ilk bahsedenlerden biri de Kulaksızoğlu ve arkadaĢları olmuĢtur.3ÇalıĢmalarında 17 adet kontinan ve 51 adet inkontinan diversiyon uygulanan toplam 68 tane sistektomi hastası postoperatif 3.,6., 12 aylarda ve daha sonra 6 ayda bir; ortalama 2 yıl boyunca yaĢam kaliteleri ve depresyon yönünden izlenmiĢtir. Sonuçta 12. ay sonunda hastaların yaĢam kaliteleri açısından belli değerlere oturdukları , durağanlaĢtıkları ve bundan sonraki yıllarda çok önemli değiĢimler göstermediklerini ortaya koymuĢlardır. Sonuçta sistektomi hastalarında yaĢama kalitesini 1 yıllık adaptasyon sürecinin sonunda değerlendirilmesinin doğru olacağı, daha evvel yapılan ölçümlerin değerli olmayacağı söylenmiĢtir. Almanya‘dan Mainz ‗da buna çok benzer bir çalıĢmada da aynı sonuçlara varılıp 1. yıl sonundaki değerlerin esas alınması gerektiği söylenmiĢtir. 4 Benzer sonuçlar radikal prostatektomi sonrası için de geçerlidir. Radikal sistektomi sonrası esas mesaneye benzer iĢlevde ve kapasitede rezervuarlar yapmak esas amaçtır. Bu yüzden günümüzde ürologlar giderek daha fazla ortotopik mesane ameliyatları yapmaya baĢlamıĢlardır ve küresel çapta bu tip diversiyonlar çoğunluğu oluĢturmuĢlardır. Her ne kadar bu eğilim giderek artmakta ise de yaĢam kalitesinde gerçekten ilerleme sağladığını söylemek Ģu an için mümkün değildir.5 Bunun en büyük nedenlerinden biri aslında ortotopik mesanede inkontinans problemlerinin daha az olması beklenirken bunun tam tersinin olması, yani ileal kondüitli hastalarda çok daha az idrar 2 The relationship between disease features and quality of life in patients with cancer--I.Isikhan V, Güner P, Kömürcü S, Ozet A, Arpaci F, Oztürk B. Cancer Nurs. 2001 Dec;24(6):490-5. 3When should quality of life be measured after radical cystectomy? Kulaksizoglu H, Toktas G, Kulaksizoglu IB, Aglamis E, Unlüer E. Eur Urol. 2002 Oct;42(4):350-5. 4 Quality of life in patients with bladder carcinoma after cystectomy: first results of a prospective study.Hardt J, Filipas D, Hohenfellner R, Egle UT. Qual Life Res. 2000 Feb;9(1):1-12. 5Urinary diversion: evidence-based outcomes assessment and integration into patient decision-making. Lee CT, Latini DM. BJU Int. 2008 Nov;102(9 Pt B):1326-33. 92 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir akıntısının gözlenmesi ve bu yüzden sosyal aktivitelere daha rahat katılmalarıdır6 . Bunun tersini söyleyen 102 hastalık bir baĢka çalıĢmada ise ortotopik mesane yapılan hastalarda daha iyi adaptasyon olduğu, bu hastaların %97‗sinin aynı ameliyatı baĢkalarına da tavsiye edeceği saptanmıĢ ama bu çalıĢma valide edilmemiĢ QLQ-30 ile yapılması ve gruplar arası farklı takip süreleri nedeni ile tenkit almıĢtır7.Literatürdeki çoğu araĢtırmada ise ileal kondüit ve ortotopik mesane arası yaĢam kalitesi farkının önemli olmadığı önemli olanın preoperatif konuĢmada diversiyondan ne beklendiğinin hastaya iyi anlatılması olduğu irdelenmiĢtir8,9,10. Son zamanlarda seri oluĢturmaya baĢlayan robotik radikal sistektomi ile yapılan bir çalıĢmada ise ameliyat sonrası yaĢam kalitesinin daha çabuk düzeldiği 6. ayda preoperatif seviyeye geldiği bildirilmiĢtir. Böylece fonksiyonel durumları iyileĢen bu hastalara gerekirse daha erken dönemde kemoterapi verilebileceği söylenmiĢtir11. Mesane koruyucu tedavilerde yaĢam kalitesi Bu tip tedavilerde araĢtırmalar intravezikal BCG tedavisinin etkisi, seksüel fonksiyon, radyasyon tedavisi ve kemoterapinin etkileri üzerine yoğunlaĢmıĢtır. Esas olarak yüzeyel mesane kanserinde hastanın yaĢam kalitesini idrar problemleri ve seksüel disfonksiyon etkilemektedir. AraĢtırmaların büyük çoğunluğu da bunu incelemiĢtir. BCG tedavisi ve yaĢam kalitesi 85 hastalık bir seride TUR sonrası BCG verilen hastalar incelenmiĢ ve hastaların %84‗ünde çeĢitli(hematüri, dizüri vb.) Ģikayetlerin geliĢtiği saptanmıĢtır. BCG tedavisinde hastaların sadece %13‗ünde aktivite kısıtlanması olduğu , 1. yıl sonunda yaĢam kalitelerinin tanı öncesi seviyeye geldiği, 3. yılda ise hafif düĢtüğü bulunmuĢtur12. 30 hastalık baĢka bir seride ise TUR sonrası BCG alan hastalara BCG aldıkları 6 hafta boyunca her gün semptomlarını kaydetmeleri istenmiĢtir. En sık rastlanan Ģikayet dizüri olmuĢ, hastaların ortalama yaĢam kalitesi normal toplumun ortalamasının %84 ile %100‘ü olarak bulunmuĢ, her ne kadar BCG tedavisi sırasında çokça idrar Ģikayeti görülmekte ise de sonuçta yaĢam kalitesi üzerine fazla etkisi olmadığı söylenmiĢtir. Seksüel fonksiyonlar Yüzeyel mesane kanseri nedeniyle tedavi olmuĢ hastalarda seksüel disfonksiyon fazla gözlenmemiĢtir. Ġntravezikal tedavinin de etkisi olmamıĢtır13,14,15. Fakat aynı yazarlar sık sistoskopinin peniste eğrilmeye ve ağrılı iliĢkiye neden olabileceğini de söylemiĢlerdir. Seksüel fonksiyonlar için ölçeklemenin ne zaman yapılması gerektiği hakkında literatür bilgisi bulunmamaktadır. Radyasyon tedavisi ve yaĢam kalitesi Her ne kadar radikal sistektomi invaziv mesane kanserinin altın tedavisi ise de bunu istemeyen veya yapılamayan hasta grubu için çeĢitli seçenekler geliĢtirilmiĢtir. Radyoterapi de bu seçeneklerden bir hatta Ġngiltere gibi ülkelerde standart tedavi türüdür. Radyoterapi ile tedavi edilen hastalarda yapılmıĢ çeĢitli çalıĢmalar olmakla birlikte bunların çoğu valide edilmemiĢ ölçeklerle yapılmıĢ ve yetersiz 6 Quality of life after cystectomy and urinary diversion: an evidence based analysis. Gerharz EW, Månsson A, Hunt S, Skinner EC, Månsson W. J Urol. 2005 Nov;174(5):1729-36 7 Life after cystectomy and orthotopic neobladder versus ileal conduit urinary diversion. Hobisch A, Tosun K, Kinzl J, Kemmler G, Bartsch G, Höltl L, Stenzl A. Semin Urol Oncol. 2001 Feb;19(1):18-23. 8 Hautmann RE, Abol-Enenin H,Hafez K et al. World Health Organnization Consensus Conference on Bladder Urinar Diversion. Urology 2007; 69(Suppl.):17-49 9Quality of life in patients with bladder cancer. Gerharz EW, Månsson A, Månsson W. Urol Oncol. 2005 May-Jun;23(3):201-7 10 Health related quality of life assessments for patients with bladder cancer.Parkinson JP, Konety BR.J Urol. 2004 Dec;172(6 Pt 1):2130-6 11Short-term quality-of-life assessed after robot-assisted radical cystectomy: a prospective analysis.Yuh B, Butt Z, Fazili A, Piacente P, Tan W, Wilding G, Mohler J, Guru K. BJU Int. 2009 Mar;103(6):800-4. Epub 2008 Nov 20. 12 Quality of life in patients undergoing bacille Calmette-Guérin therapy for superficial bladder cancer. Mack D, Frick J.Br J Urol. 1996 Sep;78(3):369-71. 13 Sexuality and fertility in urologic cancer patients. Schover LR.Cancer. 1987 Aug 1;60(3 Suppl):553-8. 14 Nerve and seminal sparing radical cystectomy with orthotopic urinary diversion for select patients with superficial bladder cancer: an innovative surgical approach. Colombo R, Bertini R, Salonia A, Da Pozzo LF, Montorsi F, Brausi M, Roscigno M, Rigatti P. J Urol. 2001 Jan;165(1):51-5 15 Sexual rehabilitation and male radical cystectomy. Schover LR, Evans R, von Eschenbach AC. J Urol. 1986 Nov;136(5):1015-7. 93 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir çalıĢmalardır16,17,18. Bu çalıĢmalarda sistektomiye oranla yaĢam kalitesi ve seksüel fonksiyonların çok daha erken zamanda düzeldiği fakat 18. ayda sistektomi ile eĢitlendiği bildirilmiĢtir19. Yani radyoterapideki yaĢam kalitesi avantajı kısa sürelidir. Kemoterapi ve yaĢam kalitesi Kemoterapi adjuvan, noeadjuvan olarak, radyoterapi ile birlikte veya metastatik hastalıkta tek baĢına kullanılmaktadır. Yapılan çeĢitli araĢtırmalarda daha çok kullanılan kemoterapi rejimleri açısından yaĢam kalitesi araĢtırılmıĢtır20.Bu araĢtırmalarda takip süreleri genellikle sürvi kötü olduğu için uzun olamamaktadır. Bu araĢtırmalarda yaĢam kalitesi ölçümü zamanlaması hakkında bilgi verilmemiĢtir. Literatürde de bu yönde bilgi yoktur. Sonuç Mesane kanserinde yaĢam kalitesi çalıĢmaları diğer onkolojik hastalıklar kadar çok değildir. Metodoloji yönünden bu tip araĢtırmalarda kullanılan ölçeklerin standart olmaması, hastalığa özgü ölçeklerin kısıtlılığı, ölçeklerin valide edilmeden kullanılması literatürdeki araĢtırmaların çoğunun değerinin azalmasına neden olmaktadır. Ölçeklemenin zamanlaması konusundaki çalıĢmalar son derece kısıtlıdır. Genelde söylenen tedaviler sonucu 1. yılda genelde bazal yaĢam kalitesi düzeylerine dönüldüğü ve bundan sonra düzeyinin pek değiĢmediği yönündedir. Yüzeyel mesane kanseri tedavileri yaĢam kalitesini fazla etkilememektedir. Ġnvaziv tedavilerde değerlendirme için acele edilmemeli, adaptasyon süreci beklenmeli, en az bir yıl geçtikten sonra karĢılaĢtırmalı araĢtırmalar yapılmalıdır. 16 The quality of life after radical radiotherapy for bladder cancer. Lynch WJ, Jenkins BJ, Fowler CG, Hope-Stone HF, Blandy JP. Br J Urol. 1992 Nov;70(5):519-21. 17 Sexual function following radical radiotherapy for bladder cancer. Little FA, Howard GC. Radiother Oncol. 1998 Nov;49(2):157-61. 18 Assessment of quality of life after cystectomy or conservative therapy for patients with infiltrating bladder carcinoma. A survey by a selfadministered questionnaire. Caffo O, Fellin G, Graffer U, Luciani L. Cancer. 1996 Sep 1;78(5):1089-97. Erratum in: Cancer 1996 Nov 1;76(9):2037. 19 Organ-conserving approaches to muscle-invasive bladder cancer: future alternatives to radical cystectomy.Zietman AL, Shipley WU, Kaufman DS. Ann Med. 2000 Feb;32(1):34-42. 20 Gemcitabine monotherapy as second-line treatment in cisplatin-refractory transitional cell carcinoma - prognostic factors for response and improvement of quality of life. Albers P, Siener R, Härtlein M, Fallahi M, Haeutle D, Perabo FG, Steiner G, Blatter J, Müller SC; German TCC Study Group of the German Association of Urologic Oncology. Onkologie. 2002 Feb;25(1):47-52. 94 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir TÜRK TOPLUMUNA ÖZGÜ YAġAM KALĠTESĠ ÖLÇEĞĠNĠN GEREKLĠLĠĞĠ HAKKINDA BĠR YORUM Dr. Oğuz Mertoğlu Tepecik Eğitim Hastanesi Artık doktorun kendi baĢına, hastası için karar verdiği ve uyguladığı bir çağda değiliz. ġikâyetlerin anlatıldığı, tartıĢıldığı bir doktor odasında, hastanın da söz sahibi olması gerektiği bir dönemdeyiz. Hastanın klinik bulgularıyla önünüze geldiği, bütün Ģikâyetlerinin netleĢtiği bu ortamda, bu Ģikâyetlerin hastanın günlük yaĢantısına etkisinin öğrenilmesi, doktor için büyük gereklilik olmalıdır. Ürolojide hasta Ģikâyetleri belli bir düzendedir. Bir kaç kliĢe soruda Ģikâyetleri anlayabilirisiniz. Günümüzde bu Ģikayetleri toparlayan, puanlayan ve gruplayan sorgu formları mevcuttur; Uluslararası prostat semptom skoru (I-PSS)1, Uluslararası inkontinans konsültasyonu kısa form (ICIQ-SF)2, Ürogenital distres envanteri (UDI-6)3 vb. Tedavinin baĢlangıcı ve takibinde standardizasyon açısından çağdaĢ bir kullanım aracı olmaktadırlar. Önemli olan Ģudur; Bu Ģikâyetlerden bahseden hasta aynı derecede sıkıntı çekmekte midir? YaĢam kalitesi sorgulaması burada devreye girmektedir. Aynı oranda Ģikâyeti olan ama yaĢam kalitesini kötü Ģekilde etkilenmeyen hastaya farklı, yaĢam kalitesi daha bozulmuĢ hastaya farklı tedavi seçenekleri önerebiliriz. Bu da yaĢam kalitesi sorgulamasının amaçlarından biri olan ― Sağlık alanında, teknik konulardan daha farklı, hasta ile ilgili konulara direk profesyonel bakıĢ4 ― anlamına gelmektedir. YaĢam kalitesi kavramı genellikle ―araĢtırma‖ sözcüğüyle birleĢtirilerek, üzerine akademik bir anlam yüklenmektedir. YaĢam kalitesi fikri, klinik çalıĢmalar üzerinden yoğun olarak devam etmektedir. Özellikle ― değiĢik terapötik modellerin karĢılıklı değerlendirilmesi4‖ amacıyla yaĢam kalitesi ölçeklerinin kullanılması, önemli çıkarımlar sağlanmıĢtır. YaĢam kalitesini değerlendirme anlayıĢı, yine de, akademik alanda kalmaması, günlük klinik pratiğe de girmesi gerekmektedir. Ülkemizde, özellikle idrar kaçırma ile ilgili yaĢam kalitesi sorgulaması, yurtdıĢında kullanılan bazı formların Türkçe‘ye adaptasyonu ve geçerliliği yapılmasıyla sağlanmaktadır. Bu da çok özel bir konuya yaklaĢımda standardizasyonun sağlanması, yaĢam kalitesi araĢtırmalarının amaçlarından biri olan, ― hizmet sağlayanlar için ortak bir dil‖ anlayıĢını karĢılamaktadır. Yalnız ülkemizdeki günlük yaĢam koĢullarının diğer ülkelerle farklı olması, sorgulamanın tam anlamıyla amacına ulaĢmasını sağlamayabilir. Türkiye‘de aĢırı aktif mesane ve idrar kaçırma konularıyla ilgili, baĢta ―AMAÇ‖ çalıĢması olmak üzere önemli çalıĢmalar yapılmıĢtır ve yapılmaktadır. Bu konuya ülke çapında ilgi, yadsınmayacak bir potansiyele sahiptir. Bu nedenle ülkemizde idrar kaçırma ve aĢırı aktif mesane konularında bu ilginin pekiĢtirilmesinde, ― ortak bir dil‖ olabilecek, bize özgü yaĢam kalitesi sorgulamasıyla ilgili bir form, bir ölçek oluĢturmanın faydası olacaktır. Ülkemiz koĢullarında hazırlanmıĢ bir yaĢam kalitesi ölçeği, formu, hastalarımızın kliniğini daha ayrıntılı araĢtırmamıza, bu Ģikâyetler içinde gizli kalmıĢ problemleri daha iyi ortaya çıkarmamıza, böylece hasta Ģikâyetlerine ― hasta merkezli‖ bir yaklaĢımda bulunmamıza olanak sağlayacaktır. Böyle bir form, günlük pratikte daha rahat kullanılıp, ulusal bir form olarak benimsenebilir. Böylece Türk halkına, idrar kaçırma konusunda ― daha duyarlı bir yaklaĢım ― sağlamıĢ oluruz. Türk halkına özgü yaĢam kalitesi ölçeği hazırlarken, ortak bir dil oluĢturma çabası, güvenilirlik, yeterlilik açısından tam benimsenmesi gerekmektedir. Hazırlanacak olan ölçeğin, aynı zamanda yurtdıĢında da, bize ait bir standart olarak değer görmesi önemlidir. Böyle titiz bir çalıĢmayı, konusunda uzman olmuĢ kiĢilerin hazırlamasına ihtiyaç vardır. Sorun idrar kaçırma, amaç Türk halkı için daha duyarlı, ona hitap eden, hasta merkezli, ortak bir dil olarak kabul edilen, esas kriterler hazırlamaksa, yapılacak olan, dengeli, güvenilir ve yeterli bir yaĢam kalitesi ölçeği hazırlamaktır. Kaynaklar 1-Barry MJ, Fowler FJ Jr, O‘Leary MP, et al. The American Urological Association symptom index for 95 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir benign prostatic hyperplasia. J Urol 1992;148:1549 2- Çetinel B, Özkan B, Can G: ICIQ-SF Türkçe Validasyon (geçerlilik) ÇalıĢması. Türk Üroloji Dergisi. 30: 332-338, 2004. 3- Cam C, Sakalli M, Ay P, Cam M, Karateke A .Validation of the short forms of the incontinence impact questionnaire (IIQ-7) and the urogenital distress inventory (UDI-6) in a Turkish population. Neurourol Urodyn.;26(1):129-33 2007. 4- Rapley M. Quality of Life Research ; a critical intoduction. Sage publications Ltd, London. 84-85, 2003. 5- Cetinel B, Demirkesen O, Tarcan T, Yalcin O, Kocak T, Senocak M, Itil I. Hidden female urinary incontinence in urology and obstetrics and gynecology outpatient clinics in Turkey: what are the determinants of bothersome urinary incontinence and help-seeking behavior? Int Urogynecol J Pelvic Floor Dysfunct. Jun;18(6):659-64, 2007. 96 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir ANESTEZĠ VE ALGOLOJĠDE YAġAM KALĠTESĠ KAVRAMI Doç Dr idil Tekin Mirzai Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD, Algoloji Ünitesi, Manisa YaĢam kalitesi kavramı ―YaĢama yıllar değil, yıllara yaĢam katma‖ düĢüncesini yansıtmaktadır. Medline veri tabanında MeSH (konu baĢlıkları) listesine 1977 yılında alınan ―yaĢam kalitesi (quality of life) bu güne dek 140 binden fazla bilimsel dokümanın herhangi bir yerinde yer almaktadır. Ülkemiz sağlık bilimleri ortamında da YaĢam Kalitesi artık giderek daha fazla konuĢulur olmuĢtur. Sağlık ve yaĢam kalitesi araçları, gerek klinik gerekse toplum düzeyinde rutin değerlendirme araçları arasında yerini almaya baĢlamıĢtır. Yine de -öznel sağlık algısı da diyebileceğimiz- yaĢam kalitesinin, bazı tıp disiplinlerinde ülkemizde henüz daha istenilen öneme kavuĢamadığı gözlenmektedir. YaĢam kalitesi terimi, sağlık durumu ile fonksiyonel kapasite arasındaki iliĢkiyi ve bu konularda kiĢinin kendisini nasıl algıladığını göstermek için kullanılmaktadır. Sağlıkla ilgili yaĢam kalitesi, kiĢinin kendisini iyi hissetmesi ve sağlık durumuna genel bir çerçeveden bakıĢ açısı ile ilgilidir. Sağlık ile ilgili yaĢam kalitesi hastalığın olmaması yanında, kiĢinin fiziksel, sosyal ve psikolojik açıdan aktif olmasını, kendisini iyi hissetmesini ve yaĢam memnuniyetini kapsar. Fonksiyonel kapasite ise kiĢinin gün boyu yaĢamını sürdürebilmesi için gerekli olan kendine bakım, yemek yeme, giyinme, ev iĢleri , alıĢveriĢ yapma ve sosyal aktivitelerde kimseden yardım almadan bağımsız olabilme yeteneğini gösterir. YaĢam memnuniyeti, özsaygı, iyilik hali, mutluluk, sağlık, itibar, yaĢamın önemi, fonksiyonel durum ve düzen terimleri yaĢam kalitesi kavramının içinde yer almaktadır. YaĢam kalitesi, yaĢamın pek çok alanını ve kiĢiden kiĢiye değiĢen farklı değerleri kapsamaktadır. Fiziksel ve maddi iyilik hali, sosyal yaĢama katılımı sağlayan aktivitelerde tatminkarlık, boĢ zaman aktiviteleri, psikolojik durum, fonksiyonel yetenek, emosyonel, manevi ve cinsiyet açısından iyi olma hali, aile ve arkadaĢlarla iliĢkilerde tatminkarlık, gelecek ile ilgili oryantasyon gibi yaĢam kalitesi göstergeleri, kiĢinin karakterine, yaĢamı algılayıĢ biçimine, sosyo-kültürel alıĢkanlıklarına bağlı olarak değiĢim gösterir. Bu nedenle yaĢam kalitesinin ne düzeyde olduğunun belirlenmesi için değiĢik alanları sorgulayan farklı değerlendirme yöntemleri geliĢtirilmiĢtir. Benzeri sorunları olan iki kiĢinin aynı problemi algılayıĢ biçimleri farklıdır. Örneğin aynı düzeyde bel ağrısı olan iki kiĢinin emosyonel açıdan iyi olma durumları farklı olabilir. Birisi bu problemle daha kolay baĢ ederek yaĢamını sürdürürken diğeri kendini çok kötü hissederek günlük yaĢam aktivitelerine katılmak konusunda kendisini engelli hisseder ve ağır depresyona girebilir. Ağrının öznel ve çok boyutlu yaĢantısı duyusal, duygusal, davranıĢsal ve biliĢsel bileĢenleri içerir. Bu bileĢenlerin tamamen doku hasarına bağlı olması da gerekmez. Ağrı yakınması olan hastaların tıbbi bulgularının yanı sıra, durumları hakkındaki inançları, baĢa çıkma yöntemleri, psikolojik uyumlarına giderek artan bir önem verilmektedir. Kronik ağrısı olan kiĢilerin önemli bir bölümünde psikiyatrik belirti ya da bozukluklar mevcuttur. Fiziksel ağrı ile psikiyatrik bozuklukların birlikteliğindeki neden-sonuç iliĢkisi genellikle belirlenememektedir. Kronik ağrı ile iliĢkili olarak ortaya çıkan psikiyatrik tablolar ise, çoğu zaman ağrının öncülü olmaktan çok ağrının bir sonucu olarak geliĢir. Kronik ağrı en baĢta depresyon olmak üzere anksiyete, insomni, tükenmiĢlik, endiĢe gibi ağrı belirtilerini artıran ve ağrı eĢiğini düĢüren psikiyatrik sorunlara yol açar. Ağrı aslında bir kavramdır ve kiĢiden kiĢiye büyük farklılıklar gösterir, çünkü birçok faktör (cinsiyet, din, dil, ırk, sosyokültürel çevre...) ağrı eĢiğini, dolayısıyla da ağrılı uyarana tepkiyi belirler. Bu bakımdan hekimler tarafından ağrı gerçek olarak ele alınmalı, objektif bir bulgu tespit edilmese bile hemen psikolojik olarak değerlendirilmemelidir. Örneğin bir beyin cerrahı için ağrı yalnız nöroanatomik ve nörofizyolojik bir süreç iken, bu sürecin psikolojik boyutu ağrıyı fiziksel, ruhsal ve sosyal faktörlerin toplamı olarak gören psikiyatr için değerlidir. Bu iki farklı uzmanlık alanı için bile hastanın ağrısı farklı ele alınmaktadır. Ağrı duyumu, ağrı davranıĢı, kiĢinin evdeki ve iĢteki iĢlevsel durumuyla hastanın duygusal durumu gibi bileĢenleri içerir. Kronik ağrı ile karĢımıza çıkan sorun, ağrının hastanın sağlık ve iyileĢme hakkındaki düĢünceleri, davranıĢları ve yaĢam Ģekli ile yakın etkileĢimde bulunmasıdır. Hastanın vücudundaki ağrılı 97 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir bölgeyi, ağrının kronikleĢmesi için gereken süreyi, sinir sisteminin ağrıya verdiği yanıtı, davranıĢsal olarak geliĢebilecek olumsuzlukları ve akut ağrıyı iyileĢtirecek giriĢimlerin bazen kronik ağrıyı kötüleĢtirebileceği akılda tutulmalıdır. Modern tıp, ağrının psikolojik, sosyal ve kültürel boyutu olduğunu vurgulamaktadır. Biyomedikal mekanizmaların birinci basamağı santral sensitizasyondur. Santral sensitizasyon periferal uyarılara karĢı santral sinir sisteminde nöronal hipereksitabilite oluĢmasıdır. Ġkinci basamak desenden inhibitör kontrolün azalması veya inhibisyonudur. Bunu otonom sinir sistemi degiĢiklikleri, nörotransmitter degiĢiklikleri ve stres yanıtı izler. Fiziksel patoloji olmadığı durumlarda ağrı olması veya fiziksel patoloji olduğu halde hastanın ağrı hissetmemesi kronik ağrının sadece biyomedikal model ile açıklanamayacağının kanıtıdır. Biyopsikososyal modelde biliĢsel, emosyonel, davranıĢsal ve çevresel faktörlerden söz edilmektedir. BiliĢsel Faktörler: Hastanın inançları, beklentileri, ağrı ile baĢ etme yetileri,sosyal destekleri, hastalıkları, sağlık güvenceleri ve hatta iĢverenlerin yaklaĢımı hastanın ağrı kontrolü üzerinde etkilidir. Algılama hataları pesimistik düĢüncelere yol açar. Felaket düĢünceleri kronik ağrı sürecini olumsuz etkiler. Emosyonel Faktörler: Ağrı-psikolojik durum iliĢkisi iki yönlüdür. Kronik ağrının algılanmasında psikolojik faktörlerin rolü olduğu bilinmektedir. Ancak unutulmamalıdır ki ağrının da kiĢinin psikolojik durumu üzerinde olumsuz etkileri vardır. Kronik ağrıda en sık depresif belirtiler görülür. Ayrıca anksiyete, çaresizlik, kızgınlık, saldırganlık ve ümitsizlik belirtileri de görülebilir. Buna karĢın depresif kiĢilerde ağrı ön plana çıkabilir. DavranıĢsal Faktörler: KiĢinin ağrı deneyimi ile ilgili bilgiler hastanın sözel ifadelerinden ve davranıĢ paternlerinden elde edilir. Çevrenin yanıtı ağrı davranıĢını destekler ve kalıcı hale gelmesine neden olur. Ağrı davranıĢları verbal, motor, yardım arama ve fonksiyonel limitasyon Ģeklinde olabilir. Çevresel Faktörler: Sosyal çevre ağrı yanıtının öğrenilmesinde önemli rol oynar. BaĢka deyiĢle ağrı öğrenilmis bir davranıĢ biçimidir. Kronik ağrı hastanın ailesi üzerinde de olumsuz etki gösterir. Sosyal iliĢkilerde bozulma, iĢ kaybı, cinsel yaĢam ve evlilik iliĢkisinde uyumsuzluk olur. Eğitim durumu, ırk, sigara içme alıĢkanlığı kiĢilerin ağrı algılamasında önemlidir. DüĢük eğitim düzeyi olan kiĢiler eğitimi yüksek olan kiĢilere göre ağrıya daha az dayanıklıdırlar. Sigara içenler daha fazla ağrıdan yakınmaktadırlar(6). Teknolojinin ilerlemesiyle sağlıkta baĢarılı adımlar atılmıĢ ve hastalıkların tedavisinde mesafeler kat edilmiĢtir. Buna bağlı olarak yaĢam süresi uzamıĢ ve kronik hastalıklar ile daha uzun süre birlikte yaĢama zorunluluğu doğmuĢtur. Hastalıkların biyolojik yönden tedavisinde bu geliĢmeler sağlanırken, hastaların psikososyal sorunları ile daha fazla ilgilenme zorunluluğu gündeme gelmiĢtir Ağrı öyle bir tecrübedir ki insanın hayatının her alanını tüketir. Klinisyenler, araĢtırmacılar ve özellikle hastalar için ağrı, yaĢam kalitesini etkileyen ana etkendir. Ağrı ile ilgili bilgimiz; klınik tecrübe model programlar ve literatür artıĢıyla beraber artarken, ağrı ve yaĢam kalitesi de son yüzyıl içinde palyatif bakımın ana öğeleri olmuĢtur. Hastalar hekime yalnızca ağrının hafifletilmesi için değil, sosyal, fiziksel ve psikolojik durumlarını, dolayısıyla da gerek kendilerinin gerekse ailelerinin yaĢam kalitesini olumsuz yönde etkilediği için baĢvururlar. Son yüzyılda birçok araĢtırmanın sonuçları, hastalar, hasta aileleri ve sağlık çalıĢanlarının görüĢleri katılarak ağrının yaĢam kalitesi üzerine etkileri ile ilgili bir model ortaya çıkarılmıĢtır. Model 4 boyutludur; psikolojik boyut, fizyolojik boyut, sosyal boyut ve spirütüel boyut. Fiziksel boyut: Ağrının fiziksel fonsiyonlara etkisidir. Ağrının; yorgunluk, anoreksia, uykusuzluk, konstipasyon ve bulantı gibi pek çok fiziksel semptomu arttırdığı ve neden olduğu bilinmektedir. Ağrı bütün fiziksel semptomlarla iliĢkilidir ve araĢtırmalar göstermiĢtir ki semptomların hepsi ağrı kontrol altına alınmazsa artmaktadır. Psikolojik boyut: Ağrı, anksiyete ve depresyonla yakından iliĢkilidir. Ağrı kontrolü kaybetme, yararsız hissetme, hayattan zevk almama gibi psikoljik etkilere yol açar. Bunlara ek olarak azalmıĢ konsantrasyon gibi kognitif duruma da negatif etkisi vardır.Tüm bunların yanı sıra araĢtırmalar ağrının aĢırı derecede korkutucu bir durum olduğunu ortaya koymuĢtur. Ağrının artacağı korkusu ağrının, psikolojik sağlıktaki en önemli faktörüdür. 98 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir Sosyal iyi olma: Kronik ağrı konusunda göz ardı edilmiĢ bir konu da aile bireyleri ve akrabalardır. Ağrı hem hasta hem de aile reisi için her Ģeyi tüketen, korkutan ve darmadağın eden bir deneyimdir. Ağrısı olan hastalar, ağrısı daha da kötüleĢeceği korkusu ile, normal günlük aktivitelere katılmakta tereddüt ederler. Hastaların sürekli ağrı korkusu nedeniyle, kiĢiler arası iliĢkilerden kaçınmaları veya kiĢilik değiĢimine uğramaları nedeniyle, sosyal ve ailevi iliĢkileri zarar görebilir. Snelling‘in yürüttüğü bir çalıĢmada kronik ağrının hastanın ailesini nasıl etkilediği ortaya konmuĢtur; kronik ağrının hastada sosyal izolasyon, gerginlik, öfke, anksiyete, alınganlık, umutsuzluk gibi durumlara yol açtığını göstermiĢ, bununla birlikte, aile bireylerinin bu durumla baĢ etme stratejilerinin ağrının tedavisi açısından da büyük önem taĢıdığı, sempati ve duygusal desteğin hastanın kendini daha iyi hissetmesini sağladığı ve yalnızlık, kenara itilmiĢlik duygusunu azalttığını ortaya koymuĢtur. Spiritüel (manevi) boyut: Ağrının maneviyata ve özellikle dini gelenekler üzerine büyük etkisi vardır. Ağrı bir güvensizlik hissi uyandırır, hasta ve ailesi için ölümün mecazıdır. Ağrı hastalığın daha kötüye gittiği ve ölümün yakın olduğu Ģeklinde adlandırılır. Ağrı ek olarak hastalara ümitsizlik duygusu vermektedir ve hastalar ağrı içinde yaĢanacaksa hayatı yaĢamaya değmez bulmaktadırlar. Diğer taraftan bazı hastalar ise ağrı ve hayatı tehdit eden hastalıktan olumlu bir yön çıkartarak yaĢamında olumlu değiĢikliklere yol açabilmektedir. Anestezi uygulamaları için eskiden insanlar ölümden korkarken günümüzde ameliyat sonrası hızlı uyanma, konforlu derlenme ve erken taburculuk - fonksiyonları geri kazanma gibi beklentiler gündemdedir. Yoğun bakım hastalarının erken ve geç dönem yaĢam kalitesi, akut ve kronik ağrı ile iliĢkili yaĢam kalitesi, ameliyathane ve ameliyathane dıĢı uygulamalar ile ilgili yaĢam kalitesi anestezi uygulamaları için hedef oluĢturmaktadır. Anestezi sırasında sırasında iĢlevsel yetersizlikle ilgili üç kavram olan bozulma (impairment), yeti yitimi (disability) ve sakatlık (handicap) ortaya çıkabilmektedir. Bu sorunlarla baĢa çıkabilmek için hekimlerin bilgi ve deneyimleri artırılmalı, teknolojik destek sağlanmalı, eğitim – araĢtırmaya önem verilmeli ve standard kılavuzlar oluĢturulmalıdır. Sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesi, hastalıklar ve hastalıkların tedavisiyle etkilenebilen durumlarla ilgilidir. Doktorların bir hastalığın ya da tedavi uyguIamalarının kiĢinin yaĢamını nasıI etkiIediğini daha iyi anIamaIarını sağlar. YaĢam kalitesinin araĢtırılması, yaĢam kalitesini yükseltmek için giriĢim yapılabiIecek alanların saptanmasına yardımcı olabiIir. Örneğin, bir hastanın verdiği yanıtlar, tekerlekli iskemleye bağımlı olmanın getirdiği kısıtlamalara iliĢkin kaygıIarını yansıtıyorsa, hastanın buIunduğu ortam, tekerlekli iskemleye uygun hale getiriIebiIir. YaĢam kalitesiyle ilgiIi temel sorunun sürekli ağrı olduğu anlaĢıIdığında, ağrının daha iyi kontroI altına alınabiImesi için, hastanın ağrı yönünden değerlendiriImesi ve tedavi seçeneklerinin yeniden gözden geçiriImesi gerekir. AraĢtırmacıIar, yaĢam kalitesiyle ilgiIi olarak ileride yapıIacak çalıĢmaların, insanların daha anlamlı ve keyifli bir yaĢam sürmelerine yardımcı olmasını ümit etmektedir. Kaynaklar 1. Parris WC. Recent Trends And Future Ġn:Raj Pp eds. Pain Management; Practical Management of Pain, 2nd Ed. Philadelphia: Mosby Year Book, 1992:1005. 2. Güleç G, Güleç S. Ağrı ve Ağrı DavranıĢı. Agrı. 2006;18(4):5–9. 3. Çeliker R. Kronik Agrı Sendromları. Türk Fiz Tıp Rehab Derg. 2005;51:14-8. 4. Akdeniz C, Akdeniz F, Aydemir Ö, Gülseren ġ, Kültür S. Sağlık Düzeyi Ölçeği‘nin Türkçe‘ye Uyarlanması ve Güvenilirliği. Klınik Psikofarmakoloji Bülteni.1999;9(2): 104-8. 5. Ferrel BR. The Impact of Pain on Quality Of Life. Nursing Clinics Of North America. 1995; 30(4): 609-16. 6. Loeser JD, Melzack R. Pain. An Overview. Lancet. 1999;353:1607-1609. 7. Snelling J. The Effect Of Chronic Pain On The Family Unit. J Adv Nurs. 1994;19: 543-51. 8. Guyatt G, Feenz D, Patrıck D. Measuring Health Related Quality Of Life. Ann Intern Med. 1993; 118:622–9. 99 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir ANESTEZĠ VE YAġAM KALĠTESĠ Doç. Dr. Altan ġahin Hacettepe Üniversitesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı, Ankara YaĢam Kalitesi genel tanımında kiĢilerin ve toplumların refah, mutluluk ve iyilik durumlarını irdeleyen bir kavramdır. Sağlıkta yaĢam kalitesi ise bir toplumun ya da kiĢilerin aynı parametrelerle fiziksel ve mental durumlarını inceler. Çoğunlukla kronik hastalıkların yaĢam kalitesi üzerine etkileri incelenmesine karĢın, anestezi alarak cerrahi operasyon geçirecek hastaların yaĢam kalitesine yönelik özgün çalıĢmalar çok kısıtlı olmakla birlikte, yaĢam kalitesine yönelik sorgulamalar anestezi ile ilgili birçok çalıĢmada uygulanan yöntemlerin kabul edilebilirlik ve uygulanabilirliğini belirlemede önemli parametreler olmaktadır. Cerrahi iĢlem uygulanacak hastaların ameliyat öncesi, sırası ve sonrasındaki konforları, cerrahinin baĢarısında da önemli bir faktördür. Anestezinin dönemlerine göre hasta konforu ve yaĢam kalitesini etkileyen faktörler: Preoperatif dönem: Ameliyat öncesi dönemde hastaların anksiyete, ağrı ve primer hastalıklarına bağlı sorunlardır. Intraoperatif dönem: Ameliyat sırasında uyanıklık ve farkındalık, postoperatif dönemde de hastanın mental yaĢantısını etkileyebilmektedir. Postoperatif dönem: Ameliyat sonrasında anestezi ya da cerrahiye bağlı olarak geliĢen sorunlardır. Bunlar arasında olan ağrı, ileus, bulantı-kusma, deliryum ve idrar retansiyonu gibi erken dönem sorunları, hastanın mobilizasyon ve hastanede yatıĢ sürelerini uzatarak normal yaĢantısına dönmesini geciktirebilmektedirler. Bunların yanında özellikle erken dönemde uygun analjezik tedavinin verilmediği ameliyat ağrısı çeken hastalarda, uzun vadede kronik ağrı sendromlarının ortaya çıkması da ileride yaĢam kalitesini azaltabilecek bir unsurdur. Sonuç olarak anestezi alan hastalarda erken ve geç dönem yaĢam kalitesi parametrelerinin değerlendirilerek daha optimum yaklaĢımların seçilmesi perioperatif hasta bakımınında temel prensip olmalıdır. 100 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir KRONĠK BENĠGN AĞRIDA YAġAM KALĠTESĠ Prof. Dr. Elvan Erhan Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD, Algoloji Bilim Dalı, Ġzmir “Pain upsets and destroys the nature of the person who feels it”, Aristotle, Nicomachean Ethics Disabilite yaratan kronik ağrı yaygın görülen önemli bir sağlık sorunu ve sosyal bir problemdir. Kronik ağrı ızdırap çekme ve disabilitenin en önemli nedeni olarak yaĢam kalitesini ciddi ölçüde etkilemektedir. Tedavi edilmeyen ağrı fiziksel, psikolojik, davranıĢsal değiĢiklikler oluĢturarak kiĢinin yaĢam kalitesini düĢürür (1). Her bireyin fizyolojik, psikolojik, sosyokültürel, geliĢimsel ve ruhsal değiĢkenlere sahip olduğu ve bu değiĢkenlerin birbiri ile bağlantısı düĢünüldüğünde; herhangi bir stres faktörünün bu değiĢkenlerden bir veya daha fazlasını etkilemesi dolaylı olarak tümüne etki oluĢturabilmektedir (2). Sonuçta bireyin çalıĢabilmesi, para kazanabilmesi, mesleğini yapabilmesi olumsuz etkilenebilmektedir. Kronik benign ağrılı hastalarda üretken bir yaĢam sürmek aslında tedavi baĢarısını değerlendirmede en önemli ölçüm olmaktadır. Kronik benign ağrı kiĢinin yaĢamını engelleyen, stres oluĢturan bir sorun olarak sık görüldüğü ve ciddi ekonomik sonuçlar doğurduğu halde hangi faktörlerin kronik benign ağrıda yaĢam kalitesini etkilediği az araĢtırılmıĢ bir konudur (3,4). Bu konuda yapılmıĢ sınırlı çalıĢmada kronik benign ağrılı hastaların sağlık ve fonksiyonel durumları, aileleri, psikolojik, ruhsal, sosyoekonomik durumları, yaĢ, cinsiyet, gelir düzeyi, medeni durum, çalıĢma koĢulları, meslekleri, aylık tedavi giderleri ve sosyal güvenceleriyle yaĢam kaliteleri arasındaki iliĢki araĢtırılmıĢtır. Yapılan bir çalıĢmada kronik benign ağrılı bireyler içinde iĢ sahibi, ileri yaĢta ve bayan olanların yaĢam kalitesinin daha yüksek, gelir düzeyi düĢük, tedavi giderleri yüksek, sağlık güvencesi olmayanların ise yaĢam kalitesinin daha düĢük olduğu bildirilmiĢtir (1). Bu çalıĢmada doğrulanan cinsiyete bağlı yaĢam kalitesinde farklılık gerek ağrının değerlendirilmesinde, gerekse ağrı kontrolüne yönelik giriĢimlerde kadın ve erkek olgulara farklı bakıĢ gerekliliğini düĢündürebilir. Stres faktörlerinin yaĢam kalitesiyle iliĢkilerinin ileri çalıĢmalarla ortaya konması kronik benign ağrılı hastaların bu stres faktörleriyle baĢa çıkma ve güçlenmelerinde stratejiler geliĢtirebilmeleri için yol gösterici olacaktır. Kaynaklar: 1. Gerstle DS, All AC, Wallace DC (2001). Quality of life and chronic nonmalignant pain. Pain Manag Nurs. 2001;2:98-109. 2. Neuman, B. (1995). The Neuman systems model (3rd ed.). Stanford, CT: Appleton & Lange. 3. Hitchcock, L. S., Ferrell, B. R., & McCaffery, M. (1994). The experience of chronic nonmalignant pain. Journal of Pain and Symptom Management, 9, 312-318. 4. Won, A., Lapane, K., Gambassi, G., Bernabei, R., Mor, V., & Lipsitz, L. (1999). Correlates and management of nonmalignant pain in the nursing home. Journal of the American Geriatrics Society, 47, 936-942. 101 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir YAġLILIK DÖNEMĠNDE ÖNEMLĠ BĠR KAVRAM: YAġAM KALĠTESĠ Doç. Dr. Dilek ASLAN Türk Geriatri Derneği Genel Sekreteri Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı YaĢam kalitesi (Quality of Life; QoL); yaĢamla ilgili niceliksel iyiliğin (ölçütlerde iyileĢme) yanı sıra nitelik açısından en üst düzeydeki hedeflerin yakalanabilmesi olarak tanımlanmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) yaĢam kalitesini bireylerin yaĢadıkları kültür ve değerler sistemi içerisinde amaçları, beklentileri, ilgi alanları, standartları doğrultusunda yaĢamdaki durumlarını algılama biçimleri üzerinden ifade etmektedir. Üretken ve baĢarılı bir yaĢlanma süreci için doğuĢta beklenen yaĢam süresinin uzun olmasının eksik bir yaklaĢım olduğu; buna ek olarak yaĢanan yıllara ―yaĢam bir baĢka ifadeyle anlam‖ katmanın en az birincisi kadar önemli olduğu son dönemlerde benimsenen bir yaklaĢımdır. Bu önemli gerekçeyle planlar, eylemler, stratejilerin kapsayıcılığının artması temel bir yaklaĢım olmalıdır. Türkiye‘de toplam nüfusun yaklaĢık %7‘si 65 yaĢ ve üzeri gruptur. Bir baĢka ifadeyle, ülkemizde beĢ milyon civarından insan yaĢlı nüfus kategorisindedir. Kırsal kesimde (%10) bu pay kentsel bölgelere göre (%6) daha yüksektir. Niceliksel olarak geçmiĢ yıllara göre artma eğiliminde olan bu sayı yaĢlılık dönemi ile ilgili önemli ipuçları vermesine rağmen bu dönemi değerlendirmek için daha fazlasına gereksinim duyulmaktadır. Bir biçimde ―yaĢam kalitesi‖ kavramına da güncel bir yaklaĢım kazandıran bu gibi değerlendirmeler için kavramın klasik tanımını hatırlamakta yarar bulunmaktadır. Bu kavram baĢlıca üç temel alana yoğunlaĢmıĢtır: 1. ―var olma-(being); kiĢinin, bir birey olarak kim olduğuna yanıt arar‖. Fiziksel, psikolojik, vb. açılardan kim olduğunu tanımlamak ister. 2. ―ait olma-(belonging); toplumla ve çevreyle etkileĢimi vurgular‖. Aidiyet, bireyin güvende olduğunu hissetmesi için güçlü bir duygudur. 3. ―gerçekleĢtirme-(becoming); bireyin yaĢamda kendisini tanımlamasına yardımcı olur‖. Bir baĢka ifadeyle birey amaçlarına yönelik olarak bazı eylemleri tanımlar. Örneğin; mutlu olabilmek için boĢ zamanlarını üretken bir biçimde geçirmeyi amaç edinir. Son 30-40 yıldır sağlığın korunması ile birlikte tartıĢılan ―sağlığın geliĢtirilmesi‖ yaklaĢımı da nitelikli bir yaĢamın gereğini vurgular. Sağlığın geliĢtirilmesi aynı zamanda nitelik kavramının çok da kolay bir hedef olmadığını, çok farklı yaklaĢımların birlikte ele alınması gerektiğini de önceler. GeniĢ boyutları olan yaĢam kalitesinin değerlendirilmesi konusunda da geçmiĢten bu güne farklı yöntemlerin geliĢtirilmesi söz konusu olmuĢtur. Bu konuda sayısal açıdan en sık kullanılanları arasında doğuĢta beklenen yaĢam süresi ve sağlığa ayarlanmıĢ yaĢam yılı (HALE) bulunmaktadır. Bu iki değer arasındaki fark yaĢam kalitesine dair bazı ipuçları verebilir. Bir toplum ya da ülkede HALE; doğuĢta beklenen yaĢam süresine ne kadar yakın ise o toplumda yaĢayan bireylerin nitelikli yaĢama olasılığının da yüksek olduğu ifade edilebilir. DSÖ verilerine göre Türkiye‘de 2006 yılı itibarıyla doğuĢta beklenen yaĢam süresi 73 (kadınlar için 75,0 ve erkekler için 71,0); HALE değeri ise 2003 yılı için 62‘dir (kadınlar için 63 ve erkekler için 61 yıldır. HALE ve doğuĢta beklenen yaĢam süresi arasındaki farktan da anlaĢılacağı gibi ülkemizde bireyler yaĢlılık dönemini herhangi bir sağlık sorunu yaĢayarak geçirmektedirler. Bir baĢka ifadeyle yaĢlılık dönemi; yaĢam kalitesinin gerilediği bir dönemdir. Bu dönemde bireysel özelliklerin olumsuzluğu (sosyo-ekonomik durumun kötülüğü, öğrenim düzeyinin düĢüklüğü, cinsiyet gibi), fonksiyonel bozukluk, günlük yaĢam aktivite düzeyinin azalması, hareket yeteneğinin gerilemesi, hareket ve görme sorunlarından kaynaklanan düĢme kaygısı, uyku sorunları, engelliliğe neden olan diğer koĢul ve durumlar yaĢam kalitesini azaltmaya yol açmaktadır. YaĢlı bireylerde kronik dejeneratif hastalıkların sıklığının artması bu süreci hızlandıran önemli bir etken olarak kabul edilmektedir. Objektif ölçekler 102 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir aracılığı ile yapılan yaĢam kalitesi değerlendirmelerde sağlığı ilgilendiren durumlara yönelik algısal boyutun yaĢam kalitesini etkilediği ortaya çıkmaktadır. Örneğin 65 yaĢ ve üzeri hekimler arasında yapılan bir çalıĢmada yaĢam kalitesi SF-36 ölçeği kullanılarak değerlendirilmiĢ, ölçeğin genel sağlık boyutundan alınan düĢük puanın nedeni olarak katılımcıların sağlığın kötüye (olumsuza) doğru ilerlemesiyle ilgili algısal boyutun önemive vurgu yapılmıĢtır. Yukarıda yaĢam kalitesi ile ilgili tanımlanan genel baĢlıklara yönelik fiziksel, sosyal, ruhsal, algısal boyutlarda kanıta dayalı çalıĢmaların sonuçları ön plana çıkmaktadır. AĢağıda bu çalıĢmaların bazılarına iliĢkin bilgiler sunulmuĢtur: 1. Sağlığın sosyal ve algısal boyutunun önemli bir konusu olan ―yaĢamda amaç edinmek‖ kiĢilerin daha uzun yaĢamalarını sağlamaktadır. Bu konuda biyolojik temelli açıklamalar kısıtlı olmasına rağmen kiĢilerin var olan biyolojik, fizyolojik, vb. kapasitelerini en iyi Ģekilde kullanma gayretlerinin süreci olumlu etkileyebildiği üzerinde durulmaktadır. 2. Sosyo-demografik belirleyiciler yaĢam kalitesini etkilemektedir. Örneğin, Çin‘de yapılmıĢ bir çalıĢma sonucuna göre kırsal kesimde yaĢamak kentsel kesimde yaĢamaya göre yaĢlıların yaĢam kalitesini daha olumsuz etkilemiĢtir. 3. Ekonomik koĢulların iyileĢmesi yaĢam kalitesini artıran bir faktördür. Bu iliĢkiyi belirleyen ve bu iliĢkiden etkilenen değiĢkenler de bulunmaktadır (örneğin, baĢkalarına bağımlı olmayan yaĢam sürme, günlük yaĢamı kendi baĢına sürdürebilme gibi). 4. Kronik hastalığı olan yaĢlılarda ağrı önemli bir sorundur. Giderilmemesi yaĢam kalitesini yakından etkilemektedir. 5. DüĢmelerin engellenmesi yaĢlılık döneminde yaĢam kalitesini geliĢtiren bir müdahaledir. Gelecek için öneriler: YaĢlılık döneminde yaĢama dair niteliğin artırılması için uygun zamanda doğru müdahalelere gereksinim bulunmaktadır. Bu süreçte 1999 yılından bu yana DSÖ tarafından yapılan ―Aktif YaĢlanma Fark Yaratır‖ vurgusu da öncelenmelidir. Doğum öncesinden baĢlayıp ölüme kadar yaĢam süresinin tamamını kapsayan ―aktif yaĢlanma‖ yaklaĢımının amacı ileri yaĢlarda beklenmeyen ve erken ölümlerin önlenmesi, kronik hastalıkları olan bireylerin hastalıklarına bağlı engellilik durumu yaĢamamaları, bireylerin ileri yaĢlarında da yaĢamdan zevk alabilmeleri, yaĢlı bireylerin toplumun sosyal, politik, ekonomik içerikli aktivitelerine katılabilmeleri, sağlık harcamalarının daha az maliyetli olması ve bu giderler için devletin sorumluluğunun sağlanmasıdır. Aktif yaĢlanma bileĢenleri geliĢtirilirken yaĢlıların yaĢamları ile ilgili aĢağıdaki baĢlıklara özen gösterilmesi gerekir: 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. Saygın bir yaĢam sürmek Fiziksel, sosyal ve ruhsal açıdan ihmal ve istismarla karĢılaĢmamak Ayrımcılıkla karĢılaĢmamak Güçlü sosyal iliĢkiler içinde olmak Rehabilite edici hizmetler dahil olmak üzere sağlık hizmetlerinin tamamına ulaĢılabilirliği kolaylaĢtırmak Sosyal güvenlik sistemlerinin yaĢlılık dönemi için de var olmasını sağlamak Fiziksel ve sosyal çevre koĢullarının yaĢlılara yönelik olarak düzenlemek YaĢlılara toplumda verilen değerin artmasını destekleyen koĢullar yaratmak Günlük yaĢamı bağımsız olarak sürdürebilmek Müdahale programları sağlığın korunması ve geliĢtirilmesi felsefesinin basamaklarını kapsayan bir bütünlük içinde olmalı ve yaĢamın erken dönemlerinde baĢlamalıdır. Sağlığın geliĢtirilmesi sekiz temel adımı içeren bir uygulamalar bütünüdür. Bu bütün içinde; yeterli ve dengeli beslenme, fizik egzersiz, 103 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir düzenli uyku, boĢ zamanları ―üretken‖ aktivitelerle değerlendime, güvenli bir cinsel iliĢki, sigara, alkol ve madde bağımlılığından uzak durabilme, güneĢ ıĢınlarının zararlarından korunma, kaza ve yaralanmalardan korunma, stresle baĢedebilme baĢlıkları yer almaktadır. Sonuç olarak yaĢlılık döneminde niceliksel değerlendirmelerin yanı sıra yaĢam niteliksel açıdan da önemsenmeli, bu bakıĢ açısının gereği müdahaleler kurumsal ve bireysel düzeylerde tamamlanmalıdır. Yararlanılan baĢlıca kaynaklar 1. Active Ageing, A Policy Framework. WHO publications 2002. http://whqlibdoc.who.int/hq/2002/WHO_NMH_NPH_02.8.pdf. EriĢim Tarihi: 3 Ocak 2010. 2. Aslan D. Aktif YaĢlanma ve YaĢam Boyu YaklaĢım. In: Temel Geriatri 2008. Ankara, 2008; 1624. 3. Aslan D. YaĢlılık Döneminde YaĢam Kalitesi Kavramı In: Gerontoloji ve Geriatri II Kurs Kitabı. BM-INIA, HÜ-GEBAM, Geriatri Derneği Yayınları (Yayına hazırlayanlar: Aslan D, Özbek M.). Rekmay ofset basımı, 2009; pp. 199-204. 4. Aslan D, Kanuncu S, Gökçe-Kutsal Y. Ankara Tabip Odasına Kayıtlı 65 YaĢ ve Üzeri Hekimlerin Profili AraĢtırması. AraĢtırma Raporu. ATO Yayınları, Mattek Matbaacılık, 2009. 5. Boyle PA, Barnes LL, Buchman AS, Bennett DA.Purpose in Life Is Associated With Mortality Among Community- Dwelling Older Persons. Psychosom Med. 2009 June ; 71(5): 574–579. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC2740716/pdf/nihms-133740.pdf. EriĢim: 5 ġubat 2010. 6. BölükbaĢı N. YaĢam Kalitesi Kavramı. Geriatri Kitabında. TTB ve Geriatri Derneği Yayınları, Mart 2007; 45-50. 7. Caltagirone C, Spoletini I, Gianni W, Spalletta G. Inadequate pain relief and consequences in oncological elderly patients. Surg Oncol. 2009 Dec 14. [Epub ahead of print]. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/20015635?itool=EntrezSystem2.PEntrez.Pubmed.Pubm ed_ResultsPanel.Pubmed_RVDocSum&ordinalpos=15. EriĢim: 8 ġubat 2010. 8. Detailed database search. http://apps.who.int/whosis/data/Search.jsp?countries=%5bLocation%5d.Members EriĢim: 8 ġubat 2010. 9. Dong X, Simon MA.Health and aging in a Chinese population: urban and rural disparities.Geriatr Gerontol Int. 2010 Jan;10(1):85-93. 10. Health at a Glance Turkey, Minsitry of Health, Turkey (Yardım N, Mollahaliloğlu S, Hülür Ü, Özbay H, Çaylan AK, Ünüvar N, Aydın S. Eds). RSHC, School of Public Health, 2007; pp. 3738. 11. Saygun M. Geriatride YaĢam Kalitesi. Geriatride Multidispliner YaklaĢım Sempozyumu. Sempozyum Kitabı (BaĢar MM, Çakmak A, Eds). Geriatri Derneği ve Kırıkkale Üniversitesi Yayını, 2008; 23-35. 12. Spoelstra S, Given B, Von Eye A, Given C. Fall Risk in Community-Dwelling Elderly Cancer SurvivorsJ Gerontol Nurs. 2010 Jan 28:2-10. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/20128528?itool=EntrezSystem2.PEntrez.Pubmed.Pubm ed_ResultsPanel.Pubmed_RVDocSum&ordinalpos=1. EriĢim: 8 ġubat 2010. 13. Takemasa S.Factors affecting QOL of the home-bound elderly disabled. Kobe J Med Sci. 1998 Jun;44(3):99-114. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/10209931?itool=EntrezSystem2.PEntrez.Pubmed.Pubm ed_ResultsPanel.Pubmed_RVDocSum&ordinalpos=8 14. Yazgan Ç, Kora K, Topçuoğlu V, KuĢçu K. Huzurevinde Kalan Demansı Olmayan YaĢlılarda YaĢam Kalitesini Etkileyen Faktörler. Türk Geriatri Dergisi 2006; 9 (3): 143-149. 104 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir YAġLILARDA YAġAM KALĠTESĠ-DEĞERLENDĠRME VE ÖLÇEKLER Doç. Dr. Rezzan GÜNAYDIN Ġzmir Bozyaka Eğitim ve AraĢtırma Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Kliniği Dünyada ―demografik devrim‖ oluĢmakta ve popülasyonun demografik profili yaĢlılara doğru yer değiĢtirmektedir. Hem geliĢmiĢ hem de geliĢmekte olan ülkelerde yaĢlı popülasyonun sayısında büyük oranda ve süregen bir artıĢ söz konusudur. Bu olgu hem fertilite oranlarında hem de tüm yaĢlardaki mortalite hızlarında azalmanın bir sonucudur. ġu anda ≥ 60 yaĢ üzeri kiĢilerin sayısının 629 milyon olduğu ve bunun 2/3‘ünün geliĢmekte olan ülkelerde yaĢadığı tahmin edilmektedir. Bu sayının 2025‘de iki kat, 2050‘de üç kat artacağı düĢünülmektedir. YaĢlı popülasyonundaki artıĢın geliĢmekte olan ülkelerde geliĢmiĢ ülkelere göre daha fazla olacağı, 2050‘de dört kat artarak tüm dünyadaki yaĢlı popülasyonun %75‘nin bu ülkelerde yaĢayacağı da bildirilmektedir. Oldukça hızlı bir Ģekilde artan yaĢlı popülasyonda yaĢam kalitesinin korunması ve artırılması hem bu yüzyıl hem de önümüzdeki yüzyılda sağlık alanındaki en önemli hedeflerden biri olmalı ve geriatrik rehabilitasyonun temel prensipleri arasında yer almalıdır. Daha uzun yaĢam hem önemli fırsatlar hem de zorluklar ortaya çıkarır. Pek çok arzu ve isteğini gençliğinde elde etmiĢ olan yaĢlı birey kiĢiselliği ve sosyalliğine katkı sağlayacak ve geliĢtirecek önemli fırsatlara sahiptir. Bu fırsatlar yaĢam doyumu sağlayarak oldukça pozitif etkiler oluĢturur. Bununla birlikte ilerleyen yaĢ ile bağımsızlık, sosyal iletiĢim, sağlık hizmetleri ve topluma katılım ile iliĢkili güçlüklerle de karĢılaĢılır. YaĢlı bireyler; azalmıĢ fiziksel ve mental beceriler, emeklilik ve emekli maaĢına bağımlı olmak, eĢ, aile bireyleri ya da arkadaĢ kaybı sonucu yalnız kalma nedeniyle daha hassas ve korunmasızdır. YaĢlı bireylerin eksponansiyel olarak artan sayısı ve yaĢlanmanın getirdiği fırsatlar ve güçlükler dikkate alındığında yaĢam kalitesi yaĢlı bireylerin yaĢam deneyimlerini saptamada anahtar son noktadır. Bu nedenle yaĢlı bireylerde kullanılan yaĢam kalitesi ölçümleri güvenilir ve geçerli olmalıdır. YaĢlıların yüksek oranda kronik hastalıklara sahip olmaları, kronik kalp hastalıkları ve demans gibi bazı hastalıkların daha sonraki yaĢamı etkilemesi nedeniyle yaĢlılarda sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesinin (SYK) uygun bir Ģekilde değerlendirilmesi daha da önemlidir. Sağlık son durumunun mortalite ve teknik baĢarının değerlendirilmesi gibi geleneksel ölçümler ile değerlendirilmesi hastanın iyilik halinin yeterli bir göstergesi değildir. Tedavi sonuçlarının sadece semptomatoloji ve teknik baĢarı açısından sunulması oldukça basittir ve tedavi uyumsuzluğuna neden olabilecek ve kiĢinin yaĢam kalitesini bozabilecek faktörleri açıklamaz. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖWHO) 1947‘de sağlığı, sadece hastalığın veya yetersizliğin bulunmaması olarak değil aynı zamanda fiziksel, mental ve sosyal iyilik halinin de varlığı olarak tanımlamıĢtır. Bu nedenle SYK‘da düzelme sağlamayan sadece geleneksel biyomedikal özellikleri düzelten bir tedavinin baĢarısı kısıtlıdır. Bunun sonucu olarak yaĢam kalitesi son üç dekattan beri önemli bir sağlık son durum değiĢkeni olmuĢtur. Literatürde 1973 öncesi yaĢam kalitesi ile ilgili yayın yokken 1980 ortalarına doğru eksponansiyel bir artıĢ olduğu ve sadece 2004‘de 1600 yayın olduğu gözlenmektedir. Son beĢ yılda 65 yaĢ üzeri kiĢilerde yaĢam kalitesi ile ilgili 3151 yayın olduğu bunların da 79‘unun derleme olduğu gözlenmektedir YaĢam kalitesinin tanımlanması ve ölçülmesi YaĢam kalitesini ifade eden pek çok tanımlama olmasına rağmen bunlar tanımlayıcı olmaktan çok betimleyicidir. Tanımlama olmaması yaĢam kalitesi ile ilgili araĢtırmalarda ortaya çıkan uyuĢmazlıkların nedeni olmuĢtur. YaĢam kalitesini değerlendirmeyi amaçlayan pek çok ölçüm geliĢtirilmiĢtir fakat çok azı yaĢam kalitesini oluĢturan boyutların neler olduğunu belirlemeye çalıĢmıĢtır. Son zamanlarda yaĢam kalitesi değerlendirmelerinin çok boyutlu olması ve subjektif özellikleri içermesi ile ilgili fikir birliği vardır. Ayrıca yaĢam kalitesi ve SYK‘nın ayrı ayrı belirlenmesi ile ilgili de görüĢ birliği oluĢmuĢtur. YaĢlılarda yaĢam kalitesi ölçümü ile ilgili fikir birliği yoktur. Arnold; bu popülasyonda yaĢam kalitesi değerlendirmelerinin fiziksel fonksiyon ve semptomlar, emosyonel, davranıĢsal, kognitif ve entelektüel 105 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir fonksiyonlar, sosyal fonksiyon ve destek varlığı, yaĢam doyumu, sağlıkla ilgili algılar, ekonomik durum, ilgi alanlarını ve boĢ zamanları değerlendirebilme, seksüel fonksiyon, enerji ve vitaliteyi içermesi gerektiğini vurgulamıĢtır. Darnton-Hill yaĢlılarda hem yaĢam kalitesi hem de yaĢam beklentilerini belirlemede sosyoekonomik faktörlerin özellikle de gelirlerin önemli olduğunu belirtmiĢtir. YaĢlılarda yaĢam kalitesinin ölçülmesinde problemler YaĢlılarda yaĢam kalitesi ile ilgili araĢtırmaların çoğu genç popülasyonlarda veya spesifik hasta gruplarında kullanım için geliĢtirilmiĢ ölçeklerle yapılmıĢtır. Üstelik çalıĢılan popülasyonlar sıklıkla huzurevlerinden seçilmiĢtir. Bu nedenle bulguların genelleĢtirilmesi kısıtlı olabilir. YaĢlı popülasyon hem sağlıklı hem de sağlığı bozulmuĢ bireyleri kapsar. Sağlıkta azalma olurken psikolojik iyilik hali gibi SYK‘nın subjektif boyutlarının değiĢkenliğinde artıĢ olduğu gözlenmektedir. YaĢlı popülasyonun heterojen olması nedeniyle tüm uygulamalar için uygun olabilecek tek bir ölçümün kullanılması zordur. Ayrıca hastalıkların etkisini değerlendirmek üzere geliĢtirilmiĢ ölçekler sağlıklı popülasyonu değerlendirmek için uygun değildir. Farklı uygulama tipleri için farklı ölçekler gereklidir. Eğer uygulanan ölçek o popülasyon için geliĢtirilmemiĢ ise tavan ve taban etkilerinin ortaya çıkma olasılığı yüksektir. Örneğin; depresyonu değerlendiren pek çok ölçek somatik sorular içerir ve yaĢ ile ilgili fonksiyonel kısıtlılığı olanlarda abartılı skorlar ortaya çıkabilir. Hastaları değerlendiren ölçeklerin çoğunun orijini dikkate alındığında, sağlıklı yaĢlıların çoğu gerçekte yaĢam kalitelerinin çok iyi olduğunu düĢündükleri için bu bireyleri değerlendirmede çok az değere sahiptirler. YaĢlılarda sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesi SYK kavramı DSÖ‘nün sağlıkla ilgili olarak 1947 yılında yaptığı orijinal tanımlamaya dayanır. WHOQoL çalıĢma grubu 1993 yılında yaĢam kalitesini bireyin içinde yaĢadığı kültürel değerler sistemi ve kendi beklentileri açısından yaĢamdaki durumu ile ilgili algısı olarak tanımlamıĢtır. Patrick ve Erickson SYK‘yı; hastalık, yaralanma, tedavi veya kurallar tarafından etkilenen yetersizlik, fonksiyonel durum, algı ve sosyal fırsatlar tarafından modifiye edilen yaĢam süresine biçilen bir değer olarak tanımlamıĢtır. Genel olarak kabul edilen görüĢe göre SYK‘nin ölçülmesinde fiziksel fonksiyon, psikolojik durum, ağrı gibi somatik semptomlar, iliĢkileri içeren sosyal fonksiyon, seksüel fonksiyon, meslekle ilgili fonksiyon ve finansal durum gibi çok sayıda önemli alan değerlendirilmelidir. Hickey ve arkadaĢları yaĢlılarda SYK ölçekleri ile ilgili derlemelerinde hem jenerik hem de spesifik ölçeklerin bu amaçla kullanıldığını bildirmiĢlerdir. Bu derlemede 37 çalıĢma değerlendirilmiĢ ve çalıĢmaların 33‘ünde jenerik, 8‘inde ise hastalık spesifik ölçek kullanıldığı saptanmıĢtır. En sık kullanılan jenerik ölçeğin SF-36, spesifik ölçeğin ise Minnesota Kalp Yetmezliği ile YaĢam Ölçeği (Minnesota Living with Heart Failure Questionnaire-MLHFQ) olduğu gözlenmiĢtir. Ancak yazarlar çalıĢmaların hiç birinde ileri yaĢa spesifik olarak geliĢtirilmiĢ bir ölçek kullanılmadığını ve kısmen bunun sonucu olarak SYK‘nın ileri yaĢ gruplarında önemli olabilen diğer boyutlardan çok fiziksel fonksiyonun etkisi altında kalmıĢ olabileceğini bildirmiĢlerdir. SYK‘nın aynı çalıĢmada gençler ve yaĢlılar arasında karĢılaĢtırılması bu problemlerden bazılarını ortaya çıkarmak için kullanılabilir. Bu çalıĢmalardan bir tanesi Trief ve arkadaĢları tarafından insülin ile tedavi edilen diyabetik hastalarda yapılmıĢ ve yaĢlı hastalar ile gençlerin SYK‘ları karĢılaĢtırılmıĢtır. Beklenildiği gibi yaĢlı hastaların jenerik ölçeğin mental bölümünde daha iyi oldukları ancak fiziksel bölüm açısından kötü durumda oldukları gözlenmiĢtir. Hastalığa spesifik ölçeklerde yaĢlıların daha fazla doyuma, daha az emosyonel etkiye ve daha iyi baĢa çıkma yeteneğine sahip olduğu da saptanmıĢtır. YaĢam kalitesinin kullanımı YaĢam kalitesi ile ilgili tartıĢmalar iki bin yıl önce Aristo tarafından baĢlatılmıĢtır ancak ne anlam ifade ettiği ile ilgili tartıĢmalar hala devam etmektedir. Aristo‘ya göre iyi yaĢam kalitesi sadece iyi bir yaĢama sahip olmak değil aynı zamanda onu devam ettirmektir. Bu durum yaĢam kalitesini sürdürmek için taktiklerin oluĢturulduğu yaĢam olarak tanımlanan ileri yaĢlarda daha çok geçerlidir. YaĢlıların çoğu bu taktikleri geliĢtirme konusunda ustalaĢmıĢtır. Hasta tedavi hedefleri içine yaĢam kalitesini dahil etmek 106 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir klinisyene fikir verebilir. Bir tedavi sonrasında klinik olarak anlamlı bir değer oluĢturması için yaĢam kalitesi skorlarındaki farklılığın ne olması gerektiği ile ilgili güçlük vardır. Hastalar en az değiĢim olan bir değeri faydalı olarak algılar ve onu yerine koymak için tedavilerini değiĢtirme gereksinimini belirtirler. Klinisyen için ise bir müdahale önerebilmek için değiĢimin en küçük etki büyüklüğüne sahip olması gereklidir. Ancak anlamlı değiĢim; değiĢimin nasıl kavramsallaĢtırıldığı, kullanılan yaĢam kalitesi ölçeğinin ne olduğu, pozitif veya negatif değiĢim olup olmadığı ve baĢlangıç skorlarının ne olduğu gibi çeĢitli durumlara bağlıdır. YaĢam kalitesi ölçekleri Hasta tarafından bildirilen sağlık üzerine odaklanmanın sonucu olarak pek çok ölçek geliĢtirilmiĢtir ve çeĢitli sağlık ve hastalık durumları için seçilmiĢ ölçekler mevcuttur. Hasta tarafından bildirilen sağlık ölçekleri (HBSÖ) iki kategoride sınıflandırılabilir: jenerik ve spesifik. Jenerik ölçekler yaĢ, hastalık veya tedaviye spesifik değildir, hem hasta hem de genel popülasyon ile ilgili SYK‘nın çok yönlü kavramlarını kapsar. Bu nedenle her iki popülasyonda da uygulanabilir. Popülasyon temelli normal değerler hesaplanabilir ve böylece genel popülasyon ve spesifik hastalık gruplarından elde edilen verilerin yorumlanması sağlanabilir. Jenerik ölçekler iki grupta sınıflanır: sağlık profilleri ve yararlılık ölçekleri. Sağlık profillerinde SYK‘nin farklı alanları ayrı ayrı skorlanır. Bazen tek ya da özet skor oluĢturulabilir ancak profil kullanımını destekleyenler ölçümün ayrı alanlar içinde yapılmasının daha anlamlı olduğunu ileri sürerler. SF-36 en sık kullanılan jenerik sağlık profilidir. Fiziksel ve sosyal fonksiyon ile mental sağlığı içeren sekiz alandan oluĢur. Yararlılık ölçekleri SYK‘nin genellikle birkaç alanını içermesine rağmen ağırlıklı olarak tek bir indeksten oluĢur ve 0 ölümü 1 mükemmel sağlığı ifade eder. EuroQoL (EQ-5D) yararlılık ölçeğine bir örnektir ve sağlık durumunun indirekt değerinin saptanmasını kapsar. Yararlılık ölçeklerinin avantajı maliyet-yarar ekonomik analizlerinde kullanım için önerilmesidir. Dezavantajı ise tek bir skora sahip olmasının verilerin yorumlanmasını kısıtlamasıdır. Spesifik ölçekler özel bir hastalığa (diyabet gibi), hasta popülasyonuna (yaĢlılar gibi), spesifik bir probleme (ağrı gibi) veya tanımlanmıĢ bir fonksiyona (günlük yaĢam aktiviteleri gibi) spesifik olabilir. Hastalık spesifik ölçekler içeriğinin spesifik olması nedeniyle daha fazla klinik uygulamaya sahiptir ve duruma spesifik değiĢikliklere artmıĢ duyarlılık ile iliĢkilidir. Jenerik ölçeklerin geniĢ içeriği spesifik ölçeklerle elde edilemeyen tedavi yan etkilerini ve eĢlik eden bulguların saptanmasını sağlar. Bu nedenle bu ölçekler tedavi etkinliği belirsiz olan yeni sağlık bakım teknolojilerinin etkisini değerlendirmede yararlıdır. Bununla birlikte geniĢ içerik küçük ancak önemli değiĢikliklere duyarlılığı azaltabilir. Bu nedenle sağlık son durum değerlendirmelerinde jenerik ve spesifik ölçeklerin birlikte kullanılması önerilir. HBSÖ; rutin hasta bakımı, klinik araĢtırmalar, denetim ve kalite güvencesi, popülasyon araĢtırmaları, kaynakların paylaĢımı gibi konularda giderek artan bir Ģekilde kullanılmaktadır. Ancak hangi ölçeğin kullanılması gerektiği ile ilgili fikir birliği yoktur. Ölçek özelliklerinin yapısal olarak incelenmesi ölçeğin seçimi ve standardizasyonu için ön gerekliliktir. Spesifik popülasyonlarda (yaĢlı bireyler gibi) uygulanacak ölçeklerin özelliklerinin saptanması gereklidir. Ölçeğin güvenilir ve detaylı bilgi sağlaması için güvenilirlik, geçerlilik, tekrarlanabilirlik, yanıt verilebilirlik, kabul edilebilirlik, doğruluk ve uygulanabilirlik özelliklerine sahip olması gerekir. Pek çok çalıĢmacı yaĢlılarda sağlık ile iliĢkili yaĢam kalitesinin çok boyutlu değerlendirilmesinin gerekli olduğunu (yaĢlılara spesifik ölçeklere ek olarak jenerik ve hastalık spesifik ölçekler) bildirmektedir. YaĢlılarda SYK değerlendirilirken dikkat edilmesi gereken iki önemli nokta vardır. Ġlki, yaĢlılarda yaygın olarak kullanılan SYK ölçekleri yaĢlı bireyler için geliĢtirilmemiĢtir. Bu ölçekler fiziksel yeteneği normal olan daha genç eriĢkinler için geliĢtirilmiĢtir. Bu nedenle yaĢlıların SYK değerlendirimleri fiziksel fonksiyonların aĢırı vurgulanması nedeni ile daha düĢük olarak değerlendirilecektir. Ġkincisi, günümüze kadar yaĢlı spesifik yaĢam kalitesi ölçeği geliĢtirmeye yönelik çok az uğraĢı olmasıdır. Son zamanlarda 107 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir erken yaĢlılık dönemindeki kiĢilerde sosyolojik bakıĢ açısından kullanım için 19 soru içeren bir anket olan CASP-19 geliĢtirilmiĢtir. YaĢlı gruplar için bir diğer ölçek WHO tarafından uluslararası 22 merkezin katılımı ile geliĢtirilmiĢtir. WHOQOL-Old; WHOQOL-100‘ün yaĢlı spesifik bir versiyonudur. Hem CASP-19 hem de WHOQOL-Old yaĢam kalitesinin jenerik ölçekleridir ve SYK‘nin ölçümü olarak tasarlanmamıĢlardır. Sonuç olarak; jenerik veya hastalığa spesifik ölçeklerin genç popülasyonlarda gösterdikleri iyi ölçüm özelliklerini yaĢlı popülasyonda da aynı derecede gösterecekleri varsayılamaz. Bu nedenle araĢtırmalarda veya klinik pratikte kullanmak için hasta tarafından değerlendirilen bir ölçek seçilirken; öğe içeriğinin uygunluğu, önerilen uygulama ve hasta popülasyonu ile bağıntısı ve seçilen popülasyon ve ortam için ölçek özelliklerinin uygunluğu dikkate alınmalıdır. Yararlanılan baĢlıca kaynaklar 1. Hickey A, Barker M, McGee H, O'Boyle C. Measuring health-related quality of life in older patient populations: a review of current approaches. Pharmacoeconomics 2005;23:971-93. 2. Arslan ġ, Gökçe Kutsal Y. Geriatride yaĢam kalitesinin değerlendirimi. Geriatri 1999; 2: 173-78. 3. Netuveli G, Blane D. Quality of life in older ages. Br Med Bull 2008;85:113-26. 4. Haywood KL, Garratt AM, Fitzpatrick R. Quality of life in older people: a structured review of generic self-assessed health instruments. Qual Life Res 2005;14:1651-68. 5. O'Boyle CA. Measuring the quality of later life. Philos Trans R Soc Lond B Biol Sci 1997;352:1871-9. 6. Trief PM, Wade MJ, Pine D, Weinstock RS. A comparison of health-related quality of life of elderly and younger insulin-treated adults with diabetes. Age Ageing 2003; 32: 613–18. 7. Haywood KL, Garratt AM, Schmidt LJ, Mackintosh AE, Fitzpatrick R. Health status and quality of life in older people: a structured review of patient-reported health instruments report from the patient-reported health instruments group to the department of health, 2004. (http://phi.uhce.ox.ac.uk). EriĢim tarihi: 30 Ocak 2010. 108 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir YAġLILIKTA YAġAM KALĠTESĠNĠ ETKĠLEYEN NEDENLER Dr. Pembe KESKĠNOĞLU, PhD Ġzmir Ġl Sağlık Müdürlüğü Doğurganlığın azalması ve doğumda beklenen yaĢam süresinin uzaması ile yaĢlı nüfus tüm dünyada artmaktadır. 2000 yılında 600 milyon olan 60 yaĢ üzerindeki kiĢi sayısının 2050 yılında 2 milyara ulaĢacağı öngörülmektedir. Ülkemizde de yaĢlı nüfus artmaktadır; 2000 yılında %5.6 olan 65 yaĢ ve üzeri nüfus oranı, 2009 yılında %7.0‘a ulaĢmıĢ, yaĢlı kiĢi sayısı 5 milyonun üzerine çıkmıĢtır. Bu sayının 2020-2025‘te 8 milyonu bulacağı tahmin edilmektedir. GeliĢmekte olan ülkelerde tüm nüfus içindeki yaĢlı nüfus oranı kadar, yaĢlı nüfusun hacimsel (sayısal) büyüklüğü de dikkate alınmalıdır. YaĢlı nüfus tüm dünyada artmakla birlikte geliĢmekte olan ülkelerde artıĢ hızı daha fazladır. 2025 yılında tüm yaĢlıların %70‘inin geliĢmekte olan ülkelerde yaĢayacağı düĢünülmektedir. Uzun yıllardır nüfusun yaĢlanması olgusu ile karĢı karĢıya olan geliĢmiĢ ülkeler sağlık ve sosyal güvenlik sistemlerini yaĢlı nüfusun sorunlarının çözümü için ayarlamıĢtır. Buna karĢılık geliĢmekte olan ülkeler, belli bir refah düzeyine eriĢmeden ve diğer yaĢ gruplarının sağlık problemlerini çözmeden nüfusun yaĢlanması problemi ile karĢı karĢıya kalmıĢtır. Olumlu olmayan bir bakıĢ açısıyla tanımlama yapılırsa, yaĢlılık dönemini, bireyin üretimden çekildiği, rol, statü kayıpları yaĢadığı, bağımlılığın ve kaza riskinin arttığı, fiziksel gücün azaldığı, yeti yitimlerinin arttığı, bedenin dıĢ çevreye uyumunun zayıfladığı, bağıĢıklık sisteminin zayıflamasından dolayı hastalıklara yatkın olduğu, dejeneratif ve kronik hastalıkların yaĢandığı, ilaç tüketiminin arttığı bir dönem ve bu dönemin hem sağlık sistemini hem de sosyal ve ekonomik sistemleri ilgilendiren çok sektörlü ve çok disiplinli bir hizmet gerektiren önemli bir toplum sağlığı sorunudur. YaĢlılık dönemine olumlu bir tanımlama yapmayan yukarıdaki yaklaĢım, özünde yaĢlılıkla ilgili gerçeklik ve temel çözüm önerisini barındırmaktadır. YaĢlılık, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından da ―çevresel faktörlere uyum sağlayabilme yeteneğinin azalması‖ olarak tanımlanmıĢtır. YaĢlılıkta uyum yeteneğinin azalmasına ek olarak kronik hastalıklar, bağımlılık ve özürlülük artmaktadır. Bu durumda yaĢlılıkta sağlıklı yaĢlanma, özürlülük ve bağımlılıkla geçirilen yılların azaltılması, yaĢanılan yılların kalitesi gibi konular öne çıkmaktadır. YaĢlılık dönemine bakıĢ açısı, yalnızca yaĢlıya gereksinimi olan sağlık ve bakım sağlamayı değil, toplumla bütünleĢme, kaybolan statü ve rollerin yeniden kazanımı, iĢlevlerin artırılması, boĢ zamanların etkili değerlendirilmesi, üretken, baĢarılı ve bağımsız bir yaĢlanma, psikolojik ve sosyal yönden de iyilik halinin sağlanması, geliĢtirilmesi ve yaĢamdan zevk alma gibi konuları da içermelidir. Bu nedenle, günümüzde yaĢlılık ile ilgili hazırlanan politika ve programlar yaĢam kalitesinin arttırılmasını hedeflemelidir. YaĢam kalitesi genel anlamda bireyin fiziksel, psikolojik ve sosyal iyilik hali olarak ifade edilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü yaĢam kalitesini kendi amaçları, beklentileri, standartları ve ilgilerini göz önüne alarak bireylerin içinde yasadıkları kültür ve değerler sisteminde kendi konumlarını algılamaları biçiminde tanımlamaktadır. YaĢlılık dönemi yaĢam kalitesinin azaldığı dönemlerin baĢında gelmektedir. Bu dönemde yaĢam kalitesinin değerlendirilmesi önem kazanmaktadır. YaĢlılık döneminde geçirilen yılların kalitesini de değerlendirmede göz önünde bulunduran çeĢitli ölçütler oluĢmuĢtur. Bu ölçütlere bir örnek, ülkelerin geliĢmiĢliklerinin değerlendirildiği doğumda beklenen yaĢam süresi ile birlikte, sağlığa ayarlanmıĢ yaĢam yılının birlikte değerlendirilmesi gereğidir. Bu iki sürecin uzaması ve arasındaki farkın azaltılması, sağlıklı yaĢlanma ve yaĢam kalitesinin arttırılması ile ilgilidir. YaĢlılarda yaĢam kalitesini azaltan nedenlerin baĢında, yaĢla birlikte artan sağlık sorunları ve sağlık durumu değiĢkenleri akla gelir. Ancak yaĢam kalitesini etkileyen pek çok neden bulunmaktadır. Bu nedenler Ģu Ģekilde gruplandırılabilir. 109 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir 1. 2. 3. 4. 5. a. b. YaĢlının bireysel özellikleri: Cinsiyet, yaĢ ve doğuĢtan getirilen bazı kalıtsal özellikler yaĢam kalitesini etkilemektedir. Sosyal değiĢkenler: Toplum içerisinde yaĢlıların yaĢamlarını uyum içinde sürdürmelerini ve toplumun da yaĢlıya karĢı olan sosyal desteğini gösteren değiĢkenlerdir. Toplumda yaĢlının kendisi ile ilgili kararlara ve önemli süreçlere katılımının sağlanması olarak da ifade edilebilecek sosyal aktiflik, sosyal güvence ve yaĢlının kendini güvende hissetmesi, kamu güvenliğinin bütünsel olarak sağlanması, yaĢlı bireyin yaĢamını rahat sürdürmesine olanak tanıyan alıĢtığı bir ortamda yaĢamını sürdürebilmesi, yaĢadığı toplumda sosyal izolasyona maruz kalmaması, yaĢlı bireyin bilgi ve deneyimlerinden yararlanma ve saygınlığının sağlanması, toplumda her alanda yaĢa bağlı ayrımcılığın engellenmesi, toplumsal/bireysel örselenme ve ihmalin önlenmesi gibi çok geniĢ değiĢkenleri içermektedir. Sosyal olarak aktif, katılımcı bir yaĢlılık için, yaĢlı bireyin yaĢlanma öncesinden itibaren okuryazarlığın sağlanması, eğitim düzeyinin yükseltilmesi ve yaĢlanma sürecinde de eğitsel-biliĢsel etkinliklerin sürekliliğinin yaĢlının durumuna uygun olarak sağlanması önemlidir. YaĢlının eğitimi, yaĢam kalitesini etkileyen tüm değiĢkenlerle etkileĢim içindedir. Ülkemizde yaĢanmakta olan sosyo-demografik değiĢim, yaĢlının sosyal yaĢamı için önemli değiĢkenlerden birisini oluĢturmaktadır. Kırdan kente göç ile birlikte geniĢ aile yapısından çekirdek aile yapısına doğru evrilme, yaĢlının ailesinden aldığı gerekli ilgi, bakım ve destekten yoksun kalması, bu destek yerine kurumsal destek ve aktivitelerin sağlanamaması ile yaĢlının sosyal açıdan yalnızlaĢması bu demografik dönüĢümün olumsuz sonuçları olarak dikkati çekmektedir. Ekonomik değiĢkenler: En önemli değiĢken, yaĢlının emeklilik döneminde insani koĢullarda yaĢamını sürdürecek düzeyde geçimini sağlayacak bir gelir varlığı ve bu gelirin sürekliliğidir. Sosyal güvenlik sistemlerin varlığı ve sistemin tüm yaĢlıları kapsaması, sosyal güvenlik sistemlerinin yaĢlının gereksinim duyduğu tüm sağlık hizmetlerini ve gerektiğinde bakım hizmetlerini de karĢılayabilmesi önem taĢımaktadır. YaĢlılıkta iĢgücüne katılım ekonomik değiĢkenler arasındadır ve iki yönlü olarak incelenmelidir. ĠĢgücüne zorunlu katılım sosyal güvenliğin yetersizliği ile ilintilidir. Tersi durum yani yaĢlının iĢgücüne isteyerek katılımının engellenmesi ise yaĢa bağlı ayrımcılıktır ve yaĢlının saygınlığının olmaması durumunda daha çok görülmektedir. Her iki durumun da önlenmesi gerekir. Üretken bir yaĢlılığın yaĢam kalitesini arttıracağı düĢünülse de, yaĢlının çalıĢma yaĢamı ile ilgili durumlar, yukarıdaki iki özellik dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Özellikle geliĢmekte olan ülkelerde yaĢlıların iĢgücünde güvencesiz, düĢük ücretle ve ucuz iĢgücü olarak çalıĢtırılması yaĢlının yaĢam kalitesini arttırmaz. YaĢlının yoksulluğunun ve uygunsuz koĢullarda çalıĢtırılmasının önlenmesi için, emekli olup çalıĢma yaĢamından ayrılan bireylere uygun düzeyde yaĢam kalitelerini sağlayabilecek yeterli emekli maaĢı ödemesi yapan, Batı Avrupa ve Kuzey Amerika ülkeleri dıĢında, pek fazla ülke yoktur. Ülkemizde memur, iĢçi ve esnaf emeklileri ile 2022 sayılı yasaya göre altmıĢ beĢ yaĢ ve üstü muhtaç yaĢlılara ödenen aylıklar oldukça düĢüktür. Ülkemizde yaĢlıların emeklilik sonrası yaĢamlarını kendi koĢullarına göre yeterli bir düzeyde sürdürebilmeleri için gerekli ekonomik güvenceden yoksun oldukları, ekonomik sıkıntılar yaĢadıkları ve bu durumunun yaĢam kalitelerini olumsuz etkilediği söylenebilir. Psikolojik, moral değiĢkenler: YaĢlının genel mutluluk ve doyum duygularının yer aldığı değiĢkenlerdir. YaĢlı bireyin sosyal (aile, akraba ve arkadaĢ çevresi) çevresinden aldığı doyum, kendi sağlık durumundan duyduğu memnuniyet, yaĢlının psikolojik durumunu dolayısıyla da yaĢam kalitesini olumlu etkiler. Sağlık durumu değiĢkenleri: Fonksiyonel durum: YaĢlının temel ve yardımcı yaĢam aktivitelerini yerine getirebilmesi, bağımlılık durumu varsa bağımlı olduğu fonksiyonlarının yeterli Ģekilde desteklenmesi yaĢam kalitesini olumlu etkiler. Manisa‘da yapılmıĢ bir çalıĢmada yaĢlıların günlük yaĢam aktivitelerinde baĢkalarına bağımlı olması, yaĢam kalitesini en çok etkileyen etken olarak saptanmıĢtır. YaĢlanma ile ilgili sağlık sorunlarına etkin yanıt verebilecek sağlık hizmeti ve sağlık örgütünün varlığı: Sağlık hizmeti sunulan tüm kurum ve kuruluĢlarda yaĢlanma ile ilgili sağlık sorunlarının 110 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir c. d. farkındalığının ve uygun yaklaĢımların sağlanmasının yanı sıra yaĢlı sorunlarına yönelik özel merkezlerin de oluĢturulması gerekmektedir. YaĢlının gereksinim duyduğu sağlık hizmetinin ulaĢılabilir ve kapsayıcı olması önem taĢır. YaĢlının yaĢam kalitesini etkileyen sağlık hizmeti, yalnızca sağaltım ve rehabilite edici hizmetler Ģeklinde algılanmayıp, yaĢlının daha sağlıklı ve aktif yaĢlanmasını sağlayacak koruyucu ve sağlığı geliĢtirici hizmetlerin etkin olarak sunulduğu yaĢlı sağlığına bütüncül yaklaĢan bir sağlık hizmeti olarak anlaĢılmalıdır. YaĢlanma ile ortaya çıkan ve kontrol edilmesi gereken önemli sağlık sorunları: Kalp damar hastalıkları Hipertansiyon Ġnme Diyabet Kanserler Kronik obstriktif akciğer hastalıkları (KOAH) Mental ve psikolojik sağlık sorunları (Demans, Alzheimer, depresyon) Ġnkontinans Osteoporoz ve artrit gibi kas ve hareket sistemi sorunları ĠĢitme, görme ve diĢ sağlığı sorunları DüĢme ve kazaların engellenmesi YaĢlının yeterli ve sağlıklı beslenmesi, kilo kontrolü Fiziksel eylemsizlik YaĢlının sağlığını olumsuz etkileyen alıĢkanlıklar: sigara, alkol ve diğer madde kullanımının kontrolü YaĢlı sağlığının korunması ve geliĢtirilmesi: yaĢlılık dönemi öncesinden baĢlayarak yaĢamın tüm evrelerinde sağlık eğitimi ile birlikte gerekli tüm giriĢimlerin (örneğin yaĢlılık döneminde bağıĢıklama programları) yaĢlının katılımı sağlanarak, uygulanabilmesi gerekir. Bakım ve rehabilitasyon hizmetlerinin sunulması 6. YaĢlının yaĢadığı çevresel değiĢkenler: YaĢlının yaĢadığı fiziksel çevrenin, yaĢlının sağlığı ve azalan fonksiyonel durumu gözetilerek oluĢturulması ve gerekli çevresel düzenlemelerin sağlanması yaĢlının yaĢam kalitesini olumlu etkiler. YaĢlı dostu sağlık kurumları, yaĢlı dostu kent uygulamaları bu çevresel düzenlemelere örnek olarak verilebilir. Ayrıca yaĢlının yaĢadığı evin kaza ve düĢmeler açısından güvenli olması sağlanmalıdır. Sonuç olarak; yaĢam kalitesi her ne kadar yaĢlı bireyin kendi algısı etrafında Ģekillense de değiĢtirilebilir, önlenebilir pek çok neden yaĢlının yaĢam kalitesini etkilemektedir. YaĢlı sağlığı ile ilgili politikalar geliĢtirilirken, yaĢlının yaĢam kalitesini etkileyen nedenlerin birbiri ile olan etkileĢimleri de göz önünde bulundurularak, bütünsel bir risk yaklaĢımı ile yaĢlının yaĢam kalitesini etkileyecek giriĢimler planlanmalıdır. Yararlanılan baĢlıca kaynaklar 1. Active Ageing, A Policy Framework. WHO publications 2002. http://whqlibdoc.who.int/hq/2002/WHO_NMH_NPH_02.8.pdf. EriĢim: 1 ġubat 2010. 2. Ageing. http://www.who.int/topics/ageing/en/. EriĢim: 31 Ocak 2010. 3. Arun Ö. YaĢlı Bireyin Türkiye Serüveni: Kaliteli YaĢlanma Ġmkânı Üzerine Senaryolar Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2008;7(2): 313-330. 4. Aslan D. YaĢlılık döneminde yaĢam kalitesi kavramı: Kadın sağlığı bakıĢı http://www.huksam.hacettepe.edu.tr/Turkce/SayfaDosya/YaslilikDonemindeYasamKalitesiKavr ami.doc. EriĢim: 3 ġubat 2010. 5. Baran AG. Yaslılıkta sosyalizasyon yaslılıkta ve yasam kalitesi. Yaslı Sorunları Arastırma Dergisi 2008;2:86-97. 111 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir 6. DanıĢ MZ. YaĢlılık, Yoksulluk ve Yalnızlık. http://www.gebam.hacettepe.edu.tr/sosyal_boyut/yaslilik_yoksuluk_yanlizlik.pdf. EriĢim: 1 ġubat 2010. 7. Hacettepe Üniversitesi Geriatrik Bilimler AraĢtırma ve Uygulama Merkezi. YaĢlılıkta Kaliteli YaĢam. http://www.gebam.hacettepe.edu.tr/yaslilikta_kaliteli_yasam_son.pdf. EriĢim: 1 ġubat 2010. 8. World Development Indicators 2009. http://web.worldbank.org/WBSITE/EXTERNAL/DATASTATISTICS. EriĢim: 1 ġubat 2010 9. Kaya M, Aslan D, Acar-Vaizoğlu S, Doruk C, Dokur U, Biçici V, Gülen T, Dursun A, Erayman A., Ertekin E. Ankara Keçiören Ġlçesine Bağlı Bir Mahallede YaĢayan 65 YaĢ ve Üzeri Bireylerin YaĢam Kalitesi Özellikleri ve Etkileyen Faktörler. Turkish Journal of Geriatrics 2008;11(1):1217. 10. Özyurt BC, Eser E, Çoban G, Akdemir S N, Karaca Ġ, Karakoç Ö. Manisa Muradiye bölgesindeki yaĢlıların yaĢam kalitesini etkileyen faktörlerin değerlendirilmesi. Turkish Journal of Geriatrics 2007;10 (3):117-123. 11. Sönmez Y, Uçku R, Kıtay ġ, Korkut H, Sürücü S, Sezer M, Çalık E, Kayalı D, YetiĢ Ç, ġentürk E, Kuralay M, Gülcan M A. Ġzmir‘de Bir Sağlık Ocağı Bölgesinde YaĢayan 75 YaĢ Ve Üzeri Bireylerde YaĢam Kalitesi ve Etkileyen Etmenler. Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi 2007;21(3);145–153. 12. Telatar T, Özcebe H. YaĢlı nüfus ve yaĢam kalitelerinin yükseltilmesi. Turkish Journal of Geriatrics 2004;7(3):162-165. 112 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ YAġLILAR ĠÇĠN YAġAM KALĠTESĠ MODÜLÜ (WHOQOLOLD) ve AVRUPA YAġLI TUTUM ANKETĠ (AAQ) TÜRKÇE SÜRÜMLERĠNĠN GELĠġTĠRĠLME SÜREÇLERĠ Dr. Sultan Eser Ġzmir KĠDEM. [email protected] Dünya Sağlık Örgütü YaĢlılar için YaĢam Kalitesi Modülü (WHOQOL-OLD ) Dünyanın çeĢitli ülkelerinden 15 merkezin katılımı ile baĢlayan WHOQOL projesi, daha sonraki merkezlerin de katılımı ile, Türkiye grubu dahil, 40 ülkeyi aĢan bir katılıma ulaĢmıĢtır. Genel amaçlı WHOQOL ölçeği 24 bölüm (facet) ve 6 alan (domain) dan oluĢan 100 soruluk WHOQOL-100 (The WHOQOL Group 1998) ve bunun kısa sürümü, 4 alandan oluĢan 26 soruluk WHOQOL-BREF olmak üzere iki sürümden oluĢmaktadır. WHOQOL ile ilgili daha ayrıntılı bilgiye www.bayar.edu.tr/~saykad/whoqol.html (veya www.saykad.org) adresinden ulaĢılabilir. Ana gerecin üretimini izleyen dönemde bu ölçeğin modüler ekleri çeĢitli projelerle sürdürülmektedir. Bunlar, WHOQOL-Spirituality, WHOQOL-AIDS ve WHOQOL-OLD ölçekleridir. Halen sürmekte olan son modül projesi de bedensel ve zihinsel engellilerde yaĢam kalitesi ile ilgili olan WHOQOL-DIS projesidir. Türkiye‘den araĢtırmacılar, WHOQOL-AIDS dıĢındaki bütün projelerde yer almıĢlardır. Avrupa Birliği 5inci çerçeve programı (QLRT-2000-00320) tarafından desteklenen, D.S.Ö. nün himayesindeki WHOQOL çalıĢma grubu tarafından yürütülen WHOQOL-OLD projesi de bu zincirin bir parçasıdır. Bu projenin amacı, WHOQOL yetiĢkin sürümünün yaĢlılar üzerindeki geçerliliğinin test edilmesi ve gerekmesi durumunda değiĢiklikler ve/veya ekler yapılmasıdır. Proje 1999 yılında birçok merkezin katılımı ile baĢlamıĢtır (tablo 2). Halen yayımlanma aĢamasında olan proje sonunda tablo 1‘de izlenen modüler yapıya ulaĢılmıĢtır. 6 alandan oluĢan her bir modül dörder sorudan oluĢmaktadır. WHOQOL-OLD modülünün WHOQOL ölçeğinin tamamlayıcısı olarak kullanılması önerilmektedir. Tablo 1. WHOQOL-OLD Modül yapısı. Soru Boyut sayısı Duysal yetiler 4 Otonomi 4 GeçmiĢ, bugün ve geleceğe ait 4 aktiviteler Sosyal katılım 4 Ölüm ve ölmek 4 Yakınlık 4 Soru no 1 + 2 + 10 + 20 3 + 4 + 5 + 11 12 + 13 + 15 + 19 Olası puan aralığı (Min - Max) 4 - 20 4 - 20 4 - 20 14 + 16 + 17 + 18 6+7+8+9 21 + 22 + 23 + 24 4 - 20 4 - 20 4 - 20 113 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir WHOQOL-OLD GeliĢtirilme Süreci (eĢ zamanlı çapraz kültürel yaklaĢım): AraĢtırma yöntemi konusunda katılımcı merkezlerin fikir birliğine varma sürecinde Delfi egzersizleri yapılmıĢtır. Buna göre, Türkiye Ġzmir merkezinin de içinde olduğu 22 merkezin ortak yürüttüğü araĢtırma yöntemi Ģu aĢamalardan oluĢmuĢtur: 1-Odak Gruplar Odak grup tartıĢmaları 4 kısımdan oluĢmaktaydı: a) yaĢlılar için önemli olan, yaĢam kalitesinin çeĢitli boyutları üzerinde genel (yapılandırılmamıĢ) tartıĢma; b) WHOQOL-100 ölçeğindeki soru ve boyutlar üzerindeki tartıĢmalar; c) Önceden koordinatör merkez tarafından Delfi egzersizlerine dayanarak önerilmiĢ olan ve ölçekte bulunmayan EK boyutlar hakkındaki görüĢlerin toplanması ve d) Eksik olduğu ve ölçekte bulunması gerektiği düĢünülen ek boyutların her bir merkez tarafından önerilmesi. Her bir merkez, en az 4 yaĢlı grubu, 1 profesyonel grup ve 1 bakım veren grubu olmak üzere toplam 6 odak grup tartıĢması gerçekleĢtirmiĢtir. Türkiye merkezi WHOQOL-OLD psikometrik sonuçları yayımlanmıĢtır (Erhan Eser, 2005). 2-Soru üretimi (Ġngilizce soru havuzu) : 6 boyuta ayrılacak olan toplam 40 soru üretilmiĢtir. 3- Çeviri aĢamaları (ileri ve geri çeviriler) 4- Pilot deneme (Bullinger ve ark. 2002), toplam 22 merkezin katılımıyla 40 soruluk anket üzerinde gerçekleĢtirilmiĢtir (tablo 2). Tablo 2. WHOQOL-OLD modulü projesine katılan merkezler Merkez Ülke Pilot çalıĢma(n) Edinburgh Ġskoçya 303 Bath Ġngiltere 331 Leipzig Almanya 433 Barcelona Ġspanya 302 Copenhagen Danimarka 467 Paris Fransa 130 Prague Çek Cum. 350 Budapest Macaristan 304 Oslo Norveç 372 Victoria Kanada 430 Melbourne Australya 364 Seattle ABD 235 Beer-Sheva Israil 312 Tokyo Japonya 410 Umea Ġsveç 315 Guangzhou Çin 478 Hong Kong Çin 319 Porto Alegre Brezilya 339 Montevideo Uruguay 256 Ġzmir Türkiye 345 Geneva Ġsviçre 161 Vilnius Litvanya 445 WHOQOL-OLD Grup 7401 Alan çalıĢması (n) 116 145 354 271 384 164 325 333 324 202 376 295 250 188 455 328 248 327 139 342 5566 5- Alan uygulaması ve psikometrik analizler (Power ve ark 2005). Türkiye merkezi alan uygulaması anket kitinde, WHOQOL-Bref (WHOQOL kısa sürüm), WHOQOL-OLD modülü, YaĢlı Depresyon Ölçeği (GDS-30) ve YaĢlı Tutum Ölçeği (AYTA-TR) ve sosyodemografik 114 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir sorular bulunmaktaydı. Türkiye merkezi WHOQOL-OLD psikometrik sonuçları yayımlanmıĢtır (Sultan Eser, 2009). Ölçek psikometrik analizler sonucunda 24 soru ve 6 boyuttan oluĢmuĢtur. Dünya Sağlik Örgütü – Avrupa “YaĢlanma Tutumu Anketi (AAQ)” Türkçe Sürümü (AYTATR) Avrupa YaĢlı Tutumu Anketi (AYTA) (Attitudes of Aging Questionnaire AAQ), Türkiye adına Ġzmir merkezinin de içinde bulunduğu, yukarıda sözü edilen WHOQOL projesi sürecinde 22 merkezin aynı anda geliĢtirmiĢ olduğu diğer bir gereçtir. Ölçeğin Türkçe sürümü de dahil olmak üzere AYTA son alan sürümünün oluĢturulma süreci AYTA global çalıĢmasında yayınlanmıĢtır (Laidlaw, 2007). AYTA‘nin özellikleri: BOYUT Psikososyal Kayıp Bedensel DeğiĢim 3 6 9 12 15 17 20 22 7 8 11 13 14 16 23 24 1 2 4 5 10 18 19 21 Madde (Soru) Psikososyal GeliĢim Madde (Soru) no AYTA, her biri sekizer soru içeren üç boyut (Psikososyal Kayıp, Bedensel DeğiĢim ve Psikososyal GeliĢme) olarak toplam 24 sorudan oluĢmaktadır. Her bir soru 1-5 arası değer alan 5‘li Likert tipi yanıt ölçeği ile değerlendirmektedir. Boyut skorları en küçük 8, en büyük 40 puan arasındadır. Puan yükseldikçe tutum iyileĢmektedir. AYTA boyutlarının içeriği Tablo 3‘de sunulmuĢtur. AAQ geliĢtirilme sürecinde WHOQOL-OLD yönteminde kullanılan sürecin aynısı izlenmiĢtir. AAQ Türkçe sürümü (AYTA-TR) psikometrik analizleri,genel olarak ATYA-TR‘nün Türk yaĢlılarının yaĢlılık tutum ve algısını değerlendirmede kullanılabileceğini ancak AYTA boyutlarından Psikososyal GeliĢme boyutundan elde edilecek sonuçların dikkatle yorumlanması gerektiğini ortaya koymuĢtur. Bu ölçek ile ileride yapılacak çalıĢmaların sonuçları ölçeğin performasının daha iyi değerlendirilebilmesine olanak verecektir. Tablo 3. Avrupa YaĢlanma Tutumu Anketi Türkçe sürümünün (AYTA-TR) madde yapısı YaĢlılık yalnızlık zamanıdır YaĢlılık hayatın keyif kaçıran (içe kapanma) dönemidir. YaĢlandıkça duygularım hakkında konuĢmak daha zor geliyor. Ġleri yaĢı esas olarak kayıpların olduğu zaman olarak görüyorum. YaĢlandıkça fiziksel bağımsızlığımı kaybediyorum. YaĢlanınca yeni arkadaĢlar bulmak daha zor oldu. YaĢlı olduğum için Ģimdi kendimi toplumun içinde hissetmiyorum. YaĢım nedeniyle kendimi bazı Ģeylerden dıĢlanmıĢ hissediyorum. Her yaĢta egzersiz yapmak (hareket etmek, spor yapmak) önemlidir. YaĢlanıyor olmak, sandığımdan daha kolaymıĢ. Kendimi yaĢlı hissetmiyorum. Kimliğimi sahip olduğum yaĢ belirlemez. YaĢımdan beklediğimden daha fazla enerjim var. Fiziksel sağlığımla ilgili sorunlar yapmak istediklerimi engellemiyor. Sağlığım bu yaĢımda beklediğimden daha iyi. Egzersiz yaparak kendimi mümkün olduğu kadar dinç ve canlı tutuyorum. Ġnsanlar yaĢlandıkça yaĢamla daha iyi baĢa çıkabilir. YaĢlanmak bir ayrıcalıktır. Bilgelik yaĢla edinilir. YaĢlanıyor olmakla ilgili pek çok hoĢa giden (güzel) Ģey vardır. YaĢlandıkça kendimi daha çok kabulleniyorum. Tecrübelerimle kazandıklarımı gençlere aktarmak çok önemlidir. Hayatımın bir fark yarattığına inanıyorum. Gençlere iyi örnek olmak istiyorum. 115 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir Yararlanılan baĢlıca kaynaklar 1. Bullinger M, Power MJ, Aaronson NK, Cella DF, Anderson RT, Creating and evaluating crosscultural instruments. In B Spilker B (ed), Quality of life and pharmacoeconomics in clinical trials (2nd ed). Hagerstown, MD: Lippincott-Raven, 1996 2. Eser E, Eser S, Özyurt BC, Fıdaner C, Perceptıon of Qualıty of Lıfe By a Sample of Turkısh Older Adults: Whoqol-Old Project Turkısh Focus Group Results, Turkish Journal of Geriatrics, 2005; 8 (4): 169-183. 3. Eser S, Saatlı G, Eser E, Baydur H, Fidaner C, YaĢlılar Ġçin Dünya Sağlık Örgütü YaĢam Kalitesi Modülü Whoqol-old: Türkiye Alan ÇalıĢması Türkçe Sürüm Geçerlilik ve Güvenilirlik Sonuçları, Türk Psikiyatri Dergisi, GeliĢ Tarihi: 02.02.2009 - Kabul Tarihi : 05.08.2009 4. Laidlaw K., Power MJ., Schmidt, S & the WHOQOL-OLD Group. The attitudes to ageing questionnaire (AAQ): development and psychometric properties. Int J Geriatr Psychiatry, 2007 ;22(4):367-79. 5. Power M, Quinn K, Schmidt S & the WHOQOL-OLD Group, Development of the WHOQOL-Old module, Quality of Life Research 2005; 14: 2197–2214 6. The WHOQOL Group, Development of The World Health Organization WHOQOL-BREF quality of life assessment. Psychological Medicine 1998; 28: 551 - 558. 116 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir HEMOFĠLĠ ÖRNEĞĠNDE BAKIM VERENLERĠN YAġAM KALĠTESĠ Yrd.Doç.Dr. Selmin ġenol Ege Üniversitesi Ġzmir Atatürk Sağlık Yüksekokulu, Bornova-ĠZMĠR Günümüzde ilerleyen teknolojik geliĢmeler sağlık alanına da yansıyarak pek çok yeni tedavi yöntemlerine fırsat tanımaktadır. Böylece kronik hastalıkların çoğunda kayıpların önüne geçilebilmekte ve yaĢam süresi uzatılabilmektedir. Kronik hastalıkların tedavi edilebilirliği ile birlikte bakımın sunulması da yaĢam boyu devam etmektedir. Bakım Verme Kavramı; Hastalıklarda bakımın sunulması çoğu kez hastanın kendisi dıĢındaki aile bireyleri tarafından bakımını gerektirmektedir. Bakım verenler sıklıkla özel tıbbi bakım gereksinimi olan çocukların/bireylerin bakımını üstlenmiĢ kiĢilerdir. Aile bakım verenleri olarak tanımlanan anne, baba, kardeĢler ya da yakın akraba üyelerinden birinin hastaya bakım vermesi, sadece tedavinin uygulanması değil hastanın yaĢam konforunu artırmayı da hedefler (Hunt 2003). Bu eylem çoğu kez; besin alıĢveriĢi ve yemek yapma, ev temizliği, faturaların ödenmesi, ilaçların verilmesi, tuvalete götürme, banyo yaptırma, giydirme, besleme, ödemenin ve duygusal desteğin sağlanması anlamını taĢır. Aile bakım vereni olarak tanımlanan; anne veya baba tarafından kronik hastalığı olan çocuk, yetiĢkin bakımı anne, baba veya diğer aile üyeleri tarafından özürlü çocukların, yetiĢkinlerin bakımı büyük anne, büyük baba, abla, teyze amca gibi akrabalara verilen yetiĢkin bakımı, yaĢlı eĢlerin bakımı (karı-koca)‘dır. Aile bakım verenleri iliĢkisini profesyonel bakım vericiden ayıran ilk özellik ―gönüllülük‖, diğeri ise ―bakım vermenin karĢılığında para ödemesinin‖ olmayıĢıdır (Hileman, Lackey, Hassanein,1992; Schumacher 1995; Heller, Caldwell, Factor 2007). Gönüllülük esası ile bakım veren aile üyelerinin sayısı azımsanmayacak kadar çoktur. Türkiye‘de bakım verenlere iliĢkin rakamsal kayıtlar henüz olmamakla birlikte örneğin Amerika BirleĢik Devletleri‘nde pek çok Amerika'lı hayatlarının bir kısmında aile bakım vereni rolüne girmektedir. 44 milyondan fazla 18 yaĢ üstü Amerika'lı (yetiĢkin nüfusun %21'i) hasta/özürlü veya yaĢlı bakımını uzun zamanlı bir gönüllü olarak sürdürmektedir. Bu ülkedeki bakım verenlerin; %61 i kadın, Çoğu orta yaĢlı olmakla birlikte % 13‘ü 65 yaĢ ve üstündedir. Bakım verenlerin %59‘unun bakım vermek dıĢında ayrı bir meslekleri vardır. ÇalıĢmakta olan kadın bakım verenlerin yarısından fazlası, bakım vermek için harcadıkları zaman yüzünden iĢlerinden erken ayrılmak, geç gitmek, daha az saatli çalıĢmak ya da iĢi bırakmak gibi değiĢikliklere gitmiĢlerdir (McLeod 2006).Bakım verme sürecinde birey fiziksel, duygusal ve zihinsel bir enerji harcar. Bu nedenle bakım vermek zordur ve kronik hastalığı olan kiĢilerin bakım verenleri sıklıkla stres altındadırlar. Onlar günde 24 saat bakıma hazır konumda olmanın duygusal ve fiziksel gerginliğini yaĢarlar. Bakım verme stresi olarak ta tanımlanan bu gerilim duygusu pek çok Ģekilde yansıyabilir. Örneğin; Kronik hastalığı olan hastalara bakım verirken, boĢuna didiniyormuĢ duygusu içinde olmak, Yapmak zorunda olduğunuz tüm diğer Ģeylere rağmen, daha iyi bir bakım sağlayabileceğinizi düĢünerek suçluluk duygusuna kapılmak, Bakım vermek için harcanan zaman yüzünden, sosyal hayatın olumsuz etkilenmesi ile yalnızlık hissetmek, AkĢam yattığınızda kendinizi çok yorgun hissetmeniz Ģeklinde olabilir. Bakım verenlerin karĢılaĢtığı stresin, erkeklerden çok kadınları etkilediği gözlenmiĢtir. Duygusal, fiziksel ve finansal anlamda gerginliklerini ifade eden bakım verenlerin %75‘i kadındır. Bakım vermek her ne kadar zorlayıcı olsa da, olumlu geri dönüĢleri olduğu da unutulmamalıdır. Size ihtiyaç duyulmasının verdiği his sayesinde, hasta ile aranızda güçlü bir iliĢki ve sevgi oluĢabilir. Bakım veren aile üyelerinin pek çoğu bu konuda ―bakım verme deneyimleri sayesinde hayattan daha çok keyif aldıklarını‖ ve 117 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir ―bakım verdikleri için kendilerini daha iyi hissettiklerini‖ belirtmiĢlerdir. Ancak bu olumlu geri bildirime rağmen bakım verme stresi, bakım veren rolünü üstlenmiĢ aile bireylerini ve özellikle de kadınları olumsuz yönde etkilemektedir (Kızılcı 1999; Newton at al.2002; Chuansumrit 2006). Yapılan çalıĢmalar aile bakım verenlerinin; depresyon veya anksiyete semptomlarına daha yatkın olduklarını, kalp rahatsızlığı, kanser, diyabet veya artrit gibi kronik sağlık sorunlarına daha yatkın olduklarını, stres hormonlarının yüksek seviyede seyrettiğini, enfeksiyonlu hastalıklarda daha uzun süre hastalığın etkisinde kaldıklarını, grip, nezle veya aĢıya karĢı immün sistemlerinin daha zayıf olduğunu, yaraların daha yavaĢ iyileĢtiğini, obezitenin daha yaygın gözlendiğini, hafıza ve dikkat konusunda zihinsel zayıflık riskinin daha fazla görüldüğünü belirtmektedir. Bakım verenlerin sağlık sorunlarıyla karĢılaĢmalarının bir nedeni de, kendi sağlıklarıyla daha az ilgilenmeleridir. Örneğin, bakım verme rolü olmayan kadınlarla kıyaslandığında, bakım veren kadınların; daha az medikal bakıma gereksinim duydukları, ücret ödeme nedeniyle daha az reçete doldurdukları ve daha az mamogram çektirdikleri belirtilmiĢtir. Ayrıca, bakım verenlerin bu rolü üstlenmeden önceki zamanlarına kıyasla; daha az uyudukları, kendi beslenmelerinin daha az sağlıklı olduğu, daha az fiziksel aktivitede bulundukları saptanmıĢtır (Kohler at al. 2004; Klassen at al. 2004). Aile bakım verenlerinin gönüllü olarak ve çoğu kez de güçlü bir duygu bağı ile bakım verdikleri hasta aile üyesinin yaĢam kalitesini yüksek tutma çabaları sürerken, kendi sağlıklarını iliĢkin sorunlarla karĢılaĢmaktadırlar. Bakım verenin kendisini; sorumluluklar altında ezilmiĢ, bezmiĢ hissetmesi, çok az veya çok fazla uyuması, çok fazla kilo kaybetmesi ya da alması, çoğu zaman yorgun hissetmesi, eskiden yapmaktan hoĢlandığı aktivitelere olan ilgisini kaybetmesi, kolayca sinirlenebilmesi, sık sık endiĢe duyması, genellikle mutsuz hissetmesi, belli sıklıkta baĢ ağrısı, vücut ağrısı veya baĢka fiziksel sorunlarla karĢılaĢması, reçeteli ilaçlar dahil, alkol veya uyuĢturucu kullanması (McLeod 2006), ilerleyen zaman içinde bakım verenlerin yaĢam kalitesini tehdit etmektedir. YaĢam Kalitesi Kavramı; YaĢam kalitesi, kiĢinin yaĢadığı yerde amaçları, beklentileri, standartları ve ilgilerini kapsar. YaĢam kalitesi kavramı içerisinde fiziksel sağlık, ruh sağlığı, bağımsızlık düzeyi, sosyal iliĢkiler, çevre etkenleri ve kiĢisel inançlar öznellik temelinde yer alır. YaĢam kalitesi bireysel iyilik durumunun bir göstergesi olmuĢtur. YaĢamın farklı alanlarına iliĢkin öznel doyum ifadelerini kapsamaktadır (Eser ve ark.1999; Schwartz 1999; ArslantaĢ 2006). Bu tanımlar doğrultusunda, bireyin sağlıklı olduğunu gösteren fiziksel iyilik haline, duygusal, zihinsel, sosyal ve çevresel iyilik halinin de eĢlik etmesi beklenmektedir. Ancak bu iyilik alanlarının her zaman ve her koĢulda bireylerde olumlu olmadığı görülmektedir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)‘nün geliĢtirdiği YaĢam Kalitesi Formunu(WHOQOL-BREF)‘nun Türkiye‘de yapılan geçerlik, güvenirlik çalıĢmaları ile WHOQOL-BREF Türkçe (TR) formu kullanıma sunulmuĢtur. WHOQOL-BREF TR Ölçeğinde; I: Fiziksel alan (gündelik iĢleri yürütebilme, ilaçlara ve tedaviye bağımlılık, canlılık ve bitkinlik, bedensel hareketlilik, ağrı ve rahatsızlık, uyku ve dinlenme, çalıĢabilme gücü) II: Psikolojik alan (beden imgesi ve dıĢ görünüĢ, olumsuz duygular, bellek, dikkatini toplama) III: Sosyal iliĢkiler alanı (diğer kiĢilerle iliĢkiler, sosyal destek, cinsel yaĢam) 118 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir IV: Çevre alanı (maddi kaynaklar, fiziksel güvenlik, sağlık hizmetlerine ulaĢılabilirlik, ev ortamı, dinlenme ve boĢ zaman değerlendirme fırsatı, fiziksel çevre ve ulaĢım) olmak üzere dört alan tanımlanmıĢtır (Eser 1999; Fidaner 2004). Hemofili’de Bakım Verenlerin YaĢam Kalitesi; Tüm kronik hastalıklarda, hastalığın varlığı bireylerin günlük sorumluluklarının yerine getirilmesini engellemekte ve bu engellerle fiziksel, duygusal, sosyal sorunlar ortaya çıkmaktadır. Yüz yüze gelinen sorunlar sadece kronik hastalığa sahip bireyi etkilemekle kalmayıp bir süre sonra aile bakım verenlerine de yansımaktadır. YaĢam boyu süren hastalıklardan biri olan hemofilide ise Faktör VIII veya IX plazma koagülasyonun yokluğu ya da eksikliği ile uzayan, tekrarlayan kanamalar vardır. Kanamanın tedavi edilmediği durumlarda ağrıyla ilerleyen eklem hasarı ve kas atrofisi geliĢir. Bu sonuç günlük aktivitede sınırlılıklar ve sosyal katılımda kısıtlayıcılık ile yaĢam kalitesini tehdit etme potansiyeline sahiptir. Hemofili tedavisinde Faktör ürünlerinin kullanımı ön koĢuldur. Düzenli Faktör tedavisi ve kapsamlı tıbbi bakımın yaygınlaĢmasındaki hedef, hemofilili bireylerin yaĢam kalitelerini sağlıklı bireylerle benzer duruma ulaĢtırmaktır (Kavaklı, Balkan, Karapınar 2006; Kavaklı 2003; Shail, Heinjnen 2001). Hemofili hastalarının kanama riski altında olmaları, hastaların yaĢam kalitesi alanlarını olumsuz yönde etkilemektedir. Özellikle düzenli tedavi alma olanaklarından yoksun hastaların, yaĢam kalitesi tüm alanlarında olumsuz etkilendikleri görülmüĢtür. Benzer Ģekilde hemofili hastasına bakım verenlerin de yaĢam kalitesi alanları içinde özellikle duygusal ve sosyal alan etkilenimleri olduğu saptanmıĢtır. Ege Hemofili Merkezinde izlenmekte olan Hemofili hastaları/ bakım verenlerinde yaĢam kalitesi alan puanları araĢtırılmıĢ (bedensel alan puanı 13,892±2,923, ruhsal alan 13,933±2,913, sosyal alan 14,000±3,581, çevresel alan 13,181±2,630) ve bulunan sonuçların WHOQOL-BREF TR genel toplum puanlarından çok düĢük olmadığı saptanmıĢtır. AraĢtırma sonuçlarına göre bazı sosyoekonomik faktörlerin yaĢam kalitesi üzerine etkili olduğu belirlenmiĢtir. Hemofili bakım verenlerinin gelir düzeyine bağlı olarak yaĢam kalitesi bedensel, ruhsal, sosyal ve çevresel alan puanları etkilenmiĢtir. Aile üyesi(anne-baba) bakım verenlerinde düzenli gelire sahip olanların yaĢam kalitesi bedensel alan puanları olumlu etkilenmiĢtir. Benzer Ģekilde bu grupta yaĢam kalitesi ruhsal ve sosyal alan puanları da artıĢ göstermiĢtir. Emekli sandığı ve sigortalı bakım verenlerin yaĢam kalitesi çevresel alan puanları yüksek bulunmuĢtur (ġenol ve ark.2006). Hemofilide bakım verenlerin duygusal etkilenmelerine iliĢkin çalıĢmada ise, bakım veren anneler bakım veren babalardan daha fazla depresyon eğilimi göstermiĢtir. Ayrıca emekli sandığı ve sigorta güvencesi dıĢında kalan bakım verenlerin umutsuzluk ve depresyon eğiliminin arttığı saptanmıĢtır(ġenol ve ark 2008). Hemofili hastası Faktör tedavisini düzenli olarak yaĢam boyu kullanmak zorundadır. Faktörü alarak tedavisini düzenli sürdürebilmesi ise gelir durumuna ve sağlık güvencesine bağlıdır. Ancak bu iki etkenin Faktör tedavisini düzenli olarak sürdürmeye fırsat tanımamıĢ olması hemofili bakım verenlerinin yaĢam kalitesi alanlarının tümünü olumsuz etkilemektedir. Kronik hastalıklarda özellikle çocukluk döneminden baĢlayarak gerekli tedavinin zamanında ve yeterli oranlarda düzenli olarak sağlanabilmesi, bakım verenlerin psikososyal iyilik durumuna katkıda bulunmaktadır (Deeken 2003). Yapılan çalıĢmalarda düĢük gelir grubundaki bakım verenlerin depresyona eğilimli oldukları ve güçlü sosyal destek almaları halinde baĢetme durumlarının güçlenerek yaĢam kalitesini desteklediği belirtilmiĢtir(Haley ve ark.).Benzer Ģekilde yıl içinde en az üç ve üzeri sağlık ekibi üyeleri ile birlikte programlanmıĢ sosyal destek etkinliğine katılan hemofili bakım verenlerin, katılmayanlara oranla depresyon eğilimlerinin düĢük olduğu saptanmıĢtır (ġenol ve ark 2008). Sonuç Hemofili bakım verenlerinin yaĢam kalitesini korumak ve yükseltmek amacıyla; Hemofili hastalığında hastanın zamanında ve etkin tedaviyi alabilmesini sağlayacak sağlık güvencesinin kazandırılması ön koĢuldur. Bu güvence için, bakım verenlerin ya da hemofili hastalarının düzenli bir gelir ve iĢinin olması gerekmektedir. YaĢam kalitesini etkileme gücüne sahip bu iki etmenin yanı sıra bakım verenlere sosyal destek olanaklarının sağlanması ve bakım verme stresi ile baĢ edebilmeleri için planlanmıĢ eğitim programlarının sunulması yaĢam kalitesinin yükseltilmesinde katkıda bulunacaktır. 119 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir Kaynaklar 1. Hunt KC. Concepts Ġn Caregiver Research, Journal Of Nursing Scholarship.2003;35:1:27-32. 2. Hileman J, Lackey N, Hassanein R. Identifying The Needs Of Home Caregivers Of Patient With Cancer. Oncology Nursing Forum 1992;19(5):771-77 3. Schumacher KL. Family Caregiver Role Acquisition: Role-Making Through Situated Ġnteraction. Sch Inq Nurs Pract. 1995;9(3):211-26 4. Heller T, Caldwell J, Factor A. Aging Family Caregivers: Policies And Practices. Mental Retardation And Developmental Disabilities Research Reviews 2007;13:136-142 5. Mcleod W.B. As A Caregiver You May Be At Risk For Depression, (http://Www.Nlm.Nih.Gov/Medlineplus/Caregivers) 6. Kızılcı S. Kemoterapi Alan Kanserli Hastalar Ve Yakınlarının YaĢam Kalitesini Etkileyen Faktörler. C.Ü. HemĢirelik Yüksekokulu Dergisi 1999;3:18-26 7. Newton M, Bell D, Lambert S, Fearing A. Concerns Of Hospice Patient Caregivers. ABNF J. 2002;13:140-44 8. Chuansumrit A. Lack Of Global Access To Care And Therapy: A Caregiver Perspective. Haemophilia 2006;12:70-71 9. Kohler KJ, Anderson AE, Oravecz L, Braun B. Relationship Constellations And Dynamics Of Low-Ġncome Rural Mothers. AFFĠLĠA 2004;19:160 10. Klassen FA, Lee KS, Raina P, Lisonkova S. Psychological Health Of Family Caregivers Of Children Admitted At Birth To A NICU And Healthy Children: A Population-Based CrossSectional Survey, BMC Pediatrics 2004; 4:24 11. Eser E., Fidaner H., Fidaner C., Ve Ark. 3 P Dergisi, 1999;7(Ek 2):23-40. 12. Schwartz P., ―Quality Of Life Ġn The Coming Decades‖, Society, 1999(36):2:56-61. 13. ArslantaĢ D, MetintaĢ S, Ünsal A, Kalyoncu C. EskiĢehir Mahmudiye Ġlçesi YaĢlılarında YaĢam Kalitesi, Osmangazi Tıp Dergisi 2006; 28 (2):81-89 14. Fidaner C. Sağlıkta YaĢam Kalitesi Kavramı: Bir GiriĢ Denemesi, 1. Sağlıkta YaĢam Kalitesi Sempozyumu Ġzmir, 2004:1-3 15. Kavaklı K, Balkan C, Karapınar YD. Hemophilia Ġn 2000‘s: The Latest Developments Ġn Hemophilia Care. Türkiye Klinikleri J Int Med Sci 2006;2:1-7 16. Kavaklı K. Hemofili Hasta Okulu, Ege Hemofili Derneği Yayınları Meta Basımevi, Ġzmir: 2003: 4-17 17. Shail MT, Heinjnen L. ―Comprehensive Hemophilia Care Ġn Developing Countries‖ With Emphasis On Musculoskeletal Aspects Mehran Heights, Main Cifton Road, Karachi, Pakistan: 2001:71-4 18. ġenol S, Ekti G.R, Balkan C, Güngör N, Kavaklı K. Ege Üniversitesi Hastanesinde Tedavi Gören Hemofili Hastalarının Sosyo-Demografik Özellikleri Ġle YaĢam Kalitelerinin Ġncelenmesi, Ege Pediatri Bülteni 2006:13(2):91-95 19. ġenol S, Seyfioğlu U, Kavaklı K. Hemofili Hastalarına Bakım Verenlerin Umutsuzluk Ve Depresyon Düzeylerinin Ġncelenmesi. Ege Pediatri Bülteni 2008:15(3): 187-196 20. Deeken JF, Taylor KL, Mangan P, Yabroff KR, Ingham JM. Care For The Caregivers: Are View Of Self-Report Ġnstruments Developed To Measure The Burden, Needs And Quality Of Life Of Ġnformal Caregivers. J Pain Symptom Manage 2003;26:922-53 21. Haley WE, Lamonde LA, Han B, Burton AM, Schonwetter R. Predictors Of Depression And Life Satisfaction Among Sposual Caregivers Ġn Hospice: Application Of A Stres Process Model. J Palliat Med. 2003;6:215-24 120 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir KÖK HÜCRE TRANSPLANTASYONU UYGULANAN ÇOCUKLARDA YAġAM KALĠTESĠ Yrd.Doc.Dr.Hüsniye ÇALIġIR Adnan Menderes Üniversitesi Aydın Sağlık Yüksekokulu, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları HemĢireliği Anabilim Dalı, Aydın Kök Hücre Transplantasyonu (KHT) çocukluk çağında maling ve maling olmayan hastalıkların sağaltımında kullanılan bir tedavi yöntemidir. Lösemi, myelodisplastik sendrom (Forinder et al., 2005), lenfomalar, kemik iliği yetmezlikleri, primer immün yetmezlikler, metabolik hastalıklar, hemoglobinopatiler, otoimmün hastalıklar ve solid tümörlerı içeren geniĢ bir hastalık grubunda KHT uygulanabilmektedir (Patzer et al 2003; Hazar 2008). Son yıllarda transplantasyon biyolojisi ve destek tedavisi uygulamalarındaki hızlı geliĢmelere rağmen hala kök hücre transplantasyonu ve uygulanan yüksek doz hazırlık tedavisinin, hastalarda ciddi morbidite ve mortalite oluĢturma potansiyeli bulunmaktadır (Göker et al 2005). KHT sonrasında morbidite ve mortaliteyi arttıran pek çok istenmeyen etki ve komplikasyon geliĢebilmektedir. Erken dönemde (ilk 100gün) en sık gözlenen komplikasyon enfeksiyonlar ve allojeneik KHT‘dan sonra görülen ve hayatı tehdit eden Graft Versus Host Hastalığı (GVHH) (Göker et al 2005), renal disfonksiyon (Patzer et al 2003), veno-oklüziv hastalık (Göker et al 2005) ve pulmoner disfonksiyon (akciğer hasarı, akciğer ödemi vb ) geliĢebilir (Jenkins 2001; Gower et al., 2007). .KHT‘nun geç döneminde (100. günden sonrası) ise hastalarda nörolojik semptomlar (özellikle nöbetler), kognitif problemler, kronik GVHH (Pidala et al 2009), enfeksiyon (Pidala et al 2009), pulmoner fonksiyon bozuklukları (Socie´ et al 2003), alopesi ve görünümle ilgili sorunlar, iskelet ağrısı/osteonekrozis, büyüme yetersizliği ve renal disfonkisyon (Forinder et al., 2005;), infertilite ve katarakt (Socie´ et al 2003; Fish et al 2009; Pidala et al 2009) gibi çeĢitli yan etkiler geliĢebilir. Ayrıca kök hücre transplantasyonu öncesi total vücut ıĢınlaması (TBI) uygulanan çocuklarda geliĢimsel anomaliler meydana gelebilir (Kambek ve Akal 2001). KHT sonrası geç yan etkiler arasında maling hastalık geliĢimi önemli bir sorundur. Normal popülasyona göre KHT hastalarında sekonder malinite için relatif risk oranı çeĢitli çalıĢmalarda 4–11kat daha fazla bulunmuĢ ve 15 yıldaki kümülatif insidans %10–12 olarak bildirilmiĢtir. Sekonder malinite geliĢiminde neden olan faktörler yoğun kemoterapi ve radyoterapi, allojenik transplantasyonlarda immnünsüpresyon, EBV, HBV ve HCV gibi virüslere bağlı enfeksiyon ve genetik hastalıklar gösterilmektedir (Ortega et al 2005). Parsons ve arkadaĢlarının çalıĢmada (2006) KHT sonrası erken dönemde çocukların %53‘ünde sistemik ve yaygın enfeksiyon, %70‘inde toksisite ve allojeniklerin %27‘sinde akut GVHH geliĢtiği; geç dönemde çocukların %16‘sında kronik GVHH ve %18‘inde sistemik/yaygın enfeksiyon geliĢtiği bildirilmiĢtir. Yapılan bir baĢka çalıĢmada KHT uygulanan çocukların %8‘inde nörolojik semptomlar, %22‘sinde kognitif problemler, %14‘ünde GVHH, %27‘sinde pulmoner disfonksiyon, %15 iskelet ağrısı/osteonekrosis, %16‗sında alopesi, %51‘inde büyümede yavaĢlama ve %2‘sinde renal disfonksiyonu içeren geç yan etki geliĢtiği bildirilmiĢtir (Forinder et al., 2005). Transplantasyonun bu değiĢik Ģiddetteki istenmeyen etkileri çocuğun fiziksel, emosyonel ve eğitimsel alanlardaki fonksiyonel performansının sınırlanmasına neden olabilir (Ness et al 2005). Bu sınırlılıklar hastanın yaĢamdaki rollerini (sosyal etkileĢim, günlük yaĢam aktiviteleri vb) gerçekleĢtirmesini olumsuz olarak etkileyebilir. KHT sonrası çocuklar depresyon ve anksiyete gibi psikolojik sorunlar da yaĢayabilirler (Phipps et al 1999; Cohen et al 2001; Peykerli 2008). Böylece hastanın fonksiyonel sağlığı, kendi sağlık algısı, iyilik hali (Cohen et al 2001) ve sağlıkla ilgili yaĢam kalitesi olumsuz olarak etkilenir (Pidala et al 2009). YaĢam kalitesi, belirli yaĢam koĢullarında bireysel doyumu etkileyen rahatsızlıkların bedensel, ruhsal ve sosyal etkilerine günlük yaĢamda verilen bireysel yanıt olarak ifade edilebilir (The WHOQOL Group 1995; Bowling 2001). Sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesinin tanımı, tıbbi durum ve onun tedavisinden etkilenen bireyin olağan ya da beklenen fiziksel, emosyonel ve sosyal iyilik halidir. Sağlıkla iliĢkili yaĢam 121 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir kalitesinin alt boyutları, fiziksel, kognitif, emosyonel ve sosyal iĢlevsellik ile genel sağlık algısıdır (Pidala et al 2009). Transplantasyon iĢlemi sonrası (transplantasyonun tipine, progenitör hücre kaynağına ve hazırlık rejimine bağlı olarak) hasta çocuk için uzun süre hastanede kalmayı gerektiren hastane bakım süreci ve bunu takiben yoğun poliklinik izlem süreci baĢlar. Transplantasyon sonrası dönemde hastalar fiziksel, psikolojik ve sosyal uyum problemleri yaĢayabilirler (Baker et al 1999). Hemopoetik Kök Hücre Transplantasyonu (HKHT) sonrası dönemde alıcılarda sosyal ve emosyonel olarak da izole olma hissi yaratan fiziksel (koruyucu) izolasyonun uygulanmasıı gerekir. Transplantasyonu takiben ilk birkaç ay süreyle hastaların evde de koruyucu izolasyon kurallarına uymaları gerektiği için normal rol ve aktivitelerini yerine getirmeleri zorlaĢır (Cohen et al 2001). Transplantasyondan ancak 6-12 ay sonra çocuk ve ailesi yavaĢ yavaĢ normal aktivitelerine geçerler (Baker et al 1999; Parsons et al 1999). Transplantasyondan birkaç ay sonra ancak okuluna dönebilir. Çocuk ve ebeveyn yeniden sosyal çevrelerine girmek için giriĢim yaparlar, çocuğun okula dönmesi ve akranlarıyla tekrar kaynaĢması gerekebilir. Aile ve çocuğun eski yaĢamlarına dönmeleri ve değiĢen duruma yani KHT‘nun uzun süreli psikolojik, fiziksel ve sosyal etkilerine uyum sağlamaları gerekir (Parsons et al 2006). Çocukların evdeki yaĢama uyum sağlamaları çeĢitli sorunlar nedeniyle engellenebilir. Okul içi ve dıĢındaki fiziksel aktivitelere katılımları kısıtlanabilir. Okulla ilgili kognitif problemler yaĢayabilir, okuldaki becerileri gerçekleĢtirmede zorluk çekebilirler. KHT uygulanan adolesan ve çocuklarda yaĢam kalitesinin değerlendirildiği birçok çalıĢma bulunmaktadır. Bunların çoğu kesitsel özellikte ve hasta beklentilerini içeren çalıĢmalardır. Bazıları da transplantasyon öncesi ve sonrası dönemde sağlıkta yaĢam kalitesindeki değiĢimlerin değerlendirildiği çalıĢmalardır. Literatürde yer alan çalıĢmalarda KHT uygulanan çocukların yaĢam kalitesini değerlendirmede farklı ölçeklerin kullanıldığı görülmüĢtür (Tablo 1). Bu sunuda KHT ile sağlıkta yaĢam kalitesinin fiziksel, psikososyal, kognitif alt bileĢenleri arasındaki iliĢki tartıĢılacaktır. KHT ve Fiziksel iĢlevsellik: KHT sonrası özellikle erken dönemde iĢtahsızlık, bulantı, kusma, diyare, mukozit, ağrı, kemik iliği baskılanması, saçlarda dökülme, sıvı-elektrolit dengesizlikleri, enfeksiyonlar, güçsüzlük/yorgunluk, hematolojik anormallikler, karaciğer, böbrek ve solunum yetersizliği gibi sorunlar yaĢam kalitesini bozar. Bu sorunların çoğu çocuğun fiziksel iĢlevlerini olumsuz yönde etkiler. KHT sonrası sağlıkla ilgili yaĢam kalitesinin fiziksel alanı GVHH (Kanabar et al 1995; Parsons et al 1999), ağrı (Kanabar et al 1995; Matthes-Martin et al 1999), organ toksisitesi (Kanabar et al 1995), somatik semptamlar (Phipps, Dunavant, Garvie, et al 2002; Phipps, Dunavant, Lensing, et al 2002), büyüme ve pubertel geliĢimde duraklama (Matthes-Martin et al 1999), uyku alıĢkanlıklarında değiĢiklik (Schmidt et al 1993) ve fiziksel semptomlarla iliĢkili olabilir (Schmidt et al 1993). Transplantasyondan sonraki ilk 100 günde emosyonel ve fiziksel iĢlevsellik oldukça düĢüktür (Chao 1992; Syrjala et al 2004). Yeni yapılan çalıĢmada transplantasyondan sonra ortalama 10. aylarda çocukların toplam yaĢam kalitesi puanları, fiziksel fonksiyonları ve evdeki fonksiyonları karĢılaĢtırma grubuna göre düĢük çıkmıĢtır (Vrijmoet-Wiersma et al 2009) Yapılan bir çalıĢmada KHT uygulanan farklı yaĢ gruplarından hastaların geç dönemde, rutin günlük aktiviteleri ve bireysel bakımı bağımsız bir Ģekilde gerçekleĢtirmede sınırlılık yaĢadığı saptanmıĢtır. Çocuk yaĢ grubu hastaların yaklaĢık %17‘sinin sosyal becerilerde zorlandığı belirlenmiĢtir (Ness et al 2005). TBI uygulanan çocuklarda fiziksel performans yetersizliği daha fazla görülmüĢtür (Ness et al 2005). Transplantasyon sırasında 3-14 yaĢlarda olan çocukların aynı yaĢ ve cinsiyetteki sağlıklı çocuklarla karĢılaĢtırıldığı baĢka bir çalıĢmada gruplar arasında; fiziksel fonksiyon, otonomi ve sosyal fonksiyon açısından majör farklılık saptanmamıĢtır (Ortega et al 2005). KHT ve Psikososyal iĢlevsellik: 1995-1998 yıllarında Phipps ve arkadaĢları, çocuklarda somatik sıkıntılar, uyum, mood bozuklukları ve etkileĢim kalitesi ile ilgili yaptıkları çalıĢmada transplantasyon için hastaneye yatırılan çocukların sıkıntı/üzüntü düzeylerinin yüksek olduğunu, bunun transplantasyonu takiben birinci haftada biraz daha arttığını ve transplantasyondan sonraki dördüncü haftada azaldığını ve 4-6.aylarda belirgin olarak azaldığını tespit etmiĢlerdir. BaĢka bir çalıĢmada allojenik KHT‘den iki yıl sonra adolesan ve genç yetiĢkinlerin psikososyal uyumları, kemik kanserli hastalarla karĢılaĢtırılırmıĢ ve KHT grubunun genel yaĢam kalitesi puanının iyi olduğu, % 85‘inin okula veya iĢine dönebildiği, fakat % 35‘inin anksiyete düzeyinin yüksek olduğu, % 62‘inin kendilerini aĢırı hassas ve kırılgan algıladıkları bildirilmiĢtir. Genel popülasyonla karĢılaĢtırıldığında, bu grubun okul 122 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir performansı, öz-saygısı, aile ve akranlarıyla olan iliĢkilerinde farklılık saptanmamıĢtır. Fakat araĢtırmacılar yine de KHT uygulanan çocuk ve adolesanların uzun vadede emosyonel ve sosyal problem yaĢama risklerinin bulunduğunu bildirmiĢlerdir (Felder- Puig et al 1999). KHT ve kognitif fonksiyonlar: Bazı çalıĢmalarda KHT‘dan sonra çocukların kognitif zorluklar yaĢadığı sonuçlarına ulaĢılmıĢtır (Kramer et al 1997; Kupst et al 2002). Kramer ve arkadaĢları (1997), çoğunluğu 6 yaĢın altındaki çocuklarla yaptığı çalıĢmada HKHT öncesine göre, transplantasyonu takip eden bir yıllık sürede IQ puanlarında azalma olduğunu (ortalama düĢüĢ 6 puan), fakat üçüncü yılda değiĢiklik görülmediğini tespit etmiĢler. Aynı çalıĢmada uyumsal fonksiyonlar, bir yılda belirgin olarak düĢmüĢ; fakat 1 - 3 yıl arasındaki takipte değiĢiklik saptanmamıĢtır. Phipps ve arkadaĢları (2000) HKHT sonrası birinci yıl ve üçüncü yılda çocukların kognitif ve akademik iĢlevselliğini değerlendirmiĢler; genel zeka ölçümünde ve akademik baĢarıda değiĢiklik saptamamıĢlardır. Ayrıca TBI alan ve almayanlar arasında da anlamlı farklılık saptamamıĢlardır. Fakat 6 yaĢın altındaki hastalar, özellikle de 3 yaĢın altındakiler için kognitif düzeyde düĢme riskinin olduğunu saptamıĢlardır. Transplantasyon sırasında 3-14 yaĢlarda olan çocukların aynı yaĢ ve cinsiyetteki sağlıklı çocuklarla karĢılaĢtırıldığı baĢka bir çalıĢmada KHT uygulanan çocukların kognitif fonksiyonlarının diğer gruba göre çok az düĢük olduğu, öz-saygı ve emosyonel kapasitelerinin yüksek olduğu bulunmuĢtur (Ortega et al 2005). Literatürde TBI‘nın, çocukların kognitif performansını azaltan önemli bir faktör olduğu belirtilmektedir (Smedler ve Bolme 1995; Smedler et al 1995; Phipps et al 2008). KHT’den sonra YaĢam Kalitesi ile ĠliĢkili Faktörler: Çocuğun transplantasyon sonrası yaĢam kalitesini etkileyen en önemli faktörler arasında, çocuğun yaĢı, cinsiyeti, ailenin sosyoekonomik düzeyi, hastalığın tipi, transplantasyonun tipi, GVHH‘nın varlığı ve transplantasyondan sonra geçen süre sayılabilir. Çocukların yaĢları ile fiziksel ve emosyonel iĢlevsellik iliĢkilidir. ÇalıĢmalarda özellikle çocuğun yaĢının daha büyük olması, cinsiyetinin kadın olması ve ailenin düĢük sosyoekonomik düzeyde olması iĢlevselliğini olumsuz etkilediği bulunmuĢtur (Andrykowski et al 1990; Schmidt et al 1993; Wingard 1994; Parsons et al 2006). BaĢka çalıĢmalar da transplantasyon tipinin, GVHH varlığının ve altta yatan hastalığın transplantasyon sonrası iyileĢmeyi dolayısıyla uzun süreli yaĢam kalitesini etkileyen önemli faktörler olduğunu göstermiĢtir (Schmidt et al., 1993; Wingard 1994; Bush et al 2000; Syrjala et al., 2004; Phipps et al 2008). Transplantasyon sonrası geçen süre, transplantın tipi ve hastalıksız sağ çocukların yaĢam kalitesini etkilemektedir (Parsons et al 2006; Phipps et al 2008). Yan etkiler ve yaĢam kalitesi arasındaki iliĢki: YaĢam kalitesi değiĢkenleri ile KHT sonrası geliĢen yan etkiler arasında iliĢki varlığının araĢtırıldığı bir çalıĢmada toplam yan etki puanı ile yaĢam kalitesi değiĢkenleri arasında korelasyon bulunmamıĢ. Fakat orta ve Ģiddetli GVHH olan çocukların genel sağlık ve öz-saygı alt ölçek puanları, genel KHT grubuna göre daha düĢük çıkmıĢtır. Kognitif yetersizliği olan grubun ise psikososyal alt ölçek puanı genel transplantasyon grubuna göre düĢük çıkmıĢtır. Aynı çalıĢmada büyüme geriliği olan çocukların yaĢam kalitesi puanlarının etkilenmediği saptanmıĢtır (Forinder et al 2005). Transplantasyon sonrası geçen süre ile yaĢam kalitesinin iliĢkisi: Phipps ve ark (1999)‘nın çalıĢmasına göre KHT ‗nu takiben bir haftaya kadar sağlıkta yaĢam kalitesinin dramatik olarak düĢtüğü saptanmıĢtır. Barrera ve arkadaĢları (2000) yaptıkları çalıĢmada çocukların yaĢam kalitesinin, KHT öncesi ile karĢılaĢtırıldığında KHT‘den altı ay sonrasında belirgin derecede iyileĢme olduğunu saptamıĢlardır. Parsons ve arkadaĢları KHT sonrası çocukların sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesini değerlendirdikleri çalıĢmada transplantasyon sonrası geçen sürenin yaĢam kalitesini değiĢtirdiğini ve iĢlevselliğin en fazla transplant sonrası üç ayda düĢtüğünü göstermiĢlerdir (Parsons et al 2006). -Transplantasyonun tipi: Allojenik transplantasyon yapılan çocukların ruhsal sıkıntı düzeylerinin otolog ve sinjeneiklerle karĢılaĢtırıldığında daha yüksek olduğu saptanmıĢtır (Phipps, Dunavant, Garvie, et al 2002; Phipps, Dunavant, Lensing, et al 2002), Transplantasyon sonrası iĢlevselliğin (Parsons et al., 2006) ve kognitif becerinin (Phipps et al 2008) en fazla akraba dıĢı allojenik transplant alıcılarında düĢtüğü gösterilmiĢtir -YaĢ: KHT uygulanan çocukların yaĢı transplantasyon sonrası sağlıkla ilgili yaĢam kaltesini etikleyen bir faktördür. Yakın zamanda yapılan bir çalıĢmada küçük yaĢtaki çocukların daha büyük çocuk ve adolesanlara göre transplantasyon sonrası yaĢam kalitesi puanları daha yüksek bulunmuĢtur (Vrijmoet- 123 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir Wiersma et al 2009). BaĢka bir çalıĢmada daha küçük yaĢtakilerin ruhsal sıkıntı düzeylerinin, büyük çocuk ve adolesanlardan daha düĢük ve yaĢam kalitesinin daha yüksek olduğu saptanmıĢtır (Phipps, Dunavant, Garvie, et al 2002; Phipps, Dunavant, Lensing, et al 2002). Fakat yine de, KHT sırasında 3 yaĢtan küçük olmanın psikososyal zorlukların geliĢiminde önemli risk faktörü olduğu ve daha çok kognitif yetersizliğe neden olduğu bildirilmiĢtir (Smedler and Bolme 1995). -Sosyoekonomik durum: DüĢük sosyoekonomik düzeye sahip hastaların daha fazla sıkıntı yaĢadığı ve bir yıl süreyle sağlıkta yaĢam kalitesinin bozuk düzeyde devam ettiği bildirilmiĢtir (Phipps, Dunavant, Garvie, et al., 2002; Phipps, Dunavant, Lensing, et al 2002). Son yıllarda KHT tedavisi uygulanmasındaki değiĢiklikler ve tedavi protokollerindeki geliĢmeler (örneğin düĢük yoğunlukta hazırlık rejimi gibi değiĢimler) yan etkilerin azalmasına ve sağlıkta yaĢama kalitesinin daha iyi olmasına katkı sağlayabilir (Felder-Puig et al 2006). SONUÇ Maling olan ve olmayan bir çok hastalığın tedavisinde kullanılan HKHT, yaĢam kurtarıcı etkisi yanında bir çok istenmeyen etki ve komplikasyonlara yol açmaktadır. KHT sonrası ortaya çıkan yan etki ve komplikasyonlar çocukların yaĢam kalitesini etkilemektedir. Transplantasyon sonrası yaĢam kalitesi ile iliĢkili en önemli faktörler; çocuğun yaĢı, hastalığın tipi, ailenin sosyoekonomik düzeyi, GVHH varlığı, hazırlık rejiminde TBI uygulanması ve transplantasyondan sonra geçen süredir. Bu sonuçlara göre transplantasyon öncesi ve sonrasında yaĢam kalitesinin değerlendirilmesi, çocukların transplantasyon sonrası yaĢam kalitelerini arttırmak için destekleyici bakımın sağlanması önerilebilir. Ayrıca, Türkiye‘de KHT uygulanan çocukların yaĢam kalitelerinin değerlendirildiği çalıĢmaların yapılması, kültürel özelliklerimizi ve farklıklarımızı ortaya koyması bakımından önemlidir. Buna göre destekleyici bakım hedef gruba uygun olarak arttırılabilir. Tablo 1‘de yapılan yurt dıĢı çalıĢmalarda, HKHT uygulanan çocukların sağlıkla ilgili yaĢam kalitelerini değerlendirmede kullanılan ölçeklerin adları, uygulandığı yaĢ grubu, alt faktörleri ve ölçeği geliĢtiren araĢtırmacıların isimleri gösterilmiĢtir. 124 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir Tablo 1. HKHT uygulanan çocukların sağlıkta yaĢam kalitelerini değerlendirmek için kullanılan bazı ölçekler; Ölçek adı YaĢ grubu Alt faktörler GeliĢtiren the Behavioral, -somatik rahatsızlık, Phipps et al., 1994. Affective, and Somatic -mood /davranıĢ Phipps et al., 1999 Experiences Scale -etkileĢim kalitesi, (BASES) -aktivite, -uyum the Disease Impairment 5–12 yaĢ ve 13–21 HKHT‘ spesifik modül Parsons et al., 1999 Inventory–HSCT (DSII– yaĢ HSCT)‖ ―the Child Health 5–12 yaĢ ve 13–21 Fiziksel fonksiyon Kaplan et al., 1995 Ratings Inventories yaĢ için iki ayrı Rol fonksiyon (CHRIs) form Emosyonel iyilik Genel yaĢa kalitesi the Child Behavior Checklist 2-3 yaĢ ve 4-18 için iki ayrı form Lansky ölçeği 16 yaĢ altı yaĢ grubunda 16 yaĢ ve üzerinde kullanılır 5–18 yaĢlar Karnofsky ölçeği Child Health Questionnaire (SCHQ-CF) -Sosyal geri çekilme, -Somatik yakınmalar, -Anksiyete/Depresyon, -Sosyal Problemler, -DüĢünce Problemleri, -Dikkat Problemleri, -Suçlu davranıĢ ve -Agresif davranıĢ Oyun aktivite düzeyi. Hastanın aktivite düzeyi ve tıbbi bakım gereksinimi Çocukların fiziksel ve piskososyal sağlık durumları Achenbach 1991 Lansky et al 1987 Karnofsky et al 1949 Landgraf et al 1996 Kaynaklar Achenbach TM. (1991). Manual for Child Behavior Checklist/ 4-18 and 1991 Profile. Burlington, VT: University of Vermont, Dept. of Psychiatry. Andrykowski MA, Altmaier EM, Barnett RL, Otis ML, Gingrich R, Henslee-Downey PJ. (1990). The quality of life in adult survivors of allogeneic bone marrow transplantation. Correlates and comparison with matched renal transplant recipients. Transplantation; 50:399–406. Baker F, Zabora J, Polland A, Wingard J. (1999). Reintegration after bone marrow transplantation. Cancer Practice ; 7(4):190-199. Barrera M, Boyd-Pringle LA, Sumbler K, Saunders F. (2000). Quality of life and behavioural adjustment after pediatric bone marrow transplantation. Bone Marrow Transplant; 26: 427–435. Bowling A. (2001). Measurıng Dısease A Revıew Of Dısease-Specıfıc Qualıty Of Lıfe Measurement Scales. 2nd Ed., Open University Pres, Buckingham. Philadelphia. Bush NE, Donaldson GW, Haberman MH, Dacanay R, Sullivan KM. (2000). Conditional and unconditional estimation of multidimensional quality of life after hematopoietic stem cell transplantation: A longitudinal follow-up of 415 patients. Biology of Blood and Marrow Transplantation;6:576-591. Cohen MZ, Ley C, Tarzian AJ. (2001). Isolation in blood and marrow transplantation. Western Journal of Nursing Research, 23 (6): 592–609. 125 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir Felder-Puig R, Peters C, Matthers-Martin S et al.(1999). Physicosocial adjustment of pediatric patients after allogeneic stem cell transplantation. Bone Marrow Transplant; 24: 75–80. Felder-Puig R, Gallo A, Waldenmair M, Norden P, Winter A, Gadner H, Topf R. (2006). Healthrelated quality of life of pediatric patients receiving allogeneic stemcell or bone marrow transplantation: results of a longitudinal, multi-center study. Bone Marrow Transplantation;38, 119– 126. Fish JD, Raval GG, Mehta P. (2009). Bone marrow transplantation, long-term effects. http://emedicine.medscape.com/article/989518-print EriĢim Tarihi:01.02.2010 Forinder U, Löf C, Winiarski, J. (2005). Quality of life and health in children following allogeneic SCT. Bone Marrow Transplantation; 36, 171–176 Gower WA, Collaco JM, Mogayzel PJ. (2007). Pulmonary dysfunction in pediatric hematopoietic stem cell transplant patients: Non-ınfectious and long-term complications. Pediatr Blood Cancer;49:225–233. Göker H, Aksu S, Haznedaroğlu ĠC, BüyükaĢık Y, Sayınalp N, Turgut M, Özatlı D, Koca E, Çetiner D, Özcebe OĠ. (2005). EriĢkinlerde hematopoietik kök hücre transplantasyonu: Hacettepe hematoloji deneyimi 2001-2005 . http://www.medinfo.hacettepe.edu.tr/tebad/dergi/doc/2005_4/206-212.doc EriĢim tarihi:01.02.2010 Hazar V. (2008). Çocukluk çağı kanserlerinde kemik iliği transplantasyonu. Güncel Pediatri. Supplement 1;69-77. http://www.guncelpediatri.com/eng/sayilar/17/69-77.pdf EriĢim tarihi: 10.02.2009. Jenkins TL. (2001). Oncologic Critical Care Problems. Ed:Martha AQ Curley, Patricia A MoloneyHarmon, In: Critical Care Nursing of Infants and Children. 2.nd ed., Saunders Company, Philadelphia, , p:868-872. Kambek S, Akal N. (2001). Kemik iliği transplantasyonunun çocuk ağız-diĢ sağlığı üzerine etkileri. Cumhuriyet Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Dergisi; 4(1):57-60. Kanabar DJ, Attard-Montalto S, Saha V et al. (1995). Quality of life in survivors of childhood cancer after megatherapy with autologous bone marrow rescue. Ped Hematol Oncol ; 12: 29−36. Kaplan SH, Barlow S, Spetter D, Sullivan L, Khan A, Grand R. (1995). Assessing functional status and health-related quality of life among school-aged children: Reliability and validity of a new selfreported measure. Quality of Life Research;4: Karnofsky DA, Burchenal JH. (1949). The clinical evaluation of chemotherapeutics in cancer. In: MacLeod CM (ed.). Evaluation of Chemotherapeutic Agents. Columbia University Press: New York, pp 191–205. Kramer JH, Crıttenden MR, Desantes K, Cowan MJ. (1997). Cognitive And Adaptive Behavior 1 and 3 years following bone marrow transplantation. Bone marrow Transplantation;19(6): 607-613. (abstract). Kupst MJ, Penati B, Debban B, Camitta B, Pietryga D, Margolis D, Murray K, Casper J. (2002). Pyschosocial considerations Cognitive and psychosocial functioning of pediatric hematopoietic stem cell transplant patients: A prospective longitudinal study. Bone Marrow Transplantation; 30: 609-617 Landgraf JM, Ware JE. (1996). The CHQ User‘s Manual, 2nd printing. The Health Institute, New England Medical Center: Boston. Lansky SB, List MA, Lansky LL. (1987). The measurement of performance in childhood cancer patients. Cancer; 60:1651–1656. Matthes-Martin S, Lamche M, Ladenstein R, Emminger W, Felsberger C, Topf R, Gadner H, Peters C. (1999). Organ toxicity and quality of life after allogeneic bone marrow transplantation in pediatric patients: a single centre retrospective analysis. Bone Marrow Transplant;23(10):1049-53. (Abstract). Ness K K, Bhatia S, Baker KS, Francisco L, Carter A, Forman SJ, Robison LL, Rosenthal J, Gurney JG. (2005). Performance limitations and participation restrictions among childhood cancer survivors treated with hematopoietic stem cell transplantation. Arch Pedıatr Adolesc Med.;159:706-713. Ortega JJ, Olive T , de Heredia CD, Llort A. (2005). Secondary malignancies and quality of life after stem cell transplantation. Bone Marrow Transplantation; 35, S83–S87. 126 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir Parsons SK, Barlow SE, Levy SL, Supran SE, Kaplan SH. (1999). Health-related qualıty of lıfe ın pedıatrıc bone marrow transplant survıvors: accordıng to whom? Int. J. Cancer: Supplement 12, 46– 51 Parsons S K, Shih M-C, DuHamel KN. et al. (2006). Maternal perspectives on children‘s healthrelated quality of life during the first year after pediatric hematopoietic stem cell transplant. Journal of Pediatric Psychology ;31(10):1100–1115. Patzer L, Kentouche K, Ringelmann F, Misselwitz J. (2003). Renal function following hematological stem cell transplantation in childhood. Pediatr Nephrol; 18: 623–635. Peykerli G. (2008). Transplant ünitelerinde hastalarda ve ĢalıĢanlarda psikolojik problemler ve çözüm yolları. Türk Hematoloji Derneği 5. Ulusal Kemik Ġliği Transplantasyonu ve Kök Hücre Tedavileri Kongresi. Kongre Kitabı. Antalya; s:106-109. Phipps S, Hinds PS, Channell S, Bell GL. (1994). Measurement of behavioral, affective, and somatic responses to pediatric bone marrow transplantation: Development of the BASES scale. Journal of Pediatric Oncology Nursing;11(3);109-117. Phipps S, Dunavant M, Jayawardene D, Srivastiva DK. (1999). Assessment of the health-related quality of life in acute in-patient settings: use of the bases instrument in children undergoing bone marrow transplantatiion. Int J Cancer Suppl; 12:18–24. Phipps S, Dunavant M, Srivastiva DK, Bowman L, Mulhern RK. (2000). Cognitive and academic functioning in survivors of pediatric bone marrow transplantation. Journal of Clinical Oncology;18(5):1004. Phipps S, Dunavant M, Garvie PA, Lensing S, Rai SN. (2002). Acute health-related quality of life in children undergoing stem cell transplant: I. Descriptive outcomes. Bone Marrow Transplant; 29: 425– 434. Phipps S, Dunavant M, Lensing S, Rai SN. (2002). Acute healthrelated quality of life in children undergoing stem cell transplant: II. Medical and demographic determinants. Bone Marrow Transplant; 29: 435–442. Phipps S, Rai SN, Leung WH, Lensing S, Dunavant M.(2008).. Cognitive and academic consequences of stem-cell transplantation in children. J Clin Oncol.; 26(12):2027–2033; Pidala J, Anasetti C, Jim H. (2009). Quality of life after allogeneic hematopoietic cell transplantation. Blood;114(1):7-19. Schmidt GM, Niland JC, Forman SJ, Fonbuena PP, Dagis AC, Grant MM, et al. (1993). Extended follow-up in 212 long-term allogeneic bone marrow transplant survivors. Issues of quality of life. Transplantation;55:551–557. Smedler AC, Nilsson C, Bolme P. (1995). Total body irradiation: a neuropsychological risk factor in pediatric bone marrow transplant recipients. Acta Paediatr; 84:325-330. Smedler AC, Bolme P. (1995). Neuropsychological deficits in very young bone marrow transplant recipients. Acta Paediatr;84:429-433. Socie´ G, Salooja N, Cohen A, Rovelli A, Carreras E, Locasciulli A, Korthof E, Weis J, Levy V, Tichelli A. (2003). Nonmalignant late effects after allogeneic stem cell transplantation. Blood;101(9):3373-3385. Syrjala KL, Langer SL, Abrams JR, Storer B, Sanders JE., et al. (2004). Recovery and long-term function after hematopoietic cell transplantation for leukemia or lymphoma. JAMA. 2004;291(19):2335-2343. WHOQOL Group (1995). The World Health Organization Quality of Life Assessment: Position paper from the World Health Organization. Social Science & Medicine, 41(10), 1403–1409. Wingard JR. (1994). Functional ability and quality of life of patients after allogeneic bone marrow transplantation. Bone Marrow Transplantation; 14(Suppl. 4), S29–S33. Vrijmoet-Wiersma J, Kolk A M, Grootenhuis M A, Spek EM, van Klink JMM, Egeler RM, et al. (2009). Child and parental adaptation to pediatric stem cell transplantation. Support Care Cancer, 17:707–714 127 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir PEDĠATRĠK ONKOLOJĠ HASTALARINDA YAġAM KALĠTESĠ Doç. Dr. Mehmet Kantar Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatrik Onkoloji Bilim Dalı Çocuk ve ergenlerde kanser tedavisinde uygun tedavilerle yaĢam Ģansı belirgin olarak artmıĢtır. Günümüzde genel olarak %70 baĢarıdan söz edilebilir. Bazı kanser tiplerinde ise baĢarı çok daha yüksektir (Ör; akut lenfoblastik lösemi, erken evre non-Hodgkin lenfomalar, Hodgkin lenfomalar, retinoblastom, Wilms tümörü, erken evre rabdomyosarkom, düĢük dereceli beyin tümörleri gibi). Dolayısıyla uzun dönemde yaĢayan hasta sayısında tüm dünyada artıĢ vardır. Günümüzde 20 yaĢını geçen her 600 bireyden biri çocukluğunda kanser tedavisi görmüĢ bireydir. Bu nedenle uzun dönem yan etkilerin tanımlanması ve bunların bireyin yaĢam kalitesine etkilerinin araĢtırılması önemlidir. YaĢam kalitesi ölçekleri kullanılarak tanımlanacak sorunlar ile her duruma özgü çözümler üretilmeye çalıĢılmalıdır. Çocukluk çağında kanser tanısı konulması, hem çocuk hem de aile için ciddi bir travmadır. Kanser tanısı alan çocuklarda, kanserin kendisi, uygulanan tedavi ve tedaviyle iliĢkili akut ve geç yan etkiler yaĢam kalitesini olumsuz etkiler. Özellikle geç dönemle ilgili çok sayıda yaĢam kalitesini değerlendir en çalıĢmalar vardır. Burada PEDQOL ölçeği sıklıkla kullanılır. Yapılan çalıĢmalarda geç dönemde solid tümörü olan çocuklarda lösemi/lenfomalı çocuklara göre daha fazla iskelet deformitesi (kısalık, protez sorunları, spastisite), skar, infeksiyöz sorunlar (kronik hepatit B ve C), organ disfonksiyonu (görme, iĢitme sorunları, kalp yetmezliği, overlerin-testislerin olmaması, nörojenik mesane) ve hormonal yetersizlikler (hipotiroidi, hipogonadizm) olduğu gösterilmiĢtir. Ciddi geç yan etkiye sahip çocukların yaĢam kalitesi ölçeklerinde belirgin beden algısı, emosyonel ve fiziksel fonksiyonlar ve kognitif alanda sorunlar ortaya çıkmaktadır. Emosyonel sorunlar arasında eğitim, iĢ, evlilik ve fertilite konularında yaĢanan sıkıntılar sayılabilir. Beyin tümörü tedavisi görüp yaĢayan çocuk ve ergenlerde ciddi nörokognitif bozukluklar vardır. Hem uygulanan cerrahi, hem de yüksek dozlarda uygulanan kraniyal radyoterapinin uzun dönemde yan etkisi beligindir. Bu nedenle beyin tümörü tedavisi gören bireylerin yaĢam kaliteleri daha düĢüktür. Kanser tedavisi görmüĢ çocuklara belli aralıklarla yaĢam kalitesi ölçeklerinin uygulanması, somatik ve psikososyal yan etkilerin tanımlaması ve baĢa çıkma yöntemlerinin ve rehabilitasyon giriĢimlerinin planlanması açısından yararlı olacaktır. Kanser tedavisi görmüĢ bireylerde kısa semptom envanteri-18 (BSI-18) psikososyal yaĢam kalitesi ölçeği (PSQOL) , sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesi ölçeği (HR-QOL) ve nörokognitif yaĢam kalitesi (CCSS-NCQ) ölçekleri sıklıkla kullanılmaktadır. 128 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir ÇOCUKLUK ÇAĞI LÖSEMĠLERĠNDE YAġAM KALĠTESĠ Yrd. Doç. Dr. ġebnem Yılmaz Dokuzeylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Pediatrik Hematoloji Bilim Dalı Lösemi çocukluk çağı kanserlerinin önemli bir kısmını oluĢturur ve kansere bağlı ölümlerin önemli nedenlerinden biridir. Akut lenfoblastik lösemi ise çocukluklarda ve adolesanlarda en sık görülen lösemi tipi olup bu çağda görülen kanserlerin % 30‘unu oluĢturur. Son 20 yılda 15 yaĢ altı çocuklarda lösemi sıklığı artmıĢ ancak bunun yanında lösemili hastalarda sağ kalım ve kür oranları da büyük ölçüde artmıĢtır. Tüm lösemi tipleri göz önüne alındığında lösemi tedavisinde 20 yaĢ altı çocuklarda 5 yıllık sağ kalım oranları % 61- 77 arasında değiĢmekte iken, sadece akut lenfoblastik lösemide bu oran %80-86 gibi yüksek oranlara ulaĢmıĢtır. Çocukluk çağı lösemi tedavisinde kaydedilen bu geliĢme klinik onkolojideki en büyük baĢarı öykülerinden biridir. Sağ kalım ve kür oranlarda elde edilen bu dramatik değiĢim sonucunda yaĢam kalitesinin klinik pratikteki önemi belirgin olarak artmıĢtır. Lösemi tanısı çocuğu fiziksel, sosyal ve psikolojik olarak birçok açıdan etkiler. Tanı ve tedavi süreci boyunca kiĢinin ailesinden ve sosyal çevresinden uzaklaĢmasına neden olabilir. Bunun yanında kemoterapi ve radyoterapiye bağlı fiziksel etkiler (saç dökülmesi, kilo alma vb. ), geç yan etkiler (büyüme geliĢmenin etkilenmesi, endokrinolojik bozukluklar, kısırlık, entelektüel kapasitede bozukluk), hastalıkla ilgili kaygılar ve daha sonra sosyal hayata uyum güçlüğü çocuğun yaĢam kalitesini olumsuz yönde etkileyebilir. YaĢam kalitesi fiziksel, duygusal, psikolojik ve sosyal bileĢenlerden oluĢan çok boyutlu bir kavram olup objektif durumların ötesinde bireyin kendi yaĢamına iliĢkin subjektif doyumudur. Dünya Sağlık Örgütü sağlığı sadece hastalık ve sakatlığın olmaması değil, fiziksel, ruhsal ve toplumsal yönden tam bir iyi olma hali olarak tanımlamaktadır. Bu tanımın kanserli çocuklara ve kanserden kurtulan çocuklara yönelik önemi, fiziksel duruma ek olarak sırasıyla tüm alanlardaki yaĢam kalitesini etkilemesidir. Çocukluk çağı kanserli hastalarda yaĢam kalitesi ölçümü son yıllarda yapılan klinik çalıĢmalarda gittikçe daha çok vurgulanmaktadır. Bu sonuç çocuk ve ebeveyn açısından kiĢinin yaĢam kalitesi, ‗iyi olma hali‘ ile ilgili bir veri sağlaması açısından önemlidir. YaĢam kalitesinin ölçümü ebeveynlere ve çocuklara ve sağlık çalıĢanına bununla ilgili bir tedavi strateji belirlemesi açısından yardımcı olabilir. 129 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir KRONĠK KAN HASTASI ÇOCUKLARDA YAġAM KALĠTESĠ VE PSĠKO-SOSYAL YAKLAġIM Psik. Ufuk Solak Ege Üniversitesi Çocuk Hastanesi Psikologu Talesemi ve hemofili kronik gidiĢli hemotolojik bir hastalıktır. Düzenli aralıklarla yapılan kan transfüzyonları ve buna bağlı olarak geliĢecek demir depolanmasını engellemek için selasyon tedavileri uygulanmaktadır. Hemofili ise kanın pıhtılaĢma sisteminde rol alan faktörlerin kalıtsal olarak eksikliği, yokluğu veya iĢlevlerinin bozuk olmasına bağlı ortaya çıkmaktadır. Kronik kan hastalıklarında; sürekli tedaviye gereksinim duyma, tedavilerin etkileri, sık kanama, ağrı, hareket kısıtlılığı ve bedensel değiĢiklikler bireyde psiko-sosyal etkilere yol açabilmektedir. Bu nedenle kronik kan hastalarında tıbbi durum, tedavilerin yan etkileri bireyin günlük iĢlevlerini ve yaĢam kalitesini etkileyebilmektedir. Kronik kan hastalıklarında bireyin etkilenmesi tıbbi parametreler kadar yaĢ, kiĢilik özellikleri ve psikolojik sağlamlık vb. birçok faktör rol oynamaktadır. Sonuç olarak kronik kan hastalıkları bireyin tıbbi durumu ve benlik algısını, sosyal destek sistemlerini, yaĢam kalitesini etkileyebilmektedir. Bireyin tıbbi duruma uyumunu sürdürmek ve artırmak için yaĢam kalitesini, sosyal destek sistemlerini ve baĢ etme becerilerini geliĢtirmek önem kazanmaktadır. Bireyin tıbbi durumu ve yaĢam kalitesi arasında çift yönlü bir etkileĢim olduğu söylenebilir 130 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir THE FAMILY IMPACT OF SKIN DISEASE Professor Andrew Y Finlay Cardiff University, Cardiff, UK Every dermatologist is aware that when a person has a chronic skin disease, it is likely that that person‘s quality of life will be impaired (1). However what is not so well appreciated is that the affected person‘s partner and other family members are also likely to experience an impact on their life quality. This presentation will explain this impact, describe the concept of the ―Greater Patient‖, and discuss how understanding these concepts could improve your quality of clinical care. The partner and close family of a person with skin disease, who closely share each other‘s lives, may experience a major impact on their own quality of life, even though it is their relative, not themselves, who have the condition. Our research across all skin diseases (2) and also specifically in psoriasis (3) and atopic dermatitis (4) has demonstrated the impact of skin disease on the social life, work, sporting activities and personal relationships of family members. Furthermore it is clear that skin disease not only affects people ―in the present‖, but that having skin disease may influence major life changing decisions (5). The lives of those close to the patient will inevitably be influenced by the outcome of those decisions. In the many interviews that were carried out as part of this research, family members frequently stated that no health professional had ever enquired previously about how their quality of life had been affected by their relative‘s disease, and often described profound effects. So skin disease not only affects the quality of life of patients, but of their partner and close relatives. In order to draw attention to this wider secondary impact of skin disease, we have suggested the concept of ―The Greater Patient‖ (2). This describes the close and interrelated social unit of the partner and family who ―surround‖ the patient‘s life. It is now possible to measure this secondary impact of skin disease, by using the Family Dermatology Life Quality Index (6,7)(available at www.dermatology.org.uk), in psoriasis by using the Psoriasis Family Index (8) and in childhood atopic dermatitis by using the Dermatitis Family Impact questionnaire (4). Now that this secondary impact of skin disease is recognised and can be measured, there is the potential to understand the problems experienced by patients‘ family members in more detail, and to assess how different therapies and strategies may be of benefit to the patient and to members of the Greater Patient. It is also possible to compare the secondary impact between different skin diseases. It is likely that the relationship of the physician to the patients, and to the family members closely involved in assisting the patient‘s care, influences patient adherence to therapy. Addressing the relatives‘ concerns may therefore improve compliance. However, understanding an issue often raises new challenges. There is now the need to develop new types of intervention, for example educational opportunities, to try to alleviate this secondary impact of chronic skin disease. References 1. Finlay AY, Smith C. General aspects of treatment. In: Rook‘s Textbook of Dermatology (Editors Burns DA, Breathnach SM, Cox NH, Griffiths CEM), Chapter 72, Oxford, 2010. 2. Basra MKA, Finlay AY. The family impact of skin diseases: the Greater Patient concept. Br J Dermatol 2007; 156: 929-937. 3. Eghlileb AM, Davies EE, Finlay AY. Psoriasis has a major secondary impact on the lives of family members and partners. Br J Dermatol 2007; 1245-50. 4. Lawson V, Lewis-Jones MS, Finlay AY, Reid P, Owens RG. The family impact of childhood atopic dermatitis: the Dermatitis Family Impact Questionnaire. Br J Dermatol 1998; 138: 107-13. 5. Bhatti ZU, Finlay AY, Salek S. Chronic skin diseases influence major life-changing decisions: a new frontier in health outcomes research. Br J Dermatol 2009; 161 (Suppl 1): 58-59. 6. Basra MKA, Sue-Ho R, Finlay AY. Family Dermatology Life Quality Index: measuring the secondary impact of skin disease. Br J Dermatol 2007; 156: 528-538. Erratum: Br J Dermatol 2007; 156: 791. 131 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir 7. Basra MKA, Edmunds O, Salek MS, Finlay AY. Measurement of family impact of skin disease: further validation of the Family Dermatology Life Quality Index (FDLQI). JEADV 2008; 22: 813-821. 8. Eghlileb AM, Basra MK, Finlay AY. The Psoriasis Family Index: preliminary results of validation of a quality of life instrument for family members of patients with psoriasis. Dermatology 2009; 219: 6370. 132 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir PSORĠAZĠS VE YAġAM KALĠTESĠ Prof.Dr.Serap Öztürkcan Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı, MANĠSA Psoriazis kadınlarda ve erkeklerde eĢit sıklıkta görülen, tüm dünyada populasyonun yaklaĢık olarak % 2‘sini etkileyen bir hastalıktır. Psoriazis yaĢam süresini etkilemeyen, ancak hastalarda sağlıkla ilgili yaĢam kalitesi üzerine belirgin negatif etkiye ve belirgin psikososyal morbiditeye sahip bir hastalıktır. Hastalık, sosyal stigmatizasyon (damgalanma), ağrı, rahatsızlık (huzursuzluk), fiziksel iĢlev kaybı, psikolojik sıkıntı, depresyon ve intihar eğilimi ile iliĢkilidir. Deri hastalıklarının diğer hastalıklara göre daha az ciddi olduğu konusunda yaygın bir yanlıĢ kanı bulunmaktadır. Bu, kısmen deri hastalıklarının sıklıkla kronik, fakat hayatı tehdit etmemesine bağlanabilir. Fakat Psoriazis hastaları tarafından yaĢanılan iĢlev kaybı, kalp hastalığı, diabet, kanser ve depresyon gibi diğer kronik hastalıklarla karĢılaĢtırılabilir düzeydedir. Psoriazisli olgularda, doktorlar sıklıkla hastalığa eĢlik eden psikolojik ve sosyal morbiditenin derecesini küçümserler. Hastalar bu durumun farkındadırlar ve hastalıklarının, yaĢamları üzerindeki tüm etkilerinin doktorlar dahil olmak üzere diğer kiĢiler tarafından küçümsendiğini hissederler. Psoriazisli hastalarda, hastalığın yarattığı sıkıntının, hastaların yaĢadığı fiziksel semptomların ötesine uzandığı açıktır. Psoriaziste tedaviler, hastalığı kontrol etmekte gerekli olduğu kadar, hastanın yaĢamındaki kariyer, mali durum, boĢ zamanlardaki aktiviteler, iliĢkiler ve fiziksel temas gibi alanları da etkileyebilir. Günlük aktivitelerindeki değiĢikliklerle hastaların yaklaĢık % 75‘inde yaĢam kalitesinin orta dereceden Ģiddetliye kadar negatif olarak etkilendiğine inanılmaktadır. Hastaların en azından % 20‘sinde intihar düĢüncesi olduğu rapor edilmiĢtir. Psoriazisin fiziksel ve emosyonel etkilerinin, hastaların mesleklerini de belirgin olarak olumsuz etkilediği gösterilmiĢtir. Psoriazisli hastaların yaklaĢık olarak % 60‘ı, psoriazis bulunmayan iĢ arkadaĢlarına göre yılda ortalama 26 gün direkt olarak psoriazisle iliĢkili olarak iĢyerinden uzak kalmaktadır. Psoriazisli hastaların tedavi masraflarına ek olarak iĢ kaybı da mali yüklerini artırmaktadır. Psoriazis ve depresyon arasındaki iliĢkiyi araĢtıran çalıĢmalar, aralarındaki karĢılıklı iliĢkiye iĢaret etmektedir. YaĢ, eğitim düzeyi ve hastalık Ģiddetinin, psikolojik sıkıntı açısından önemli belirleyiciler olmak üzere, psoriazisli hasta grubunun normal populasyona göre daha depresif olduğu görülmüĢ ve yapılan çalıĢmalarda hastaların % 9.7‘sinin ölmeyi istediği, % 5.5‘inin ise aktif intihar fikrine sahip oldukları saptanmıĢtır. Bu çalıĢmaların sonucunda psoriazisli hastaların tedavisinde psikososyal stratejilere ve hastaların yaĢam kalitelerinin iyileĢtirilmesine yardımcı olunmasının gerekli olduğu belirtilmiĢtir. Psoriaziste hastanın yaĢam kalitesinin düzeltilmesi ve potansiyel psikososyal sekeller için agresif müdahale gerekir. Bu nedenlerden dolayı Psoriazis hastalarının klinisyen tarafından değerlendirilmesi ve tedavisinde, sağlıkla ilgili yaĢam kalitesi ölçümlerinin geleneksel klinik değerlendirmelere eklenmesi gerekli hale gelmiĢtir. Psoriaziste hastaların sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesinin ölçümünde ve psoriazis tedavisinde kullanılan ajanların etkinliklerinin belirlenmesi amacıyla hastaların yaĢam kaliteleri üzerine etkilerinin değerlendirilmesinde genel, dermatolojiye özgü ve psoriazise özgü olarak geliĢtirilen çok sayıda yaĢam kalitesi ölçüm yöntemleri kullanılmaktadır. Bununla birlikte psoriazisli hastalarda sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesinin ölçümünde hangi yöntemlerin kullanılacağı konusunda halen bir görüĢ birliği bulunmamaktadır. Tedavilerin etkinlikleri klinik olarak genellikle PASI skorları ile ölçülmektedir. Fakat birçok ilaç tedavisi deri lezyonlarının Ģiddetinde azalmaya neden olsa da hastaların psikososyal durumlarında istenen düzelmeyi sağlayamayabileceğinden, sadece PASI ölçümü hastanın sağlık durumunu her zaman tam olarak göstermez. Bu nedenle psoriazisli hastaların yaĢam kalitesinin ölçülmesinde, tedavilerin etkinliklerinin değerlendirilmesinde ve karĢılaĢtırılmasında PASI ölçümü ile birlikte psoriazise spesifik ölçüm yöntem(ler)i ve ayrıca genel yaĢam kalitesi ölçüm yöntemleri ve/veya dermatolojiye spesifik ölçüm yöntemlerinin kullanılması uygun olacaktır. 133 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir ÜRTĠKERDE YAġAM KALĠTESĠ Uzm. Dr. Cemal Bilaç Ürtiker geçici dermal ödem ve vazodilatasyona bağlı olarak, kısa süreli, eritemli ve kaĢıntılı deri kabarıklıklarının görüldüğü bir hastalıktır. Altı haftadan daha uzun süre devam etmesi durumunda kronik ürtiker olarak tanımlanır. Ürtiker, kiĢilerin %15‘inden fazlasını yaĢamlarının bir döneminde etkilemektedir. Kronik ürtikerin uyku bozukluğu, kaĢıntılı lezyonlar, yorgunluk, sosyal izolasyon, enerji kaybı, emosyonel/seksüel zorluklar, meslek ve ev iĢlerinde yaĢanan kısıtlanmalar yoluyla kiĢilerin yaĢam kalitesini bozduğu bilinmektedir. Kronik ürtikerde en sık rastlanan psikiyatrik bozukluklar olan depresyon, anksiyete ve somatoform bozukluklar da yaĢam kalitesini etkileyebilir. Ürtikerli hastalarda yaĢam kalitesi düzeylerinin belirlenmesi amacıyla genel yaĢam kalitesi ölçekleri (Kısa Form-36, Nottingham Sağlık Profili, Dünya Sağlık Organizasyonu YaĢam Kalitesi Değerlendirme Özeti), dermatolojiye spesifik yaĢam kalitesi ölçekleri (Dermatolojide YaĢam Kalite Ġndeksi, Dermatolojide YaĢam Kalitesi [VQ-Dermato], Skindex-29) ve son zamanlarda ürtikere spesifik bir test olan Kronik Ürtiker YaĢam Kalitesi Anketi (Chronic Urticaria Quality of Life Questionnaire, CU-Q2oL) kullanılmaktadır. Ürtikerde yaĢam kalitesi düzeyinin belirlenmesinde en sık kullanılan ölçek Dermatolojide YaĢam Kalite Ġndeksi (Dermatology Life Quality Index, DLQI)‘dir. Kronik idiopatik ürtikerli hastalarda yaĢam kalitesindeki olumsuz etkilenmenin akneli hastalarla benzer, vitiligolu hastalardan ise daha fazla olduğu bildirilmiĢtir. Ayrıca kronik idiopatik ürtikerin fiziksel rahatsızlık ve günlük yaĢamda kısıtlanmaya psoriasisten daha fazla neden olduğu bilinmektedir. YaĢam kalitesini ileri derecede olumsuz yönde etkileyen bir hastalık olduğu bilinen ürtikerde, hastalığın klinik Ģiddetini gösteren ürtiker aktivite skorlaması yanında, tedavi etkinliğinin değerlendirilmesi, uygulanan farklı tedavilerin etkinliklerinin karĢılaĢtırılması ve izlenecek tedavi stratejilerinin planlanması amacıyla yaĢam kalitesi ölçeklerinin kullanılması son derece faydalı olacaktır. 134 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir KALP YETERSĠZLĠĞĠNDE YAġAM KALĠTESĠ Prof. Dr. Mehdi ZOGHĠ Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kardiyoloji AD, Ġzmir Dr. Serap ÖZER Ege Üniversitesi HemĢirelik Yüksek Okulu, Ġç Hastalıkları HemĢireliği AD, Ġzmir GĠRĠġ Kronik hastalıklar, normal fizyolojik fonksiyonlarda yavaĢ ve ilerleyici bir sapmaya, geri dönüĢümsüz değiĢikliklere neden olan, yaĢamın uzun bir dönemini kapsayan, sürekli tıbbi bakım ve tedavi gerektiren hastalıklardır. GeliĢmiĢ ve geliĢmekte olan ülkelerde, kronik hastalıklar içerisinde kalp yetersizliğinin (KY) önemli bir yeri bulunmaktadır. Ġlerleyici ve yaygın görülen bir hastalık olan KY mortalite ve morbiditenin majör nedenleri arasında yer almaktadır. ĠlerlemiĢ KY‘li hastalar en kritik hastalar arasındadır ve sağlık bakım maliyetlerinin büyük bir bölümünü oluĢturmaktadır. Günümüzde teknolojik geliĢmelere parelel olarak; tıbbi tanı, tedavi ve koruma yöntemlerindeki ilerlemeler, insanların sağlık bakım gereksinimlerindeki değiĢiklikler, kronik hastaların ve hastane bakımını gerektiren bireylerin sayısındaki artıĢlar, artan sağlık harcamalarının birey ve ülke ekonomisine getirdiği zorluklar, sağlık bakımının bireylerin yaĢam kalitelerini arttırma amaç ve bakıĢ açısıyla sunulmasını zorunlu kılmıĢtır. Bu bağlamda yaĢam kalitesi; doyum-memnuniyet verici bir yaĢam için, bireylerin sağlık bilinçlerinin güçlendirilmesine, sağlık bakım yeteneklerinin arttırılmasına, sağlık konusundaki yeteneklerini sonuna kadar kullanabilmelerine olanak verecek davranıĢ ve becerilerin geliĢtirilmesini gerektirmektedir. Ġyi bir yaĢam kalitesini sürdürmek kronik, ilerleyici bir hastalıkla yaĢayan hastaların çoğunun daha uzun bir süre yaĢaması için oldukça önemlidir. KY‘li hastalar sağlıklı bireyler ve diğer kronik hastalığı (Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı, Hipertansiyon, Ġnfarktüs, Artrit vs.) olan bireyler ile kıyaslandığında önemli derecede bozulmuĢ bir yaĢam kalitesine sahiptirler. YaĢam kalitesi klinik bir durumun ve tedavisinin hastanın günlük yaĢamı üzerindeki çok boyutlu etkisini yansıtmaktadır. KY‘li hastalar dispne, yorgunluk, ödem, uyku bozuklukları, depresyon ve göğüs ağrısı gibi çeĢitli fiziksel ve emosyonel semptomlar deneyimlemektedir. Bu semptomlar hastaların günlük fiziksel, sosyal aktivitelerini sınırlamakta ve yaĢam kalitesini bozmaktadır. Kötü/bozulmuĢ yaĢam kalitesi yüksek hastaneye yatıĢ ve mortalite oranlarıyla iliĢkilidir. Bu yüzden KY‘li hastalarda hastalığın günlük yaĢam üzerindeki etkisini belirlemek için yaĢam kalitesinin uygun bir Ģekilde değerlendirilmesi gerekmektedir. KALP YETERSĠZLĠĞĠ VE ÖNEMĠ KY kardiyak rahatsızlıkların son evresi olarak tanımlanmaktadır ve birçok kanser türünden bile daha kötü bir prognoza sahiptir. Bu nedenle de medikal bir sorun olarak önemsenmesi gerekmektedir. Uygulanan tedavilere rağmen KY düzenli bir paterne sahip değildir ve hastaların çoğu dekompanzasyon periyotlarıyla stabilitenin bozulduğu periyotlar deneyimlemektedir. KY‘nin görülme sıklığı tüm toplumlarda giderek artmaktadır. GeliĢmiĢ ülkelerde prevalans % 1-2 iken yaĢın artmasıyla birlikte % 6-10‘a ulaĢmaktadır. Amerika BirleĢik Devletleri‘nde beĢ milyon KY hastasının olduğu ve bu sayıya her yıl 550.000‘nin üzerinde yeni vakanın eklendiği rapor edilmiĢtir. Dünya‘da olduğu gibi ülkemizde de KY insidansının (~1,4 milyon kiĢi) arttığı tahmin edilmekte ancak bu konuyla ilgili güvenilir istatistikler bulunmamaktadır. Hastaların bir ve beĢ yıllık mortalite oranlarının sırasıyla % 30-40 ve % 60-70 olduğu belirtilmektedir. YAġAM KALĠTESĠ Kronik hastalarda geleneksel bakım, istendik bir metabolik duruma ulaĢmak ve sürdürmek amacıyla uygulanacak eğitim programlarına uyum gösterme üzerine temellenmiĢtir. Geleneksel tedavi ve bakımda kronik hastaların psikososyal yönden incelenmeleri ihmal edilmiĢtir. Ancak son yıllarda kronik hastaların bakımında, psikolojik faktörlerin rolü giderek kabul görmekte, bakımda odak nokta; metabolik esenlikten, hastaların psikososyal yönlerine ve yaĢamlarının kalitesine doğru kaymaktadır. 135 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir Günümüzde yaĢam kalitesi her alanda yaygın bir Ģekilde kullanılan bir kavramdır. Tıp alanında, hayat standardı ölçümünden farklı olan bu değerlendirmede hastalıkların ve tedavi stratejilerinin etkinliğini ölçen nispeten yeni bir bilimsel ölçüm tekniğidir. YaĢam kalitesi (YK), mutlu olma ve yaĢamdan hoĢnut olmayı içeren, genel olarak ―iyi olma durumu‖ olarak kullanılan bir terimdir. YK özgül ve nesnel olmaktan çok genel ve öznel bir kavramdır. Temelde, kiĢinin, yaĢam koĢullarına uyumda kiĢisel tatminini etkileyen, hastalığın günlük yaĢam üzerindeki fiziksel, mental ve sosyal etkilerine verdiği bireysel yanıtları temsil eden bir kavram olarak görülmelidir. Sağlıkla ilgili yaĢam kalitesi (SYK) ise; bir bireyin ve grubun bedensel ve ruhsal sağlık algısıdır. SYK, bir bütün olarak yaĢam kalitesinin ve onun belirleyicilerinin, gerek bedensel gerekse ruhsal sağlığı etkilediği açıklıkla gösterilmiĢ olan yönlerini içerir. Kronik hastalıklar ve tedavisi, bireyin yaĢam Ģeklinde değiĢiklik yapmasını gerektirdiği için YK‘ni doğrudan etkilemektedir. KALP YETERSĠZLĠĞĠ VE YAġAM KALĠTESĠ KY‘li hastalarda transplantasyon sonrası yaĢam kalitesinin geliĢtiği rapor edilmesine karĢın, hastalar genellikle düĢük bir yaĢam kalitesi tanımlamaktadırlar. KY‘de yaĢam kalitesinin bozulmasına yol açan faktörler fiziksel semptomlar, psikososyal problemler, tedavi yan etkileri ve sosyal sınırlamalardır. YK‘nin bozulması KY‘li hastaların Yaşam Kalitesi tedaviye olan uyumunu olumsuz yönde etkilerken psikolojik problemleri de beraberinde getirmektedir. Klinik araĢtırmalarda hastaların son altı aylık Depresiyon var yaĢamlarında fiziksel ve psikolojik semptomlarda belirgin bir artıĢ olduğu Depresiyon yok gösterilmiĢtir. Psikolojik problemlerin baĢında ise depresyon gelmektedir. Kalp Yetersizliğinde YaĢam Kalitesini Etkileyen Faktörler Cinsiyet Diğer kronik hastalıklarda olduğu gibi KY‘de de kadınlarda yaĢam kalitesi daha kötüdür. Kadınlarda erkeklere göre semptomlar, fiziksel fonksiyon bozuklukları, uyku ve emosyonel bozukluklar daha fazla olduğu için hastane yatıĢları da daha sık olmaktadır. Bireysel Özellikler Aynı KY ciddiyetine sahip kiĢilerde tutarlılık, öz değerlilik ve olaylarla baĢ etme yetisi gibi bireysel özellikler, eĢ veya çevreden gelen desteğin varlığı YK‘ni etkileyebilmektedir. YaĢ Ġleri yaĢ tek baĢına YK‘ni olumsuz etkileyen bir faktör iken KY‘de yaĢam kalitesi için de kaçınılmaz bir unsur olmaktadır. KuĢkusuz genç hastaların yaĢam kalitesi ileri yaĢ grubuna göre daha iyi olmaktadır. Ancak ilginç bir araĢtırmanın verisi ıĢığında genç hastalarda daha çok psikolojik sorunlar ön planda iken >55 yaĢ grubunda hastane yatıĢları daha ön plana çıkmaktadır. Ġki yaĢ grubu arasındaki fark muhtemelen yaĢama olan bakıĢ açısının değiĢikliğinden kaynaklanmaktadır. Kalp Yetersizliği Evresi YK‘deki değiĢiklikler hastalığın ilk evrelerinde, hasta asemptomatik iken bile baĢlamaktadır. Hastalığın Ģiddeti ve evresi arttıkça her iki cinste de YK bozulmaktadır. Uyku 136 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir YaĢamın üçte biri uykuda geçmektedir. Uyku vücudun dinlenmesini ve beynin bir gün önce aldığı bilgiyi iĢlemesini sağlar. KY‘de uyku apne sendromu ve depresyon gibi nedenlerle hastaların % 50‘sinde çeĢitli düzeylerde uyku problemleri ortaya çıkmaktadır. Bu konuda çok fazla klinik araĢtırma olmamasına karĢın insan hayatındaki uykunun önemi dikkate alındığında KY‘de ne denli YK‘ni değiĢtireceği aĢikardır. Egzersiz –Psikolojik Sorunlar Major ve minör egzersiz yetisi KY hastalarında sınırlanmıĢtır. Bu durum bir kısır döngü olarak fonksiyonların progresif bozulmasına yol açmaktadır. Sosyoekonomik Düzey Sosyoekonomik durumlar da YK etkileyen faktörler arasında yer almaktadır. Kalp Yetersizlikli Hastalarda YaĢam Kalitesinin Değerlendirilmesi KY için hastalığa özgü bir takım ölçümler geliĢtirilmiĢtir. Her bir ölçümün, geçerlilik ve güvenilirlik ölçümlerine iliĢkin bazı kanıtlar bulunmaktadır. KY‘de SYK‘deki bozulmayı gösteren hastalığa özgü iki ölçek bulunmaktadır. Bu ölçeklerden ilki Minnesota KY Ġle YaĢam Anketidir (Minnesota Living With Heart Failure Questionnaire). Toplam 21 maddeden oluĢan ölçek yaĢam kalitesinin fiziksel, sosyal ve ekonomik boyutlarını içeren soruları kapsamaktadır. Leary ve Jones tarafından geliĢtirilen Sol Ventrikül Disfonksiyonu Anketi (Left Ventricular Dysfunction Questionnaire (LVD-36)) de KY‘li hastalarda sol ventrikül disfonksiyonunun YK üzerindeki etkisini inceleyen diğer bir ölçektir. Bu ölçek aynı zamanda hastalığın etkisi ve tedavinin etkinliğini değerlendirmeyi amaçlamaktadır ve 36 ifadeden oluĢmaktadır. Son yıllarda bu ölçümlerin KY‘deki klinik çalıĢmalarda kullanımı artmıĢtır ve KY‘li hastalarda YK ve etkileyen faktörler konusunda pek çok çalıĢma yapılmıĢtır. Kalp Yetersizlikli Hastalarda YaĢam Kalitesinin ĠyileĢtirilmesi KY‘nin baĢarılı bir Ģekilde yönetimi hastalar ve ailelerinin yaĢam Ģekli değiĢikliklerine uyumunu gerektirmektedir. Ġlaçla tedavi hastaların günde iki veya daha fazla kez kullanmaları gereken ilaçları içerebilir. Diyet ve günlük yaĢam aktiviteleri hastaların arzu ettikleri, gelenekleri ve kültürel yapıları ile çatıĢmalar yaratabilecek değiĢiklikler gerektirebilir. Bu nedenle, KY semptomlarının izlenmesi ve uygun tedavinin yapılması böylece hastaneye yatmayı gerektirecek ciddi ilerlemelerin önlenmesi gerekmektedir. Hastalar yeni kısıtlamalarla, sınırlılıklarla yaĢama fikrine ve sorumluluğuna psikolojik olarak uyum sağlamalıdır. Bu önlem ve gerekliliklerden herhangi birini baĢarmada yetersizlik yaĢam kalitesinde düĢmeye, gereksiz hastane yatıĢlarına ve erken ölümlere yol açmaktadır. Bu yüzden önemli bir hedef olarak bu hastalarda yaĢam kalitesini yükselten ve semptomları düzelten non-farmakolojik giriĢimlerin geliĢtirilmesi gerekmektedir. Bu noktada; Hastaların kendilerini daha yeterli, verimli ve huzurlu hissetmeleri için psikolojik danıĢmanlık hizmetlerinin verilmesi, sosyal destek gruplarının oluĢturulması ve bu gruplara katılım konusunda hastaların cesaretlendirilmesi, Hastaların sosyal aktivitelere sınırlılıkları ölçüsünde katılımının sağlanması, Planlı egzersiz programlarının düzenlenmesi ve hastaların bu programlara uyumlarının değerlendirilmesi (Kontrollü klinik araĢtırmalar hastane içi ve evde yapılan egzersiz programlarının KY hastalarının yaĢam kalitelerini önemli ölçüde iyileĢtirdiğini göstermiĢtir) Hastalara hastalık, hastalığa bağlı oluĢabilecek Ģikayetler, ilaçların etki ve yan etkileri, düzenli aralıklarla nabız sayma, tansiyon, kan kolesterol düzeyini ölçtürme, düzenli kilo kontrolünün önemi ve aĢılanma gibi konularda eğitim yapılması, Eğitim programının bireye özgü olarak ve yaĢam Ģekilleri dikkate alınarak hazırlanması, Hasta eğitiminin hastanın hastaneye yatması ile birlikte baĢlatılması ve taburculuk eğitiminin planlanıp uygulanması, Yapılan eğitimin etkililiğinin değerlendirilmesi, Farklı uzmanlık alanlarındaki bilgilerin aktarımı için disiplinlerarası iĢbirliği ve ekip yaklaĢımının sağlanması, KY‘li hastaların yaĢam kalitesi ile ilgili araĢtırmaların arttırılması, 137 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir KY‘li hastaların bakım ve tedavisini üstlenen sağlık bakım profesyonellerinin, yaĢam kalitesi ve yaĢam kalitesini etkileyen faktörler konusunda bilgilendirilmesi ve bu bilgileri uygulamalarına yansıtması için desteklenmesi, Hastaların yaĢam kalitelerinin düzenli olarak değerlendirilmesi, Hastalık ve tedavi programlarına uyumda güçlük yaĢayan hastaların yaĢam kaliteleri azalabilir. Bu doğrultuda uyum sürecinde hastalara destek verilmesi ve yardımcı olunması, Hasta yoğunluğunun fazla olduğu merkezlerde deneyimli sağlık bakım personellerinin yer aldığı özel KY ünitelerinin kurulması önerilebilir. Özet olarak; KY popülasyonunda SYK azalmakla beraber önemli bir mortalite ve morbidite göstergesidir. SYK‘nin fiziksel ve sosyal boyutlarındaki azalmalar otonomi ve yaĢam kontrolünün kaybına neden olabilmektedir. Bu durum beraberinde anksiyete ve depresyon gibi psikolojik sorunları da getirmektedir. Uyku bozukluklarıyla birlikte depresyon zayıf prognozla sonuçlanan ve SYK‘ni olumsuz yönde etkileyen yaygın olarak bildirilen semptomlardır. KY‘li hastalarda YK‘ni iyileĢtirmek için sağlık bakım profesyonelleri destek ve eğitim üzerine temellenmiĢ giriĢimleri multidisipliner boyutta uygulayabilmelidir. Kaynaklar American Heart Association Heart Disease and Stroke Statistics; (2005) Update. Dallas, Tex; American Heart Association; 2005. EriĢim: ACC/AHA 2005 Guideline Update for the Diagnosis and Management of Chronic Heart Failure in the Adult. A Report of the American College of Cardiology/American Heart Association Task Force on Practice Guidelines (Writing Committee to Update the 2001 Guidelines for the Evaluation and Management of Heart Failure) http://www.acc.org/clinical/guidelines/news/hf.htm eriĢim tarihi 2005. Berry C, McMurray J (1999). A Review of Quality of Life Evaluations in Patients with Congestive Heart Failure. Pharmacoeconomics, 16 (3), 247-271. Bristow MR (2000). Best Practices For Optimally Treated Advanced Heart Failure. Clinical Cardiology, 23 (3), ( Supplement III ). Brotons C, et al (2009). Randomized Clinical Trial of The Effectiveness of a Home-Based Intervention in Patients with Heart Failure: The IC-DOM Study. Rev Esp Cardiol. 62(4), 400-8. Chin MH, Goldman L (1998). Gender Differences in 1-year Survival and Quality of Life Among Patients Admitted with Congestive Heart Failure. Med. Care, 36(7), 1033-46. Cline CM, et al (1999). Health-Related Quality of Life in Elderly Patients with Heart Failure‖, Scand Cardiovasc J, 33 (5), 278-285. Dracup K, et al (1992). Quality of Life in Patients with Advanced Heart Failure. Heart Lung Transplantation, 1 (2 pt 1), 273-9. Durademir A (1999). Kronik Kalp Yetmezlikli Hastaların YaĢam Kaliteleri ve Öz Bakım DavranıĢları. Yoğun Bakım HemĢireleri Dergisi, 3 (1), 16-20. Eser E (2007). Sağlıkla Ġlgili YaĢam Kalitesinin Kavramsal Temelleri ve Ölçümü. 2. Sağlıkta YaĢam Kalitesi Kongresi Kurs Kitabı. Grady KL (1993). Quality of Life in Patients with Chronic Heart Failure. Critical Care Nursing Clinic North America, 5 (4), 661-70. Guyatt GH (1993). Measurement of Health-Related Quality of Life in Heart Failure. Journal American Collage of Cardiology, 22 (4 Suppl A), 185A-191A. Heo S, Lennie TA, Okoli C, Moser DK (2009). Quality of Life in Patients with Heart Failure: Ask the Patients. Heart & Lung 38(2), 100-108. Jaarsma T, et al (1999). Quality of Life in Older Patients with Systolic and Diastolic Heart Failure. European Journal of Heart Failure, 1 (2), 151-60. Johansson P, Dahlström U, Broström A (2006). Factors and Interventions Influencing HealthRelated Quality of Life in Patients with Heart Failure: A Review of The Literature. European Journal of Cardiovascular Nursing, 5, 5-15. 138 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir Leary CJO, Jones PW (2000). The Left Ventricular Dysfunction Questionnaire (LVD 36): Reliability, Validity and Responsiveness. Heart, 83 (6), 634-639. Martensson J, Karlsson JE, Fridlund B (1997). Male Patients with Congestive Heart Failure and Their Conception of The Life Situation. Journal of Advanced Nursing, 25, 579-586. Nalbantgil I (2003). Kalp Yetersizliği: Kalp Yetersizliğinin Tanım ve Epidemiyolojisi. K. Büyüköztürk, N Koylan (Ed.), Uniform Matbaacılık, 1. Baskı. Özer S, Argon G (2005). Kalp Yetmezliğinde Sağlık DavranıĢları, Sağlığa Verilen Önem ve YaĢam Kalitesi ĠliĢkisinin Ġncelenmesi. Ege Üniversitesi HemĢirelik Yüksekokulu Dergisi, 1(1), 63-77. Özpancar N, Fesçi H (2008).Hipertansiyon ve YaĢam Kalitesi. Üniversite ve Toplum, Aralık 2008, Cilt 8, Sayı 4. Rector TS, Kubo SH, Cohn JN (1987). Patients‘ Self-Assessment of Their Congestive Heart Failure: Part 2: Content, Reliability and Validity of a New Measure The Minnesota Living with Heart Failure Questionnaire, Heart Failure, 198-209. Riedinger MS, Dracup KA, Brecht ML (2000). Predictors of Quality of Life in Women with Heart Failure. SOLVD Investigators. Studies of Left Ventricular Dysfunction. Heart Lung Transplantation, 19 (6), 598-608. 139 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir PERKÜTAN KORONER GĠRĠġĠMLERĠN YAġAM KALĠTESĠNE ETKĠLERĠ Doç. Dr. Cevad ġekuri Kent Hastanesi, Kardiyoloji Bölümü GiriĢ Kardiyovasküler hastalıklar tüm dünyada ölüm nedenlerinin baĢında gelmekte olup sıklığı giderek artmaktadır. Kardiyolvasküler hastalıkların en sık sebebi ateroskleroza bağlı koroner arter hastalığıdır (KAH). Ülkemizde Türk Kardiyoloji Derneği Tarafından yapılan Türk EriĢkinlerinde Kalp Hastalığı ve Risk Faktörleri (TEKHARF) çalıĢmasının sonucuna göre Türkiye‘de yaklaĢık iki milyon kiĢide KAH bulunmaktadır. Bu çalıĢmanın baĢka bir sonucuna göre ülkemizde yılda yaklaĢık 80 bin kiĢi miyokard enfarktüsü geçirmektedir (1). KAH seyrinde ortaya çıkan kalp yetmezliği, kapak hastalığı, aritmik olaylar ve özellikle egzersizle ortaya çıkan göğüs ağrıları olguların fiziksel ve ruhsal durumlarını etkileyerek yaĢam kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir. Aterosklerotik koroner kalp hastalığının tedavisinde yaĢam biçimi önlemleri yanı sıra, ilaç tedavisi, perkütan koroner giriĢimleri ve koroner bypass greft op.u uygulanmaktadır. Bu güncel tedavi yaklaĢımlarının amacı, olguların yaĢam süreleri, semptomların giderilmesi ve fonksiyonel kapasitesi üzerine olumlu etki göstermesi yanı sıra hastaların global yaĢam kalitesini arttırmalıdır. Sağlıkla ilgili yaĢam kalitesi (SYK) kavramı, hastalıkların yaĢam üzerine olumsuz etkileri ve çeĢitli farmakolojik ve non-farmakolojik tedavilerin hasta ve hastalıklar üzerine etkisinin araĢtırılmasında son zamanlarda giderek artan bir Ģekilde kullanılmaktadır. SYK kavramı 70‘li yıllardan bu yana kullanılmasına rağmen son yıllarda daha çok önem kazanmıĢtır. SYK, fiziksel ve ruhsal iyilik durumu olarak tanımlanabilir. Son zamanlarda yayınlanan NHLBI (National Heart, Lung and Blood Institute) Kardiyovasküler araĢtırma çalıĢma grubu sonuçlarına göre, SYK‘nin, araĢtırma ve klinik uygulamalar arasında hasta merkezli bir köprü görevi yapabileceği ortaya çıkmıĢtır (2). Akut ve Kronik kalp hastalıklarının değerlendirilmesi ile ilgili çeĢitli SYK ölçekleri tasarlanmıĢtır. BozulmuĢ SYK‘nin mortalite ve hastaneye yatıĢ için bir risk faktörü olmasına rağmen henüz geleneksel risk faktöleri yanında yerini alamamıĢtır. KV hastalıklarda SYK ölçekleri SYK ölçekleri ‗‗Genel amaçlı =jenerik‘‘ veya ‗‗hastalığa özgü‘‘ ölçekler olarak iki gruba ayrılmaktadır. Genel amaçlı ölçekler değiĢik hastalık ve hasta gruplarının yaĢam kalitesini ortaya koyan genel ve çok amaçlı ölçeklerdir. Hastalığa özgü ölçekler ise genel sağlık kavramının ötesinde hastalığın özelliklerine göre tasarlanmıĢ ve sağlık durumundaki değiĢimin ve tıbbi müdahalenin etkisinin ortaya konulmasında jenerik ölçeklere göre daha duyarlı ve daha yanıt verici ölçeklerdir (3). Genel SYK ölçekleri Kalp damar hastalığı tanısı alan olgularda, araĢtırma veya klinik amaçlı uygulamalarda sağlık durumu veya SYK‘nin değerlendirilmesinde birkaç genel ölçek kullanılmaktadır. Bu hasta grubunda Nottingham sağlık profili (Nottingham health profile, NHP)(çalıĢmaları %40‘ında kullanılmakta) (4), SF-36 (Medical Outcomes Study 36-Item Short Form Health Survey) ve hastalık etki profili (Sickness Ipact profile) (ikisi çalıĢmaların %24‘ünde kullanılmakta) en sık kullanılan genel ölçeklerdir. Son zamanlarda geliĢtirilen Dünya Sağlık Örgütü ölçeği olan WHOQOL de sık kullanılmaya baĢlanmıĢtır. AraĢtırmaya yönelik yapılan bu çalıĢmalara alınan olgularda, angina pectoris, miyokard enfarktüsü, koroner arter hastalığı, koroner by-pass cerrahisi ve anjiyoplasti öyküsü mevcuttu. . Hastalığa Özgü Ölçekler Anjina pektoris, miyokard enfarktüsü ve kalp yetmezliği tanısı alan olguların yaĢam kalitesinin değerlendirilmesi amacıyla birkaç ölçek geliĢtirilmiĢtir. Hastalığa özgü ölçeklere, Seattle Angina Questionnaire (Seattle anjina anketi, SAQ), Miyokard Ġnfarktüsü Sonrası YaĢam Kalitesi Anketi (MacNew Questionnaire), YaĢam Kalitesi Ġndeksi (QLI)-kardiyak versiyonu, angina pectoris yaĢam kalitesi anketi (APQLQ) ve Minnesota Kalp Yetmezliği ile YaĢam Anketi örneklerini verilebiliriz. 140 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir Perkütan Koroner GiriĢimlerin SYK’nin üzerinde etkileri Son yıllarda , Perkütan koroner giriĢimleri (PKG) akut miyokard infarktüsü, kronik kalp damar hastalığı tedavisinde sık bir Ģekilde uygulanmaktadır. Bu alanında yapılan büyük ve çok merkezli çalıĢmalarda yaĢam kalitesinin değerlendirilmesi çok önemli bir sağlık çıktısı haline gelmiĢtir. Kaul ve arkadaĢları tarafından yapılan bir çalıĢmada akut koroner sendrom tanısıyla hastaneye yatırılan olgulara uygulanan erken koroner angiografi ve invazif giriĢim, olguların yaĢam kalitesini olumlu yönde etkilediği saptanmıĢtır. (5). Koroner bypass cerrahisi (CABG) ile perkütan balon anjiyoplasti ve stent implantasyonunu karĢılaĢtıran bir çalıĢmada bazal, 6. ve 12. ayda ‗‗Seatle Angina Questionnaire‘‘ ölçeği kullanılmıĢır. Bu çalıĢmanın sonucuna göre, uygulamanın 6.ve 12. ayında, fiziksel kısıtlılık skoru, angina skoru ve yaĢam kalitesinde, her iki tedavi yaklaĢımıda faydalı bulunmuĢtur. Ancak; angina ve fiziksel kısıtlılık skorunda, CABG uygulaması daha üstün bulunmuĢtur (6). Son zamanlarda yayınlanan DANAMI-2 çalıĢmasının analizinde, trombolitik tedavi uygulananlara göre primer koroner giriĢim (PCI) yapılan olgularda klinik yarar ile birlikte yaĢam kalitesininde daha üstün olduğu gösterilmiĢtir (7). Koroner bypass cerrahisi (CABG) ile perkütan koroner giriĢimin karĢılaĢtırıldığı bir baĢka çalıĢmada SF– 36‘nın kısa formu kullanıldı. Bu çalıĢmanın sonucuna göre bir yıllık fonksiyonel kapasitede CABG uygulamasının PKG‘e göre daha üstün olduğu ancak ruhsal sağlık durumunda iki grup arasında anlamlı bir fark olmadığı saptanmıĢtır. Elde edilen bu sonucun PKG grubunda kararsız angina, revaskülarizasyon sıklığı ve hastaneye yatıĢ sayısının daha fazla olduğuna bağlandı (8). Stabil koroner arter hastalığı olan 2287 hasta içeren COURAGE çalıĢmasında optimal medikal tedavi alan hasta grubu ile buna ilave olarak PKG uygulanan hasta grubu karĢılaĢtırıldı. Bu çalıĢmada anginanın değerlendirilmesi amacıyla Seattle Angina Anketi kullanılırken genel fiziksel ve ruhsal fonksiyonların değerlendirilmesi için RAND-36 anketi kullanıldı. Bu çalıĢmanın en önemli sonucu optimal ilaç tedavisine ilave olarak yapılan PKG‘in ölüm ve MĠ riskini düĢürmediğidir. Bununla birlikte, ilk 1-2 yıl içinde PKG uygulanan olgularda Seattle Angina anketi sonuçlarının zaman geçtikçe daha olumlu olduğu gözlenmiĢtir. Bu sonuç RAND-36 anketi ve daha önce COURAGE çalıĢmasında yayınlanan Canadian Cardiovasvular Society Angina sınıflaması sonuçları ile paralellik göstermektedir. Ayrıca göğüs ağrısı daha sık ve daha Ģiddetli olanlar PKG‘in daha fazla yarar sağladığı gözlendi (9). Pedersen ve arkadaĢları tarafında yapılan çalıĢmada PKG‘den sonra erken dönemde (ilk 6 ay) bozulmuĢ SYK‘nin bağımsız bir öngördürücü olduğu, altı ay sonraki ortaya çıkan kardiyak olaylar için bir öngördürücü özellik göstermediği saptanmıĢtır. Bu çalıĢmada MacNew Heart Disease SYK anketinin Dutch versiyonu kullanılmıĢtır (10). Sonuç: Koroner arter hastalıklarının tedavisinde ve uygulanan perkütan giriĢimlerin izlem protokollerinde konvansiyonel sonuç göstergeleri yanında yaĢam kalitesi değerlendirmeleri de yerini almıĢtır. SYK ölçeklerinin kullanılması ile hastaların genel sağlık ve ruhsal durumu yanı sıra risk stratifikasyonu ve prognozu hakkında önemli bilgiler elde edilmektedir. Ülkemizde yapılan perkütan giriĢimlerin ve diğer klinik uygulamaların sonuçlarının değerlendirilmesinde algılanan sağlık ve yaĢam kalitesi ölçeklerini de kullanmalıdır. Bu modern yaklaĢımın yaygınlaĢtırılması, yaĢam kalitesi kavramının klinik rutine girmesi ve ülkemiz kültürü için uyarlanmıĢ geçerli ve güvenilir ölçeklerin kardiyoloji ortamına kazandırılması ve hatta bu alanda ulusal ölçekler geliĢtirilmesi ile mümkün olacaktır. Kaynakça 1- Onat A. Dursunoğlu D, Kahraman G. ve ark. Türk EriĢkinlerinde Ölüm ve Koroner Olaylar: TEKHARF ÇalıĢması Kohortunun 5-Yıllık Takibi Türk Kardiyoloji Derneği ArĢivi 1996; 24 (1): 815 2- Krumholz HM, Peterson ED, Ayanian JZ, Chin MH, DeBusk RF, Goldman L, Kiefe CI, Powe NR, Rumsfeld JS, Spertus JA, Weintraub WS; National Heart, Lung, and Blood Institute working group. Report of the National Heart, Lung, and Blood Institute working group on outcomes research in cardiovascular disease. Circulation. 2005 Jun 14;111(23):3158-66. 3- Guyatt GH, Feeny DH, Patrick D: Measuring health-related quality of life. Ann Intern Med 1993; 118: 622-9. 141 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir 4- Hunt SM, McKenna SP, McEwen J, Backett EM, Williams J, Papp E. A quantitative approach to perceived health status: a validation study. J Epidemiol Community Health. 1980 Dec;34(4):281-6. 5- Kaul P, Armstrong PW, Fu Y, Knight JD, Clapp-Channing NE, Sutherland W, Granger CB, Mark DB; GUSTO-IIb investigators. Impact of different patterns of invasive care on quality of life outcomes in patients with non-ST elevation acute coronary syndrome: results from the GUSTO-IIb Canada-United States substudy. Can J Cardiol. 2004 Jun;20(8):760-6. 6- Zhang Z, Mahoney EM, Stables RH, Booth J, Nugara F, Spertus JA, Weintraub WS. Diseasespecific health status after stent-assisted percutaneous coronary intervention and coronary artery bypass surgery: one-year results from the Stent or Surgery trial. Circulation. 2003 Oct 7;108(14):1694-700. 7- Mortensen OS, Bjorner JB, Oldenburg B, Newman B, Groenvold M, Madsen JK, Andersen HR. Health-related quality of life one month after thrombolysis or primary PCI in patients with STelevation infarction. A DANAMI-2 sub-study. Scand Cardiovasc J. 2005 Sep;39(4):206-12. 8- Szygula-Jurkiewicz B, Zembala M, Wilczek K, Wojnicz R, Polonski L. Health related quality of life after percutaneous coronary intervention versus coronary artery bypass graft surgery in patients with acute coronary syndromes without ST-segment elevation. 12-month follow up. Eur J Cardiothorac Surg. 2005 May;27(5):882-6. 9- Weintraub WS, Spertus JA, Kolm P, Maron DJ, Zhang Z, Jurkovitz C, Zhang W, Hartigan PM, Lewis C, Veledar E, Bowen J, Dunbar SB, Deaton C, Kaufman S, O'Rourke RA, Goeree R, Barnett PG, Teo KK, Boden WE; COURAGE Trial Research Group, Mancini GB. Effect of PCI on quality of life in patients with stable coronary disease. N Engl J Med. 2008 Aug 14;359(7):67787. 10- Pedersen SS, Martens EJ, Denollet J, Appels A. Poor health-related quality of life is a predictor of early, but not late, cardiac events after percutaneous coronary intervention. Psychosomatics. 2007 Jul-Aug;48(4):331-7. 142 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir ĠDRAR ĠNKONTĠNANSI OLAN ÇOCUKLARI YAġAM KALĠTESĠ Doç Dr. Ġpek Akil Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Nefroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi YaĢam kalitesi ölçümü iyi olma halinin çok boyutlu olarak, psikolojik, felsefik, ekonomik ve sosyolojik olarak değerlendirilmesi yöntemidir. Sağlıkla ilgili yaĢam kalitesi, hastalığı ile ilgili olarak çocuğun ve ailesinin algıladığı fiziksel, duygusal ve sosyal yaĢam açısından iyi olma halini anlatmaktadır. Çocuk sağlığı ve hastalıkları alanında yaĢam kalitesi ölçümleri genel olarak pratik uygulamaya eriĢkin hastalıklara oranla çok daha geç girmiĢtir. Bunun nedenleri arasında çocuk sağlığı alanında yaĢam kalitesini değerlendirecek ölçeklerin daha geç geliĢmesi, kültürel ve dil farklılığı nedeniyle mevcut olan ölçeklerin kullanılamaması, çocuğun kognitif fonksiyonlar nedeniyle aileye bağımlı olması bulunmaktadır. Bugüne kadar çocuklarda yaĢam kalitesinin değerlendirildiği araĢtırmalar astım, kanser, epilepsi, diabet, artrit, Crohn hastalığı, spina bifida, nöromüsküler hastalıklar, kronik böbrek yetmezliği ve renal transplantasyon gibi belli alanlarla sınırlı kalmıĢtır. Çocuk sağlığı ve hastalıkları alanında yaĢam kalitesini değerlendirmeye yönelik genel ve hastalıklara özel ölçekler bulunmaktadır. Genel ölçekler ―çocuğun iyi olma halinin‖ değiĢik hastalıklar açısından karĢılaĢtırılmasına olanak sağlar. Özel ölçümler ise hastalığa özgü sorunların yaĢam kalitesine etkisini değerlendirmeyi mümkün kılar. Çocuklarda uygulanan genel yaĢam ölçekleri arasında KINDL, Child Health Questionare (CHO), PedQol, KidScpoe, Disabkid bulunmaktadır. Bunlardan KINDL, CHO ve PedQol‘un Türkçe validasyonu bulunmaktadır. Ġdrar inkontinansı olan çocuklar arasında en yoğun araĢtırmalar enürezis nokturnası olan çocuklar üzerinde yapılmıĢtır. Enürezis nokturna gece uykuda aralıklı olarak idrar kaçırılmasıdır. Enürezis nokturna toplumumuzda genellikle küçük yaĢtaki çocuklar için aile tarafından tolere edilebilir bir bozukluktur; çocuğun yaĢı büyüdükçe geçeceği düĢünülür. Ancak enürezis nokturna devam ettiği taktirde çocuk ve ailesi için kronik bir stres kaynağı haline gelir; çocuğun benlik kavramı üzerinde negatif etki gösterir. Bu çocuklarda benlik saygısında azalma, davranıĢsal problemler, olgunlaĢmada gecikme gibi sorunların geliĢebileceği bildirilmektedir. Bu çocukların ailelerinde de yaĢam kalitesi etkilenebilmektedir. Diğer taraftan idrar inkontinansı olan çocuklar sadece gece değil gündüz de idrar kaçırma problemi yaĢamaktadır. Gündüz idrar inkontinansı bir semptomdur, çok değiĢik patolojilere bağlı olarak ortaya çıkabilir. Ġlkokul çocuklarında idrar inkontinansı prevalansı % 2-19.2, pubertede % 5 olarak bildirilmektedir. Gündüz idrar inkontinansı olan çocuklar enürezis nokturnalı hastalardan daha fazla bulguya sahiptir. Okulda geçen saatler, oyun saatleri, sosyal yaĢamları daha çok etkilenir, bu durumun saklanması da daha zordur. Ancak ilginç olarak bu grup çocukta yaĢam kalitesi değerlendirmesine ait bilgiler oldukça sınırlıdır. Göze çarpan ilk çalıĢmada eriĢkinler için hazırlanıp çocuklara uyarlanan Hörnqvist yaĢam kalitesi ölçeği kullanılmıĢ, idrar inkontinansı olan çocukların yaĢam kalitesi kontrol grubundaki çocuklara oranla hem inkontinansa yönelik hem de genel amaçlı sorularda düĢük bulunmuĢtur. Özellikle küçük yaĢtaki çocuklarda olmak üzere bu çocuklarda sosyalleĢme, benlik saygısı, öz güven azalması gibi etkilenmeler saptamıĢtır. EriĢkinlerde inkontinansa özel bir yaĢam kalitesi ölçeği ve bunun Türkçe validasyonu vardır. Çocuklarda ise Boyer WF isimli araĢtırmacı ve ekibi tarafından 2006 yılında idrar inkontinansı alanına özel bir yaĢam kalitesi ölçeğinin geliĢtirilme çalıĢmaları baĢlatılmıĢtır. PinQ (Kontinans spesifik pediatrik yaĢam kalitesi ölçeği) adı verilen bu ölçekte akranları ile sosyal iliĢkiler, benlik saygısı, aile ve ev iliĢkileri, vücut algısı, bağımsızlık ve mental sağlığın değerlendirildiği 6 alan ve 21 soru bulunmaktadır. Bu araĢtırıcıların takibeden çalıĢmalarında özellikle inkontinanslı erkek çocuklarda, hem gece hem gündüz idrar inkontinansı olduğunda, buna barsak eliminasyon bulguları da eĢlik ediyorsa PinQ‘da azalmanın daha belirgin olduğu bildirilmiĢtir. Bu çocuklarda en fazla benlik saygısı, daha sonra bağımsızlık ve mental sağlık alanlarında bozulma saptanmıĢ. Yakın zamanda yapılan bir çalıĢmada idrar inkontinanslı çocuklar, idrar tutma sorunu olan çocuklar (voiding postponement) ve sağlıklı çocuklarda KINDL ve ILK ölçekleri uygulanmıĢ. YaĢam kalitesi en 143 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir fazla idrar tutması olan çocuklarda (bu çocuklarda diğer davranıĢsal sorunlarda bulunabilmektedir) etkilendiği bildirilmiĢ. Sonuç olarak çocukluk çağında idrar inkontinansı ve yaĢam kalitesi iliĢkisini araĢtıran az sayıda araĢtırma bulunduğu görülmektedir. Bu araĢtırmalara göre ne klinisyen ne de aile idrar inkontinansı olan çocukların yaĢam kalitesine iliĢkin değerlendirmeyi çocuğun algıladığı gibi tahmin edememektedir. Ġdrar inkontinansı olan çocuklarda baĢta benlik saygısı, mental sağlık ve bağımsızlık alanlarında olmak üzere yaĢam kalitesinde azalma olduğu anlaĢılmaktadır. Ġlginç olarak genel yaĢam kalitesi ölçekleri ile değerlendirildiğinde toplam yaĢam kalitesi skoru bu çocuklarda en az astım, atopik dermatit, diabet ve epilepsi gibi bazı kronik hastalıklar kadar etkilenmiĢ görülmektedir. YaĢam kalitesinin objektif olarak ölçülmesinin aile ve çocuğun motivasyon ve uyumunu arttıracağı ve tedavi baĢarısını olumlu yönde etkileyeceği düĢünülmektedir. Kaynaklar: 1. Butler RJ, Redfern EJ, Holland P Children's notions about enuresis and the implications for treatment. Scand J Urol ephrol 1994; Suppl 163:39–47. 2. Egemen A, Akil Ġ, Canda E, Ozyurt BC, Eser E. An evaluation of quality of life of mothers of children with enuresis nocturna. Pediatr Nephrol 2008; 23:93-98. 3. Gladh G, Eldh M, Mattson S. Quality of life in neurologically healthy children with urinary incontinence. Acta Peadiatr 2006;95(12):1648-1652. 4. Bower WF, Wong EMC, Yeung CK. Development of a validated quality of life tool specific to children with bladder dysfunction. Neurology and Urodynamics 2006;25:221-227. 5. Boyer WF, Self-reported effect of childhood incontinence on quality of life. J Wound Ostomy Continence Nurs 2008; 35(6):617-621). 6. Bower WF, Sit FKY, Bluyssen N, Wong EMC, Yeung CK. PinQ: A valid, reliable and reproducible quality-of-life measure in children with bladder dysfunction. Journal of pediatric urology, 2006;2:185-189. 7. Natale N, Kuhn S, Siemer S, Stöckle M, von Gontard A. Quality of life and self-esttem for children with urinary urge incontinence and voiding postponement. The journal of urology, 2009; 182:692-698. 144 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir ÇOCUK DĠYALĠZ HASTALARI , RENAL TRANSPLANTASYON ALICILARINDA VE EBEVEYLERĠNDE YAġAM KALĠTESĠNĠN DEĞERLENDĠRĠLMESĠ (Çok merkezli bir çalıĢmanın ıĢığında literatürün gözden geçirilmesi) Prof. Dr. Necla Buyan Gazi Üniversitesi Çocuk Nefroloji Bilim Dalı ANKARA [email protected] Çocukluk çağında kronik böbrek hastalığı (KBH) böbrek fonksiyonlarının geri dönüĢü olmayacak Ģekilde bozulmasıdır ve ilerleyici bir Ģekilde geliĢir . BeĢ evrede incelenmekte olup son dönem böbrek yetmezliği (SDBY) denilen beĢinci evrede hastaların yaĢamlarının devam ettirebilmeleri için renal replasman tedavisine gereksinimleri vardır. Bu tedaviler hemodiyaliz(HD) , periton diyalizi(PD) veya böbrek transplantasyonu (TR)olabilmektedir. Son 10-15 yıl içinde diyaliz ve transplantasyondaki geliĢmeler diyaliz hastaları (DH) ve transplantasyon alıcıları (TA) ‘nın yaĢam sürelerini uzattığı için bu hastaların tıbbi bakımları yanısıra daha iyi bir yaĢam kalitesi(YK) sağlanması da önem kazanmaya baĢlamıĢtır. Ayrıca KBH‘na sahip olanların çocukluk ve ergenlik çağındaki YK‘nin eriĢkin çağdaki YK üzerine de çok etkili olduğu yapılan çalıĢmalarla gösterilmiĢtir. Bu nedenle son yıllardaki birçok çalıĢma pediatrik nefrologların tedavi ettikleri DH ve TA‘nın çocukluk ve ergenlik dönemi yanısıra eriĢkin hayatta da sosyal hayata aktif olarak katılabilmeleri için YK konusuna gerekli önemi vermeleri gerektiğini vurgulamaktadır. Bu konuda yabancı literatürde eriĢkin hastalar ile yapılan çalıĢmalar oldukça fazla olduğu halde KBH olan çocuk ve adolesanlarda yapılan YK çalıĢmalarının sayıları sınırlı olup son yıllarda artıĢ göstermektedir. Diyaliz öncesi dönem, PD veya hemodiyaliz HD hastaları ve TA bu çalıĢmalarda incelenmiĢtir. Çocuklarda karĢılaĢılan en önemli sorun bu yaĢ grubuna ait generik veya hastalığa özgül testlerin sınırlı olmasıdır. Türkiye‘de de bu konudaki çalıĢmalar sınırlıdır.YK ölçümünde en önemli sorunlardan birisi Türkçe‘ye çevrilmiĢ ve geçerliliği yapılmıĢ çocuk yaĢ grubuna ait testlerin az olması ve KBH‘na spesifik testlerin olmaması nedeniyle generik testlerin kullanılmasıdır. Short- Form 36(SF 36) ve KINDL çocuklarda YK çalıĢmalarında en çok kullanılan generik testlerdir. KBH olan çocuklara uygulanan çok sıkı yaĢam tarzı değiĢiklikleri, diyet tedavisi, sık aralıklarla hastane kontrolleri yanısıra eĢlik eden fiziksel, nöro-geliĢimsel ve psiko-sosyal problemler YK‘lerini olumsuz olarak etkilemektedir. KBH olan çocukların YK ile ilgili çeliĢkili sonuçlar vardır. Genel olarak değiĢik ölçekler kullanılsa da birçok skalada (alt ölçek ) KBH hastalarının YK skorları sağlıklı çocuklardan düĢük bulunmaktadır. Ancak SDBY geliĢtikten sonra TA ve DH ‗nın YK‘nin karĢılaĢtırılması ile ilgili olan sonuçlarfarklılıklar göstermektedir. Genel olarak beklenen TA nın YK skorlarının DH‘dan anlamlı olarak yüksek olması iken bazı çalıĢmalarda sonuçlar bunun tersini göstermektedir. BaĢarılı bir transplantasyondan sonra bile yaĢam boyu kronik hastalığın devam ediyor olması , sık olarak hastaneye tıbbi kontrollara gitmek zorunluluğu, sık hastaneye yatıĢlar ve çok sayıda ilaç almak zorunda olunması TA‘da sağlıklı akranlarından farklı olma duygusuna neden olmaktadır.Bunlara ilaveten organ bulmanın zorlukları, organı kaybetme korkusu gibi nedenler ile hastaların anksiyete düzeylerinin artması, ailelerin aĢırı koruyuculuğu gibi parametrelerin de TA da YK‘nin olumsuz etkilenmesinde rolü olduğu birçok çalıĢmada gösterilmiĢtir Hem TA hem de DH‘da çok sayıda ilaç almanın YK‘nin fiziksel iyilik hali skalasında anlamlı olarak düĢük skorlara neden olduğu saptanmıĢtır. Alınan ilaçların fazlalığının kronik hastalık duygusunu hatırlatması,hastalığın ciddiyeti duygusunu uyandırması veya komplikasyonlara yol açması bu sonuçlardan sorumlu tutulmaktadır. PD ve HD hastalarının YK değerlendirilmelerinde de farklı sonuçlar vardır.HD ve PD hastalarının tedavileri gereği arkadaĢ ve aile iliĢkilerinin bozulduğu , okula devam ve okul baĢarısının olumsuz etkilendiği ve bu durumun diyaliz süresi uzadıkça daha olumsuz olduğu bilinmektedir. Hasta yaĢı büyüdükçe hastalığı daha iyi anlayarak YK skorları düzelmektedir. Bu bilgiler hastalık ile ilgili eğitimin küçük yaĢ gruplarında sadece ebeveyne değil hastaya da verilmesinin gerekliliğini göstermektedir. YaĢ gruplarına göre sonuçlar incelendiğinde ergen KBH hastalarının öz-saygı skorlarının küçük yaĢ gruplarından daha düĢük olduğunu gösteren çalıĢmalar vardır. Bu sonuçta da hayat boyu süren bir 145 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir hastalık nedeniyle eriĢkinlere bağlı kalmanın ve hastalığın vücut görünümünde yarattığı problemlerin rol oynadığı ve hastaların akranları ile arkadaĢlığının da bu nedenlerle olumsuz etkilendiği gösterilmiĢtir. Ergen KBH larına öz-saygılarını arttıracak Ģekilde vücut görünümleri ile ilgili önerilerin yapılması(kozmetik öneriler, diyet-egzersiz önerileri gibi) ve akranları ile grup tedavilerinin uygulanmasının hasta uyumunu da geliĢtireceği önerilmektedir. YaĢam kalitesinin değerlendirilmesinde diğer bir konu da çocukların kendi değerlendirmeleri ile ebeveynlerin çocukları değerlendirmelerinin farklılıklar göstermesidir. ÇalıĢma gruplarının sayılarına veya uygulanan ölçeklere göre sonuçlar farklılıklar göstermekle birlikte ortak olan nokta ; ebeveynçocuk değerlendirmelerinin korelasyonu düĢük veya orta düzeydedir.Bu nedenle KBH veya baĢka hasta grupları veya sağlam çocukların YK değerlendirilmesinde çocukların kendi skorlamaları yanısıra ebeveynlerin çocukların YK‘i değerlendirmesini de mutlaka incelemek ve her ikisi arasında hangi skalalarda farklılık varsa psiko-sosyal desteği sağlarken bu sonuçları göz önüne almak ve sadece çocuğa değil ebeveyne de destek sağlamak gerekmektedir.Ebeveynler ile ilgili sonuçlarda anketi dolduranın çocuğun organ vericisi olup olmaması , anne veya baba olması , kiĢilik yapıları, eğitim düzeyleri veya sosyo-kültürel faktörler etkili olabilmektedir. Canlı organ nakillerinde ebeveynlerden birisi donör ise diğer ebeveynin psiko-sosyal riskinin yüksek olduğu unutulmamalı ve bu ebeveyne özel destek sağlanmalıdır. Ebeveynlerin çocuklarını değerlendirmelerinin çocukların kendi değerlendirmelerinden yüksek veya düĢük olduğu KBH hastaları yanısıra değiĢik hasta gruplarında veya sağlam çocuklarda da saptanmıĢtır. Bu farklılıkların yaĢ büyüdükçe azaldığı da saptanmıĢ olup çocukların yaĢ büyüdükçe daha olgunlaĢmaları, biliĢsel becerilerinin geliĢmesi ve ebeveynlerine daha yaklaĢmasının bu sonuçlara etkisi olduğu düĢünülmektedir. Bu konuĢmada konu ile bağlantılı olduğu için Çocuk Nefroloji Derneği‘nin Çocuk Transplantasyon ÇalıĢma Grubu‘nun yönettiği KBH olan çocuk ve eregenlerde yaĢam kalitesini değerlendiren bir çalıĢmanın sonuçları tartıĢılacaktır.( Ref.10) Bu çalıĢmaya Türkiye‘den 11 üniversite hastanesinden 4-18 yaĢ arası (ort. yaĢ: 13.7±3.5 yaĢ ) 211 KBH olan çocuk ve ergen (139 TA ve 72 DH ;21 HD ve 51 PD) katılmıĢtır. . Buna ilaveten bu hastaların 129 ebeveyni ( 100 TA, 29 DH) de kendilerine ait anket formlarının doldurarak çalıĢmaya katılmıĢlardır. ÇalıĢmanın diğer kısmını yaĢ ve cinsiyet olarak hasta grubuna uyum gösteren 4-18 yaĢ arası ( ort. yaĢ. 13.1±3.5) 232 sağlıklı çocuk ve bunların 156‘sının ebeveyninin doldurduğu anket sonuçları oluĢturmaktadır. YaĢam Kalitesinin değerlendirilmesi KINDL (Kiddy; 4-7 yaĢ, Kid; 8-11yaĢ, Kiddo: ergen versiyonu ; 1216 yaĢ için ve ebeveyn anketleri) generik testinin Dr. Erhan Eser ve arkadaĢları tarafından Türkçe geçerliliği yapılmıĢ olan ve www.kindl.org.tr adresinde yer almakta olan Türkçe versiyonu kullanılarak yapılmıĢtır. Hasta ve sağlıklı çocuklar hasta sayıları nedeniyle 4-11 ve 12-18 yaĢ grubu olarak ikiĢer grupda incelenmiĢ ve KINDL anketleri her çocuğun yaĢına uygun olarak verilmiĢtir. 17 ve 18 yaĢ için de KINDL ‘ın uygulanabileceğini gösteren literatür verilerinden faydalanılarak bu yaĢlar da çalıĢmaya dahil edilmiĢtir. Sonuçlarımızda TA ve DH‘nın YK skorları sağlıklı kontrol grubundan daha düĢük bulundu. Buna karĢılık transplantasyonun tüm alanlarda YK skorlarını yükselteceği düĢünülürken sadece ―fiziksel iyilik hali―,―öz-saygı―,―arkadaĢ iliĢkileri― skalaları ve total skorlar DH‘dan anlamlı yüksek bulunmuĢ diğer alanlarda DH ve TA‘nın YK skorları arasında önemli bir fark saptanmamıĢtır.―Hastalık algısı― skorunun DH ve TA da istatistiksel bir farklılık göstermemesi de çarpıcı sonuçlardan birisidir. Ayrıca TA‘ da ―hastalık algısı― skorları transplantasyon sonrası izlem süresi ile pozitif ancak zayıf bir korelasyon da göstermektedir (r=0.300, p=0.006). Bu sonuçlara göre baĢarılı bir organ naklinden sonra bile kronik hastalığın devam etmesi, hayat boyu tıbbi tedaviye devam etme zorunluluğu hastaların kendilerini sürekli olarak sağlıklı akranlarından farklı görmelerine neden olmaktadır. DH arasında HD ve PD‘nin YK üzerine etkisini araĢtıran çalıĢmaların sonuçları çeliĢkilidir. Bizim sonuçlarımızda ―fiziksel iyilik hali―,―okul baĢarısı― skorları ve total skorlar PD hastalarında daha yüksek bulunmuĢtur ve PD‘nin beklenen olumlu etkilerini yansıtmaktadır. YaĢ gruplarına göre sonuçlar incelendiği zaman DH arasında 4-11 yaĢ grubunun ―aile iliĢkileri― skalasında 12-18 yaĢ grubundan daha düĢük skorlara sahip olduğu saptanmıĢtır. TA ise ―fiziksel ve duygusal iyilik hali― ve ―aile iliĢkileri― skalalarında büyük gruptan daha düĢük skorlar aldığı 146 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir saptanmıĢtır. Küçük yaĢ grubu sağlıklı geçirdiği çocukluk yaĢamının kısalığı nedeniyle aile iliĢkilerinde daha az deneyime sahiptir. Büyük çocukların tedavi yöntemlerini daha iyi anlaması ve hastalıkla baĢedecek mekanizmaları daha iyi geliĢtirmiĢ olması da bu sonuçları açıklamaktadır. Hastaların büyük kısmı okul çağında olduğu halde DH‘nın %50‘si TA‘nın %37.9‘u okula gitmemektedir ve bu oranlar istatistiksel olarak anlamlı değildir (p=0.21). Okula devam konusunda etkili olabilecek parametreler incelendiğinde; pre-emptif veya re-transplantasyonun , diyaliz tedavisine baĢlama yaĢı ile transplantasyon sırasındaki yaĢın etkisi olmadığı, ancak transplantasyondan sonraki izlem süresi ve diyaliz tedavisinin süresinin okula devam konusunda istatiksel olarak önemli parametreler olduğu saptandı ((p=0.013, p=0.035). Tx sonrası daha uzun süre izlenen ve Tx öncesi kısa süre diyaliz uygulanan hastalarda okula devam daha iyi bulundu. Hastalarda YK‘ni etkileyebilecek ko-morbidite faktörleri de incelendi. TA‘nın %12.2 ‗sinde DH‘nın %4.1‘inde psikiyatrik problemler,opere tethered cord, dilate kardiyomiyopati, temiz intermittant kateterizasyona gereksinim gösteren nörojenik mesane, hidrosefali gibi böbrek ile ilgili veya böbrek dıĢı ko-morbid nedenler vardı. Ancak bunların hastaların YK skorlarına etkisi olmadığı gösterildi. Çocuk ve ebeveyn skorları karĢılaĢtırıldığı zaman toplam KBH hasta grubunda ve DH grubunda ebeveynlerin skalaların çoğunda çocukların YK‘ni çocukların kendi değerlendirmelerinden daha iyi değerlendirdikleri, TA grubunda ise sadece ebeveynler öz-saygı skalasında daha yüksek puanlar verdikleri saptanmıĢtır. Kontrol grubunda sağlam çocuklar kendilerini ―duygusal iyilik hali―,―özsaygı―,―okul― skalaları ve toplam skorlarda ebeveynlerinin görüĢüne göre daha düĢük puanlar vermiĢlerdir. Çocuk-ebeveyn skorları arasındaki korelasyona bakıldığında KBH grubu( TA+DH), TA, DH ve kontrol grubunda skalaların çoğunluğunda orta düzeyde (r= 0.41 - 0.61)bir uyum saptanmıĢtır. Bu durum da çocuk ve ebeveyn değerlendirmelerinin eĢdeğer kabul edilemeyeceğini, her zaman ayrı ayrı değerlendirilmeleri gerekliliğini vurgulayan literatür bilgilerini desteklemektedir. Bu analizler yaĢ gruplarına göre ayrı ayrı yapılınca KBH grubunda 4-11 yaĢ grubunda ebeveynlerin ―fiziksel iyilik‖, ―duygusal iyilik‖ skorları ve total skorlarda çocuklarına çocukların kendilerine verdiklerinden daha yüksek skorlar verdiler.12-18 yaĢ grubunda ise bu fark sadece ―öz-saygı‖ skalasinda mevcuttu. Kontrol grubunda ise 4-11 yaĢ grubunda ebeveyn skorları tüm skalalarda çocuklardan yüksek iken 12-18 yaĢ grubunda ebeveyn ve çocuk arasında fark kalmamıĢtı. Bu veriler de yukarıda bahsedilen literatür bilgilerini desteklemektedir. Sonuç olarak: a)KBH olan çocukların ( diyaliz öncesi, DH veya TA) YK skorları sağlıklı çocuklardan düĢük bulunmaktadır. Bu hastalara uygulanan çok sıkı yaĢam tarzı değiĢiklikleri, diyet tedavisi, sık aralıklarla hastane kontrolleri yanı sıra eĢlik eden fiziksel, nöro-geliĢimsel ve psiko-sosyal problemler YK‘lerini olumsuz olarak etkilemektedir b)Transplant alıcılarında beklenilenin aksine YK skorları bazı skalalarda DH‘dan daha düĢük bulunabilmektedir.TA‘da organ bulmaktaki zorluklar nedeniyle organlarını kaybetme korkusu, ailelerin aĢırı koruyucu davranıĢı, sık sık hastaneye kontrola gidilme zorunluluğu, çok sayıda ilaç alınması bu sonuçlarda rol oynamaktadır. c)Küçük yaĢ gruplarındaki çocuklarda veya ergenlerde farklı skalalarda YK skorları değiĢiklikler gösterebilmektedir.Küçük yaĢlarda hastalığı anlama, hastalıkla baĢetme zorlukları, ergenlikte ise fiziksel görünüme önem vermek, kendini akranlarından farklı görmek gibi nedenlerle bu farklılıklar geliĢebilir. Hastalara psikososyal yaklaĢım yapılırken bu sonuçların göz önüne alınması gerekir.Hastalık ile ilgili eğitim ise küçük yaĢ gruplarında sadece ebeveyne değil çocuğa da verilmelidir. d) Çocukların kendi YK skorları ile ebeveynlerin çocukları değerlendirdikleri skorlar arasında düĢükorta düzeyde korelasyon bulunması nedeniyle KBH veya baĢka hasta gruplarında çocukların kendi skorlamaları yanısıra ebeveynlerin çocukların YK‘i değerlendirmesini mutlaka değerlendirmek ve her ikisi arasında hangi skalalarda farklılık varsa psikososyal desteği sağlarken bu sonuçları göz önüne almak ve sadece çocuğa değil ebeveyne de destek sağlamak gerekmektedir.Bu yaklaĢım pre ve posttransplantasyon dönemindeki hasta izleminde hasta uyumu ve tedavinin etkinliği açısından büyük önem taĢımaktadır. 147 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir Kaynaklar: 1) Goldstein SL, Rosburg NM, Warady BA, Seikaly M, McDonald R, Limbers C, Varni JW. Pediatric end stage renal disease health-related quality of life differs by modality: a PedsQL ESRD analysis.Pediatr Nephrol. 2009;241553-60. 2)Goldstein SL, Graham N, Burwinkle T, Warady B, Farrah R, Varni JW (2006) Health-related quality of life in pediatric patients with ESRD. Pediatr Nephrol. 21:846-850 3) Goldstein SL, Graham N, Warady BA, Seikaly M, McDonald R, Burwinkle TM, Limbers CA, Varni JW (2008) Measuring health-related quality of life in children with ESRD: performance of the generic and ESRD-specific instrument of the Pediatric Quality of Life Inventory (PedsQL). Am J Kidney Dis 51:285297 4) Manificat S, Dazord A, Cochat P, Morin D, Plainguet F, Debray D (2003) Quality of life of children and adolescents after kidney or liver transplantation: child, parents and caregiver's point of view. Pediatr Transplant 7:228-235 5) Eijsermans RM, Creemers DG, Helders PJ, Schröder CH (2004) Motor performance, exercise tolerance, and health-related quality of life in children on dialysis. Pediatr Nephrol 19:1262-1266 6) McKenna AM, Keating LE, Vigneux A, Stevens S, Williams A, Geary DF (2006) Quality of life in children with chronic kidney disease-patient and caregiver assessments. Nephrol Dial Transplant 21:1899-905 7)Falger J, Landolt MA, Latal B, Rüth EM, Neuhaus TJ, Laube GF (2008) Outcome after renal transplantation. Part II: quality of life and psychosocial adjustment. Pediatr Nephrol 23:1347-1354 8)Ravens-Sieberer U, Bullinger M (1998) Assessing the health-related quality of life in chronically ill children with the German KINDL: first psychometric and content analytical results. Qual of Life Res 9) Eser E, Yüksel H, Baydur H, Erhart M, Saatli G, Cengiz Ozyurt B, Ozcan C, Ravens-Sieberer U (2008 Winter) The psychometric properties of the new Turkish generic health-related quality of life questionnaire for children (Kid-KINDL). Turk Psikiyatri Derg 19: 409-417 10) Buyan N, Turkmen MA, Bilge I ve ark. (2010) Quality of Life in Children with Chronic Kidney Disease (with child and parent assessments) Pediatr Nephrol ( baskıda) 148 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir HEMODĠYALĠZ HASTALARINDA ĠLETĠġĠMĠ GÜÇLENDĠRME VE PSĠKOSOSYAL DESTEK GRUBU Prof. Dr. IĢıl Bulut BaĢkent Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi Sosyal Hizmet Bölüm BaĢkanı GiriĢ Böbrek hastalıkları, böbreklerin normal iĢlevselliğini geçici veya sürekli olarak kaybetmesi ile sonuçlanan rahatsızlıklardır. Akut böbrek hastalıkları beklenmedik bir Ģekilde ortaya çıkabilir ve potansiyel olarak geri dönüĢü vardır. Kronik böbrek hastalıkları ise yavaĢ seyreder ve üç ay içinde kalıcı böbrek hastalığına dönüĢür( www.muschealth.com). Hemodiyaliz, akut veya kronik böbrek hastalarına veya böbrek hastalığının son döneminde olanlara rutin olarak uygulanan bir süreçtir. Hemodiyaliz hastalarının tedavisinde önemli teknolojik değiĢmeler sağlanmıĢ olmasına rağmen, tedaviye bağlı olarak ortaya çıkan stres faktörleri teknoloji aracılığıyla ortadan kaldırılamamaktadır. Hemodiyaliz sürecinde diyet yapma zorunluluğu ve sıvı almada getirilen sınırlamalar, adale krampları, yakın gelecek için plan yapmada zorluklar, bitkinlik hissi ve zaman kaybı gibi faktörler hastaların stresini arttırmaktadır( Welch,1999). Welch‘in araĢtırmasına göre (n=86) en sık tekrarlanan sorunlar yaĢam tarzının değiĢmesi (%33), günlük aktivitelerin sınırlanması (%20), yiyeceklerin sınırlanması (%16) ve bireysel kararların sınırlandırılmasıdır (%16). Aynı çalıĢmada öğrenim düzeyi yüksek olan bireylerin, belki de daha çok Ģey kaybettikleri için, bu stres faktörlerinden daha çok etkilendikleri ortaya çıkmıĢtır. Aile Sorunları Hastalık sürecinde birey ve ailesi iĢlevselliğini korumak amacıyla stresi ortadan kaldırmak için çeĢitli yöntemler denemektedir. Ancak birçok olguda aile yaĢamı bozulmakta ve yeni bir yapının kurulmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Ailede yeni bir yapının oluĢturulması, diyaliz hastaları için çok önemlidir, çünkü hasta birey büyük bir olasılıkla ömür boyu eski iĢlevselliğine kavuĢamayacaktır. Hemodiyaliz süreci her iki eĢin de evlilik rollerinde değiĢiklik yapmasını gerektirir. Bu süreçte ego tehdit altındadır, anksiyete düzeyi yükselir ve birey kendi egosunu korumak için savunma mekanizmalarına baĢvurur. EĢlerden birinin uzun süreli hastalığı nedeniyle evlilik iliĢkilerinin değiĢime uğraması ailenin dengesini bozar ve krize neden olur( Akyol ve diğerleri,2008). Son dönem böbrek hastalarında psikolojik desteğin Ģu konularda odaklanması gerekir: Fonksiyonel statü; hasta tarafından algılanan yaĢam kalitesi; hastanın doyumu ve rehabilitasyonu (Callahan,1998). Fonksiyonel statü, özellikle aileden gelen sosyal destek ile güçlenir ve hastalığın seyrini etkiler. Hemodiyaliz süreci evlilik rollerini ve aile sisteminin iĢlevselliğini etkileyerek aile dıĢı diğer iliĢkileri de değiĢtirir. YaĢam kalitesi fonksiyonel statü ve iyi olma hali ile yakından bağlantılıdır ve medikal tedavinin etkisinin de önemli göstergelerinden biridir. YaĢam kalitesi fiziksel fonksiyonlar kadar sosyal ve duygusal fonksiyonları ve depresyonu da etkiler. Hastanın doyumu sınırlamalar getirilen yeni yaĢamına rehabilitasyonu ile mümkündür. Rehabilitasyon kavramı iĢ yaĢamı dıĢında ele alındığında yeni duruma uyum sağlamaya yönelik restorasyonu ifade eder. Depresyon ve Anksiyete Hemodiyaliz hastaları, çalıĢma olanakları kısıtlandığı ve uzun süreli bir tedaviye ihtiyaç duydukları için ekonomik sorunlar da yaĢarlar. Bu durum onların kendine saygı ve kendini kabul fonksiyonlarında bazı sorunlar yaratır. Her ne kadar diyaliz hastalarında psikiyatrik rahatsızlıklara yakalanma riski genel popülasyondan farklı değilse de gerek bedensel, gerekse psiko-sosyal yoksunluklar çevreye uyumlarını güçleĢtirdiği için depresyona yakalanma risklerini arttırmaktadır. Ġktidarsızlık/güçsüzlük ve evlilikteki bozulmalar da bu konuda etkili olmaktadır(Hailey and Moss,2001). Yapılan çalıĢmalara göre, son dönem böbrek hastalarında depresyon, yaĢam kalitesinin en önemli göstergesidir. Bu tanı intihar riskini de beraberinde getirmektedir. Missisipi yöresinde yapılan bir çalıĢmaya göre (1998), böbrek hastası olup da yaĢamını kaybedenlerin %11inde ölüm nedeni, ―diyalizi bırakma‖dır. Bu da depresyon göstergesi olarak tanımlanmaktadır. Son dönem böbrek hastası olanlarda rastlanan diğer bir semptom da anksietedir. Günlük beslenme ve sıvı tüketimindeki 149 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir sınırlamalar bu sorunu yaratmaktadır. Depresyon ve anksiete, büyük bir olasılıkla hastalığın yarattığı stresörlerden kaynaklanmaktadır. Stresle baĢetme, kendini güçlendirme/yönetme ile olasıdır. Stres durumunda kendini yönetme kapasitesi düĢük olan hastalar yüksek olanlara oranla depresyon ve anksieteyi daha yoğun yaĢamaktadır (Takaki ve Nishi,2003). Tüm bu bozukluklar tedavi süreci ile birleĢince hastanın yaĢam kalitesi düĢmekte ve uyum gösterme kapasitesi azalmaktadır. Daniel ve Friedman‘a göre (2005) bu uyumsuzlukların giderilmesinde hastanın medikal sisteme ve diyete bağlılığı, hastalığın kendisi için ne ifade ettiği, rollerindeki değiĢmeler ve aile içindeki rolü ile ilgili algısı etraflıca araĢtırılmalıdır. Kendini Yönetme Kendini yönetme, hastaların sağlıklarını en üst düzeye getirmek, komplikasyonları önlemek, semptomları kontrol etmek, medikal kaynakları kullanmak ve hastalığın kendi yaĢam biçimleri üzerindeki etkisini en aza indirmek için iyileĢme sürecine katılmaları ve bu yönde çaba göstermeleri anlamına gelmektedir (Curtin and Mapes,2001). Yapılan niteliksel bir çalıĢmaya göre hemodiyaliz hastalarının tedavi sürecinde kendini yönetme becerisi kazanmıĢ olmaları, onların fonksiyonel olma ve iyi olma hallerini olumlu etkilemektedir (Curtin, Sitter, Schatell and others,2004). Aynı araĢtırmanın sonuçları göstermiĢtir ki, hastanın kendini yönetebilmesinin olumlu etkileri, ilaçlarını etkili bir Ģekilde kullanma, doktorlarla sağlıklı Ģekilde iletiĢim kurabilme ve hastalığı sağlıklı yaĢama Ģeklindedir. Her ne kadar iĢlevsellik ve iyilik hali günlük aktiviteleri yerine getirme kapasitesine ve içsel duygularına bağlıysa da, yaĢanan semptomların sayısı ve sıklığı hastaların objektif ve subjektif iĢlevselliğini ve iyi olma halini etkiler. Sağlık Ġnancı Modeli‘ne göre bireyin sağlık ile ilgili davranıĢı benimsemesi için bu davranıĢı uyguladığında beklediği faydanın ödeyeceği maliyetten yani karĢılaĢacağı engelden büyük olması gerekir (Janz and Becker,1984). Bu nedenle hemodiyaliz hastalarının motivasyonlarını arttırabilecek faktörleri ve olası engelleri iyi tanımlamak gerekir. Goodman‘ın 50 hemodiyaliz hastası üzerinde yaptığı çalıĢma (2004), motivasyon azlığının en sık ve en yoğun karĢılaĢılan engel olduğunu ortaya koymuĢtur. Goodman hazırladığı soru kağıdında 32 olası engel ve 23 olası motivasyon yaratıcı konu sıralamıĢtır. En sık rapor edilen engeller motivasyon azlığı (%60), hemodiyalizden kaynaklanan bitkinlik (%50), zamanını diyaliz yerine baĢka Ģeylerle uğraĢarak geçirme arzusu (%40) ve depresyon ve acı çekeceği korkusu (%30)dur. Motivasyonu arttırıcı faktörler ise daha iyi hissetme arzusu (%86), daha çok güç ve enerjiye sahip olma isteği (%78), aile ve arkadaĢlar yanında güçlü hissetme arzusu (%60), daha az acı çekme isteği (%42) ve sağlık çalıĢanlarından yüksek beklentiler (%40) olarak sıralanmıĢtır. Hemodiyaliz hastalarını iyi olma motivasyonlarını arttırmak, hastalıklarını yönetebilmelerini sağlamak için medikal tedavi yanında psiko-sosyal desteğe de ihtiyaç duydukları anlaĢılmaktadır. Zaten artık tıpta, medikal yaklaĢım yerine biyopsikososyal yaklaĢımın benimsenmesi de bu ihtiyaçtan doğmuĢtur. Grup Terapi Disiplinler arası bir yaklaĢım olarak grup terapi, diyaliz hastalarının psiko-sosyal rehabilitasyonunu sağlama ve yeni durumlarına uyum yapma kapasitesini arttırma yönünde baĢarılı bir Ģekilde kullanılmaktadır (Lubell,1976; Campbell and Sinha,1980; Steinglass and Gonzales,1982; Stewart and Kelly,1995). Grup yaĢantısı, katılımcılara kendi iĢlevselliğini diğer grup üyeleri ile karĢılaĢtırarak değerlendirme, paylaĢma ve yalnız olmadığını hissetme fırsatı vermektedir. Böbrek hastalarında grup terapinin bireysel terapiye oranla daha etkili olduğu saptanmıĢtır. Yapılan çoklu analizler sonunda; yaĢ, cinsiyet, sosyoekonomik statü, çalıĢma durumu, diyaliz alma süresi ve böbrek hastalığının türü gibi değiĢkenlerin sonucu etkilemediği ve her hasta için grup terapisinin aynı yararı sağladığı görülmüĢtür (Baines and Joseph,2004). Grup süreci katılımcının anksietesini azaltarak daha fonksiyonel davranıĢlar geliĢtirmesini sağlamaktadır. BaĢkent Ankara Hastanesi‘nde hemodiyaliz alan 123 hasta ile yapılan çalıĢmanın sonuçları (Kutmandu ve Sözen,2005), yukarıda belirtilen literatür ile uyumlu sonuçlar vermiĢtir. Kısaca belirtmek gerekirse hastalar, aileleri için üzüntü kaynağı olduklarını (%66.7), ailelerine ekonomik açıdan yük olduklarını (%35.8), evdeki görevlerini yerine getiremediklerini (%69.1), eĢler arası iliĢkilerin bozulduğunu (%24.4), arkadaĢlarının kendilerini eskisi kadar aramadığını (%41.7), çalıĢanların; (%19.5), iĢ yerlerinde eski verimi gösteremediklerini (%73.9), yöneticilerinin kendilerine bakıĢ açısının değiĢtiğini 150 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir (%34.8) ve kazançlarında düĢüĢ olduğunu (%26.1) belirtmiĢler, güçlendirme ve destek amaçlı grup çalıĢmalarına katılma arzusu göstermiĢlerdir(%80.5). Grup Süreci ―Hemodiyaliz Hastaları Arası ĠletiĢimi Güçlendirme ve Psiko-sosyal Destek Grubu‖ hastalar arası iletiĢim ve paylaĢımı arttırarak, psiko-sosyal yönden rehabilite olmalarını sağlamak amacıyla kurulmuĢtur. Grup atmosferinin hastaların korkularını daha özgürce paylaĢacakları bir ortamın yaratılması hedeflenmiĢtir (Bulut, 2006). Grup, yaĢları 23-61 arasında değiĢen (X = 35.3), 8 kadın, 6 erkek olmak üzere 14 kiĢiden oluĢmuĢtur. Grup üyelerinin öğrenim düzeyi çeĢitlidir ( Üniversite:3, lise:7, ilkokul:3, Okuma yazma bilmeyen:1). Üyelerin 8‘i bekar, 3‘ü evli, 3‘ü de boĢanmıĢtır. Üyeler arasında hemodiyalize baĢlama süresi 1-12 yıl arasında değiĢmektedir. Grup üyelerinde böbrek hastalığı dıĢında en çok rastlanan rahatsızlıklar diyabet, hipertansiyon, depresyon ve ölüm korkusu Ģeklindedir. Grup üyelerinin ortak özellikleri, hepsinin hemodiyaliz hastası olması, grup terapisine katılım arzusu göstermeleri, aile ve çevreleri ile psikolojik ve sosyal sorunlar yaĢadıklarını belirtmeleri, ailelerine acı verdiklerini düĢünmeleri ve bu sorunları ile ilgili olarak Hastanede görevli sosyal hizmet uzmanına baĢvurmuĢ olmalarıdır. Grup toplantıları haftada bir gün 2.5 saat olmak üzere 16 hafta sürmüĢtür. 4. toplantıya kadar tanıĢma, paylaĢımın baĢlaması ve güven oluĢması, gizlilik konusunda karar alınması sağlanmıĢ; 5-8. toplantılarda güç, kontrol ve karar verme süreci yaĢanmıĢ; 9-14. toplantılarda özel konular dramatize edilerek etraflıca paylaĢılmıĢ; 15-16. toplantılar ise sonlandırma sürecine ayrılmıĢtır. Yani tüm kapalı grup süreçlerinde gerçekleĢen tanıĢma; çatıĢma ve uzlaĢma; geliĢim ve amaca ulaĢma; değerlendirme ve sonlandırma safhaları bu grupta da yaĢanmıĢtır. Grup sürecinde terapist rolü bu satırların yazarı tarafından gerçekleĢtirilmiĢ, BaĢkent Ankara Hastanesi‘nde görevli sosyal hizmet uzmanı (Arzu Kutmandu) yardımcı terapist rolünü üslenmiĢtir. Tüm grup süreci ile ilgili olarak düzenli bir Ģekilde kayıt tutulmuĢtur. Tüm oturumlar, görüĢülmeyen bir haftalık süreç içinde gruba getirilecek önemli yaĢantıların paylaĢılması ile baĢlamıĢ, terapistin bir önceki toplantıda ele alınan konulara iliĢkin getirdiği soruların veya hafta içinde yaĢanan olguların rol oyunu veya grup oyunları ile ele alındığı performans süreci ile devam etmiĢ, grupça yapılan paylaĢımlardan sonra o günkü oturum sonlandırılmıĢtır. Rol oyunu sürecinde psikodrama tekniklerinden sıklıkla yararlanılmıĢtır. AĢağıda grup süreci etkinlikleri hakkında kısa bir özet verilmiĢtir. Ġlk Toplantı: Toplantının baĢında grup liderleri profesyonel ve özel yönleri ile kendilerini tanıttılar. Her üye de aynı Ģekilde kendi yaĢamları hakkında bilgi verme konusunda cesaretlendirildiler. Üyeler, hemodiyaliz sürecinin kendi yaĢantılarını nasıl etkilediğini paylaĢtılar. Grupta konuĢulan konuların mahremiyeti vurgulandı ve konuĢulanların toplantı dıĢına çıkmayacağı konusunda grupça karar alındı. Birbirlerini daha yakından tanımalarını ve yakınlaĢmalarını sağlamak amacı ile kendilerine eĢ seçtiler. EĢler birbirine aile yapıları, iliĢkileri, çalıĢma durumları, arkadaĢ iliĢkileri hakkında bilgi verdi ve her birey kendi eĢinin özelliklerini gruba anlattı. Bu tür bir tanıĢma, onları birbirine daha yakınlaĢtırdı. Grup üyeleri daha önceden birbirleriyle karĢılaĢmıĢ olmalarına rağmen selam bile vermediklerini itiraf ettiler. 2-4. Toplantılar: Bu süreçte daha çok bireysel olmayan grup oyunları üzerinde odaklanılsa da üyeler bireysel paylaĢımlar yaparak birbirleriyle ve terapistlerle yakınlaĢtılar. Örneğin üyelerden birinin, böbrek hastası olduktan sonra karısının kendisini terkettiğini grupla paylaĢması üyelerin birbirine güvenini arttırdı ve kendini açma süreci baĢladı. Bir üyenin üçüncü toplantıda terapiste ―Ben baĢta sizi farklı algılamıĢtım. Bize yardım etmenizin temelinde proje geliĢtirmek gibi nedenler olduğunu düĢünmüĢtüm. Bize bu kadar yakın olacağınızı hiç tahmin etmemiĢtim‖ demesi, terapistlere güven konusunun psikodramatik bir Ģekilde iĢlenmesini ve arada güvenin oluĢmasını sağladı. Yine üçüncü toplantıda üyeler gruplarına bir isim vermek istediler ve uzun tartıĢmalardan sonra ―Biz ĠLKBAHAR grubu olalım‖ dediler..‖YeĢereceğiz, büyüyeceğiz.. Ayrıca BaĢkent Ankara Hastanesinde daha sonra da gruplar kurulabilir ama biz ĠLK grubuz, bu nedenle bu isim bize yakıĢır!‖ Bu süreçte empatiyi de öğrendiler: Dördüncü toplantıda bir üye, beklediği böbreğin üç yıldır bulunamadığını, bu arada kendisinden sonra gelen bazı hastalara böbrek nakli yapıldığını bu nedenle 151 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir Sn. Mehmet Haberal‘a kızgın olduğunu söyledi. Kendisi bir boĢ sandalyeye oturtularak Sn. Haberal‘ın yerinde olması söylendi ve bir baĢka hastanın sandalyede oturan hastanın rolünü alarak bu kızgınlığını sandalyede oturan (Sn. Haberal rolünde) grup üyesine ifade etmesi istendi. Sn. Haberal rolündeki üye ― Tüm hastalara böbrek bulmak istiyorum ama, bu benim elimde değil. Bazılarının dokularına uygun organ öncelikle bulunabiliyor. Ben de bu konuda çaresizim ve sıkılıyorum‖ dedi. Daha sonra kendi rolünde ―Haberal Hocamızı Ģimdi daha iyi anladım. Onun durumu bizden de zor‖ diyerek paylaĢımda bulundu. Bu toplantılardan birinde gerçekleĢtirilen ortak hayal kurma oturumu hem üyelerin bireysel olarak kendi hayallerini ortaya koymalarını ve hayallerindeki ortak noktaların farkına varmalarını sağladı. Böylece birbirlerini daha iyi tanıdılar ve yakınlaĢtılar. Böylece ortak bir grup hedefi oluĢurdular. Hedef, ―hastalıklarını sağlıklı yaĢamak‖ idi. YardımlaĢmaya karar verdiler birbirlerine güven duyarak anksiyetelerinin azalmasını sağladılar. 5-8.Toplantılar: Bu sürecin en önemli özelliği bizlik duygusunun oluĢmasıydı. Bu duygunun oluĢmasından önce, grubun kendilerini kontrol etmesini engelleyecek bazı güç gösterilerine giriĢen üyeler oldu. Örneğin diyaliz sırasında herkese kötü davranan bir hasta, önce bu davranıĢlarını grupta da denemeye kalktı. Yahut bazı sağlık elemanlarının kendileri ile iliĢkileri söz konusu olduğunda, bir üyenin çok beğendiği bir görevliyi diğeri sadece o üyeye karĢı çıkmak için eleĢtirdi. Ancak giderek orta yol bulmaya ve birbirleri ile uyum içinde olmaya özen göstermeye baĢladılar. Bir anlamda grupta herkesin bir rolü oluĢtu ve diğerleri onu bu rolü ile kabul ettiler. DıĢarıya karĢı bütünlüklerini korumaya baĢladılar. Verilen gizlilik sözünü çok iyi tuttukları için, grup dıĢındaki hastalar grup üyeleri arasındaki dostluğun farkına varınca, diğer bir grubun ne zaman kurulacağını sormaya baĢladılar. Üyelerden biri bu süreci Ģöyle ifade etti: ―Önce bizim ruh hastası olduğumuz için bu gruba alındığımızı söylediler. ġimdi grupta neler olduğunu çok merak ediyorlar. Ben de inadıma söylemiyorum!‖ Bu süreçte üyeler birbirlerini daha yakından tanımaya, giderek daha çok Ģey paylaĢmaya devam ettiler. Grupta Ģiir yazan, resim yapan, kibrit çöplerinden maketler yapan üyeler bu becerilerini ortaya koydular ve grup üyelerine bu becerilerini grup için de kullanacaklarına söz verdiler. 9-14. Toplantılar: Bu süreçte savunma mekanizmaları ortadan kalktı. Üyeler aile iliĢkileri, korkuları, değiĢme arzuları ve geleceğe yönelik planlarını bireysel düzeyde tartıĢtılar. Birbirlerinin yaĢadığı acı veren deneyimleri sıcak ve güvenli bir grup atmosferi içinde paylaĢtılar. Getirdikleri aile fotoğrafları aracılığıyla önemli aile yaĢantıları tartıĢıldı ve özdeĢim geri bildirimleri paylaĢma ve yardımlaĢma duygularını güçlendirdi. Örneğin bir üye çocukluğundan beri içinde sakladığı babasıyla geçen bir olayı gruba getirdi, babası ile yüzleĢti ve onu affetti. Ailenin aĢırı ilgisi veya ilgisizliği konusunda sıkıntı yaĢayan üyeler her iki durumun da olumlu yönlerini görerek rahatladılar. Bir üyenin Ģu ifadeleri grubun nasıl bir değiĢim ajanı olduğunu göstermesi bakımından önemlidir: ―Dört yıldır eĢimin kardeĢi ile konuĢmuyordum... Geçen toplantıdan o kadar etkilendim ki, iki gün önce kendisini aradım. Sesindeki ton, inanılmazdı..Bunu yapmak benim için çok zordu. Gruptan aldığım katkılar beni farklı bir insan yaptı..DeğiĢtim!‖ Bu dönemin önemli özelliklerinden biri de grup üyeleri arasında yardımlaĢma ve birbirine arka çıkma, destekleme oldu. Acil hastane randevusuna ihtiyacı olan üyelere daha önce kendileri için randevu almıĢ olanlar, kendi randevularını verdiler. Sağlık ve Sosyal Yardım Vakfı‘ndan yardım alacak bir üyenin heyecanını yenmesini sağlamak için görevlilerin incelemeye geleceği gün iki grup üyesi o hastanın evinde kendisi ile birlikte oldular. Grubun Ģiiri yazıldı. Ġlkbahar canlandırılarak herkes ilkbahara özgü roller aldı: Gökyüzü, çimen, göl, çınar ağacı, gelincik, gelinciğin sapı, karga, çam ağacı gibi. Canlandırdıkları bu mizansende seçtikleri roller ile günlük yaĢamları arasında iliĢki kurdular. Bir üye grup tarafından canlandırılan bahar mizanseninin resmini yaptı, diğer üye de o bahar manzarası içinde bulunan bir ev maketini kibrit çöplerinden oluĢturdu. Grup üyeleri yaĢamın bir tiyatro olduğunu, kendilerinin de sahnede kendi rollerini oynadıklarını, bu rolleri kendilerinin seçtiklerini ve kendilerinin yönettiklerini ifade edecek hale geldi. 152 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir 15-16. Toplantılar: Bu son toplantılarda değerlendirme ve sonlandırma süreci yaĢandı. Üyeler grup sürecinde kendi kazandıklarını ve arkadaĢlarında gördükleri değiĢiklikleri dile getirdiler. ―Yeni sayfada ne var‖ oyunu ile gruptan aldıklarını nasıl hayata geçireceklerini, umutlarını ve hayallerini konuĢtular. Kendi aralarında sosyal toplantılar yapmaya karar verdiler. Grup sürecini bir piknik ile sonlandırmayı düĢündükleri için yer seçimi, yiyeceklerin planlanması, gidilecek aracın temin edilmesi, pikniğe grup dıĢından katılımın olup olamayacağı hakkında karar verilmesi gibi birçok konuda örgütlendiler ve birlikte bir planı sorun çıkmadan gerçekleĢtirebilmenin keyfini yaĢadılar. Değerlendirme Sürecin dört tür değerlendirmesi yapılmıĢtır: Terapistlerin değerlendirmesi, grup üyelerinden alınan geri bildirimler, hastanedeki doktor ve hemĢirelerden alınan geri bildirimler, basit semptom envateri. Terapistler, grup terapisinin sağladığı ortamın hastalara birbirini sevme, iletiĢim kurma ve birbirine güvenme yetileri kazandırdığı görüĢünü paylaĢmıĢlardır. Kendini ifade etme ve geleceğe daha olumlu bakma alıĢkanlığı kazanan üyelerin kendilerine saygılarının da arttığı görüĢündedirler. Grup üyelerinin dörtte üçü artık doktorları ve aileleri ile daha açık bir iletiĢime girebildiklerini ve hastalıklarını daha sağlıklı olarak nasıl yaĢayacaklarını öğrendiklerini ifade etmiĢlerdir. Tüm grup üyelerinin benzer sorunlar yaĢadığını görmenin yalnız olmadıklarını anlamalarına yardımcı olduğunu, paylaĢmanın kendilerini güçlendirdiğini belirtmiĢlerdir. Hemodiyaliz ünitesindeki doktorlar ve hemĢireler, grup üyelerinin diğer hastalarla iliĢkilerinin daha sağlıklı olduğunu, daha pozitif olduklarını ve geçmiĢe göre daha sağlıklı olduklarını söylemiĢlerdir. Grup üyelerine grup sürecinin baĢında ve sonunda yardımcı terapist tarafından Basit Semptom Envanteri uygulanmıĢtır. Grup sürecinden sonra genel olarak anksiete, hostilite ve depresyon puanlarında anlamlı düĢüĢler kaydedilmiĢtir. Sonuç Tüm süreç göz önünde bulundurulduğunda, grup üyelerinin hastalık dıĢında kendi benliklerini farketme ve yaĢama; kendilerinin ve çevrelerinin farkına varma; paylaĢma, bütünleĢme ve destek olma; pozitif bakmayı öğrenme ve hayata geçirme; becerilerini sergileme ve geliĢtirme; birbirleriyle yakın iliĢki kurma; güçlerinin farkına varma; aileye iliĢkin içgörü kazanma ve yüzleĢme; geleceğe umutla bakma; davranıĢ değiĢtirme; empati yeteneğini geliĢtirme gibi kazanımlar sağladığı söylenebilir. Kaynakça • Akyol,S., Atılgan,H., Dursun,T. ve diğerleri (2008). Hemodiyaliz Tedavisi Gören Evli Kadın • • • • • • • • • Hastaların YaĢadıkları Rol Kayıpları ve Sosyal Hizmet Ġhtiyacı, BasılmamıĢ Lisans Tezi, Ankara. Baines,L.S.;Joseph,J.T.;Jindal,R.M., Prospective randomized Study of Individual and group psychotherapy versus controls in recipients of renal transplants.Kidney International. 2004 May;65(5):137-142. Bulut, I.,(2006). Empowerment of Hemodialysis Patients Through Group Process, 16. International Congress of Group Psychotherapy, Sao Paolo. Callahan,M.B.,The role of the nephrology social worker in optimizing treatment outcomes for End Stage Renal Disease patients, Dialysis and Transplantation, 7(10), October 1998. Campbell,D.R. and Sinha,B.K. Brief Group Psychotherapy with cronic hemodialysis patients. The American Journal of Psychiatry,1980;137;1234-1237. Curtin, R.B.and Mapes, D.L.(2001). Health care management strategies of long term dialysis survivors. Nephrology Nursing Journal,28(4), 385-394. Curtin, R. B.; Sitter, D.C.; Schatell, D.;Chewning, B. A., Nephrology Nursing Journal;Jul/aug 2004;31, 4; Health Module, pg.378 Goodman,E.D.; Ballou M.B. Perceived Barriers and Motivators to Exercise in Hemodialysis Patients, Nephrology Nursing Journal; Jan/Feb 2004; 31, 1; Health Module,pg. 23 Hailey,B.J.;Moss,S.B.;Street,R.;Gersh,H.A.;Calabrese,A.A.;Campbell,C., Mental health services in an outpatient dialysis practice, Dialysis and Transplantation,30(11),November 2001. Janz, N.K.,and Becker, M.H.(1984).The Health Belief Model: A decade later. Health Education Quarterly, 11(1),1-47. 153 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir • • • • • • • Kutmandu,A., Sözen,F.(2005). Hemodiyaliz Hastalarında Sosyal Hizmet Ġhtiyacı, Türkiye‘de Sosyal Hizmet Uygulamaları, Ġhtiyaçlar ve Sorunlar. Sosyal Hizmet Sempozyumu 2004, Alanya: Ümit Ofset. Lubell,D. Group work with patients on peritoneal dialysis. Health and Social Work.1976 Aug;1(3);158-176. Steinglass, P.; Gonzales, S:; Dosovitz,I.; Reis, D. Discussion groups for chronic hemodialysis patients and their families. General Hospital Psychiatry.1982.Apr; 4(1);7-14. Stewart,A.M.;Kelly, B.; Robinson, J.D.;The Howard University Hospital transplant and dialysis support group:twenty years and going strong.International Journal of GroupmPsychotherapy.1995 Oct;45(4);471-88. Takaki,J.; NĠshi,T.; Shimoyama, H.; Inada, T.; et al. Interactions among a stressor, selfefficiacy, coping with stres, depression and anxiety in maintanance hemodialysis patients. Behavioral Medicine;Fall 2003; 29,3; Academic ResearchLibrary, pg.107 Welch,J.L., FactorsAssociated With Treatment-Related Stressors in Hemodialysis Patients, Anna Joutnal;Jun1999;26,3; Health Module,pg.31 www.muschealth.com/urology_GS/endstage.htm 154 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir NÖROLOJĠK HASTALIKLARDA YAġAM KALĠTESĠ Doç. Dr. ġerefnur Öztürk Ankara Numune Hastanesi1. Nöroloji Kliniği Ģef yardımcısı Nörolojik hastalıklar kognitif, fiziksel, emosyonel ve sosyal fonksiyonlar olmak üzere pek çok açıdan yaĢam kalitesini etkileyebilme potansiyeline sahiptir. Bu grup hastalıklar akut veya kronik, stabil veya progresif olabilse de kronik ve uzun süren bir etkiye sahiptir. Tedavinin hastalığı ortadan kaldırması pek mümkün olmadığından bu grup hastalarda semptomlara yönelik, tedavinin oluĢturduğu ek problemlere yönelik ve yaĢam kalitesini yükseltmeye yönelik giriĢimler çok önem kazanmaktadır. Hastalık seyri sırasında hasta ve yakınlarının yaĢam kalitesini değerlendirmeye yönelik çalıĢmalar diğer laboratuar tetkiklerle elde edilemeyecek değerli veriler sağlayabilir. Hekimlik sanatını uygularken hasta ve yakınlarının yaĢam kalitesini yükseltmek veya en azından yaĢam kalitesinde en az kayba neden olabilmek de önemli hedeflerden biri olmalıdır. Bu hedefe ise ancak bu parametreyi ölçen değerlendirme araçları ile ulaĢabilmek mümkün olmaktadır. En uygun ölçüm aracının belirlenmesi de bu alanda çalıĢmaların geliĢmesi ve kültürel ve sosyal özellikler ve farklılıkların da dikkate alınması ile hız kazanacaktır. Nörolojik hastalıklar ve yaĢam kalitesi ile ilgili olarak aĢağıdaki konular ağırlıklı olarak incelenmektedir. 1. Nörolojik hastalıklar ve yaĢam kalitesi – epidemiyolojik veriler ve toplumsal projeksiyon 2. YaĢam kalitesini etkileyen en sık nörolojik hastalıklar a. Serebrovasküler hastalıklar b. Demanslar c. Hareket bozuklukları d. Nöromuskuler hastalıklar i. Miyopatiler ii. Nöropatiler iii. Kas kavĢak hastalıkları iv. Motor nöron hastalıkları e. Multipl skleroz ve diğer demyelinizan hastalıklar f. Epilepsi g. Uyku bozuklukları h. Migren ve diğer baĢağrıları i. Travmatik nörolojik bozukluklar j. Konjenital -geliĢimsel nörolojik hastalıklar k. Ataksiler 3. Nörolojik hastalıklarda yaĢam kalitesi ölçeklerinin seçimi ve değerlendirilmesi 4. Nörolojik hastalıkların neden olduğu spesifik fonksiyon kayıpları ve yaĢam kalitesi a. Kognitif etkilenme ve yaĢam kalitesi b. Motor etkilenme ve yaĢam kalitesi c. Üriner etkilenme ve yaĢam kalitesi d. Diğer otonom sinis sistemi etkilenmeleri ve yaĢam kalitesi 5. Yoğun bakımda izlenen nörolojik hastalıklarda yaĢam kalitesi 6. Progresif nörolojik hastalıkların progresif olma özelliği ve yaĢam kalitesi 7. Tedavilerin yaĢam kalitesine etkisi 8. Nörolojik hastalıklarda rehabilitasyon ve yaĢam kalitesi 9. Hastanın yaĢam kalitesindeki değiĢikliğin bakım verenlere yansıması. Nörolojik hastalıklarda yaĢam kalitesi değerlendirmeleri hasta ve yakınlarının ifade etmediği ya da edemediği problemleri ortaya çıkarmada, hasta ve hekim iletiĢimini geliĢtirmede, hastanın klinik süreçte kararlara katılımını artırmakta, hastaya tedavi konusunda seçim hakkı verme ve bu seçimini kullanabilmede, tedavi cevaplarını takip edebilmede yararlı olabilecek araçlardır. 155 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir Kaynaklar 1. Argimon JM, Limon E, Vila J, Cabezas C. Health-related quality of life in carers of patients with dementia. Fam Pract. 2004 Aug;21(4):454-7. PubMed PMID: 15249537. 2. Dorman PJ, Dennis M, Sandercock P. How do scores on the EuroQol relate to scores on the SF-36 after stroke? Stroke. 1999 Oct;30(10):2146-51. 3. Dowding CH, Shenton CL, Salek SS. A review of the health-related quality oflife and economic impact of Parkinson's disease. Drugs Aging. 2006;23(9):693-721. Review. PubMed PMID: 17020395. 4. Ho AK, Robbins AO, Walters SJ, Kaptoge S, Sahakian BJ, Barker RA. Health-related quality of life in Huntington's disease: a comparison of two generic instruments, SF-36 and SIP. Mov Disord. 2004 Nov;19(11):1341-8. PubMed PMID: 15389986. 5. Hobson P, Holden A, Meara J. Measuring the impact of Parkinson's disease with the Parkinson's Disease Quality of Life questionnaire. Age Ageing. 1999 Jul;28(4):341-6. PubMed PMID: 10459785. 6. Quality of life outcomes in neurological disorders. National Institute of Neurological Disorders and Stroke (NINDS)(http://www.ninds.nih.gov) Release date: February 3, 2003 EriĢim tarihi 14.02.2010 NOTICE: NOT-NS-03-007 7. Rothwell PM. Quality of life in multiple sclerosis. J Neurol Neurosurg Psychiatry 1998 65: 433 doi: 10.1136/jnnp.65.4.433 8. Schrag A, Selai C, Davis J, Lees AJ, Jahanshahi M, Quinn N. Health-related quality of life in patients with progressive supranuclear palsy. Mov Disord. 2003 Dec;18(12):1464-9. PubMed PMID: 14673883. 9. Soyuer F, Ünalan D, Öztürk A. Kronik Beyin Damar Hastalıklarında YaĢam Kalitesi Ve Etkileyen Faktörler. Ġnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi 13(3) 157-162 (2006) 10. Szaflarski M, Meckler JM, Privitera MD, Szaflarski JP. Quality of life in medication-resistant epilepsy: the effects of patient's age, age at seizure onset, and disease duration. Epilepsy Behav. 2006 May;8(3):547-51. Epub 2006 Feb 17. 11. Telatar TG, Özcebe H. YaĢlı Nüfus ve yaĢam kalitelerinin yükseltilmesi. Türk Geriatri Dergisi 2004; 7 (3): 162-165 Turkish Journal of Geriatrics 156 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir VERTĠGODA YAġAM KALĠTESĠ Prof.Dr.NeĢe Çelebisoy Ege Üniversitesi Tıp fakültesi Nöroloji AD BaĢ dönmesi hareket illüzyonudur. KiĢinin kendisi veya çevresinin döndüğü algısıdır. Uzaysal orientasyonda bozukluk hissi olup periferik veya santral vestibüler yapıları tutan patolojilere bağlı olarak ortaya çıkar. Toplumda sık görülen bir yakınmadır. Amerika BirleĢik Devletleri‘nde birinci basamak sağlık kuruluĢlarına yapılan baĢvuruların %2.6 sını oluĢturduğu saptanmıĢtır. En sık neden olguların yaklaĢık 33‘ünde saptanan benign paroksismal pozisyonel vertigodur (BPPV). Diğer sık nedenler migren, vestibüler nörit, Meniere hastalığıdır. Tabloya eĢlik eden denge bozukluğu özellikle ileri yaĢtaki olgularda düĢmelerin önemli bir nedenidir. DüĢme korkusu hastalarda psikiyatrik bozukluklara ve yaĢamlarında kısıtlanmalara yol açar. BaĢ dönmesini ve oluĢturduğu kısıtlılıkları derecelendirmek için geliĢtirilmiĢ farklı ölçekler mevcuttur. Bunların bir bölümü semptomları temel olarak değerlendirirken bazıları yaĢam kalitesini sorgular. YaĢam kalitesini değerlendirmek için en yaygın olarak kullanılan ölçek Dizziness Handicap Ġnventory (Dizziness Özürlülük Ölçeği) olup 25 maddelik bir ankettir. Dengesizliğin günlük aktivitelerin fizik, fonksiyonel ve emosyonel yönü üzerindeki etkilerini sorgular. Anketin Türkçe geçerlik, güvenirlik çalıĢması da yapılmıĢtır. Bu çalıĢmada periferik vestibüler hastalıklarda değiĢiklikleri saptamada duyarlı olmakla beraber klinik muayene ve posturografik sonuçlarla karĢılaĢtırıldığında geçerliği düĢük bulunmuĢtur. Burada olgularımızın soruları anlamadaki güçlüğünün rolü olduğu düĢünülmüĢtür. Bu ölçeğin kullanıldığı farklı çalıĢmalarda baĢ dönmesinin yaĢam kalitesini belirgin Ģekilde bozduğu ortaya konmuĢtur. Meniere hastalığı ile BPPV li olguların karĢılaĢtırıldığı bir çalıĢma Meniere hastalığında yaĢam kalitesinde bozulmanın daha Ģiddetli olduğunu ve bunun yaĢ, cinsiyetten bağımsız olduğunu göstermiĢtir. Hastalarda fiziksel ve sosyal kısıtlılıklar yaĢamsal aktiviteleri olumsuz etkilemektedir. Atak arası dönemlerde bile belirli fizik aktivitelerden yeni bir atak uyarabileceği korkusu ile kaçınmak sık rastlanan bir durumdur. Bir çalıĢmada olguların %60‘nın araba kullanmaktan özellikle korktuklarını belirttikleri vurgulanmaktadır. Özellikle ileri yaĢ grubunda düĢmeler ve bunların tetiklediği düĢme korkusu önemli bir depresyon nedeni olarak saptanmıĢtır. Hastaların evden dıĢarı çıkmak istememesi, sosyal yaĢamlarını sonlandırmaları yaĢam kalitesini önemli ölçüde bozmaktadır. Bu nedenle altta yatan hastalığın tedavisi yanı sıra denge rehabilitasyonu kiĢileri aktif günlük yaĢamlarına geri döndürmek açısından çok önemlidir. 157 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir SEREBROVASKÜLER HASTALIKLARDA SAĞLIKTA YAġAM KALĠTESĠ Doç. Dr A Kemal Erdemoğlu Kırıkkale Üniversitesi Tıp fakültesi Nöroloji AD Serebrovasküler hastalıklar yaĢam kalitesinde belirgin derecede azalma ile birlikte seyreder. Hastalık sonrasındaki erken ve geç dönemde meydana gelen problemler fiziksel, psikolojik ve sosyal olarak hastaları etkileyerek yaĢam kalitelerinde büyük değiĢimlere neden olur. YaĢam kalitesi objektif ve sübjektif yaĢam kalitesi kavramları ile değerlendirilmektedir. Serebrovasküler hastalıklarda objektif yaĢam kalitesinin değerlendirilmesinde en sık Kısa Form-36 (SF-36) ve Nottingham Sağlık Profili gibi genel ölçekler kullanılmaktadır. Ayrıca serebrovasküler hastalıklara özgün yaĢam kalitesi değerlendirme ölçekleri de kullanılmaktadır. Bunların arasında en yaygın olarak kullanılanları "Serebrovasküler Hastalıklara Spesifik YaĢam Kalite Ölçeği (Stroke-Specific Quality of Life Scale)" ve "Serebrovasküler Hastalıklar Etki Ölçeği"dir (Stroke Impact Scale). Serebrovasküler hastalıklarda, günlük yaĢam aktivitelerinin değerlendirilmesi için sık en sık Modifiye Barthel Ġndeksi, global aktivitenin değerlendirilmesinde ise Fonksiyonel Bağımsızlık Ölçeği (Functional Independence Measure-FIM) ve Frenchay Aktivite Ġndeksi kullanılır. Sosyal yaĢam olarak ifade edilen bireyin ev, iĢ, çalıĢma yaĢamı, kiĢiler arası iliĢkileri ve toplumsal yaĢamına iĢtiraki hastalığa spesifik ölçekler ve jenerik ölçeklerle değerlendirilebilir. Serebrovasküler hastalarda en sık kullanılmakta olan sosyal yaĢama katılımın değerlendirme ölçeği olan Rankin Ölçeğidir. Serebrovasküler hastalıklarda yaĢam kalitesinin değerlendirilmesinde hangi ölçeğin kullanılması gerekliliği konusunda tam bir fikir birliği geliĢmemiĢtir. Bu ölçümlere ek olarak, serebrovasküler hastalıklı hastalarda kullanılan yaĢam kalitesine ayarlanmıĢ yaĢam yılları‖ olarak isimlendirilen metrik sisteminde, kalan yaĢam yılının uzunluğu ve kalitesini önceden belirlemeyi hedefler. Serebrovasküler hastalıklarda olayın tipi, Ģiddeti ve komplikasyonları, hastalarda cinsiyet, ileri yaĢ, eĢlik eden diğer sistemik ve nöropskiyatrik hastalıkların varlığı yaĢam kalitesini belirleyici faktörlerdir. Bu medikal faktörlerin yanı sıra hastanın sosyoekonomik durumu, eğitim seviyesi, sosyokültürel çevre, sosyal çevre desteği diğer faktörlerdir. YaĢam kalitesini artırmaya yönelik tedavi ve giriĢimler tedavinin bir parçası olmadır. Bu nedenle hastanın ilk değerlendirilmesinde uygun fonksiyonel ve nörolojik durum tespiti yapılmalı ve her hasta için özel hedefler belirlenmelidir. Serebrovasküler olay geçiren hastalarda konuĢma ve yutma bozukluklarının ve yüksek kortikal fonksiyonların kaybına yönelik tedavi yaĢam kalitesinin artıĢında önemli bir yer tutar. Bu hastalarda yaĢam kalitesi hastanın sadece fonksiyonel durumu değil, sosyal çevresi, mesleki yaĢamı ve psikolojik durumu gibi pek çok alanla iliĢkilidir. Sonuç olarak serebrovasküler hastalıklar sonrası yaĢam kalitesinin değerlendirilmesi, etki eden faktörlerin belirlenmesi ve iyileĢtirilmesi serebrovasküler hastalıklar tedavisinin ana hedefleri arasında yer almalıdır. Bu amaçla serebrovasküler hastalıkların tedavi planı yapılırken yaĢam kalitesi ölçümlerinin tedavi planına dahil edilmesi gerekmektedir. 158 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir MULTĠPL SKLEROZ HASTALIĞINDA YAġAM KALĠTESĠ Prof.Dr.Hatice Mavioğlu Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji AD MS; en sık genç eriĢkin yaĢlarda ortaya çıkan, özürlülük, dolayısı ile yaĢam kalitesinde bozukluk yapan bir kronik nörolojik hastalıktır. Sadece hastalıkla iliĢkili belirti ve özürlülük değil, hastalığa ikincil ortaya çıkan depresyon, osteoporoz, ağrı gibi komplikasyonlar, iĢ ve eĢ kaybı gibi sosyal problemler de yaĢam kalitesinin bozulmasına katkıda bulunur. Ayrıca bakıma muhtaç hale gelen hastaların bakımı, özellikle sosyal desteğin yetersiz olduğu ülkelerde, genellikle eĢ, çocuk, anne, baba gibi aile bireyleri tarafından karĢılanmaktadır. Ülkemizde annelerine bakmak için lise, üniversite eğitiminden vazgeçmek zorunda kalan kız çocukları vardır. Yani yaĢam kalitesi bozulan sadece hasta değil bazen tüm aile olmaktadır. MS hastalığında yaĢam kalitesi ile ilgili çalıĢmalar 10 yılı aĢkın süredir yapılmaktadır. Uluslararası MS federasyonu tarafından 2005‘te ‗‘MS‘li Hastaların YaĢam Kalitesini Arttırmak Ġçin Prensipler‘‘ baĢlıklı bir proje baĢlatılmıĢtır. Amaç; MS‘li hastaların yaĢam kalitelerini mümkün olan en iyi düzeye getirebilmek için kanıta dayanan, uluslararası standartlar oluĢturmaktır. Fransa, Almanya, Ġtalya, ABD, Kanada ve Avustralya gibi bazı ülkelerde bu standartlar uygulanmaya baĢlanmıĢtır. MS‘li hastalar için; hem genel, hem de MS‘e özgül yaĢam kalitesi ölçekleri kullanılmaktadır. 8 tane MS‘e özgül, sağlıkla ilgili yaĢam kalitesi ölçeği vardır. MS Quality of life 54 (MSQOL-54) ve MS Quality of Life (MSQLI) ölçekleri, Short form 36 (SF-36)‘dan; Functional Assesment of MS (FAMS) ise Functional Assesment of Cancer Therapy-general version (FACT-G)‘den geliĢtirilmiĢtir. MS için geliĢtirilmiĢ olanlar ise RAYS, Hamburg Quality of Life Questionnaire in MS (HAQUAMS), The Multiple Sclerosis Impact Scale (MSIS-29), Leeds MS Quality of life (LMSQoL) ve son olarak Multiple Sclerosis International Quality of Life (MusiQoL)‘dır. MSQOL-54‘ ün Türk MS hastalarını değerlendirmede geçerli olduğu gösterilmiĢtir. 20 ülke ve 14 dilde, hastalar, nörologlar ve sağlık ekonomistlerinin iĢbirliği ile geliĢtirilen Multiple Sclerosis International MusiQoL)‘ın geçerlilik çalıĢmasının yapıldığı ülkelerin içinde Türkiye de vardır. MS ile ilgili yapılan, özellikle tedavi etkilerini değerlendiren çalıĢmalarda ―hastalıkla iliĢkili yaĢam kalitesi ölçekleri‖ gittikçe artan bir Ģekilde kullanılmaktadır. Ülkemizde bu konuya ilgi batıya göre geride kalmıĢtır. Bu konu ile ilgili kongre ve toplantılar farkındalığı ve ilgiyi arttıracaktır. 159 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir MEME KANSERI VE YAġAM KALITESI Uzman. Dr. Senem Demirci Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyasyon Onkolojisi AD Tıp alanında yaĢam kalitesi hastalığın durumuna ve bu hastalığın tedavisine bağlı hasta kiĢinin fiziksel, emosyonel ve sosyal iyilik halinin etkilenmesidir. Genel olarak yaĢam kalitesi çok boyutlu bir kavram olmasına rağmen en az 3 temel de toplanabilir; fiziksel, psikolojik ve sosyal aktivite. YaĢam kalitesi kavramı, bireyin kendi yaĢamının değerlendiriliĢine dayanan öznel algı, duygu ve biliĢ süreçlerinin bir bütünü olarak tanımlanır ve bireysel iyilik durumunun bir anlatımıdır (1, 2). Kanserde tanı, kür ve destek tedavisi temel amaçları oluĢturmakta iken son yıllarda bu hedeflere yaĢam kalitesini arttırmak da eklenmiĢtir. YaĢam kalitesi değerlendirmeleri hasta doktor iletiĢimini kolaylaĢtıran, hastaların ciddi problem yaĢadığı alanlara dikkat çeken, probleme dayalı takip gerektiren tanısal bir araç olmaktadır (3,4). Erken evre meme kanserinde lokal-bölgesel kontrol ve sağkalım oranlarının artması sonucunda tedaviye bağlı yan etkilerin ve de bu yan etkilerin yaĢam kalitesine olan olumsuz etkilerinin azaltılması hedeflenmiĢtir (5). Meme kanserinin kadınlar arasında en sık görülen kanser olması, ve meme kaybının hasta kimliğine olan etkisinden dolayı yaĢam kalitesi çalıĢmalarında meme kanseri oldukça rağbet görmektedir (6). Meme kanserinde yaĢam kalitesini değerlendirmek için kullanılan ölçekler; ―European Organization for Research and Treatment of Cancer (EORTC) Quality of Life Questionnaire ve Breast Cancer supplement (EORTC QLQ-C30 and QLQ-BR23)‖; ―The Functional Assessment of Chronic Illness Therapy General Questionnaire and its Breast Cancer Supplement (FACITG and FACIT-B)‖; ―The Breast Cancer Chemotherapy Questionnaire (BCQ); the Hospital Anxiety and Depression Scale (HADS)‖; ve ―The Medical Outcomes Study Short Form Survey (SF-36)‖dır (3). En çok kabul gören en sık kullanılan yaĢam kalitesi ölçeği EORTC QLQ-C30 and QLQ-BR23 modülleri olduğundan temel olarak EORTC ile ilgili çalıĢmaları özetleyeceğim. EORTC QLQ- C30 versiyon 3.0, 30 sorudan oluĢan çok boyutlu bir ankettir. Otuz soruya verilen yanıtlarla genel iyilik hali, 5 fonksiyonel skala (fiziksel fonksiyon, rol fonksiyon, emosyonel fonksiyon, kognitif fonksiyon, sosyal fonksiyon); 3 semptom skalası (halsizlik, bulantı-kusma, ağrı) ve tek öğeli 6 skala (dispne, insomni, iĢtah kaybı, konstipasyon, diyare, finansal zorluk) değerlendirilmektedir. EORTC QLQ-BR23 ise 23 soru içeren fonksiyonel (vücut görünümü, seksüel fonksiyon, cinsel tatmin, gelecek endiĢesi) ve semptom (sistemik terapi yan etkileri, meme semptomları, kol semptomları ve saç kaybından dolayı kızgınlık) skalalarından oluĢan meme kanserine spesifik bir ankettir. EORTC QLQ-C30 ve QLQ-BR 23‘de her bir parametrenin 0 ile 100 arası bir skoru vardır. Fonksiyonel skaladaki yüksek skor iyi sağlık durumunu gösterirken semptom skalasındaki yüksek skor semptomun fazlalılığını göstermektedir. Literatürde meme kanserinde yaĢam kalitesini değerlendiren çalıĢmaları bir kaç alt baĢlıkta toplamak mümkündür. Ġlk grup Amerika ve Avrupa kökenli yaĢam kalitesi anketlerinin farklı toplumlar (Uzak Doğu, Asya, Afrika) ve kültürler için geçerliliği ve güvenilirliliğinin sınandığı ve uygulanabilir olduğunun saptandığı çalıĢmalardır (7, 8, 9, 10). Diğer grup çalıĢmalar ise temel olarak meme kanserli olgularda yaĢam kalitesini etkileyen faktörlerin (hasta yaĢı, cerrahi tipi, kemoterapi, radyoterapi, hormoterapi vs ) analiz edilmesidir. Cerrahi tipinin yaĢam kalitesi üzerine etkisi değerlendirildiğinde mastektomili olguların vücut imajlarının ve seksüel fonksiyonlarının meme koruyucu cerrahi uygulananlardan daha kötü olduğu belirlenmiĢtir (11, 12, 13). Sistemik tedavi ve adjuvan hormonoterapinin yaĢam kalitesini olumsuz yönde etkilediği saptanmıĢtır (14, 15, 16). Ayrıca genç hastaların bozulmuĢ seksüel fonksiyonunun yaĢam kalitelerini yaĢlı hastalara göre daha olumsuz etkilediği gösterilmiĢtir (17, 18, 19). Kliniğimizde meme kanserli olgularda yaĢam kalitesini değerlendirmek amacıyla 2002 yılında baĢlatılan prospektif çalıĢmada EORTC QLQ-C30 versiyon 3 ve EORTC QLQ-BR23‘ün Türkçeye çevrilmiĢ formları kullanıldı. Bu çalıĢmada meme kanserli hastalarda EORTC QLQ-C30 genel kanser ve EORTC QLQ-BR23 meme kanseri yaĢam kalitesi anketlerinin Türkçe versiyonunun geçerlilik ve güvenilirliğinin değerlendirilmesi ve yaĢam kalitesi ile iliĢkili faktörlerin çözümlenmesi amaçlanmıĢtır. 160 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyasyon Onkolojisi kliniğinde meme kanseri tanısıyla postoperatif radyoterapi (RT) uygulanan 127 olguya RT öncesi EORTC QLQ-C30 ve QLQ-BR23 anketleri uygulanmıĢ, takip süresinde sağ ve hastalıksız olarak izlenen 62 olguya medyan 52 ay (aralık: 34-84 ay) sonra aynı anketler tekrarlanmıĢtır. Medyan yaĢı 50 (aralık: 30-75) olan 127 olgunun %93.7‘nin evli olduğu, %68.5‘nin kentte yaĢadığı ve %50‘sinin ev hanımı ya da emekli olduğu belirlenmiĢtir. AltmıĢaltı (%52) olguya meme koruyucu cerrahi, 61 (%48)‘ine total mastektomi; 110 (%86.6) olguya aksiller disseksiyon yapılmıĢ, tüm olgulara RT ve %85.8 olguya kemoterapi uygulanmıĢtır. YaĢam kalitesi modülünün güvenilirliği Cronbach‘ın alfa katsayısı ile değerlendirilmiĢ olup QLQ-C30‘un fiziksel iĢlev ve ağrı skalaları ve QLQ-BR23‘ün meme ve kol semptomları dıĢındaki tüm skalaların Cronbach‘ın alfa katsayılarının 0.7‘nin üzerinde olduğu saptanmıĢtır. BirleĢim-ayrıĢım geçerliliği QLQ-C30 ile QLQ-BR23 boyutları arasındaki korelasyon matriksi sonuçlarına göre değerlendirilmiĢ ve her iki anketteki fonksiyonel boyutların ve semptom boyutlarının kendi aralarında karĢılıklı olarak yüksek korelasyon gösterdiği gözlenmiĢtir. Kent dıĢında yaĢayan (p< 0.001), çalıĢmayan (p< 0.001), total mastektomili (p < 0.05), aksiller disseksiyon (AD) yapılan (p < 0.05) ve ileri evrede tanı alan (p < 0.05) olgularda QLQ- C30‘un finansal zorluk skalasının daha yüksek olduğu saptanmıĢtır. Aksiller diseksiyon uygulanmayan (p=0.007), meme koruyucu cerrahi (p<0.001) yapılan olgularda QLQ-BR23 vücut imgesi skalasının yüksek olduğu aynı zamanda AD uygulanmayan olgularda seksüel fonksiyon skalasının (p=0.05) da yüksek olduğu belirlenmiĢtir. AD yapılan olguların QLQ-BR23 kol semptomu (p=0.037) ve sistemik tedavi yan etki semptom skalaları (p=0.056) AD uygulanmayan olgulardan daha yüksektir. QLQ- C30 yaĢam kalitesi ölçeğinin RT öncesi ve takip dönemindeki skorları karĢılaĢtırıldığında rol performans, emosyonel durum ve sosyal durum skalalarının takipte arttığı (sırasıyla p=0.024, p=0.008, p<0.0001); halsizlik, bulantıkusma, iĢtahsızlık semptom skalalarının iyileĢtiği (sırasıyla p=0.002, p= 0.018, p= 0.008), QLQ-BR23 ölçeğinde vücut imgesi skalasının iyileĢtiği (p< 0.0001), sistemik tedavi yan etkileri ve saç kaybı semptom skalalarının iyileĢtiği (sırasıyla p< 0.0001, p< 0.0001) saptanmıĢtır. Sonuç olarak EORTC QLQ-C30 ve QLQ BR-23 yaĢam kalitesi modüllerinin Türkçe versiyonlarının iç tutarlılık ve güvenilirliğinin yüksek ve Türk toplumundaki meme kanserli olgularda uygulanabilir olduğu belirlenmiĢtir. Referanslar 1. Sloan JA, Cella D, Frost MH, Guyatt GH, Sprangers MAG, Symonds MAG: Assessing clinical significance in measuring oncology patient quality of life: introduction to the symposium, content overview, and definition of terms. Mayo Clin Proc 2002, 77:367-370. 2. Steeg AFW van der, De Vries J, Roukema JA: Quality of life and health status in breast carcinoma. Eur J Sur Oncol 2004,30:1051-1057. 30:1051-1057. 3. Albert US, Koller M, Lorenz W, Kopp I, Heitmann C, Stinner B, Rothmund M, Schulz KD, Quality Circle: Quality of life profile: from measurement to clinical application. Breast 2002, 11:324-334. 4. Sprangers MA: Quality-of-life assessment in oncology. Achievements and challenges. Acta Oncol 2002, 41:229-237. 5. Clarke M, Collins R, Darby S, et al. Effects of radiotherapy and of differences in the extent of surgery for early breast cancer on local recurrence and 15-year survival: an overview of the randomised trials. Lancet 2005;366:2087-2106 6. Montazeri A: Health-related quality of life in breast cancer patients: a bibliographic review of the literature from 1974 to 2007. J Expt Clin Cancer Res 2008, 27:32. 7. Montazeri A, Harirchi I, Vahdani M, Khaleghi F, Jarvandi S, Ebrahimi M, Haji-Mahmoodi M: The EORTC breast cancer-specific quality of life questionnaire (EORTC QLQ-BR23): translation and validation study of the Iranian version. Qual Life Res 2000, 9:177-184. 8. Mihailova Z, Butorin N, Antonov R, Toporov N, Popova V: Evaluation of the Bulgarian version of the European Organization for Research and Treatment of Cancer quality of life questionnaire C30 (version 2) and breast cancer module (BR23) on the psychometric properties of breast cancer patients 161 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir under adjuvant chemotherapy. Prognostic value of estrogen and progesterone receptors to quality of life. J Balkan Union of Oncol 2001, 6:415-424. 9. Chie WC, Chang KJ, Huang CS, Kuo WH: Quality of life of breast cancer patients in Taiwan: validation of the Taiwan Chinese version of the EORTC QLQ-C30 and EORTC QLQ-BR23. Psycho-Oncol 2003, 12:729-735. 10. Parmar V, Badwe RA, Hawaldar R, Rayabhattanavar S, Varghese A, Sharma R, Mittra I. Validation of EORTC quality-of-life questionnaire in Indian women with operable breast cancer. Natl Med J India. 2005;18:172–177. 11. de Haes JC, van Oostrom MA, Welvaart K: Quality of life after breast surgery. J Surg Oncol 1985, 28:123-125. 12. de Haes JC, van Oostrom MA, Welvaart K: The effect of radical and conserving surgery on the quality of life of early breast cancer patients. Eur J Surg Oncol 1986, 12:337-342. 13. Kenny P, King MT, Sheill A, Seymour J, Hall J, Langlsnds A, Boyages J: Early stage breast cancer, costs and quality of life one year after treatment by mastectomy or conservative surgery and radiation therapy. Breast 2000, 9:37-44. 14. Larsen J, Gradulf A, Nordstrom G, Bjorkstrand B, Ljungman P: Health-related quality of life in women with breast cancer undergoing atologous stem-cell transplantation. Cancer Nurs 1996, 19:368375. 15. Ganz PA, Rowland JH, Meyerowitz BE, Desmond KA: Impact of different adjuvant therapy strategies on quality of life in breast cancer survivors. Recent Results Cancer Res 1998, 152:396-411. 16. Macquart-Moulin G, Viens P, Palangie T, Bouscary ML, Delozier T, Roche H, Janvier M, Fabbro M, Moatti JP: High-dose sequential chemotherapy with recombination granulocyte colony-stimulating factor and repeated stem-cell support for inflammatory breast cancer patients: does impact on quality of life jeopardize feasibility and acceptability of treatment? J Clin Oncol 2000, 18:754-764. 17. Knapp J: Sexual function as a quality of life issue: the impact of breast cancer treatment. J Gynecol Oncol Nurs 1997, 7:37-40. 18. Makar K, Cumming CE, Lees AW, Hundleby M, Nabholtz J, Kieren DK, Jenkins H, Wentzel C, Handman M, Cumming DC: Sexuality, body image, and quality of life after high dose or conventional chemotherapy for metastatic breast cancer. Canadian J Human Sexuality 1997, 6:1-8. 19. Ganz PA, Rowland JH, Desmond K, Meyerowitz BE, Wyatt GE: Life after breast cancer: understanding women's health-related quality of life and sexual functioning. J Clin Oncol 1998, 16:501-514. 162 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir MEME KANSERĠ, KEMOTERAPĠ VE YAġAM KALĠTESĠ Yrd.Doç.Dr. Öznur USTA YEġĠLBALKAN Ege Üniversitesi HemĢirelik Yüksekokulu Ġç Hastalıkları HemĢireliği AD Meme kanseri birçok ülkede kadınlarda en sık görülen kanser türü ve ölüm nedeni olmaya devam etmektedir. Meme kanserine bağlı ölümdeki yavaĢ ancak sürekli artıĢ, ortalama yaĢam süresinin artmasına bağlıdır. Amerika BirleĢik Devlet‘inde 2009 yılı verilerine göre, 192.370 yeni meme kanserli vakanın olduğu, kadınlarda % 27 oranıyla en sık görüldüğü, ve kanserden ölüm nedenleri arasında % 15 (40.170) oranı ile ikinci sırada yer aldığı bildirilmektedir (1). Türkiye‘de meme kanseri insidansı artmakla birlikte Sağlık Bakanlığı‘nın 2004 verilerine göre kadınlar arasında görülen kanserler içinde yüz binde 34.73 ile birinci sırada yer almaktadır (2). Meme kanserinde cerrahi, radyoterapi, kemoterapi ve hormonal tedaviler kanserin evresine bağlı olarak tek baĢına yada kombine edilerek uygulanmaktadır (3). Meme kanserli hastalarda; hastaya, prognostik faktörlerin özelliklerine ve hastanın verdiği cevaba göre farklı kemoterapi protokolleri ( FAC, CMF, AC, AT, taxotere vb) kullanılmaktadır (4). Ayrıca 35 yaĢ üzerindeki kadınlarda meme kanserinin tekrar etme riskini azaltmak için Tamoksifen veya raloksifen tedavisi uygulanmaktadır (5). Meme kanserine yönelik bu tedaviler uygulanırken hastanın yaĢam kalitesi, kemoterapinin hastanın yaĢam kalitesi üzerindeki etkisi ve hastanın fiziksel ve mental iyilik halinin göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Çünkü kemoterapinin komlikasyonları ve yan etkileri olası antineoplastik yararlarından daha fazladır (6). Meme Kanseri Komisyonu da meme kanseri tedavilerine bağlı meydana gelen semptomların sıklığını, Ģiddetinin değerlendirildiği çalıĢmaların yapılmasını, meydana gelen semptomlara yönelik stratejilerin geliĢtirilmesini ve hastanın hem yaĢam kalitesini hem de bu semptomların yaĢam kalitesi üzerindeki etkilerinin değerlendirilmesi gerektiğini vurgulamaktadır (7) . Bu nedenle son 30 yıldan daha uzun süredir yaĢam kalitesi sağlık bakım sonuçlarını değerlendirmek için önemli bir ölçüm olmaya baĢlamıĢtır. Kanser bakımı verenler tedavinin, tümör yanıtı ve sağkalım uzunluğundan ise yaĢam kalitesi üzerindeki etkisinin değerlendirilmesi gerektiğini anlamıĢlardır. 1985 yılında Food and dDrug Administration (FDA) ileri metastatik hastalıklarda yeni antikanser ilaçların kullanımını onaylamak için yaĢam kalitesini anahtar bir parametre olarak belirlemiĢtir. 1988 yılında yaĢam kalitesini iyileĢtirme National Cancer Network (NCI) ‘in kanser tedavisini değerlendirme programının yüksek önceliklerinden biri olarak belirlenmiĢtir. YaĢam kalitesi konusu meme kanserli hastaların palyatif bakım, yaĢam sonu bakım ve uzun süreli sağ kalımı içeren tüm bakım alanlarında önemlidir (8). YaĢam kalitesi (YK) (Quality of Life-QOL) genel olarak; sosyal, psikolojik, emosyonel, tinsel alanları içeren bir kavram olarak kabul edilmektedir. Birçok tanımda YK, hastaların çeĢitli alanlarındaki fonksiyonel düzeylerinden memnun edilmesi olarak tanımlanmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü (World Health Organization-WHO) yaĢam kalitesini; bireyin kendi kültür ve değer sistemi içinde kendi durumunu algılaması olarak tanımlamaktadır ve fiziksel sağlık, psikolojik durum, bağımsızlık düzeyi, sosyal iliĢki, çevresel özellikler, tinsel alan olmak üzere 6 alandan oluĢmaktadır (9). HemĢirelik literatüründe de YK tanımı çok boyutlu kavramlar üzerine odaklı YK tanımları ile paralellik göstermektedir. Ferrans yaĢam kalitesini, normal yaĢamı sürdürebilme becerisi, mutluluk, doyum, bireysel amaçları gerçekleĢtirme sosyal olarak lider olma, fiziksel ,mental kapasite olmak üzere 5 kavramsal kategoride gruplandırmıĢtır. Grant, Padilla ve Ferrel ise yaĢam kalitesini fiziksel iyilik hali, psikolojik iyilik hali, sosyal iyilik hali, tinsel iyilik hali olmak üzere 4 boyutta ele almıĢlardır (9). Ferrell ve arkadaĢlarının YK modeli temel alınarak meme kanseri tedavisi gören hastaların yaĢam kalitelerini değerlendirmede kullanılmıĢtır (ġekil 1) (7,10,11,12). 163 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir FİZİKSEL İYİLİK HALİ Enerjide azalma/yorgunluk Menapozal semptomlar Lenfödem ve ağrı Uyku ve dinlenme Eşlik eden hastalıklar PSİKOLOJİK İYİLİK HALİ Anksiyete Depresyon Tekrarlama korkusu Konsantrasyon /hafıza YAŞAM KALİTESİ Sosyal iyilik hali Sosyal destek Cinsellik Yaşam olayları TİNSEL İYİLİK HALİ Dini inancı ve uygulamaları EKONOMİK Çalışma durumu Sağlık güvencesi Şekil 1: Ferrell ve ark’nın YK modeli temel alarak Meme kanserli hastalara uyarlanan YK modeli (7,10,11,12). Meme kanseri tedavisi alan hastaların kemoterapi tedavisine bağlı olarak meydana yaĢadıkları enerjide azalma/yorgunluk, menapozal semptomlar, lenfödem ve ağrı ,uyku sorunları ve kanser dıĢında var olan kronik hastalar yaĢam kalitesinin fiziksel iyilik alanını etkileyen semptomlardır. Meme kanserli hastaların yaĢam kalitesinin psiko-sosyal alanını etkileyen semptomlar; anksiyete, depresyon, hastalığın tekrar etme korkusudur. Hastalık ve tedavi sürecine bağlı ailenin yaĢadığı stres, bireysel iliĢikler, çalıĢma durumu, cinsel yaĢam ve ekonomik sorunlar meme kanserli hastaların yaĢam kalitesinin sosyal iyilik alanını etkileyen faktörlerdir. YaĢam kalitesinin tinsel alanını üzerinde etkili olan faktörler ise; hastalığa iliĢkin belirsizlik, yaĢama amacı, manevi değiĢiklikler ve dini inanç aktiviteleridir (7,10,11,12). YaĢam kalitesi ve yaĢam kalitesinin alanlarını etkileyen semptomlara yönelik edinilen bilgi tedavinin planlanması, karar verme ve destek bakım sağlamak için önemlidir. YaĢam kalitesi bilgisi klinik uygulamalarda değerli kanıtlar sağlayabilir. Bu bilgi hem sağlık profesyonelleri hem de hasta için yararlıdır, ve birbirleri arasında iletiĢim geliĢtirmeyi sağlar. Onkoloji hemĢireleri hastalara bu bilginin sağlanmasında kritik rol oynar (8). Kanser tedavisinde primer amaç, tedaviye bağlı geliĢen semptomların oluĢmasını engellemek veya ortaya çıkan sorunları kontrol altına almak, yaĢam kalitesini geliĢtirmek ve sürdürmektir. Semptom yönetimi, ancak semptomların değerlendirilmesi ile sağlanabilir. Ġyi bir semptom yönetimi hastanın uzun süreli tedaviye devam etmesindeki istekliliğini arttırır ve sağkalım süresini etkiler. Semptom yönetimindeki ilk adım semptomun fark edilmesidir. Sağlık personeli hastanın yaĢadığı semptomu fark ederse semptomu kontrol altına alabilir. Sağlık ekibi hastanın yaĢadığı semptomları sistematik olarak değerlendirmez ise hastanın fonksiyonları ve yaĢam kalitesi olumsuz yönde etkilenebilir (13). Onkoloji hemĢiresi, tedavi öncesi, sırasında ve sonrasında kemoterapi tedavisine bağlı geliĢebilecek semptomları önlemek hasta hakkında yeterli bilgiye sahip olmalıdır. Özellikle, hastanın öyküsünü, en son kemoterapi tedavisinin ne zaman uygulandığını, var olan Ģikayetinin tedavi, hastalık ile iliĢkili olup olmadığını bilmelidir. Hasta hakkında bir fikir edinebilmek için hastanın objektif ve subjektif bulgularını aralıklı olarak değerlendirilmelidir. Tedaviye bağlı geliĢen semptomlarla hastanın baĢ etmesine yardımcı olmak için hemĢire hasta ile güven verici iliĢki kurmalıdır ve hastanın kendi bakımında kontrolünü sağlamaya yardımcı olacak yeterli bilgiyi vermelidir. Özellikle tedavi öncesi dönemde hasta ve ailesi birlikte iletiĢim kurmanın önemli yönü 164 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir hasta ve yakınlarının tedavi hakkındaki endiĢelerinin bilinmesi ve hangi konularda eğitim verilmesi gerektiği konusunda bilgi sağlamasıdır. Hasta ve ailesine gereksinimleri doğrultusunda eğitim yapma hastanın kendi bakımını yaparken zorlandığı konuları belirlemesini ve bu konulara iliĢkin soru sormasını sağlar. Hasta tedavi süresince kendi bakımına aktif olarak katıldığı zaman, kontrol duyguları artabilir ve sonuçta hastanın fonksiyonel durumunda iyileĢme, kendini iyi hissetme hissi, öz bakım performasında iyileĢme görülür. HemĢireler tedavinin psikolojik etkisini azaltmak için pratik giriĢimler geliĢtirmeye de odaklanmalı, ve hastanın yaĢam kalitesini arttıracak bilgileri sağlamalıdır. Yatarak kemoterapi tedavisinden ayaktan kemoterapi tedavisi baĢlanan hastalarda semptom yönetimi sorumluluğu sağlık bakım profesyonellerinden hasta ve aile üyelerine geçmektedir.Hastanın semptom yönetimini ve öz bakımını kolaylaĢtırmak için hemĢire, her bir yan etkinin nedenini, sıklığını Ģiddetini anlamalı,Ģiddetli yan etkileri azaltmak için etkin öz bakım aktivitelerini bilmeli ve hasta ve yakınlarını bu bilgiler doğrultusunda eğitmelidir (6). Semptom Ģiddetinin artmasıyla hastalar daha immobil olabilir ve öz bakım aktivitelerini baĢlatmayı geciktirebilirler. Bu nedenle hemĢireler kemoterapiden sonra ilk 3 gün içinde hastayı değerlendirmeli ve semptomları etkin olarak yönetip yönetemediğini değerlendirmelidir (6). HemĢirelik bakımın temel amacı, hastanın tedaviye bağlı yaĢadıkları semptomları en düĢük düzeye indirmektir. Bu nedenle hasta ve aile öz bakım aktivitelerini nasıl yapacağı konusunda bilgilendirilmelidir. Öz bakım bir semptomu gidermek veya azaltmak için herhangi bir aktivitenin hasta, aile ve arkadaĢı tarafından baĢlatılmasıdır. Öz bakım aktiviteleri tedavi öncesinde baĢlar ve yan etkileri en aza indirmek veya gidermek için tedavi boyunca devam eder (6). Hastanın katılımı yetersiz veya isteksiz olduğunda aile üyelerinin katılımı sağlanmalı veya uyumu sağlamak için hemĢire hastayı izlemelidir. Hastanın uyumu sağlanmazsa yan etkiler Ģiddetlenebilir ve hastaneye yatma veya ölüme neden olan komplikasyonlara neden olabilir. Onkoloji hemĢiresi meme kanserli hastalarda görülen semptomları azaltmak için hastaya yardımcı olacak hemĢirelik giriĢimlerini sürekli olarak geliĢtirmeli, hasta tarafından baĢarıyla uygulanan giriĢimleri kayıt etmelidir. Bu bilgi gelecekte yapılacak eğitim için yararlı kaynak olacaktır (6). Hasta Eğitimi Ve Ġzlem Hasta hastanede olduğu zaman eğitim baĢlatılmasına rağmen, kemoterapiye iliĢkin daha fazla bilgi ayaktan kemoterapi ünitesinde sürdürülür ve eğitim orada çalıĢan kemoterapi hemĢiresi tarafından yapılır. Eğitim hastanın öz bakım aktivitelerini etkin olarak yerine getirebilmesi için gerekli gücü ve desteği sağlar. Hasta kendi tedavisi hakkında bilgilendirildikten sonra korkuları azalır, kendine güveni artar, uyumunu geliĢir, ve öz bakım aktivitelerine katılımını sağlar. Kemoterapi eğitiminin amaçları Ģunları içermelidir. 1. Tedaviye uyumda hastanın tedaviye uyumunu sağlama 2. Uygulanan tedavinin kanser üzerindeki etkisini değerlendirme 3. Tedavi aralığını bildirme 4. Yan etkileri anlama ve kontrol altına alma 5. Yan etkileri en aza indirmek için öz bakım aktiviteleri konusunda cesaretlendirme 6. Sağlık bakım ekibine bildirilmesi gereken yan etkileri listeleme Hastaya verilen tüm bilgiler gelecek tedavilerde rehber olması için hastanın kayıt formuna yazılmalıdır. Eğitimlerin periyodik aralıklarla tekrarlanması önemlidir, bilgiler tekrar edilmediği zaman edinilen bilgiler kısa sürede unutulabilir. Ayaktan kemoterapi ünitelerinde hemĢireler hastaları sık olarak yaĢadıkları semptomlar bakımından değerlendirmeli ve gerekli uygulamaları baĢlatmalıdırlar (6). Sonuç olarak; kemoterapi tedavisi gören meme kanserli hastalar yaĢam kalitelerini etkileyen pek çok fiziksel ve psikolojik semptomlar yaĢarlar. Hastaların yaĢadığı semptomların sistematik olarak değerlendirilmesi ve semptom kontrolünün sağlanması, yaĢam kalitesinin yükseltilmesine büyük katkı sağlayacaktır. Kaynakça 1. American Cancer Society. Breast Cancer Facts & Figures 2007-2008. Atlanta: American Cancer Society, Inc. EriĢim: http://www.cancer.org/downloads/stt/bcff-final.pdf (EriĢim Tarihi: 16 Ocak 2010). 2. T.C. Sağlık Bakanlığı, Kanserle SavaĢ Dairesi BaĢkanlığı, Kanser istatistikleri (2004). 165 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir http://www.saglik.gov.tr/KSDB/BelgeGoster.aspx?F6E10F8892433CFF6407999D5EC50F896A5A249754 3C96C6 (EriĢim Tarihi:18 Ocak 2010) 3. Kaymakçı ġ. Meme Hastalıkları, Karadakovan A, Etiasalan F(Ed) Dahili ve Cerrahi Hastalıklarda Bakım, Nobel Kitapevi. 2009,p: 977-983. 4.Durna Z., Gülbeyaz C. Meme kanserli hastalarda hemĢirelik bakımı ve yaĢam kalitesi. Meme Kanseri, Topuz E, Aydıner A, Dinçer M(Edit), Nobel Tıp Kitapevi,2003,p.691-703. 5. Breast Cancer Risk Reduction, V.2. 2009. www.nccn.org (EriĢim tarihi: 12.01.2010) 6.Sorrell DC Chemotherapy Toxisities and Management.yarbro CH, Frogge MH, Goodman M (Ed), Cancer Nursing and Principles, sixth edition, Jones and barlett publishers,2005, p.413-415. 7. Ferrell BR, Grant M., Funk B and et al (1997) Quality of life in breast cancer: Part I: Physical and social well-being. Cancer Nurs .20(6):398-408. 8. Ferrans CE . Quality of life as an outcome of cancer care, Cancer Nursing and Principles, sixth edition, Jones and barlett publishers,2005, p.183-200. 9. Cyntina R. King PS Quality of life: From nursing and patient perspectives : Theory, research, practice, Jones and Barlett Publication, 2003, p:3-9. 10. Ferrell BR, Grant M., Funk B and et al (1998) Quality of life in breast cancer: Part II: psychological and spiritual well-being. Cancer Nurs .21(1):1-9. 11. Ferrell BR, Grant M., Funk B and et al (1997) Quality of life in breast cancer Survivors as idendified by focus groups. Psycho-oncology . 6:13-23. 12. Paskett et al.(2008) Applying a conceptual model for examining health-related quality of life in long term breast cancer survivors. CALGB study 79804, Psyho-Oncology;17: 1108-1120. 13. Yoon J., malin JL, Tisnado DM and et al.(2008) symptom management after breast cancer treatment: is it influenced by patient characteristics? Breast Cancer Res Treat, 108:69-77. 166 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir MEME KANSERĠNDE TAMAMLAYICI TEDAVĠLERĠN YAġAM KALĠTESĠNE ETKĠSĠ Canfeza Sezgin EÜ Medikal Onk Meme kanseri kadınlarda en sık görülen kanser olup önemli bir sağlık sorununa neden olmaktadır. Meme kanserinin tııbi tedavisi yanı sıra yaĢam kalitesi üzerine yararlı olabilecek bazı tamamlayıcı tedavi yaklaĢımları bulunmaktadır. VĠTAMĠN MĠNERAL VE ÇEġĠTLĠ BESĠNSEL DESTEKLER Selenyum: günde tek doz 200 mcg kullanılabilir. Özellikle antioksidan ve immun sistemi uyarıcı olduğu düĢünülmektedir. E vitamini: Meme kanseri hücrelerinin E vitamini türevleri ile çoğalmalarının durdurulduğu gösterilmiĢtir (Hahn ve ark, 2006). Fakat çalıĢmalarda kullanılan E vitamini türevlerinin (alfa TEA) Ģu an kullanımda olmadığını, araĢtırmaların halen devam ettiğini belirtmek gereklidir. Melatonin: Endokrin ve immun sistemi düzenlemekte ve doğrudan kanserin büyümesini durdurucu etki göstermektedir. MCF-7 hücre hatlarında çoğalmayı engellemektedir. Ayrıca metastatik kanserli hastalarda kilo kaybını azaltmaktadır. Meme kanserinde etkili olabileceği yeni yapılan bir literatür derlemesinde de ileri sürülmüĢtür (Ernst ve ark, 2006). YeĢil çay: YeĢilçayda bulunan polifenoller protein kinaz c ve TNF alfa inhibisyonu, p53 upregülasyonu ve antianjiyojenik özellikleri nedeni ile antikanser özellik göstermektedirler. Hücre ve hayvan çalıĢmalarında içinde bulunan kimyasal maddelerin meme ve prostat kanseri hücrelerinin çoğalmasını azalttığı gösterilmiĢtir (Stuart ve ark, 2006). Omega 3 yağ asitleri: BağıĢıklık sistemini uyarmakta, oksidasyon stresini azaltmakta ve damarlanma oluĢumunu engellemektedir. Balık tüketiminin arttırılması (soğuk ve derin su balıkları) veya bitkisel omega-3 içeren keten tohumu yağının kullanılması yararlı olabilir. Diyetle keten tohumu yağı alınmasının, hormon reseptörü negatif meme kanseri dahil meme kanserinde etkili olabileceğine dair hayvan çalıĢmaları bulunmaktadır (Chen ve ark, 2006. Chen ve ark, 2002. Wang ve ark, 2005). Fakat tamoksifen kullanan hastalarda ve antiöstrojen kullananlarda ilaçların etkisini azaltabileceği için kullanılmaması iyi olur. Iscador (viscum album- mistletoe): çoğu klinik çalıĢmada meme kanserinde etkinliği gösterilmiĢtir. Kemoterapi ile birlikte kullanıldığında yan etkileri azaltmakta ve tedavinin etkinliğini arttırmaktadır. Fakat enjeksiyon Ģekli rahatsızlık vermesi ve endiĢelere yol açması nedeni ile hastalar pek tercih etmemektedir. Özellikle Almanya‘ da yoğun olarak kanser tedavisinde, tıbbi tedavi ile birlikte kullanılmaktadır. Koenzim Q10: Metastatik meme kanserinde yapılan bir çalıĢmada 360 mg/gün dozlarının daha etkili olduğu gösterilmiĢtir. Fakat maliyetin yüksek olması nedeni ile pratikte uygulanması zordur. IP6: Yüksek oranda lif içeren doğal bir maddedir. Yapılan laboratuar çalıĢmalarında meme, pankreas, prostat, melanom ve rabdomyosarkom gibi kanserlerde kanser hücrelerini öldürdüğü, metastaz geliĢimini azalttığı ve tamoksifen veya doksorubisin gibi ilaçların etkinliğini arttırdığı saptanmıĢtır (Somasundar ve ark, 2005). GENEL BESLENME VE YAġAM TARZI ÖNERĠLERĠ Meme kanserli hastaların süt ürünlerini yoğun tüketmemesi önerilmektedir. Çünkü süt içinde bulunan insülin benzeri büyüme faktörü-1 gibi büyüme faktörlerinin meme kanseri hücrelerini çoğaltabileceğinden endiĢe edilmektedir. Besinlerin taze, organik ve katkısız olması tercih edilmelidir. ġeker (onun yerine bal veya hurma Ģurubu tercih edilebilir), kafein, tuz, koruyucu maddeler ve yapay tadlandırıcıların tüketilmemesi önerilmektedir. Protein alınması için av hayvanı eti, kümes hayvanları ve balık tüketilmesi yararlıdır. Kırmızı et önerilmemektedir. 167 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir Tümörden salgılanan çeĢitli faktörler kaslarda eikazopentatonik asit (EPA) ile azaltılan protein yıkımını da baĢlatmaktadırlar. EPA, kanser hastalarında kas kaybının önlenmesinde en önemli faktörlerdendir. Balık yağında bol miktarda bulunmaktadır. Esansiyel yağ asidi ihtiyacı için düzenli olarak balık yağı (sardalya, uskumru, ringa balığı, som balığı gibi) ve keten tohumu yağı gibi besinlerin alınması gereklidir. Hidrojene edilmiĢ ve kötü kaliteli katı ve sıvı yağların kullanılmasından kaçınılmalıdır. Yağlardan ölçülü miktarda zeytinyağı, badem yağı, susam yağı veya organik üretilmiĢ tereyağı kullanılması önerilmektedir. Soya ve soya ürünlerinin kullanılmaması önerilmektedir. Meme kanseri hücrelerini çoğaltabileceği endiĢesi, sindirim zorluğu ve hipotiroidiye neden olması gibi nedenlerle önerilmemektedir. Gece geç saatte yemek yenmemelidir. Günün son yemeği hafif olmalı ve akĢam 18.000‘ den sonra yemek yenmemelidir. Çin tıbbında özellikle geceleri sindirim sisteminin sirkadyan ritmi içinde detoksifikasyon kısmının olduğuna inanılmaktadır. Kahve, çay ve çikolata gibi ksantin alkaloidlerini içeren gıdaların tüketiminden kaçınılmalıdır. Kahvede yoğun olarak bulunan kafeinin idrar söktürücü özelliği olması nedeni ile sıvı kaybına neden olabilir. YeĢil çay, siyah çayın iĢlenmemiĢi olup, kansere karĢı koruyucu olduğu, içindeki bazı kimyasalların da kanser hücrelerini öldürdüğü gösterilmiĢtir. Beslenme programında yeĢil çayın bulunması yararlı olabilir. Alkol ve sigara tüketiminden kaçınılmalıdır. Meme kanseri tanısı sonrasında radyoterapi alan ve sigara içmeye devam eden kadınlarda akciğer kanseri riskinin belirgin derecede arttığı, sigara içmeyen ve radyoterapi alan kadınlarda ise risk artıĢının olmadığı saptanmıĢtır. Bol miktarda uyunmalı ve gece saat 22.00‘ de yatılmalıdır. Uyku melatonin hormonunun düzenli salgılanmasını sağlamakta ve vücudun dinlenmesine, enerji toplamasına yardımcı olmaktadır. Yatak odasında uyku zamanı elektronik cihazların ve ıĢıkların hepsinin kapalı olması gereklidir. Gıdaların ve içeceklerin sıcak veya ılık tüketilmesine özen gösterilmeli; soğuk gıda veya içecek tüketimi sınırlandırılmalıdır. Sindirim sistemi ve sindirim enzimlerinin aktivitesi soğuk ortam ile bozulmakta, sindirim enzimlerinin çoğu vücut ısısına yakın sıcaklıkta maksimum etkinlik göstermektedir. Buğuda piĢirilmiĢ sebze tüketiminin arttırılması yararlıdır. Özellikle turpgillerden olan brokoli, kıvırcık lahana, taze hardal tüketimi arttırılmalıdır. Bu gıdaların tiroid bezinin çalıĢmasını bozabileceğinden dikkat edilmelidir. Ayrıca sarı bitkilerden olan havuç, balkabağı, yer elması ve tatlı patates (ikisi birbirine benzemekte) ve kabak gibi ürünler A vitaminin en önemli kaynaklarındandır. Domates ve patlıcan gibi benzer gruptan olan bitkilerin de antikanserojen olduğu ve likopen gibi yararlı maddeleri içerdiği bilinmektedir. Ayrıca taze meyve suyu tüketiminin yararlı olabilir. Müzik tedavisi: Mozart, Bach, Haydn, Schubert, Beethoven veya Brahms gibi klasik müzik bestecilerinin müziklerinin dinlenmesi stresi azalttığı, gevĢeme sağladığı ve yaĢam kalitesini iyileĢtirdiği gösterilmiĢtir. Hastaların uyumasını kolaylaĢtırdığı düĢünülmektedir. Hastanın mentalitesinin değiĢtirilmesi: BağıĢıklık gücü ve insanın kendini iyileĢtirebilme gücünün kanseri yenebilmek için önemli faktörlerdir. Kanser kelimesinin ürkütücülüğü, iyileĢtirilemez hastalık olduğu inancı hastayı strese sokmakta, bu da bağıĢıklık sistemini bozmaktadır. KiĢi kendisine olumlu yönde telkinde bulunabilir veya psikoterapi, hipnoz gibi tekniklerden yardım alınabilir. Kanserli hastalarda psikolojik destek yapılması çok önemlidir. Bunda hastanın sosyoekonomik düzeyinin belirleyici rolü vardır. Hastanın eĢi, çocukları, akrabaları ve diğer yakın çevresinin, tıbbi ekiple birlikte hareket etmesi yararlı olabilir. ÇalıĢmalarda kanserli hastaların kanser tanısının farkında olmaklarının ve bu tanıya duygusal tepki verilmesinin olumlu olduğu, hastanın bir süre sonra uyum gösterdiği saptanmıĢtır. Bunun da kanser tedavisinin baĢarı Ģansını arttırdığı gösterilmiĢtir (TemoshokL, Dreher H. The Type C Connection: The Behavioral Links to Cancer and Your Health. New York: Random House; 1992.). Fazla aktivasyon içermeyen kiĢiye zarar vermeyecek seviyede egzersiz yararlıdır. Egzersiz gerekirse sandalyede oturarak bile yapılabilir. Egzersiz ve dayanıklılık kansere bağlı kas kaybının azaltılmasında ve yorgunluğun önlenmesinde yararlıdır. Yeni yapılan bir çalıĢmada meme kanseri tanısı ve tedavisi alan erken evre hastalarda düzenli ev egzersizlerinin bile kondisyonun düzelmesini ve iyileĢmenin artmasını sağladığı gösterilmiĢtir. 168 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir Enerji Hekimliği desteği: Akapunktur, shiatsu, homeopathy ve refleksoloji bu gruba girmektedir. Günümüzde bu yöntemlerin yaĢam kalitesini arttırdığı iyi bilinmekte ve yoğun olarak kullanılmaktadırlar. ĠyileĢtirme yardımı: Terapistin hastanın enerji sahalarındaki (aura) cildinin üstüne veya çok yakınına ellerini koyarak yaptığı ve enerji dengelenmesine yaradığına inanılan meditasyon Ģeklidir ve kemoterapinin alındığı günlerde ve haftalık uygulanmasının yararı olabilir. Daha çok psikolojik destek ve motivasyona neden olarak yardımcı olmaktadır. Destek: EĢi veya medikal ekip tarafından hasta desteklenir, pozitif yönde motive edilir. Destek grupları da bu konuda büyük yardım sağlamaktadır. Masaj tedavisi: bu yöntem vücudun iĢlevlerinin düzenlenmesinde yumuĢak dokulara doğrudan fiziksel müdahale yapılmasıdır. Terapistler özel bölgeleri değerlendirir ve hastanın durumuna göre uygun masaj yaklaĢımını seçerler. Masaj tedavisi ile kas gerginliğinin azaltılması, ağrının azaltılması, bağıĢıklık sisteminin ve nöroendokrin sisteminde iyileĢme, gevĢeme ile birlikte vücudun oksijen ihtiyacının azalarak metabolizma üzerine olan baskı azalması, rahatlamaya bağlı olarak alfa beyin dalgalarının sıklığı ve yoğunluğunda artma, kan laktat seviyesinin azalması, özellikle tansiyon yüksekliği olanlarda tansiyonun düĢmesi, kalp hızının ve solunumun yavaĢlaması, kas gerginliğinin azalması, bacak ve kollara kan akımının artması, endiĢenin azalması, pozitif yönde zihinsel etkileĢim ve uyku kalitesinde düzelme sağlanabilmektedir. 169 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir DĠZ ARTOPLASTĠSĠ VE YAġAM KALĠTESĠ Uzm. Dr. Erden Kılıç Gülhane Askeri Tıp Akademisi Ortopedi ve Travmatoloji AD, Ankara Ortopedi biliminin yaĢam kalitesi konusunda günümüze nereden geldiğini anlamak açısından tarihsel geliĢimini gözden geçirmek gerekir. Kırık tedavisi Ortopedi ve Travmatoloji‘nin temel ve doğal uğraĢılarından biridir. Modern tıbbın geliĢmesinden önce de, tüm tarih boyunca kırık tedavisinde temel yöntem dıĢarıdan tespit uygulanması olmuĢtur. 1852 yılında Hollanda‘lı bir askeri hekim olan Antonius Mathijsen‘in günümüzde kullanılan beyaz toz alçıyı (Plaster of Paris) bulması, kırık tedavisinde röntgenin bulunmasından sonra ikinci önemli geliĢme olarak ortopedistlere büyük kolaylık sağlamıĢtır. Bu dönemlerde temel hedef kırığın kaynamasını sağlamaktı. Uzun süreli alçı tespitleri sonucunda, genelde 3 ay ile 1 yıl arasında değiĢen bir süre içinde, her ne kadar kırıkların kaynaması sağlansa da, hastaların sosyal ve iĢ yaĢamlarına dönebilmeleri değil, kendilerine yetecek kadar iĢlevsel bir uzva sahip olmaları bile bir Ģans sayılabilirdi. Açık kırık oluĢması ile en ciddi sonuçları doğuran yaralanmalardı. Hastaların bu durumda iki seçeneği bulunmaktaydı. Amputasyon ya da sepsis sonucu ölüm. Henüz sağ kalmanın bile Ģüpheli olduğu durumlarda yaĢam kalitesi kavramı oldukça uzaktaydı. 1950‘li yıllarda ilk antibiyotiğin bulunmasıyla birlikte kırık tedavisinin önündeki ciddi engellerden biri olan enfeksiyon aĢılmıĢ oldu. Bu dönemde kırık tedavisinde çeĢitli implantlar denenmeye baĢlanmıĢtı, ancak çoğu yazar birbirlerinden habersiz olarak çalıĢıyordu. Kırık iyileĢmesi konusunda somut bilgilerin olmadığı söylenebilirdi. Kavramsal atılımları özellikle savaĢ yıllarında sağlayan ortopedi bilimi ikinci dünya savaĢı ile yeniden ivme kazanmıĢtı. 1940‘lı yıllarda baĢlayan bu cerrahi akım ile elde edilen tecrübeler 1958 yılında çalıĢmalarına bir arada devam etme düĢüncelerine sahip Ġsviçreli ortopedistlerin kurduğu AO grubu ile sistematik olarak toplanmaya baĢlandı. Bu birikimler, laboratuarda kemik kaynaması üzerine yapılan mekanik çalıĢmalar ile günümüze kadar yaĢayan ve yeni bilgiler elde edildikçe kapsamı geniĢleyen ―kırık kaynamasının temel ilkelerini‖ ortaya çıkardı. Kırıkların cerrahi olarak tespitini sağlayan malzeme ve tekniklerin geliĢmesiyle birlikte daha önceki dönemlerde aylar bazen yıllar süren ve ciddi sakatlıklarla sonuçlanan kırıkların tedavi süreleri anlamlı oranda kısaltılmakla kalmadı, çok daha iĢlevsel sonuçlar elde edilmeye baĢlandı. Bu dönemde amaç, uygun kırıkların erken dönemde cerrahi olarak tespit edilmesi ve ilgili uzva erken hareket vererek kırık kaynaması tamamlandığında hastanın sosyal ve iĢ yaĢamına geri dönüĢünü sağlamak olmuĢtu. Antibiyotiklerin akılcı kullanımı ile açık kırık hastalarını bekleyen amputasyon ya da ölüm gibi kendilerini bekleyen kaçınılmaz felaket senaryolarının dıĢına çıkabilmeleri mümkün olabiliyordu. Dolayısıyla bu hastalarda tedavi sonuç ölçekleri olarak kırık kaynama süresi, eklem hareket açıklığı, kısalık, sosyal ve iĢ yaĢamına dönüĢ gibi ölçütler kullanılmaya baĢlandı. Bu yıllar da ortopedi biliminin çoğunlukla kırık tedavisi ile uğraĢtığı yıllardı. GeliĢen sanayi toplumunda hızlanan yaĢam ve hızlanan araçlar nedeniyle hastaların beklenmeyen kazalar sonucunda, tercih yapma olasılıkları olmaksızın tedaviye ihtiyaç duyuyorlardı. Henüz ortopedinin acil olmayan (elektif) ameliyatlarının icat edilmediği bir dönemdi. Ġnsan ömrünün uzaması ve yaĢlı nüfusun zaman içinde giderek artması sonucunda dejeneratif hastalıklar daha ön plana çıkmaya baĢladı. Tüm bilim dalları yaĢlı nüfusta görülen kronik hastalıkların tedavisine yönelmeye baĢladı. Ortopedi biliminin bu dönemdeki en baĢarılı katkısı, 1973 yılında Insall ve ark tarafından geliĢtirilen diz protezidir. Daha önceki dönemlerde gerek tasarım, gerek cerrahi teknik, gerekse yüksek enfeksiyon sıklığı gibi ciddi komplikasyonlar nedeniyle uygulamaktan korkulan bir tedavi Ģekli olan eklem protez ameliyatları bu implantın geliĢtirilmesi ile birlikte çekiciliğini yeniden kazanmaya baĢladı. Ġlk kuĢak protezlerde amaç hastanın ağrısının giderilmesi ve uzun süreli protez sağkalımı sağlamaktı. ÇalıĢmalarda daha çok komplikasyonlar ve protez sağkalımı bildiriliyordu. Diz biyomekaniğinin daha iyi anlaĢılması ve bu belirlenen ilkelere uygun protez tasarımları geliĢtirilmesi, gerek metal biliminin gerekse protezi oluĢturan parçalardan olan polietilen ile ilgili dayanıklılık çalıĢmaları sayesinde 20 yılda %90‘ların üzerinde uzun süreli sağkalım oranları elde edilmeye baĢlandı. Sağkalım süreleri dıĢında eklem protez cerrahilerinin sonuçları, diğer cerrahi yöntemlerde kullanılan ölçütler kullanılarak karĢılaĢtırıldığında, örneğin komplikasyon oranı, hareket açıklığı vb, oldukça benzer düzeylere gelmeye baĢladı. 170 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir Gittikçe artan harcamaların yerindeliğini değerlendirmek için, uygulanan tedavilerin baĢarısı, klinik araĢtırmalarda geçerli, kabul görmüĢ ve değiĢikliklere duyarlı sonuç ölçekleriyle doğrulanma ihtiyacını doğurmuĢtur. Tedavi sonucu elde edilen değiĢimi saptamak için geçerliği ve güvenirliği saptanmıĢ, hastalığa özel ve genel yaĢam kalitesi ölçekleri kullanılabilir. Daha duyarlı olmaları beklendiğinden, uygulanan tedavinin etkilerini görmek acısından hastalığa özel ölçeklerin kullanılması önerilmektedir. Genel yaĢam kalitesi ölçekleri ise hastalık ile doğrudan iliĢkili olmayan, tedaviye bağlı yan etkileri ve komplikasyonları daha iyi belirleme olasılığı yanında, özellikle osteoartritli hastalarda eĢlik eden hastalıklar bulunması nedeniyle hastaya bütüncül bir bakıĢ sağlamaktadır. Bu nedenle, genel yaĢam ölçeği ile hastalığa özel ölçekleri bir arada kullanarak, iki yöntemin üstünlüklerinden yararlanılması önerilmektedir. Biz kliniğimizde yaptığımız çalıĢmada total diz protezi uygulamasının kadın hastaların yaĢam kaliteleri üzerindeki etkisini inceledik. Bunun için hastalığa özel ölçek olarak Insall ve ark. tarafından 1989 yılında yayımlamıĢ olan Diz Derneği (Knee Society) Klinik Değerlendirme Sistemini (DDKDS) ve genel ölçek olarak YaĢam Kalitesi Ölçeği Kısa Form-36 (SF-36) testini kullandık. ÇalıĢmaya, 2004-2006 yılları arasında, GATA Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı‘nda primer osteoartrit tanısıyla iki taraflı total diz protezi uygulanan 50 kadın hastaalındı. Tüm hastalara aynı cerrah tarafından aynı seansta her iki dize total diz protezi uygulandı. Diz değerlendirme testinin fonksiyon ve ağrı alt ölçeği puanları, ameliyat öncesi ve ameliyat sonrası üç değerlendirmede (6. hafta, 3. ay ve 6. ay) anlamlı farklılıklar gösterdi (p<0.05). Tukey testi kullanılarak yapılan anlamlılık ölçümlerinde, fonksiyon acısından ilk uygulama ile son uygulama arasındaki fark anlamlı bulunurken (q=8.13), ameliyat sonrasındaki uygulamalar arasında anlamlı fark yoktu. Ağrı alt ölçeğinde ise tüm uygulamalar arasında anlamlı fark görüldü. Bu sonuçlar, hastaların ağrılarında ameliyat sonrası devam eden bir azalma olduğunu göstermekteydi. Diz değerlendirme testine benzer Ģekilde, hastaların SF-36 alt testlerinin tümü ameliyat öncesi ve ameliyat sonrası üç değerlendirmede (6. hafta, 3. ay ve 6. ay) anlamlı farklılıklar gösterdi (p<0.05). Tukey testi kullanılarak yapılan gruplar arası karĢılaĢtırmada ise sadece fiziksel fonksiyon alt testinde anlamlı farklılığın tüm ölçümler arasında sürdüğü görüldü. Bu durum, katılımcıların fiziksel fonksiyonlarında ameliyat sonrası artarak devam eden bir iyileĢmeye iĢaret etmekteydi. SF-36‘nın diğer tüm alt testlerinde ameliyat öncesi ile ameliyat sonrası altıncı hafta arasında ve ameliyat öncesi ile altıncı ay arasındaki farklar anlamlı bulunurken, ikinci (6. hafta)-üçüncü (3. ay) uygulamalar ve üçüncü-dördüncü (6. ay) uygulamalara ait skorlar anlamlı farklılık göstermedi. Bu durum da, bu alt testlerle ilgili özelliklerde ameliyattan sonra altı hafta içinde anlamlı düzelme olduğunu ve bu düzelmelerin altıncı aya kadar korunduğunu göstermekteydi. ÇalıĢmaya alınan tüm olguların SF-36 puanlarında ameliyat sonrası altıncı haftada anlamlı yükselme gözlenmiĢtir. Ethgen ve ark tarafından 2004 yılında yapılmıĢ literatür taramasında en yüksek iyileĢmenin ilk üç ile altı ay arasında olduğu bildirilmiĢtir. Olgularımızda altı hafta gibi kısa surede iyileĢme sağlanması, çeĢitli yayınlarda da vurgulandığı gibi, ameliyat öncesinde iyi yapılan bilgilendirme ile hastanın ameliyattan beklentilerinin makul düzeyde tutulması ile rehabilitasyon surecine aktif olarak katılımının sağlanmasına ve sonuçta erken kazanılan fonksiyonların yaĢam kalitesi üzerine olumlu etkisine bağlanabilir. ÇalıĢmamızda, SF-36 ölçeğinin fiziksel fonksiyon dıĢındaki tüm alt testlerinde ameliyat öncesi ile altıncı hafta ve altıncı ayda yapılan tekrar ölçümleri arasında anlamlı fark görülmesine karĢın, altıncı hafta ile sonraki kontroller arasında anlamlı fark bulunmamıĢtır. Bu sonuçlar, özellikle hastanın fiziksel fonksiyonlarının olabildiğince geri dönmesinin en azından altı aylık zaman aldığını göstermektedir. Altıncı aydaki sonuçlar normal kiĢiler ile karĢılaĢtırılabilir düzeydedir[17] ve zaman içinde daha yüksek skorlara ulaĢma olasılığı düĢüktür. Uzun takip suresine sahip çalıĢmalarda bu skorların beĢ yıla kadar korunduğu belirlenmiĢtir. SF-36 testinin fiziksel fonksiyon alt ölçeğinde ameliyat öncesi ile ameliyat sonrası altıncı hafta arasında belirlenen anlamlı fark, altıncı haftadan sonraki ölçümlerde de anlamlı artıĢ Ģeklinde devam etmiĢtir. SF-36 testinin en duyarlı olduğu alt ölçeğin fiziksel fonksiyon olduğu bilinmektedir. Ancak, dize özgü bir ölçek olan DDKDS skorlarında altıncı haftadan sonra anlamlı değiĢiklik saptanmamıĢtır. Lingard ve ark.[20] total diz protezi uygulanan hastalarda DDKDS fonksiyonel skorunun duyarlığını SF-36‘ya göre 171 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir daha düĢük bulmuĢlardır. Bunun nedeni, DDKDS fonksiyonel skorunun yalnızca dizi ele alan ve oldukça basit günlük aktiviteleri sorgulaması ve dolayısıyla belli bir noktadan sonra değiĢikliklere duyarsız kalmasıdır. Zira DDKDS‘nin fonksiyon kısmında iki blok yürüme ve merdiven çıkma gibi basit eylemler sorgulanırken, SF-36 fiziksel fonksiyon alt ölçeğinde ise tek diz eklemi değil, neredeyse tüm eklemlerin katıldığı ağır kaldırmak, masa çekmek, çok sayıda kat çıkmak, vb. gibi yapılması daha zor eylemler sorgulanmaktadır. Bu nedenle, DDKDS fonksiyonel skoru total diz protezi ile yaĢam kalitesinde sağlanan iyileĢmeye altıncı haftadan sonra duyarsız kalmıĢtır. DDKDS‘nin ağrı skorlarında ameliyat öncesi ve sonrasında anlamlı farklılıklar saptanmıĢ ve ameliyat sonrası skorların kendi aralarında da anlamlı farklılık gözlenmiĢtir. Buna karĢın, SF-36 ağrı alt ölçeğinin ameliyat sonrası skorlarında (6. hafta, 3. ay ve 6. ay) anlamlı değiĢme gözlenmemiĢtir. Bunun nedeni SF-36‘nın genel olarak ağrıyı inceleyen az sayıda soru içermesi ve ağrının Ģiddeti konusunda sorgulama içermeyip yalnızca ağrının yaĢam kalitesi üzerine etkisini sorgulaması olabilir. DDKDS ise total diz protezi uygulanan hastalar için geliĢtirilmiĢ bir ölçektir, bu ölçekte diz ağrısının varlığı yanında ağrının Ģiddeti ve hangi fonksiyon sırasında oluĢtuğu da sorgulanmaktadır. Bu nedenle, DDKDS diz skorunun total diz protezi sonrası diz ağrısı değiĢimine SF-36‘ya göre daha duyarlı olduğu söylenebilir. Benzer Ģekilde, Lingard ve ark. total diz protezi uygulanan hastalarda DDKDS diz skorunun SF-36 beden ağrısı alt ölçeği ile uyumunu zayıf bulmuĢlardır. Ġki ölçeğin sonuçları bir arada değerlendirildiğinde, ağrının altıncı haftadan sonra da, DDKDS diz skoru ile ölçüldüğü gibi, anlamlı Ģekilde azalmaya devam etmekle birlikte, Ģiddetinin altıncı haftadan itibaren SF-36 beden ağrısı alt ölçeğinde değiĢim yaratacak, yani hastaların yaĢam kalitesini etkileyecek düzeyin altında kaldığı düĢünülebilir. Sonuç olarak, total diz protezi ameliyatı, ağrıyı azaltmak, fonksiyonları artırmak ve sonuçta kiĢinin yaĢam kalitesini iyileĢtirmek acısından baĢarılı bir yöntemdir. Ancak, ameliyat öncesi hastanın psikososyal durumuna göre yapılacak iyi bir bilgilendirmenin sonuçlar üzerine etkisi unutulmamalıdır. Yapılan tedavinin sağladıklarını saptayabilmek acısından değerlendirmenin genel yaĢam kalitesi ölçekleri içermesi, tedavinin yaĢam kalitesi üzerine etkisini değerlendirmek ve hastanın durumuna bütüncül bir bakıĢ sağlamak önemlidir. Bu nedenle, hastaya sağlanan yararların tam olarak ortaya konması acısından, yaĢam kalitesini inceleyen çalıĢmalarda genel ölçek ile hastalığa ya da bölgeye özel ölçeklerin bir arada kullanılması önerilir. 172 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir ARTROPLASTĠDE MALĠYET VE YAġAM KALĠTESĠ ANALĠZLERĠ Prof Dr Bülent Atilla Hacettepe Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı Modern çağın en sık yapılan ortopedi ameliyatlarından biri olan artroplastilerin maliyeti 1980‘li yıllardan itibaren yoğun olarak tartıĢılmıĢtır. Kullanılan implantların yüksek maliyeti ilk yıllarda artroplasti ameliyatlarının aleyhine bir faktör olarak değerlendirilmiĢtir. Ancak sağlıkta maliyet analizlerinde direkt maliyet yanında indirekt maliyet ve hissedilemiyen maliyet hesaplarınında dikkate alınması ve teadvi sonrası elde edilen kazanımnlarda salt para üzerinden değil hastalıksız yaĢam süresi ve yaĢam kalitesi üzerinden ölçümlerin yapılması tabloyu değiĢtirmiĢtir. Bugün sağlık ekonomisinde karar verme sürecini etkileyen ―Maliyet-Etkinlik Analizi‖ (Costeffectiveness) sadece parasal girdileri değil; ölüm oranı ve kazanılan yaĢam süresi gibi biyolojik birimlerle ölçülen kazanımları dikkate alır. Bu biyolojik değerlendirmeler yaĢam kalitesi ölçüm aygıtlarından elde edilen değerlerle belirlenir. ―Maliyet-Değer Analizi‖ (Cost-value) hesaplaalarında toplumun önceliklerine göre kazanılan nitelik ayarlı yaĢam süresine bakılırak bir tedavinin maliyeti hakkında birey ve toplum sağlığı açısından daha sağlıklı kararlar verilebilmektedir. Sonuçta ―MaliyetKar Analizi‖ (Cost-utility ) hesaplanırken kazanılan nitelik ayarlı yaĢam süresi ― quality adjusted life years (QALY)‖ gibi biyolojik özellikli değerlendirme ölçütleri alınmaktadır. Bu analizlerde elde edilen sonuçlar artropalstinin uzun dönem yüksek yaĢam kalitesi sağlayan özellikleri nedeniyle osteotomy gibi geçici tedavilere ve kas iskelet sistemi tumorleri tedavisinde de amputasyon gibi sakatlayıcı tedavilere üstün olduğunu göstermektedir. 173 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir 174 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir BĠLDĠRĠLER 175 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir ERKEN DÖNEM TÜBERKÜLOZ OLGULARINDA SF-36 ve WHOQOL-100 YAġAM KALĠTESĠ ÖLÇEKLERĠNĠN KARġILAġTIRILMASI (Bildiri No:283; 26 Mart 2010 Cuma; 1530 1730; Salon A; EriĢkin ve Çocuk Solunum Hastalıkları ve SYK) 1 Yrd.Doç.Dr. Demet Ünalan, Erciyes Üniversietsi Halil Bayraktar Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, KAYSERĠ 2 Doç.Dr. Ferhan Soyuer, Erciyes Üniversietsi Halil Bayraktar Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, KAYSERĠ 3 Öğr.Görv.Dr. Ahmet Öztürk, Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyoistatistik Anabilim dalı, Kayseri [email protected] Amaç: çalıĢmamızın amacı, erken dönem tüberküloz olgularının yaĢam kalitesi düzeylerini SF-36 ve WHOQOL-100 YaĢam kalitesi ölçeklerini (YKÖ) kullanarak belirlemek ve bu ölçeklerin benzer alanlarını (fiziksel, sosyal, ruhsal, genel sağlık, ağrı ve enerji) karĢılaĢtırmaktır. Materyal-metod: Kesitsel tipteki bu araĢtırma, Ocak 2007 tarihinden itibaren bir yıl içerisinde, göğüs hastalıkları hastanesinde yatarak tedavi gören 92 aktif tüberküloz olgusu üzerinde yapılmıĢtır. Veri toplama aracı olarak araĢtırmacılar tarafından geliĢtirilen bir anket formu ile SF-36 ve WHOQOL-100 YKÖ kullanılmıĢtır. SF-36 ve WHOQOL-100 YKÖ‘nin; fiziksel, sosyal, ruhsal, genel sağlık, ağrı ve enerji alanları uyumunu belirlenmesinde Bland-Altman yöntemi kullanılmıĢtır. Ġki ölçeğin karĢılaĢtırılabilir alt grupları arasındaki iliĢkiyi belirlemek için Pearson korelasyon analizi uygulanmıĢtır. Bağımlı değiĢkendeki değiĢimin ne kadarının bağımsız değiĢkenler tarafından açıklandığını ifade etmek için belirtme katsayısı (R2) hesaplanmıĢtır. Ölçeklerin güvenilirliği Cronbach‘s alpha‘nın kullanıldığı içsel tutarlılık yöntemi ile test edilmiĢtir. Floor – ceiling etki hesaplanmıĢtır. Bulgular: SF 36 yaĢam kalitesi ölçeğinden en düĢük puanı fiziksel rol sınırlamaları boyutundan (28.5±38.3) en yüksek puanı fiziksel fonksiyonellik boyutundan (78.1±23.1), WHOQOL-100 YaĢam Kalitesi Ölçeğinden ise kiĢisel inançlar alanından (15.3 ± 3.3), en düĢük puanı ise genel sağlık ve yaĢam kalitesi alanından almıĢlardır. Uygulanan korelasyon analizi sonucunda, iki ölçeğin benzer alt alanları arasında (Fiziksel alan; r=0.391; Genel sağlık algısı, r=0.436, Sosyal iliĢkiler, r=0.411, ruh sağlığı, r=0.546) pozitif yönde anlamlı ancak zayıf ve orta iliĢki bulunmuĢtur (p<0.001). Ölçeklerin alt gruplarının Cronbach- Alfa güvenirlik kat sayıları; 0.63-0.94 arasında değiĢtiği belirlenmiĢtir. Bland-Altman yöntemi ile, iki ölçeğin fiziksel, sosyal, ruhsal, genel sağlık, ağrı ve enerji alt alanlarında uyumun olduğu görülmüĢtür. Sonuç: ÇalıĢmamız, erken dönem tüberküloz olgularında SF-36 ve WHOQOL-100 YaĢam Kalitesi Ölçeklerinin benzer alt alanları arasında uyum olduğunu göstermiĢtir. Bu olgu grubunda yaĢam kalitesinin değerlendirilmesinde her iki ölçek de kullanılabilir. Anahtar kelime: YaĢam Kalitesi, Ölçekler, KarĢılaĢtırma, Benzer alanların uyumu 176 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir KORONER ARTER HASTALARINDA YAġAM TARZI DEĞĠġĠKLĠĞĠ MÜDAHALESĠNĠN YAġAM KALĠTESĠNE ETKĠSĠ (Bildiri no:286; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1330 1530; Salon C; Kardiyolojik sorunlar ve SYK) Doç. Dr. Mehmet Ali Kurçer1 Aydan Özbay2 1. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı A.D. 2. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji B.D. Amaç: Günümüzde koroner arter hastalığının prevelansının giderek artması ve diğer yandan beklenen yaĢam süresinin uzaması koroner arter hastalarında yaĢam kalitesi kavramını ön plana çıkarmıĢtır. Bu çalıĢma Koroner arter hastalarının (KAH), yaĢam tarzı değiĢikliği konusunda beĢ parametrede eğitim verilerek, eğitimin yaĢam kalitesine etkisini saptamak amacıyla yapılmıĢtır. Yöntem: AraĢtırmanın örneklemini Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Uygulama ve AraĢtırma Hastanesi Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi bölümlerine baĢvuran KAH tanısı almıĢ 82 hasta oluĢturmuĢtur. Hastalara ‗Hasta Bilgi Formu‘ , ‗SF – 36 YaĢam Kalitesi Ölçeği‘ uygulanmıĢ ve sağlıklı beslenme, fiziksel aktivite, sağlıklı vücut ağırlığının korunması, sigara ve alkolün bırakılması konularında eğitim ve danıĢmanlık verilmiĢtir. Bir ay sonra hastalara tekrar ‗Hasta Bilgi Formu‘, ‗SF – 36 YaĢam Kalitesi Ölçeği‘ uygulanarak eğitim ve danıĢmanlığın etkiliği değerlendirilmiĢitr. Elde edilen verilerin istatistiksel analizi SPSS 11.5 programı ile değerlendirilmiĢ, değiĢkenler ortalama±standart sapmalarıyla verilmiĢ, anlamlılık düzeyi olarak p<0.05 kabul edilmiĢtir. GruplandırılmıĢ değiĢkenler ki kare önemlilik testi ile, sürekli değiĢkenler tekrarlayan ölçümler için T testi ve tek yönlü varyans analizi (ANOVA) ile analiz edilmiĢtir. Bulgular: Hastalara verilen eğitim ve danıĢmanlık sonrasında, hastaların beden kitle indeks (BKĠ) ortalamaları azalmıĢ, diyete uyumları artmıĢ, egzersiz süreleri artmıĢ, diyastolik kan basınç ortalaması düĢmüĢ ve SF-36 yaĢam kalitesi alan puanlarını yükselmiĢtir. Ancak eğitim ve danıĢmanlıktan sonra kan basınç ortalaması, Kolesterol, HDL, LDL ortalamaları, günlük içilen sigara sayısı ve alınan alkol kadeh miktarı azalmamıĢtır. Sonuç: Bir çok araĢtırmada diyet, egzersiz, sağlıklı ağırlığın korunması, sigara ve alkol konularının yaĢam kalitesi üzerine ayrı ayrı yapılan müdahalelerin etkisi incelenmiĢ olmasına karĢın, bu araĢtırmada kombine (diyet, egzersiz, sağlıklı ağırlığın korunması, sigara ve alkol konularının birlikte verilmesi) yaĢam tarzı değiĢikliği eğitimlerinin, koroner arter hastalığı risk faktörlerini azaltılttığı ve buna bağlı olarak yaĢam kalitesini arttırdığı bulunmuĢtur. Anahtar Sözcükler, Koroner Arter Hastalığı, YaĢam Tarzı DeğiĢikliği, Hasta Eğitimi ve danıĢmanlığı, YaĢam Kalitesi, SF-36, 177 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir DĠYALĠZ HASTALARINDA YORGUNLUK VE YAġAM KALĠTESĠ ÜZERĠNE ETKĠSĠ (Bildiri no:291; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1630 1730; Ana Salon; Nefroloji ve SYK) Vesile ġENOL1, Mahmut Argün2 1 Halil Bayraktar S.H.M.Y.O, Erciyes Üniversitesi, Kayseri, 2Tıp Fakültesi, Ortopedi ve Travmatoloji AD,Erciyes Üniversitesi, Kayseri Amaç: Bu çalıĢma diyaliz tedavisi alan Son dönem böbrek hastalarında (ESRD) yorgunluk sıklığı ve Ģiddetini tanımlamak ve yaĢam kalitesi üzerine etkisini göstermek amacıyla yapılmıĢtır. Yöntem: AraĢtırma 2007-2008 Ekim ayları arasında Erciyes Üniversitesi, Devlet Hastanesi ve özel Almet Diyaliz Ünitelerine diyaliz tedavisi nedeniyle baĢvuran 318 hastaya yüz yüze anket uygulanarak yapılmıĢtır. Veriler, Hasta GörüĢme Formu, Yorgunluk ġiddet Skalası (Fatige Severity Scale: FSS), SF36 YaĢam Kalitesi Ölçeği, Beck Depresyon Envanteri (BDI) kullanılarak toplanmıĢtır. FSS total skoru ≤4 olanlar ―yorgun değil‖, 4.1-4.9 ―hafif yorgun‖, 5-7 arasında olanlar ―ciddi yorgun‖ olarak değerlendirilmiĢtir. Ġstatistiksel analizde yüzde dağılımı, ortalama±standart sapma, t testi ve korelasyon analizi kullanılmıĢtır. Bulgular: Hastaların yaĢ ortalaması 48.2±15.1 olupi %52.8‘i kadındır. Hastalık süresi ortalaması 6.7±6.6, diyaliz süresi ortalaması 4.3±3.6 yıldır. Vücut Kitle Ġndeksi (BMI) ortalaması 24.9±5.2‘dir. 318 hastanın %69.2‘si yorgundur. FSS puan ortalaması 4.48±1.9‘dur. Hastaların %75.5‘ ciddi düzeyde, %40.5‘ her gün ve %38.2‘si günde <6 saat yorgunluk yaĢadığını belirtmiĢtir. Tedavi tipi, cinsiyet, medeni durum ve aylık gelir düzeyi yorgunluk sıklığını etkilememiĢtir. Yorgunluk prevalansı 65 yaĢ ve üzeri grupta (%87.2, p<0.001), ilkokul ve altında eğitim alanlarda (%74.3, p=0.002) anlamlı düzeyde daha yüksektir. Yorgun hastaların %52.3‘ü yorgunluğun motivasyon düĢüklüğü yarattığını, %62.7‘si egzersiz yapmanın yorgunluk oluĢturduğunu, %63.2‘si kolayca yorulduğunu, %54.5‘i yorgunluğun fiziksel fonksiyonlarını etkilediğini, %50‘si sık yorgunluk yaĢadığını, 47.7‘si yorgunluğun sürekli fiziksel fonksiyonlarına engel olduğunu, %48.6‘sı belirli görev ve sorumlulukları yerine getirmeyi engellediğini, %53.2‘si kendini kuvvetten düĢüren üç Ģeyden biri olduğunu, %49.1‘i iĢi, ailesi ve sosyal yaĢantısını etkilediğini belirtmiĢtir. Hastaların depresyon puan ortalamaları (rho: 0.377, p<0.01) ve vücut kitle indeksi (rho: 148, p<0.05) değerleri ile FSS toplam skoru arasında pozitif korelasyon saptanmıĢ, depresif ve obez hastalarda yorgunluk düzeyi daha yüksek bulunmuĢtur. Yorgun hastaların SF-36 özet skorları olan fiziksel (PCS: 35.8±10.3) ve mental (MCS: 39.2±10.6) sağlık yaĢam kalitesi puanları yorgun olmayanlara göre anlamlı düzeyde düĢüktür Benzer Ģekilde SF-36 alt boyut skorları da (Fiziksel Fonksiyon; 43.7±29.4, Fiziksel Rol Güçlüğü: 38.0±44.6, Ağrı: 56.7±35.7, Genel sağlık: 35.6±20.9, Enerji:37.7±22.0, Emosyonel Rol Güçlüğü: 49.6±40.6, Sosyal Fonksiyonlar: 46.3±39.8, Mental Sağlık: 52.4±22.1) yorgun hastalarda anlamlı düzeyde daha düĢüktür. FSS toplam puanı ile SF-36 özet ve alt boyut skorları arasında anlamlı düzeyde negatif korelasyon (p<0.01) bulunmuĢ, en fazla Fiziksel Sağlık Özet Skoru (rho: -0.582, p<0.01), Enerji (rho:-0.573, p<0.01) ve Fiziksel Fonksiyon (rho: -0.564, p<0.01) boyutları etkilenmiĢtir. Sonuç: Yorgunluk diyaliz hastalarının yaĢam kalitesini alt-üst eden majör bir problemdir. Bu fenomen tedavi ve bakım ekibinin yorgunluk semptomlarını tanıması ve yorgunluğun yönetimi sürecinde oluĢturacakları kanıta dayalı uygulama rehberleri için yönlendirici niteliği taĢımaktadır. fenomendir. Anahtar Kelimeler: Kronik Böbrek Hastalığı, Yorgunluk, YaĢam Kalitesi 178 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir HĠPERTANSĠYON VE SAĞLIKLA ĠLGĠLĠ YAġAM KALĠTESĠ (Bildiri no:293; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1330 1530; Salon C; Kardiyolojik sorunlar ve SYK) Rabia HACIHASANOĞLU*, Tacettin ĠNANDI**, Arzu YILDIRIM*, Papatya* KARAKURT, Rabia SAĞLAM*** *Yrd. Doç. Dr. Erzincan Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu **Doç Dr. Mustafa Kemal Üniversitesi,Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı ***ArĢ. Gör. Erzincan Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu Amaç: Bu çalıĢmanın amacı, Erzincan il merkezinde bulunan sağlık ocaklarına baĢvuran 40 yaĢ ve üzeri yaĢ grubu popülasyonda hipertansiyonun sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesi üzerine olan etkisini değerlendirmektir. Yöntem: Kesitsel özellikte olan çalıĢmanın evrenini Erzincan il merkezinde bulunan 1,2,3,4, ve 5 nolu sağlık ocaklarına herhangi bir sebeple baĢvuran bireyler oluĢturdu. AraĢtırmada örneklem seçimine gidilmemiĢ olup 40 yaĢ ve üzeri, iletiĢim kurulabilen hipertansiyon tanısı alsın veya almasın çalıĢmaya katılmaya gönüllü bireyler araĢtırma kapsamına alındı. AraĢtırmanın verileri bazı sosyo-demografik özellikleri ve hipertansiyon için olası risk faktörlerini içeren bir anket formu ve yaĢam kalitesi ölçeği ile yüz yüze görüĢme yöntemiyle toplandı. Sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesinin değerlendirilmesinde DSÖ tarafından geliĢtirilen, Eser ve ark.(1999) tarafından geçerlik ve güvenirliği yapılan yaĢam kalitesi ölçeği kısa formu Türkçe sürümü (WHOQOL-BREF TR) kullanıldı. Sistolik kan basıncı ≥140 mmHg ve/veya diyastolik kan basıncı ≥90 mmHg ve/veya antihipertansif tedavi alanlar hipertansif olarak kabul edildi. Ġstatistiksel analizlerde Ki-kare testi, bağımsız gruplarda t testi, lojistik regresyon analizi kullanıldı. Bulgular: ÇalıĢma grubunu oluĢturanların yaĢ ortalaması 55.3±11.1 olup, %42.4‘ü erkek ve %57.6‘sı kadındı. YaĢam kalitesi ölçeğinde tüm alanlar için (bedensel alan; p= 0.000, ruhsal alan; p= 0.013, sosyal iliĢkiler alanı; p=0.000, çevre alanı; p=0.001, çevre alanı TR; p=0.000) ortalama puanlar hipertansif bireylerde daha düĢük bulunmuĢtur. Yüksek tansiyon hastası olanlar arasında kan basıncı kontrol altında olanların bedensel ve ruhsal alanlarda yaĢam kalitesi skorları daha yüksek iken (p<0.05), diğer alanlardaki farklar önemsiz bulunmuĢtur. Sonuç: ÇalıĢma grubunda hipertansiyonun sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesini olumsuz bir Ģekilde etkilediği saptandı. Anahtar kelimeler: Hipertansiyon, risk faktörleri, yaĢam kalitesi 179 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir DĠYALĠZ HASTALARINDA CĠNSEL FONKSĠYON BOZUKLUKLARI VE YAġAM KALĠTESĠ ÜZERĠNE ETKĠSĠ (Bildiri no:295; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1630 1730; Ana Salon; Nefroloji ve SYK) ġenol V* Sipahioğlu MH ** Argün M*** *Halil Bayraktar S.H.M.Y.O, Erciyes Üniversitesi ** Tip Fakültesi, Ġç Hastalıkları AD, Erciyes Üniversitesi *** Tip Fakültesi, Ortopedi ve Travmatoloji AD, Erciyes Üniversitesi GiriĢ ve Amaç: Temel bir insan gereksinimi olan cinsellik, bireyin fiziksel, psikolojik ve sosyal yaĢamının önemli bir parçasıdır. Son dönem böbrek yetmezliği (ESRD) ve tedavi sürecine bağlı olarak geliĢen seksüel disfonksiyonlar ise sağlıkla ilgili yaĢam kalitesinin majör belirleyicilerinden biridir. Bu çalıĢma diyaliz tedavisi alan ESRD hastalarında cinsel fonksiyon bozukluklarını tanımlamak ve yaĢam kalitesi üzerine etkisini araĢtırmak amacıyla yapılmıĢtır. Yöntem: AraĢtırma 2007-2008 Ekim ayları arasında Erciyes Üniversitesi, Devlet Hastanesi ve Almet Diyaliz Ünitelerine diyaliz tedavisi nedeniyle baĢvuran 318 hastaya yüz yüze anket uygulanarak yapılmıĢtır. Veriler, Hasta GörüĢme Formu, SF-36 YaĢam Kalitesi Ölçeği, Arizona Cinsel YaĢantılar Ölçeği (ASEX), Beck Depresyon Envanteri ve Yorgunluk ġiddet Skalası uygulanarak toplanmıĢtır. ASEX ölçeği evli ve gönüllü hastalara (206) uygulanmıĢtır. Total skor 5-30 arasındadır, ≤11 puan Seksüel Disfonksiyon (SD) tanısı için kesme noktasıdır. Veriler yüzde dağılımı, ortalama±standart sapma, t testi, ANOVA ve korelasyon analizi ile değerlendirilmiĢtir. Bulgular: Olguların yaĢ ortalaması 48.2±15.1 olup, %52.8‘i kadındır. Ortalama hastalık süresi 6.7±6.6, diyaliz süresi 4.3±3.6 yıldır. SD prevalansı kadınlarda %78.4, erkeklerde %77.1‘dir. ASEX puan ortalamaları erkeklerde 15.7±6.2, kadınlarda 19.2±8.1‘dir. Erkeklerde cinsel istek azlığı (%36.7), erken boĢalma (%33.0), çok kolay uyarılma (%30.3); kadınlarda uyarılamama (%30.6), cinsel istek azlığı (%29.6) ve orgazm olamama (%29.6) yoğun yaĢanan cinsel fonksiyon bozukluklarıdır. ASEX skorları ile yaĢ, depresyon ve yorgunluk düzeyleri arasında pozitif korelasyon saptanmıĢ, yaĢ ilerledikçe, depresyon ve yorgunluk derecesi arttıkça seksüel disfonksiyonlar ağırlaĢmıĢtır. Seksüel disfonksiyonu olan kadınlarda fiziksel ve mental sağlık, erkeklerde fiziksel sağlık yaĢam kalitesi puan ortalamaları anlamlı düzeyde düĢük olup, her iki cinsiyette ASEX skorları ile fiziksel sağlık yaĢam kalitesi puanları negatif korelasyon göstermiĢtir. Seksüel disfonksiyonlar SF-36‘nın Fiziksel Fonksiyonlar, Genel sağlık, Enerji, Mental Sağlık, Fiziksel Rol Güçlüğü ve Sosyal Fonksiyonlar yaĢam kalitesi puanlarını anlamlı düzeyde düĢürmüĢtür. Sonuç: YaĢ, depresyon ve yorgunluk düzeyleri ile pozitif korelasyon gösteren seksüel disfonksiyonlar diyaliz hastalarının fiziksel ve mental sağlık yaĢam kalitesini anlamlı düzeyde olumsuz etkilemiĢtir. Anahtar Kelimeler: ESRD, Cinsel Fonksiyon Bozukluğu, YaĢam Kalitesi 180 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir GENEL POPÜLASYONDA SAĞLIKLA ĠLE ĠLGĠLĠ YAġAM KALĠTESĠ VE ETKĠLEYEN ETMENLER (Bildiri no: 296; 26 Mart 2010 Cuma; 1330 1530; Salon D; Halk sağlığı / ĠĢ sağlığı ve SYK) Yrd. Doç. Dr. Vesile ġenol* Prof. Dr. Mahmut Argün** *Halil Bayraktar S.H.M.Y.O,Erciyes Üniversitesi, Kayseri, **Tıp Fakültesi, Ortopedi ve TravmatoLoji AD, Erciyes Üniversitesi, Kayseri GiriĢ ve amaç: YaĢam kalitesi bireyin yaĢadığı kültür ve değer sistemleri içinde kendi yaĢamını nasıl algıladığıdır; bireyin amaçları, umutları, standartları ve endiĢeleri ile iliĢkilidir; YaĢam kalitesi çok geniĢ bir kavram olup, bireyin fiziksel sağlığı, psikolojik durumu, bağımsızlık düzeyi, sosyal iliĢkileri ve çevresindeki önemli özelliklerden etkilenir. YaĢam kalitesi toplum sağlığı ile ilgili genel politikaların oluĢturulmasında, tedavi ve bakım stratejilerinin belirlenmesi ve değerlendirilmesinde önemli bir yönlendiricidir. Bu çalıĢma genel popülasyonda sağlıkla ilgili yaĢam kalitesi düzeyini ve etkileyen etmenleri belirlemektir. Gereç ve Yöntem: AraĢtırma Kayseri ili kent merkezinde yaĢayan 15 yaĢ üzeri toplumda yapılmıĢtır. AraĢtırmanın örnek büyüklüğü alfa= 0.05, Beta= 0.80, etki büyüklüğü d=0.08 olarak alındığında 1288 kiĢi olarak belirlenmiĢtir. Ġl merkezindeki 21 kentsel alan sağlık ocağı sosyoekonomik düzeye (iyi, orta, kötü) göre tabakalandırılmıĢtır. %30 sistematik örnekleme tekniği ile 7 sağlık ocağı seçilmiĢtir. Bu sağlık ocaklarına bağlı 34 sağlık evinin her birinde 12 haneye gidilerek, 408 hanede 1252 kiĢi ile görüĢülmüĢtür. AraĢtırmanın veri toplama formu KiĢisel Anket Formu ve WHOQOL-BREF yaĢam kalitesi anketinden oluĢmaktadır. Ġstatistiksel çözümlemede sayı, yüzde, ortalama ± standart sapma, t-testi, Tek Yönlü Varyans Analizi (ANOVA), Pearson Korelasyon Analizi kullanılmıĢtır. WHOQOL-BREF alan skorları güvenirlik katsayıları; fiziksel alanda 0.86, ruhsal alanda 0.78, sosyal alanda 0.65, çevresel alanda 0.80 bulunmuĢtur. Bulgular: 1252 kiĢinin %55‘i kadın, %45.4‘ü 25-44 yaĢ grubunda, %69.3‘ü evli, %47.5‘i ortaokul ve üzeri eğitimli idi. Grubun %83.2‘si sosyal güvenceye ve %66.2‘si asgari ücret üzerinde aylık gelire sahipti ve %43.3‘nü ev kadınları oluĢturuyordu. Grubun yaĢam kalitesi alan skorları; fiziksel alanda 14.4 3.3, ruhsal alanda 13.6 2.5, sosyal alanda 14.0 3.3, çevresel alanda 13.0 3.0‘dır. Çevresel alan dıĢındaki tüm boyutlarda kadınların yaĢam kalitesi puanları erkeklere göre anlamlı düzeyde daha düĢüktür. Yine tüm boyutlarda bekarlar evlilere, evli olanlar ise dul ve boĢanmıĢlara göre daha düĢük yaĢam kalitesi puanına sahiptir. 65 ve üzeri yaĢ grubunda, asgari ücretin altında aylık geliri olanlarda, ilköğrenimini tamamlamayan grupta ve genel sağlık algısı olumsuz, herhangi bir kronik hastalığa sahip bireylerde tüm alanlara iliĢkin yaĢam kalitesi puanları anlamlı düzeyde düĢüktür. Sonuç: Genel toplumda yaĢlı, kadın, eğitimsiz, yoksul ve kronik bir hastalığa sahip olmak yaĢam kalitesini anlamlı düzeyde düĢürmektedir. Anahtar Kelimeler: Genel Popülasyon, Sağlıkla Ġlgili YaĢam Kalitesi, WHOQOL-BREF TR 181 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir KRONĠK BÖBREK YETMEZLĠĞĠ HASTALARINDA YAġAM TARZI DEĞĠġĠKLĠĞĠ MÜDAHALESĠNĠN YAġAM KALĠTESĠNE ETKĠSĠ (Bildiri no:298; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1630 1730; Ana Salon; Nefroloji ve SYK) Doç. Dr. Mehmet Ali Kurçer1, Asuman Uğurlu Yıldız2 1. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı A.D. Tıp Fakültesi Nefroloji B.D. 2. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Amaç: Kronik böbrek yetmezliği ve tedavisi hastaların günlük yaĢamlarında anlamlı değiĢikliklere neden olur ve algıladıkları yaĢam kalitelerini etkiler. Bu çalıĢmanın amacı kronik böbrek yetmezliği tanısı konmuĢ hastaların, yaĢam tarzı değiĢikliği konusunda verilen eğitimin yaĢam kalitesine etkisini saptamak amacıyla yapılmıĢtır. Yöntem: AraĢtırmanın örneklemini Zonguldak Karaelmas Üniversitesi (ZKÜ) Uygulama ve AraĢtırma Hastanesi periton diyaliz ve hemodiyaliz ünitelerine baĢvuran, rutin diyaliz tedavisi gören, 45‘i periton ve 39‘u hemodiyaliz olmak üzere toplam 84 diyaliz hastası oluĢturmuĢtur. Diyaliz hastalarına önce ‗Hasta Bilgi Formu‘, ‗SF – 36 YaĢam Kalitesi Ölçeği‘uygulanmıĢ, verilen Eğitimden (Diyet, Egzersiz, Sigara ve Alkolün )iki ay sonra hastalara tekrar ‗Hasta Bilgi Formu‘, ‗SF – 36 YaĢam Kalitesi Ölçeği‘ uygulanmıĢtır. Elde edilen verileri değerlendirmede kullanılan istatistiksel testler; SPSS 11.5 programı ile ortalamalar, standart sapmalar hesaplanmıĢ, veriler ki kare, tekrarlayan ölçümlerde t testi yardımıyla değerlendirilmiĢtir. Ġstatistiksel değerlendirmelerde anlamlılık düzeyi olarak p<0.05 kabul edilmiĢtir. Bulgular: Bu çalıĢmada, egzersiz, sigaranın bırakılması, diyete uyum konularında verilen eğitim ve danıĢmanlık sonrasında,, yaĢam kalitesinin tüm boyutlarında düzeltme sağlamıĢtır. Verilen eğitim ile ayrıca egsersiz süre ortalaması, diyete uyum oranları, Kt/V serum albumin değerleri artmıĢ, serum üre, kreatinin, and sistolik arter basıncı ortalamaları düĢmüĢtür. Ancak, verilen eğitim ve danıĢmanlık sonrasında hastaların sigara ve alkol tüketimi ve diastaolik arter basıncı ortalamaları anlamlı düzeyde değiĢmemiĢtir. Sonuç: Kronik böbrek yetmezliği hastalığını önemli ölçüde etkileyen risk faktörlerinden yeterli ve dengeli beslenme, fiziksel aktivitenin arttırılması, sigara ve alkolün bırakılması konularında kısa dönemde verilen eğitim ve danıĢmanlıkla yaĢam tarzı değiĢiklikleri oluĢturarak, yaĢam kalitesi arttırılabilmektedir. Anahtar Sözcükler: YaĢam Kalitesi, Kronik Böbrek Yetmezliği Olan Hastalar, YaĢam Tarzı DeğiĢikliği, SF-36, Eğitim ve DanıĢmanlık 182 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir TÜRKĠYE’DE ĠLLERĠN YAġAM KALĠTE DÜZEYLERĠNĠN ÇOK DEĞĠġKENLĠ ĠSTATĠSTĠK YÖNTEMLERLE ĠNCELENMESĠ (Bildiri no: 299; 26 Mart 2010 Cuma; 1330 1530; Salon D; Halk sağlığı / ĠĢ sağlığı ve SYK) Ġnci PARLAKTUNA1, Burhanettin IġIKLI2 1 EskiĢehir Osmangazi Üniversitesi, Ġ.Ġ.B.F., Ġktisat Bölümü, EskiĢehir., 2EskiĢehir Osmangazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Halk Sağlığı Anabilim Dalı, EskiĢehir., Amaç: Dünya sağlık örgütü (DSÖ) ―yaĢam kalitesini, bireyin içinde yaĢadığı kültür ve değerler yargılarının bütünü içindeki durumunu algılama biçimi‖ olarak tanımlamakta ve ―Herkes Ġçin Sağlık‖ projesi kapsamında sosyo-ekonomik, kültürel ve çevresel faktörlerin iyileĢtirilmesinin yaĢam kalitesi ile çok yakından ilgili olduğu vurgulanmaktadır. Bireyin yaĢam kalitesi bir birinden bağımsız yada birbirini etkileyebilen pek çok değiĢken tarafından belirlenen bir kavramdır. YaĢam kalitesinin iyileĢtirilmesi, her değiĢkenin sürdürülebilir olmasının yanı sıra değiĢkenler arasındaki iliĢkinin de dengeli bir biçimde geliĢmesine bağlıdır. Bu çalıĢma, Türkiye‘nin 81 ilinin yaĢam kalitesi düzeyinin belirlenmesi ve illerin yaĢam kalitesine göre sıralamasının yapılabilmesi amacıyla planlandı. Yöntem: ÇalıĢmada sağlıkla doğrudan ilgili 7, doğrudan ilgili olmayan 23, toplam 34 değiĢken ―Açıklayıcı Faktör Analizi‖ yardımıyla değerlendirildi. YaĢam kalite düzeyini etkileyebileceği düĢünülen önemli kuramsal yapılar beĢ boyutlu faktör uzayına indirgendi. Bu faktörler sırasıyla; ―sağlık hizmetleri faktörü‖, ―sosyal alan faktörü‖, ―eğitim hizmetleri faktörü‖, ―çevresel hizmetler faktörü‖ ve ―bebek ve çocuk ölümlülüğü faktörü‖ olarak adlandırıldı. Her bir faktör için Türkiye‘nin 81 ilinin endeks değerleri hesaplanarak illerin sıralaması yapıldı. Ayrıca her bir il için yaĢam kalite endeksi; ―f1*%39,4 + f2*%36,8 + f3*%11.5 + f4*% 6,5 + f5*%5,8f5‖ eĢitliği yardımıyla hesaplandı ve illerin yaĢam kalite endeks değerine göre de sıralaması yapıldı. Bulgular: Her bir faktöre göre hesaplanan endeks değerlerine göre ilk beĢ ilin sıralanıĢı Tablo 1‘de, son beĢ ilin sıralanıĢı ise Tablo 2‘de verilmiĢtir. Tablo 1: Her bir faktöre göre hesaplanan endeks değerlerine göre ilk beĢ ilin sıralanıĢı Ġller f1 Ġller f2 Ġller f3 Ġller f4 Ġller f5 Ġstanbul 7,45 Kocaeli 1,94 Tunceli 2,68 Muğla 4,51 KırĢehir -1,76 Ankara 3,50 Yalova 1,69 Sinop 2,30 Antalya 3,52 Trabzon -1,69 Ġzmir 2,15 Kırklareli 1,66 Çankırı 2,23 Ardahan 1,99 Giresun -1,56 Bursa 0,60 Tekirdağ 1,48 Ardahan 1,70 Aydın 1,77 Çankırı -1,46 Antalya 0,53 Bilecik 1,39 KırĢehir 1,40 Van 1,71 Osmaniye -1,45 Tablo 2: Her bir faktöre göre hesaplanan endeks değerlerine göre son beĢ ilin sıralanıĢı Ġller f1 Ġller f2 Ġller f3 Ġller f4 Ġller f4 Tekirdağ -0,61 Ağrı -1,92 ġırnak -1,31 Bilecik -1,30 Kocaeli 1,53 Bolu -0,63 Siirt -1,93 Gaziantep -1,46 Siirt -1,40 Yalova 1,54 Kırklareli -0,67 MuĢ -2,10 Tekirdağ -1,67 ġırnak -1,43 Erzurum 1,83 Bilecik -0,76 Hakkari -2,31 Batman -1,92 Tekirdağ -1,43 Kars 2,41 Yalova -0,80 ġırnak -2,59 Kocaeli -2,92 Bursa -1,71 Ardahan 4,29 Hesaplanan yaĢam kalite endeks değerlerine göre Ġstanbul, Ankara, Ġzmir, Muğla ve Balıkesir ilk beĢ sırayı alırken ġanlıurfa, Batman, Mardin, Hakkari ve ġırnak son sırada idi. Sonuç: ÇalıĢmada yaĢam kalite endeksinin düĢük olduğu illerin Türkiye'nin Doğu Anadolu Bölgesinde yer alan iller olduğu gözlendi. Ekonomik ve kalkınma ile ilgili program ve planlar yapılırken illerin yaĢam kalite düzeylerinin dikkate alınması gerektiği sonucuna varıldı. 183 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir ACĠL SERVĠSLERDE ÇALIġAN HEMġĠRELERĠN TÜKENMĠġLĠK VE Ġġ DOYUMLARININ YAġAM KALĠTESĠNE ETKĠSĠ (Bildiri no: 302; 26 Mart 2010 Cuma; 1330 1530; Salon D; Halk sağlığı / ĠĢ sağlığı ve SYK) Ġnci Kavlu1, Rukiye Pınar2 1. Ġstanbul Üniversitesi Ġstanbul Tıp Fakültesi Hastanesi, Dahiliye Acil Ünitesi, 2. Yeditepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, HemĢirelik ve Sağlık Hizmetleri Bölümü Amaç: AraĢtırma acil servis hemĢirelerinin tükenmiĢlik ve iĢ doyumları (ĠD) ile, bu parametrelerin yaĢam kalitesine (YK) etkisini belirlemek amacıyla yapılmıĢtır. Yöntem: ÇalıĢma, Ġstanbul ilinde 200 ve üzeri yatak kapasitesine sahip 3‘ü üniversite, 16‘sı Sağlık Bakanlığı‘na bağlı olmak üzere toplam 19 hastanenin acil servislerinde Ağustos 2005-Haziran 2006 tarihleri arasında gerçekleĢtirilmiĢtir. AraĢtırmanın evrenini 19 hastanenin acil servislerinde çalıĢan 388; örneklemini araĢtırma tarihleri arasında aktif olarak çalıĢan ve araĢtırmaya katılmayı kabul eden 322 hemĢire oluĢturmuĢ; gebelik, doğum izni, hastalık, görevlendirme vb. nedenlerle izinli olanlar çalıĢma dıĢı bırakılmıĢtır. Evrenin %83‘üne ulaĢılmıĢtır. Veriler HemĢire Tanım Formu, Maslach TükenmiĢlik Ölçeği, Minnesota Doyum Ölçeği ve Türkçe DSÖ YaĢam Kalitesi Ölçeği–Kısa Form ile toplanmıĢtır. Verilerin analizi SPSS-version 10 ile yapılmıĢ; verilerin değerlendirilmesinde t testi, ki-kare testi, annova varyans analizi ve Pearson‘s korelasyon testi kullanılmıĢtır. Tüm veriler için istatistiksel anlamlılık düzeyi p <0,05 olarak alınmıĢtır. Bulgular: Acil hemĢirelerinin %54,3‘ü duygusal tükenmiĢlik, %54,7‘si duyarsızlaĢma ve %46‘sı kiĢisel baĢarı noksanlığı yaĢamaktadır. YaĢ arttıkça duyarsızlaĢma azalmaktadır (p<0,05); çocuk sahibi olmayanlar daha fazla duygusal tükenmiĢlik (t=1,99; p<0,05); devlet hastanesinde çalıĢanlar daha fazla (t= 2,42; p<0,05); acil servislerde çalıĢmayı kendisi seçenler daha az tükenmiĢlik yaĢamaktadır (t=4,50; p<0,001). HemĢirelerin içsel, dıĢsal ve toplam doyum puanları orta düzeyde olup, en fazla içsel doyum alınmaktadır. En fazla doyum sağlanan alanlar hizmet, güvenlik, yetenek kullanma, yetki, ekip uyumu, baĢarı, moral; en az doyum sağlanan alanlar çalıĢma Ģartları, ücret, yükselme olanağı, takdir edilme ve bağımsızlıktır. Evli olmak içsel (t=2,66; P<0,01), dıĢsal (t=2,24; P<0,05) ve toplam ĠD‘yi (t=2,75; P<0,01); çocuk sahibi olmak içsel (t=3,20; P<0,01) ve toplam ĠD‘yi (t=2,81; P<0,01) olumlu yönde etkilemektedir. Yönetici statüsünde çalıĢanların servis hemĢiresi olarak çalıĢanlara göre içsel (t=2,21; P<0,05); dıĢsal (t=3,14; P<0,01) ve toplam (t=3,04; P<0,01); acil serviste çalıĢmayı kendisi isteyenlerin istemeyenlere göre içsel (t=3,49; P<0,05), dıĢsal (t=3,81;P<0,01) ve toplam (t=4,13; P<0,01) iĢ doyumu puanlarının daha yüksektir. Duygusal tükenme ve duyarsızlaĢma arttıkça ĠD (sırasıyla r=0.42 ve r=0.29) ve bedensel (sırasıyla r=0.37 ve r=0.37), ruhsal (sırasıyla r=0.37 ve r=0.24), sosyal (sırasıyla r=0.27 ve r=0.20) ve çevresel alanlarda (sırasıyla r=0.41 ve r=0.29) YK azalmakta; kiĢisel baĢarı arttıkça ĠD (r=0.32) ve bedensel (sırasıyla r=0.21), ruhsal (r=0.36), sosyal (r=0.16) ve çevresel alanlarda (r=0.15) YK artmaktadır. ĠD ve YK arasında pozitif anlamlı iliĢki vardır. Sonuç: Acil hemĢirelerin yaklaĢık yarısı tükenmiĢlik yaĢamaktadır; ĠD orta düzeydedir; en fazla içsel doyum alınmaktadır. Acil serviste çalıĢmayı kendisi isteyen hemĢirelerde tükenmiĢlik daha az ve ĠD daha fazladır. TükenmiĢlik, ĠD ve YK birbiriyle iliĢkilidir. TükenmiĢliği azaltmak ve ĠD ile YK‘yi artırmak için ünite seçimlerinde hemĢirelerin tercihlerine yer verilmesi önerilmiĢtir. Anahtar Kelimeler: acil servis, hemĢireler, tükenmiĢlik, yaĢam kalitesi 184 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir ĠDRAR KAÇIRAN KADINLARDA HEMġĠRELĠK EĞĠTĠMĠ VE DAVRANIġSAL TEDAVĠNĠN KONFOR PELVĠK TABAN KAS EGZERSĠZĠ UYGULAMASI ÖZETKĠLĠLĠK ALGISI VE YAġAM KALĠTESĠNE ETKĠSĠ (Bildiri no: 304; 26 Mart 2010 Cuma; 1530 1730; Salon B; Üroloji ve Üro-onkolojide SYK) Neriman Zengin*, Rukiye Pınar** *Ġstanbul Üniversitesi, Bakırköy Sağlık Yüksekokulu, ** Yeditepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi / HemĢirelik ve Sağlık Hizmetleri Bölümü Amaç: Konfor ve öz-etkililik yaĢam kalitesini olumlu yönde etkileyen faktörlerdir. AraĢtırma hemĢirelik eğitimi ve davranıĢsal tedavinin konfor, pelvik taban kas egzersizi uygulaması öz-etkililik algısı ve yaĢam kalitesine etkisini incelemek amacıyla yapıldı. Gereç ve Yöntem: AraĢtırmanın evrenini ürodinami yapılan ve biofeedback yöntemi ile pelvik taban kas egzersizi eğitimi önerilen kadınlar, örneklem grubunu ise çalıĢmaya katılmayı kabul eden 30 olgu oluĢturdu. Veriler Tanılama Formu, Broome Pelvik Taban Kas Egzersizi Öz-Etkililik Ölçeği (Broome PMSES), Üriner Ġnkontinans ve Üriner Sıklık Konfor Ölçeği (UIFCQ), Uluslararası Ġnkontinans Sorgulama Formu (ICIQ-SF) ile üç aĢamada toplandı. Birinci aĢamada biofeedback yöntemi ile pelvik taban kas egzersizi önerilen olgularla ön görüĢme yapıldı ve veri toplama araçları dolduruldu (ön görüĢme). Ön görüĢmeyi takiben olgulara bireysel eğitim verildi ve 24 seans biofeedback ile pelvik taban kas egzersizi uygulandı. Biofeedaback ile pelvik taban kas egzersizi eğitimi tamamlandıktan sonra ikinci kez yüz yüze görüĢme tekniği ile veri toplama araçları dolduruldu (birinci izlem). Üçüncü aĢamada olgular telefonla izlendi ve yaklaĢık üç ay sonra telefon görüĢmesi ile veri toplama araçları üçüncü kez tekrar dolduruldu (ikinci izlem). Veriler SSPS 12. programında olguların kiĢisel özellikleri sayı-yüzde, ortalama ile değerlendirildi, grup karĢılaĢtırılmalarında, farklı gruplarda Kruskall- walls varyans analizi, grup içi karĢılaĢtırmalarda Fridman testi kullanıldı Bulgular: HemĢirelik eğitimi ve davranıĢsal tedavi sonrası; konforda ön görüĢmeye (59,83,) göre birinci (68,16) ve ikinci izlemde (71,11) anlamlı artma (sırayla p<0.01, p<0.001), idrar kaçırmanın yaĢam kalitesine etkisinde anlamlı (sırayla; 69,52, 54,44, 44,13) azalma (p<0.01) görüldü. Pelvik kas egzersizi uygulaması öz-etkililik algısında ön görüĢmeye göre (38,51) birinci (46,20) ve ikinci izlemde (42,86) istatistiksel olarak anlamlı olmamakla (p>0.05) birlikte artma belirlendi. Sonuç: ÇalıĢmada idrar kaçıran kadınlarda hemĢirelik eğitimi ve davranıĢsal tedavi konfor ve pelvik taban kas egzersizi öz-etkililik algısının artmasında, idrar kaçırmanın yaĢam kalitesine etkisinin azalmasında etkili bir uygulamadır. Anahtar Kelimeler: idrar kaçırma, pelvik egzersiz, öz-etkililik, yaĢam kalitesi 185 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir ÜRĠNER ĠNKONTĠNANS VE ÜRĠNER SIKLIK KONFOR ÖLÇEĞĠ VE BROOME PELVĠK TABAN KAS EGZERSĠZĠ ÖZ-ETKĠLĠLĠK ÖLÇEĞĠNĠN GÜVENĠRLĠK VE GEÇERLĠĞĠNĠN ĠNCELENMESĠ (Bildiri no: 305; 26 Mart 2010 Cuma; 1530 1730; Salon B; Üroloji ve Üro-onkolojide SYK) Neriman Zengin*, Rukiye Pınar** *Ġstanbul Üniversitesi, Bakırköy Sağlık Yüksekokulu, ** Yeditepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi / HemĢirelik ve Sağlık Hizmetleri Bölümü GiriĢ ve Amaç: Konfor ve öz-etkililik yaĢam kalitesi üzerine etkili faktörlerdir. Konfor ve öz-etkililik artarken, depresyon belirtileri azalmakta ve yaĢam kalitesi de artmaktadır. AraĢtırma Üriner Ġnkontinans ve Üriner Sıklık Konfor Ölçeği (UIFCQ), Broome Pelvik Taban Kas Egzersizi Öz-Etkililik Ölçeği‘nin (Broome PMSES) dil eĢdeğerliği ve kültürel adaptasyonu, geçerlik ve güvenirliğinin saptanması amacıyla yapıldı. Gereç ve Yöntem: AraĢtırmanın evrenini ürodinami ünitesine idrar kaçırma yakınması ile baĢvuran kadınlar, örneklemi ise ürodinami yapılan 200 kadın oluĢturdu. Veri toplama aracı olarak tanılama formu, UIFCQ, Broome PMSES, Uluslararası Ġnkontinans Sorgulama Formu (ICIQ-SF) ve Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ) kullanıldı. Ölçeklerin önce dil eĢdeğerliği-kültürel uyarlaması ardından güvenirlik ve geçerlik çalıĢması yapıldı. Ölçeklerin Dil EĢdeğerliği-Kültürel Uyarlaması: AraĢtırmada ölçeklerin orijinal dilden hedef dile çevirisi üç bağımsız çevirmenler tarafından yapıldı. Türkçe ifadeler karĢılaĢtırılarak gözden geçirildi, anlaĢabilirlikleri açısından en uygun ifadeler seçilerek her iki ölçek için tek bir Türkçe form oluĢturuldu. OluĢturulan Türkçe formlar, bağımsız iki çevirmenler tarafından tekrar orijinal dile geri çevirisi yapıldı, orijinal Ġngilizce formlar ile geri çevrisi yapılan Ġngilizce formlar karĢılaĢtırılarak her bir ölçek için geri çevrilmiĢ tek bir Ġngilizce form oluĢturuldu ve ölçekleri geliĢtirenlerin onayına sunuldu. Ölçeği geliĢtiren kiĢilerden gelen öneriler doğrultusunda son değiĢiklikler yapılarak dil eĢdeğerliği-kültürel uyarlama gerçekleĢtirildi. Ölçeklerin Güvenirlik ve Geçerliği: Güvenirlik incelemesinde her iki ölçeğin iç tutarlılığına (Cronbah alfa katsayısı, internal consistency), zamana karĢı değiĢmezliğine (sınıf içi korelasyon- ICC); Broome PMSES‘nin madde-toplam korelasyonuna bakıldı (item-total korelasyon). Zamana göre değiĢmezliğin incelenmesinde ölçekler 45 olguya 15 gün ara ile iki kez uygulandı. Ölçeklerin yapı geçerliği ―konfor ve öz-etkililik artıkça ve depresyon belirtileri azaldıkça idrar kaçırmanın yaĢam kalitesi üzerine etkisi azalır‖ hipotezi test edildi ve Broome PMSES, UIFCQ, BDÖ, ICIQ-SF arasındaki iliĢki sperman korelasyon analizi ile incelendi. Broome PMSES ölçeğinin yapı geçerliği ayrıca faktör analizi ile test edildi. Bulgular: Cronbach alfa katsayısı UIFCQ için 0.77, Broome PMSES için 0.95, Broome PMSES‘deki etkililik ve sonuç beklentisi alt boyutları için sırasıyla 0.94 ve 0.92‘dir. Broome PMSES madde-toplam puan güvenirliği çözümlemesinde total ölçekte korelasyon katsayılarının 0.55 ile 0.72, etkililik beklentisi alt boyut korelasyon katsayılarının 0.54 ile 0.78, sonuç beklentisi alt boyutu korelasyon katsayılarının ise 0.65 ile 0.79 arasında değiĢtiği saptandı. Ölçeklerin zamana karĢı değiĢmezliğinde ICC UIFCQ total için 0.78, Broome PMSES total için 0.79, etkililik beklentisi alt boyutu için 0.75 ve sonuç beklentisi alt boyutu için 0.68 olarak bulundu. Ölçeklerin yapı geçerliği incelemesinde UIFCQ, PMSES, ICIQ-SF, BDÖ arasında beklenen yönde istatistiksel olarak anlamlı iliĢki saptandı. Broome PMSES ölçeğinin faktör analizinde varyansın %59.42‘sini açıklayan 2 faktör elde edildi. Ölçekteki tüm ifadeler faktör kapsamına girdi ve her bir ifade yalnızca bir faktöre katkıda bulundu. Faktörlerin öz değerleri sırasıyla 10.61, 3.12 olup, faktör yükleri 0.50-0.84 arasında değiĢti. Sonuç: Pelvik taban kas egzersizi öz-etkililik algısını değerlendiren Broome PMSES ve idrar kaçırma sorunu olan bireyin konforunu değerlendiren UIFCQ ölçeklerinin idrar kaçıran kadınlarda kullanılabilecek güvenilir ve geçerli bir ölçme aracı olduğu görüldü. Anahtar Kelimeler: Üriner Ġnkontinans ve Üriner Sıklık Konfor Ölçeği, Broome Pelvik Taban Kas Egzersizi Öz-Etkililik Ölçeği, güvenilirlik, geçerlilik 186 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir PHILADELPHIA GERĠATRĠ MERKEZĠ MORAL SKALA’SININ (PGMMS) TÜRK YAġLILARINDA GEÇERLĠK VE GÜVENĠRLĠĞĠ (Bildiri no: 306; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1330 1630; Ana Salon; Geriatrik sorunlar ve SYK) Rukiye Pınar , Havva Öz 1 Yeditepe Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, HemĢirelik ve Sağlık Hizmetleri Bölümü, 2 Ġstanbul Üniversitesi, Ġstanbul Tıp Fakültesi Hastanesi Amaç: AraĢtırmanın amacı 17 Ġfadeli Philadelphia Geriatri Merkezi Moral Skalasının Türkçeye uyarlanması; geçerlik ve güvenirliğinin yapılmasıdır. Yöntem: ÇalıĢmanın ilk aĢamasında PGCMS çeviri-geri çeviri yöntemi ile Türkçeye çevrilmiĢ, skalanın son Ģekli ölçeği geliĢtiren araĢtırma merkezi tarafından onaylanmıĢtır. AraĢtırmanın örneklemini huzurevlerinde yaĢayan 65 yaĢ üzeri 398 kiĢi oluĢturmuĢtur. Kognitif yetersizliği olan (Kısa mental test ile değerlendirildiğinde puanı 7‘nin altında olanlar) ve herhangi bir sebepten dolayı soruları yanıtlayabilecek yeterlikte olmayan yaĢlılar çalıĢma dıĢı bırakılmıĢtır. AraĢtırmada öncelikle multicollinearity, univariate and multivariate aykırı değerler, normality, item güçlüğü and item ayırediciliği değerlendirildi. PGCMS‘nin yapısı doğrulayıcı faktör analizi (DFA) ile incelendi. Yapı geçerliğinde PGCMS ve Türkçe SF-36 arasındaki; PGCMS ve sosyal destek puanları arasındaki ve PGCMS ve umutsuzluk puanları arasındaki korelasyonlar incelendi. Güvenirlik Kuder-Richardson-20 (KD-20) formulü ile değerlendirilen iç tutarlılık ve madde-total korelasyon analizi ile değerlendirildi. Bulgular: Multicollinearity nedeniyle ölçekteki iki ifade silindi. Yapılan analizde univariate ve multivariate aykırı değerlere; basıklık ve eğiklik değeri önerilen standardın üzerinde olan ifadeye rastlanmadı. 15 ifadeli PGMMS yeterli derecede uyum indekslerine sahipti (GFI=0.98; AGFI=0.97; CFI=0.98; RMSA=0.04). DFA‘de ―ajitasyon‖, ―kiĢinin kendi yaĢlılığa yönelik tutumu‖ ve ―yalnızlıktan hoĢnutsuzluk‖ olmak üzere üç faktör bulundu. Bu faktörler arasındaki korelasyon katsayıları oldukça güçlü idi. PGMMS ile SF-36‘nın fiziksel (r=0.50) ve mental sağlık (r=0.79) ana boyutları, PGCMS ile sosyal destek (r=0.53), PGCMS ile umutsuzluk skalaları (r=-0.68) arasındaki iliĢkiler PGCMS‘nim yapı geçerliğini destektedi. KD-20 değeri ölçeğin totali için 0.92 idi, alt ölçeklerde 0.72 ile 0.85 arasında değiĢti. Ölçekteki ifadelerin madde toplam korelasyon katsayıları 0.39 ile 0.73 arasında idi. Sonuç: Bu çalıĢmanın sonuçlarına göre Türkçe PGCMS‘nin Türk yaĢlılarında kullanıbilecek geçerli ve güvenilir bir ölçüm aracı olduğu kanısına varılmıĢtır. Anahtar Kelimeler: geriatri, yaĢam kalitesi, Philadelphia Geriatri Merkezi Moral Skalası, güvenilirlik, geçerlilik 187 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir KRONĠK KALP YETMEZLĠĞĠ OLAN HASTALARDA YAġAM KALĠTESĠNĠN DEĞERLENDĠRĠLMESĠ (Bildiri no:307; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1330 1530; Salon C; Kardiyolojik sorunlar ve SYK) Rukiye Pınar 1 Vacide AĢık 2 1 Yeditepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, 2 Haseki Eğitim ve AraĢtırma Hastanesi Amaç: Kalp yetmezliği (KY) hastalarının yaĢam kalitesi ve yaĢam kalitesini etkileyen faktörleri incelemek Yöntem: Örneklemi 220 hasta oluĢturdu. Örnekleme dahil edilme kriterleri; en az 6 ay önce KY tanısı alma, 18-65 yaĢ arasında olma ve araĢtırmaya katılmayı kabul etme idi. ÇalıĢma öncesi etik kurul onayı ile hastalardan bilgilendirilmiĢ onam alındı. Veriler Minnesota Kalp Yetmezliği ile Birlikte YaĢama Anketi (MLHFQ), SF-36 ve Memorial Semptom Değerlendirme Skalası (MSAS-HF) ile toplandı. MLHFQ KY olan hastalarda yaĢam kalitesini ölçmek amacıyla geliĢtirilmiĢ; fiziksel ve emosyonel fonksiyon boyutları bulunan 21 ifadeden oluĢan bir ölçektir. SF-36 sağlık durumu ve yaĢam kalitesinin değerlendirilmesinde kullanılan, 8 alt boyut ve iki ana boyuttan oluĢan (fiziksel sağlık, mental sağlık) 36 ifadeli bir ölçektir. MSAS-HF ile kalp yetmezliği ve genel sağlık sorunları ile ilgili 32 sağlık sorunu sorgulanmaktadır (sıklık, Ģiddet). Toplanan veriler SPSS 11.5 versiyonu ile t testi, ANOVA varyans, Pearson‘s korelasyonu ile değerlendirildi; ilk değerlendirmede anlamlı çıkan sonuçlar için ileri regresyon analizleri yapıldı. Bulgular: YaĢ ortalaması 58.6 olan olguların çoğunluğu erkek (%54.1), evli (%75.9), ilkokul mezunu (%47.6), emekli (%40) ve ailesi ile birlikte yaĢamaktadır (%96.8). Ekonomik durumlarını %43.6‘sının ―orta‖ olarak ifade eden olguların %89.5‘i çalıĢmamaktadır. Ortalama hastalık süreleri 48.7 ay ve ejeksiyon fraksiyon değeri %36 olan olguların %59.5‘inin fonksiyonel sınıfı III olup, %57.7‘si son yıl içerisinde kalp hastalığı nedeniyle hastaneye yatmıĢtır. Olguların %71.8‘inde kronik hastalık mevcuttur, tamamına yakını (%96.8) diüretik kullanmaktadır, %77.3‘ü tuzu kısıtlanmıĢ gıda almaktadır. Hastaların %97.3‘ü solunum güçlüğü ve halsizlik deneyimlemekte idi. Sosyo-demografik özelliklerden çalıĢmama ve yalnız yaĢama yaĢam kalitesini olumsuz, ancak düĢük düzeyde etkiledi. Sağlık/hastalık ile ilgili özelliklerden sırası ile fonksiyonel sınıf, son bir yıl içerisinde kalp hastalığı nedeni ile hastanede yatma, eĢlik eden kronik hastalık sayısı, deneyimlenen semptomların sıklığı ve Ģiddeti yaĢam kalitesini olumsuz yönde etkileyen en önemli faktörler olarak öne çıktı. Fonksiyonel sınıf tek baĢına, SF-36 nın mental sağlık boyutunda %42.4, son bir yıl içinde hastaneye yatıĢ ile birlikte fiziksel sağlık boyutunda %51.4, MLHFQ fiziksel fonksiyon boyutunda %48.4 oranında belirleyici; fonksiyonel sınıf sigara içimi ile birlikte MLHFQ emosyonel fonksiyon boyutunda %27.6; kronik hastalık sayısı ile birlikte MLHFQ toplamında %52.1 oranında belirleyici oldu. Konsantrasyonda güçlük; uyku problemleri, gece solunum güçlüğü ile uyanma, endiĢelenme, kilo alma ve düz yatar pozisyonda solunum güçlüğü birlikte, MLHFQ fiziksel fonksiyon boyutunda %55.6; konsantrasyonda güçlük, huzursuzluk, el/ayaklarda uyuĢma/karıncalanma, gece solunum güçlüğü ile uyanma, üzüntülü hissetme birlikte; MLHFQ emosyonel boyutunda %39.6; konsantrasyonda güçlük, idrar yapmada güçlük, çarpıntı, gece solunum güçlüğü ile uyanma, endiĢelenme ve kilo alma birlikte, MLHFQ totalinde %56.2 oranında belirleyici güce sahipti. 188 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir KANSERLĠ HASTALARA BAKIM VEREN AĠLE ÜYELERĠ ĠÇĠN BAKIM VERĠCĠ TEPKĠ DEĞERLENDĠRME ÖLÇEĞĠ’NĠN GEÇERLĠK VE GÜVENĠRLĠK ÇALIġMASI (Bildiri no:308; 26 Mart 2010 Cuma; 15 30 1730; Salon D; YaĢam Kalitesi Metodolojisi ve genel sorunlar) Füsun AfĢar1, Rukiye Pınar2 1 Derince Eğitim ve AraĢtırma Hastanesi, 2 Yeditepe Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, HemĢirelik ve Sağlık Hizmetleri Bölümü Amaç: Kanserli hastalara bakım veren aile üyeleri için Bakım Verici Tepki Değerlendirme Ölçeği (Caregiver Reaction Assessment- CRA) Türkçe formunun geçerlik ve güvenirliğinin değerlendirilmesidir. Gereç Ve Yöntem: CRA fiziksel ve mental rahatsızlığı olan hastaların primer bakımında görev alan bireylerin kendini sistematik bir Ģekilde değerlendirmesini sağlamak amacıyla 1992 yılında Given ve arkadaĢları tarafından geliĢtirilmiĢtir. 24 ifade içeren ölçek ile primer bakım vericilerin yaĢadıkları sıkıntıları özdeğer (ÖD), günlük yaĢamın kesintiye uğraması (GYK), aile destek eksikliği (ADE), finansal sıkıntı (FS) ve sağlık sorunları (SS) olmak üzere 5 boyutta değerlendirilebilir. ÇalıĢma öncesi ölçeği geliĢtiren araĢtırmacılardan gerekli izin alınmıĢtır. AraĢtırma 136 hasta yakınında yapıldı. Geçerlikte yapı geçerliği, ayırt edici ve yakınlaĢım/uzaklaĢım geçerliği incelendi. Yapı geçerliliği açıklayıcı faktör analizi ile yapıldı; ayırd edici geçerlikte CRA‘nın Pittsburg Uyku Kalite Ġndeksi (PUKĠ) ve DurumlukSürekli Anksiyete Ölçeği ölçekleri ile, yakınlaĢım/uzaklaĢım geçerliliğinde Çok Boyutlu Algılanan Sosyal Destek Ölçeği (MSPSS) ölçeği ile korelasyonuna bakıldı. Güvenirlikte Cronbach alpha ve madde toplam korelasyonu incelendi. Bulgular: Faktör analizde iki ifadenin eĢ zamanlı olarak iki faktör kapsamına 0.30 faktör yükü ile girdiği görüldü; faktör yükleri arasındaki fark 0.10 olan bu ifadeler ile faktör yükü 0.30 olan bir diğer ifade ölçekten çıkarıldı. Bu ifadeler çıkarıldıktan sonra 21 ifadeli ölçek ile yeniden faktör analizi yapıldı. Bu analizde faktör 5 kapsamına yalnızca iki ifadenin girdiği görüldü; scree plot incelendi ve ölçeğin 4 faktörlü çözümlemesinin daha uygun olduğuna karar verildi. Dört faktörlü çözümlemede ölçekteki tüm ifadelerin faktör yükleri pozitif ve 0.30‘ün üzerinde idi. Toplam varyansın %60.94‘ünü açıklayan 4 faktörlü yapıda, faktörlerin öz değerleri sırasıyla 5.73, 3.24, 2.24, 1.57; faktör yükleri 0.33 ile 0.86 arasında; madde toplam korelasyon katsayıları >0.20 olup, cronbach alfa katsayısı 0.75 ile 0.87 arasında değiĢmekte idi. Ayırt edici geçerlikte durumluluk ve sürekli anksiyete Ģiddeti arttıkça CRA‘nın üç boyutunda (GYK, SS, FS) bakım vericilerin algıladıkları sıkıntının arttığı; yine uyku kalitesi düĢük olanlarda CRA‘nın iki boyutunda (GYK, SS) daha fazla sıkıntı yaĢamıĢtır. Ayrıca CRA‘nın finansal sıkıntı boyutu hasta yakınlarının ifade ettikleri gelir durumuna göre farklılık göstermiĢ, algılanan finansal sıkıntı gelir durumunu iyi olarak ifade edenlerde en az, kötü olarak ifade edenlerde en fazla olmuĢtur. YakınlaĢım/uzaklaĢım geçerliğinde CRA alt boyutlarından günlük yaĢamın kesintiye uğraması boyutu ile MSPSS alt boyut puanları arasındaki orta derecede ters yönlü iliĢki olduğu görülmüĢtür. Sonuç: CRA ülkemizdeki kanserli hastalara bakım veren aile üyelerinin yaĢam kalitelerinin değerlendirilmesinde kullanılabilecek geçerli ve güvenilir bir ölçektir. Anahtar Kelimeler: Bakım Verici Tepki Değerlendirme Ölçeği, güvenilirlik, geçerlilik 189 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir PEPTĠK ÜLSER TANISI ALAN BĠREYLERĠN YAġAM KALĠTESĠNĠN ĠNCELENMESĠ (Bildiri no:313; 26 Mart 2010 Cuma; 15 30 1730; Salon A; EriĢkin ve Çocuk Solunum Hastalıkları ve SYK) Derya SEVER * Handan ZĠNCĠR ** *Adıyaman Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu Öğretim Görevlisi Adıyaman Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu 02040 Adıyaman ** Erciyes Üniversitesi Atatürk Sağlık Yüksekokulu Öğretim Görevlisi Erciyes Üniversitesi Atatürk Sağlık Yüksekokulu Kayseri Amaç: Bu çalıĢma; Adıyaman il merkezindeki tedavi kurumlarına baĢvuran ve peptik ülser tanısı alan bireylerde peptik ülserin bireylerin yaĢam kalitesi üzerine etkilerini belirlemek amacıyla yapılmıĢ tanımlayıcı bir çalıĢmadır. Yöntem: AraĢtırmanın evrenini; Adıyaman il merkezindeki tedavi kurumlarının dahiliye polikliniğine baĢvuran peptik ülserli tüm bireyler oluĢturmaktadır. ÇalıĢma, 1 Kasım 2007 - 28 ġubat 2008 tarihleri arasında 270 birey üzerinde yapılmıĢtır. Adıyaman Valiliği Ġl Sağlık Müdürlüğü ve il merkezindeki tedavi kurumlarından resmi izin ve bireylerden de yazılı onam alınmıĢtır. Veri toplamada kiĢisel bilgi formu ve Ware tarafından geliĢtirilen, Türk toplumu için geçerlilik ve güvenilirliliği Pınar tarafından yapılan SF 36 YaĢam Kalitesi Ölçeği kullanılmıĢtır. Veriler, araĢtırmacı ve anketörler tarafından yüz yüze görüĢme tekniği ile toplanmıĢtır. Verilerin değerlendirilmesinde Independent (t), Tek Yönlü Varyans analizi (ANOVA), Kruskal-Wallis Varyans analizi, Mann-Whitney U testi kullanılmıĢtır. Bulgular: AraĢtırmaya katılan bireylerin yaĢ ortalaması 40.64±14.69‘dur. Bireylerin %57.0‘ı kadın, %62.2‘si ilkokul veya daha düĢük eğitim düzeyinde; %74.5‘i evli, %48.1‘i ev hanımı, %34.8‘i kendi ifadelerine göre gelir durumları kötü veya çok kötü düzeyde, %58.5‘i kentsel bölgede yaĢamakta ve %49.6‘sı göç etmiĢtir. Bireylerin %69.6‘sının stresli yaĢamı olduğu, %40.8‘nin sigara, %8.9‘nun alkol kullanma öyküsü olduğu, %79.1‘nin kahve ve %97.4‘ünün çay içme alıĢkanlığı olduğu saptanmıĢtır. Bireylerin %40.0‘ının peptik ülser dıĢında kronik bir hastalığı olduğu, %35.9‘u peptik ülser tanısı almadan önce ilaç kullandığı, kullanılan ilaçlarında %29.8‘i peptik ülserin etiyolojisinde yer alan ilaçlar olduğu belirlenmiĢtir. Bireylerin %44.4‘nün ailede peptik ülser hikayesi olduğu, %22.6‘sının A kan grubundan olduğu tespit edilmiĢtir. Histopatolojik inceleme sonucunda Helicobacter Pylori pozitifliği %59.3 olarak bulunmuĢtur. Peptik ülserli bireylerden ileri yaĢta olan, kadın olan, eğitim düzeyi düĢük olan, orta ve daha alt gelire sahip olan, kırsal bölgede yaĢayan, ev hanımı olan, eĢini kaybetmiĢ olanlarda yaĢam kalitesi alt ölçekleri ortalama puanları diğer gruplara göre daha düĢüktür. Sonuç: Peptik ülserli bireylerde yaĢın, cinsiyetin, gelirin, eğitim durumunun, medeni durumun, yaĢanılan yerin, mesleğin yaĢam kalitesini etkilediği ve gruplar arasındaki farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu bulunmuĢtur p<0.05). Anahtar kelimeler : Peptik ülser, yaĢam kalitesi 190 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir ĠSTANBUL’DA HUZUREVLERĠNDE YAġAYAN YAġLILARIN GÜNLÜK YAġAM AKTĠVĠTELERĠNĠN VE YAġAM KALĠTELERĠNĠN BELĠRLENMESĠ (Bildiri no: 320; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1330 1630; Ana Salon; Geriatrik sorunlar ve SYK) 1 Yrd.Doç.Dr. Hasan Hüseyin Eker, 2Doç.Dr. Emel Lülecioğlu, 2Yrd.Doç.Dr. Mustafa TaĢdemir 1 Ġstanbul Ġl Özel Ġdaresi /GümüĢhane Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu. GümüĢhane, 2Marmara Üniversitesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Ġstanbul Amaç: YaĢlılık bireylerin günlük yaĢam aktivitelerini yerine getirmede gerilemeye, dolayısıyla yaĢam kalitelerinde bozulmaya neden olmaktadır. Bu çalıĢmanın amacı kamuya ve özel sektöre ait huzurevlerinde kalan yaĢlıların yaĢam kalitelerine ve günlük yaĢam aktivitelerine etki eden faktörleri ortaya koymaktır. Yöntem: Kesitsel tipte bir çalıĢma olup basit rastgele yöntemle seçilen biri kamu diğerleri özel toplam yedi huzurevinde Kasım 2009-Ocak 2010 tarihleri arasında yapılmıĢtır. Kamu huzurevinde yaĢayanlardan iletiĢim kurulabilen 132 yaĢlının araĢtırmayı kabul eden 87‘si ile, özel huzurevlerinde kalanlardan iletiĢim kurulabilen 98 yaĢlının araĢtırmayı kabul eden 74‘ü ile yüz yüze görüĢülerek anketler doldurulmuĢtur. Anket formu sosyo-demografik özellikleri, özürlülük durumunu, yardımcı cihaz ve protez kullanım durumunu, kullanılan yardımcı cihazların neler olduğunu, doktor tarafından tanı konmuĢ hastalıkları içermektedir. Günlük yaĢam aktivitelerini değerlendirmek için, Enstrumental Günlük YaĢam Aktiviteleri ve KATZ günlük yaĢam aktiviteleri indeksi kullanılmıĢtır. YaĢam kalitesini değerlendirmek için WHOQOL – BREF Ölçeği kullanılmıĢtır. Veriler SPSS 11.5 paket programı ile değerlendirilmiĢ, istatistiksel analiz için Ki-Kare, Kruskal-Wallis Varyans Analizi, Mann-Whitney U, testleri kullanılmıĢtır. Bulgular: AraĢtırmaya katılanların yaĢ ortalamaları 74.3 ±9.59 olup, %54.0‘ ü kamu, %46.0‘sı özel huzurevinde kalmakta, %58.4‘ü erkek, %41.6‘sı ise kadındır. Özel huzurevinde kalanların kamuya ait huzurevinde kalanlara göre, tüm günlük yaĢam aktivitelerini yerine getirmede daha fazla bağımlı olduğu saptanmıĢtır. Özel huzurevinde kalanlarda çevresel alan puanı daha yüksek bulunurken, kamuya ait huzurevinde kalanlarda bedensel, ruhsal ve sosyal alan puanları daha yüksek bulunmuĢtur. Cinsiyete göre bakıldığında kadınların temizlik, alıĢveriĢ, ulaĢım, yemek hazırlama, yıkanma aktivitelerinde daha bağımlı olduğu saptanmıĢ (p<0.005), ancak yaĢam kalitesi puanları arasında fark saptanmamıĢtır. Diğer taraftan sigara içmeyenlerde ve herhangi bir özrü olanlarda bedensel alan puanı düĢük bulunmuĢtur. Özür bulunmasının incelenen tüm günlük yaĢam aktivitelerinde bağımlılığı artırdığı saptanmıĢtır. Günlük yaĢam aktivitelerinden temizlik, alıĢveriĢ, giyinme, tuvalet ihtiyacı, oturma-yatma-kalkma, yemeği kaptan alıp yemede bağımlı olanlarda çevresel alan dıĢındaki tüm yaĢam kalitesi puanları anlamlı derecede düĢük bulunmuĢtur. Büyük ve küçük abdestini kaçırma, yıkanma, yemek hazırlama, ulaĢımda bağımlı olanların ise tüm yaĢam kalitesi alanlarından düĢük puan aldığı saptanmıĢtır (p<0.005). Huzurevinde yaĢamaktan memnuniyeti değerlendiren yüz skalasından alınan puanlarla çevresel alan, ruhsal alan ve sosyal alan puanları arasında pozitif korelasyon saptanmıĢtır. Sonuç: YaĢlılara bakım hizmeti veren özel kurumlarda bedensel, ruhsal ve sosyal çevreyi, kamu kurumlarında ise fiziksel çevreyi iyileĢtirici ve günlük yaĢam aktivitelerindeki sınırlılıkları azaltıcı önlemlerin alınarak yaĢlıların kaliteli bir yaĢam sürmelerine yardımcı olunmalıdır. 191 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir KRONĠK KALP YETERSĠZLĠĞĠ ANKETĠNĠN (KKYA) TÜRKÇE SÜRÜMÜNÜN GEÇERLĠLĠK VE GÜVENĠRLĠK ÇALIġMASI (Bildiri no:322; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1330 1530; Salon C; Kardiyolojik sorunlar ve SYK) Emel Yılmaz* Erhan Eser** Cemil Gürgün*** Hakan Kültürsay*** *Celal Bayar Üniversitesi Manisa Sağlık Yüksekokulu, Manisa, Türkiye. **Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı, Manisa, Türkiye. ***Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kardiyoloji Anabilim Dalı, Ġzmir, Türkiye Amaç: Türkiye‘de kronik kalp yetersizliği (KKY) hastaları için geçerliliği gösterilmiĢ hastalığa özel bir yaĢam kalitesi ölçeği yoktur. Bu çalıĢmanın amacı özgün sürümü Ġngilizce olan ve orijinal adı The Chronic Heart Failure Questionnaire (CHQ) olan Kronik Kalp Yetersizliği Anketi‘nin (KKYA) Türk kültürüne uyarlanması ve geçerlilik ve güvenilirliğinin gösterilmesidir. Yöntem: Bu araĢtırma, metodolojik (geçerlilik ve güvenilirlik) tipte bir kültürel uyarlama çalıĢmasıdır. Kronik Kalp Yetersizliği Anketi‘nin Türkçe‘ye uyarlanmasında uluslararası kabul gören yöntemlerde belirtilen adımlar izlenmiĢtir. Anket 20 soru ve dört alt boyuttan oluĢmaktadır. Ölçeğin alt boyutları: dispne (5 soru), yorgunluk (4 soru), emosyonel durum (7 soru) ve hâkimiyet (4 soru) boyutlarıdır. Sorular 1 (en kötü)‘den 7‘ye (en iyi) kadar değer alan Likert tipi yanıt seçeneklerine sahiptir. Puan arttıkça yaĢam kalitesi de artar. AraĢtırmaya bir üniversite hastanesi kardiyoloji kliniğinde yatan, 18 yaĢ ve üstünde, bilinci açık, soruların tamamını yanıtlayabilecek yeterlilikte olan, Türkçe iletiĢim kurabilen, KKY tanısı konmuĢ ve araĢtırmaya katılmayı kabul eden 205 hasta alınmıĢtır. Ġlk uygulamadan 15 gün sonra anket aynı kiĢilere tekrar uygulanmıĢtır. Geçerlilik ve güvenilirlik analizlerinde doğrulayıcı yaklaĢım kullanılmıĢtır. Güvenirlik için Cronbach alfa, geçerlilik için faktör analizi kullanılmıĢtır. Ölçüt (kriter) Geçerliliği için NYHA sınıflaması, birleĢim-ayrıĢım geçerliliği için SF– 36 ve WHOQOL–100 Genel Sağlık ve YaĢam Kalitesi faseti kullanılmıĢtır. DeğiĢime duyarlılık etki büyüklüğü ile değerlendirilmiĢtir. Bulgular:AraĢtırmaya katılan hastaların yaĢ ortalaması 63.33±14.41 ve KKY tanısı aldıktan araĢtırmanın yapıldığı güne kadar geçen ortalama süre 4.09±3.38 yıldır. Hastaların %61.0‘ı erkek, %62.9‘unun NYHA kalp yetersizliği fonksiyonel sınıflaması III, %32.7‘sinin sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu (LVEF)<30, %53.7‘sinin koroner arter hastalığı, kalp kapak hastalığı, hipertansiyonu ve %35.1‘inin diyabet gibi KKY‘ye eĢlik eden süreğen bir hastalığının olduğu saptanmıĢtır. KKYA‘nin nin Cronbach alfa değerleri 0.72–0.94 aralığında bulunmuĢtur. KKYA‘nin Dispne alt boyutunda ilk uygulamada önemli sayılabilecek (%25) taban etkisi ve ikinci uygulamada (%19) tavan etkisi saptanmıĢtır. Her bir boyut ve toplam için gerek ilk gerekse ikinci uygulamada iç tutarlık göstergesi olarak kullanılan alfa değerleri de kabul edilebilir sınırlar içindedir (>0.70). Her bir soru tek tek çıkarıldığında ait olduğu boyutun alfa değeri yükselmemiĢtir, sorunlu soru yoktur. Doğrulayıcı faktör analizi KKYA‘nin orijinalindeki dört faktör yapısını desteklemiĢtir. Ölçeğin ölçüt ve yapı geçerliliği tatmin edici olarak bulunmuĢtur. KKYA'nin alt boyutları için önce-sonra değerlendirmeler arasındaki etki büyüklükleri sırasıyla Dispne için 0.55; Yorgunluk için 0.40; Duygudurum için 0.56; Hakimiyet için 0.13 bulunmuĢtur. Sonuç: Bulgular KKYA Türkçe sürümünün KKY‘li hastalarda geçerli ve güvenilir bir yaĢam kalitesi ölçeği olduğunu göstermektedir. Anahtar kelimeler: Kronik kalp yetersizliği, geçerlilik, güvenirlik, yaĢam kalitesi. 192 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir MIDAS YAġAM KALĠTESĠ ÖLÇEĞĠ TÜRKÇE SÜRÜMÜNÜN PSĠKOMETRĠK ÖZELLĠKLERĠ (Bildiri no:323; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1330 1530; Salon C; Kardiyolojik sorunlar ve SYK) Emel Yılmaz* Erhan Eser** Cevad ġekuri*** Hakan Kültürsay**** *Celal Bayar Üniversitesi Manisa Sağlık Yüksekokulu, Manisa, Türkiye. **Celal Bayar Üniversitesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı, Manisa, Türkiye. ***Özel Kent Hastanesi, Kardiyoloji Kliniği, Ġzmir,Türkiye. ****Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kardiyoloji Anabilim Dalı, Ġzmir, Türkiye Amaç: Bu çalıĢmada; özgün sürümü Ġngilizce ve orijinal adı Myocardial Infarction Dimensional Assessment Scale (MIDAS) (Miyokard Ġnfarktüsü (MI) Boyutsal Değerlendirme Ölçeği) olan ölçeğin Türkçe‘ye uyarlanması ve Türkçe sürümünün psikometrik özelliklerinin çözümlenmesi amaçlanmıĢtır. Yöntem: ÇalıĢma, metodolojik araĢtırmadır. MIDAS 35 soru ve yedi alt boyuttan (fiziksel aktivite, güvensizlik, duygudurum, bağımlılık, diyet, ilaç tedavisi ve yan etkiler) oluĢmaktadır. Sorular 5‘li Likert tipindedir. Ölçek puanları arttıkça algılanan yaĢam kalitesi kötüleĢmektedir. MIDAS‘ın Türkçe‘ye uyarlanmasında uluslararası kabul gören yöntemlerde belirtilen adımlar izlenmiĢtir. AraĢtırmaya Türkiye‘nin batı bölgesindeki iki hastanenin kardiyoloji kliniğine baĢvuran 18 yaĢ ve üstünde, bilinci açık, soruların tamamını yanıtlayabilecek yeterlilikte olan, Türkçe iletiĢim kurabilen, en az bir ay, en çok bir yıl önce MI geçirmiĢ ve araĢtırmaya katılmayı kabul eden 185 hasta alınmıĢtır. Tanımlayıcı analizlerde ölçek boyut skor ortalamaları ve standart sapmaları, taban ve tavan etkileri; güvenilirlik analizlerinde iç tutarlılık analizi (Cronbach alfa değeri); geçerlilik analizlerinde ise, kriter (ölçüt) geçerliliği ve yapısal geçerlilik yaklaĢımları kullanılmıĢtır. Ayrıca duyarlılık analizleri de yapılmıĢtır. Kriter geçerliliğinde, NHYA kalp yetersizliği sınıflaması, Kanada Kalp Cemiyeti Anjina Pektoris Sınıflaması (KKCAPS) kullanılmıĢ, yapısal geçerlilikte BirleĢim-AyrıĢım geçerliliği, bilinen gruplar geçerliliği yaklaĢımları ve faktör analizi kullanılmıĢtır. Bilinen gruplar geçerliliğinde sosyodemografik değiĢkenler ve BirleĢim-AyrıĢım geçerliliğinde boyutlar arası korelasyon makriksi ve SF-36 ölçeği ile karĢılaĢtırma yöntemi kullanılmıĢtır. Bulgular: Hastaların %82.2‘si erkek, yaĢ ortalaması 57.72±10.61 ve MI geçirdikten sonraki ortalama süre 2.87±2.98 aydır. AraĢtırma grubunun %47.0‘ının en az bir tane eĢlik eden hastalığı olduğu, %68.6‘sının ilk kez MI ve %29.2‘sinin hiperakut MI geçirdiği, %41.6‘sının koroner anjiografisinde tek damarının tıkalı olduğu ve %53.5‘inin MI‘dan sonra KA+PTCA+Stent uygulandığı saptanmıĢtır. MIDAS alt boyutlarının ortalama puanları, taban ve tavan etki yüzdeleri sırasıyla: fiziksel aktivite için: 44.73±24.09 (1.1-0.0); güvensizlik için: 35.30±24.77 (4.9-1.1); duygudurum için: 38.11±28.89 (9.72.2); bağımlılık için: 50.27±28.79 (7.6-1.6); diyet için: 39.68±31.61 (16.8-2.2); ilaç tedavisi için: 29.26±32.26 (35.7-6.5); yan etkiler için: 42.91±34.64 (22.7-5.9) dür. Ölçeğin iç tutarlılığı (alfa değeri) sırasıyla: fiziksel aktivite:0.90; güvensizlik:0.86; duygudurum:0.83; bağımlılık:0.79; diyet:0.84; ilaç tedavisi:0.84; yan etkiler:0.88‘dir. Her bir soru tek tek çıkarıldığında ait olduğu boyutun alfa değeri yükselmemiĢtir. Sorunlu soru yoktur. Ölçekte yer alan tüm maddeler kendi boyutlarıyla üst düzeyde anlamlı korelasyon vermiĢtir. Faktöriyel uyum geçerliliği destekler niteliktedir. BirleĢim-ayrıĢım geçerliliği açısından MIDAS‘ın benzer boyutları ile SF-36 alt boyutları arasında negatif yönlü anlamlı korelasyonlar bulunmuĢtur. Ölçüt geçerliliği ve duyarlılık analizlerinde ise MIDAS alt boyutları ile KKCAPS ve NHYA kalp yetersizliği sınıflaması arasında anlamlı iliĢki saptanmıĢtır (p<0.05). Sonuç: Bulgular, MIDAS Türkçe sürümünün geçerli ve güvenilir bir ölçek olduğunu ve klinikte uygulanabileceğini göstermektedir. Anahtar kelimeler: Miyokard infarktüsü, yaĢam kalitesi, geçerlilik, güvenirlik 193 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir KANSERLĠ HASTA YAKINLARININ YAġAM KALĠTESĠ (Bildiri no: 324; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1530 1730; Salon C; Meme Kanseri ve SYK) Hatice Karabuğa1, Rukiye Pınar2 1 Anadolu Sağlık Merkezi, 2Yeditepe Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, HemĢirelik ve Sağlık Hizmetleri Bölümü Amaç: Kanserli hastalara bakım veren aile üyelerinin yaĢam kalitesi (YK) ve yaĢam kalitesini etkileyen durumları değerlendirmektir. Yöntem: Kanser hastasına bakım veren 120 aile üyesi örneklemi oluĢturmuĢtur. Ailede birden fazla bakım veren olması durumunda, en fazla bakım veren araĢtırmaya dahil edilmiĢtir. YK Kanserli Hastalara Bakım Verenlerde YaĢam Kalitesi Ölçeği (CQOLC) ile değerlendirildi. Ölçek ile YK 4 alt boyutta (yük, rahatsızlık, finansal sıkıntı, pozitif adaptasyon) ve toplam olarak değerlendirilebilmektedir. Alt boyutların ve toplam ölçeğin puanı 0 ile 140 arasında değiĢir; yüksek puan daha iyi YK‘yı gösterir. Olguları tanıtıcı özellikler, yaĢam kalitesi ve yaĢam kalitesini etkileyen faktörler yüzdelik sayılar, ortalamalar ve/veya ortanca ile sunulmuĢtur. AraĢtırmada iki sayısal değer arasındaki iliĢki Pearson‘s momentler çarpımı korelasyon tekniği, iki bağımsız grup ortalamaları arasındaki fark bağımsız gruplar arası t testi; üç grup ortalamaları arasındaki fark Anova varyans analizi ile incelenmiĢtir. Bulgular: YaĢ ortalaması 44.7 olan olguların çoğunluğu kadın (%72.5), evli (%75.8), çocuk sahibi (%74.2) ve üniversite mezunu (%45)‘dur. Kadın olguların %47.1‘i ev hanımı, erkek olguların %81.8‘i serbest meslek sahibidir; olguların %53.3‘ünün ekonomik durumu iyi olup, %91.7‘sinin sosyal güvencesi bulunmakta, %63.3‘ü ise çalıĢmamaktadır. Olguların %95‘i aile üyesiyle birlikte yaĢamakta; %62.5 oranında bakım birden fazla kiĢi tarafından sürdürülmektedir. Aile üyelerinin %100‘ünün hastasına bakım verme nedeni ile yaĢamı olumsuz yönde etkilenmiĢtir; %98‘i psikolojik sağlığının, %9.2‘si fiziksel sağlığının bozulduğunu; %53.3‘ü genel olarak sorumluluklarını yerine getiremediğini, %30‘u çalıĢma hayatında, %15‘i aile yaĢamında ve %45‘i evlilik iliĢkisinde sorunlar yaĢadığını ifade etmiĢtir. Hasta yakınlarının yaĢam kaliteleri düĢük-orta derecede idi. Kadın bakım verenlerin, yaĢlı olanların, erkek hastaya bakanların, ekonomik durumu kötü olanların, baĢkalarından destek almayanların ve sorumluluklarını yerine getirmede güçlük yaĢayanların YK‘i daha düĢük bulundu. Bakım verenin kadın olması ve ailede baĢka bakım verenlerin olmaması YK‘nın yük boyutunda %49.4 (R2=0.244, p<0.001); ileri yaĢ rahatsızlık boyutunda %38.9 (R2=0.151, p<0.01) ve kötü ekonomik durum pozitif adaptasyon boyutu %20.7 (R2=0.043, p<0.05) ile finansal sıkıntı boyutunda %42.6 (R2=0.182, p<0.001) oranında belirleyici idi. YK‘nın toplamında, kadın cinsiyeti ve kötü ekonomik durumun birlikte belirleyicilik oranı %46.9‘dur (R2=0.220, p<0.001). Bakım verilen hastanın erkek olması rahatsızlık boyutunda %24.4 (R2=0.060, p<0.01); toplam YK‘de %19.6 (R2=0.038, p<0.05) oranında belirleyici rol oynadı. ―Sorumlulukları yerine getirmede güçlük yaĢamak‖ yük boyutunda %44.3 (R2=0.197, p<0.001); rahatsızlık boyutunda %28 (R2=0.078, p<0.01); finansal sıkıntı boyutunda %21.7 (R2=0.047, p<0.05) ve toplam YK‘de %39.5 (R2=0.156, p<0.001) oranında belirleyici oldu. Sonuç: Hasta yakınlarının YK‘ni artırmak için, bakım verenlerin (özellikle kadınların, yaĢlı ve hastası erkek olanların) desteklenmesi, olanaklar ölçüsünde, bu desteğin hem bakımın paylaĢılarak sürdürülmesi, hem de bakım dıĢındaki iĢlere yardım edilmesi Ģeklinde yapılması önerilmiĢtir. Hasta yakınlarına verilecek destek, bakım verenlerin aile/evlilik ve iĢ hayatında, ekonomik durumunda ve sorumluluklarını yerine getirmelerine yardımcı olacak Ģekilde farklı yöntemler geliĢtirilerek verilmeli; evde semptom yönetimi ile ilgili eğitim programları, aile üyelerinin sağlık bakım ekibi, akraba ve arkadaĢları tarafından desteklenmesi gibi farklı destek kaynaklarını içermelidir. 194 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir KANSERLĠ HASTALARA BAKIM VERENLERDE YAġAM KALĠTESĠ ÖLÇEĞĠ’NĠN (THE CAREGIVER QUALITY OF LIFE INDEX CANCER SCALE-CQOLC) TÜRK KANSERLĠ HASTA YAKINLARINDA GÜVENĠRLĠK VE GEÇERLĠĞĠ (Bildiri no: 325; 26 Mart 2010 Cuma; 1530 1730; Salon D; YaĢam Kalitesi Metodolojisi ve genel sorunlar) Hatice Karabuğa1, Rukiye Pinar2 1 Anadolu Sağlık Merkezi, 2Marmara Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi Amaç: ÇalıĢma ―Kanserli Hastalara Bakım Verenlerde YaĢam Kalitesi Ölçeği (The Caregiver Quality of Life Index Cancer Scale-CQOLC-)‘nin güvenirlik-geçerliğinin yapılması amacıyla metodolojik ve tanımlayıcı olarak yapılmıĢtır. Yöntem: Kanser hastasına bakım veren 120 aile üyesi örneklemi oluĢturmuĢtur. Ailede birden fazla bakım veren olması durumunda, en fazla bakım veren araĢtırmaya dahil edilmiĢtir. YaĢ ortalaması 44.7 olan olguların çoğunluğu kadın (%72.5), evli (%75.8), çocuk sahibi (%74.2) ve üniversite mezunu (%45)‘dur. Kadın olguların %47.1‘i ev hanımı, erkek olguların %81.8‘i serbest meslek sahibidir; olguların %53.3‘ünün ekonomik durumu iyi olup, %91.7‘sinin sosyal güvencesi bulunmakta, %63.3‘ü ise çalıĢmamaktadır. Olguların %95‘i aile üyesiyle birlikte yaĢamaktadır. Olgulara %62.5 oranında bakım birden fazla kiĢi tarafından sürdürülmektedir. AraĢtırma dil eĢdeğerliği, güvenirlik ve geçerlik olmak üzere üç aĢamada gerçekleĢtirilmiĢtir. Dil eĢdeğerliğinde çeviri-geri çeviri yöntemi; güvenirlik incelemesinde iç tutarlılık (Cronbach‘s alpha), zamana karĢı değiĢmezlik (test-retest); geçerlik incelemesinde ölçüt, ayırt edici, yakınlaĢım/uzaklaĢım geçerlik yöntemleri kullanıldı. Ölçüt geçerliğinde genel yaĢam kalitesi değerlendirmelerinde altın standart olarak kabul edilen SF-36 ölçüt olarak alındı, CQOLC ile SF-36‘daki fiziksel ve mental boyut arasındaki iliĢki incelendi. Ayırt edici geçerlikte öncelikle depresif olan ve olmayan olgular Beck depresyon ölçeği (BDÖ) puanları 17 kesme noktası alınarak bulundu, takiben CQOLC ölçeğinin depresif olan ve olmayanları ayırd edip etmediği değerlendirildi. YakınlaĢım/uzaklaĢım geçerliğinde CQOLC ile sosyal destek ve sürekli anksiyete arasındaki korelasyon incelendi, CQOLC ile algılanan sosyal destek arasında pozitif; CQOLC ile sürekli anksiyete arasında negatif yönde iliĢki olacağı öngörüldü. Bulgular: Çeviri-geri çeviri yöntemi ile Türkçeye adaptasyonu yapılan CQOLC ölçeğinin dil ve kültürel eĢdeğerliği ölçeği geliĢtirenler tarafından da onaylanmıĢtır. Ölçeğin güvenirliği; iç tutarlılık ve zamana karĢı değiĢmezlik ile incelenmiĢtir. Ġç tutarlılık cronbach‘s alpha katsayısı; zamana karĢı değiĢmezlik, bir baĢka ifade ile stabilite 15 gün ara ile incelenen test-retest korelasyon katsayısı ile hesaplanmıĢtır. Cronbach‘s alpha katsayısının alt boyutlar için 0.60 ile 0.89 arasında değiĢtiği (p: 0.000), ölçeğin toplamı için 0.88 (p: 0.000) olduğu; test-retest korelasyon katsayısının alt boyutlar için 0.84 ile 0.95 arasında değiĢtiği, ölçeğin toplamı için 0.96 olduğu görülmüĢtür (p: 0.000). Ölçeğin iç tutarlılık katsayıları, bir boyut dıĢında, tüm alt boyutlarda ve ölçeğin toplamında oldukça tatminkar, test-retest güvenirlik katsayıları mükemmel düzeydedir. Ölçüt geçerliğinde CQOLC ile SF-36‘daki fiziksel ve mental boyut arasında beklenen pozitif iliĢki bulunmuĢtur (r:0.53, p:0.000, r:0.57, p:0.000) Ayıredici geçerlikte öncelikle BDÖ ile depresyon belirlenmiĢ, olguların %42.5‘inin depresyon deneyimlediği; CQOLC‘un depresyonu olanları ayırdedebildiği görülmüĢtür (p:0.000). YakınlaĢım geçerliğinde CQOLC ile algılanan sosyal desteğin tüm boyutları (aile, arkadaĢ, özel insan boyutu) arasında pozitif (r:0.23, p:0.012, r:0.23, p:0.010, r:0.24, p:0.007), uzaklaĢım geçerliğinde CQOLC ile sürekli anksiyete arasında negatif beklenen anlamlı iliĢkiler mevcuttur (r:-0.24, p:0.007). Sonuç: CQOLC Türk kanserli hasta yakınlarında kullanılabilecek güvenilir ve geçerli bir ölçektir. 195 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir YĠNELEYEN AFTÖZ STOMATĠTTE DERMETOLOJĠ YAġAM KALĠTE ĠNDEKSĠ VE OHIP-14 ĠLĠġKĠSĠ (Bildiri no:327; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1330 1530; Salon B; Dermatolojojik sorunlar ve SYK) Nurhan Döner1, Ġlknur Kıvanç Altunay2, Gonca Mumcu3, Hale Cimilli4, Adem KöĢlü2 1 HaydarpaĢa Numune Eğitim ve AraĢtırma Hastanesi Dermatoloji Kliniği, Ġstanbul, Asistan Dr. 2 ġiĢli Etfal Eğitim ve AraĢtırma Hastanesi Dermatoloji Kliniği, Ġstanbul, Doç. Dr. 3 Marmara Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Sağlık BiliĢimi ve Teknolojileri AD, Ġstanbul, Doç. Dr. 4 Marmara Üniversitesi, DiĢhekimliği Fakültesi, Endodonti Bilim Dalı, Ġstanbul, Doç. Dr. Amaç : Yineleyen aftöz stomatit (YAS) yılda en az 3 kez tekrarlayan, tek veya çok sayıda ağrılı ülsere mukozal lezyonlar olarak tanımlanmaktadır. Bu çalıĢmanın amacı YAS hastalarında oral sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesi ile dermatoloji genel yaĢam kalitesi arasındaki iliĢkiyi incelemektir. Yöntem: ÇalıĢmaya 60 YAS (K/E:38/22, yaĢ ort. 33,7;) hastası alındı. Hastalara sosyodemografik özellikler, aft öyküsü, ağrı durumu (visual analouge scale, VAS), dermatoloji yaĢam kalite indeksi (DYKĠ), Oral health impact profile-14 (OHIP-14) içeren anket uygulandı. Hastaların oral muayenesi yapılarak aftların karakteri, sayısı, yerleĢim yeri kaydedildi ve aftların çapı ölçüldü. Ayrıca, hastalar diĢ hekimi tarafından muayene edilerek hastaların dental ve periodontal sağlıkları değerlendirildi. Bulgular: ÇalıĢmaya katılanların %95,1‘inde minör aft tespit edilmiĢ olup; aftların %27,89‘u alt dudak mukozasında, % 14,28‘i dil kenarı ve üzerinde bulunmaktaydı. Aftların ülsere çapları 6,98±5,53 olarak ölçüldü (birden fazla aftı bulunan hastalarda aft çapları toplamı alınmıĢtır). ÇalıĢmamızda VAS skoru ile OHIP-14 (r=0,44; p=0,00), aft (r=0,33; p=0,08), aftın çapı (r=0,48; p=0,00) arasında pozitif yönde iliĢki tespit edildi. OHIP-14 skoru (21.25±9.44) ile DYKĠ (2.41±3.31) skoru arasında da (r=0.27; p=0.03) anlamlı pozitif yönde iliĢki saptandı (r=0.3; p=0.03). Dental ve periodontal indeksler ile anlamlı iliĢki tespit edilmedi. Sonuç: Ağrı, yineleyen aftöz stomatit hastalarında yaĢam kalitesini olumsuz etkileyen en önemli faktördür. Oral mukozal hastalıklara özgü olarak geliĢtirilen OHIP-14 ölçeği YAS‘ın yaĢam kalitesi üzerine etkilerinin değerlendirilmesinde genel yaĢam kalite ölçeklerine göre daha duyarlıdır. 196 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir BEHÇET HASTALIĞINDA YAġAM KALĠTESĠNĠN DEĞERLENDĠRĠLMESĠ (Bildiri no:329; 26 Mart 2010 Cuma; 13 30 1530; Salon C; Romatolojik sorunlar ve SYK) Zeynep Erdoğan1, Rukiye Pınar2, Vedat Hamuryudan3 1 Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi HemĢirelik Bölümü 2 Yeditepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, HemĢirelik ve Sağlık Hizmetleri Bölümü 3 Ġstanbul Üniversitesi CerrahpaĢa Tıp Fakültesi Ġç Hastalıkları Anabilim Dalı Romatoloji Bilim Dalı Amaç: Bu çalıĢma Behçet hastalarında yaĢam kalitesi ve yaĢam kalitesini etkileyen faktörleri incelemek amacıyla yapıldı. Methot: ÇalıĢmanın örneklemini 200 Behçet hastası oluĢturdu. Hastaların yaĢam kaliteleri hastalığa özgü (BD-QoL) ve genel yaĢam kalitesi (SF-36) ölçekleriyle, depresyon durumları da Beck Depresyon Ölçeği‘yle (BDÖ) değerlendirildi. BD-QoL, son bir ay içindeki yaĢam kalitesini değerlendiren 30 maddelik bir ölçektir. Negatif değerlendirmeye sahip olup, yüksek puanlar düĢük yaĢam kalitesini gösterir. SF-36, fiziksel ve mental olmak üzere iki ana boyut; fiziksel fonksiyon, sosyal fonksiyon, fiziksel sorunlara bağlı rol kısıtlamaları, emosyonel sorunlara bağlı rol kısıtlaması, mental sağlık, enerji (vitalite), ağrı ve genel sağlık algısı olmak üzere 8 alt boyutu içerir. Ölçek puanları en düĢük puandan en yüksek puana kadar 0 ile 100 arası değiĢen değerler alır. BDÖ, depresyon riskini belirlemek ve depresif belirtilerin düzeyini ölçmek amacıyla geliĢtirilmiĢ, 21 ifade içerir. BDÖ için kesme noktaları az veya yok (0–9), hafif (10–16), orta(17–29), ve Ģiddetli (30–63) olarak değerlendirilir. Veriler SPSS 11,5 programıyla değerlendirildi. Bulgular: BD-QOL ve SF-36 ile değerlendirilen yaĢam kalitesi ortalama puanları oldukça düĢük bulundu. Sosyodemografik özelliklerden düĢük gelir düzeyi ve öğrenim durumunun yaĢam kalitesini etkilediği bulundu. Hastaların % 36‘sında depresif duygu durum saptandı. Depresyon, hastalık aktifliği, eĢlik eden kronik hastalık varlığı, tedavi alma, yorgunluk, eklem tutulumu, baĢ ağrısı, oral ve genital ülserlerin yaĢam kalitesini önemli derecede etkilediği bulundu. Bunlar arasında depresyon, hastalık aktifliği, yorgunluk ve eklem tutulumunun diğer faktörlere göre yaĢam kalitesini çok daha fazla etkilediği saptanmıĢtır. Sonuç: Behçet hastalarının yaĢam kalitesinde hastalık ile ilgili faktörlerin daha belirleyici olduğu görülmüĢtür. 197 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir KRONĠK HEPATĠT B YAġAM KALĠTESĠ ÖLÇEĞĠ’NĠN GEÇERLĠK VE GÜVENĠRLĠĞĠ (Bildiri no:334; 26 Mart 2010 Cuma; 15 30 1730; Salon D; YaĢam Kalitesi Metodolojisi ve genel sorunlar) Rukiye Pınar* , Nursen Palaz** *Yeditepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, HemĢirelik ve Sağlık Hizmetleri Bölümü ** S.B. Trabzon Eğitim ve AraĢtırma Hastanesi GiriĢ ve Amaç: Spiegel ve arkadaĢları tarafından 2007 yılında geliĢtirilen Kronik Hepatit B YaĢam Kalitesi Ölçeği (The Hepatitis B Quality of Life Instrument, Version 1.0-HBQOL), 5‘li likert tipi puanlamaya sahip 31 ifade içermektedir. Ölçek ile yaĢam kalitesi total olarak; ayrıca ruhsal iyi olma, beklenen endiĢeler, yaĢama gücü, damgalanma, savunmasızlık, bulaĢtırma endiĢesi ve virüse tepki olmak üzere 7 boyutta değerlendirilebilir. Alt boyut puanları, o boyuttaki ifadelere verilen yanıtların toplanıp ifade sayısına bölünmesi ile ölçeğin total puanı 31 ifadeye verilen yanıtların toplanıp 31‘e bölünmesi ile hesaplanır; hem alt boyutlar hem da total ölçek için hesaplanan ortalama puanlar yüzdelik sisteme dönüĢtürülür. Ölçekte alınan puan arttıkça yaĢam kalitesi artar. Bildiğimiz kadarıyla, ülkemizde kronik hepatitli hastalarda yaĢam kalitesinin değerlendirilmesinde kullanılabilecek Türkçe bir araç bulunmamaktadır. Bu çalıĢma HBQOL geçerlik ve güvenirliğini saptamak amacıyla yapıldı. Yöntem: Ölçeğin kullanım izni alındıktan ve çeviri-geri çeviri yöntemi ile dil eĢderliği yapıldıktan sonra, araĢtırma 84 inaktif HBsAg taĢıyıcısı ile 76 kronik hepatit B hastası üzerinde yapıldı. Geçerlik incelemesi faktör analizi, yakınlaĢım geçerliği ve ayıredici geçerlik yöntemleri ile; güvenirliği Cronbach alpha ve test-retest korelasyonu incelenerek yapıldı. Bulgular: Yapı geçerliğinde ölçek orijinaline uygun olarak özdeğeri sırasıyla 3.26, 4.62, 2.39, 3.57, 2.35, 1.56 olan ve toplam varyansın %65.8‘ini açıklayan 6 faktörlü yapı gösterdi. Faktör kapsamına giren tüm ifadelerin faktör yükleri pozitif olup, 0.45 ile 0.89 arasında değiĢmekte idi. YakınlaĢım geçerliğinde ise; SF-36‘daki iki ana boyut ile HBQOL‘nun toplamı arasındaki korelasyona bakıldı ve HBQOL ölçeği ortalama puanları ile SF-36‘daki fiziksel (r=0.53) ve mental boyut (r=0.60) puanları arasında anlamlı iliĢkilerin olduğu bulundu. Ayırd edici geçerlik analizinde ise, HBQOL ölçeğinin aktif hepatit B ve inaktif HBsAg taĢıyıcısı olanları ayırd edemediğini belirlendi (p=0.399). Güvenirlik incelemesinde, Cronbach‘s alpha katsayısının alt boyutlar için 0.40-0.91 arasında değiĢtiği, ölçeğin totali için 0.93 olduğu; test-retest korelasyon katsayısının alt boyutlar için 0.92 ile 0.98 arasında değiĢtiği, ölçeğin toplamı için 0.98 olduğu görüldü. Sonuç: Türkçe HBQOL‘nun geçerlik ve güvenirlik sonuçları genel olarak tatmin edici düzeyde bulunmuĢtur. 198 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir SAĞLIĞI GELĠġTĠRĠCĠ YAġAM TARZI VE ÖZ ETKĠLĠLĠK-YETERLĠLĠK DURUMUNUN SOSYOEKONOMĠK DURUM ĠLE ĠLĠġKĠSĠ (Bildiri no:336; 26 Mart 2010 Cuma; 13 30 1530; Salon D; Halk sağlığı / ĠĢ sağlığı ve SYK) Yrd.Doç.Dr. Belgin AKIN1, Ferdane TaĢ Koçoğlu2 1 Selçuk Üniversitesi Konya Sağlık Yüksekokulu, 2Selçuk Üniversitesi Konya Sağlık Yüksekokulu, Halk Sağlığı HemĢireliği -Yüksek lisans Amaç: KiĢinin içinde bulunduğu ekonomik durum ve sosyal çevresi bireyin harekete geçiĢinde etkilidir. Sosyo-ekonomik düzeyi düĢük bireylerin sağlıklı yaĢam biçimi davranıĢlarına sahip olma ve sürdürme olasılıkları daha düĢüktür. Bu nedenle bireysel davranıĢ değiĢikliğine yönelik giriĢimlerin baĢarısızlığa uğrama olasılığı da yüksektir. Sağlığı geliĢtirici davranıĢ değiĢiklikleri oluĢturmada bireyin zihinsel algısı dıĢında, sosyoekonomik faktörler de önemlidir. Konya kent merkezinde sağlığı geliĢtirici yaĢam tarzı ve öz-etkililik-yeterlilik durumunun sosyoekonomik durum ile iliĢkisinin incelenmesi amacına yönelik olan bu araĢtırma kesitsel türdedir. Yöntem: AraĢtırmanın çalıĢma grubunu 18-64 yaĢ arası, okuryazar ve araĢtırmaya katılmayı kabul eden 248 kiĢi oluĢturmuĢtur. Verilerin toplanmasında bireylerin sosyoekonomik durumlarını değerlendirmek için bir anket formu, ―Sağlıklı YaĢam Biçimi DavranıĢları (SYBD) Ölçeği ve ―Öz-EtkililikYeterlik Ölçeği (ÖEYÖ)‖ kullanılmıĢtır. Sağlıklı yaĢam biçimi davranıĢları ölçeği (SYBDÖ) Walker, Sechrist ve Pender (1987) tarafından geliĢtirilmiĢtir ve bireyin sağlıklı yaĢam biçimi ile iliĢkili olarak sağlığı geliĢtiren davranıĢları ölçer. Bu ölçeğin ülkemiz için geçerlik ve güvenirlik çalıĢmaları Esin (1997) tarafından yapılmıĢtır. Öz-Etkililik-Yeterlilik Ölçeği (ÖEYÖ) Sherer ve arkadaĢları (1982) tarafından geliĢtirilmiĢtir ve bireyin öz etkililik yeterlilik düzeyini ölçer. Gözüm ve Aksayan (1999) tarafından Türkçe‘ye uyarlanan ölçek öz değerlendirmeye dayalıdır. Veriler araĢtırmacı tarafından ev ziyaretleri ve yüz yüze görüĢme yöntemi ile toplanmıĢtır. Ġstatistiksel analizlerde sayı, yüzde, ortalama, standart sapma yanında Student t testi, Tek yönlü Varyans analizi (Anavo) ve Pearson‘s korelasyon analizi kullanılmıĢtır. Bulgular: Dul ve ayrı yaĢayan, eğitim düzeyi düĢük, doğum yeri köy olan, geniĢ ailede yaĢayan ve sağlığını kötü+orta algılayan bireylerin SYBD benimsememe ve sürdürmemede risk grubu olduğu saptanmıĢtır. YaĢın SYBD‘de önemli bir faktör olmadığı, hane reisinin ve annesinin eğitim düzeyi düĢük olan, yaĢadığı evin sahibi olmayan ve oda sayısı az olan evlerde yaĢayan bireylerin dezavantajlı olduğu görülmüĢtür. Geliri yoksulluk sınırının altında olan, ekonomik durumunu kötü olarak algılayan, sınıfsal konumu mavi yakalı olan ve Karatay bölgesinde yaĢayanların SYBD‘ yi uygulama ve ÖEY yönünden dezavantajlı olduğu bulunmuĢtur. SYBD ve ÖEY puanları arasında çok zayıf-zayıf ya da orta derecede bir korelasyon olduğu saptanmıĢtır. Ġki bölge için elde edilen veriler incelendiğinde Konya kent merkezinde SYBD ve ÖEY yönünden sosyoekonomik eĢitsizlikler yaĢandığı sonucuna varılmıĢtır. Sonuç: Sosyoekonomik durumun SYBD ve ÖEY üzerine önemli etkiye sahip olduğu ve düĢük sosyoekonomik düzeydekilerin dezavantajlı olduğu sonucuna varılmıĢtır. Sağlığı geliĢtirmeye yönelik faaliyetlerde ÖEY yanında sosyoekonomik durumun göz önünde bulundurulması yararlı olacaktır. Anahtar Sözlükler: Sağlıklı yaĢam biçimi davranıĢları; öz etkililik yeterlilik; sosyoekonomik durum; yetiĢkinler. 199 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir BEHÇET HASTALARINDA PROSPEKTĠF ĠZLEMDE ORAL ÜLSER AKTĠVĠTESĠ VE ORALSAĞLIKLA ĠLĠġKĠLĠ YAġAM KALĠTESĠ DÜZEYĠNDEKĠ DEĞĠġĠMLER (Bildiri no:337; 26 Mart 2010 Cuma; 13 30 1730; Ana Salon; Ağız-DiĢ Sağlığı ve SYK) 1 Gonca Mumcu, 2Nevsun Inanc, 3Ümit Karaçaylı, 4 Hale Cimilli, 1Nur Sisman, 5 Tülin Ergun, 2 Haner Direskeneli 1 Sağlık Bilimleri Fakültesi, Sağlık Yönetimi Bölümü, 2Tıp Fakültesi Romatoloji BD ve 5Dermatoloji Bilim Dalı, 3Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Ağız, DiĢ, Çene Hast ve Cerr. AD, Ankara, 4DiĢhekimliği Fakültesi, DiĢ hastalıkları ve Tedavisi AD, Marmara Üniversitesi, Ġstanbul. Amaç: Bu araĢtırmanın amacı Behçet hastalarında (BH) prospektif izlemde, oral sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesi ölçeğine göre minimal klinik olarak önemli iyileĢme (minimal clinical important improvement) ile oral ülser aktivitesi arasındaki iliĢkiyi incelemektir. Yöntem: Bu prospektif araĢtırmaya 91 BH‘sı (K/E: 54 ⁄ 37, yaĢ ort.: 40.18±10.19 yıl) dahil edildi. Oral ülser aktivitesi Kompozit indeks skoru (KI) ile değerlendirildi. KI skorunun ağrı (KI-ağrı) ve fonksiyonel durum (KI-fonksiyon) alt grup puanları da hesaplandı. Oral sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesi oral health impact profile-14 (OHIP-14) ile incelendi. BaĢlangıç ve kontrol muayeneleri arasındaki süre 6.01±4.4 olarak belirlendi. Hastaların konrol muayenelerinde de bu indeksler tekrardan değerlendirildi. OHIP-14 ölçeğine göre minimal klinik olarak önemli iyileĢme değeri hesaplandı ve bu değere göre hastalar sınıflandırıldı. Bulgular: Prospektif izlemde, BH‘larının %23.1‘inin (n=21) baĢlangıç ve kontrol OHIP-14 puanlarına göre iyileĢmenin olduğu belirlendi. Bu grupta kolĢisin kullanan hastaların %21.9‘u ve immunsupresif kullanan hastaların % 25‘i yer aldı (p=0.07). Bu iyileĢen gruptaki hastaların baĢlangıç ve kontrol dönemindeki KI puanlarının (7.50±6.11 ve 1.94±2.04) iyileĢemeyen gruba (10.33±5.18 ve 9.84±4.53) göre daha düĢük olduğu belirlendi (p=0.042 ve p=0.000). Baslangıçta (n=9) ve kontrol muayenesinde (n=13) oral ülseri olmayanlarda KI skoru 0±0 puan olarak belirlendi. Sonuçlar: KI skoru aktif oral ülseri olmayan hastalarda ―0‖ puan olarak hesaplanmaktadır ve oral ülserin aktivitesine bağlı olarak değiĢmektedir. Buna ek olarak, hastanın kendisini daha iyi hissettiği durumda da bu indeks puanının düĢtüğü görülmektedir. Klinik araĢtırmalar açısından objektif değerlendirme olan KI ile subjektif değerlendirme olan OHIP-14‘ün birlikte kullanımı hekime hasta hakkında daha ayrıntılı bilgi sunmaktadır. 200 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir BEHÇET HASTALARI VE REKÜRENT AFTÖZ STOMATĠTLĠ HASTALARDA ORAL SAĞLIKLA ĠLĠġKĠLĠ YAġAM KALĠTESĠ (Bildiri no:338; 26 Mart 2010 Cuma; 13 30 1730; Ana Salon; Ağız-DiĢ Sağlığı ve SYK) 1 Gonca Mumcu, 2Nevsun Inanc, 3Umit Karacayli, 4 Hale Cimilli, 1Nur Sisman, 5 Tülin Ergun, 2 Haner Direskeneli 1 Sağlık Bilimleri Fakültesi, Sağlık Yönetimi Bölümü, 2Tıp Fakültesi Romatoloji BD ve 5Dermatoloji Bilim Dalı, 3Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Ağız, DiĢ, Çene Hast ve Cerr. AD, Ankara, 4DiĢhekimliği Fakültesi, DiĢ hastalıkları ve Tedavisi AD, Marmara Üniversitesi, Ġstanbul. Amaç: Bu araĢtırmanın amacı Behçet hastaları (BH) ve rekürrent aftöz stomatitisi (RAS) olan hastalarda oral ülser aktivitesi ve oral sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesi düzeyini incelemektir. Yöntem: Bu kesitsel araĢtırmaya aktif oral ülseri olan 79 BH‘sı (K/E: 43 ⁄ 36, yaĢ ort.: 37.4 ±11.9 yıl) ve 31 RAS‘li hasta (K/E: 21/10, yaĢ ort.: 33.53±10.51 yıl) dahil edildi. BH‘ları kolĢisin veya immunsupresif ile tedavi edilirken, RAS‘li hastalar sadece lokal tedaviler almaktaydı. Son 3 aydır aktif oral ülseri olan bu hastaların oral ülser sayısı, iyileĢme süresi, aktiviteyi değerlendiren Kompozit indeks skoru (KI) ile değerlendirildi. KI skorunun ağrı (KI-ağrı) ve fonksiyonel durum (KI-fonksiyon) alt grup puanları da hesaplandı. Oral sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesi oral health impact profile-14 (OHIP-14) ile incelendi. Aktif oral ülseri olan hastalarda faktör analizi ile yeniden tanımlanan OHIP-14 sorularının fiziksel, psiko-sosyal ve psikolojik alt grup puanları da hesaplandı. Bulgular: RAS‘li hastalarda KI skoru, OHIP-14 puanı ve oral ülser sayısının BH‘larına göre daha yüksek olduğu görüldü (RAS: 6.94±2.19, 35.67±9.98 ve 7.58±5.27, BH: 6.02±2.05, 19.37±15.20 ve 5.07± 3.11)(p=0.040, p=0.00 ve p=0.018). OHIP-14 puanları BH‘larında oral ülser sayısı (r=0.46 p=0.000) ile RAS‘lı hastalarda ise oral ülserlerin iyileĢme süresi (r=0.43 p=0.015) ile iliĢkili olduğu belirlendi. BH ve RAS‘li hastalarda KI skorunun OHIP-14 fiziksel fonksiyon, OHIP-14 psikososyal ve OHIP-14 psikolojik alt grup puanları ile iliĢkili olduğu da belirlendi (BH: r=0.76 p=0.000, r=0.52 p=0.000, r=0.57 p=0.000 ve RAS: r=0.62 p=0.000, r=0.38 p=0.032, r=0.46 p=0.008). Sonuçlar: Topikal tedavi alan RAS‘li hastalarda yaĢam kalitesi düzeyinin BH‘larına göre daha kötü düzeyde olduğu belirlendi. Hem BH‘larında hemde RAS‘li hastalarda OHIP-14 puanlarının hastalık aktivitesine uyumlu olduğu ve hasta izlem çalıĢmalarında aktivite indeksi ve yaĢam kalitesi indeksinin birlikte kullanımının uygun olduğu görüldü. 201 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir BEHÇET HASTALARINDA DENTAL VE PERĠODONTAL TEDAVĠLER ĠLE ORAL SAĞLIKLA ĠLĠġKĠLĠ YAġAM KALĠTESĠ (Bildiri no:339; 26 Mart 2010 Cuma; 13 30 1730; Ana Salon; Ağız-DiĢ Sağlığı ve SYK) Ümit Karacayli1, Gonca Mumcu2, Salih Pay3, Haner Direskeneli4, 1 Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Ağız, DiĢ, Çene Hast ve Cerr. AD, Ankara., 3Tıp Fakültesi, Romatoloji Bilim Dalı, 2 Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Sağlık Yönetimi Bölümü, 4 Tıp Fakültesi, Romatoloji Bilim Dalı, Ġstanbul. Amaç: Bu araĢtırmanın amacı, Behçet hastalarında (BH) dental ve periodontal tedaviler sonrasında oral sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesi düzeyini incelemektir. Yöntem: BH‘larının sistemik tedavi protokolleri değiĢtirilmeden 29 BH‘sının (K/E:15/14, yaĢ.ort.:39.6±6.9 yıl) dental ve periodontal tedavileri yapılırken, kontrol grubu olan 29 BH‘sına (K/E: 15,14, 39.4±10.6 yıl) sadece oral hijyen eğitimi verilerek takip edildi. Hastalar tedavi öncesi ve tedaviden 6 ay sonra muayene edilerek. Oral ülser aft aktivitesinin değerlendirilmesi için Kompozit indeks (KI) kullanıldı. Oral sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesi ise Oral health impact profile-14 (OHIP-14) ile değerlendirildi. Bulgular: Tedavi öncesi dönemde, oral aft sayısının tedavi grubunda (4.86±3.20) ve kontrol grubunda (3.72±2.42) benzer olduğu görüldü (p=0.134). Buna karĢın tedavi grubunun iyileĢme süresinin (9.68±3.75) kontrol grubuna göre (7.19±2.47) daha uzun olduğu belirlendi (p=0.008). KI ve OHIP-14 puanlarının ise tedavi grubunda (7.56±1.37 ve 40.17±8.49) kontrol grubuna (4.26±2.95 ve 21.20±15.90) göre daha yüksek olduğu tespit edildi (0.000). Tedavi ve kontrol grubunda, OHIP-14 puanın oral aft sayısı ile iliĢkili olduğu belirlendi (Tedavi: r=0.48 p=0.008; Kontrol: r=0.30 p=0.033). Ayrıca her iki grupta da OHIP-14 puanı KI-ağrı ve KI-fonksiyon alt grup puanlarıyla iliĢkili olduğu tespit edildi (Tedavi: r=0.77 p=0.000 ve r=0.82 p=0.000; Kontrol: r=0.87 p=0.000 ve r=0.89 p=0.000). Tedavi grubunda tedaviden 6 ay sonra, oral aft sayısının (1.93±1.48) ve OHIP-14 puanının (34.17±11.60) tedavi öncesine (4.86±3.20 ve 40.17±8.49) göre azaldığı belirlendi (p=0.000 ve p=0.021). Sonuçlar: Behçet hastalarında, yaĢam kalitesi düzeyine aftın aktivitesi, ağrı ve fonksiyonel durumun etkili olduğu belirlendi. Dental ve periodontal tedavilerle oral sağlığın iyileĢtirilmesi ve oral ülser sayısının azaltılması oral sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesi düzeyinin olumlu yönde değiĢtirdiği görüldü. 202 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir ANAOKULU ÇOCUKLARINDA ORAL SAĞLIKLA ĠLĠġKĠLĠ YAġAM KALĠTESĠ DÜZEYĠNĠN ĠNCELENMESĠ (Bildiri no:340; 26 Mart 2010 Cuma; 13 30 1730; Ana Salon; Ağız-DiĢ Sağlığı ve SYK) Ümit Karaçaylı1, Gonca Mumcu2, Nilüfer Bora3, Ġnci Oktay4, Hale Cimilli5, Nur ġiĢman2. 1 Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Ağız, DiĢ, Çene Hast ve Cerr. AD, Ankara. AD, Ankara, 2Marmara Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Sağlık Yönetimi Bölümü, Istanbul, 3DiĢdoktoru, Toplum Ağız ve DiĢ Sağlığı, Istanbul, 4Yeditepe Üniversitesi, DiĢhekimliği Fakültesi, Toplum Ağız ve DiĢ Sağlığı Bilim Dalı, 5DiĢhekimliği Fakültesi, DiĢ Hastalıkları ve Tedavisi AD, Marmara Üniversitesi, Ġstanbul. Amaç: Bu araĢtırmanın amacı anaokulunda eğitim alan 5-6 yaĢ grubu çocuklarda oral sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesi düzeyini incelemek, iliĢkili olduğu faktörleri tanımlamak ve Early childhood oral health impact profile scale (ECOHIS) anketini Türkçe geçerlilik ve güvenilirliğini değerlendirmektir. Yöntem: Bu kesitsel araĢtırmaya 5 yaĢ grubunda yer alan toplam 191 (E/K: 111/88) çocuk katıldı. Oral sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesini ECOHIS ile değerlendirildi. Bu ölçeğin çocuk ve aile ile ilgili alt grup puanları hesaplandı. Bulgular: AraĢtırma grubunda ECOHIS puanı 19.31±6.03, ECOHIS—çocuk alt grup puanı 12.43±4.45 ve –aile alt grup puanı 6.91±2.68 olarak bulundu. ECOHIS puanın oral sağlığın ―kötü‖ olduğu bildirilen grubun (26.0±9.27) ―iyi‖ (18.20±5.22) olduğunu bildiren gruba göre daha yüksek olduğu belirlendi (p=0.000). DiĢte ―ağrısı olan‖ çocukların ECOHIS-çocuk puanın (14.45±5.74) ―ağrısı olmayan‖ gruba göre (11.73±3.80) yüksek olduğu belirlendi (p=0.004). Tedavi nedeniyle cerrahi kliniğine baĢvuran çocukların (n=19, 23.60±6.51) anaokulu çocuklarına göre (n=180, 19.0±5.93) puanının yüksek olduğu belirlendi (p=0.021). Ağız kokusu olan çocuklarda ECOHIS-aile puanının (8.90±2.37) olmayanlara göre (6.75±2.66) daha yüksek olduğu görüldü (p=0.014). Ġç tutarlığı için Cronbach-alfa değeri hesaplandı. ECOHIS için 0.8286, ECOHIS-aile alt grubu için 0.8004 ve ECOHIS-çocuk alt grubu içinse 0.8012 olarak belirlendi. Test-tekrar test değerlendirilmesi grubun %10‘unda 2 hafta sonra yapıldı. Anket tekrar uygulandığında benzer sonuçlar elde edildi ve tekrarlanabilir olduğu belirlendi (p>0.05). Sonuçlar: ECOHIS‘in 5 yaĢ grubu çocuklarda klinik durumla iliĢkili olduğu ve Türkçe formunun geçerliliği ve güvenilirliğinin olduğu belirlendi. 203 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir ĠRREVERSĠBLE PULPĠTĠS VE PERĠKORONĠTĠS’LĠ HASTALARDA AĞRI VE ORAL SAĞLIKLA ĠLĠġKĠLĠ YAġAM KALĠTESĠ ĠLĠġKĠSĠ (Bildiri no:342; 26 Mart 2010 Cuma; 13 30 1730; Ana Salon; Ağız-DiĢ Sağlığı ve SYK) Hale Cimilli1, Ümit Karacayli2, Nur ġiĢman3, Nevin Kartal1, Gonca Mumcu3 1 DiĢhekimliği Fakültesi, DiĢ Hastalıkları ve Tedavisi AD, Marmara Üniversitesi, Ġstanbul, 2Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Ağız, DiĢ, Çene Hast ve Cerr. AD, Ankara, 3Marmara Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Sağlık Yönetimi Bölümü, Ġstanbul. Amaç: Bu araĢtırmanın amacı irreversible pulpitisli ve perikoronitis‘li hastalarda ağrı ve oral sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesi arasındaki iliĢkiyi incelemektir. Yöntem: Bu kesitsel çalıĢmaya sadece irreversible pulpitisi olan 50 hasta (K/E: 22/28 yaĢ ort.:35.6±11.8 yıl) ve 38 perikoronitis (K/E:21/17, yaĢ ort.:26.3±9.08 yıl) olan hasta dahil edildi. Ağrı; görsel ağrı skalası ve Dental Pain (DePain) anketi ile oral sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesi ise Oral health impact profile-14 (OHIP-14) ile değerlendirildi. DePain anketi, ağrının farklı yönlerini ve karakteristik özelliğini tanımlamamk için geliĢtirilen 13 sorudan oluĢan bir değerlendirme yöntemidir. Ağrı ve yaĢam kalitesi anketleri tedaviden 30 dakika önce hastalar tarafından dolduruldu. Bulgular: DePain anketine göre irreversible pulpitisli hastalar ağrının diĢlerinde olduğunu (%100), çevre dokulara yayıldığını (%92), soğukla uyarıldığı (%76) ve uyuĢma Ģeklinde bir ağrıları olduğunu bildirdiler. Perikoronitisli hastalarda ise ağrının hem diĢte hem diĢetinde olduğu (% 68.4) çiğneme sırasında ağrının arttığı (%86.8) ve diĢetlerinde ĢiĢme (%71.1) hissettiklerini bildirdiler. Bu ankete göre ―sürekli ağrısı‖ olan ireversible pulpitisli (33.5±10.57) hastaların OHIP-14 puanının aynı klinik koĢullardaki perikoronitisli hastalara (20.09±11.27) göre daha yüksek olduğu belirlendi (p=0.003). Benzer Ģekilde ―ağrının çevre dokulara yayıldığını bildiren‖ irreversible pulpitisli hastalarda da (30.82±11.4) perikoronitisli hastalara göre (20.37±7.85) OHIP-14 puanının arttığı belirlendi (p=0.000). Sonuçlar: DePain anketi ile irreversible pulpitis ve perikoronitisli hastaların ağrı durumu sistematik olarak değerlendirilebilmektedir. Bu anket içinde yer alan ağrı ile iliĢkili klinik koĢullar açısından irreversible pulpitisli hastalarda oral sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesinin perikoronitisli hastalara göre olumsuz yönde etkilendiği görüldü. 204 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir ĠRREVERSĠBLE PULPĠTĠSLĠ VE PERĠKORONĠTĠSLĠ HASTALARDA HASTALARDA ORAL SAĞLIKLA ĠLĠġKĠLĠ YAġAM KALĠTESĠ (Bildiri no:343; 26 Mart 2010 Cuma; 13 30 1730; Ana Salon; Ağız-DiĢ Sağlığı ve SYK) Hale Cimilli1, Ümit Karaçayli2, Nur ġiĢman3, Nevin Kartal1, Gonca Mumcu3 1 DiĢhekimliği Fakültesi, DiĢ Hastalıkları ve Tedavisi AD, Marmara Üniversitesi, Ġstanbul, 2Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Ağız, DiĢ, Çene Hast ve Cerr. AD, Ankara, 3Marmara Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Sağlık Yönetimi Bölümü, Ġstanbul. Amaç: Bu araĢtırmanın amacı irreverisble pulpitisli hastalarda oral sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesini değerlendirmek ve tedavi sonrası değiĢimi incelemektir. Yöntem: Bu prospektif çalıĢmaya sadece irreversible pulpitisi olan 50 hasta (K/E: 22/28 yaĢ ort.:35.6±11.8 yıl) ve 38 perikoronitis (K/E:21/17, yaĢ ort.:26.3±9.08 yıl) olan hasta dahil edildi. Veriler klinik ve radyolojik muayene ile toplandı. Kronik lezyonu olmayan irreversible pulpitisli ve sadece tek diĢe endodontik tedavi ihtiyacı olan hastalar seçildi. Oral sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesi ise Oral health impact profile-14 (OHIP-14) ile değerlendirildi. Hastalar tedaviden önce ve tedaviden 7 gün sonra ağrı durumlarını görsel ağrı skalası ile puanladılar. Ġrreversible pulpitisli hastalar endodontik tedaviden, perikoronitisi olan hastaların cerrahi tedaviden 7 gün sonra tekrar değerlendirildiler. Bulgular: Irreversible pulpitisi olan hastalarda OHIP-14 puanı (29.81±11.77) perikoronitisi olan hastalara (18.56±8.71) göre yüksek olduğu belirlendi (p=0.000). Tedaviden 7 gün sonra irreversible pulpitisi olan hastalarda OHIP-14 puanı (3.14±7.74) tedavi öncesi döneme göre anlamlı Ģekilde azaldı (p=0.000). Buna karĢın perikoronitisi olan grupta ise cerrahi müdahale sonrası OHIP-14 puanının (26.02±3.79) arttığı belirlendi (p=0.000). Tedaviden 7 gün sonra periokoronitis grubundaki hastaların irreversible pulpitis olan gruba göre OHIP-14 puanlarının daha yüksek olduğu belirlendi (p=0.000). Tedaviden 7 gün sonra perikoroniti olan hastaların % 44.7‘si (n=17) ve irreversible pulpitis olan hastaların %80‘i (n=40) ağrılarının azaldığını ve tedavi öncesi döneme göre daha iyi olduklarını bildirdiler. Sonuçlar: Irreversible pulpitisi olan hastalarda endodontik tedavi sonrasında hastaların ağrıları azalırken oral sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesi düzeyinin arttığı belirlendi. Perikoronitisi olan hastalarda ise ameliyat sonrası ağrının devam ediyor olması oral sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesi düzeyinin kötüleĢmesine neden olduğu gözlendi. 205 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir TEMPOMANDĠBULAR EKLEM-ORTOGNATĠK CERRAHĠ HASTALARININ ORAL SAĞLIKLA ĠLĠġKĠLĠ YAġAM KALĠTESĠ (Bildiri no:344; 26 Mart 2010 Cuma; 13 30 1730; Ana Salon; Ağız-DiĢ Sağlığı ve SYK) Ümit Karaçaylı1, Gonca Mumcu2, Hale Cimilli3, Nur Sisman2 1 Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Ağız, DiĢ, Çene Hast ve Cerr. AD, Ankara. 2Marmara Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Sağlık Yönetimi Bölümü, Istanbul. 3Marmara Üniversitesi, DiĢhekimliği Fakültesi, DiĢ Hastalıkları ve Tedavisi Bilim Dalı, Ġstanbul. Amaç: Bu çalıĢmanın amacı spontan dislokasyonu olan hastalarda ortognatik cerrahinin kısa dönem etkilerini incelemektir. Yöntem: Bu çalıĢmada spontan dislokasyonu tanısı alan ve ortognatik cerrahi müdahaleye ihtiyaç duyan 9 hastadan (K/E: 1/8 yaĢ ort.: 23.3±2.5) oluĢtu. Veriler klinik muayene ve anket yöntemi ile toplandı. Bu çalıĢmada ağız sağlığına bağlı yaĢam kalitesi oral health impact profile-14 (OHIP-14) ile incelendi. Hastalar cerrahi müdahale öncesi ve ameliyattan 1 hafta sonra değerlendirildi. Ağrı durumları Dental pain anketi ve görsel ağrı skalası ile incelendi. Bulgular: Ameliyat öncesi grubun büyük çoğunluğunda (% 88.9, n=8) gidip-gelen tarzda, farklı derecelerde çevreye yayılan ve uyku sorunlarına yol açan ağrı paterninin olduğu bildirildi. Ameliyat sonrasında hastaların devam eden Ģikayetlerine bakıldığında % 44.4‘ünde (n=4) ağrının gidip gelen tarzda olduğu, %55.6‘sında (n=5) ağrının çevre dokulara yayılımının olduğu ve %66.7‘sinde (n=6) ağrı nedeniyle uyku sorununun devam ettiği bildirildi. OHIP-14 skorunun ameliyat öncesi (15.71±10.91) ve ameliyat sonrası (14.00±9.81) göre düĢmüĢ olmasına rağmen anlamlı farklılık tespit edilmedi (p=0.71). Sonuç: Spontan dislokasyonu olan hastalarda ameliyat sonrasında ağrının devam etmesi oral sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesi düzeyinin kısa dönemde çok değiĢmediğini gösterdi. 206 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir REDÜKSĠYONLU ANTERĠOR DĠSK DEPLASMANI OLAN HASTALARDA KRONĠK AĞRI ORAL SAĞLIKLA ĠLĠġKĠLĠ YAġAM KALĠTESĠNĠ OLUMSUZ YÖNDE ETKĠLĠYOR (Bildiri no:347; 26 Mart 2010 Cuma; 13 30 1730; Ana Salon; Ağız-DiĢ Sağlığı ve SYK) Ümit Karaçaylı1, Gonca Mumcu2, Hale Sur2, Hale Cimilli3, Nur ġiĢman2 1 Gülhane Askeri Tıp Akademisi Ağız, DiĢ, Çene Hast. ve Cerr. AD, Ankara. 2Marmara Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Sağlık Yönetimi Bölümü, Istanbul. 3Marmara Üniversitesi, DiĢhekimliği Fakültesi, DiĢ Hastalıkları ve Tedavisi Bilim Dalı, Ġstanbul. Amaç: Bu çalıĢmanın amacı redüksiyonlu anterior disk deplasmanı olan hastalarda kronik ağrının oral sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesi üzerine olan etkilerini değerlendirmektir. Yöntem: Bu çalıĢmada redüksiyonlu anterior disk deplansmanı olan 27 hasta seçilmiĢtir (K/E: 23/14, yaĢ ort.:29±11.2 yıl). Kronik ağrı öyküsü olan bu hastalara son 6 ay süresince herhangi bir tedavi protokolü uygulanmamıĢtır. Kontrol grubu olarak aynı yaĢta ve cinsiyette sağlıklı bireyler kullanılmıĢtır. Veriler klinik muayene, temporomandibular eklem (TME) fonksiyon kaybı skalası ve ağrı durumunu içermektedir. Ağrı Ģiddeti hastalar tarafından görsel ağrı skalası kullanılara 0 (ağrı yok) ve 10 (Ģiddetli ağrı) olarak skorlanmıĢtır. Bu çalıĢmada ağız sağlığına bağlı yaĢam kalitesi oral health impact profile-14 kullanılarak değerlendirilmiĢtir. Bulgular: OHIP-14 skoru redüksiyonlu anterior disk deplasmanı olan hastalarda (18.2±8.1) sağlıklı kontrol grubuna (6.2±4.7) göre belirgin düzeyde yüksek bulunmuĢtur (p=0.015). Ortalama orofasial ağrı süresi 27.6±34.3 ay olarak bulunmuĢtur. OHIP-14 skoru ile son 6 ay içindeki en Ģiddetli ağrı yoğunluğu arasında istatistiksel olarak anlamlı iliĢki bulunmuĢtur (r=0.5, p=0.007) Buna ek olarak, TME fonksiyonları açısından gülümseme/gülmede zorluk çeken, yüz yıkamada veya diĢ fırçalamada zorluk çeken, yutma ve konuĢmada zorlanan hastalarda çene fonksiyon kaybı skalasına bağlı olarak OHIP-14 skorunda yükselme gözlenmiĢtir (p=0.042, p=0.001, p=0.023 ve p=0.007). Sonuç: Redüksiyonlu anterior disk deplasmanı olan hastalarda uzun süreli kronik ağrı oral sağlıkla iliĢkili yaĢam kalitesi düzeyini olumsuz yönde etkilemektedir. 207 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir ĠNMEYE ÖZGÜ YAġAM KALĠTESĠ ÖLÇEĞĠ’ NĠN TÜRK TOPLUMU ĠÇĠN GEÇERLĠK VE GÜVENĠRLĠĞĠNĠN ĠNCELENMESĠ (Bildiri no:349; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1530 1730; Salon B; Nörolojik sorunlar ve SYK) ArĢ.Gör.Dr. Gülendam HAKVERDĠOĞLU YÖNT, Prof.Dr. Leyla KHORSHID, Ege Üniversitesi HemĢirelik Yüksekokulu Amaç: Bu araĢtırma, inme geçiren bireylerin yaĢam kalitelerini belirlemek amacıyla Williams ve arkadaĢları tarafından 1999 yılında geliĢtirilen ―Stroke Specific Quality of Life Scale‖ Türk toplumu için geçerlik ve güvenirliğini incelemek amacı ile metodolojik olarak gerçekleĢtirilmiĢtir. Gereç ve Yöntem: AraĢtırma, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinin Nöroloji Polikliniğinde gerçekleĢtirilmiĢtir. AraĢtırmanın örneklemini n=500 inme geçiren birey oluĢturmuĢtur. AraĢtırma verilerinin toplanmasında Sosyodemografik Özellikler Veri Formu, Ġnmeye Özgü YaĢam Kalitesi Ölçeği, SF-36 YaĢam Kalitesi Ölçeği ve Katz Günlük YaĢam Aktiviteleri Skalası kullanılmıĢtır. Ġnmeye Özgü YaĢam Kalitesi Ölçeği 49 maddeyi içeren 12 alandan oluĢmuĢtur. Ölçeğin maddeleri 1‘den 5‘e kadar değiĢen likert tipi puanlama ile derecelendirilmiĢtir. Ölçek puanının yüksek olması, yaĢam kalitesinin yüksek olduğunu, ölçek puanının düĢük olması yaĢam kalitesinin düĢük olduğunu göstermektedir. AraĢtırmanın sonucunda elde edilen verilerin değerlendirmesi SPSS 11.5 programında yapılmıĢtır. Sosyo-demografik özellikler veri formunun değerlendirilmesinde sayı ve yüzde dağılımları hesaplanmıĢtır. Ölçeğin güvenirlik analizlerinde, iç tutarlılık katsayısı, madde analizi, testi yarılama ve test- tekrar test analizleri yapılmıĢtır. Ölçeğin geçerlik analizlerinde, yapı geçerliği, faktör analizi çözümlemesi ve hipotez sınanması yapılmıĢtır. Bulgular: AraĢtırma kapsamına alınan inmeli hastaların (n: 500) yaĢ ortalaması 63.08 dir. Ölçeğin Kaiser-Meyer Olkin (KMO) Measure of Sampling Adequecy analizi 0.95 olarak, p<0.01 düzeyinde anlamlı bulunmuĢtur. Ölçek maddelerinin puan ortalaması 2.08 ile 4.77 arasında değiĢmektedir. Ölçeğin toplam puan ortalaması ise 3.22 ± 0.90 olarak bulunmuĢtur. Ġç tutarlılığı test etmek için ölçeğin tümü için elde edilen Cronbach Alpha katsayısı 0.97 olarak saptanmıĢtır. Ölçeğin yarı test güvenirlik sonuçlarına göre; ölçeğin iki yarısı arasındaki korelasyon değeri 0.78, Spearman-Brown katsayısı 0.87 ve Guttman Split-Half katsayısı 0.87 olarak yüksek düzeyde güvenilir bulunmuĢtur. Türk toplumuna uyarlama aĢamasında yapılan çalıĢmalarla ölçek 48 maddeye dönüĢtürülmüĢtür. Ölçeğe uygulanan faktör analizi sonucunda toplam varyansın %77.47‘ sini açıklayan 8 faktör elde edilmiĢtir. Ölçek maddeleri orijinal ölçekteki gibi benzer alt gruplar altında toplanmıĢtır. Ölçeğin yapı geçerliğini test etmek amacı ile hipotez sınama yönteminde ―Ġnmeye Özgü YaĢam Kalitesi Ölçeği‖ puanları ile ―SF36 YaĢam Kalitesi Ölçeği‖ ve ―Katz Günlük YaĢam Aktiviteleri Skalası‖ arasındaki iliĢki incelenmiĢtir. Ölçeğin yapı geçerliğine iliĢkin bilinen gruplar karĢılaĢtırması analizi sonuçları, literatür ile paralel sonuçlar gösterip, ölçeğin yapı geçerliğine kanıt oluĢturmuĢtur. Sonuç: ―Stroke Specific Quality of Life Scale-Ġnmeye Özgü YaĢam Kalitesi Ölçeği‖nin Türk toplumu için oldukça yeterli güvenirlik ve geçerlik göstergelerine sahip bir ölçme aracı olduğu saptanmıĢtır. Bu sonuca göre ölçeğin inme geçiren bireylerin yaĢam kalitelerinin belirlenmesinde ve yaĢam kalitesinin yükseltilmesi için gerekli tedavi ve bakımın planlanması ve düzenlenmesinde kullanılması önerilmektedir. 208 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir KIRIKSIZ OSTEOPOROTĠK HASTALARDA EGZERSĠZĠN YAġAM KALĠTESĠNE ETKĠSĠ (Bildiri no:353; 26 Mart 2010 Cuma; 13 30 1530; Salon C; Romatolojik sorunlar ve SYK) Uzm. Dr. Ülkü Gürbüz Uçar Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı-Romatoloji Bilim Dalı Prof. Dr. Sibel Çubukçu Fırat, Prof. Dr. Bülent Bütün, Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı Amaç: Osteoporoz, kemik mineral yoğunluğu ve sırt kas gücünün azalması soucunda mobilitede azalma, kifozitede artma ve sıklıkla kırıkla iliĢkili durumlarda ortaya çıkabilen ağrı ile bireyin fiziksel, sosyal fonksiyon ve iyilik halinde gerilemeye neden olarak yaĢam kalitesini olumsuz etkileyen bir durumdur. Osteoporozdan korunmada olduğu kadar tedavide de egzersizin rolü büyüktür. Biz bu çalıĢmada postmenopozal vertebral osteoporozu olan ve kırığı olmayan hastalarda, egzersizin yaĢam kalitesine olan etkilerini araĢtırdık. Gereç ve Yöntem: ÇalıĢmamıza Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi (AÜTF) Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı (FTR AD) osteoporoz polikliniğine baĢvuran, son 6 ay içindeki yapılan DXA ölçümü ile lomber L1-4, femur boynu ya da total femur T skoru - 2,5 değerinin altında olan ve kırığı olmayan 45-65 yaĢ arası toplam 41 postmenopozal kadın dahil edildi. Hastalar rastgele iki gruba ayrılarak birinci gruba 2 ay süre ile AÜTF FTR AD egzersiz salonunda haftada üç gün aynı fizyoterapist gözetiminde ısınma, aerobik egzersizler, eklem hareket açıklığı egzersizleri, denge egzersizleri, sırt ekstansörleri, karın kasları, üst ve alt ekstremite kaslarını güçlendirme ve solunum egzersizleri ile germe ve releksasyon egzersizlerinden oluĢan bir tedavi programı düzenlendi. Ġkinci grup da mevcut ilaç tedavisi ile takibe alındı, ek bir egzersiz önerisinde bulunulmadı. Egzersizin yaĢam kalitesine olan etkisi çalıĢmanın baĢlangıcında ve bitiminde, SF 36 sorgulama anketi ve osteoporotik hastalar için geliĢtirilmiĢ QUALEFFO-41 yaĢam kalitesi anketi ile değerlendirildi. Bulgular: Egzersiz öncesinde gruplar arasında QUALEFFO-41 yaĢam kalitesi değerlendirmelerinde (ağrı, fiziksel iĢlev, sosyal iĢlev, genel sağlık, ruh hali) anlamlı farklılık saptanmadı (p>0.05). SF-36 alt gruplarından fiziksel rol güçlüğü ve vitalite puanları egzersiz grubunda anlamlı olarak daha yüksekti. Egzersiz programı sonrasında ise, egzersiz grubunda total QUALEFFO-41 total skoru ile fiziksel iĢlev ve ruh hali alt gruplarında anlamlı düzelme görüldü (p<0.05). Ağrı, sosyal iĢlev ve genel sağlık skorlarında da düzelme olsa da istatistiksel olarak anlamlı değildi (p>0,05). SF-36 alt gruplarından ise, fiziksel fonksiyon ve vitalite puanlarında anlamlı artıĢ görüldü (p<0.05). Kontrol grubunda çalıĢma baĢlangıcı ve sonunda QUALEFFO-41 ve SF-36 skorlarında anlamlı farklılık görülmedi (p>0,05). Sonuç: Osteoporozda özellikle ortaya çıkan kırıklar sebebi ile yaĢam kalitesi olumsuz yönde etkilenmektedir. Bu çalıĢmada kırıksız osteoporotik hastalarda da yaĢam kalitesinin etkilendiği ve uygun egzersiz programı ile anlamlı iyileĢmelerin sağlanabileceği sonucuna varıldı. Anahtar sözcükler: osteoporoz, egzersiz, yaĢam kalitesi 209 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir EVĠNDE YAġAYAN ALZHEIMER HASTALIĞI OLAN VE OLMAYAN YAġLI BĠREYLERĠN YAġAM KALĠTESĠ VE DEPRESYON DÜZEYĠNĠN KARġILAġTIRILMASI (Bildiri no:358; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1330 1630; Ana Salon; Geriatrik sorunlar ve SYK) Doç. Dr. Nevin Kuzu Kurban1, Doç. Dr. Mehmet Zencir2, Yard. Doç. Dr.Asiye Kartal1, Prof. Dr.Türker ġahiner3 1 Pamukkale Üniversitesi Denizli Sağlık Yüksekokulu, HemĢirelik Bölümü, Denizli. 2Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Halk Sağlığı Anabilim Dalı, Denizli 3Özel Anadolu Sağlık Merkezi, Nöroloji Bölümü, Kocaeli. Amaç: AraĢtırmada evinde yaĢayan Alzheimer hastalığı olan ve olmayan yaĢlı bireylerin yaĢam kalitesi ve depresyon düzeyinin karĢılaĢtırılması amaçlanmıĢtır. Yöntem: Denizli Alzheimer derneğine kayıtlı 77 hastadan MMDT puanı 16 ve üzerinde olan 47 hasta çalıĢmaya alınmıĢ, 38‘ine ulaĢılmıĢtır. Benzer yaĢ ve cinsiyette 94 yaĢlı kontrol grubu olarak çalıĢmaya alınmıĢ ve 77‘sine ulaĢılmıĢtır. Hastaların ve yaĢlıların sosyo-demografik bilgileri, yaĢam kalitesi (DUKE), depresyon düzeyleri (Geriatrik Depresyon ölçeği-GDÖ) hakkında bilgi toplanmıĢtır. GDÖ özbildirime dayalı, yaĢlılara yönelik geliĢtirilmiĢ bir ölçektir. DUKE 17 soruluk, katılımcının Ģimdiki sağlık durumunun 1 haftalık zaman süreci içinde değerlendirildiği genel bir yaĢam kalitesi ölçeğidir. Bireylere çalıĢmanın amacı anlatılmıĢ, yazılı/sözel onam alındıktan sonra yüz yüze görüĢme yapılmıĢtır. Verilerin değerlendirilmesinde tanımlayıcı istatistikler kullanılmıĢtır. Alzheimer hastalığı (AH) olan ve olmayan hastaların yaĢam kalitesi ve depresyon puanlarının karĢılaĢtırılmasında Mann Whitney U testi kullanılmıĢtır. Bulgular: AH olanların %50.0‘si, olmayanların %53.2‘si kadındır (p>0.05). AH olanların yaĢ ortalamaları 73.8+/-7.1, olmayanların 71.2+/-6.8‘dir (p>0.05). AH olan hastaların MMDT: 21.7+/-3.2; hastalık süreleri 4.2+/-4.1 ‗dir. Geriatrik depresyon puanları karĢılaĢtırıldığında AH olanların puan ortalaması 10.8±6.2, AH olmayanların 11.6±6.7‘dır (p>0.05). Kesme noktasına göre (>13) depresyon varlığı değerlendirildiğinde AD‘lilerin 10‘unda (%26.3), AD‘li olmayanların 28‘inde (%36.4) depresyon saptanmıĢtır (p>0.05). Duke yaĢam kalitesi ölçeğine göre fonksiyonel sağlık alanında genel sağlık, mental, sosyal, algılanan sağlık puan ortalamaları AD‘liler, AD olmayanlara göre daha düĢüktür (p<0.05). Disfonksiyonel sağlık alanında anksiyete, depresyon, anksiyete-depresyon gibi alanlarda her iki grup arasında anlamlı farklılık saptanmamıĢtır(p>0.05). Sonuç: AH olan ve olmayan yaĢlılar arasında depresyon açısından fark yok iken, AH olan hastalar düĢük yaĢam kalitesine sahiptir. Her iki yaĢlı grubunda da depresyon yaygındır. Anahtar sözcük: Alzheimer hastalığı, yaĢlı, geriatrik depresyon, yaĢam kalitesi 210 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir ALZHEIMER’LI HASTALARIN KENDĠ YAġAM KALĠTESĠNĠ DEĞERLENDĠRMESĠ ĠLE BAKIM VEREN AĠLE ÜYELERĠNĠN HASTALARA ĠLĠġKĠN YAġAM KALĠTESĠNĠ DEĞERLENDĠRMELERĠNĠN KARġILAġTIRILMASI (Bildiri no:359; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1330 1630; Ana Salon; Geriatrik sorunlar ve SYK) Kartal A1, Kuzu Kurban N1, Zencir M 2, ġahiner T3. 1 Pamukkale Üniversitesi Denizli Sağlık Yüksekokulu, HemĢirelik Bölümü, Denizli. 2 Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı, Denizli 3 Özel Anadolu Sağlık Merkezi, Nöroloji Bölümü, Kocaeli. [email protected] Amaç: Alzheimer‘lı hastaların (AH) kendi yaĢam kalitesini değerlendirmeleri ile ona bakım veren primer aile üyelerinin hastalara iliĢkin yaĢam kalitesini değerlendirmelerinin karĢılaĢtırılması amaçlanmıĢtır. Yöntem: Denizli Alzheimer derneğine kayıtlı MMDT puanı 16 ve üzerinde olan 38‘ hasta ile bu hastalara bakım veren 38 birey alınmıĢtır. Bakımveren olarak AH‘lara en az altı aydır ve günde en az 4 saat ücretsiz bakım veren primer aile üyeleri alınmıĢtır. Hastaların yaĢam kalitesi (DUKE) ile değerlendirilmiĢtir. Hastaların yaĢam kalitesini değerlendirmede bakım verenler hastanın yaĢam kalitesinin nasıl olabileceğini hasta adına düĢünerek doldurmuĢtur. DUKE katılımcının Ģimdiki sağlık durumunun değerlendirildiği genel bir yaĢam kalitesi ölçeğidir. Bu ölçek 11 alt skaladan, 6‘sı fonksiyonel sağlık ve 5‘i disfonksiyonel sağlık alanından oluĢmaktadır. Fonksiyonel sağlık alanında alınan puanların yüksek olması yaĢam kalitesinin yükseldiğini, disfonksiyonel alanda ise puanlarının yüksek olması sağlıkla ilgili yaĢam kalitesinin düĢük olduğunu gösterir. Bireylerden onam alındıktan sonra görüĢme yapılmıĢtır. AH ve bakım verenlerin, hastanın yaĢam kalitesini değerlendirmeleri bağımlı gruplarda t testi ile, uyumu ise ICC (intraclass correlation) analizi ile test edilmiĢtir. Bulgular: AH‘nın %50.0‘si kadındır, %71.1‘i evli, yaĢ ortalamaları 73.8+/-7.1‘dır. AH olan hastaların MMDT:21.7+/-3.2; hastalık süreleri 4.2+/-4.1 ‗dir. Bakım verenlerin %68.4‘ü kadındır. Bakım verenlerin %57.9‘u eĢi, %26.3‘ü çocuklarıdır. Bakım verenlerin yaĢ ortalaması 60.5±13.9, ortalama bakım verme süresi 3.7±3.4 yıldır. Hastanın kendi yaĢam kalitesi ile bakım veren aile üyelerinin hastanın yaĢam kalitesini değerlendirmeleri karĢılaĢtırıldığında sadece genel sağlık alanında anlamlı farklılık vardır; sırasıyla 37.9±11.0; 41.7±10.1 (p=0.046). Diğer fonksiyonel ve disfonksiyonel alanlardaki değerlendirmelerde anlamlı farklılık yoktur. Hasta ve bakım verenlerin yaĢam kalitesini değerlendirmelerindeki fonksiyonel alanda fiziksel (ICC=0.60), sosyal (ICC=0.43) ve genel sağlık (ICC=0.60) alt boyutlarında orta-iyi uyum vardır. Öz saygınlık ve algılanan sağlık alt boyutlarında anlamlı bir uyum yoktur. Yine disfonksiyonel alanlardan anksiyete (ICC=0.58), depresyon (ICC=0.62), anksiyete-depresyon (ICC=0.69) ve ağrıda (ICC=0.42) orta-iyi uyum vardır. Sonuç: Sağlıkla ilgili hastaların yaĢam kalitesini değerlendirmede bakım verenlerin önemli bir kaynak olabileceğini, bununla birlikte yaĢam kalitesi ölçeğinin her bir alt alanının uyumlu değerlendirilemediği göz önünde bulundurulmalıdır. Anahtar sözcük: Alzheimer hastası, yaĢlı, yaĢam kalitesi, bakım veren 211 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir ALZHEIMER’LI HASTALARA BAKIM VERENLERDE DEPRESYON VE DEPRESYONUN HASTALARIN YAġAM KALĠTESĠ ĠLE ĠLĠġKĠSĠ (Bildiri no:360; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1330 1630; Ana Salon; Geriatrik sorunlar ve SYK) Zencir M 1, Kartal A2, Kuzu Kurban N2, ġahiner T3, 1 Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı, Denizli 2 Pamukkale Üniversitesi Denizli Sağlık Yüksekokulu, HemĢirelik Bölümü, Denizli 3 Özel Anadolu Sağlık Merkezi, Nöroloji Bölümü, Kocaeli. [email protected] Amaç: Alzheimer‘lı hastalara bakım verenlerde depresyon ve depresyonun hastaların yaĢam kalitesi ile iliĢkisinin saptanması amaçlanmıĢtır. Yöntem: Denizli Alzheimer derneğine kayıtlı MMDT puanı 16 ve üzerinde olan 38 hasta ile bu hastalara bakım veren 38 birey alınmıĢtır. Bakımveren olarak AH‘lara en az altı aydır ve günde en az 4 saat bakım veren aile üyeleri alınmıĢtır. Hastaların ve bakımverenlerin sosyo-demografik özelliklerinin yanı sıra, hastaların yaĢam kalitesi (DUKE), bakımverenin depresyon düzeyi Beck Depresyon ölçeği ile değerlendirilmiĢtir. DUKE katılımcının Ģimdiki sağlık durumunun değerlendirildiği genel bir yaĢam kalitesi ölçeğidir. Ölçek 11 alt skaladan, 6‘sı fonksiyonel sağlık ve 5‘i disfonksiyonel sağlık alanından oluĢmaktadır. Fonksiyonel sağlık alanında alınan puanların yüksek olması yaĢam kalitesinin yükseldiğini, disfonksiyonel alanda ise puanlarının yüksek olması sağlıkla ilgili yaĢam kalitesinin düĢük olduğunu gösterir Beck Depresyon ölçeğinin puanları 0 ile 63 arasında değiĢmekte ve puanların yüksek olması depresyon varlığını göstermektedir. Verilerin değerlendirilmesinde tanımlayıcı istatistikler, ki-kare, Spearman korelasyon analizi kullanılmıĢtır. Bulgular: AH olanların %50.0‘si kadındır, %71.1‘i evli, yaĢ ortalamaları 73.8+/-7.1‘dır. AH olan hastaların MMDT: 21.7+/-3.2; hastalık süreleri 4.2+/-4.1 ‗dir. Bakım verenlerin %68.4‘ü kadındır. Bakım verenlerin yaĢ ortalaması 60.5±13.9, ortalama bakım verme süresi 3.7±3.4 yıldır. Bakımverenlerin BDÖ‘ne göre depresyona sahip olanların oranı %26.3‘dür. Bakım verenin yaĢı ile depresyon arasında pozitif yönde anlamlı iliĢki saptanmıĢtır (r=0.333). Bakımveren kadınların %38.5‘inde depresyon varken, erkeklerin hiçbirinde depresyon bulunmamıĢtır. Formal eğitimi olmayanlarda depresyon daha fazla (%66.7) (p=0.047) bulunmuĢtur. Ġstatistiksel olarak anlamlı olmamasına rağmen bakım süresi (%33.5), kronik hastalık varlığı (%33.5), evde yaĢayan kiĢi sayısının az olması (%34.8), geliri olmayanlarda (%55.8) ve sosyal güvencesi olmayanlarda (%50.0) depresyon daha fazla görülmektedir. Bakım verenin depresyonu ile AH‘nın mental (r=0.465), genel sağlık (0.463), anksiyete (0.424), depresyon (-0.372) ve anksiyete- depresyon (-0.442) yaĢam kalitesi alanlarında anlamlı iliĢki saptanmıĢtır. Sonuç: Alzheimer‘li hastalara bakımverenlerde depresyon yaygındır. Hastanın yaĢam kalitesi arttıkça primer informal bakımverenlerin depresyonu arasında anlamlı bir iliĢki bulunmuĢtur. Bakım verenlerin ruhsal açıdan desteklenmeye gereksinimleri vardır. Anahtar sözcük: Alzheimer hastası, bakım veren, yaĢam kalitesi, depresyon 212 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir MARDĠN ĠL MERKEZĠNDE 3 NOLU SAĞLIK OCAĞI BÖLGESĠNDE YAġLILARIN YAġAM KALĠTESĠ VE YAġAM KALĠTESĠNĠ ETKĠLEYEN FAKTÖRLERĠN BELĠRLENMESĠ (Bildiri no:363; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1330 1630; Ana Salon; Geriatrik sorunlar ve SYK) Günay Saka*, Sema Çifci**, Vasfiye Değer** Evrim Arslan*** * Doç.Dr. Dicle Ünv. Tıp Fak. Halk Sağlığı A.D., Diyarbakır. ** Öğretim Gör. Mardin Artuklu Ünv. Sağlık Yüksek Okulu, Mardin. *** ArĢ.Gör, Dr. Dicle Ünv. Tıp Fak. Halk Sağlığı A.D., Diyarbakır Amaç: YaĢlıların yaĢam kalitelerini ve yaĢam kalitesini etkileyen faktörleri belirlemektir. Yöntem : ÇalıĢma Mardin il merkezindeki 3 nolu ocağı bölgesinde, 2009 yılı Mart ayında yapılmıĢtır. AraĢtırma süresinde evde bulunan ve çalıĢmaya katılmayı kabul eden 60 yaĢ üzeri 77 birey ile görüĢülmüĢtür. Sosyodemografik özellikleri, kronik hastalıkları ve günlük aktivitelerinde bağımlılık için araĢtırmacılarca hazırlanan anket , yaĢam kaliteleri için ise WHOQOL-BREF (TR), ve WHOQOL-OLD.TR ölçekleri, WHOQOL Türkiye merkezinden izin alınarak, kullanılmıĢtır. Veriler SPSS paket programına kaydedilmiĢ, alan skorları aynı merkez tarafından hesaplanmıĢtır. YaĢ, cinsiyet, öğrenim durumu, sosyal güvence, gelir durumu, eĢi olup olmaması, kronik hastalığı olup olmaması ve günlük yaĢam aktivitelerine bağımlılık durumlarına göre alan puan ortalamaları karĢılaĢtırılmıĢtır. Ġstatistiksel analizlerde student t testi kullanılmıĢtır. Bulgular : WHOQOL-BREF (TR) ölçeğine göre yaĢam kalitesi alan ortalama puanları 20 üzerinden değerlendirildiğinde: bedensel alan 11.5±3.3, ruhsal alan 11.6±2.6, sosyal alan 10.5±2,6, çevresel alan 11.5±2.3 olarak saptandı. Bireylerin bazı sosyodemografik özelliklerine göre alan puan ortalamaları karĢılaĢtırıldığında ruhsal alan puan ortalamasının 70 ve üzeri yaĢtakilerde 60-69 yaĢ grubundan anlamlı derecede düĢük olduğu (11,0±3,0- 12,2±2,1, p=0,04) belirlendi. Günlük yaĢam aktivitelerinde bağımlı olanlarda bedensel, ruhsal ve sosyal alan puan ortalamaları; kronik hastalığı olanlarda ise bedensel alan puan ortalamaları daha düĢüktü ( 12.3±3.1 – 8.7±1.5 , p=0.00 / 12.1±2.5 – 10.1±2.5, p=0.02 / 10.9±2.6 – 8.8±1.9,p=0.01 / 12.9±3.5 – 10.8±3.0, p=0.01). WHOQOL-OLD-TR ölçeğine göre duyusal yetenekler, otonomi, geçmiĢ-bugün-gelecek aktiviteleri, sosyal katılım, ölüm ve ölmek, yakınlık alan puan ortalamaları (20 puan üzerinden) ve toplam yaĢam kalitesi puanı (100 üzerinden) sırasıyla: 11.6±1.9, 12.4±3.6, 11.6±2.1, 11.5±2.4, 10.4±3.2, 12.8±3.0, 48.4±10.2 olarak hesaplandı. 70 ve üzeri yaĢ grubunda ölüm ve ölmek alanı ve toplam yaĢam kalitesi puanları daha düĢüktü (9.1±3.3 – 11.6±2.6, p=0,00, 45.3±11.6 – 51.3±7.7, p=0.01). Cinsiyetin etkilediği alan sosyal katılım olup kadınlarda puan ortalaması daha düĢüktü (10.9±2.4 – 12.6±2.0, p=0.00). Okuryazar olan grupta sosyal katılım alan ve toplam yaĢam kalite puan ortalamaları okuryazar olmayan gruptan anlamlı derecede yüksekti (12,5±2.0, 11.1±2,5, p=0.01 / 52.9±9.3, 46.3±10.0, p=0.01) . Duyusal yetenekler ve otonomi alan puan ortalamaları düzenli geliri olanlarda yüksek (11.8±1.9 – 10.9±1.6, p=0.04, 11.9±3.8 – 13.9±2.2, p=0.00) ölüm ve ölmek alan ve toplam yaĢam kalitesi puan ortalamaları ise düzenli gelir grubunda düĢüktü (9.8±3.4 – 11.9±1.9, p=0.00, 46.9±11.5 – 51.9±7.2, p=0.05). Günlük yaĢam aktivitelerinde bağımlılığı olanlarda ise toplam yaĢam kalitesi puan ortalaması olmayanlardan düĢüktü (50.0±9.7 – 43.4±10.3, p=0.04). Sonuç: Algılanan yaĢam kalitesi alan puan ortalamaları 10.4 ile 12.8 arasında olup birbirine yakındır. YaĢ, cinsiyet, öğrenim durumu, düzenli geliri olma, günük yaĢam aktivitelerinde bağımlılık durumu algılanan yaĢam kalitesini etkileyebilecek faktörlerdir. 213 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir OSWESTRY DĠSABĠLĠTY ĠNDEKS SKORLAMA SĠSTEMĠNĠN TÜRKÇE VERSĠYONUNUN LOMBER DĠSK HERNĠSĠ TANILI OLGULARDA GEÇERLĠLĠK VE GÜVENĠLĠRLĠĞĠNĠN SAPTANMASI (Bildiri no:370; 26 Mart 2010 Cuma; 1530 1730; Salon C; Ağrı ve SYK) Uz Dr Hüseyin DaĢçı, Doç Dr Ġdil Tekin, Prof Dr Ömer Aydemir*, Yrd Doç Dr Koray Erbüyün, Yrd Doç Dr Gülay Ok Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD, Psikiyatri AD*, Manisa Amaç: Bu çalıĢmada eriĢkin, lomber disk hernisi tanısı almıĢ, Türk hasta popülasyonunun yaĢam kalitesini değerlendirmek üzere Oswetry Disability Ġndeks skorlama sisteminin, KF–36 skorlama sistemi temel alınarak güvenilirliği ve geçerliliğinin saptanması amaçlanmıĢtır. Yöntem: AraĢtırmaya CBÜTF. Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı, Ağrı Kliniği‘ne baĢvuran lomber disk hernisi tanısı alan 18 yaĢ üzeri, 136 hasta katıldı. Malignite, nörolojik defisit, konnektif doku ve enflamatuar romatizmal hastalık, lomber/servikal tümörenfeksiyon- kırık, psikiyatrik tanı, okur-yazar olmama, madde bağımlılığı olan hastalar çalıĢmaya alınmadı Bu araĢtırmada hastalara tanımlayıcı özelliklerinin sorgulandığı bir anket formu ile KF-36 ve ODI ölçekleri uygulanmıĢtır. Tanımlayıcı bölümde yaĢ, cinsiyet, eğitim, medeni hal, meslek ve kronik hastalık durumları sorgulanmıĢtır. Ġstatistiksel değerlendirmelerde, iki ortalama arasındaki farkın önemlilik testi (T Testi), Mann-WhitneyU testi, Kruskal Wallis Varyans Analizi kullanılmıĢtır. Ölçeklerin iç tutarlılığının karĢılaĢtırılmasında Cronbach Alfa ya da Alfa Katsayısı olarak bilinen güvenilirlik ölçütü kullanılmıĢtır. Daha sonra her bir ölçek alt bileĢeni çıkarılarak Cronbach Alfa değeri hesaplanmıĢtır. Alfa değerinin düĢmesi her bir alt bileĢenin gerekli olduğunu gösteren bir bulgudur. ODI ölçeğinin toplam puanının ve alt bileĢenlerinin KF-36 ile karĢılaĢtırılmasında ise Pearson Korelasyon analizi kullanılmıĢtır. Bulgular: Yanıtlanma süresi ODĠ için 5.5±1.4 ve KF-36 için 6.2±1.1 dakika bulunmuĢtur. YaĢ ortalaması 50,0±14,1, olguların %31,7‘si erkek, ve %68,3‘ü kadın olarak saptanmıĢtır. Ġncelenenlerin % 63,3‘ü ilköğretim düzeyinde eğitim görmüĢ olup hastaların büyük çoğunluğunu oluĢturmaktadır. Hastaların çoğunluğunun (% 86‘sı) evli, kadın hastaların % 60,8‘inin ev hanımı olduğu bulunmuĢtur. Hastaların büyük bir bölümünde (%87,5) bir baĢka kronik hastalık saptanmamıĢtır. Değerlendirme sonucunda ODI ölçeğinin oldukça güvenilir (Cronbach Alfa katsayısının 0,771) olduğu saptanmıĢtır. Alt ölçekler arasında pozitif yönde istatistiksel olarak anlamlı korelasyon saptanmıĢtır. ODI ölçeği Ġle KF-36 ölçeği arasındaki korelasyon katsayılarının dağılımında tüm alt ölçekler arasında ve ODI toplam puanı ile KF-36 toplam puanı arasında anlamlı negatif korelasyon olduğu gözlenmektedir. Sonuç: ODĠ‘nin Türkçe versiyonu iyi kavranabilirliğe, iç tutarlılığa, güvenilirliğe sahiptir ve Türkçe konuĢan popülasyonda lomber disk hernisinin neden olduğu disabilitenin değerlendirmesinde yararlı ve yeterli bir araçtır. 214 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir ERĠġKĠN TÜRK HASTA POPÜLASYONUNDA AĞRI TEDAVĠSĠNDE SIK TERCĠH EDĠLEN DÖRT FARKLI AĞRI ÖLÇEĞĠNĠN KARġILAġTIRILMASI (Bildiri no:371; 26 Mart 2010 Cuma; 1530 1730; Salon C; Ağrı ve SYK) 1 Uz Dr Semra KarataĢ, 1Doç Dr Ġdil Tekin, 2Prof Dr Erhan Eser, 1Yrd Doç Dr Koray Erbüyün, 1Yrd Doç Dr Gülay Ok Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi 1Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD, 2Halk Sağlığı AD, Manisa Amaç: Hastaların ağrı ölçeklerini yanıtlarken hangisini daha çok tercih ettiklerini ve bunun nedenlerini araĢtırmak gereklidir. Ölçeklerin etkinliği toplumsal ve kültürel değerlere göre belirlendiği gibi, hastaların cinsiyeti, eğitimi ve mesleği de ağrının değerlendirilmesinde rol oynar. Bu çalıĢmada kronik ağrılı, eriĢkin Türk hasta popülasyonunda klinik uygulamalarda sık tercih edilen VAS (Visual Analog Scale), NRS (Numeric Rating Scale), Gülen Yüz Skalası (FPS-R (Smiley) = Faces Pain Scale Revised), EQ-5D (EUROQOL 5D = European Quality of Life Instrument) ağrı ölçeklerinin hangisinin birbirleri ile daha tutarlı sonuç verdiği, hangi ölçeklerin daha baĢarılı değerlendirmeler yapabildiği araĢtırılmıĢtır. Yöntem: AraĢtırmaya Ağrı Kliniği‘ne baĢvuran kronik ağrılı, 18 yaĢ üzeri,132 hasta katılmıĢtır. Hastalara VAS, NRS, FPS-R, EQ-5D (EUROQOL 5D) ağrı ölçekleri uygulanmıĢtır. YaĢ, cinsiyet, eğitim, medeni hal, meslek durumları sorgulanmıĢtır. 4 ağrı ölçeğinin ―tutarlılıklarının (güvenilirlik) ‖ test edilmiĢ, sayı, yüzde, ortalama ve standart sapma, taban ve tavan etkilerini içeren tanımlayıcı analizlere ek olarak güvenilirlik analizlerinde sürekli (sayısal) değiĢkenlerde ―Spearman Korelasyon Analizi‖, kategorik değiĢkenlerde ise ―Kappa Tutarlılık‖ ve ―Tutarlılık Yüzdesi‖ kullanılmıĢtır. Bulgular: ÇalıĢmaya katılan hastaların yaĢ ortalaması 49,1±14,6 iken bunların 35‘i (% 26,5) erkek ve 97‘si (% 73,4) kadın olarak saptanmıĢtır. Hastalık süresi ortalaması 59,2±77,3 ay olarak bulunmuĢtur. Katılımcıların % 58,3‘ü ilkokul düzeyinde eğitim görmüĢ olup hastaların büyük çoğunluğunu oluĢturmaktadır. Hastaların çoğunluğunun (% 78,8‘i) evli, kadın hastaların % 64.4‘inin ev hanımı olduğu bulunmuĢtur. Bizim çalıĢmamızda her 4 ölçekte de taban etkisinin, yani ölçekten olası en düĢük puan alanların yüzdesinin %20‘den az olduğu, tavan etkisi açısından ise en iyi sonucu Gülen Yüz Ölçeği‘nin verdiği görülmektedir. Katılımcıların araĢtırmada kullanılan dört farklı ağrı ölçeğinden hangisinin daha kolay olduğu, hangisinin ağrıyı daha iyi tanımladığı, hangisini ileride tercih edeceklerini gösteren cevaplarına bakıldığında Gülen Yüz Ölçeği‘nin en yüksek orana sahip olduğu saptanmıĢtır Eğitim düzeyi arttıkça ―uygulama kolaylığı‖, ―ağrıyı tanımlama becerisi‖ ve ―ileride hastanın kullanma tercihi‖ açısından Gülen Yüz Ölçeği önemini göreceli olarak yitirmektedir. Kadınlarda Gülen Yüz Ölçeği diğer ölçeklerle daha yüksek korelasyonu sürdürürken, erkeklerde tüm ölçekler arasında çok yüksek korelasyon saptanmıĢ, ölçekler arasında bir fark gözlenmemiĢtir. ÇalıĢmamızdaki erkekler kadınlara göre istatistiksel açıdan daha eğitimlidir. YaĢ ile ölçeklerden alınan skorların iliĢkisine bakıldığında genel olarak tüm ölçeklerde yaĢ arttıkça ağrı skorunun da arttığı izlenmektedir. Ağrı ile yaĢ arasında en zayıf iliĢki Renkli VAS ölçeğinde gözlenmiĢtir Sonuç: Sonuçlarımız, kronik ağrılı olgularda dört skala arasından ağrı Ģiddetini bildirmek için Gülen Yüz Ölçeği‘nin en tercih edileni olduğunu ve diğer 3 ölçekle en iyi korelasyonu verdiğini göstermiĢtir. Ancak diğer kısa ölçüm gereçlerinde gözlenen turtalılık ve tercih sorunları da eğitim düzeyi artıkça ortadan kalmaktadır. 215 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir 60 YAġ VE ÜZERĠ HASTALARDA DEPRESYON YAġAM KALĠTESĠNĠ ETKĠLĠYOR MU? (Bildiri No: 379; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1330 1630; Ana Salon; Geriatrik sorunlar ve SYK) Öğr. Gör. Dr. Hicran Yıldız*, Prof. Dr. Rukiye Pınar** *Uludağ Üniversitesi Sağlık Yüksek Okulu, Bursa. **Yeditepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi HemĢirelik Bölümü/Ġstanbul Amaç: YaĢlılarda depresyon tanısı; hem hastalığın yeterince dikkate alınmamasından, hem de hastaya, ailesine ve doktorlara bağlı çeĢitli nedenlerden dolayı sıklıkla atlanmaktadır. YaĢlı popülasyonda yaĢam kalitesinin korunması ve geliĢtirilmesi, bireyin topluma kazandırılması, üretkenliğinin ve sağlığının sürdürülmesi ve geliĢtirilmesi açısından son derece önemlidir. YaĢlılıkta görülen yeti yitimi, bedensel ve ruhsal hastalıklar, ekonomik ve sosyal kayıplar yaĢlıda yaĢam kalitesini etkileyen faktörlerdir. YaĢlılarda depresyon oldukça sık görülmektedir. AraĢtırma yaĢlılarda depresyon varlığının yaĢam kalitesini etkileyip etkilemediğini belirlemek amacıyla yapılmıĢtır. Yöntem: AraĢtırma bir üniversite hastanesinin dahiliye servisinde yatan 60 yaĢ üzeri 60 hasta üzerinde yapılmıĢtır. Veriler sosyodemografik özellikleri içeren genel bilgi formu, Beck depresyon ölçeği ve SF-36 yaĢam kalitesi ölçeği aracılığı ile toplanmıĢtır. Verilerin değerlendirilmesinde SPSS 16.0 programı kullanılmıĢtır. Değerlendirmede ortalamalar, yüzdelikler, t testi ve pearson korelasyon testi kullanılmıĢtır. Bulgular: YaĢ ortalaması 63.06 olan olguların %60‘ı erkek, tamamı evli ve çocuk sahibi, çoğunluğu lise öğrenimli (%41.7), orta düzeyde ekonomik duruma (%73.3) ve bireysel gelire sahiptir (%70). Olguların %20‘inde tek, %55‘inde iki ve % 25‘inde üç farklı kronik hastalık birlikte bulunmaktadır, %23.3‘ü obezdir. Depresyon puanı ortalaması 12.48 olan olguların %30‘u depresiftir. Olguların depresyon puanı bireysel gelir varlığı, var olan hastalık sayısı ve öğrenim durumu göre anlamlı farklılık göstermektedir (p<0.05). Bireysel geliri olmayanlarda, ilkokul ve ortaokul mezunlarında ortalama depresyon puanı fazladır ve hastalık sayısı arttıkça depresyon ortalama puanı artmaktadır. Olguların yaĢam kalitesi puanı ortalaması 60.54 olup; en kötü algılanan yaĢam kalitesi alanları zindelik/yorgunluk ve emosyonel rol fonksiyon, en iyi algılanan yaĢam kalitesi alanı sosyal fonksiyondur. Olguların yaĢam kalitesi puanı cinsiyet, yaĢ, bireysel gelir varlığı, ekonomik durum, var olan hastalık sayısı ve öğrenim durumu göre anlamlı farklılık göstermektedir (p<0.05). Kadınlarda, öğrenim düzeyi düĢük olanlarda, bireysel geliri olmayanlarda yaĢam kaliteleri daha kötüdür. Depresyon puanı arttıkça genel olarak yaĢam kalitesi kötüleĢmektedir/azalmaktadır. Bu azalma yaĢam kalitesinin sosyal rol fonksiyon, fiziksel rol fonksiyon, zindelik/yorgunluk, mental sağlık, ağrı, fiziksel fonksiyon, emosyonel rol fonksiyon, genel bakıĢ açısı, fiziksel boyut ve mental boyut alanlarında anlamlılık göstermektedir (p<0.05). Sonuç: YaĢlı hastalarda depresyon yaĢam kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir. YaĢlı hastalar yaĢam kalitesi açısından değerlendirilirken depresyon açısından da değerlendirilmeleri gerekmektedir. Depresyon belirlenen hastalarda depresyonun tedavi edilmesinin hastanın yaĢam kalitesinin iyileĢtirilmesine katkıda bulunacağı öngörülmektedir. Anahtar Kelimeler: YaĢlı, yaĢam kalitesi, depresyon 216 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir MAJOR DEPRESĠF BOZUKLUKTA ANTĠDEPRESAN TEDAVĠSĠNĠN YAġAM KALĠTESĠ ÜZERĠNE ETKĠSĠ (Bildiri no:380; 26 Mart 2010 Cuma; 15 30 1730; Salon D; YaĢam Kalitesi Metodolojisi ve genel sorunlar) Ömer Aydemir1, Hakan Ergün2, Sermin Kesebir3, Haldun Soygür4, F. Cankat Tulunay2 1 Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri AD, Manisa. 2 Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Farmakoloji ve Klinik Farmakoloji AD, Ankara. 3 Kırıkkale Devlet Hastanesi Psikiyatri Kliniği, Kırıkkale. 4 Dr. Abdurahman Yurtarslan Ankara Onkoloji Eğitim ve AraĢtırma Hastanesi Psikiyatri Kliniği, Ankara Amaç: Major depresif bozukluk yaĢam kalitesi üzerinde oluĢturduğu bozulma ile tüm bedensel ve ruhsal hastalıklar arasında en fazla yetiyitimi yaratan dördüncü hastalıktır. Çoğu kronik bedensel hastalıkla karĢılaĢtırıldığında, major depresif bozukluk fiziksel iĢlevsellik, fiziksel ve emosyonel rol güçlüğü açısından belirgin kusura neden olmaktadır. Majordepresif bozuklukta ortaya çıkan yetiyitimi, psikososyal iĢlevsellik ve yaĢam kalitesindeki uzun süreli düĢme ile iliĢkilendirilmiĢtir. Ancak major depresyonu olan hastalarda antidepresan tedavinin yaĢam kalitesi üzerine etkisi yeterince ortaya konmamıĢtır. Bu çalıĢmada major depresif bozukluk tanısı konmuĢ hastalarda antidepresan tedavide yanıta koĢut olarak yaĢam kalitesindeki değiĢimi ölçmek ve normal toplum değeleri ile karĢılaĢtırmak amaçlanmıĢtır. Yöntem: Bu çalıĢma Kırıkkale Devlet Hastanesi, Celal Bayar Üniversitesi Hastanesi ve Ankara Onkoloji Hastanesi Psikiyatri Kliniklerinde DSM-IV tanı ölçütlerine göre major depresif bozukluk tanısı konmuĢ 74 hasta ile yürütülmüĢtür. Bu çalıĢma Merkezi Etik Kurul tarafından onaylanmıĢtır ve tüm hastalardan yazılı aydınlatılmıĢ onam alınmıĢtır. AraĢtırmaya alma ölçütleri 18 yaĢından büyük olma, herhangi baĢka bir psikiyatrik veya bedensel hastalığın bulunmamasıdır. Hastaların yaĢ ortalaması 39.6+13.5‘dir ve kadın cinsiyet %63.5 (s=47) oranındadır. Hastalık süresi 3.3+5.1 yıldır ve 50 (%67.6) hasta ilk dönemlerini yaĢamaktadır. BaĢlangıçta ortalama Hamilton Depresyonu Derecelendirme Ölçeği (HAM-D) puanı 23.5+6.6 olarak elde edilmiĢtir. Hastaların depresyon Ģiddeti Hamilton Depresyonu Derecelendirme Ölçeği (HAM-D) ile belirlenmiĢ, yaĢam kalitesinin incelenmesi amacıyla Kısa Form-36 (SF-36) ve EuroQol-5D (EQ-5D) ölçekleri uygulanmıĢtır. Tedavi olarak, hastaların yarısı sitalopram (24.6+9.3 mg/gün) ve diğer yarısı essitalopram (11.8+3.6 mg/gün) kullanmıĢtır. Altıncı haftanın sonunda, tüm hastalar tedaviye yanıt vermiĢlerdir ve remisyon oranı (HAM-D<7) %63.5 olarak saptanmıĢtır ve ortalama HAM-D puanı 4.9+4.3 olarak bulunmuĢtur. Bulgular: YaĢam kalitesi ölçümlerinde, SF-36 ve EQ-5D ölçeklerinin tüm alt ölçeklerinde hem dördüncü hem de altıncı haftalarda tedaviye yanıt ile uyumlu olarak istatistiksel olarak anlamlı düzelme gözlenmiĢtir. Ġkinci haftada, baĢlangıçtaki ölçüm ile karĢılaĢtırıldığında, SF-36 ölçeğinin fiziksel iĢlevsellik, fiziksel rol güçlüğü, ağrı ve emosyonel rol güçlüğü alt ölçeklerinde anlamlı düzelme elde edilmemiĢtir. Her ne kadar altıncı haftanın sonunda hastalarda istatistiksel olarak anlamlı düzelme elde edilmiĢ olsa bile, toplum norm değerleriyle karĢılaĢtırıldığında, SF-36 ölçeğinin genel sağlık algısı, sosyal iĢlevsellik ve emosyonel rol güçlüğü alt ölçekleri anlamlı olarak düĢüktür. Tek dönem yaĢayan hastalarda sosyal iĢlevsellikte düzelme olmazken, yineleyici dönemleri olan hastalarda genel sağlık algısı, sosyal iĢlevsellik ve emosyonel rol güçlüğü düzelmeden sürmektedir. Sonuç: Depresyonda yaĢam kalitesinde ve psikososyal iĢlevsellikte belirgin bozulma geliĢmektedir. Bu bozulma antidepresan tedaviye koĢut olarak düzelme göstermemektedir. Belirti yanıtı ve düzelmesi yanı sıra, hastalarda psikososyal geliĢmenin de elde edilmesi için çaba harcanmalıdır. Anahtar Kelimeler: major depresif bozukluk, yaĢam kalitesi, tedaviye yanıt 217 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir ĠZMĠR/BORNOVA ĠLKÖĞRETĠM ĠKĠNCĠ KADEME DEVLET OKULLARINDA EĞĠTĠM GÖREN ERGENLERDE YAġAM KALĠTESĠ (Bildiri no:381; 26 Mart 2010 Cuma; 13 30 1530; Salon D; Halk sağlığı / ĠĢ sağlığı ve SYK) *Öğr. Gör. Dr. Saliha Altıparmak, **Yard. Doç. Dr. ġafak Taner Gürsoy, **Doç. Dr. Meral Türk Soyer, ***Prof. Dr. Erhan Eser *Celal Bayar Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu, Manisa. **Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Halk Sağlığı AbD, Ġzmir. *** Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Halk Sağlığı AbD, Manisa Amaç: llköğretim Ġkinci kademede eğitim gören ergenlerde yaĢam kalitesi düzeylerinin ve belirleyicilerinin saptanması. Gereç-Yöntem: AraĢtırma kesitsel tipte bir çalıĢmadır. AraĢtırma Ġzmir ili Bornova Ġlçe merkezindeki ilköğretim okullarının 6,7,8. sınıflarında yapıldı. AraĢtırma verileri Nisan-Mayıs-Haziran 2009‘da toplandı. Örnek büyüklüğü Sample XS istatistik programında, desen etkisi 2 alınarak, %50 prevalans, %95 güven aralığında, örneklem hatası 0.05 kabul edilerek 736 olarak hesaplandı. ÇalıĢmada üç form kullanıldı. Bunlar: Kiddo-Kindl genel amaçlı 13-16 yaĢ yaĢam kalitesi ölçeği ergen formu, DSÖ HBSC 2001/02 anket formu ve sosyo-demoğrafik anket formu. ÇalıĢmada elde edilen ana-baba tutum algısı, aile ile sosyal iliĢkiler, öğretmen tutum algısı ve okula tutum değerlendirilmesinde, DSÖ HBSC 2001/02 anket formunda beĢli likert tipi olan maddelerin her biri için 1-5 arası değerler verildi ve toplam skor elde edildi. Sağlık davranıĢlarının değerlendirilmesinde her pozitif davranıĢa ―0‖, her negatif davranıĢa ―1‖ verilerek toplam sağlık davranıĢı skoru elde edildi. AraĢtırmada alt ve üst sosyal sınıf gruplandırılmasında, öğrencilerin baba iĢlerine göre iĢveren, yüksek nitelikli serbest meslek, esnaf/marjinal, yüksek nitelikli ücretli, beyaz yakalılar üst sosyal sınıf; niteliksiz hizmet iĢçileri, mavi yakalı, iĢsizler alt sosyal sınıf olarak değerlendirildi. AraĢtırmanın verilerinin değerlendirilmesinde student t testi, mann Whitney_U test, One-Way ANOVA, tahmini rölatif riskler (Lojistik regresyon modeli) ve risklerin % 95 güven aralığı ve Pearson korelasyon hesaplandı. Bulgular: AraĢtırmaya katılan öğrencilerin 370‘si (%49.7) erkek, 374‘ü (%50.3) kızdır. Öğrencilerin 229‘u (%30.8) 12 yaĢ, 255‘i (%34.3) 13 yaĢ, 221‘i (%29.7) 14 yaĢ ve 39‘u (%5.2) 15 yaĢındadır (yaĢ dağılımı 13.0±0.8, min 12-max 15). Öğrencilerin annelerinin yaĢ dağılımı 38.1±4.9; baba yaĢ dağılımı 42.4±5.6‘dır (29-68). Öğrencilerin 270‘i (%36.3) üst sosyal sınıftadır ve 87‘sinin (%11.7) sosyal güvencesi yoktur. 386‘sı (%51.9) gelirini ne iyi ne kötü olarak değerlendiriyor. 20‘si (%2.7) okul dıĢında bir iĢte çalıĢtığını ifade etmiĢtir. AraĢtırmada yapılan çoklu analizler sonucunda, aile ile sosyal iliĢkileri iyi olan; aile-okul iliĢkisi iyi olan; algılanan öğretmen tutumu ve okula yönelik tutumu olumlu olan ve sağlık davranıĢları olumlu olan ergenlerde yaĢam kalitesi puanları diğerlerinden daha yüksek bulunmuĢtur (p<0.05). Sonuç ve Öneriler: ÇalıĢmadan elde edilen bulgular doğrultusunda gençlerin yaĢam kalitelerinin sosyo-ekonomik düzey, aile ile sosyal iliĢkiler, aile-okul iliĢkisi, algılanan öğretmen tutumu, okula tutum ve sağlık davranıĢlarından etkilendiği belirlenmiĢtir. Bu çalıĢma sonucunda, ergenlerde sağlığı geliĢtirmeye yönelik çalıĢmalar, pozitif ana-baba tutumu ve pozitif okul yaĢamının sağlanması ile ilgili çalıĢmalar ile ergenlerin yaĢam kalitelerinin arttırılmasının gerekliliği düĢünülmektedir. 218 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir KĠDDO-KĠNDL GENEL AMAÇLI 13-16 YAġ YAġAM KALĠTESĠ ÖLÇEĞĠ ERGEN FORMU ĠLE DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ YAġAM KALĠTESĠ ÖLÇEĞĠ GENEL SAĞLIK YAġAM KALĠTESĠ ALT BOYUTU ĠLE ELDE EDĠLEN SONUÇLARIN KARġILAġTIRILMASI VE ÖLÇEKLER ARASINDAKĠ TUTARLILIK (Bildiri no:382; 26 Mart 2010 Cuma; 15 30 1730; Salon D; YaĢam Kalitesi Metodolojisi ve genel sorunlar) *Öğr. Gör. Dr. Saliha Altıparmak, **Prof. Dr. Erhan Eser, ***Yard. Doç. Dr. ġafak Taner Gürsoy, ***Doç. Dr. Meral Türk Soyer *Celal Bayar Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu, Manisa. ** Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Halk Sağlığı AbD, Manisa. ***Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Halk Sağlığı AbD, Ġzmir Amaç: Kiddo-Kindl Genel Amaçlı 13-16 YaĢ YaĢam Kalitesi Ölçeği Ergen Formu ile Dünya Sağlık Örgütü YaĢam Kalitesi Ölçeği ―Genel Sağlık YaĢam Kalitesi (GSYK)‖ Alt Boyutu arasındaki tutarlılığın belirlenmesi. Gereç-Yöntem: AraĢtırma kesitsel tipte bir çalıĢmadır. AraĢtırma Ġzmir ili Bornova Ġlçe merkezindeki ilköğretim okullarının 6,7,8. sınıflarında yapıldı. AraĢtırma verileri Nisan-Mayıs-Haziran 2009‘da toplandı. Örnek büyüklüğü Sample XS istatistik programında, desen etkisi 2 alınarak, %50 prevalans, %95 güven aralığında, örneklem hatası 0.05 kabul edilerek 736 olarak hesaplandı. ÇalıĢmada üç form kullanıldı. Bunlar: Kiddo-Kindl genel amaçlı 13-16 yaĢ yaĢam kalitesi ölçeği ergen formu, Dünya Sağlık Örgütü YaĢam Kalitesi Ölçeği Genel Sağlık YaĢam Kalitesi Alt Boyutu ve sosyo-demografik anket formu. AraĢtırmanın verileri SPSS 10.0 bilgisayar istatistik paket programında değerlendirilecektir. Veriler kappa istatistiği ve Pearson korelasyon ile değerlendirildi. Ölçek puan ortalamaları kesme değeri olarak alındı ve Kappa analizi yapıldı. Bulgular: AraĢtırmaya katılan öğrencilerin 370‘si (%49.7) erkek, 374‘ü (%50.3) kızdır. Öğrencilerin 229‘u (%30.8) 12 yaĢ, 255‘i (%34.3) 13 yaĢ, 221‘i (%29.7) 14 yaĢ ve 39‘u (%5.2) 15 yaĢındadır (yaĢ dağılımı 13.0±0.8, min 12-max 15). Öğrencilerin 618‘i (%83.1) anne ve babasıyla birlikte yaĢamaktadır. Öğrencilerin 270‘i (%36.3) üst sosyal sınıfta ve 87‘sinin (%11.7) sosyal güvencesi yoktur. 386‘sı (%51.9) gelirini ne iyi ne kötü olarak değerlendiriyor. 20‘si (%2.7) okul dıĢında bir iĢte çalıĢtığını ifade etmiĢtir. Kiddo-Kindl Ölçeği toplam skoru ile Genel Sağlık YaĢam Kalitesi ölçeği arasında tesadüfi olmayan uyum %34‘dür (Cohen Kappa:0.34). Kiddo-Kindl ölçeği alt alanları ile Genel Sağlık YaĢam Kalitesi ölçeği arasındaki kappa değerleri incelendiğinde bedensel alanda 0.21, ruhsal alanda 0.29, öz saygı alanında 0.23, aile alanında 0.27, arkadaĢ alanında 0.14 ve okul alanında 0.19 olarak belirlenmiĢtir. Kiddo-Kindl Ölçeği toplam skoru ile Genel Sağlık YaĢam Kalitesi ölçeği arasında orta derecede bir korelasyon vardır (r=0.467). Kiddo-Kindl ölçeği alt alanları ile Genel Sağlık YaĢam Kalitesi ölçeği arasındaki korelasyon incelendiğinde, bedensel alanda 0.274, psikolojik alanda 0.397, öz saygı alanında 0.256, aile alanında 0.331, arkadaĢ alanında 0.230 ve okul alanında 0.338 olarak belirlenmiĢtir. Sonuç: ÇalıĢmadan elde edilen bulgular doğrultusunda ergenlerin yaĢam kalitelerinin değerlendirilmesinde Dünya Sağlık Örgütü YaĢam Kalitesi Ölçeği GSYK alt boyutunun, Kiddo-Kindl Ölçeği ile yüksek bir uyumu olduğu söylenemez. Ancak genel sağlık ve yaĢam kalitesi algısını en çok etkileyen KINDL boyutları ―psikolojik‖ ve ―okul‖ boyutlarıdır. 219 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir ENGELLĠ BĠREYE SAHĠP OLAN AĠLELERE YAPILAN PLANLI HEMġĠRELĠK BAKIMLARININ, AĠLE ĠġLEVLERĠNĠ DEĞERLENDĠRME, AĠLE GEREKSĠNĠMLERĠ VE YAġAM KALĠTESĠ ÜZERĠNE ETKĠSĠ (Bildiri no:383; 26 Mart 2010 Cuma; 13 30 1530; Salon D; Halk sağlığı / ĠĢ sağlığı ve SYK) Dr. Handan Zincir*, Filiz Özkan*, Zeliha Kaya Erten* , Selma Kahraman* * Erciyes Üniversitesi Atatürk Sağlık Yüksek Okulu Halk Sağlığı ve HemĢireliği ABD/ Kayseri Amaç: Kayseri Melikgazi Belediyesi‘nde bulunan EskiĢehir bağları semtinde, engelli bireye sahip olan ailelere verilen hemĢirelik bakımıyla aile iĢlevlerindeki, aile gereksinimlerindeki ve yaĢam kalitelerindeki değiĢimin belirlenmesi amacıyla yapılmıĢtır. Yöntem: AraĢtırmanın evrenini, EskiĢehir bağları semtinde engelli bireye sahip olan 40 birey oluĢturmuĢtur. Ancak 8 kiĢinin taĢınması, uygun zamanlarının olmaması ve çalıĢmaya devam etmek istememeleri nedeniyle çalıĢma 32 bireyle yürütülmüĢtür. AraĢtırmanın yapılabilmesi için gerekli izinler belediye ve ailelerden alınmıĢtır. AraĢtırmada, araĢtırmacı tarafından oluĢturulan 23 soruluk anket formu, Bulut ve ark. tarafından Türkçe formu geliĢtirilmiĢ olan aile iĢlevlerini değerlendirme ölçeği, Sucuoğlu tarafından Türkçe formu geliĢtirilmiĢ olan aile gereksinimlerini belirleme ölçeği ve Eser ve ark. tarafından Türkçe formu geliĢtirilmiĢ olan WHOQOL- 100 yaĢam kalitesi ölçeği kullanılmıĢtır. AraĢtırmada kullanılan anketler araĢtırmacılar tarafından eğitim verilen hemĢirelik öğrencileri tarafından yüz-yüze görüĢme tekniği kullanılarak doldurulmuĢtur. AraĢtırmada tek grup öntest-sontest modeli kullanılmıĢtır. AraĢtırmaya alınan bireylere 2008 Ekimaralık aylarında aile iĢlevlerini, aile gereksinimlerini ve yaĢam kalitelerini belirlemek amacıyla tanımlayıcı bir çalıĢma yapılmıĢtır. Yapılan çalıĢma sonucunda aile iĢlevlerini değerlendirmesi ve ailelerin gereksinimleri belirlenmiĢtir. Bu gereksininim ve iĢlevlere yönelik 2009 Ocak ayından itibaren bir yıl boyunca bu ailelere yönelik olarak öğretim görevlilerinin gözetiminde, hemĢirelik öğrencilerinin ev ziyareti yapması ve ailelerin gereksinimlerine ve iĢlevlerine yönelik hemĢirelik bakımı verilmesi sağlanmıĢtır. Bir yılın sonunda aile iĢlevlerindeki, aile gereksinimlerindeki ve yaĢam kalitelerindeki değiĢimi belirlemek amacıyla veri toplama tekrar edilmiĢtir. Bulgular: Ailede engelli bireye bakım verenlerin %87.8‘ ini anneler oluĢturmaktadır. Engelli bireylerin %12.5‘ inin sosyal güvencesi bulunmamakta ve %31.3‘ ünü yardım almamaktadır. Engelli bireylerin %25.0‘ i zihinsel, %28.1‘ i fiziksel-zihinsel engellidir. Bakım veren bireylerin %56.3‘ ü engelli birey nedeniyle sosyal hayatının olmadığını belirtmiĢtir. Aile değerlendirme alt ölçeği olan; problem çözme, roller, duygusal tepki verebilme, gereken ilgiyi gösterme, davranıĢ kontrolü, iletiĢim, genel fonksiyonların puan ortalamaları sağlıksızken sağlıklıya doğru gittiği ve iletiĢim harici tüm alt baĢlıkları ile arasındaki farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu belirlenmiĢtir ( p<0.05) . Aile gereksinimlerini değerlendirme ölçeğinin önce ve sonraki toplam ölçek puan ortalaması sırasıyla 57.06±13.25, 48.71±6.23 olduğu bulunmuĢtur. Aile gereksinimlerinin değerlendirme ölçeğinin alt ölçeği olan; aile iĢleyiĢi, maddi gereksinimler, bilgi gereksinimi, çocuğun durumunu diğerlerine açıklayabilme, toplumsal servisler ve destek gereksinimleri puan ortalamalarının verilen hemĢirelik bakımıyla azaldığı ve aralarındaki farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu bulunmuĢtur ( p<0.05) . YaĢam kalitesi ölçeği (Whoqol-100) alt baĢlıkları olan; fiziksel sağlık, psikolojik sağlık, sosyal iliĢkiler ve çevre puan ortalamalarının arttığı ancak sosyal iliĢkiler alt baĢlığı hariç diğerlerinin aralarındaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuĢtur. Sonuç: Ailelerin gereksinimleri ve iĢlevleri planlı bir hemĢirelik bakımıyla karĢılanarak ailelerin yaĢam kalitesinin artığı görülmektedir. 220 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir BALIKESĠR’DE 1. VE 2. BASAMAK SAĞLIK KURUMLARINDA ÇALIġAN HEMġĠRELERDE BEL AĞRISININ YAġAM KALĠTESĠ DÜZEYĠNE ETKĠSĠ (Bildiri no:386; 26 Mart 2010 Cuma; 13 30 1530; Salon D; Halk sağlığı / ĠĢ sağlığı ve SYK) 1 Yeliz Mercan, MPH. 2Doç.Dr. Pınar Erbay Dündar 1 Balıkesir Devlet Hastanesi, BALIKESĠR. 2Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Halk Sağlığı Anabilim Dalı, MANĠSA. Amaç: Balıkesir‘de 1. ve 2. basamak sağlık kurumlarında çalıĢan hemĢirelerde bel ağrısı ile yaĢam kalitesini düzeyi arasındaki iliĢkiyi belirlemek amaçlanmıĢtır. Yöntem: AraĢtırmada örneklem seçimi yapılmamıĢ, kent merkezindeki tüm sağlık ocakları (16) ve iki hastanede çalıĢan hemĢirelerin tümü araĢtırma kapsamına alınmıĢtır (n=619). AraĢtırmanın katılım oranı %84.9‘dur (n=526). AraĢtırmada araĢtırmacı tarafından geliĢtirilen anket ve Dünya Sağlık Örgütü YaĢam Kalitesi Ölçeği (WHOQOL-BREF) kullanılmıĢtır. Veriler yüz yüze görüĢme tekniğiyle toplanmıĢ, SPSS 11.5 ile değerlendirilmiĢtir. AraĢtırmanın analizinde; sayı-yüzde, ki-kare analizi, t-testi, çok değiĢkenli risk analizlerde lojistik regresyon analizi uygulanmıĢtır. Bulgular: AraĢtırma grubunun yaĢ ortalaması 35.4±5.6’dır. HemĢirelerin %85.9‘u evli, %91.6‘sı çekirdek aileye sahip, %79.7‘si ön lisans ve üstü eğitimlidir. Grubunun %39.2‘sinin sigara içtiği, %92.8‘i düzenli bir spor aktivitesi yapmadığı, %60.3‘ünün BKĠ‘sinin 25.0‘ın altında olduğu saptanmıĢtır. Ortalama çalıĢma süresi 15.7±6.0‘dır. HemĢirelerin %61.2‘si hastanelerde, %38.8‘i sağlık ocaklarında çalıĢmaktadır. AraĢtırma grubunun %61.3‘ü iĢ doyumunu iyi, %46.7‘si sağlık algısını orta olarak ifade etmiĢlerdir. AraĢtırma grubunun bel ağrısı nokta prevalansı %33.8‘dir. Hastanede çalıĢan hemĢirelerin bel ağrısı nokta prevalansı %32.0, sağlık ocağında çalıĢan hemĢirelerin bel ağrısı nokta prevalansı %36.8 olarak belirlenmiĢtir. Yapılan tek değiĢkenli risk analizinde (%95 GA); 40 yaĢ ve üstünde olmak [1.9 (1.1-3.5)], sağlık meslek lisesi mezunu olmak [2.2 (1.1-4.9)], evli [3.0 (1.1-8.1)] ve boĢanmıĢ/dul olmak [3.8 (1.212.0)], BKĠ‘nin 25.0‘ın üstünde olması [1.5 (1.1-2.3)], çalıĢma süresinin 21 yıl ve üstünde olması [1.9 (1.1-3.5)], genel sağlık algısının orta [2.6 (1.7-3.9)] ve kötü [3.1 (1.7-5.6)] düzeyde olması araĢtırma sırasında yaĢanan bel ağrısı açısından anlamlı değiĢkenlerdir. AraĢtırma grubunun yaĢam kalitesi alt ölçek alanlarının puanlarına göre dağılımına bakıldığında; bedensel, ruhsal, sosyal iliĢkiler, çevre ve kültüre standardize edilmiĢ (TR) çevre alan puan ortalamaları sırasıyla 14.7±3.4, 14.8±2.1, 14.9±2.3, 13.6±1.9, 13.7±1.8‘dir. YaĢam kalitesi alt ölçekleri ile bel ağrısı nokta prevalansı karĢılaĢtırıldığında; bedensel sağlık alanında (p=0.000) puan ortalamasının bel ağrısı yaĢayanlarda düĢük ve anlamlı olduğu saptanmıĢtır. Hastanede çalıĢan hemĢirelerin bedensel (p=0.000) ve ruhsal (p=0.020), sağlık ocağında çalıĢan hemĢirelerinde bedensel sağlık alanı (p=0.016) puan ortalamasının istatistiksel olarak anlamlı olduğu belirlenmiĢtir. Çok değiĢkenli risk analizinde (%95 GA); genel sağlık algısının orta [2.0 (1.2-3.3)] ve kötü [2.2 (1.14.7)] düzeyde olması, yaĢam kalitesi alt ölçeklerinden ruhsal [1.17 (1.01-1.35)] ve bedensel [0.7 (0.60.8)] sağlık alanlarında puan ortalamalarının araĢtırma sırasında bel ağrısı yaĢayanlarda istatistiksel olarak anlamlıdır. YaĢ, eğitim durumu, medeni durum, BKĠ, yaĢam kalitesi alt ölçek alanlarından sosyal iliĢkiler, çevre, çevre (TR) alanları anlamlı değiĢkenler değildir. Sonuç: Hastanede ve sağlık ocağında çalıĢan hemĢirelerde araĢtırma sırasında yaĢanan bel ağrısı, yaĢam kalitesi düzeyini etkilemektedir. ÇalıĢma ortamının sağlık koĢullarına uygun hale getirilmesi, bel ağrısı oluĢmasından korunmaya yönelik gerekli eğitimlerin verilmesi gerekmektedir. 221 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir TOTAL LARENJEKTOMĠ UYGULANAN HASTALARIN POST-OPERATĠF ERKEN DÖNEM PSĠKOSOSYAL DURUMLARI (Bildiri no:387; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1330 1530; Salon D; KBB sorunları ve SYK) 1. Özgü Kesmezacar, 2.Aygül Topçu, 3.Meral Kurt DurmuĢ 1. Ġstanbul Eğitim ve AraĢtırma Hastanesi 2.Ġstanbul Eğitim ve AraĢtırma Hastanesi 3.Ġstanbul Eğitim ve AraĢtırma Hastanesi GiriĢ: Total larenjektomi, larenks kanserinin en güvenli tedavisi olarak kabul edilmekte ve uygulanmaktadır. Total larenjektomi, konuĢmanın tamamen kaybedilmesine neden olmakta ve hastanın ekonomik ve sosyal hayatını, psikolojisini, çalıĢmasını ve hayata olan bağlılığını olumsuz yönde etkileyerek yaĢam kalitesini bozmaktadır. Amaç: ÇalıĢmada, Kulak Burun Boğaz kliniğinde larenks kanseri tanısı alan ve total larenjektomi uygulanan hastalarla ameliyat öncesi ve sonrası görüĢülerek psikososyal durumlarının değerlendirilmesi amaçlanmıĢtır. Yöntem 01.07.2008-31.12.2008 tarihleri arasında larenks kanseri tanısıyla, total larenjektomi uygulanacak 24 hasta, hekimleri tarafından psikososyal destek amacıyla hastanenin psikososyal destek hizmetlerine yönlendirilmiĢtir. GörüĢmeyi kabul eden 13 hasta ile aynı sosyal çalıĢmacı 4‘ü ameliyat öncesi olmak üzere toplam 17 seans görüĢme yapmıĢtır. GörüĢmelerde psikososyal destek hizmetleri tarafından yapılandırılmıĢ ve uygulamaya konulmuĢ olan ―psikososyal destek hizmetleri ameliyat öncesi hasta görüĢme formu‖ ve ―psikososyal destek hizmetleri ameliyat sonrası görüĢme formu‖ kullanılmıĢtır. Ameliyat öncesi görüĢme formunda; hastanın sosyodemografik özellikleri, hastalığı hakkındaki bilgi düzeyi, hastalığı sürecindeki duyguları, ameliyatla ilgili endiĢeleri, ameliyat sonrası beklentileri, kiĢilik özellikleri, psikiyatrik görüĢmeye yönelik tutumu ve sosyal çalıĢmacının yorum ve önerileri yer almaktadır. Ameliyat sonrası görüĢme formunda; ameliyat bilgileri, hastanın ameliyat sonrası fonksiyonel, fiziksel ve ruhsal durumu, ailenin tutumu, ameliyatın yaĢam kalitesine etkisi, psikiyatrik görüĢmeye yönelik hastanın tutumu ve sosyal çalıĢmacının yorum ve önerileri yer almaktadır. Bulgular GörüĢmeyi kabul eden 13 hastanın 12'si erkek, hastaların yaĢ ortalaması 57,9 ve % 46'sı ilköğretim mezunu idi. Hastaların tamamı sigara kullanıcısı olup, sigara kullanımı ortalaması 35 yıl ve 1,5 paket/gün idi. Ameliyat öncesi görüĢmelerde, hastaların tümünde ölüm kaygısı, uyku düzensizlikleri, kendini hastanede güvende hissetme duygusu ve ameliyat sonrası sağlıklı bir hayat beklentisi saptandı. Hastaların ikisinde sesini kaybetme; birinde ise metastaz korkusu geliĢmiĢti. Ameliyat sonrası görüĢme ortalama 2 hafta sonra gerçekleĢti. GörüĢmelerde, hastaların % 78'inde konuĢma kaybı ve % 39‘unda görünümünü beğenmeme tespit edildi. Hastaların % 78'i ameliyatın yaĢam kalitesini olumsuz etkilediğini ve ameliyat sonrası yaĢamının eskisi gibi olmayacağını ifade etti. Sosyal çalıĢmacı hastaların %40'ının ameliyat sonrası ileri psikolojik desteğe ihtiyaç duyduğunu belirledi. Sonuç Daha geniĢ sayıda hastaya ulaĢılarak, ameliyat öncesi ve sonrası fiziksel bakım ve tedavi ile psikososyal desteğin eĢ zamanlı olarak yapılmasının, hastaların yaĢam kalitesini artıracağını ve hastalık süreciyle baĢa çıkmalarını kolaylaĢtıracağını düĢünmekteyiz. 222 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir HEMġĠRELERDE YAġAM KALĠTESĠNĠ ETKĠLEYEN FAKTÖRLERĠN BELĠRLENMESĠ (Bildiri no:391; 26 Mart 2010 Cuma; 13 30 1530; Salon D; Halk sağlığı / ĠĢ sağlığı ve SYK) Yard. Doç. Dr. Neriman Akansel, Öğr. Gör. Aysel Özdemir, Öğr.Gör. Gülseren Ç.Tunç, Öğr. Gör. Zuhal Tuğutlu, Öğr. Gör. Dr. Hicran Yıldız *Uludağ Üniversitesi Sağlık Yüksek Okulu, Bursa GiriĢ: Hastanelerde 7 gün 24 saat sürekli vardiya ve nöbet sistemi içinde hizmet veren hemĢireler, zamanla gastrit, hipertansiyon, koroner kalp hastalıkları, varisler, fıtıklar, kardiyovasküler bozukluklar, meme kanseri, kolon kanseri, gibi sağlık sorunları ve uyku bozuklukları, stres, depresyon, sosyal izolasyon, tükenmiĢlik ve çatıĢma gibi psikolojik sorunlarla yüz yüze gelmekte ve bütün bu sorunlar çözümlenmezse zamanla yaĢam kalitesinde azalmaya neden olmaktadır. ÇalıĢma hemĢirelerin yaĢam kalitesi düzeylerini ve bunu etkileyen faktörleri belirlemek amacıyla yapılmıĢtır. Gereç-Yöntem: AraĢtırma bir üniversite hastanesinde çalıĢan 475 hemĢireden araĢtırmaya katılmayı kabul eden 333 hemĢire üzerinde yapılmıĢtır. Veriler, sosyodemografik özellikleri içeren genel bilgi formu ve Dünya Sağlık Örgütü YaĢam Kalitesi Ölçeği (WHOQOL) aracılığı ile toplanmıĢtır. Her alanın maksimum puanı 20‘dir ve puan yükseldikçe yaĢam kalitesi artar. Verilerin değerlendirilmesinde SPSS 16.0 programı kullanılmıĢtır. Değerlendirmede ortalamalar, yüzdelikler, t testi, Anova testi ve pearson korelasyon testi kullanılmıĢtır. Bulgular: Olguların %6.6‘sı erkek olan olguların yaĢ ortalamaları 31.35±7.77‘dir. Olguların çoğunluğu önlisans mezunu, %58‘i evli ve %48.3‘ü çocukludur. %55.9‘u eĢi ve çocuklarıyla birlikte yaĢamaktadır ve çoğunluğunun oturduğu ev kira (%30.9) veya akrabasının (%30.3) evidir. Olguların mezuniyet yılı ortalaması 9.46±6.83, çalıĢma yılı ortalaması 9.95±7.56‘dır ve son çalıĢtığı birimdeki çalıĢma yılı ortalama 6.11±5.68‘dir. Olguların çoğunluğu dahili (%22.5) ve cerrahi (%23.7) kliniklerde; %77.8‘i klinik hemĢiresi ve %35.4‘ü sözleĢmeli olarak; %63.7‘si nöbet usulü çalıĢmaktadır. Olguların %68.8‘i gündüz Ģiftinde çalıĢmaktan memnun olduğunu ifade ederken; sürekli gündüz çalıĢanların %39‘u gündüz çalıĢmaktan memnundur.%27.6‘sının sağlıkla , %59.2‘sinin iĢle, %84.2‘sinin sosyal yaĢamla ve %91.9‘un ailesi ile ilgili bir sorunu vardır. Olguların yaĢam kalitesi alanlarından çevre alanı 12.45±2.18 ve çevre-tr 12.67±2.08 alanı en düĢük puana sahipken; bedensel (14.11±2.57) ve ruhsal (14.21±2.41) alanlar en yüksek puana sahiptir. Sosyodemografik özellikler açısından değerlendirildiğinde; kadın olmak, çocuk sahibi olmamak, bedensel alan hariç evli olmak, anne-baba ya da diğer akrabalar ile birlikte yaĢamak, sağlık, sosyal ya da ailevi sorunlar yaĢam kalitesini düĢürmektedir (p<0.05). Benzer Ģekilde çalıĢma koĢullarının yaĢam kalitesine etkisi değerlendirildiğinde; yoğun bakımlarda çalıĢan, klinik hemĢiresi olan, sözleĢmeli ve nöbet usulü çalıĢan, iĢle iliĢkili sorunları bulunan, gündüz çalıĢmaktan memnuniyetsiz olduğunu bildiren hemĢirelerde yaĢam kalitesi daha düĢük bulunmuĢtur (p<0.05). ÇalıĢanların yaĢ, mezuniyet yılı ve çalıĢma yılı arttıkça YaĢam Kalitesini Ölçeğinin sosyal, çevresel ve çevresel-tr alalarından aldıkları puan da artmaktadır (p<0.05). Sonuç: HemĢirelerde yaĢam kalitesi etkileyen çok sayıda faktör bulunmaktadır. HemĢirelerin çalıĢma Ģartlarının iyileĢtirilmesinin, çalıĢma sistemine iliĢkin yeni düzenlemelerin yapılmasının ve hemĢirelerin sorunlarının çözümünün desteklenmesinin yaĢam kalitelerinde artıĢa neden olacağı öngörülmektedir. Anahtar Kelimeler: HemĢire, yaĢam kalitesi, etkileyen faktörler 223 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir BALIKESĠR’DE BĠRĠNCĠ VE ĠKĠNCĠ BASAMAK SAĞLIK KURUMLARINDA ÇALIġAN HEMġĠRELERDE YETĠ YĠTĠMĠNĠ ETKĠLEYEN FAKTÖRLER (Bildiri no:392; 26 Mart 2010 Cuma; 13 30 1530; Salon D; Halk sağlığı / ĠĢ sağlığı ve SYK) Yeliz Mercan1, Doç. Dr. Pınar Erbay Dündar2 1 Balıkesir Devlet Hastanesi, BALIKESĠR. 2Calal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Halk Sağlığı Anabilim Dalı, MANĠSA. Amaç: Balıkesir‘de birinci ve ikinci basamak sağlık kurumlarında çalıĢan hemĢirelerde yeti yitimi düzeyini belirlemek ve bunu etkileyen faktörleri saptamak amaçlanmıĢtır. Yöntem: AraĢtırmada örneklem seçimi yapılmamıĢ, kent merkezindeki tüm sağlık ocakları (16) ve iki hastanede çalıĢan hemĢirelerin tümü araĢtırma kapsamına alınmıĢtır (n= 619). AraĢtırmanın katılım oranı %84.9‘dur (n=526). AraĢtırmada, araĢtırmacı tarafından geliĢtirilen anket ve Kısa Yeti Yitimi Anketi kullanılmıĢtır. Veriler yüz yüze görüĢme tekniğiyle toplanmıĢ, SPSS 11.5 ile değerlendirilmiĢtir. AraĢtırmanın analizinde; sayı-yüzde, ki-kare, lojistik regresyon analizi uygulanmıĢtır. Bulgular: AraĢtırma grubunun yaĢ ortalaması 35.4±5.6‘dır. HemĢirelerin %85.9‘u evli, %91.6‘sı çekirdek aileye sahip, %52.3‘ü iki ve üzeri doğum yapmıĢtır. HemĢirelerin %70.2‘si önlisans mezunu, ortalama çalıĢma süresi 15.7 ± 5.9 yıl, %97.3‘ü kadrolu, %61.2‘si hastanede çalıĢmaktadır. AraĢtırma grubunun %66.5‘inin spor yapmadığı, %60.3‘ünün BKĠ‘sinin 25.0‘ın altında olduğu, %39.2‘sinin sigara içtiği belirlenmiĢtir. HemĢirelerin %61.3‘ü iĢ doyumunu iyi, %46.7‘si genel sağlık algısını orta olarak ifade etmiĢlerdir. AraĢtırma grubunun yeti yitimi prevalansı %63.7‘dir. Yeti yitimi düzeylerine göre; yok, hafif, orta, ağır olanlar sırasıyla %36.3, %21.5, %26.0, %16.2‘dir. Yapılan tek değiĢkenli risk analizinde (%95 GA); evli [3.8 (1.8-8.1)] ve boĢanmıĢ/dul [6.2 (2.2-17.2)] olmak, iki ve üstü doğum yapmak [1.9 (1.1-3.3)], düzensiz spor aktivitesi yapmak [2.3 (1.1-4.9)], BKĠ‘nin 25.0 ve üzerinde olması [1.8 (1.2-2.6)], sözleĢmeli çalıĢmak [3.2 (1.1-9.8)], iĢ doyumunun orta [2.1 (1.4-3.2)] düzeyde, genel sağlık algısının orta [4.2 (2.8-6.3)] ve kötü [12.1 (5.0-29.5)] düzeyde olması risk faktörü olarak belirlenmiĢtir. ĠĢ yaĢantısında: uzun süre ayakta kalmak [1.5 (1.1-2.3)], uzun yol yürümek [1.5 (1.1-2.1)], elinde yükle basamak/yokuĢ inmek-çıkmak [1.7 (1.2-2.5)], ev yaĢantısında: sık öne eğilmek [1.8 (1.1-2.9)], sıklıkla obje kaldırmak-tutmak [1.7 (1.1-2.5)], uzun yol yürümek [1.7 (1.1-2.4)], elinde yükle basamak/yokuĢ inmek-çıkmak [1.6 (1.1-2.4)] yeti yitimi için risk faktörüdür. Yeti yitimi prevalansının çok değiĢkenli risk analizinde (%95 GA); boĢanmıĢ/dul olmak [3.9 (1.1-14.2)], BKĠ‘nin 25.0 ve üzerinde olması [1.6 (1.1-2.5)], genel sağlık algısının orta [4.1 (2.6-6.4)] ve kötü [14.0 (5.1-37.9)] düzeyde olması, iĢ doyumunun orta [2.1 (1.3-3.4)] düzeyde olması ve düzensiz spor aktivitesi yapmak [2.6 (1.1-6.2)] istatistiksel olarak anlamlıdır. SözleĢmeli çalıĢmak, uzun süre ayakta kalmak, uzun yol yürümek, elinde yükle basamak/yokuĢ inmek-çıkmak, sık öne eğilmek, sıklıkla obje kaldırmak-tutmak yeti yitimi için anlamlı değiĢkenler değildir. Sonuç: AraĢtırmada hemĢirelerin yeti yitiminde mesleki değiĢkenlerden çok, sosyo-demografik değiĢkenlerin etkili olduğu görülmektedir. Ev yaĢantısında ve iĢ yerinde maruz kalınan riskli postürler yeti yitimini düzeyinde herhangi bir farklılık yaratmamıĢtır. Mesleki değiĢkenlerden iĢ doyumu yeti kaybına yol açmaktadır. 224 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir ĠġĠTME ENGELLĠ ÇOCUKLARDA YAġAM KALĠTESĠ (Bildiri no:394; 26 Mart 2010 Cuma; 13 30 1530; Salon D; Halk sağlığı / ĠĢ sağlığı ve SYK) Ayfer Ekim1, Özlem Öztürk2, Emel Yiğen3, AyĢe Ferda Ocakcı4, 1 AraĢ. Gör. Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları HemĢireliği Anabilim Dalı 2 Uzm. HemĢire Zonguldak Karaelmas Üniversitesi 3 Öğr. Gör. Dumlupınar Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu 4 Prof. Dr. Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları HemĢireliği Anabilim Dalı Amaç: ĠĢitme engeli, çocuğun geliĢimini, iletiĢimini ve sosyalleĢmesini etkileyen bir engellilik çeĢididir. ĠĢitme engelinin biliĢsel, duygusal ve sosyal etkileri çocuğun, yaĢam kalitesini de etkileyecektir. Bu araĢtırmada, iĢitme engelli çocukların yaĢam kalitesinin değerlendirilmesi amaçlanmıĢtır. Yöntem: Tanımlayıcı olarak planlanan araĢtırmaya, rastgele örnekleme yöntemiyle seçilen 8-12 yaĢ arası 68 çocuk katılmıĢtır. AraĢtırmanın verileri, Kid-KINDL yaĢam kalitesi ölçeği ve iĢitme engelli çocuk ve aileyi tanımlayıcı bilgi formu ile toplanmıĢtır. Kid-KINDL yaĢam kalitesi ölçeğinin, bedensel iyilik, duygusal iyilik, özsaygı, aile, arkadaĢ ve okul (günlük faaliyetlerin yapıldığı okul ya da anaokulu/kreĢ) olmak üzere altı alt boyutu vardır. Her bir boyut 4 maddeden oluĢmaktadır. Alt boyutlara ait puanlar, bağımsız olarak hesaplanırken ayrıca bu altı boyutun bileĢiminden oluĢan toplam yaĢam kalitesi puanı elde edilmektedir. Ölçekten alınan puanlar 0-100 arasında değiĢmektedir. Ölçeğin herhangi bir kesme noktası yoktur, yüksek puan almak yaĢam kalitesinde iyiliği gösterir. Verilerin değerlendirilmesinde, iĢitme engelli çocuk ve ailelerin tanıtıcı özelliklerine iliĢkin bulguların sayı ve yüzde dağılımları yapılmıĢ, yaĢam kalitesi puan ortalamaları ile bağımsız değiĢkenler arasındaki iliĢkinin incelenmesinde t testi ve varyans analizi kullanılmıĢtır. Bulgular: AraĢtırmada, iĢitme engelli çocukların yaĢam kalitesi puanı 68.5 olarak bulunmuĢtur. Çocuklar, yaĢam kalitesi ölçeğinin alt boyutlarından en yüksek puanı bedensel iyilik boyutundan (75.0), en düĢük puanı ise özsaygı alt boyutundan (58.6) almıĢlardır. Toplam yaĢam kalitesi cinsiyete göre anlamlı farklılık göstermemekle birlikte duygusal iyilik alt boyutundan erkekler 71.2, kızlar 66.1 puan almıĢlardır ve bulgu istatiksel olarak anlamlıdır (p<0.05). AraĢtırmada, yaĢam kalitesi ile iĢitme engelli çocuğun yaĢı, sosyo-ekonomik durumu ve yaĢadığı yer değiĢkenleri arasında istatiksel olarak anlamlı bir iliĢki olmadığı belirlenmiĢtir. Sonuç: AraĢtırma sonucuna göre iĢitme engellilik durumu, çocukların en fazla özsaygısını etkilemektedir. Çocuğun özsaygısının yükseltilmesi, yaĢam kalitesinin iyileĢtirilmesinde önemli bir role sahiptir. Özsaygının yükseltilmesinde çocuğun gereksinimlerini temel alan eğitim programlarının planlanması oldukça önemlidir. Çocuğun, yaĢamın her alanına yönelik güçlendirilmesine iliĢkin annebaba ve öğretmenlerle iletiĢime geçilerek, çocuğun bağımsız olması yönünde destekleyici yaklaĢımların benimsenmesi gerekmektedir. Anahtar Sözcükler: iĢitme engeli, çocuk, yaĢam kalitesi 225 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir YOĞUN BAKIM ÜNĠTELERĠNDE ÇALIġAN HEMġĠRELERĠN GENEL SAĞLIK ANKETĠNE GÖRE RUHSAL DURUMLARI ve RUHSAL DURUMLARINI ETKĠLEYEN ETMENLER (Bildiri no:395; 26 Mart 2010 Cuma; 13 30 1530; Salon D; Halk sağlığı / ĠĢ sağlığı ve SYK) Mehtap Kızılkaya, K.Derya Beydağ Pamukkale Üniversitesi Denizli Sağlık Yüksekokulu, Haliç Üniversitesi Sağlık Bilimleri Yüksekokulu Ebelik Bölümü Amaç: Yoğun bakım üniteleri çoğunlukla fiziksel durumları ağır hastaların tedavi edildiği, yoğun stres altında bulunan hasta ve yakınlarına hizmet veren birimlerdir. Bu çalıĢma, yoğun bakım ünitelerinde çalıĢan hemĢirelerin yaĢadıkları ruhsal belirti düzeylerin belirlemek ve ruhsal durumlarına etki eden faktörleri belirlemek amacıyla tanımlayıcı olarak yapılmıĢtır. Yöntem: AraĢtırmanın evrenini, Denizli Devlet Hastanesi‘nin anestezi, dâhiliye, cerrahi ve kalp damar cerrahisi yoğun bakım ünitelerinde çalıĢan 56 hemĢire oluĢturmuĢ, ancak araĢtırmaya katılmayı kabul eden 48 kiĢi örneklem kapsamına alınmıĢtır. AraĢtırma öncesinde kurumdan yazılı izin ve çalıĢmaya katılanlardan onam alınmıĢtır. Veriler, tanımlayıcı veri formu ve Goldberg (1970) tarafından toplumda sık rastlanan, akut ruhsal hastalıkları belirlemek amacıyla geliĢtirilmiĢ olan ve ülkemiz için geçerlik ve güvenirlik çalıĢması Kılıç (1996) tarafından yapılmıĢ olan toplum taramalarında psikiyatrik vaka bulmak amacıyla kullanılan Genel Sağlık Anketi-28 (GSA-28) ile 1-31 Temmuz 2009 tarihleri arasında toplanmıĢtır. Verilerin değerlendirilmesinde sayı-yüzdelik hesaplamaları, Kruskal-Wallis ve Mann Whitney U testleri kullanılmıĢtır. Bulgular: HemĢirelerin %52.1‘i 31-40 yaĢ grubunda, %58.3‘ü ön lisans mezunu, %50‘si 1-5 yıldır yoğun bakım ünitelerinde çalıĢmakta ve %70.8‘i bir ay içerisinde 5 ve üzeri nöbet tutmaktadır. HemĢirelerin %18.8‘i yoğun bakımda çalıĢmaktan memnun olmadığını, %52.1‘i çalıĢtığı kliniklerde 3 ve üzeri hastaya bakım verdiğini, %33.3‘ü yoğun bakım hastalarına bakım vermekten olumsuz etkilendiği ve %27.1‘i birinci derece yakınlarından yoğun bakımda tedavi görenlerin olduğu belirlenmiĢtir. HemĢirelerin, aylık nöbet sayıları ve kliniklerde bakım verdikleri hasta sayısı ile GSA-28 puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı iliĢki olduğu (p<0.05); yaĢ grubu, eğitim durumu, birimde çalıĢma yılı, birimde çalıĢmaktan memnuniyeti, yoğun bakım hastasına bakım vermeye iliĢkin görüĢleri ve birinci derece yakınlarından yoğun bakımda tedavi görenlerin olma durumu ile GSA-28 puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmamıĢtır (p>0.05). Sonuç: Yoğun bakım ünitelerinde çalıĢan hemĢirelerden ayda beĢ ve üzeri nöbet tutanların ve üçten fazla hastaya bakım verenlerin ruhsal sağlık durumlarını ve dolayısıyla yaĢam kalitelerini olumsuz yönde etkilenmektedir. Anahtar Sözcükler: yoğun bakım, hemĢire, ruhsal durum, yaĢam kalitesi 226 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir ERKEN ÇOCUKLUK DÖNEMĠ AĞIZ SAĞLIĞI ETKĠ ÖLÇEĞĠ'NĠN TÜRKÇE FORMUNUN GÜVENĠRLĠK VE GEÇERLĠĞĠNĠN ĠNCELENMESĠ: PĠLOT ÇALIġMA (Bildiri no:398; 26 Mart 2010 Cuma; 13 30 1730; Ana Salon; Ağız-DiĢ Sağlığı ve SYK) Kadriye Peker, Gülçin Bermek Ġstanbul Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi, Toplum Ağız DiĢ Sağlığı Bilim Dalı, Çapa – Ġstanbul. Amaç: Erken çocukluk döneminde karĢılaĢılan diĢ ve ağız boĢluğuyla ilgili hastalıklar ve bunlara yönelik yapılan tedaviler hem çocukların hem de ailenin ağız sağlığına bağlı yaĢam kalitesini etkilemektedir. Amacımız, anaokulu çağındaki çocukların ve ailelerinin ağız sağlığına bağlı yaĢam kalitelerini ölçmek amacıyla geliĢtirilen Erken Çocukluk Dönemi Ağız Sağlığı Etki Ölçeğinin (Early Childhood Oral Health Impact Scale, ECOHIS) Türkçe formunun geçerlik ve güvenirliğini araĢtırmaktır. Yöntem: ÇalıĢma örneklemini, Ġstanbul‘un Fatih ilçesindeki üç anaokulunda eğitim alan 5 yaĢ grubu 104 çocuk ve velisi oluĢturmaktadır. Veri toplama aracı olarak; 5‘li likert yanıt skalalı 13 maddeden ve 2 altölçekten ( çocuk etki, aile etki) oluĢan ölçek, velilerin çocuklarının ağız sağlığını değerlendirmeye yönelik 5‘li likert yanıt skalalı soru ile demografik bilgilerin yer aldığı araĢtırma formu kullanılmıĢtır. Çocukların diĢ çürükleri açısından klinik muayenesi sorumlu araĢtırmacı tarafından okul ortamında gerçekleĢtirilmiĢtir. Ölçeğin dil geçerliği, Cronbach alfa katsayısı kullanılarak iç tutarlılığı, sınıf içi korelasyon katsayısı kullanılarak test tekrar test güvenirliği, ölçek skorları ile ağız sağlığı değerlendirmesi arasındaki korelasyonlara bakılarak yakınsama geçerliliği ve ölçek skorları ile diĢ çürüğü olan ve olmayan gruplar arasındaki farklılıklar incelenerek ayırt edici geçerliliği değerlendirilmiĢtir. Bulgular: Ölçeğin dil geçerliği çalıĢmasında çeviri ve geri çeviri yöntemi kullanılmıĢtır. Dilsel eĢdeğerliliği saptamak amacıyla ölçeğin Ġngilizce formu ve yapılmıĢ olan Türkçe çevirisi 1 hafta ara ile her iki dile vakıf 28 araĢtırma görevlisine uygulanmıĢtır. Her iki form arasında üst düzeyde pozitif yönde anlamlı iliĢki (r=0.89, p<0.01) olduğu bulunmuĢtur. Eksik bilgileri olan 8 form istatistik değerlendirilmeye alınmamıĢtır. Ölçeğin Cronbach alfa katsayısı 0.92, altölçek Cronbach alfa değerleri ise 0.83 -0.90 arasında; test-tekrar test güvenirlik katsayısı ise 0.94 olarak bulunmuĢtur. Altölçeklerden alınan puanlar ile veliler tarafından yapılan ağız sağlığı değerlendirmesi ve çocukların ağzındaki çürük diĢ sayısı arasında pozitif yönde anlamlı iliĢkiler bulunmuĢtur. Ağzında 4 ve daha fazla çürüğü olan çocuklar, ağzında hiç çürüğü olmayan ve ağzında 1-3 diĢi çürük olan çocuklara nazaran her iki altölçekten daha fazla puan almıĢlardır. Sonuç: Bu pilot çalıĢma sonuçları, Erken Çocukluk Dönemi Ağız Sağlığı Etki Ölçeğinin Türkçe formunun 5 yaĢ grubu anaokulu çocuklarının ağız sağlığı problemlerinin günlük yaĢam kalitelerine olan etkilerinin değerlendirilmesi için kullanılabilecek geçerli ve güvenilir bir araç olduğunu göstermektedir. Ölçeğin daha erken yaĢ gruplarını da içeren temsili bir örneklemde faktör yapısının da inceleneceği psikometrik çalıĢmalara ihtiyaç vardır. 227 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir DURUÖZ EL SKALASI’NIN (DES) PSÖRĠATĠK ARTRĠTTE GEÇERLĠLĠK VE GÜVENĠLĠRLĠĞĠNĠN ARAġTIRILMASI (Bildiri no:401; 26 Mart 2010 Cuma; 13 30 1530; Salon C; Romatolojik sorunlar ve SYK) M. T. Duruöz 1, K. Nas 2, S. Özgöçmen3, L. Cerrahoğlu 4, R. Çevik 2, U. KoĢan 4, Ü. Gürbüz Uçar1, G. Akgöl 5, A. J. Saraç2. 1, 4 Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon AD4, Romatoloji BD1, Manisa. 2 Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon AD, Diyarbakır. 3Erciyes Üniversitesi Gevher Nesibe Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon AD, Romatoloji BD, Kayseri. 5Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon AD, Romatoloji BD, Elazığ. Ön Bilgi: Duruöz El Skalası (DES)*, elle ilgili 18 günlük aktivite sorusundan oluĢan bir fonksiyonel dizabilite skalasıdır. Altı dile çevrilmiĢ ve romatoid artrit, skleroderma, osteoartrit, diabetes mellitus, hemodiyaliz ve inme gibi çeĢitli el artropatileri için geçerliliği gösterilmiĢtir. Amaç: DES‘in psöriatik artrit (PsA) hastalarında kullanılabilirliğinin değerlendirilmesi Yöntem: CASPAR kriterlerine göre PsA tanısı alan hastalar çalıĢmaya dahil edildi. Hastaların demografik, klinik ve fonksiyonel durumları sorgulandı. Skalanın iç tutarlılık (Cronbach alfa) ve testtekrar test güvenilirliği değerlendirildi. GörünüĢ (face) ve kapsam (content) geçerliliği araĢtırıldı. Benzerlik geçerliliği (convergent), DES‘in diğer fonksiyonel değiĢkenlerle (Keitel El Fonksiyonel ĠndeksiKHFI, VAS elde dizabilite, VAS elde ağrı) korelasyonuna (Pearson korelasyon katsayısı) bakılarak değerlendirildi. Benzemezlik (divergent) geçerliliği, DES‘in fonksiyonel dizabilite ile iliĢkisi olmayan ya da çok az iliĢkisi olduğu bilinen değiĢkenlerle (yaĢ, vücut kitle indeksi-VKĠ, hastalık süresi, psöriazisin Ģiddeti, sabah tutukluğu, ESR) korelasyonu incelenerek değerlendirildi. Bulgular: YaĢ ortalaması 43.26 (SS: 14,68) olan 50 PsA hastası (28 kadın) çalıĢmaya alındı. El tutulumunun ortalama süresi 51, 96 (SS: 72,12) aydı. 5 hastada (%10) atritis mutilans mevcuttu. DES‘in Cronbach alfa katsayısı 0.97, test-tekrar test geçerliliği 0,93 bulundu. GörünüĢ ve kapsam geçerliliği hasta ve uzman görüĢleriyle belirlendi. DES ile fonksiyonla iliĢkili diğer değiĢkenler arasında yüksek benzerlik tespit edildi ( KHFI, r: 0,831 p<0,0001; VAS elde dizabilite , r:0,614 p p<0,0001; VAS elde ağrı, r: 0,596, p<0,0001). DES‘in diğer değiĢkenlerle çok az iliĢkili ya da iliĢkisiz olması benzemezlik geçerliliğini gösterdi (yaĢ, r:0,431, p: 0,002; VKĠ, r: 0,091, p: 0,565; hastalık süresi, r: 0,308, p: 0,035; psöriazis Ģiddeti, r: 0,097, p: 0,514; sabah sertliği, r: 0,251, p: 0,078; ESR, r: 0,066, p: 0,697). Sonuç: Duruöz El Skalası, PsA‘da el tutulumuna bağlı fonksiyonel dizabiliteyi değerlendirmede geçerli ve güvenilir bir yöntemdir. 1 Duruöz MT et al. Development and validation of a rheumatoid hand functional disability scale that assesses functional handicap. J Rheumatol 1996;23:1167-72. 228 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir KEMORADYOTERAPĠYE BAĞLI GELĠġEN GASTROĠNTESTĠNAL KOMPLĠKASYONLARI ÖNLEMEDE EĠKOSAPENTAENOĠK ASĠT ĠÇEREN BESLENME DESTEĞĠ (Bildiri no:402; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1530 1730; Salon C; Meme Kanseri ve SYK) 1- Doç.Dr.Diclehan KILIÇ, 1 Prof.Dr.Yücel PAK- 2 Prof.Dr.Mehmet OĞUZ Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyasyon Onkolojisi Anabilim Dalı,Ankara. 2Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı,Ankara 1 Amaç: Radyasyon enteriti, baĢlıca lokal irritasyon ve inflamasyondan kaynaklanmaktadır. Pelvik radyoterapi (RT) uygulanan olguların yaklaĢık %80‘inde oluĢmaktadır. Proinflamatuar sitokinlerin bu inflamatuar durumda rolü olduğu bilinmektedir. Eikosapentaenoik asit (EPA) bu sitokinlerin üretimini düĢürerek inflamasyonu azaltmaktadır. Bu çalıĢmada EPA içeren oral beslenme desteğinin rektal kanserli olgularda kemoRT‘ye bağlı geliĢen gastrointestinal (GI) komplikasyonları önlemedeki etkinliğinin araĢtırılması amaçlanmıĢtır. Yöntem: Pelvik KRT alan ve ıĢınlama süresince EPA içeren standart beslenme solüsyonu (Prosure®, günde 2 adet 240 ml‘lik tetrapak kutu) kullanan 27 olgu çalıĢmaya dahil edildi. Olgular birincil sonlanım noktası olarak tedavi süresince diare ve mLENT-SOMA skalasına göre haftalık ve ikincil sonlanım noktası olarak EORTC-QLQ C30 ve CR38 yaĢam kalitesi (YK) formları ve beslenme durumları açısından tedavi baĢı, sonu, 1. yıl ve 2.yıl sonunda değerlendirildi. Tüm değerlendirme formları tamamlanan 20 olgu analiz edildi. Sadece kemoRT uygulanan farklı 20 hasta kontrol grubu olarak değerlendirildi. Hasta özellikleri ile toksisite ve beslenme durumları arasındaki fark ki-kare testi ile kıyaslandı. Tedavi öncesi ve sonrası YK skorlarının kıyaslanmasında bağımlı örneklerde ―Wilcoxon signed rank‖ testi ve bağımsız örneklerde ―Mann-Whitney U‖ testi kullanıldı. Bulgular: YaĢ, cinsiyet, beslenme durumu, uygulanan cerrahi tipi ve tedavi prosedürü açısından iki grup arasında fark saptanmadı. EPA ve kontrol gruplarında grad 2 ve üzeri diare sırasıyla %55 ve %85 oranında geliĢti (p=.038). mLENT-SOMA‘ya göre grad 2 ve üzeri gastrointestinal toksisite EPA ve kontrol gruplarında %40 ve %95 oranında saptanmıĢtır (p<.0001). Tedavi baĢlangıcında tüm olguların beslenmesi normaldi. KemoRT sonunda EPA ve kontrol gruplarında sırasıyla olguların %5 ve %35‘inde beslenme bozukluğu tespit edildi (p=.044). Tedavi öncesi YK parametreleri açısından iki grup benzerken tedavi sonu değerlendirmesinde iĢtah kaybı, diare ve gastrointestinal semptom, kilo kaybı ve defekasyon problemi parametreleri skorlarında EPA kullanımı lehine anlamlı fark saptandı (p<.05). KemoRT ile EPA grubu YK‘de fark oluĢmadı. Ancak kemoRT ile kontrol grubunda global YK, fiziksel ve rol fonksiyonunda azalma, halsizlik, bulantı-kusma, ağrı, iĢtah kaybı, diare, gastrointestinal semptomlar, kilo kaybı ve defekasyon problemi parametrelerinin skorlarında artma saptandı (p<.05). Tedavi sonrası 1. ve 2. yıl toksisite ve YK açısından 2 grup arasında fark saptanmadı. Sonuç: EPA içeren oral standart beslenme desteği, rektal kanserli olgularda kemoRT‘ye bağlı geliĢen akut GI komplikasyonların önlenmesinde etkili bulundu. Aynı zamanda tedavi öncesi YK düzeyinin korunmasını sağladı. *ÇalıĢma ön sonuçları 2006 yılında düzenlenen V.Uluslararası Beslenme ve Diyetetik Kongresi‘nde sunulmuĢtur. 229 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir LOKAL ĠLERĠ EVRE REKTUM KANSERLĠ OLGULARDA TEDAVĠ SIRASINDA YAġAM KALĠTESĠ DEĞĠġĠMLERĠNĠN ĠNCELENDĠĞĠ PROSPEKTĠF KLĠNĠK ÇALIġMA (Bildiri No:406; 27 Mart 2010 Cumartesi; 15 30 1730; Salon C; Meme Kanseri ve SYK) Doç.Dr.Diclehan KILIÇ, Prof.Dr.Müge AKMANSU, Prof.Dr.Yücel PAK Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyasyon Onkolojisi Anabilim Dalı, Ankara Amaç: Rektal kanserli olgularda kemoradyoterapinin (KRT) istenmeyen etkileri bilinmektedir, ancak hastaların yan etkilerden etkilenme ve bu konudaki bilgi düzeyleri konusunda çok az veri mevcuttur. Bu prospektif çalıĢmada rektal kanserli olguların tedavi akut toksisitesini nasıl algıladıkları ve yaĢam kalitesinin tedaviden etkilenme derecesinin araĢtırılması amaçlanmıĢtır. Hastalar ve Yöntem: Rekürrren ve metastatik hastalığı olmayan, pre- veya postoperatif radyoterapi için departmanımıza refere edilen rektum kanseri tanılı olgular çalıĢmaya dahil edildi. RT baĢlangıcında, sonunda ve 3 ay sonrasında EORTC QLQ C30 ve CR 38 yaĢam kalitesi anketleri ile değerlendirildi. Tüm olgulara FU-tabanlı kemoterapi rejimi ile eĢ zamanlı medyan 50 Gy pelvik radyoterapi uygulandı, KTleri toplam 6 küre tamamlandı. Ġlgili yaĢam kalitesi skorları skorlama el kitabına uygun olarak hesaplandı. Ġstatiksel analizlerde ki-kare, Mann Whitney U ve Kruskal Wallis testleri kullanılmıĢtır. Bulgular: Doksan altı hastanın [preoperatif grup (n=23) ve postoperatif grup (n=76)] yaĢam kalitesi formları analize tabi tutuldu. Kadın/erkek oranı 41/56 olup medyan yaĢ 55 idi. Medyan global sağlık durumu KRT baĢında 66 iken tedavi sonunda 58 olarak hesaplandı (p<.0001). Gelecek beklentisi, konstipasyon, dispne ve kilo kaybı dıĢında tüm fonksiyonel ve semptom skalaları RT sonunda baĢlangıca kıyasla kötüleĢmiĢ olarak saptandı (p<.01). Global sağlık durumu ve tüm fonksiyonel ve semptom skorları RT‘den 3 ay sonrasında en az RT öncesindeki seviyesine dönmüĢ saptandı (p<.01). RT baĢında fonksiyon ve semptom skalaları 60 yaĢ altı erkeklerde daha iyi saptandı. Vücut imajı, gelecek beklentisi ve idrar yolu problemleri stoması bulunan olgularda genelde daha kötü bulundu. Global sağlık durumu, fiziksel fonksiyon, halsizlik, insomnia ve defekasyon problemi skorları tedavi baĢında preoperatif grupta postoperatif gruba kıyasla daha kötü idi (p<.04). Gelecek beklentisi, halsizlik ve gastrointestinal problemler preoperatif grupta KRT ile düzelmesine rağmen postoperatif grupta kötüleĢme saptandı. Diare skorları tüm hastalarda tedavi ile arttı, fakat postoperatif grupta artıĢ anlamlı daha fazla idi (p<.001). Sonuç: Özellikle stomalı hastalarda olmak üzere yaĢam kalitesinin postoperatif KRT uygulanan rektal kanserli olgularda belirgin etkilendiği tespit edildi. Preoperatif KRT artmıĢ toksisiteye rağmen yaĢam kalitesinde düzelme sağlamıĢtır. Elde edilen veriler gelecekte tedavi edilecek olguların KRT sırasında tecrübe edecekleri yan etkilere hazırlanması konusunda önemlidir. Bulgular aynı zamanda semptomatik müdahalenin yeterli olmadığını, pelvik KRT sırasında yaĢam kalitesini düzeltmeye yönelik kiĢiselleĢtirilmiĢ destek tedavi programlarına ihtiyaç olduğunu vurgular tarzdadır. 230 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir ANNELERĠN YAġAM KALĠTESĠNĠ ETKĠLEYEN OBSTETRĠK ÖZELLĠKLER (Bildiri no:409; 26 Mart 2010 Cuma; 15 30 1730; Salon D; YaĢam Kalitesi Metodolojisi ve genel sorunlar) Yrd.Doç.Dr. Selmin ġenol¹, Yrd.Doç.Dr Ayten TaĢpınar², Öğr.Grv.Nursen Bolsoy³ 1 Ege Ünv. Ġzmir Atatürk Sağlık Yüksekokulu, Bornova-Ġzmir. 2Adnan Menderes Ünv. Aydın Sağlık Yüksekokulu, Aydın. 3Celal Bayar Ünv. Manisa Sağlık Yüksekokulu, Manisa Amaç: Bu araĢtırma, annelerin yaĢam kalitesini etkileyen obstetrik özelliklerin tanımlanması amacıyla planlanmıĢtır. Yöntem: ÇalıĢma, Ġzmir Ġl Sağlık Müdürlüğü Bornova Sağlık Grup BaĢkanlığı Doğanlar Sağlık Ocağına bağlı Mevlana Sağlık Evi‘ne kayıtlı 306 anneden, ulaĢılabilen 219‘u ile yüz yüze görüĢme tekniği kullanılarak gerçekleĢtirilmiĢtir. AraĢtırmada, sosyodemografik ve obstetrik bilgileri tanımlamaya yönelik soru formu ile Dünya Sağlık Örgütü‘nün YaĢam Kalitesi Ölçeği Kısa Formu (WHOQL-BREF) kullanılmıĢtır. Verilerin analizinde, SPSS 16.0 paket programı kullanılmıĢtır. Ġstatistiksel değerlendirmede sayı-yüzde dağılımları, ortalama ve varyans analiz testleri yapılmıĢtır. Bulgular: AraĢtırmada yer alan 219 annenin yaĢ ortalaması 25.95±5.30 olup %59‘u ilkokul mezunu, %92.7‘si ev hanımıdır. Ġlk doğum yaĢı 20 ve altında olan annelerin yaĢam kalitesi duygusal, sosyal ve çevre alan puanlarının azaldığı saptanmıĢtır (p<0.00 t-testi). Annelerin kürtaj olma ortalamaları 8.54±1.82, abortus ortalaması 7.99±2.60‘dır. Gebelik sayısı 2 ve altında olan annelerin yaĢam kalitesi tüm alan puanları, gebelik sayısı 3 ve üzerinde olan annelere göre daha yüksek olduğu saptanmıĢtır(p<0.00). Ölü doğum yapan annelerin yaĢam kalitesi duygusal ve sosyal alan puanları azalmıĢtır (p<0.00 t-testi). Doğum Ģekli sezeryan olan annelerin yaĢam kalitesi sosyal ve çevre alan puanları normal doğum yapan annelere göre daha yüksek bulunmuĢtur (p<0.00). Annelerin %88.1‘i herhangi bir doğum kontrol yöntemi kullanmakta olup %83.6 oranında planlanmamıĢ gebelik deneyimi yaĢadıklarını belirtmiĢlerdir. Sonuç: Sağlığın öznel göstergelerinden biri olan yaĢam kalitesinin sadece hastalık ya da yoksunluk durumlarından değil aynı zamanda bireysel sağlık özelliklerinden de etkilendiği görülmektedir. Bu çalıĢmada annelerin obstetrik özellikleri yaĢam kalitesini etkilemiĢtir. Bu nedenle annelerde, kadın sağlığına yönelik izlem, bakım ve eğitim hizmetlerinin desteklenmesinin yaĢam kalitesini de destekleyeceği kaçınılmazdır. Anahtar Kelimeler: Anneler, Obstetrik Özellikler, YaĢam Kalitesi 231 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir TĠHV (TÜRKĠYE ĠNSAN HAKLARI VAKFI) ĠZMĠR TEMSĠLCĠLĠĞĠNE BAġVURAN ĠġKENCE MAĞDURLARINDA YAġAM KALĠTESĠ VE DEPRESYON ARAġTIRILMASI (Bildiri no:413; 26 Mart 2010 Cuma; 13 30 1530; Salon D; Halk sağlığı / ĠĢ sağlığı ve SYK) Dr. Çağlayan Üçpınar Yatağan Devlet Hastanesi Acil Servisi, Yatağan-Muğla Amaç: Türkiye ve dünyada iĢkence görenlerin sağlık durumlarıyla ilgili yeterli veri yoktur. Bu araĢtırmanın amaçları: ĠĢkence mağdurlarının depresyon ve yaĢam kalitesi (algılanan sağlık) düzeylerinin belirlenmesi ve mağdurlara uygulanan psiko-sosyal rehabilitasyonun baĢarısının değerlendirilmesidir. Yöntem: Bu araĢtırma kurum düzeyinde TĠHV‘nın uyguladığı rutin muayene, tedavi ve rehabilitasyon sürecinden oluĢan giriĢimin sonuçlarının değerlendirildiği bir müdahale araĢtırmasıdır. TĠHV tarafından mağdurlara sağaltımın öncesinde ve 4 ay sonrasında iki kez değerlendirme yapılmıĢtır. AraĢtırma evrenini 01.11.2004 – 31.11.2005 tarihleri arasında TĠHV Ġzmir Temsilciliğine baĢvuran 116 kiĢi oluĢturmaktadır. AraĢtırmaya bunların 57‘si alınmıĢtır. AraĢtırmada kullanılan ölçekler: 1-YapılandırılmıĢ sosyodemografik ve yaĢam bilgi formu; 2- Beck depresyon envanteri (BDE) ve 3- Dünya Sağlık Örgütü yaĢam kalitesi ölçeği uzun formu (WHOQOL 100 Tr). WHOQOL-100, 6 boyut ve 24 alt boyuttan oluĢmaktadır. Bağımsız değiĢkenler, yapılandırılmıĢ bilgi formundaki verilerdir. Bağımlı değiĢkenler, BDE skoru ve WHOQOL-100 alt boyutlarıdır. Ġstatistik değerlendirmede SPSS 11.0 kullanılmıĢtır. Bulgular: Ġlk görüĢmeye 57 kiĢi, ikincisine 43 kiĢi katılmıĢtır. Katılımcıların %73,7‘si erkek,%26,3‘ü kadın; yaĢ ortalaması 35,6±7,6‘dır. Katılımcıların %70,2‘si iç göç yaĢamıĢtır, %78,9‘u iĢsizdir. Son gözaltından TĠHV‘na baĢvurdukları zamana kadar geçen süre ortalama 8,49±3,01 yıldır. Ġki kiĢi dıĢında grubun tamamı son gözaltında iĢkence görmüĢtür. BaĢlangıçta grubun BDE aritmetik ortalaması 15,00±7,39 iken, ikinci görüĢmede 9,93±7,89 olarak tespit edilmiĢtir (p< 0.05). Yakınmalar ile depresyon arasında ilk görüĢmede ―genel yakınmalar‖, ―yorgunluk ve halsizlik‖, ―uyku bozuklukları‖, ―insanlardan uzaklaĢma‖, ―sıkıntı‖, ―hayattan zevk alamama‖ ve yabancılaĢma duygusu‖ ile, ikinci görüĢmede ‖regurjitasyon‖, ―dengesizlik‖, ―intihar düĢüncesi‖, ―duygusal küntlük‖ ve ―flashback‖ yakınmaları arasında iliĢki saptanmıĢtır. Önce-sonra uygulamada WHOQOL alt boyutlarından ―ağrı ve rahatsızlık‖, ―canlılık ve bitkinlik‖, ―uyku ve dinlenme‖, düĢünme öğrenme‖, ―beden imgesi‖, ―hareketlilik‖, ―gündelik iĢleri yürütebilme‖, ―çalıĢabilme gücü‖, ―fiziksel güvenlik‖, ―maddi kaynaklar‖, ―sağlık hizmetleri ve sosyal yardım; ulaĢılabilirlik‖, ―yeni bilgi beceri edinme‖, ―bedensel alan‖,‖ruhsal alan‖, ―bağımsızlık alanı‖, ―çevre alanı‖, ―ulusal çevre alanı‖, ―genel yaĢam kalitesi‖ alanlarının yaĢam kalitesi puanları arasında anlamlı iliĢki (p< 0.05) saptanmıĢtır. YaĢam kalitesine etki eden değiĢkenlerden en göze çarpanlar sosyal yaĢama ait olanlardır. ĠĢ ve sosyal güvencenin olmaması yaĢam kalitesinin birçok alanını etkilemektedir. YaĢam kalitesini etkileyen iĢkence yöntemlerinin fiziksel zorlayıcılığı olan yöntemlerden çok ruhsal zorlayıcılığı olan yöntemler olduğu görülmüĢtür. Yakınmalara neden olan rahatsızlıklardan yaĢam kalitesi üzerine etkisi olduğu saptananların tamamının iĢkence ve gözaltı süreciyle iliĢkilendirilebilecek rahatsızlıklar olduğu saptanmıĢtır. Sonuç: YaĢam kalitesi ve BDE puanlarındaki değiĢim iki görüĢme arasında yapılan giriĢimlerin olumlu etkisine iĢaret etmektedir. Tüm gözaltı, cezaevi süreci boyunca yaĢanan iĢkencelerin depresyon ile iliĢkisinin saptanmamıĢ olması dikkat çekicidir. Katılımcı sayısının azlığı ve katılımcıların gözaltı, cezaevi sürecinden TĠHV‘na baĢvuru yaptıkları zamana kadar geçen sürenin uzun oluĢu sonuçların yorumlanmasını güçleĢtirmiĢtir. 232 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir KANSER HASTALARINDA AĞRININ DUYGU DURUMUNA ETKĠSĠ VE BUNA YÖNELĠK YAKLAġIMLAR (Bildiri no:418; 26 Mart 2010 Cuma; 1530 1730; Salon C; Ağrı ve SYK) Altan ġahin*, Yasemin Dumlupınar** , Makbule Uzer***, Nalan Çelebi**** , Ülkü Aypar***** *Hacettepe Üniversitesi Anesteziyoloji ve Rean.AD.-Ankara **Hacettepe Üniversitesi Ağrı Ünitesi HemĢiresi-Ankara ***Hacettepe Üniversitesi Ağrı Ünitesi HemĢiresi-Ankara ****Hacettepe Üniversitesi Anesteziyoloji ve Rean.AD.-Ankara *****Hacettepe Üniversitesi Anesteziyoloji ve Rean.AD.-Ankara Amaç: Kanser hastalarına yönelik ağrı kontrolündeki yetersizlikler, yaklaĢımdaki farklılıklar ve ağrısı olan hastaların duygu durumlarını belirlemek. Gereç ve yöntem: Hacettepe Üniversitesi Hastanelerinde kanser hastalarının yoğun olarak yattığı kliniklerde izlenen 102 kanser hastasına veri kayıt formu kullanılarak mevcut durum saptandı.102 hastaya ağrısının olup olmadığı soruldu. Ağrısı olan hastaların ağrı Ģiddeti VAS (Vizüel Analog Skala) kullanılarak ölçüldü. Ağrısı olan hastalara ağrıya yönelik duygularını belirtmeleri istendi. Bulgular: Örnekleme alınan hastaların %50‘sinin son 24 saat içinde ağrı çektiği tespit edildi. Ağrısı olan hastaların %42‘sinin Ģiddetli ağrı (VAS: 7-8), %8‘inin çok Ģiddetli ağrı çektiği(VAS:9-10) belirlenmiĢtir. Ağrısı olan hastaların duygu durumlarına bakıldığında %62‘si öfke,% 48‘i korku,% 48‘i çaresizlik,%28‘i ölmek istediğini belirtmiĢtir. Sonuç ve öneriler: Kanser hastalarının ağrı deneyimledikleri ve ağrının hastaların duygu durumlarını olumsuz yönde etkilediği belirlendi. ÇalıĢmada tespit edilen bulgularda hastaların duygu durumlarındaki etkilenmelerinin ağrı ile iliĢkili olduğu düĢünülerek, kanser ağrısının kontrolünün daha etkin olabilmesi için kuruma yönelik ‗‗Ağrı Yönetim Prosedürü‘‘ oluĢturuldu.Ağrı 5. vital bulgu olarak kabul edildi ve hemĢireler tarafından rutin takibi yapılarak kayıt altına alınması sağlandı.Multidisiplinler bir kanser ekibi kurulmasına karar verildi.Hasta ve hasta yakınların kanser ağrısı ile baĢ etmelerine yönelik ‗‗Kanser Ağrısına ĠliĢkin Soru ve Cevaplar‘‘broĢürü geliĢtirildi. 233 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir KANSER AĞRISININ HASTA YAġAMINA ETKĠSĠ (Bildiri no:419; 26 Mart 2010 Cuma; 1530 1730; Salon C; Ağrı ve SYK) Altan ġahin*, Makbule Uzer**, Yasemin Dumlupınar*** , Nalan Çelebi**** , Ülkü Aypar***** * Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD-Ankara **Hacettepe Üniversitesi Ağrı Ünitesi HemĢiresi-Ankara ***Hacettepe Üniversitesi Ağrı Ünitesi HemĢiresi-Ankara ****Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD-Ankara *****Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD-Ankara Amaç :Kanser ağrısı olan hastaların ağrı Ģiddetleri ve ağrının hasta yaĢamına etkisinin değerlendirilmesi. Gereç ve Yöntem: Hacettepe Üniversitesi Hastanelerinde Ocak- Aralık 2008 tarihleri arasında yatan kanser ağrısı çeken 201 hastaya Özet Ağrı Envanteri Formu uygulandı. Hastaların son 24 saat içinde çektikleri en kötü, en hafif, ortalama ve o anki ağrı Ģiddetleri NRS (Sayısal Değerlendirme Skalası) kullanılarak ölçü Sayısal Değerlendirme Skalasına göre ağrı Ģiddeti (en kötü) 4 ve üzerindeki hastalar değerlendirilmeye alındı. Hastaların aldıkları tedaviler, tedaviden fayda oranları değerlendirildi. Ağrının hastanın genel aktivite, ruh hali, yürüyebilme, normal iĢler, baĢkalarıyla iliĢkiler, uyku, yaĢamdan zevk almasına etkisi 0‘dan 10‘a sayısal skala kullanılarak değerlendirildi. (0 ‗‗etkilemedi‘‘ ve 10 ‗‗tümüyle engelledi‘‘). Son 30 gün içinde çalıĢma durumunun etkilendiği gün sayısı değerlendirilerek kaydedildi. Bulgular: Örnekleme alınan hastaların en kötü ağrı Ģiddetleri ölçüldüğünde, hastaların %15,9‘unun 56 Ģiddetinde, % 35,3‘ünün 7-8 Ģiddetinde, %48,8‘inin 9-10 Ģiddetinde ağrı çektikleri belirlendi. Ortalama ağrı Ģiddetleri ölçüldüğünde, hastaların %30,3‘ü 3-4, %46,8‘i 5-6, %19,4‘ü 7-8, %3,5‘i 9-10 Ģiddetinde ağrı çektiklerini bildirdiler. Hastaların % 72,7‘sinin günlük yaĢam aktivitesinin, %93,5‘inin ruh halinin , %83,1‘inin yürüyebilmesinin, %87,6‘sının normal iĢlerinin, %73,1‘inin baĢkalarıyla iliĢkilerinin, %91‘inin uykusunun, %97 sinin yaĢamdan zevk almasının 5 (Sayısal skalada) ve üzerinde etkilendiği belirlendi. Son 1 ay içinde ağrı nedeniyle çalıĢmanın engellendiği gün sayısına bakıldığında %52,2‘sinde 30 gün boyunca kısmen ya da tamamen engellendiği tespit edildi. Sonuç: ÇalıĢmadaki verilere göre kanser hastalarının Ģiddetli ağrı çektikleri ve bu ağrının hastaların yaĢamını olumsuz yönde etkilediği saptanmıĢtır. ÇalıĢmaya göre kanser ağrısı için ayrıntılı anamnez alınması, tedavide multidisipliner ekip yaklaĢımının benimsenmesi önerilir. 234 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir MULTĠPL SKLEROZLU HASTALARDA EV ZĠYARETĠ YOLUYLA VERĠLEN BAKIM’IN YAġAM KALĠTESĠ ÜZERĠNE ETKĠSĠ (Bildiri no:420; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1530 1730; Salon B; Nörolojik sorunlar ve SYK) 1 Yeliz AkkuĢ, 2Prof.Dr.Nuran Akdemir 1 Kafkas Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu 36100 KARS. 2Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi HemĢirelik Bölümü Ġç Hastalıkları HemĢireliği AD BaĢkanı ÇalıĢma multipl sklerozlu hastalarda ev ziyareti yoluyla verilen bakım hizmetinin yaĢam kalitesine etkisini de�erlendirmek için müdahale çalıĢması olarak yapılmıĢtır. ÇalıĢma derneğe kayıtlı 21 müdahale ve 24 kontrol olmak üzere 45 MS hastası ile tamamlanmıĢtır. Müdahale ve kontrol grubu örneklem seçim kriterlerine ve hastaların derneğe kayıt sırasına göre oluĢturulmuĢtur. AraĢtırmanın verileri 3 adet veri toplama formu ile toplanmıĢtır. Müdahale grubundaki hastalarla dernekte ya da dernek aracılığı ile telefonla görüĢülmüĢ, birinci ay 4, ikinci ay 2, üçüncü ve dördüncü ay 1‘er ziyaret olmak üzere toplam 8 ev ziyareti yapılmıĢ ve bu ziyaretlerde geliĢtirilen bakım planına göre hastalara eğitim, bakım ve danıĢmanlık hizmetleri verilmiĢtir. Kontrol grubundaki hastalara çalıĢmanın baĢlangıcı ve sonunda ev ziyareti yapılmıĢtır. Ayrıca çalıĢmanın baĢlangıcında müdahale ve sonunda da kontrol grubundaki hastalara eğitim kitapçığı verilmiĢtir. Veriler SPSS 11.0 ve Statistica 7.0 programında değerlendirilmiĢtir. Verilerin değerlendirilmesinde sayı, yüzdelik, Ki-kare Testi, Fisher Kesin Ki-kare Testi, Cochran Q testi, iki Yüzde Arasındaki Farkın Anlamlılık testi, Wilcoxon eĢleĢtirilmiĢ iki örnek testi, Mann-Whitney U testi ve yüzde farkı kullanılmıĢtır. Müdahale ve kontrol grubundaki hastalarda ilk ve son ziyarette semptomlardaki değiĢim karĢılaĢtırıldığında, yalnızca yutma sorununun müdahale grubunun lehine azaldığı saptanmĢtır (p=0.03). ÇalıĢmanın hipotezine göre yapılan istatistiksel değerlendirmede müdahale grubunda hastaların MSQL-54 YaĢam Kalitesi Ölçeği bile� ik fiziksel sağlık bölüm skorundan aldıkları ya�am kalitesi puanlarındaki değiĢimin istatistiksel olarak önemli olduğu (p=0.02), bileĢik mental sağlık bölüm skorundan ya�am kalitesi puanlarındaki değiĢimin önemsiz olduğu belirlenmiĢtir (p=0.06). ÇalıĢmadan elde edilen sonuçlar doğrultusunda MS hastalarına düzenli ev ziyaretlerinin yapılması, atak sıklığının, semptomların ve geli�ebilecek sorunların önlenmesine yönelik bakım, eğitim ve danıĢmanlık hizmetlerinin verilmesi önerilebilir. 235 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir BĠR 1. BASAMAK SAĞLIK KURULUġUNA BAġVURAN 15 YAġ VE ÜZERĠ KĠġĠLERĠN YAġAM KALĠTELERĠNĠN DEĞERLENDĠRĠLMESĠ (Bildiri no:422; 26 Mart 2010 Cuma; 13 30 1530; Salon D; Halk sağlığı / ĠĢ sağlığı ve SYK) Okan ErmiĢ1, Mehmet Demir1, Deniz Doğan1, Ahmet Dursun1, Sarp Üner2 1 Ġnt. Dr. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Ankara. 2Yrd. Doç. Dr., Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı, Ankara Amaç: Bu araĢtırmada Ankara‘da bir Birinci Basamak Sağlık KuruluĢu‘na baĢvuran 15 yaĢ ve üzeri hastaların EQ5D‘ye göre yaĢam kaliteleri ve etkileyen faktörlerin ortaya konması amaçlanmıĢtır. Yöntem: Tanımlayıcı tipteki bu araĢtırmanın verileri Birinci Basamak Sağlık KuruluĢu‘na 5 iĢgününde baĢvuran 291 kiĢiye gözlem altında anket uygulanarak toplanmıĢtır. Katılımcıların genel sağlık durumu GSA 12 anketi (Genel Sağlık Anketi) ile, yaĢam kalitesi ise EQ-5D (EuroQol-ED) ölçeği ile değerlendirilmiĢtir. Veriler SPSS 15.0 paket programında değerlendirilmiĢ, analizlerde ki-kare, bağımsız gruplarda t testi ve varyans analizi kullanılmıĢtır. Bulgular: AraĢtırmaya katılanların %55‘i kadındır, yaĢ ortalaması 42,6±16,5 yıldır. Katılımcıların %42,3‘ü lise mezunu, %64,6‘sı evli, %73,2‘si herhangi bir iĢte çalıĢmamaktadır. GSA-12‘ye göre değerlendirildiğinde katılımcıların %46‘sının ruh sağlığı açısından riskli grupta olduğu bulunmuĢtur. Katılımcıların EQ-5D sağlık yararlanım endeks ortalaması 0.720.26‘dır. En düĢük puan ölçeğin ağrı/rahatsızlık boyutuna aittir. Bunu endiĢe/depresyon takip etmektedir. Ağrı/rahatsızlık boyutunda kötüleĢme yaĢ ile birlikte istatistiksel olarak anlamlı düzeyde artmaktadır. EndiĢe/depresyon boyutu ortalaması hem genç yaĢ grubunda, hem de ileri yaĢ grubunda pik yapmaktadır. KiĢisel bakım özellikle ileri yaĢ grubunda kötüleĢmektedir. Ġleri yaĢ (p=0,001), kadın olmak (p=0,012), kronik hastalığa sahip olmak (p<0,001), boĢanmıĢ ya da eĢini kaybetmiĢ olmak (p<0,001) yaĢam kalitesinin düĢmesi için risk faktörleri olarak saptanmıĢtır. Katılımcıların GSA–12 puanlarının düĢmesi ile EQ-5D yaĢam kalitesi endeks puanlarının da düĢtüğü belirlenmiĢtir (p<0,001). Sonuç: AraĢtırmaya katılanların yaĢam kaliteleri Türkiye ve Avrupa norm değerinin altında bulunmuĢtur. YaĢ arttıkça yaĢam kalitesini gösteren beĢ boyutta da azalma saptanmaktadır. Kadın olma, düĢük eğitim düzeyinde olma, boĢanmıĢ veya eĢin ölmüĢ olması, herhangi bir iĢte çalıĢmama, en az bir kronik hastalık sahibi olma yaĢam kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir. Ruh sağlığı açısından riskli grupta olanların yaĢam kaliteleri olumsuz yönde etkilenmektedir. Birinci basamak sağlık kuruluĢuna baĢvuran hastalar yaĢam kalitesi açısından da değerlendirilmeli, kendilerine sağlıklı yaĢam önerilerinde bulunulmalıdır 236 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir EUROHIS (WHOQOL-8) TÜRKÇE SÜRÜMÜNÜN TÜRK TOPLUMUNDAKĠ PSĠKOMETRĠK ÖZELLĠKLERĠ (Bildiri no:423; 26 Mart 2010 Cuma; 15 30 1730; Salon D; YaĢam Kalitesi Metodolojisi ve genel sorunlar) Erhan Eser*, Tülay Lağarlı*, Hakan Baydur** Ġntern Hekimler*** *Celal Bayar ÜTF. Halk Sağlığı AD. **Dokuz Eylül ÜTF. Halk Sağlığı AD. *** Celal Bayar ÜTF. Halk Sağlığı AD. Kırsal hekimlik Ġntern hekimleri: Veli Akkurt, Hülya AkkuĢ, Emine Arslan , Emrah Cengiz, GülĢah Çiftçioğlu, Halit IĢık, Hatice Karabacak, Tuğçe Özkapu, Ercan Özyıldırım, Havva SoybaĢ, Orhan Vural Amaç: EUROHIS (WHOQOL-8) Türkçe sürümünün Türk toplumundaki Psikometrik özelliklerinin gösterilmesi. Gereç-Yöntem: EUROHIS (Avrupa Sağlık Etki Ölçeği) WHOQOL-Bref ve WHOQOL-100 ölçeğinden belirli maddelerin seçilmesiyle oluĢturulmuĢ 8 maddelik bir indeks ölçektir. Toplam skor maddelerin toplamı ya da ortalaması alınarak hesaplanır. Bu ölçeğin geliĢtirilme amacı toplum düzeyinde Sağlıkta YaĢam Kalitesinin (SYK) değerlendirilmesidir. Psikometrik değerlendirmeler Manisa kent merkezinde yarı kentsel bölgede toplumu temsil eden 615 kiĢilik bir örnek üzerinde yapılmıĢtır. Tanımlayıcı göstergelerde tavan ve taban etkileri, güvenilirlik çözümlemelerinde Ġç tutarlılık (Cronbach alfa ile) kullanılmıĢtır. Geçerlilik çözümlemelerinde yapısal geçerlilik ve ölçüt (kriter) geçerliliği yaklaĢımı kullanılmıĢtır. Yapısal geçerlilik, Doğrulayıcı Faktör Analizi(DFA), BirleĢim AyrıĢım Geçerliliği ve Bilinen Gruplar yöntemi ile sınanmıĢtır. BirleĢim AyrıĢım geçerliliği için WHO5 (D.S.Ö. genel duygudurum kısa formu) ve EQ-5D kullanılmıĢtır. Bilinen grup değiĢkenleri yaĢ, cinsiyet, gelir algısı, sosyal sınıf ve yaĢanılan bölgedir. Ölçüt geçerliliği için geçen yıla göre sağlık durumu değiĢikliği ve kronik hastalık varlığı ve sağlık hizmetlerine ulaĢabilirlik kullanılmıĢtır. Bulgular: AraĢtırma örneğinin %54.5‘i kadın, (yaĢ 38.27 ± 12.26, ortancası 36.0). Örneğin % 61.3ü gecekonduda yaĢamaktadır. % 59.3‘ü okuryazar ya da ilkokul mezunudur. %39.3‘ünün geliri giderinden azdır. Yanıtlayıcıların %26.5‘i sağlık durumları geçen yıla göre daha kötü, %17.4‘ü ise daha iyidir. EUROHIS toplam skoru 27.7, ortalaması 3.46±0.6dir. Ölçek skorunun taban ve tavan etkisi çok düĢük (<%1) , iç tutarlılığı çok iyidir (0.85). Kronik hastalığı olmayanlar; geçen yıla göre sağlık durumunu daha iyi olarak algılayanlar ve sağlık hizmetlerine ulaĢabilenler daha yüksek anlamlı skorlar almıĢlardır (p<0.001) (ölçüt geçerliliği). DFA‘ne göre tek faktörlü çözümlemede CFI=0.90 ve RMSEA=0.18 olduğu; Ġki faktörlü (birinci faktör: soru no 1,7,8 – ikinci faktör: soru no 2,3,4,5,6) çözümlemede ise uyum göstergelerinin CFI=0.95 ve RMSEA=0.13 olduğu saptanmıĢtır. EUROHIS ile WHO5 (r= 0.64) ve EQ5D (r=0.44) arasında anlamlı korelasyonlar saptanmıĢtır. Daha yaĢlı olanlar, kadınlar, eğitimsiz bireyler, gelir algısı daha kötü olanlar, yoksullar, iĢsiz ve alt sosyal sınıfa mensup bireyler karĢıtlarından anlamlı düzeyde daha düĢük (p<0.01) skor almıĢlardır. Bu değiĢkenler içinde Cohen‘in Etki Büyüklüğü (EB) en büyük olan yaĢanılan bölgenin geliĢmiĢlik düzeyidir (EB=0.85) . Bunu Boratav Sosyal Sınıflaması (EB= 0.51) ve kronik hastalık varlığı (EB= 0.41) izlemektedir. Sonuç: EUROHIS (WHOQOL-8), Türk toplumunda alanda sağlık düzeyinin değerlendirilmesinde ve sağlıkta eĢitsizlik araĢtırmalarında uygulanabilir olmakla birlikte, ölçeğin toplumdaki psikometrik değerlendirme sürecinin ilerleyen çalıĢmalarda da sürdürülmesi gerekir. 237 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir ORAL LĠKEN PLANUSLU VE ORAL KANDĠDOZLU HASTALARDA ORAL SAĞLIKLA ĠLĠġKĠLĠ YAġAM KALĠTESĠNĠN DEĞERLENDĠRĠLMESĠ (Bildiri no:427; 26 Mart 2010 Cuma; 13 30 1730; Ana Salon; Ağız-DiĢ Sağlığı ve SYK) Dr Duygu OFLUOĞLU* Dr Meltem KORAY* Doç.Dr. Gonca MUMCU** Prof.Dr. Hakkı TANYERĠ* *Ġstanbul Üniversitesi, DiĢ Hekimliği Fakültesi, Ağız, DiĢ, Çene Hastalıkları ve Cerrahisi ABD. **Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi,Temel Sağlık Bölümü Oral Liken Planus (OLP) etyolojisi tam olarak bilinmeyen, ağız mukozası tutulumunun sık olduğu kronik mukokutanöz bir hastalıktır. Genellikle 30-70 yaĢ arasında görülür. Retiküler, papuler, plak, atrofik, büllöz ve ülsere olmak üzere 6 tipi tarif edilmiĢtir. Lezyonlar en fazla yanak mukozasında olmak üzere, dil ve dudaklarda da görülmektedir. OLP‘nin tedavisi genellikle eroziv lezyonlar veya ülserasyonların mevcut olduğu durumlarda yapılır. Retiküler liken planus asemptomatik olduğu için tedaviye gerek olmayabilir. Ancak malign değiĢim ihtimaline karĢı düzenli olarak kontrol edilmelidir.Protez stomatiti, protez kullananlarin yaklaĢık %11-67'sini etkileyen ve özellikle üst protezlerin örttügü dokularda görülen yaygın inflamatuar bir durumdur ve oral kandidozun (OC) kronik atrofik formudur. Etyolojisi tam olarak bilinmemesine karĢılık, en önemli nedenlerden biri Candida albicans'a bağlı mantar enfeksiyonu olarak gösterilmiĢtir. Kandida kaynaklı protez stomatitinin tedavisinde protez kullanım ve temizlik alıĢkanlıklarında degiĢiklik yapılması yeterli değildir, aynı zamanda antifungal tedavi de uygulanmalıdır. Her iki oral mukozal hastalık da bireylerin günlük yaĢamlarını olumsuz etkileyen, uzun süreli tedavi ve takip gerektiren rahatsızlıklardır. Bu çalıĢmada OLP teĢhisi konan 31 hasta ve OC teĢhisi konan 50 hastanın oral sağlık ile iliĢkili yaĢam kaliteleri belirlenerek 50 sağlıklı kontrol hastası ile kıyaslanmıĢ ve bu iki oral mukozal hastalığın, bireylerin yaĢam kaliteleri üzerindeki etkileri araĢtırılmıĢtır. AraĢtırmamıza, Ġstanbul Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Ağız, DiĢ, Çene Hastalıkları Bilim Dalı kliniğine baĢvuran hastalar arasından, yapılan intraoral muayene ve histopatolojik tetkik sonucu OLP tanısı konan 31 hasta, mikrobiyolojik tetkikle OC teĢhisi konan 50 hasta ve dental problemler için kliniğimize baĢvuran hastaların refakatçileri arasından çalıĢmamıza katılmayı kabul eden ve herhangi bir dental problemi ve oral mukozal lezyonu bulunmayan 50 kontrol hastası katılmıĢtır. Hastaların ağrı durumları Visual Analog Scale (VAS) ile yaĢam kaliteleri ise oral sağlık etki profili-14 anketi (OHIP-14) ile değerlendirilmiĢtir. OHIP-14 puanı, OLP‘li hastalarda (24,4+ 9,7) OC‘li hastalara (14,3+5,9) ve kontrol grubuna ( 12,7+5,1) göre anlamlı olarak daha yüksek bulunmuĢtur. VAS skoru OLP‘li hastalarda OC‘li hastalara göre daha yüksek hesaplanmıĢtır. Her iki gruptaki hastaların kendi beyan ettikleri oral sağlık durumlarına ait puanlar kontrol grubuna göre anlamlı derecede yüksek görülmüĢtür. Sonuç olarak oral liken planus ve oral kandidozun, oral sağlıkla ilgili yaĢam kalitesini kötüleĢtirebileceğini düĢünmekteyiz. Tedavileri güç olan, hem hasta hem hekim için uzun dönem takip gerektiren bu hastalık gruplarının yaĢam kalitesini olumsuz etkilediği özellikle diĢ hekimleri tarafından iyi bilinmeli ve hastaların tedavi protokolleri hazırlanırken bu bilgiler göz önünde bulundurulmalıdır. Ayrıca OHIP-14 anket sonuçlarının OLP ve OC‘de klinik parametrelere duyarlı olduğunu ve ağız hastalıkları alanında yapılacak prospektif kontrollü klinik çalıĢmalarda güvenle kullanılabilecek bir değerlendirme yöntemi olduğunu düĢünmekteyiz. 238 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir TÜRKĠYE’DE KRONĠK AĞRI (Bildiri no:428; 26 Mart 2010 Cuma; 1530 1730; Salon C; Ağrı ve SYK) 1 Altan ġahin, 2Levent Aydın, 3Ute Richarz 1 Hacettepe Üniversitesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD, Ağrı Ünitesi, 2Janssen Cilag Türkiye, 3 Janssen Cilag, Global Medical Affairs. GiriĢ: Kronik ağrı hastaların günlük aktivitelerini ve yaĢam kalitelerini sınırlayan en önemli unsurlardan biridir. Bu çalıĢmadaki amacımız ülkemizde kronik ağrının prevalansı, nedenleri, demografik özellikleri ile ağrının hastaların günlük aktiviteleri ve yaĢam kalitelerin sorgulamaya ve tedavi yaklaĢımlarından memnuniyet derecelerini belirlemeye yönelik geniĢ çaplı bir araĢtırma yapmaktır. Bu çalıĢma 15 Avrupa ülkesinde benzer parametrelerle yapılan çalıĢmanın sonuçları ile karĢılaĢtırıldı. Metod: ÇalıĢma, Türkiye genelinden randomize olarak seçilen 22 Ģehirde, 18 yaĢın üzerinde, 6 aydan uzun süredir ağrı çeken, ağrı sıklığı haftada birkaç kezden fazla olan ve ağrı Ģiddeti nümerik değerlendirme ölçeğinde 5‘ten yüksek olan kiĢilerde iki aĢamada gerçekleĢtirildi. Birinci aĢamada toplam 4002 telefon konuĢması ile kronik ağrı prevalansı belirlendi. Daha sonra ağrısı olan bireyler ile yüzyüze anket yapılması planlandı. Ankete katılmayı kabul eden kiĢilerin sayısı 57 olduğundan çalıĢmanın gücünü artırmak amacıyla bu bölgelerde ağrısı olan hastalar belirlenerek ankete gönüllü olan 266 ağrılı hasta da çalıĢmaya dahil edildi. Sonuçlar: Türkiye‘de kronik ağrı prevalansı %50 (Avrupa‘daki diğer ülkelerden daha yüksek) olarak saptandı. Ağrısı olanların %72‘sinin kadın ve yaĢ grubu olarak da en fazla ağrının 41-50 yaĢ grubunda olduğu ortaya çıktı. En sık neden olarak bel ağrısı ve migren baĢağrısı bulundu. Ağrı Ģiddeti ise Ġsrail dıĢındaki diğer ülkelere göre daha yüksek bulundu. Sosyal faktörlerin hastaların ağrı ve tedavileri açısından daha önemli olduğu bulundu. ĠĢgücü kaybının ise diğer ülkelere göre daha fazla olmasına karĢın ağrı nedeniyle iĢ değiĢtiren ya da iĢini kaybedenlerin ve depresyon tanısı alanların sayısı Türkiye‘de daha az olarak belirlendi. Hastaların ağrıları için en çok dahiliye uzmanlarına baĢvurduğu, doktorların ağrı Ģiddeti ile ilgili ölçekleri kullanmadığı ve hastaların doktorlarının uyguladığı tedavilerden memnuniyet derecesinin diğer ülkelere göre daha düĢük olduğu saptandı. Hastaların ağrı tedavisinde en çok reçetesiz olarak parasetamol ve nonsteroidal antiinflamatuvar ilaçları kullandığı ve genel olarak bu tedaviden hoĢnut oldukları belirlendi. Yorum: Türkiye‘de kronik ağrı, diğer Avrupa ülkelerine göre daha sık görülmektedir. Elde edilen bu sonuçlara göre hastaların yaĢam kalitelerini artırmak için hekimlerin hastalarının ağrılarına duyarlılığı artırılmalı ve hasta bakımında ağrıyı da değerlendirerek tedavi yaklaĢımlarına önem verilmelidir. 239 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir ÇOCUK DĠYALĠZ HASTALARINDA DĠYALĠZ YETERLĠLĠĞĠ VE BESLENME DURUMUNUN YAġAM KALĠTESĠNE ETKĠSĠ (Bildiri no:429; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1530 1730; Salon A; Çocuk Nefroloji ve SYK) Dilek Can*, Ahmet Keskinoğlu*, Erkin Serdaroğlu**, Önder YavaĢcan***, Fatma MutlubaĢ Özsan*, Sevgi Mir*, Caner Kabasakal*. * Ege Üniversitesi Tıp F. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları AD. Ġzmir. ** Dr. Behçet Uz Çocuk Hastanesi Ġzmir. *** Ġzmir Tepecik EAH. Çocuk Nefrolojisi Bölümü Ġzmir. Amaç: Yeterli diyaliz kavramı günümüzde yaygın kabul gören hali ile fazla sıvının ve üremik toksinlerin uzaklaĢtırılmasının yanı sıra; iyi kan basıncı kontrolü, beslenmenin yeterli olması, aneminin önlenmesi, böbrek yetmezliğine eĢlik eden semptom ve komplikasyonların kontrolü ile sonuçta mortalite ve morbiditenin azaltılıp, yaĢam kalitesini arttırmak olarak anlaĢılmaktadır. Bu çalıĢmanın amacı SDBY (son dönem böbrek yetmezliği) nedeni ile diyaliz tedavisi almakta olan çocuk hastalarda, diyaliz yeterliliği ve beslenme durumunun yaĢam kalitesine olan etkisini araĢtırmaktır. Gereç ve Yöntem: Kesitsel özellikteki bu çalıĢma, Ġzmir‘deki üç pediatrik diyaliz ünitesinde, kronik diyaliz tedavisi uygulanan 8–16 yaĢ grubundaki 45 çocuk hastayla yapılmıĢtır. ÇalıĢmamızda diyaliz uygulanan çocuk hastaların diyaliz yeterlilik, beslenme durumu göstergeleri ile bazı hastalık özelliklerinin yaĢam kalitesine etkisi araĢtırılmıĢtır. Diyaliz modeli, diyaliz tedavisinin süresi, eĢlik eden hastalık varlığı, hastaneye yatma durumu, Kt/V, semptom yükü, hemoglobin, hematokrit, kan basıncı, SVKĠ (sol ventrikül kitle indeksi), nPCR (normalize edilmiĢ protein katabolizma oranı), diyetle enerjiprotein alımı, albumin düzeyi, boy-ağırlık- VKĠ (vücut kitle indeksi) SDS (standart deviasyon skoru) gibi bağımsız değiĢkenlerin yaĢam kalitesine etkisi araĢtırılmıĢtır. Hastaların yaĢam kalitesini değerlendirmek için 8-12 yaĢ grubunda Kid-KĠNDL, 13-16 yaĢ ergen grubu için ise Kiddo-KĠNDL yaĢam kalitesi ölçeği kullanılmıĢtır. Bulgular: Hastaların %46,7‘si erkek, %53,3‘ü kız olup, yaĢ ortalamaları 12,8-2,9 yıldır. %64,4‘ü ergen, %35,6‘sı çocuk yaĢ grubunda olan hastaların, %20‘si hemodiyaliz , %80‘i ise periton diyalizi (PD) olmaktadır. PD uygulaması ve serum albümin düzeyi ile diyaliz uygulanan hastaların yaĢam kalitesi arasında pozitif anlamlı iliĢki (p<0,05) bulunurken; diyaliz tedavisinin süresi, hastaneye yatma durumu, hastanede yatıĢ süre ve sayısı, semptom yükü, anemi ve artmıĢ SVKĠ ile yaĢam kalitesi arasında negatif anlamlı iliĢki (p<0,05) saptanmıĢtır. YaĢ, cinsiyet, anne-babanın medeni durumu, eĢlik eden hastalık varlığı, Kt/V, nPCR, kan basıncı, protein-enerji alımı ve antropometrik ölçümler gibi değiĢkenler ile yaĢam kalitesi arasında anlamlı iliĢki bulunmamıĢtır. Sonuç: Diyaliz etkinliğini ölçerek önerilen düzeylere yükseltmenin önemi bilinmekle birlikte, bulgularımız yaĢam kalitesini yükseltmenin sadece diyaliz dozu ile sağlanamayıp; yeterlilik kavramı içinde kabul edilen anemi, hipertansiyona bağlı SVH ile üremik semptomların yokluğu, hastaneye yatıĢ sayı-süresi gibi faktörlerin azaltılması ve kötü beslenme göstergesi olan hipoalbümineminin engellenmesi ile sağlanabildiğini göstermektedir. Anahtar kelimeler: Diyaliz yeterliliği, beslenme durumu, sağlıkla ilgili yaĢam kalitesi, kronik diyaliz, çocuk. 240 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir KRONĠK DĠYALĠZ TEDAVĠSĠNĠN ÇOCUK YAġAM KALĠTESĠNE ETKĠSĠ (Bildiri no:430; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1530 1730; Salon A; Çocuk Nefroloji ve SYK) Ahmet Keskinoğlu*, Dilek Can*, Nejat Aksu**, Mustafa Bak***, Orhan Kara*, Sevgi Mir*, Caner Kabasakal*. * Ege Üniversitesi Tıp F. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları AD. Ġzmir. ** Ġzmir Tepecik EAH Çocuk Nefrolojisi Bölümü Ġzmir. *** Dr. Behçet Uz Çocuk Hastanesi Ġzmir. Amaç: SDBY (Son dönem böbrek yetmezliği) yüksek morbidite ve mortaliteye neden olması, bireylerin yaĢam kalitesini etkileyen önemli bir sağlık sorunu olup; uygulanan renal replasman tedavilerinin amacı hastaların yaĢam süresini uzatmanın yanı sıra, yaĢam kalitelerini de arttıracak yeni tedavi yaklaĢımları geliĢtirmektir. YetiĢkin hastalar sağlık ve tedavilerinden tamamen kendileri sorumlu iken, çocuklar eriĢkin döneme kadar kendilerine bakım sağlayan ebeveyn ve sağlık personelinin yakın desteğine gereksinim göstermektedir. YaĢam kalitesine erken yaĢlarda odaklanmanın, kronik hastalığı olan bireylerin eriĢkin yaĢlardaki yaĢam kalitesi sorunlarını azalttığı belirtilmektedir. Çocuk hastaların bu geçiĢ sürecine uyumunun sağlanması ve bireylerin yaĢam kalitelerini arttıracak yeni tedavi yöntemlerinin belirlenmesi açısından yaĢam kalitelerinin ve bunu etkileyen faktörlerin değerlendirilmesi önem kazanmaktadır. Bu çalıĢmanın amacı ülkemizde diyaliz uygulanan çocukların yaĢam kalitesini sağlıklı akranları ile karĢılaĢtırarak yaĢam kalitesine olan etkilenmeyi araĢtırmaktır Gereç ve Yöntem: Kesitsel özellikteki bu çalıĢmada, Ġzmir‘deki üç pediatrik diyaliz ünitesinde, kronik diyaliz tedavisi uygulanan 8–16 yaĢ grubundaki 45 çocuk hasta ile bu çocuklarla sosyoekonomik, cinsiyet ve yaĢ değiĢkenleri açısından grup eĢleĢtirmesi yapılan 47 sağlıklı çocuğun yaĢam kalitesi karĢılaĢtırılmıĢtır. Çocukların yaĢam kalitesini değerlendirmek için 8-12 yaĢ grubunda Kid-KĠNDL, 13-16 yaĢ ergen grubu için ise Kiddo-KĠNDL genel amaçlı yaĢam kalitesi ölçeği kullanılmıĢtır. Değerlendirme, toplam yaĢam kalitesi yanı sıra bedensel iyilik hali, duygusal iyilik hali, özsaygı, aile, arkadaĢ ve okul olmak üzere 6 alt boyut puanlaması ile yapılmaktadır. Bulgular: Kronik diyaliz programındaki çocuk hastaların yaĢam kaliteleri, sağlıklı (12,0-2,6 yıl) ve diyaliz grubu çocukların (12,8-2,9 yıl) yaĢ ortalamaları, yaĢ grubu, cinsiyet, anne ve babalarının öğrenim durumu dağılımları ve yaĢadıkları ailede kiĢi baĢı gelir ortalaması karĢılaĢtırıldığında her iki grubun bu temel özelliklerinin istatistiksel olarak benzer olduğu görülmüĢtür (p>0,05). Kronik diyaliz uygulanan 45 çocuk ile bu çocuklarla sosyoekonomik, cinsiyet ve yaĢ gibi temel özellikler açısından benzer olan 47 sağlıklı çocuğun yaĢam kalitesi karĢılaĢtırıldığında; diyaliz uygulanan çocukların yaĢam kalitesi puanları toplam ve tüm alt boyutlarda anlamlı olarak düĢük saptanmıĢtır (p<0,05). Sonuç: Çocuk SDBY‘nin renal replasman tedavisinde yer alan kronik diyaliz, hastaların bozulmuĢ olan yaĢam kalitesinde yeterli iyileĢmeyi sağlayamamaktadır. Anahtar kelimeler: Sağlıkla ilgili yaĢam kalitesi, kronik diyaliz, çocuk. 241 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir PERĠTON DĠYALĠZĠ HASTALARINDA SAĞLIKLA ĠLGĠLĠ YAġAM KALĠTESĠNĠN MAJÖR BELĠRLEYĠCĠLERĠ (Bildiri no:431; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1630 1730; Ana Salon; Nefroloji ve SYK) 1 Vesile ġenol, 2Murat Hayri Sipahioğlu, 3Ahmet Öztürk, 2Cengiz UtaĢ, 4Mahmut Argün 1 Erciyes Üniversitesi, Halil Bayraktar Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu, Kayseri. 2Erciyes Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Dahili Tıp Bilimleri AD, Kayseri. 3Erciyes Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Biyoistatistik AD, Kayseri. 2Erciyes Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Dahili Tıp Bilimleri AD, Kayseri. 4Erciyes Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Ortopedi ve Travmatoloji AD, Kayseri Amaç: Hastaların sağlıkla ilgili yaĢam kalitesi mortalite, morbidite ve tedavi etkinliğini belirlemede önemli bir indikatördür. Bu çalıĢmanın amacı, periton diyalizi (PD) hastalarının yaĢam kalitesi düzeyini ve etkileyen majör faktörleri belirlemektir. Yöntem: Kesitsel nitelikli bu çalıĢma 2007-2008 Mart ayları arasında Erciyes Üniversitesi Sürekli Ayaktan Periton Diyalizi (SAPD) Ünitesi tarafından takip edilen, 30‘u Sürekli Aletli Periton Diyalizi (APD) olmak üzere 18 yaĢ ve üzeri 156 hasta üzerinde yürütülmüĢtür. Veriler Short Form-36, Beck Depresyon Ölçeği (BDI), Yorgunluk ġiddet Skalası (FSS) ve Arizona Cinsel YaĢantı Ölçekleri (ASEX) ile toplanmıĢtır. ÇalıĢmada depresyon için ≥17 puan, yorgunluk için >4 puan, cinsel fonksiyon bozukluğu için ≥12 puan kesme noktası olarak kabul edilmiĢtir. Ġstatistiksel analizde t testi, Mann-Whitney U testi, Pearson‘s Korelasyon Analizi ve Çoklu Doğrusal Regresyon Analizi yapılmıĢtır. Bulgular: ÇalıĢmada depresyon semptom sıklığı %47.0, BDI puan ortalaması 27.8±8.8, yorgunluk prevelansı %67.3, FSS puan ortalaması 6.1±0.8, seksüel disfonksiyon prevelansı %72.9, ASEX puan ortalaması; kadınlarda 17.5±8.0, erkeklerde 15.7±6.3‘dür. Mental Sağlık Özet Skoru 42.1±11.9, Fiziksel Sağlık Özet Skoru 39.1±11.2 bulunmuĢtur. Depresyon hem mental (OR:-24.4, (-30.1)-(18.6) hem de fiziksel sağlık (OR:-16.5, CI (-22.4)-(-10.5) yaĢam kalitesindeki azalmadan sorumlu majör faktor iken, yorgunluk yalnız fiziksel sağlık. yaĢam kalitesindeki azalmadan sorumlu en önemli ikincil faktördür (OR: -7.74, CI (11.1) -(-4.4). Depresyon ve yorgunluk sağlıkla ilgili yaĢam kalitesindeki bozulmanın %37‘ sinden sorumludur. Mental sağlık yaĢam kalitesindeki bozulmamın %31‘ inden depresyon tek baĢına sorumludur. YaĢ, hospitalizasyon, total kolesterol, serum albumin ve Kt/V üre seviyesi yaĢam kalitesinin tüm alanlarında değilse bile bazı alanları olumsuz etkilemiĢtir. Seksüel disfonksiyonu olan erkek ve kadınlarda Fiziksel Sağlık YaĢam Kalitesi puanları sırasıyla 38.4±10.7 ve 36.0±11.1 olup, cinsel fonksiyon bozukluğu olmayan hastalara gore anlamlı düzeyde düĢüktür. Sonuç: Periton diyalizi hastalarında sağlıkla ilgili yaĢam kalitesi düĢük olarak değerlendirilebilir. BozulmuĢ yaĢam kalitesi depresyon ve yorgunluk ile yakından iliĢkilidir. Depresyon mental ve fiziksel sağlık yaĢam kalitesindeki bozulmadan primer düzeyde sorumlu iken, yorgunluk özellikle fiziksel sağlık yaĢam kalitesini düĢüren ikincil faktördür. Fiziksel sağlık yaĢam kalitesi seksüel disfonksiyonu olanlarda anlamlı derecede düĢüktür Sağlıkla ilgili yaĢam kalitesini yükseltmek için, PD hastarında depresyon, yorgunluk ve seksüel disfonksiyonlar periyodik olarak değerlendirilmeli gerektiğinde tıbbi ve psikososyal destek tedavisi sağlanmalıdır. Anahtar Kelimeler: Sağlıkla Ġlgili YaĢam Kalitesi, Depresyon, Yorgunluk, Seksüel Disfonksiyonlar, Kronik Böbrek Yetmezliği 242 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir HEMODĠYALĠZ HASTALARININ YAġAM KALĠTESĠNĠN DEĞERLENDĠRĠLMESĠ (Bildiri no:434; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1630 1730; Ana Salon; Nefroloji ve SYK) Nilgün EROL, Birsen YÜRÜGEN Haliç Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü HemĢirelik Anabilim Dalı, Haliç Üniversitesi Sağlık Bilimleri Yüksekokulu Ebelik Bölümü GiriĢ ve Amaç : Kronik Böbrek Yetmezliğinin ve Kronik Hemodiyaliz Tedavisinde olmanın hastalar üzerinde meydana getirdiği olumsuz sosyolojik ve psikolojik etkileri vardır. Bu çalıĢmada hemodiyaliz hastalarının yaĢam kalitelerinin belirlenmesi amacı ile planlanmıĢtır ÇalıĢmanın Evren ve Örneklemi: Gülhane Askeri Tıp Akademisi HaydarpaĢa Eğitim Hastanesi HD ünitesinde ve Uğur diyaliz merkezinde tedavi gören toplam (N:285) hasta, örneklemi ise çalıĢmanın yapıldığı tarihler arasında (16.04.09-10.07.09) araĢtırmaya katılmayı kabul eden (n:100) HD hastası oluĢturdu. Veriler araĢtırmacı tarafından literatüre dayanarak hazırlanan bireyleri tanıtıcı anket formu ve SF-36 YaĢam Kalitesi Ölçeği ile toplanıp SPSS 15.0 programı ile değerlendirildi. AraĢtırmanın verileri, hastaların sosyo-demografik, hastalığa iliĢkin özelliklerini belirleyen anket formu ve SF-36 yaĢam kalitesi ölçeği kullanılarak toplandı. Sonuçlar; sayı, yüzde, ortalama olarak verildi, istatistiksel analizde Pearson Korelasyon, Independent Samples t Test, One-Way ANOVA ve Post Hoc Tukey testleri kullanılarak değerlendirildi.Tanımlayıcı bir çalıĢmadır. Bulgular: HD hastalarının % 58‘i erkek, % 85‘i evli ve % 37‘i yükseköğrenim mezunudur. YaĢ ortalaması 54,94±17,82 yıldır (dağılım aralığı: 20-87). % 37‘si emekli, % 88‘ini çekirdek aile oluĢturmaktadır, % 96‘sının sosyal güvencesinin olduğu görülmektedir. % 28‘i çalıĢmaktadır, çalıĢan hastaların % 61‘inin tam gün ve % 39‘unun yarım gün çalıĢtığı, % 73‘ünün Ġstanbul‘da yaĢadığı ve % 72‘sinin ekonomik durumunun iyi olduğu saptanmıĢtır. % 30 oranında primer hastalık nedeni olarak hipertansiyon yer almaktadır. YaĢ arttıkça yaĢam kalitesi düĢmüĢtür(p≤0,05). Hastaların eğitim durumu arttıkça yaĢam kaliteleri artmaktadır(p≤0,05). Evli olanların yaĢam kalitesi bekar olanlara göre(p≤0,05); yarım gün çalıĢanların tam gün çalıĢanlara göre(p≤0,05); sosyal güvencesi olanların olmayanlara göre (p≤0,05); ekonomik durumu iyi olanların olmayanlara göre yaĢam kalitesi yüksektir(p≤0,05). Hastalık ve HD süresi arttıkça yaĢam kalitesi düĢmektedir(p≤0,05). Hastalık ve HD hakkında eğitim alanların almayanlara göre(p≤0,05); önerilen diyete uyanların uymayanlara göre(p≤0,05); ilaçlarını düzenli kullanan hastaların kullanmayanlara göre(p≤0,05); EPO tedavisi alan hastaların almayanlara göre(p≤0,05) yaĢam kalitesi yüksektir. Sonuç: Bu araĢtırma sonucunda, hastaların yaĢam kalitelerinin düĢük olduğu ancak Eğitim durumunun,yaĢın, bekar olmanın, tam gün çalıĢmanın, sosyal güvencesi olmamanın,hemodiyaliz ile ilgili eğitim almamanın,ilaç tedavisine , diyete uymamanın ve EPO tedavisi almamanın diğer gruba oranla yaĢam kalitelerinin daha düĢük olduğu bulundu. Öneriler: Yukarıdaki sonuçlar doğrultusunda, diyaliz ve diyalizle yaĢam ,özellikle hastaların diyet ilaç ve önerilen diyete uymasının önemi konusunda eğitimler planlanmalı ve belli aralıklarla hastaların yaĢam kaliteleri değerlendirilmelidir.Bu çalıĢma daha geniĢ bir hasta grubunda yapılmalıdır. 243 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir VENOUS INSUFFĠCĠENCY EPĠDEMĠOLOGĠCAL AND ECONOMĠC STUDY QUALĠTY OF LĠFE/SYMPTOMS(VEINES-OOL/SYM)- ÖLÇEĞĠNĠN TÜRKÇE SÜRÜMÜNÜN GEÇERLĠLĠK VE GÜVENĠLĠRLĠĞĠ (Bildiri no:435; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1330 1530; Salon C; Kardiyolojik sorunlar ve SYK) Adalet Kutlu*, Emel Yılmaz*, Dilek Çeçen*, Alper Özbakkaloğlu**, Erhan Eser** *C.B.Ü Manisa Sağlık Yüksekokulu **C.B.Ü Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD. Amaç: Orijinal adı ―Venous Insufficiency Epidemiological and Economic Study- Quality of Life/Symptoms (VEINES-OoL/Sym)‖ olan Venöz Yetmezlik YK ölçeğinin Kronik Venöz Yetmezliği (KVY) olan hastalarda Türkçe geçerlilik ve güvenilirliğinin test edilmesidir. Yöntem: AraĢtırmanın örneklemini, 12 Ocak-12 ġubat 2010 tarihlerinde Celal Bayar Üniversitesi Hastanesi, Ġzmir Alsancak Devlet Hastanesi ve Manisa Devlet Hastanesi Kalp Damar Cerrahisi Birimlerine baĢvuran KVY tanısı almıĢ hastalar oluĢturmuĢtur (N=118). Hastalara standart çeviri (ileri, geri çeviriler, birleĢtirme ve konsensus sürümü) yöntemleri ile geliĢtirilmiĢ VEINES-OoL/Sym Türkçe sürümü ve eĢzamanlı olarak SF-36 YaĢam Kalitesi Ölçeği uygulanmıĢtır. VEINES-OoL/Sym, hastaların yaĢam kalitesi ve belirtilerinin etkilerini ölçen, 26 madde ve 2 boyuttan (YaĢam Kalitesi ve Belirtiler) oluĢan bir ölçektir. Ölçeğin ilk 10 maddesi hastalığın belirtileri, bir madde belirtilerin en yoğun yaĢandığı zamanı (skorlama dıĢında) , 9 madde günlük yaĢam aktiviteleri, bir madde geçen yıla göre değiĢiklik, 5 madde ise psikolojik boyutu ile ilgilidir. Puan yükseldikçe yaĢam kalitesi artmaktadır. Yanıt seçenekleri maddelerin bazılarında dikotom bazılarında 7 belirteçlidir. Güvenilirlik çözümlemesinde ölçeğin her bir alt boyutu için Cronbach alfa katsayısı hesaplanmıĢtır. Geçerlilik analizlerinde yapısal ve kriter (ölçüt) geçerliliği yaklaĢımları kullanılmıĢtır. Kriter geçerliliği ve duyarlılık analizleri için CEAP- KVY sınıflandırma sistemi kullanılmıĢtır. Yapısal geçerlilikte ise, birleĢim-ayrıĢım geçerliliği (SF-36 ile) ve bilinen gruplar geçerliliği uygulanmıĢtır. Bulgular: VEINES-QoL dağılım göstergeleri: Ortalama 50.0±10.0; Ortanca 49.6, Çarpıklık (skewness) – 0.02, basıklık (kurtosis) ise -0.66dır. VEINES-sym‘ın dağılım göstergeleri: Ortalama 50.0±10.0; Ortanca 48.8, Çarpıklık (skewness) 0.14, basıklık (kurtosis) ise 0.52dır. Ölçeğin güvenilirlik analizinde Cronbach alfa katsayıları VEINES-QoL için 0.86, VEINES-Sym için 0.81) bulunmuĢtur. Madde çıkarılarak tekrarlanan iç tutarlılık analizlerde sorunlu soruya rastlanmamıĢtır. Ölçüt geçerliliği için kullanılan CEAB sınıflamasına göre VEINES-QoL skorunun doğrusal bir trend gösterdiği (sınıflama kötüleĢtikçe skor da kötüleĢiyor), ancak VEINES-Sym skorunun CEAB 2ve 3. sınıf arasında farklılık gösterdiği anlaĢılmaktadır. VEINES –Qol skorunun SF-36 boyutlarının hepsiyle iyi derecede (r= 0.43-0.66) korelasyon verdiği (BirleĢim geçerliliği ) ; VEINES-Sym skorunun ise SF-36 ile daha zayıf korelasyon (r= 0.19-0.52) verdiği (ayrıĢım geçerliliği) gözlenmiĢtir. Bilinen grup açısından beden ağırlığına bakıldığında, beden ağrılığı arttıkça VEINES –Qol ve VEINES-Sym skorunun düĢtüğü izlenmektedir (r= - 0.25, p<0.05). Sonuç: Bu sonuçlar, VEINES-OoL/Sym‘in KVY olan Türk hastalarda geçerli ve güvenilir olduğunu ve güvenle kullanılabileceğini göstermektedir. 244 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir KINDL KANSER MODÜLÜNÜN TÜRKÇE SÜRÜMÜNÜN KANSERLĠ TÜRK ÇOCUKLARI ÖRNEĞĠNDEKĠ ÖNCÜL GÜVENĠLĠRLĠK ÇÖZÜMLEMELERĠ (Bildiri no:436; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1330 1530; Salon A; Çocuk Hemato-onkolojisi ve SYK) *Dilek Ergin **Erhan Eser ***Mehmet Kantar *Celal Bayar Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu Pediatri HemĢ. AD, MANĠSA **Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD, MANĠSA ***Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatrik Onkoloji BilimDalı, ĠZMĠR Amaç: KINDL Kanser modülünün Türkçe sürümünün Kanserli Türk çocuk örneğindeki güvenilirliğinin gösterilmesi Gereç-Yöntem: KINDL Kanser modülü dört boyuttan (bedensel iyilik, mental iyilik, sosyal iyilik ve tedavi) oluĢan 24 maddelik bir ölçektir. Bu ölçek KINDL genel amaçlı çocuk yaĢam kalitesi ölçeğinin ek Hastalık Modülü‘dür. Ölçeğin güvenilirlik analizleri Ege Tıp Fakültesi Tülay AktaĢ Onkoloji Hastanesi, Pediatrik Onkoloji Bilim Dalı‘ nda izlenen kanserli 40 çocuk hasta üzerinde yürütülmüĢtür. Tanımlayıcı göstergeler olarak madde ve toplam ortalamalarına ek olarak ölçeğin tavan ve taban etkileri gösterilmiĢtir. Güvenilirlik çözümlemelerinde Ġç tutarlılık (Cronbach alfa ile) kullanılmıĢtır. Ġç tutarlılık analizlerinde Cronbach alfa ve ikili karĢılaĢtırmalarda Mann Whitney U testi kullanılmıĢtır. Bulgular: AraĢtırma örneğinin % 57.5‘i erkek; yaĢ ortalaması 10.7±4.2 dir. Çocukların %35..0‘i okula devam etmekte; annelerin %47.5‘i ilkokul ve daha az eğitimli, Ailelerin % 42.5‘i üst-orta sosyal sınıfa mensuptur. Çocukların tanıları, Lenfoma, (n= 11); Sarkom (n= 16); ALL (n= 10); AML (n= 2); Wilms Tümörü (n= 1) Ģeklindedir. Çocukların % 55‘i 1 yıldan daha kısa süredir hastadır. Hiç bir boyut dağılım sorunu göstermemektedir (çarpıklık <1.0). Gerek KINDL genel ölçeği, gerekse Kanser modülü boyutları için Taban (%0.0 – 0.0) ve Tavan etkileri (%2.5 – 10.0) kabul edilebilir sınırlar içinde bulunmuĢtur. Kindl genel ölçek ve Kanser Modülü boyutlarının iç tutarlılıkları Ģöyledir: KINDL genel ölçeği için: Bedensel, Psikolojik, Özsaygı, Aile, ArkadaĢ, Okul ve Kronik boyutları için alfa değeri sırasıyla 0.16, 0.20, 0.76, 0.23, 0.67, 0.22 ve 0.51‘ dır. Kindl genel ölçekte 4, 5, 12, 14, 20, 21 nolu sorular problemli sorular olarak saptanmıĢtır. KINDL Kanser modülü için: Bedensel, Psikolojik, Sosyal ve Tedavi boyutları için alfa değeri sırasıyla 0.36, 0.80, 0.66 ve 0.69‘ dur. Kindl Kanser Modül ölçeğinde 2, 12, 17, 24 nolu sorular problemli sorular olarak saptanmıĢtır. KIDNL okul ve kronik hastalık skorlarının sosyal sınıf iyileĢtikçe ve çocuk yaĢı düĢtükçe daha iyileĢtiği; Kanser bedensel boyut skorunun da hastalık süresi uzadıkça kötüleĢtiği izlenmektedir. Sonuç: KINDL genel ve Kanser ölçeğinin Türkçe sürümünün bazı boyutlarının güvenilirliğinde sorunlar olduğu saptanmıĢtır Sorunlu bulunan soruların tekrar yazımı ve örnek büyüklüğünün artırılması ile bu analizlerin sürdürülmesi uygun olacaktır. Anahtar sözcükler: Çocuk, kanser, yaĢam kalitesi, psikometri, ölçme-değerlendirme 245 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir WHO-QOCS (WHO ENGELLĠLERDE BAKIM VE DESTEK KALĠTESĠ ÖLÇEĞĠ) TÜRKÇE SÜRÜMÜNÜN TÜRK TOPLUMUNDAKĠ PSĠKOMETRĠK ÖZELLĠKLERĠ (Bildiri no:437; 26 Mart 2010 Cuma; 15 30 1730; Salon D; YaĢam Kalitesi Metodolojisi ve genel sorunlar) Erhan Eser1,Ömer Aydemir2, Beyhan Cengiz Özyurt1, Aydın Akar1, Serol Deveci3, Sultan Eser4, Cemalettin Ayık5 1 Celal Bayar ÜTF. Halk Sağlığı AD. 2Celal Bayar ÜTF. Psikiyatri AD. 3Celal BayarÜniversitesi Sağlık Yüksekokulu.. 4 Ġzmir Sağlık Müdürlüğü KĠDEM, 5 Manisa ġükran Bilginer Zihinsel Engelliler Okulu Amaç: WHO Engellilerde Bakım ve Destek Kalitesi Ölçeği Türkçe sürümünün Türk toplumundaki Psikometrik özelliklerinin gösterilmesi. Gereç-Yöntem: WHO-QOCS (WHO Engellilerde Bakım ve Destek Kalitesi Ölçeği) AB 6. ÇP kapsamında Türkiye‘nin de içinde olduğu çok merkezli bir çalıĢmada (DISQOL) Delphi ve Odak gruplara dayanarak geliĢtirilmiĢtir. WHO-QOCS 17 maddeden oluĢan (0-100 arasında skor alan) dört boyuttan oluĢan bir ölçektir. Ayrıca 3 sorudan oluĢan nesnel modülü vardır. ÇalıĢma, 307 (157 zihinsel, 150 bedensel) engelli üzerinde yürütülmüĢtür. Tanımlayıcı göstergelerde tavan ve taban etkileri, güvenilirlik çözümlemelerinde Ġç tutarlılık kullanılmıĢtır. Geçerlilik çözümlemelerinde ölçüt geçerliliği ve yapısal geçerlilik yaklaĢımı kullanılmıĢtır. Ölçüt geçerliliği nesnel modül soruları (18,19,20) ile sınanmıĢtır. Yapısal geçerlilik, Doğrulayıcı Faktör Analizi (DFA), ve Bilinen Gruplar yöntemi (yaĢ, cinsiyet, eğitim, gelir algısı, yaĢam koĢulları ) ile sınanmıĢtır. Bulgular: Örneğin %58.3‘ü erkektir (yaĢ 37.29 ± 15.09); % 25.4‘i evde desteksiz, 58.6‘sı ise gönüllü aile bireylerinin desteği ile yaĢamaktadır. Engellilerin % 13.0‘ü öğrenci, %16.6‘sı eğitimsiz, 5.9 özel eğitimli, % 65.5 eğitimlidir. Örneğin % 23.5‘i kendini engelli olarak algılamamaktadır. % 35.2‘si ortalamanın üstünde gelir algısına sahiptir. WHO-QOCS ortalama ve α değerleri: Profesyonel bakım kalitesi için 54.08±22.73 (α=0.88); Profesyonel bakıma ulaĢabilirlik için 75.63±21.65 (α=0.84); Ev bakımının kalitesi için 50,84±23,55(α=0.88), Bilgiye ulaĢabilirlik için 40,24±26.94(α=0.84) ve toplam skorda 54,93±17,73 (α=0.84)‘dir. Profesyonel bakıma ulaĢabilirlik boyutu tavan etkisi yüksektir(%18.9). Ölçek boyutlarının tümü nesnel hizmete ulaĢabilirlik (s18,19 ve 20 ile ) durumuna duyarlı bulunmuĢtur (p= 0.031 – 0.000). Dört faktörlü DFA çok iyi bir uyuma iĢaret etmektedir (CFI= 0.95 ; RMSEA=0.09). KMO> 0.5 (0.883) dir. WHO-QOCS, birlikte aynı projede geliĢtirildikleri WHOQOL-DIS (engelli bakım ve destek kalitesi ölçeği) ile iyi derecede (r= -0.50-0.62) korelasyona sahiptir. Ancak WHO-ADS (engelli tutum ölçeği) ile hiçbir boyutta iliĢkili bulunmamıĢtır. WHO-QOCS boyutları açısından bedensel engelliler, zihinsel engellilere göre anlamlı düzeyde daha iyi durumdadır (p<0.001). EĢlik eden hastalığı olanlar tüm boyutlarda olmayanlara göre daha düĢün puan almıĢlardır (p<0.001). Kendini engelli olarak algılayanlar, iĢsizler, gelir düzeyi açısından yoksullar ve örgün eğitim almamıĢ olanların WHO-QOCS boyutları skorları diğerlerine göre anlamlı düzeyde (p=0.01) düĢüktür. YaĢam koĢulları açısından en yüksek WHO-QOCS boyut skorlarını evde yardım almadan yaĢayanlar almakta, bunu sırasıyla evde ailesi veya yakınlarıyla yaĢayalar ve evde veya kurumda profesyonel bakım alanlar izlemektedir (p<0.01). Tüm boyutlar içinde diğer boyutların aksine profesyonel hizmete ulaĢabilirlik boyutu, iĢ ve eğitim değiĢkenlerine duyarlı bulunmamıĢtır. Sonuç: WHO-QOCS ölçeğinin Türkçe sürümünün psikometrik özellikleri, bu ölçeğin Türk toplumundaki engelli bireylerin toplum içinde aldıkları bakım ve destek kalitesini değerlendirmede baĢarıyla kullanılabilir olduğunu göstermiĢtir. Ancak profesyonel hizmetlere ulaĢılabilirlik boyutu sonuçları dikkatle yorumlanmalıdır. Anahtar sözcükler. Engelli, Bakım ve Desek Kalitesi, Psikometri, Ölçme değerlendirme 246 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir WHO-ADS (WHO ENGELLĠLĠK TUTUM ÖLÇEĞĠ) TÜRKÇE SÜRÜMÜNÜN TÜRK ENGELLĠLERĠNDEKĠ PSĠKOMETRĠK ÖZELLĠKLERĠ (Bildiri no:438; 26 Mart 2010 Cuma; 15 30 1730; Salon D; YaĢam Kalitesi Metodolojisi ve genel sorunlar) Ömer Aydemir1, Erhan Eser2, Beyhan Cengiz Özyurt2, Aydın Akar2, Serol Deveci3, Sultan Eser4, Cemalettin Ayık5 1 Celal Bayar ÜTF. Psikiyatri AD. 2Celal Bayar ÜTF. Halk Sağlığı AD. 3Celal BayarÜniversitesi Sağlık Yüksekokulu.. 4Ġzmir Sağlık Müdürlüğü KĠDEM, 5Manisa ġükran Bilginer Zihinsel Engelliler Okulu Amaç: WHO Engellilik Tutum Ölçeği Türkçe sürümünün Türk engellilerindeki Psikometrik özelliklerinin gösterilmesi. Gereç-Yöntem: WHO-ADS AB 6. ÇP kapsamında Türkiye‘nin de içinde olduğu çok merkezli bir çalıĢmada (DISQOL) Delphi ve Odak gruplara dayanarak geliĢtirilmiĢtir. WHO-ADS, her biri dört sorudan oluĢan dört boyutlu (toplam 16 soru) bir ölçektir. ÇalıĢma, 307 (157 zihinsel, 150 bedensel) engelli üzerinde yürütülmüĢtür. Tanımlayıcı göstergelerde tavan ve taban etkileri, güvenilirlik çözümlemelerinde Ġç tutarlılık kullanılmıĢtır. Geçerlilik çözümlemelerinde ölçüt geçerliliği ve yapısal geçerlilik yaklaĢımı kullanılmıĢtır. Yapısal geçerlilik, Doğrulayıcı Faktör Analizi (DFA), ve Bilinen Gruplar yöntemi (yaĢ, cinsiyet, eğitim, gelir algısı, yaĢam koĢulları ) ile sınanmıĢtır. Bulgular: Örneğin %58.3‘ü erkektir (yaĢ 37.29 ± 15.09); % 25.4‘i evde desteksiz, 58.6‘sı ise gönüllü aile bireylerinin desteği ile yaĢamaktadır. Ortalama engellilik süresi 19.9 ±15.5 yıldır. Engellilerin % 13.0‘ü öğrenci, %16.6‘sı eğitimsiz, 5.9 özel eğitimli, % 65.5 eğitimlidir. Örneğin % 23.5‘i kendini engelli olarak algılamamaktadır. % 35.2‘si ortalamanın üstünde gelir algısına sahiptir. WHO-ADS ortalama ve α değerleri: Toplum katilimi için 70.46±21.68 (α=0.77); Ayrımcılık için 76.29±17.78 (α=0.75); Kazanımlar için36.85 19.57±(α=0.81), Beklentiler için 69.10±21.11(α=0.77) ve Toplam skorda 63.18±14.15 (α=0.77)‘dir. Boyut skorları üzerinden yapılan ikinci iç tutarlılık analizinde ―Kazanımlar‖ boyutunun toplam iç tutarlılığı bozduğu, bu boyut çıkarıldığında α değerinin 0.75 olduğu izlenmiĢtir. Boyutların taban ve tavan değer yüzdeleri : Toplum katilimi için 12.0-0.3; Ayrımcılık için 15.6-0.0; Kazanımlar için 7.2-1.3; Beklentiler için 12.1-0.0 ve toplam skor için 0.0-0.0 dır. Üç boyutun taban etkisinin %10 üzerinde olması dikkat çekicidir. Dört faktörlü DFA yeterli bir uyuma iĢaret etmektedir (CFI= 0.88 ; RMSEA=0.11,p<0.05). KMO> 0.5 (0.78) dir. WHO-ADS ayrımcılık dıĢındaki boyutları açısından bedensel engelliler, zihinsel engellilere göre anlamlı düzeyde daha iyi durumdadır (p<0.001). EĢlik eden hastalığı olanlar Toplum Katılımı, Beklentiler ve Toplam skorda olmayanlara göre daha düĢün puan almıĢlardır (p<0.001). Kendini engelli olarak algılayanlar, gelir düzeyi açısından yoksullar ve örgün eğitim almamıĢ olanların WHO-ADS boyutları skorları diğerlerine göre anlamlı düzeyde (p=0.01) düĢüktür. ĠĢsizlik, sadece kazanımlar ve beklentiler boyutlarını, yaĢam koĢulları ise beklentiler ve toplam skoru etkilemektedir. Sonuç: WHO-ADS ölçeğin Türkçe sürümünün psikometrik özellikleri bu ölçeğin Türk toplumundaki engelli bireylerin engelliliğe yönelik tutumlarını değerlendirmede baĢarıyla kullanılabilir olduğunu göstermiĢtir. Ancak Kazanımlar boyutu sonuçları dikkatle yorumlanmalı, ilerleyen araĢtırmalarda tekrar değerlendirilmelidir. Anahtar sözcükler. Engelli, Tutum, Psikometri, Ölçme değerlendirme 247 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir WHOQOL-DIS (WHO ENGELLĠLERDE YAġAM KALĠTESĠ MODÜLÜ) TÜRKÇE SÜRÜMÜNÜN TÜRK TOPLUMUNDAKĠ PSĠKOMETRĠK ÖZELLĠKLERĠ (Bildiri no:439; 26 Mart 2010 Cuma; 15 30 1730; Salon D; YaĢam Kalitesi Metodolojisi ve genel sorunlar) Erhan Eser1,Ömer Aydemir2, Beyhan Cengiz Özyurt1, Aydın Akar1, Serol Deveci3, Sultan Eser4, Cemalettin Ayık4 1 Celal Bayar ÜTF. Halk Sağlığı AD. 2 Celal Bayar ÜTF. Psikiyatri AD. Celal BayarÜniversitesi Sağlık Yüksekokulu. 4 Ġzmir Sağlık Müdürlüğü KĠDEM 5 Manisa ġükran Bilginer Zihinsel Engelliler Okulu Amaç: WHOQOL-DIS Türkçe sürümünün Türk toplumundaki Psikometrik özelliklerinin gösterilmesi. Gereç-Yöntem: WHOQOL-DIS (WHO Engellilerde YaĢam Kalitesi Modülü) AB 6. Çerçeve programı kapsamında Türkiye‘nin de içinde olduğu çok merkezli bir çalıĢmada (DISQOL) Delphi ve Odak gruplara dayanarak geliĢtirilmiĢtir. WHOQOL‘ün 13 maddelik engelli modülüdür. ÇalıĢma, 307 (157 zihinsel, 150 bedensel) engelli üzerinde yürütülmüĢtür. Tanımlayıcı göstergelerde tavan ve taban etkileri, güvenilirlik çözümlemelerinde iç tutarlılık kullanılmıĢtır. Geçerlilik çözümlemelerinde ölçüt ve yapısal geçerlilik yaklaĢımı kullanılmıĢtır. Yapısal geçerlilik, Doğrulayıcı Faktör Analizi (DFA), BirleĢim AyrıĢım Geçerliliği (WHOQOL-BREF, SWLS (Satisfaction with Life Scale) ile) ve Bilinen Gruplar yöntemi (yaĢ, cinsiyet, eğitim, gelir algısı, yaĢam koĢulları ) ile sınanmıĢtır. Ölçüt geçerliliği için WHODAS II, engellilik algısı ve sağlık algısı kullanılmıĢtır. Bulgular: AraĢtırma örneğinin %58.3‘ü erkektir (yaĢ 37.29 ± 15.09). Örneğin % 25.4 evde desteksiz, %58.6‘sı ise gönüllü aile bireylerinin desteği ile yaĢamaktadır. Engellilerin % 13.0‘ü öğrenci, %16.6‘sı eğitimsiz, %5.9‘u özel eğitimli, % 65.5 eğitimlidir. Örneğin % 23.5‘i kendini engelli olarak algılamamaktadır. Ortalama engellilik süresi 19.9 ±15.5 yıldır. Yalnızca % 11.1‘i gelir getiren bir iĢte çalıĢmakta, % 35.2‘si gelir durumlarını ortalamanın üstünde olarak algılamaktadır. WHOQOL-DIS ortalaması 50.8±16.7‘dir. WHOQOL_DIS Cronbach alfa değeri 0.83‘dür. 27,28 ve 30. soruların alfa değerleri sırasıyla 0.85,0.84 ve 0.84‘dür. KMO> 0.5 (0.877) dir. Açıklayıcı faktör analizi varyansın % 60.5‘ini açıklamaktadır. Orijinal modül tek bir boyutta olsa da açıklayıcı factor analizi 2 faktörlü çözümleme vermiĢ, 27,28,29 ve 30. sorular ayrı bir factor oluĢturmuĢlardır. DFA tek faktörlü model CFI= 0.83 ve RMSEA=0.20 vermiĢtir. WHOQOL-DIS, SWLS ile (r=0.44) ve WHOQOL-BREF‘in tüm boyutlarıyla (r= 0.50 – r= 0.74 aralığında değiĢen) pozitif, WHODAS II-12 ile negative (r=-0.41) anlamlı korelasyon göstermiĢtir. WHOQOL-DIS, birlikte aynı projede geliĢtirildikleri WHO-ADS (engelli tutum ölçeği) ile orta derecede (r= -0.35-0.39) ve WHO-QOCS (engelli bakım ve destek kalitesi ölçeği) ile iyi derecede (r= -0.50-0.62) korelasyona sahiptir. WHOQOL ve WHOQOL-DIS skorları açısından bedensel engelliler, zihinsel engellilere göre anlamlı düzeyde daha iyi durumdadır (p<0.001). EĢlik eden hastalığı olanlar WHOQOL-Bedensel boyutundan daha düĢük puan almıĢlardır (p<0.001). Kendini engelli olarak algılayanlar, iĢsizler, gelir düzeyi açısından yoksullar ve örgün eğitim almamıĢ olanların WHOQOL boyutları ve WHOQOL-DIS skorları diğerlerine göre anlamlı düzeyde (p=0.01) düĢük bulunmuĢtur. YaĢam koĢulları açısından en yüksek skorları (WHOQOL ve WHOQOL-DIS) evde yardım almadan yaĢayanlar almakta, bunu sırasıyla evde ailesi veya yakınlarıyla yaĢayanlar ve evde veya kurumda profesyonel bakım alanlar izlemektedir (p<0.01). Sonuç: WHOQOL ve WHOQOL-DIS‘in psikometrik özellikleri bu ölçeklerin Türk toplumundaki engelli bireylerin yaĢam kalitesinin değerlendirilmesi amacıyla güvenle kullanılabileceğini göstermiĢtir. Ancak ölçeğin faktöryel yapısının incelenmesi farklı örnekler üzerinde sürdürülmelidir. Anahtar sözcükler. Engelli, YaĢam Kalitesi, Psikometri, Ölçme değerlendirme 248 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir SF-10 ÇOCUKLAR ĠÇĠN YAġAM KALĠTESĠ ÖLÇEĞĠNĠN GEÇERLĠLĠK VE GÜVENĠLĠRLĠK ÇALIġMASI (Bildiri no:440; 26 Mart 2010 Cuma; 15 30 1730; Salon D; YaĢam Kalitesi Metodolojisi ve genel sorunlar) 1 AraĢ.Gör. Rukiye Numanoğlu Tekin, 2Doç.Dr. Ergün Öksüz, 1Doç.Dr. Simten Malhan. 1 BaĢkent Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Sağlık Kurumları ĠĢletmeciliği Bölümü, Ankara. 2 BaĢkent Üniversitesi, Aile Hekimliği Ana Bilim Dalı, Ankara Amaç: Sağlık durumu değerlendirmeleri amacıyla pek çok ölçek kullanılabilmektedir. Bu ölçekler hastalığa veya genel sağlığa özgü ölçeklerdir. SF-10 Çocuklar Ġçin YaĢam Kalitesi Ölçeği, çocuklarda sağlığa bağlı yaĢam kalitesini ölçmek için tasarlanmıĢ, ebeveynler tarafından cevaplanan 10 maddeli kısa bir ölçektir ve 5 yaĢ ve üzerinde olan çocuklarda fiziksel ve psikososyal fonksiyonları saptamak amacıyla yapılandırılmıĢtır. Bu çalıĢmanın amacı; ġubat 2004 tarihinde QualityMetric tarafından geliĢtirilen, ülkemizde ve dünyada daha önce herhangi bir çalıĢmada kullanılmamıĢ olan SF-10 Çocuklar Ġçin YaĢam Kalitesi Ölçeği‘nin Türkçe uyarlamasının geçerliliği ve güvenilirliğini belirlemektir. Yöntem: SF-10 Çocuklar Ġçin YaĢam Kalitesi Ölçeği‘nin Türkçe uyarlamasının son hali, ilk bakıĢ geçerliliği uzmanlar tarafından onaylanmasından sonra, BaĢkent Üniversitesi Kolej AyĢe Abla Okulları‘nda ve Büyükhanlı KardeĢler Ġlköğretim Okulu‘nda 7 ile 12 yaĢlar arasında bulunan 525 kiĢi için velilerle yüzyüze görüĢme yöntemi ile uygulanmıĢtır. Verilerin analizinde SPSS 11.5 paket programı kullanılmıĢtır. Ġç tutarlılık için Cronbach alfa ve korelasyon, yapı ve içerik geçerliliği için temel bileĢenler, Scree plot test ve Varimax dönüĢüm formülleriyle açıklayıcı temel bileĢenler (faktör) analizi yöntemleri kullanılmıĢtır. Bulgular: SF-10 Çocuklar Ġçin YaĢam Kalitesi Ölçeği‘ni oluĢturan maddelerle toplam puan arasındaki korelasyonların -0,2402 (korelasyon tablosundaki en düĢük değer) ile 1 (korelasyon tablosundaki en yüksek değer) arasında değiĢtiği, toplam puan için elde edilen Cronbach Alfa değerinin 0,62 olduğu ve test-re-test güvenilirliğinin yüksek (Cronbach alfa=0,89) olduğu saptanmıĢtır. Yapılan faktör analizi sonucunda ise 4 faktör saptanmıĢtır. Bunlar; sağlık sorunları (Soru 1, Soru 2, Soru 3 ve Soru 5), bedensel sağlık sorunları (Soru 4, Soru 6, Soru 7 ve Soru 9), duygusal ve davranıĢsal sorunlar (Soru 8) ve arkadaĢ iliĢkileri (Soru 10) olarak sınıflandırılmıĢtır. Sonuç: AraĢtırma sonucunda daha önce kullanılmamıĢ olan SF-10 Çocuklar için YaĢam Kalitesi Ölçeği‘nin 7-12 yaĢ grubu toplumu temsil eden Türk çocuklarının yaĢam kalitesini değerlendirmede geçerli ve güvenilir bir ölçek olduğu belirlenmiĢtir. 249 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir KELOĠD VE HĠPERTROFĠK SKARI OLAN HASTALARDA DYKĠ SKORLARI: PROSPEKTĠF OLGU-KONTROL ÇALIġMASI (Bildiri no;500; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1330 1530; Salon B; Dermatolojojik sorunlar ve SYK) Didem Didar Balcı1, Tacettin Ġnandı2, Ciğdem Asena Dogramacı1, Ebru Çelik1 1 Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Dermatoloji Ana Bilim Dalı, Hatay. 2Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı, Hatay Amaç: Keloid ve hipertrofik skarlar, fonksiyonel bozukluklara ve psikososyal sıkıntılara neden olarak yaĢam kalitesini olumsuz yönde etkiler. Bu çalıĢmanın amacı keloid ve hipertrofik skarları olan hastaların Dermatoloji YaĢam Kalite Ġndeksi (DYKĠ) skorlarını belirlemek, bu skorları psoriyazisli hastalarla ve sağlıklı kontrollerle karĢılaĢtırmaktı. Gereç ve Yöntem: Kırksekiz ardıĢık keloid ve hipertrofik skarı olan hasta, 48 psoriyazis vulgarisli hasta ve 48 yaĢ ve cinsiyet açısından eĢleĢtirilmiĢ sağlıklı kontrol DYKĠ‘i doldurdu. Bulgular: Keloid ve hipertrofik skarları olan hastaların toplam DYKĠ skorları (7.79 ± 5.10) psoriasisli hastaların toplam DYKĠ skorları (8.73 ± 5.63) ile benzer, kontrollerinkinden (0.58 ± 0.77) anlamlı derecede yüksekti. Toplam DYKĠ skorları ve ―tedavi‖ (p < 0.05) dıĢındaki alt grup skorları açısından (p > 0.05) keloid ve hipertrofik skarları olan hastalar ile psoriyazisli hastalar arasında anlamlı fark saptanmadı. ―Tedavi‖ alt grubu skorları psoriyazisli hastalarda keloid ve hipertrofik skarları olan hastalara göre anlamlı oranda daha yüksekti. Sonuç: Keloid ve hipertrofik skarları olan hastaların yaĢam kalitesi psoriyazisli hastalar kadar olumsuz etkilenmektedir. DYKĠ anketi, keloid ve hipertrofik skarları olan hastaların yaĢam kalitesini değerlendirmede güvenilir ve geçerli bir ankettir. 250 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir LĠKEN PLANUSTA DERMATOLOJĠ YAġAM KALĠTE ĠNDEKS SKORLARI: PSORĠYAZĠS VE SAĞLIKLI KONTROLLERLE KARġILAġTIRILMASI (Bildiri no;501; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1330 1530; Salon B; Dermatolojojik sorunlar ve SYK) Didem Didar Balcı1, Tacettin Ġnandı2 1 Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Dermatoloji Ana Bilim Dalı, Hatay. 2Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı, Hatay Amaç: Deri hastalıkları fiziksel ve sosyal aktiviteler ile psikolojik durumu etkiler. Bu çalıĢmanın amacı liken planuslu hastaların Dermatoloji YaĢam Kalite Ġndeksi (DYKĠ) skorlarını belirlemek, bu skorları psoriyazisli hastalarla ve sağlıklı kontrollerle karĢılaĢtırmaktı. Gereç-Yöntem: Otuz ardıĢık liken planuslu hasta, 30 psoriyazis vulgarisli hasta ve 30 yaĢ ve cinsiyet açısından eĢleĢtirilmiĢ sağlıklı kontrol DYKĠ‘i doldurdu. Bulgular: Liken planuslu hastaların toplam DYKĠ skorları (9.60±7.32) psoriasisli hastaların toplam DYKĠ skorları (9.50±6.10) ile benzer (p>0.05), kontrollerinkinden (0.67±0.80) anlamlı derecede yüksekti (p<0.001). Alt grup skorları açısından liken planus ve psoriyazis hastaları arasında istatistiksel fark saptanmadı (p>0.05). Oral tutulumu olan liken planuslu hastaların ortalama toplam DYKĠ skoru (13.27±8.05) oral tutulumu olmayan liken planuslu hastaların ortalama toplam DYKĠ skoru (7.47±6.11)‘ndan istatistiksel olarak daha yüksek değer gösterdi (p=0.034). Sonuç: Liken planuslu hastaların yaĢam kalitesi psoriyazisli hastalar kadar etkilenmiĢtir. DYKĠ liken planuslu hastaların yaĢam kalitesini değerlendirmede güvenilir ve geçerli bir ölçektir. 251 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir PSÖRĠATĠK ARTRĠT YAġAM KALĠTESĠ SKALASININ (PSAQOL) TÜRK TOPLUMUNDA GEÇERLĠLĠK VE GÜVENĠLĠRLĠĞĠ (Bildiri no:502; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1330 1530; Salon B; Dermatolojojik sorunlar ve SYK) M. T. Duruöz 1, K. Nas 2, S. Özgöçmen3, L. Cerrahoğlu 4, R. Çevik 2, U. KoĢan 4, Ü. Gürbüz Uçar1, G. Akgöl 5, A. J. Saraç2. 1, 4 Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon AD4, Romatoloji BD1, Manisa. 2 Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon AD, Diyarbakır. 3Erciyes Üniversitesi Gevher Nesibe Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon AD, Romatoloji BD, Kayseri. 5Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon AD, Romatoloji BD, Elazığ. Ön Bilgi: Psöriatik artrit yaĢam kalitesi skalası (PsAQol), hastalığa spesifik olup ihtiyaç-temelli konseptine göre geliĢtirilmiĢtir1. Amaç: PsAQoL‘un Türk toplumunda hasta değerlendirmesinde kullanılabilmesi için kültürel adaptasyonu ve geçerliliğinin yapılması. Yöntem: CASPAR kriterlerine göre göre psöriatik artrit (PsA) tanısı almıĢ hastalar çalıĢmaya dahil edildi. PsAQol çift-panel ve geri-çeviri yöntemleri kullanılarak Türkçe‘ye çevrildi. GörünüĢ (face) ve kapsam (content) geçerliliği PsA hastaları ile yapılan kognitif bilgilendirme görüĢmeleri ile değerlendirildi. Skalanın içsel tutarlıklık (Cronbach alfa katsayısı), ve test-tekrar test güvenilirliği incelendi. Benzerlik geçerliliği (convergent), PsAQol‘ün yaĢam kalitesi ile iyi korelasyonu olduğu bilinen değiĢkenlerle (Nothingam Sağlık Profili-NHP, VAS yaĢam kalitesi ve VAS genel sağlık) korelasyonuna (Pearson) bakılarak değerlendirildi. Benzemezlik (divergent) geçerliliği, PsAQol‘ün yaĢam kalitesi ile iliĢkisi olmayan ya da çok az iliĢkisi olduğu bilinen değiĢkenlerle (yaĢ, vücut kitle indeksi-VKĠ, psöriazisin Ģiddeti, sabah tutukluğu, etkilenen eklem sayısı, CRP, ESR) korelasyonu incelenerek değerlendirildi. Bulgular: YaĢ ortalaması 43.26 (SS: 14,68) olan 50 PsA hastası (28 kadın) çalıĢmaya alındı. Cronbach alfa katsayısı 0.96, test-tekrar test geçerliliği 0,98 bulundu. PsAQol ile NHP (r: 0.85, p<0.0001), VASyaĢamkalitesi (r:0.589, p<0.0001) ve VAS genel sağlık (r:0.549, p<0.0001) arasında iyi düzeyde korelasyon bulundu. PsAQol‘ün diğer değiĢkenlerle çok az iliĢkili ya da iliĢkisiz olması benzemezlik geçerliliğini gösterdi (yaĢ, r:0.139, p: 0.335; VKĠ, r: 0.110, p: 0.489; psöriazis Ģiddeti, r: 0.189, p: 0.199; sabah tutukluğu, r: 0.386; p: 0.006; etkilenen eklem sayısı, r: 0.029, p:0.915; CRP, r: 0.361, p: 0.059; ESR, r: 0,052, p: 0,758). Sonuç: PsA‘te yaĢam kalitesinin değerlendirilmesinde PsAQoL‘un Türkçe versiyonu güvenilir ve geçerli bir yöntemdir. 252 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir SPĠNA BĠFĠDA HASTALIĞININ HASTA ÇOCUKLAR VE BAKIM VEREN ANNELERĠNĠN YAġAM KALĠTESĠ ÜZERĠNDEKĠ ETKĠSĠ (Bildiri no:511; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1530 1730; Salon A; Çocuk Nefroloji ve SYK) Zeliha Ural, Ġbrahim Türe, Ġpek Akil*, Erhan Eser** Merkezefendi Devlet Hastanesi Çocuk Cerrahisi Kliniği, Manisa. * Celal Bayar Üniversitesi, Çocuk Nefrolojisi BD, Manisa. ** Celal Bayar Üniversitesi, Halk Sağlığı AD, Manisa Amaç: Bu çalıĢmada spina bifidalı olguların ve onlara bakım veren annelerin yaĢam kalitelerinin, herhangi bir kronik hastalığı olmayan sağlıklı kontroller ve onlara bakım veren annelerle karĢılaĢtırılması ve yaĢam kalitelerini etkileyen değiĢkenlerin ortaya konması hedeflenmiĢtir. Yöntem: Merkezefendi Devlet Hastanesi ve Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi tarafından ortak olarak takip edilen myelodisplazili 30 olgu ve annesi, kronik hastalığa sahip olmayan, üst solunum yolu enfeksiyonu gibi ağır olmayan nedenlerle polikliniğe baĢvuran 30 çocuk ve annesi ile çocuk yaĢı, anne yaĢı, anne eğitim düzeyi ve ailenin ait olduğu sosyal sınıf (baba iĢi açısından) birebir eĢleĢtirilerek kontrol grubu oluĢturulmuĢtur. Bu araĢtırmada yaĢam kalitesi ölçüm gereçleri olarak WHOQOL-BREF ve KINDL ölçekleri kullanılmıĢtır. Annelere uygulanan WHOQOL-BREF bedensel, psikolojik, sosyal ve çevresel boyutlardan oluĢan, toplam skoru olmayan bir ölçektir. KINDL ölçeği ise 4-16 yaĢ aralığında çocuk ve ergenler için uygun olan bir ölçektir. Bu ölçeğin, bedensel iyilik, duygusal iyilik, özsaygı, aile, arkadaĢ ve okul olmak üzere toplam 6 boyutu vardır. Puan arttıkça her iki ölçekte de yaĢam kalitesi artmaktadır. Analizlerde bağımlı gruplarda t testi ve Spearman Rho korelasyon çözümlemeleri kullanılmıĢtır. Bulgular: Olgu ve kontroller, sosyodemografik değiĢkenler açısından birbirlerine benzerdir (p>0.05). Spina bifidalı olgular, sağlıklı kontrollere göre, KINDL ölçeğinin duygusal boyut, arkadaĢ boyutu ve toplam skorunda daha düĢük puan almıĢlardır (p<0.05). Spina bifidalı olgulara bakım veren anneler, sağlıklı kontrollere bakım veren annelere göre WHQOOL çevre boyutunda daha düĢük puan almıĢtır (p<0.05). Bedensel boyutta spina bifidalı hastaların annelerinin puanları daha düĢük bulunmuĢtur ancak bu fark istatistiksel olarak anlamlı değildir (p=0.08). Temiz aralıklı kateterizasyon uygulaması KINDL ölçeğinin duygusal boyutunda anlamlı düzeyde düĢüĢe yol açarken, bez bağlama hiçbir boyutta farklılık göstermemiĢtir (p>0.05). Bakım verenlere uygulanan WHOQOL skorları ile çocuklara uygulanan KINDL skorlarının iliĢkisine bakıldığında; WHOQOL çevre boyutunun kronik hastalık boyutu dıĢındaki bütün KINDL boyutları ile anlamlı korelasyon verdiği gözlenmiĢtir. Öte yandan KINDL özsaygı boyutunun da WHOQOL‘ün dört boyutuyla iliĢkili olduğu belirlenmiĢtir. Yani çocukların öz saygıları anneleri en çok etkileyen değiĢkendir. Ayrıca çocukların KINDL okul ve kronik hastalık puanları da annelerin ruhsal iyilik durumları ile iliĢkilidir. Sonuç: Spina bifida hastalığı çocukların yaĢam kalitesini önemli ölçüde bozmaktadır. Ancak bakım veren anneler açısından en önemli belirleyici çevre boyutu, yani sosyoekonomik durumdur. Anahtar kelimeler: Çocuk, yaĢam kalitesi, bakım veren, spina bifida 253 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir ÇOCUKLARDA DAMAR ĠÇĠ GĠRĠġĠMLER SONRASI OLUġAN KAYGI VE ETKĠLEYEN FAKTÖRLER (Bildiri no:512; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1330 1530; Salon A; Çocuk Hemato-onkolojisi ve SYK) Mehmet Can UĞUR. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi 4. sınıf öğrencisi GiriĢ Ġnravenöz giriĢimler, hasta çocukların hekimle ve/veya hemĢireyle aralarındaki iliĢkiyi ve çocuğun hekimine güvenini olumsuz etkileyen bir durumdur. Bunu en aza indirgemek için ise giriĢim sırasında acı ve anksiyete oluĢturduğu için turnike kullanılmamalıdır. Amaç Bu araĢtırmada, 8-18 yaĢ arası kiĢilerde intravenöz giriĢim sonrası oluĢan anksiyetenin düzeyi ve hangi faktörlerden etkilendiğini göstermek amaçlanmıĢtır. Materyal ve Metod AraĢtırma Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Hastanesine baĢvuran 8-18 yaĢ arası 41 kiĢide, intravenöz kan alma iĢlemi sonrasında anket yapılarak gerçekleĢtirilmiĢtir. AraĢtırmada bir sosyodemografik bilgi formu ile Çocukluk Çağı Kaygı Bozuklukları Özbildirim Ölçeği kullanılmıĢtır. Elde edilen verilerin T-Test, ANOVA ve Chi-Square yöntemleriyle değerlendirilmesiyle, anksiyetenin cinsiyet, yaĢ, sınıf, yerleĢim yeri, kronik bir hastalığın varlığı, hastalıktan yakınmaları, sosyal yaĢamın kalitesi, çevresinde hastalığından dolayı kırıcı bir davranıĢa maruz kalmıĢ olması, sorunlarını baĢkalarıyla paylaĢıyor olması, kan alınmadan önce duygu durumu ile iliĢkisi anlamlı bulunmamıĢtır. Bulgular AraĢtırmaya 22 kız,19 erkek olmak üzere toplam 41 kiĢi katılmıĢtır. Bunlardan 3‘ü okula hiç gitmemiĢtir, 30‘u ilköğretim, 8‘i orta öğretim tahsillidir. 14 kiĢi bir il merkezinde, 25 kiĢi ilçede, 2 kiĢi ise bir köyde yaĢamaktadır. 40 kiĢinin bir sosyal güvencesi varken 1 kiĢinin hiçbir sosyal güvencesi yoktur. 41 kiĢiden 20‘sinin kronik bir hastalığı vardır. Kan alınan 41 kiĢiden 25 kiĢide turnike kullanılırken, 16‘sında kullanılmamıĢtır. Uygulanan ölçeğe göre 23 kiĢide anksiyete saptanırken 18 kiĢide anksiyete düzeyi düĢük olarak bulunmuĢtur. Sonuç Turnike kullanımının, anksiyete değerleriyle anlamlı bir iliĢkisi vardır (p=0,024) ancak anksiyete değerleri bir sınırla var/yok Ģeklinde bölündüğünde anlamsızdır (p=0,218). Turnike kullanımı sırasında oluĢan acının ise hem anksiyetenin varlığı (p=0,005) hem de değerleriyle (p=0,003) anlamlı bir iliĢkisi vardır. 8-18 yaĢ kiĢilerde intravenöz giriĢim sonucu oluĢan anksiyete, turnike kullanımıyla değil, turnikenin sıkılması nedeniyle oluĢan fiziksel acıya bağlıdır. 254 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir DEMĠR EKSĠKLĠĞĠ ANEMĠSĠ VE YAġAM KALĠTESĠNĠN DESTEKLENMESĠ (Bildiri no:513; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1330 1530; Salon A; Çocuk Hemato-onkolojisi ve SYK) ArĢ.Gör.Nazmiye ÇIRAY GÜNDÜZOĞLU Ege Üniversitesi ÖdemiĢ Sağlık Yüksekokulu Demir eksikliği anemisi (DEA) en sık görülen nutrisyonel anemi olup, kemik iliğinde depo demirinin tükenmiĢ olduğu anemi tipidir. Demir eksikliği dünyada yaygın olarak karĢılaĢılan bir problemdir ve toplumların refah seviyesi ile orantılı olarak görülme sıklığı değiĢmektedir. Demir eksikliği tüm dünyada anemi nedenleri arasında hala en sık görülenidir. Demir eksikliğine bağlı anemi prevalansı az geliĢmiĢ ve geliĢmekte olan ülkelerde yüksektir. Hayatın ilk ayları dıĢında tüm yaĢ gruplarında, her iki cinste görülür. Çocukluk çağında en sık süt çocukluğu döneminde olmak üzere sırasıyla okul çağı ve adolesan dönemde görülmektedir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre anemi görülme oranı geliĢmemiĢ ülkelerde %50-60, geliĢmiĢ ülkelerde %10-20 olup, en sık sebebi demir eksikliğidir. DüĢük sosyoekonomik düzeye sahip ülkelerdeki çocuklarda DE %40-50, DEA ise %36, geliĢmiĢ ülkelerde ise DEA %8 oranında görülmektedir. GeliĢmiĢ ülkeleri içeren Avrupa Kıtası‘nda yapılan çalıĢmalarda ise Fransa‘da 6-24 ay çocuklarda %4.2, 2-6 yaĢta %2 olarak, adolesan kızlarda %7,7 olarak saptanmıĢtır. Yapılan çalıĢmalarda 2000‘li yıllardan sonra Ġspanya, Danimarka, Ġtalya, Ġsveç, Finlandiya gibi ülkelerde DEA saptanmamıĢtır (9,83). GeliĢmiĢ Ülkelerden Amerika BirleĢik Devletleri‘nde yapılan çalıĢmalarda DEA 02 yaĢ çocuklarda %3, 3-5 yaĢ grubunda ise <%1 olarak saptanmıĢtır. Türkiye'de yapılan çalıĢmalarda %15'ten %90'a kadar değiĢen oranlarda demir eksikliği anemisi saptanmıĢtır. Sivas‘ta yapılan bir çalıĢmada DE prevalansı 12-18 yaĢ grubu çocuklarda %30.7 olarak saptanmıĢtır. Yine Ġstanbul‘da yapılan bir çalıĢmada DE prevalansı süt çocukluğu döneminde %45 ile %72 arasında değiĢmektedir. Ġzmir‘de 1999 yılında 1000 olgu üzerinde yapılan çalıĢmada 6 ay-15 yaĢ arası çocuklarda DEA prevalansı %30.1 olarak bulunmuĢtur. Bursa ilinde 1989 yılında Günay ve arkadaĢlarının yaptığı çalıĢmada anemi prevalansı %16.6 olarak saptanmıĢtır. Demir eksikliği; düĢük doğum ağırlığı, süt çocukluğu dönemi, kronik hipoksiye maruz kalma, doğumda düĢük hemoglobin seviyesi, erkenden inek sütü ve katı gıdalarla beslenme, fazla çay tüketimi, yetersiz et ve yetersiz vitamin C alımı, düĢük doğum ağırlıklı ve prematüre bebeklerde demir desteksiz altı aydan fazla anne sütü alımı ve düĢük sosyoekonomik düzeydeki çocuklarda yüksek risk oluĢturmaktadır. DüĢük sosyoekonomik yapıya sahip olan toplumlar beslenme eksikliği dıĢında sık infeksiyon nedeniyle de risk altındadırlar. GeliĢen teknoloji ve bilgi birikimine bağlı olarak prematüre ve düĢük doğum ağırlıklı doğan bebeklerin sayısının artması demir eksikliğini daha küçük yaĢlarda ortaya çıkarmaktadır. Demir eksikliği yalnızca anemiyle belirlenen hematolojik bir hastalık değil, birçok fonksiyonu etkileyen sistemik bir bozukluktur. Gerek hücre içerisinde, gerekse dolaĢımda bulunan demir içeren bileĢimler iĢlevlerini yeterince yapamamakta, bunun sonucunda hücresel fonksiyonlarda, immün sistemde, GĠS sistemde termoregülasyonda, deri ve mukozalarda büyümede ve motor geliĢimde, davranıĢ ve biliĢsel fonksiyonlarda, fizik kapasite ve iĢgücünde önemli değiĢiklikler ortaya çıkmaktadır. Bu değiĢimlerle demir eksikliği anemisi bireylerin fiziksel, duygusal ve sosyal iyilik durumlarını bir baĢka deyiĢle yaĢam kalitesini büyük oranda olumsuz etkilemektedir. Son yıllarda, özellikle geliĢmiĢ toplumlardaki bilim ve yönetim çevreleri yaĢam kalitesi kavramı üzerinde yoğunlaĢmaktadır. Dinamik bir nitelik taĢıyan yaĢam kalitesi kavramının sürekli geliĢim içersinde olması ve çok yönlü özellikler taĢıması, tanımlanmasını güçleĢtirmektedir. Genel anlamda bireysel ―iyi oluĢ‖un ifadesi anlamına gelen yaĢam kalitesinin sosyolojik, psikolojik, ekonomik ve kültürel etmenlerle belirlenmektedir. Sağlık anlamında yaĢam kalitesi, sağlık çalıĢanlarının hastayla ilgili fizyolojik fonksiyonlarını değerlendirmeden çok hastanın algılamaları ve hastalık ve hastalığın tedavisiyle ilgili yaĢantılarını vurgular. Sağlık hizmetlerinde yaĢam kalitesi; bireyin içinde bulunduğu duruma duygusal yanıtı, hastalığın bireyin sosyal, mesleki ve aile yaĢantısı üzerindeki etkisi, kiĢisel iyilik hali, kiĢinin beklentileri 255 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir ve gerçek durumu arasındaki karĢılaĢtırmaları ve farkları ile tartıĢılmaktadır. Demir eksikliği anemisi, yaĢam kalitesi alanlarını tehdit edecek istenmeyen değiĢimlere fırsat vermektedir; Fiziksel Boyut: Demir eksikliği anemisinde görülen yorgunluk, enfeksiyona yatkınlık, iĢtahsızlık, pika, taĢikardi, uyku bozuklukları, yenidoğanda ve çocuklarda mental ve motor geliĢimde gerileme, büyümede duraklama,fiziksel performansta azalma. Sosyal Boyut: BiliĢsel fonksiyonlarda (algılama, öğrenme, yorumlama) bozukluk ve buna bağlı olarak okul baĢarısında azalma, konsantrasyon güçlüğü, adolesanlarda iĢ performasında azalma, sosyal iletiĢimde bozulma. Duygusal Boyut: Huzursuzluk, davranıĢ değiĢikliği, mutsuzluk ve çekingenlik gözlenebilmektedir. Sağlık bakımı; hastayı merkez alan fiziksel, duygusal, sosyal alanlarda tam bir iyilik hali ile yaĢam kalitesi boyutlarını olumlu yönde etkilemeyi hedeflemektedir. Bu hedef doğrultusunda Demir eksikliği anemisinde çocukların ve adolesanların fiziksel, duygusal ve biliĢsel geliĢiminin desteklenmesi, büyümenin sürdürülmesi, komplikasyonların önlenmesi yaĢam kalitesinin desteklenmesinde anahtar rol oynamaktadır. Anahtar Kelimeler: Demir eksikliği anemisi, Çocukluk dönemi, YaĢam kalitesi 256 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir TALASEMĠ (AKDENĠZ ANEMĠSĠ) HASTALARINDA YAġAM KALĠTESĠ DESTEĞĠ (Bildiri no:514; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1330 1530; Salon A; Çocuk Hemato-onkolojisi ve SYK) Emine SÖZEN, Selmin ġENOL E.Ü.Ġzmir Atatürk Sağlık Yüksekokulu, Bornova-ĠZMĠR Talasemi Talasemi (Akdeniz Anemisi), dünyanın birçok ülkesinde görülen ve sıklıkla karĢılaĢılan otozomal resesif geçiĢ gösteren kalıtsal, kronik bir kan hastalığıdır. Talasemide eritrositlerde bulunan hemoglobin molekülünün kalıtsal bozukluğundan kaynaklanan bir sorun vardır. Hemoglobinlerin globin zincirlerinden β-globin zincirinin yokluğu veya azalmıĢ üretimi ile karakterize olup ilk kez 1925 yılında Cooley ve Lee tarafından tanımlanan bu hastalığa Wipple tarafından talasemi adı verilmiĢtir (Neyzi 1990; Weatherall, 1998; NiĢli 2000; Kutlu ve ark.2006; Canatan 2008). Talaseminin, tanılandığı ilk yıllarda Akdeniz bölgesinde görülmesi nedeniyle bir diğer adı da Akdeniz Anemisi olmasına karĢın, günümüzde göçler ve ulaĢımın hız kazanması dünyanın tüm bölgelerinde görülmesine neden olmuĢtur. Görülme sıklığı Dünyadaki talasemi dağılımına bakıldığında; 1980‘li yıllardan bu yana Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)‘nün Herediter Hastalıklar Programı ile baĢlatmıĢ olduğu çalıĢmalarda; Afrika, Amerika, Avrupa, Orta Doğu Bölgesi, Güney Doğu Asya Bölgesi ve Batı Pasifik bölgesi olarak 6 bölgeden veriler toplanmıĢtır. Dünyada yıllık 9.2 milyon gebe taĢıyıcının 4 milyonu Afrika‘da, 2.7 milyonu Uzak Doğu‘da, 1.2 milyonu Batı Pasifikte, 700 bin Orta Doğuda, 400 bini Amerika‘da ve 200 bini Avrupa‘da bulunmaktadır. Dünyada yıllık hasta doğan çocuk sayısı ise 365000‘dir. Afrika‘da 220.000, Uzak doğuda 70.000, Batı Pasifikte 40.000, Orta Doğuda 20.000, Amerika‘da 10.000 ve Avrupa‘da 5000 bebek hasta doğmaktadır (Canatan 2008). Türkiye genelinde β-talasemi taĢıyıcıları ortalama %2,1 olmakla birlikte, bu oran bölgeden bölgeye değiĢmektedir. Sağlık Bakanlığı Ulusal Hemoglobinopati Konseyi, Marmara, Ege ve Akdeniz bölgelerindeki 16 merkezde 5 yıl süren ve 377.339 sağlıklı bireyi kapsayan bir tarama programında taĢıyıcıların oranını % 0,7 ila 13,1 arasında saptamıĢtır (Arcasoy ve ark.2001). Ġzmir‘de 2002-2006 tarihleri arasında kesitsel ve retrospektif olarak yapılan yapılan bir çalıĢmada 2232 olgunun kan örneği incelenmiĢ ve beta talasemi prevalansı binde 375 olarak bulunmuĢtur (ÇavuĢoğlu ve ark. 2006). Klinik özellikler Talaseminin, talasemi taĢıyıcılığı (talasemi minor) ve hastalığı (talasemi major-beta talasemi) olmak üzere iki Ģekli bulunmaktadır (ÇavuĢoğlu 2002). Talasemi minör, genellikle belirti vermeden, hafif splenomegali, anemi ve hematokrit azalması ile dokularda demirin birikmesine yönelik belirtiler sunar. Talasemi majör ise yaĢamı güçleĢtiren bulgular içerir. Talasemi majörde, hemoglobinin beta zinciri sentez edilemez ve dolaĢımdaki eritrositler vücudun fizyolojik gereksinimlerini karĢılamada yetersizdir. Kemik iliğinde aĢırı eritropoeze bağlı geniĢlemelerle frontal ve maksillar kemiklerde dıĢa doğru çıkıntılar oluĢur. Maksilla ve beraberinde üst diĢler öne doğru çıkıntı oluĢturmakta, hepatosplenomegali ve lenfadenopati geliĢebilmektedir. Bunların yanı sıra düzelmeyen anemi tablosuna bağlı hemoglobin düzeyinin 6mg/dl‘nin altına düĢmesi ile de kalp yetersizliği geliĢmektedir (Pillitteri 1999; ÇavuĢoğlu 2002). Talasemi tedavisinin yaĢam boyu sürüyor olması, sadece çocuğun fiziksel etkilenmesi ile kalmayıp, ayrıca talasemili çocuk ve ailesini ekonomik, sosyal ve psikolojik yönden olumsuz etkilemektedir. Talasemili çocuğun ve ailesinin etkilendiği bu alanlar aynı zamanda yaĢam kalitesini belirleyen alanlardır. Talasemi ve YaĢam Kalitesinin Desteklenmesi Talasemili çocuklar fiziksel olarak akranlarından farklı bir görünümde olmalarına bağlı benlik saygısı geliĢtirmekte güçlük yaĢayabilmektedirler. Bu çocukların yüz görünümlerindeki farklılıklardan, cinsel geliĢimlerinin geri kalmasından ve bireysel geliĢim geriliklerinden duydukları rahatsızlıkları dile getirmesi sağlanmalı; izole olmaları engellenmelidir. Bu noktada talasemili çocukların ve ailelerinin talasemi derneklerine yönlendirilmesi destekleyici yaklaĢımların baĢında gelmektedir. Talasemi hastası çocuk ve ailesi ile sürekli etkileĢimde bulunan sağlık ekibi üyeleri (hekim, hemĢire, psikolog, diyetisyen) 257 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir kronik hastalıkların tedavi ve bakımında önemli bir konumdadırlar. Özellikle talasemili çocuklar ve ebeveynleri için destek gruplar oluĢturmada, iletiĢimi sağlamada düzenleyici, cesaretlendirici ve rehberlik rolünü üstlenmektedirler (Phillips 1990; ġenol, Conk 2003). Ayrıca son beĢ yılda T.C. Sağlık Bakanlığı Hemoglobinopati Kontrol Programı‘nın da yardımı ile çalıĢmalar hızlanmıĢtır. Evlilik öncesi zorunlu testler Ġzmir‘de bu hastalığın önlenmesinde önemli bir basamak olmuĢtur. Sağlık bakım hizmetlerinin sunumundaki geliĢmeler talasemi hastaları ve ailelerinin yaĢam kalitesini desteklemekte ve hastalıkları ile baĢ etmelerinde güç kazandırmaktadır. Ülkemizde doğum hızı yüksek, akraba evliliği sık, ekip çalıĢması ve arĢivleme sistemleri zayıf, prenatal tanı sayısı düĢük ve eğitici ve bilgilendirici çalıĢmaların henüz yeterli düzeyde bulunmayıĢı ile talasemili bebekler doğmakta, talasemili çocuk ve ailelerin yaĢam kalitelerinin korunmasına/yükseltilmesine yönelik destek gereksinimleri de devam etmektedir. Kaynaklar 1. Neyzi O., Ertuğrul T. Pediatri II, Nobel Tıp Kitapevi, Ġstanbul, 1990: 1097-99 2. Weatherall DJ. Pathophysiology of Thalassaemia. Baillieres Clin Haematol, 1998;11(1):127-46. 3. NiĢli G. ―Ülkemizde Bir Halk Sağlığı Sorunu ―Beta Talasemi‖ ‖, III. Ege Talasemi Günleri, Ġzmir, 2000:1-4. 4. Kutlu M, ÇekmiĢ H, BaĢak M, Osman N, Açıkgöz Ö, Sevindir Ġ, Özcan Z.Ö. Talasemiler, Bakırköy Tıp Dergisi, Ġstanbul, 2006:2:33-40. 5. Canatan D. Dünya‘da ve Türkiye‘de Talasemi ve anormal hemoglobinler, (http://www.talasemi.org/pdf/tani/1cansinTani.pdf) :11-19 6. Arcasoy A, Canatan D, Tanergeç ES, AkarsubaĢı I, Timur IH, Gali E, Tosun F, Yüregir G, Arpacı, Aksoy K, Bağcı H, Tunç B, Vural Ö, Günay U, Malyalı D, Koç A., Akdeniz O, Yenice S, Aydınok Y, Gedikoglu G., Köse R, Ustundag M., Haznedaroglu D. and ÖzbaĢ S. Thalassemia and Abnormal Hemoglobins in Turkey: the New Screening Results. The 8th International Conference on Thalasssemia and the Hemoglobinopathies. October 18-21, 2001: P4 Athens,Greece. 7. ÇavuĢoğlu A, Aslanca D, Yılmaz F, Doğan A, Önman T, Uzuncan N, Karaca B. SB. Ġzmir Eğitim Ve AraĢtırma Hastanesi Beta Talasemi TaĢıyıcı Prevalansı, SB Ġzmir Eğitim ve AraĢtırma Hastanesi, Klinik Biyokimya Bölümü, Ġzmir, 2006. 8. ÇavuĢoğlu H. ―Talasemi‖, Çocuk Sağlığı HemĢireliği, Ankara, 2002(1): 206-209 9. Pillitteri A. Child Health nursing care of the child and family, Lippincot California 1999:722-23 10. Phillips M. ―Support Groups for Parents of Chronically Ġll Children‖, Pediatric Nursing, JulyAgust, 1990;16:4:404-406, 11. ġenol S. Conk Z. Kronik Bir Hastalık Olarak Talasemi Major‗lu Çocuğu Olan Annelerin Umutsuzluk ve Depresyon Durumlarının Ġncelenmesi, Ege Pediatri Bülteni 2003:10: 3. 258 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir BEHÇET HASTALIĞINA ÖZGÜ YAġAM KALĠTESĠ ÖLÇEĞĠ’NĠN GÜVENĠRLĠK VE GEÇERLĠĞĠ (Bildiri no:300; 26 Mart 2010 Cuma; 13 30 1530; Salon C; Romatolojik sorunlar ve SYK) Zeynep Erdoğan1, Rukiye Pınar2 , Vedat Hamuryudan3 1. Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi HemĢirelik Bölümü 2. Yeditepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, HemĢirelik ve Sağlık Hizmetleri Bölümü 3. Ġstanbul Üniversitesi CerrahpaĢa Tıp Fakültesi Ġç Hastalıkları Anabilim Dalı Romatoloji Bilim Dalı Amaç: Bu çalıĢma Behçet hastalığına özgü yaĢam kalitesi ölçeğinin (BD-QoL) Türkçe eĢdeğerliğini sağlamak, güvenirlik ve geçerliğini belirlemek amacıyla yapıldı. Yöntem: Behçet Hastalığına Özgü YaĢam Kalitesi Ölçeği‘nin dil eĢdeğerliğinde geri- çeviri yöntemi kullanıldı. Ġçerik geçerliği uzman görüĢüne baĢvurularak test edildi. Güvenirliğinde; Kuder Richardson 20 formülü kullanılarak iç tutarlılığı değerlendirildi ve ölçekteki ifadelerin madde toplam korelasyon katsayıları test edildi. Geçerliği ise; ölçüte bağlı geçerlik ve ayrıĢım geçerliği yöntemiyle sınandı. Ölçüte bağlı geçerlik yönteminde SF-36 YaĢam kalitesi ölçeğinden, ayrıĢım geçerliğinde ise Beck Depresyon Ölçeği‘nden yararlanıldı. Bulgular: Behçet Hastalığına Özgü YaĢam Kalitesi Ölçeği‘nin iç tutarlılık güvenirlik katsayısı 0.95 bulundu. Ölçekteki ifadelerin madde-toplam korelasyon katsayılarının 0.26 ile 0.70 arasında değiĢtiği görüldü. Ölçüt geçerliğinde; BD-QoL ölçeği ortalama puanları ile SF-36‘daki fiziksel ve mental boyut puanları arasında korelasyona bakıldı; BD-QoL ile SF-36‘nın fiziksel ve mental boyutu arasında anlamlı bir iliĢki bulundu (fiziksel boyut; r: -0.751, p< 0.001, mental boyut; r: -0.699, p< 0.001). Ayırt edici geçerlikte ise BD-QoL ölçeğinin depresif olanları olmayanlardan ayırt edebildiği belirlendi. Sonuç: Elde edilen sonuçlar Türkçe‘ye uyarlanan Behçet Hastalığına Özgü YaĢam Kalitesi Ölçeği‘nin Behçet hastalarında yaĢam kalitesinin değerlendirilmesinde geçerli ve güvenilir bir ölçek olduğunu göstermiĢtir. Gilworth G, Chamberlain A, Bhakta B, Haskard D, Silman A, Tennant A. (2004). Development of the BD-QoL: A quality of life measure specific to Behcet‘s disease. J Rheumatol, 31:931-937. 259 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir KANSERLĠ HASTALARA BAKIM VEREN AĠLE ÜYELERĠNE UYGULANAN MANUEL SANDALYE MASAJININ UYKU KALĠTESĠ, DURUMLUK ANKSĠYETE DÜZEYĠ, YORGUNLUK, KAN BASINCI, NABIZ HIZI VE SERUM KORTĠZOL DÜZEYLERĠNE ETKĠSĠ (Bildiri no:301; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1530 1730; Salon C; Meme Kanseri ve SYK) Füsun AfĢar1, Rukiye Pınar2 1. Kocaeli Devlet Hastanesi 2 Yeditepe Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, HemĢirelik ve Sağlık Hizmetleri Bölümü GiriĢ: Kanserli hastaların optimal tedavisi, bu bağlamda hastanın tedaviye uyumu, bakımın sürekliliği, sosyal destek, özellikle yaĢamın son dönemlerinde hastanın bakımı için aile üyelerinin tedaviye dahil edilmesi esastır. Henüz kanser tanısının Ģokunu atlatamadan, aile üyeleri kendilerini beklenmedik, hazırlıksız ve desteksiz bir Ģekilde bakım sürecinin içinde bulurlar. Bu süreç aile üyelerinin yaĢamlarında önemli değiĢimlere neden olur. Her ne kadar hasta yakınları bakım vermenin manevi doyumunu olumlu baĢa çıkma mekanizması olarak kullanmaya çalıĢsalar da, uygulamadaki deneyimlerimiz ve araĢtırma sonuçları bakım verenlerin bakım verme sürecine bağlı olarak sosyal yaĢamlarının, iĢ yaĢamlarının, aile, evlilik iliĢkilerinin, tüm bunların sonucu olarak ta psikolojik ve fizyolojik sağlıklarının bozulduğu yönündedir. Tüm bu değiĢimler aile üyesinin fizyolojik yorgunluğunun yanısıra, kronik stresin sonucudur. Kronik stres durumunda serum kortizol düzeyinin arttığı bilinmektedir. Sandalye masajı olarak ta adlandırılan manuel olarak giysiler üzerinden uygulanan sırt masajı hasta yakınlarının gevĢemesinde, streslerinin kontrol altına alınmasında ve serum kortizol düzeylerinin düĢürülmesinde etkili olabilir. Amaç: Kanserli hastalara bakım veren aile üyelerine uygulanan manuel sandalye masajının psikolojik ve fizyolojik parametrelere etkisini incelemektir. Gereç Ve Yöntem: AraĢtırma 22 giriĢim, 22 kontrol olmak üzere 44 hasta yakınında yapılmıĢtır. GiriĢim grubundaki olgulara hergün 15 dakika olmak üzere 1 hafta boyunca manuel sandalye masajı uygulanmıĢtır. AraĢtırmanın baĢında ve 1 haftalık masaj uygulamasını takiben psikolojik parametre olarak hasta yakınlarının uyku kaliteleri, durumluk anksiyete düzeyleri, yorgunluk düzeyleri, tepkileri; fizyolojik parametre olarak kan basıncı, nabız hızı ve serum kortizol düzeyleri değerlendirilmiĢtir. Bulgular: Manuel olarak uygulanan sandalye masajı uyku kalitesinin iyileĢtirilmesinde (p<0.001), durumluk anksiyetenin azaltılmasında (p<0.001), enerji düzeyinin artırılmasında (p<0.01), sistolik/diyastolik kan basıncının (sırasıyla, p<0.001, p<0.01), nabız hızının (p<0.001) ve kan kortizol düzeyinin azaltılmasında (p<0.05) etkili olmuĢtur. Sonuç: Klinik alanda kanserli hastalara bakım veren aile üyeleri manuel sandalye masajından yarar görebilirler. Bazı onkoloji kliniklerinde hasta yakınlarına yönelik sınırlı destek hizmetleri baĢlatılmıĢ olsa da bu konuda yapılan araĢtırmalar hasta yakınlarının yaĢadıkları sıkıntılarla baĢbaĢa bırakıldıkları yönündedir. Hasta yakınlarının psikolojik ve fizyolojik sorunlarının çözümünde manuel sandalye masajı kolay, ucuz ve etkili bir yöntem olarak tercih edilebilir. 260 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir HUZUREVLERĠNDE KALAN YAġLILARIN SAĞLIK VE FONKSĠYONEL DURUMLARI ĠLE YAġAM KALĠTELERĠNĠN ĠNCELENMESĠ (Bildiri no:328; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1330 1630; Ana Salon; Geriatrik sorunlar ve SYK) *Pınar R, **Oğuz S, **KurtuluĢ Z, ***Çil A, ****Yıldız H, **Sert H, **Erdoğan Z; * Yeditepe Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, HemĢirelik ve Sağlık Hizmetleri Bölümü, Ġstanbul ** Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, HemĢirelik Bölümü, Ġstanbul *** Uludağ Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu, Bursa **** Kırklareli Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu, Kırklareli Amaç: Huzurevlerinde kalan yaĢlıların sağlık ve fonksiyonel durumları ile yaĢam kalitelerini incelemektir. Gereç Ve Yöntem: Örneklemi 283 yaĢlı birey oluĢturmuĢtur. Veriler Genel Bilgi Formu (GBF), YaĢam Aktiviteleri Formu (YAF), SF-36 YaĢam Kalitesi Ölçeği (SF-36), Mini Mental Durum Değerlendirme Formu (MMDD), Geriatrik Depresyon Skalası (GDS) ve Mini Nutrisyonel Değerlendirme Formu (MND) ile toplanmıĢtır. GBF sosyo-demografik özellikleri içermektedir. YAF ile bireylerin günlük yaĢam aktivitelerini gerçekleĢtirirken ne derece bağımlı ve bağımsız oldukları belirlenebilmektedir; formdan alınabilecek en yüksek puan 45 olup, yüksek puanlar bireyin aktiviteleri güçlük yaĢamadan gerçekleĢtirebildiğini gösterir. SF-36 ile yaĢam kalitesi global olarak ölçülebildiği gibi, iki ana boyut (mental ve fiziksel) ve 8 alt boyutta da (fiziksel fonksiyon, sosyal fonksiyon, fiziksel rol, emosyonel rol, mental sağlık, zindelik/yorgunluk, ağrı, genel sağlık anlayıĢı) değerlendirilebilir. Her bir boyutun puanı 0 ile 100 arasında değiĢir; puan arttıkça yaĢam kalitesi artar. MMDD ile biliĢsel fonksiyonlar değerlendirilebilir; alınan 24 puan demans eğilimini gösterir. GDS ile depresyona yatkınlık belirlenebilir; bunun için negatif puanlamaya sahip GDS puanının ≥11 olması gerekir. MND ile malnutrisyon ya da risk altındaki bireyler belirlenebilir. Verilerin SPSS 10.0 programı kullanılarak yüzdelik dağılımlar, ki-kare, t testi ve Pearson korelasyon testi ile değerlendirilmiĢtir. Bulgular: YaĢ ortalaması 75.9 olan bireylerin, %57.6‘sı erkek, %76.3‘ü en az bir kronik hastalığa, %26.9‘u en az bir özüre sahip olup, %4.2‘si protez kullanmakta, ortalama 5 yıldır huzurevinde kalmaktadır. Bireylerin ortalama yaĢam aktiviteleri puanı 42.7 olup, en bağımsız oldukları aktiviteler tuvalet ihtiyacını giderme ve kontinans (%98.9); en bağımlı oldukları aktivite ise yemek hazırlamadır (%9.4). Ortalama yaĢam kalitesi (YK) puanı 68.5, fiziksel boyut puanı 67.3, mental boyut puanı 69.7‘dir. En yüksek YK alt boyut puanı sosyal fonksiyon alanında (86.1), en düĢük YK alt boyut puanı zindelik/yorgunluk alanındadır (53.5). YaĢlıların %32.9‘u demansa, %40‘ı depresyona eğilimlidir; %1.4‘ünde malnutrisyon mevcuttur, %14.5‘i malnutrisyon riski altındadır. Huzurevinde uzun süredir kalanlarda depresyona yatkınlık daha fazladır. Günlük yaĢam aktivitelerini bağımsız olarak gerçekleĢtirebilen bireylerin YK‘leri, biliĢsel fonksiyonları ve beslenme durumları daha iyi olup, bu grupta depresyona eğilim daha azdır. YK puanı ile beslenme durumu arasında pozitif anlamlı, depresyon puanı arasında negatif anlamlı iliĢki vardır. Yine biliĢsel fonksiyon puanı ile beslenme puanı arasında pozitif anlamlı, depresyon puanı arasında negatif anlamlı iliĢki vardır. Depresyona yatkınlık arttıkça beslenme durumu olumsuz yönde etkilenmektedir. Sonuç: Huzurevlerindeki yaĢlıların çoğunluğu günlük yaĢam aktivitelerini bağımsız olarak yapabilmektedir; en fazla puan yaĢam kalitesinin sosyal boyut puanından alınmıĢtır. Buna karĢın bu grubun %40‘ının depresyona eğilimli olması, %16‘sının malnutrisyon ya da malnutrisyon riski altında olması oldukça düĢündürücüdür. Bu bulgular ıĢığında huzurevlerinde kalan yaĢlıların fiziksel, ruhsal sağlık durumları ile birlikte fonksiyonel durumları ve yaĢam kalitelerinin de rutin olarak değerlendirilmesi, özetle değerlendirmede bütüncül bir yaklaĢımın izlenmesi önerilmiĢtir. 261 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir SPINE TANGO COMI ÖLÇEĞĠNĠN TÜRKÇEYE UYARLANMASI, KÜLTÜRLER ARASI UYUMUNUN, GEÇERLĠLLĠĞĠNĠN VE GÜVENĠLĠRLĠĞĠNĠN SINANMASI (Bildiri no:292; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1330 1630; Salon D; Ortopedi ve Omurga cerrahisinde SYK;) 1 Dr BaĢak CoĢkun, 1Prof Dr Haluk Berk, 2Anne F Mannion, 3Doç Dr Yücel Demiral, 3Hakan Baydur 1 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji AD, 2AFM Biomedical Research Consultancy,3Dokuz Eyül Üniversitesi Tıp Fak. Halk Sağlığı AD GiriĢ amaç: Dejeneratif omurga hastalıklarına yönelik yapılan cerrahi giriĢimlerle ilgili iki temel sorun vardır. Ġlk olarak dünyanın farklı bölgelerinde yapılan cerrahi giriĢim oranlarının farklı olması ve bunun biyolojik nedenlerle açıklanamaması endikasyonlar konusunda soru iĢaretleri oluĢturmaktadır. Ġkinci olarakta genelde ağrı ve disabilite nedeni ile yapılan bu giriĢimlerin hasta üzerindeki sonuçlarını fizik muayene, laboratuvar tahlilleri ve görüntüleme yöntemleri ile saptamak mümkün değildir. Bu yüzden omurga cerrahisi sonuçlarını değerlendirmede hasta tabanlı ölçekler önemlidir. Bu bilgiler çerçevesinde Avrupa Omurga Derneği Spine Tango adını verdiği, omurga cerrahlarının yaptıkları ameliyatları ve sonuçlarını kaydettikleri bir çevrimiçi kayıt sistemi geliĢtirmiĢtir. 2008 yılı raporuna göre 25000 hastanın verisinin girildiği bu sistemde cerrahlar tarafından doldurulan ameliyatlara iliĢkin verilerin girildiği formlara ek olarak COMI (Core outcome measures index) adı verilen bir hasta tabanlı ölçek kullanılmaktadır. Boyun ve bel bölgesi için sadece anatomik yerleĢim yerlerini belirten kelimelerin farklı olduğu iki form mevcuttur. Bu çalıĢmanın amacı bu ölçeğin Türkçe uyarlamasını ve güvenilirlik ve geçerlilik analizlerini yapmaktır. Yöntem: Bu amaçla ölçek iki farklı çevirmen tarafından Türkçeye çevrilmiĢ, ardından araĢtırmacılarında katıldığı bir uzlaĢı toplantısında ortak bir metin elde edilmiĢtir. Metin anadili Ġngilizce olan iki farklı çevirmen tarafından tekrar Ġngilizceye çevrilmiĢ, daha sonra tüm çevirmenlerle bir araya gelinerek tüm çeviriler incelenmiĢ ve ortak bir Türkçe metin elde edilmiĢtir. Bu metnin ön-testleri 46 hastayla yüz yüze görüĢülerek uygulanmıĢ ve bazı düzeltmeler yapılmıĢtır. Buraya kadar olan çalıĢma hem boyun hem de bel formu için uygulanmıĢtır. Daha sonra son hali verilen metin kısa form 36 (SF36), EQ5D, Oswestry disabilite endeksi (ODI) ile birlikte 74 dejeneratif lomber omurga rahatsızlığı olan hastaya posta ile yollanmıĢ, cevap veren 46 hastaya tekrar yollanmıĢtır. Bu 46 hastadan 30 tanesi ikinci bataryayı da doldurarak geri yollamıĢlardır. Bulgular: Elde edilen veriler üzerinde içsel tutarlık ölçümü için cronbach alfa değerleri (0,804) hesaplanmıĢtır. Test yeniden test analizi için intra-class korelasyon katsayıları hesaplanmıĢ 0,67 ila 0,90 arasında değerler elde edilmiĢtir. Yapı geçerliliğini göstermek için faktör analizi yapılmıĢ, bileĢen matrisinin en düĢük değeri 0,734, tek boyutlu yapının açıklayıcılığı %69,9 olarak hesaplanmıĢtır. Ölçeğin diğer ölçeklerle karĢılaĢtırılması için spearman korelasyon katsayıları hesaplanmıĢ, sonuçları istatiksel olarak anlamlı bulunmuĢtur. Bel problemi olan hastalar için geliĢtirilmiĢ olan ODI ile ölçeğimizin karĢılaĢtırılması için Kruskal Wallis testi uygulanmıĢ ve elde edilen değerlerin istatiksel olarak anlamlı olduğu görülmüĢtür. Sonuç: Sonuç olarak hazırladığımız Türkçe ―Spine Tango COMI Bel‖ ölçeğinin güvenilirliği ve geçerliliği gösterilmiĢ bir ölçek olarak Türkçe konuĢan bel hastalarında uygulanabilineceğini söyleyebiliriz. Hazırladığımız boyun formunun güvenilirlik ve geçerlilik çalıĢması da devam etmektedir. 262 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir BÖBREK TRANSPLANTASYONU OLAN HASTALARA VERĠLEN EĞĠTĠMĠN HASTALARIN YAġAM KALĠTESĠ ÜZERĠNE ETKĠSĠ (Bildiri no:309; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1630 1730; Ana Salon; Nefroloji ve SYK) Fadime YaĢar,* Fatma Kalaycı,* Aydın Dalgıç** *Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Transplantasyon Merkezi HemĢiresi, Ankara **Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Transplantasyon Merkezi Öğretim Üyesi, Ankara Amaç:Eğitimin, yaĢam kalitesi üzerine etkisini belirlemek. Yöntem: Örneklemi, Mayıs 2007-Mart 2008 tarihlerinde Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Transplantasyon Merkezinde yatan 20 eriĢkin hasta oluĢturur. Örneklem seçimine gidilmemiĢ, evren örneklemi oluĢturmuĢtur. Verilerde Hasta Bilgi Formu ve SF–36 YaĢam Kalitesi Ölçeği kullanılmıĢtır. SF36; fiziksel fonksiyon, fiziksel rol güçlüğü, ağrı, genel sağlık algısı, vitalite, sosyal fonksiyon, emosyonel rol güçlüğü ve ruhsal sağlık olmak üzere sağlığın 8 boyutunu 36 maddede incelenmiĢtir. Ölçekte 8 alt boyutun toplam puanı hesaplanır. 100 puan iyi sağlık, 0 puan kötü sağlık durumunu göstermektedir. Ameliyat öncesi eğitim verilmeden veri toplama formları uygulanmıĢ, ardından hasta eğitimi verilmiĢti, gereksinime göre 1-2 kez tekrarlanmıĢtır. Ameliyattan 3-4 gün sonra ve hasta taburcu olduktan 7 gün sonra formlar tekrar uygulanmıĢtır. Verilerin analizinde, SPSS 11.0 paket programın yanılma düzeyinde ortalama, tekrarlı ölçümlerde varyans analizi kullanılmıĢtır. Bulgular: Hastaların yaĢ ortalaması 36.05±11.06, beden kitle indeksi 24.42±4.94‘dir. %70‘i evli, %60‘ı ilk-ortaokul mezunu, %20‘si ev hanımı, %30‘u serbest meslek sahibidir. %60‘ı sigara içmemekte, %85‘inin sistemik hastalığı bulunmamakta, %75‘i Ģehirde yaĢamakta, %40‘ı emekli maaĢıyla geçinmektedir. Hastaların genel sağlık algısı alt boyutundan aldıkları yaĢam kalitesi puan ortalamaları eğitim öncesi 14.49±4.01 iken, ameliyat sonrası 17.10±2.85‘e, kontrole geldiğinde 18.75±3.51‘e yükselmiĢ, istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmıĢtır (p=0.0001). Fiziksel fonksiyon, fiziksel rol güçlüğü ve vitalite alt boyutundan aldıkları puanlarında eğitim öncesine göre ameliyat sonrası ve taburculuk sonrası kontrole geldiklerinde yükselme görülmüĢ, istatistiksel olarak anlamlı fark saptanamamıĢtır(p>0.05). Sonuç: Transplantasyon öncesinde verilen bireysel eğitimin ameliyat öncesinde, taburculuk sonrasında hastaların yaĢam kalitesi düzeyini yükselttiği saptanmıĢtır. Bu bağlamda transplantasyon hastalarına sistematik hasta eğitimlerinin verilmesinin önemi büyüktür. 263 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir SAĞLIĞI GELĠġTĠRĠCĠ YAġAM TARZI VE ÖZ ETKĠLĠLĠK YETERLĠLĠK DURUMUNUN SOSYOEKONOMĠK DURUM ĠLE ĠLĠġKĠSĠ (Bildiri no:310; 26 Mart 2010 Cuma; 13 30 1530; Salon D; Halk sağlığı / ĠĢ sağlığı ve SYK) Ferdane TaĢ Dr.Doğan Baran Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi Selçuk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Halk Sağlığı HemĢireliği Mezunu Amaç: Konya kent merkezinde sağlığı geliĢtirici yaĢam tarzı ve öz-etkililik-yeterlilik durumunun sosyoekonomik durum ile iliĢkisinin incelenmesi amacına yönelik olan araĢtırma kesitsel türdedir. Yöntem: AraĢtırmanın çalıĢma grubunu 18-64 yaĢ arası, okuryazar ve araĢtırmaya katılmayı kabul eden 248 kiĢi oluĢturmuĢtur. Verilerin toplanmasında bireylerin sosyoekonomik durumlarını değerlendirmek için bir anket formu, ―Sağlıklı YaĢam Biçimi DavranıĢları (SYBD) Ölçeği ve ―Öz-EtkililikYeterlik Ölçeği (ÖEYÖ)‖ kullanılmıĢtır. Veriler araĢtırmacı tarafından ev ziyaretleri ve yüz yüze görüĢme yöntemi ile toplanmıĢtır. Ġstatistiksel analizlerde sayı, yüzde, ortalama, standart sapma yanında Student t testi, Tek yönlü Varyans analizi (Anavo) ve Pearson‘s korelasyon analizi kullanılmıĢtır. Bulgular: Dul ve ayrı yaĢayan, eğitim düzeyi düĢük, doğum yeri köy olan, geniĢ ailede yaĢayan bireylerin ve sağlığını kötü+orta algılayanların SYBD benimsememe ve sürdürmemede risk grubu olduğu, yaĢın SYBD‘de önemli bir faktör olmadığı, hane reisinin ve annesinin eğitim düzeyi düĢük olan, yaĢadığı evin sahibi olmayan ve oda sayısı az olan evlerde yaĢayanların, geliri yoksulluk sınırının altında olan, ekonomik durumunu kötü olarak algılayanların, sınıfsal konumu mavi yakalı olan ve Karatay bölgesinde yaĢayanların SYBD‘ yi uygulama ve ÖEY yönünden dezavantajlı olduğu bulunmuĢtur. SYBD ve ÖEY puanları arasında çok zayıf-zayıf ya da orta derecede bir korelasyon olduğu saptanmıĢtır. Ġki bölge için elde edilen veriler incelendiğinde Konya kent merkezinde SYBD ve ÖEY yönünden sosyoekonomik eĢitsizlikler yaĢandığı sonucuna varılmıĢtır. Sonuç: Sosyoekonomik durumun SYBD ve ÖEY üzerine önemli etkiye sahip olduğu ve düĢük sosyoekonomik düzeydekilerin dezavantajlı olduğu sonucuna varılmıĢtır. Sağlığı geliĢtirmeye yönelik faaliyetlerde ÖEY yanında sosyoekonomik durumun göz önünde bulundurulması yararlı olacaktır. Anahtar Sözlükler: Sağlıklı yaĢam biçimi davranıĢları; öz etkililik yeterlilik; sosyoekonomik durum; yetiĢkinler. 264 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir DĠYABETĠK HASTALARDA CĠNSEL DĠSFONKSĠYONUN DEĞERLENDĠRĠLMESĠ (Bildiri no:378; 26 Mart 2010 Cuma; 15 30 1730; Salon B; Üroloji ve Üro-onkolojide SYK) Öğr. Gör. Dr. Hicran Yıldız*, Prof. Dr. Rukiye Pınar** *Uludağ Üniversitesi Sağlık Yüksek Okulu, Bursa **Yeditepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi HemĢirelik Bölümü/Ġstanbul GiriĢ Diyabetin çok sayıda tıbbi, psikolojik ve cinsel fonksiyon bozukluklarına neden olduğu bilinmektedir. Erkeklerdeki cinsel fonlsiyon bozukluğu iyi tanımlanmıĢ bir diyabet komplikasyonudur. Kadınlarda diyabetik komplikasyonların geliĢimi için aynı risk varolmasına rağmen, diyabetik kadınlarda cinsel sorunlara klinik araĢtırma ve uygulamalarda daha az dikkat çekilmiĢtir. Diyabetik kadınlarda cinsel fonksiyonların etkilenmediği sıklıkla ileri sürülmesine rağmen biz diyabetli kadınlarda (erkeklerle karĢılaĢtırarak) da cinsel disfonksiyonun arttığı hipotezini kurduk. Bu araĢtırma, diyabetli hastalarda cinsel disfonksiyon (CD) prevalansını ve bunu etkileyen faktörleri belirlemek amacıyla yapılmıĢtır. Gereç Ve Yöntem AraĢtırmanın örneklemini diyabetli 274 hasta (147 kadın ve 127 erkek) oluĢturmuĢtur. Veriler, sosyodemografik özellikleri ve risk faktörlerini içeren genel bilgi formu, Kadın Cinsel Fonksiyon Ġndeksi (FSFI), Ereksiyon ĠĢlevi Uluslararası Değerlendirme Formu (IIEF), YaĢam Kalitesi Ölçeği (SF-36), Depresyon Ölçeği, Copersmith Benlik Saygısı Ölçeği ve Beden Ġmajı ölçeği ile toplanmıĢtır. Bulgular ÇalıĢmamızda kadınların %54.4‘ünde CD, erkeklerin %48‘inde CD saptanmıĢtır. Kadınlarda en fazla etkilenen cinsel alan istek (%42.2) ve uyarılma (%35.4), en az etkilenen alan ağrı (%12.9)‘dır. Erkeklerde en fazla etkilenen alan erektil fonksiyon (%33.1) ve iliĢki tatmini (%29.1), en az etkilenen alan cinsel istek (%6.3)‘tir. Erkek olguların %42.6‘sında hafif, %42.6‘sında orta, %14.8‘inde ağır derecede erektil disfonksiyon (ED) saptanmıĢtır. Olgularda yaĢ, öğrenim seviyesi, obezite, hipertansiyon, menopoz, HbA1c ve LDL düzeyleri, diyabet süresi, kullanılan ilaçlar, retinopati, vaskülopati, nefropati, diyabetli ayak gibi faktörlerin CD oluĢumunu etkilediği saptanmıĢtır. CD‘u olan kadın olgularda yaĢam kalitesinin tüm alt boyut puanları, erkek olgularda ise ağrı hariç tüm yaĢam kalitesi alt boyut puanları düĢüktür. CD‘u olan kadın olgularda depresyon ve benlik saygısı; erkek olgularda ise depresyon ve beden imajı daha düĢüktür. Sonuç Hem metabolik hem de psikososyal faktörler CD‘yi etkilemektedir. Bu nedenle diyabetli hastalarda CD değerlendirilirken metabolik faktörlerle birlikte psikososyal faktörler de ele alınmalıdır. Anahtar Kelimeler: Cinsel disfonksiyon, yaĢam kalitesi, beden imajı, benlik saygısı, hazırlayıcı faktörler 265 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir BALIKESĠR’DE BĠRĠNCĠ VE ĠKĠNCĠ BASAMAK SAĞLIK KURUMLARINDA BEL AĞRISI OLAN HEMġĠRELERDE YETĠ YĠTĠMĠNE ETKĠ EDEN ETMENLER (Bildiri no:384; 26 Mart 2010 Cuma; 1330 1530; Salon D; Halk sağlığı / ĠĢ sağlığı ve SYK) Mph.Yeliz Mercan Balıkesir Devlet Hastanesi Balıkesir, Doç.Dr. Pınar Erbay Dündar Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Manisa. Amaç: Balıkesir‘de birinci ve ikinci basamak sağlık kurumlarında çalıĢan ve son bir ay içinde bel ağrısı Ģikayeti olan hemĢirelerde, yeti yitimi düzeyini ve bunu etkileyen faktörleri saptamak amaçlanmıĢtır. Yöntem: AraĢtırmada örneklem seçimi yapılmamıĢ, kent merkezindeki tüm sağlık ocakları (16) ve iki hastanede çalıĢan hemĢirelerin tümü araĢtırma kapsamına alınmıĢtır ( n= 619). AraĢtırmanın katılım oranı %84.9‘ dur. AraĢtırma, son bir ay içinde bel ağrısı olan 211 hemĢire ile yürütülmüĢtür. AraĢtırmada araĢtırmacı tarafından geliĢtirilen anket ve Kısa Yeti Yitimi Anketi kullanılmıĢtır. AraĢtırmanın verileri yüz yüze görüĢme tekniği ile toplanmıĢtır. Veriler SPSS 11.5 ile değerlendirilmiĢtir. AraĢtırmanın analizinde; sayı-yüzde dağılımı ki kare analizi, lojistik regresyon analizi uygulanmıĢtır. Bulgular: AraĢtırma grubunun yaĢ ortalaması 35.6±5.7‘dır. HemĢirelerin %87.7‘si evli, %90.5‘i çekirdek aileye sahip, %69.2‘si ön lisans mezunudur. Ortalama çalıĢma süresi 15.9 ± 5.9 yıl, %55.9‘u hastanede çalıĢmaktadır. AraĢtırma grubunun % 95‘inin düzenli bir spor yapmadığı, % 55.5‘inin beden kitle indeksinin 25.0‘ın altında olduğu, %39.2‘sinin sigara içtiği belirlenmiĢtir. HemĢirelerin %60.5‘i iĢ doyumunu iyi, %57.1‘i genel sağlık algısını orta olarak ifade etmiĢlerdir. AraĢtırma grubunun yeti yitimi prevalansı % 82.5‘dir. Yeti yitimi düzeylerine göre incelendiğinde yeti yitimi yok, hafif, orta ve ağır olanlar sırasıyla; %17.5, %24.6, %32.7, %25.1 olarak belirlenmiĢtir. Yeti yitimi prevalansının tek değiĢkenli risk analizinde; 35 yaĢ ve üstünde olmak [2.2 (1.1-4.7)], hastanede çalıĢmak [2.1 (1.14.3)], genel sağlık algısının iyi [2.5 (1.1-5.3)] ve orta (p=0.000) düzeyde olması risk faktörü olarak belirlenmiĢtir. ĠĢ yaĢantısında uzun süre ayakta kalmak [2.6 (1.2-5.5)], ev yaĢantısında sıklıkla bir obje kaldırmak ya da tutmak [2.3 (1.1-5.0)], uzun yol yürümek [2.4 (1.1-5.0)] ve ev yaĢantısında uzun süre oturarak çalıĢmak [0.3 (0.1-0.8)] yeti yitimi prevalansı için risk faktörüdür. ĠĢ ve ev yaĢantısında sık öne doğru eğilme, statik iĢ postürü, tekrarlayıcı ve zorlayıcı hareketler, itme/ çekme hareketleri, elinde yükle basamak yokuĢ inme/ çıkma ile yeti yitimi arasında anlamlı bir iliĢki belirlenmemiĢtir. Çok değiĢkenli risk analizi sonucunda; son bir ay içinde bel ağrısı yaĢayan hemĢirelerde iĢ yaĢantısında uzun süre ayakta kalmanın [2.3 (1.1-5.4)] ve ev yaĢantısında uzun süre oturarak çalıĢmanın [0.3 (0.10.7)] yeti yitimi için risk faktörü oluĢturduğu saptanmıĢtır. Sonuç: AraĢtırmada son bir ay içinde bel ağrısı olan hemĢirelerin yeti yitimi prevalansı yüksek bulunmuĢtur. HemĢirelerin iĢ yerinde ve ev yaĢantısında maruz kaldığı riskli postürler yeti yitimini etkilemektedir. ÇalıĢma ortamının ergonomik hale getirilmesi ve çalıĢan sağlığını korumak için verilecek eğitimler yeti yitimi düzeyinde iyileĢme sağlayacaktır. 266 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir POSTOPERATĠF KEMORADYOTERAPĠ UYGULANMĠġ REKTUM KANSERLĠ GEÇ DÖNEM YAN ETKĠLERĠN VE YAġAM KALĠTESĠNĠN DEĞERLENDĠRĠLDĠĞĠ ÇOK MERKEZLĠ KLĠNĠK ÇALĠġMA: TÜRK ONKOLOJĠ GRUBU (TOG) YAN ETKĠLER VE GASTROĠNTESTĠNAL KANSERLER ALT ÇALĠġMA GRUBU ORTAK PROJESĠ (Bildiri no:403; 27 Mart 2010 Cumartesi; 1330 1630; Ana Salon; Geriatrik sorunlar ve SYK)) Geriyatri - Kronik Hastalıklar 1-Doç.Dr.Diclehan Kılıç-Gazi Üni. Tıp Fak., Radyasyon Onkolojisi Anabilim Dalı, Ankara 2- Doç.Dr.Deniz Yalman-Ege Ün. Tıp Fak., Radyasyon Onkolojisi Anabilim Dalı, Ġzmir 3- Doç.Dr.Görkem Aksu-Kocaeli Üni. Tıp Fak., Radyasyon Onkolojisi Anabilim Dalı, Ġzmit 4- Uzm.Dr.Beste Atasoy-Marmara Üni. Tıp Fak., Radyasyon Onkolojisi Anabilim Dalı, Ġstanbul 5- Yard.Doç.Dr. ġefik Ġğdem- Ġstanbul Bilim Üni. Radyasyon Onkolojisi Anabilim Dalı, Ġstanbul Amaç: Lokal ileri evre rektum kanserli olgularda postoperatif KRTnin yan etkileri detaylı bilinmesine rağmen bu yan etkilerin detaylı dökümantasyonunun yapıldığı ve yaĢam kalitesi üzerine etkisinin değerlendirildiği yeterli veri mevcut değildir. ÇalıĢmamızda Türkiye‘nin farklı bölgelerindeki merkezlerde postoperatif KRT uygulanan ve hastalıksız takipte olan olgularda geç dönem yan etkilerin sıklığı, yaĢam kalitesi durumu ve birbirleriyle iliĢkisi değerlendirilmiĢtir. Gereç ve Yöntem:Lokal ileri evre (T3-4 veya N+) kolorektal kanser tanısıyla Türk Onkoloji Grubu (TOG)- Yan Etki ve GIS alt çalıĢma gruplarına üye 5 merkezden postoperatif KRT uygulanarak en az 1 yıldır hastalıksız olan 230 olgu çalıĢmaya dahil edildi. Hasta karakteristikleri olarak demografik bilgiler, cerrahi ve KRT detayları, takip süreleri dosya kayıtlarından güncellendi. Doktorları tarafından RTOG ve LENT-SOMA rektum ve mesane skorlaması yapıldı. EORTC QLQ C30 VE CR38 Türkçe yaĢam kalitesi formlarının hastalar tarafından doldurulması istendi. Ġlgili yaĢam kalitesi skorları skorlama el kitabına uygun olarak hesaplandı. Her bir parametrenin 0-100 arası skoru vardır. Fonksiyonel skaladaki yüksek skor iyi sağlık durumunu gösterirken toksisite skalasındaki yüksek skor semptomun fazlalalığını göstermektedir. Ġstatiksel analizlerde ki-kare, Mann Whitney U ve Kruskal Wallis testleri kullanılmıĢtır. Bulgular: Olguların %48‘i kadın olup medyan yaĢ 54 idi. RT megavoltaj enerji ile tüm pelvise medyan 50.4 Gy olacak Ģeklide uygulandı. 5-FU tabanlı KT rejiminin sıklıkla 1.kürü ile (1-3.kür) eĢ zamanlı olarak RT baĢlatıldı.RTOG ve LENT-SOMA skorları uzun takipli olgularda ve APR uygulananlarda daha yüksek bulundu. Medyan global sağlık durumu 80 idi. C30 modülü fonksiyon skalasında rol fonksiyon durumu en yüksek, emosyonel fonksiyon durumu en düĢük skora sahipti. En yüksek semptom skoru halsizlik parametresindeydi. CR38 modülüne göre seksüel problemler, kolostomi problemleri ve idrar sorunları en yüksek skora sahipti. Fiziksel, rol, emosyonel ve sosyal fonksiyon durumu, vücut imajı, gelecek beklentisi, üriner sistem ve kolostomi problemleri LAR uygulanan olgulara kıyasla APR uygulananlarda bozuk olarak saptandı. Uzun takipli olgularda global sağlık durumu, rol fonksiyonu daha bozuk olarak saptandı. Gelecek beklentisi ve seksüel zevk alma erkeklerde daha iyi bulundu. LENT-SOMA skorlamasının RTOG‘ye kıyasla yaĢam kalitesindeki değiĢiklikleri öngörmede daha etkin olduğu bulundu. Sonuç: Postoperatif KRT uygulanan lokal ileri evre rektum kanserli olgularda toksisite ve yaĢam kalitesini belirleyen en önemli değiĢkenler cerrahi tipi ve takip süresi olarak saptandı. Özellikle APR sonrası tedavi uygulanan olgularda, sosyal ve tıbbi destek tedavi yapılanmaları ve bu konuda sağlık personeli-hasta-hasta yakınına yönelik eğitim programlarına ciddi ihtiyaç olduğu aĢikardır. *21-25 Nisan 2010‘da düzenlenecek olan 9. Ulusal Radyasyon Onkolojisi Kongresi‘ne de bildiri olarak gönderilmiĢtir. 267 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir HUZUREVĠNDE YAġAYAN BĠREYLERĠN YAġ VE CĠNSĠYETLERĠNE GÖRE YAġAM KALĠTELERĠNĠN DEĞERLENDĠRĠLMESĠ (Bildiri no:421; 27 Mart 2010 Cumartesi; 13 30 1630; Ana Salon; Geriatrik sorunlar ve SYK) *Arzu Erkoç, *Latife UtaĢ Akhan, **Birsen Yürügen, ***Özlem DemirbaĢ *Haliç Üniversitesi, HemĢirelik Yüksekokulu **Haliç Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Yüksekokulu ***Haliç Üniversitesi, HemĢirelik Yüksekoukulu (öğrenci) GiriĢ: YaĢlılık önüne geçilmesi mümkün olmayan bir süreçtir. 65 yaĢın üzerindeki bireyler yaĢlı olarak adlandırılır ve geriatrik yaĢ grubu olarak kabul edilir. Bu süreç boyunca yaĢlanma ile birlikte biyolojik ve sosyal sorunların ortaya çıkmasına bağlı olarak yaĢam kalitesini etkileyen bazı değiĢiklikler meydana gelebilir. O nedenle yaĢam kalitesi insan hayatını tüm yönleriyle değerlendirmeyi amaçlayan geniĢ kapsamlı bir kavramdır. Ülkemizde yaĢlılara sunulan hizmetlerin kalitesini geliĢtirme ve değerlendirmede yaĢam kalitesi açısından huzurevleri önemli yer bir yer tutmaktadır. Amaç: Huzurevinde yaĢayan yaĢlı bireylerin yaĢ ve cinsiyetlerine göre yaĢam kalitelerinin belirlenmesi amacı ile yapıldı. Yöntem: ÇalıĢmamız Ġstanbul il sınırları içinde rastgele seçilmiĢ üç farklı özel huzurevinde pilot çalıĢma olarak yapıldı. Veri toplama aracı olarak araĢtırmacılar tarafından oluĢturulan Bilgi Formu ile Özyılkan ve arkadaĢları (1995) tarafından soruların yapı geçerliliği yapılmıĢ Rolls-Royce Modeli YaĢam Kalitesi Skalası kullanıldı. ÇalıĢmaya katılmayı kabul eden ve iletiĢime açık 56 birey ile birebir görüĢülerek anket uygulandı. Verilerin istatistiği bilgisayar ortamında frekans analizi ve Kruskal-Wallis varyans analizi yapılarak değerlendirildi. Bulgular: ÇalıĢmamıza 56 birey katıldı. Bireylerin 34‘ü (%60,7) kadın, 22‘si (%39,3) erkekti. YaĢ dağılımlarına bakıldığında 12‘si (%21,5) 60-70 yaĢ grubunda, 21‘i (%37,6) 71-80 yaĢ grubunda ve 23‘ü (%40,9) 81-91 yaĢ grubundaydı. YaĢ ortalaması ise 77,83‘tü. YaĢa göre yaĢam kalitesi skalası puan ortalaması 180 olarak bulundu. Cinsiyete göre bakıldığında yaĢam kalitesi skalası puan ortalaması kadınlarda 108,26 iken erkeklerde 118,63 olarak saptandı. Erkek bireylerin kadınlara göre yaĢam kaliteleri anlamlı derecede yüksek bulundu (p<0,05). Ölçekten elde edilen toplam puan 113 olarak bulundu. Sonuç ve Öneri: YaĢam kalitesi puan ortalamaları ile cinsiyet arasında istatiksel olarak anlamlı bir iliĢki olduğu ve kadın bireylerin, yaĢam kalitesi skalası puan ortalamalarının erkek bireylere göre düĢük olduğu bulundu. Huzurevinde yaĢayan yaĢlı bireylerin yaĢ ortalamaları arttıkça yaĢam kalitesi skalası puan ortalamalarının düĢtüğü saptanmıĢtır. Bu konuda daha geniĢ bir örneklem sayısı ile çalıĢma yapılması önerilir. Anahtar kelimeler: YaĢlı birey, yaĢam kalitesi, huzurevi 268 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir YAZAR DĠZĠNĠ A Kemal Erdemoğlu, 158 A. J. Saraç, 228, 252 Adalet Kutlu, 244 Adem Köşlü, 196 Ahmet Can Bilgin, 50 Ahmet Dursun, 236 Ahmet Keskinoğlu, 240, 241 Ahmet Öztürk, 176, 242 Alper Özbakkaloğlu, 244 Altan Şahin, 100, 233, 234, 239 Andrew Y Finlay, 131 Anne F Mannion, 262 Argün M, 180 Arzu Erkoç, 268 Arzu YILDIRIM, 179 Arzu Yorgancıoğlu, 85 Asiye Kartal, 210 Asuman Uğurlu Yıldız, 182 Aydan Özbay, 177 Aydın Akar, 246, 248 Aydın Akar2, 247 Aydın Dalgıç, 263 Ayfer Ekim, 225 Aygül Topçu, 222 Aysel Özdemir, 223 Ayşe A. Küçükdeveci, 61 Ayşe Çil Akıncı, 46 Ayşe Ferda Ocakcı, 225 Ayten Taşpınar, 231 Başak Coşkun, 262 Belgin AKIN, 199 Beste Atasoy, 267 Beyhan Cengiz Özyurt, 246, 247, 248 Birsen Yürügen, 268 Birsen YÜRÜGEN, 243 Burhanettin IŞIKLI, 183 Bülent Atilla, 173 Bülent Bütün, 209 Caner Kabasakal, 240, 241 Canfeza Sezgin, 167 Cemal Bilaç, 134 Cemalettin Ayık, 246, 247, 248 Cemil Gürgün, 192 Cengiz KIRMAZ, 72 Cengiz Utaş, 242 Cevad Şekuri, 140, 193 Ciğdem Asena Dogramacı, 250 Çağlayan Üçpınar, 232 Çil A, 261 Demet Ünalan, 176 Deniz Doğan, 236 Deniz Yalman, 267 Derya SEVER, 190 Diclehan Kılıç, 267 Diclehan KILIÇ, 229, 230 Didem Didar Balcı, 250, 251 Dilek ASLAN, 102 Dilek Can, 240, 241 Dilek Çeçen, 244 Dilek Ergin, 245 Doğan FİDAN, 55 Duygu OFLUOĞLU, 238 Ebru Çelik, 250 Elvan Erhan, 101 Emel Lülecioğlu, 191 Emel Yılmaz, 192, 193, 244 Emel Yiğen, 225 Emine Arslan, 237 Emine SÖZEN, 257 Emrah Cengiz, 237 Ercan Özyıldırım, 237 Erden Kılıç, 170 Erdoğan Z, 261 Ergün Öksüz, 249 Erhan Eser, 29, 193, 215, 218, 219, 237, 244, 245, 246, 247, 248, 253 Erkin Serdaroğlu, 240 Evrim Arslan, 213 F. Cankat Tulunay, 217 Fadime Yaşar, 263 Fatma Kalaycı, 263 Fatma Mutlubaş Özsan, 240 Ferdane Taş, 264 Ferdane Taş Koçoğlu, 199 Ferhan Soyuer, 176 Filiz Özkan, 220 Füsun Afşar, 38, 189, 260 G. Akgöl, 228, 252 Gonca Mumcu, 64, 196, 200, 201, 202, 203, 204, 205, 206, 207 Gonca MUMCU, 238 Gökhan Toktaş, 91 Görkem Aksu, 267 Gözde Dalan, 43 Gülay Ok, 214, 215 Gülçin Bermek, 227 Güldal Büyükdamgacı, 48 Gülendam HAKVERDİOĞLU YÖNT, 208 Gülseren Ç.Tunç, 223 Gülşah Çiftçioğlu, 237 Günay Saka, 213 Hakan Baydur, 82, 237, 262 Hakan Ergün, 217 Hakan Kültürsay, 192, 193 269 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir Hakkı TANYERİ, 238 Haldun Soygür, 217 Hale Cimilli, 196, 200, 201, 203, 204, 205, 206, 207 Hale Sur, 207 Halit Işık, 237 Haluk Berk, 262 Handan Zincir, 220 Handan ZİNCİR, 190 Haner Direskeneli, 200, 201, 202 Hasan Hüseyin Eker, 191 Hasan YÜKSEL, 65 Hatice Karabacak, 237 Hatice Karabuğa, 194, 195 Hatice Mavioğlu, 159 Havva Öz, 187 Havva Soybaş, 237 Hicran Yıldız, 35, 216, 223, 265 Hülya Akkuş, 237 Hüseyin Daşçı, 214 Hüsniye ÇALIŞIR, 121 Işıl Bulut, 149 İbrahim Türe, 253 İdil Tekin, 214, 215 idil Tekin Mirzai, 97 İlknur Kıvanç Altunay, 196 İnci Kavlu, 184 İnci Oktay, 203 İnci PARLAKTUNA, 183 İpek Akil, 143, 253 K. Nas, 228, 252 K.Derya Beydağ, 226 Kadriye Peker, 227 Kamil ÇAM, 90 Kartal A, 211, 212 Koray Erbüyün, 214, 215 Kurtuluş Z, 261 Kuzu Kurban N, 211, 212 L. Cerrahoğlu, 228, 252 Latife Utaş Akhan, 268 Levent Aydın, 239 Leyla KHORSHID, 208 M. T. Duruöz, 228, 252 Mahmut Argün, 178, 181, 242 Makbule Uzer, 233, 234 Mehdi ZOGHİ, 135 Mehmet Ali Kurçer, 177, 182 Mehmet Can UĞUR, 254 Mehmet Demir, 236 Mehmet Kantar, 128, 245 Mehmet OĞUZ, 229 Mehmet Zencir, 210 Mehtap Kızılkaya, 226 Melih Kaan Sözmen, 81 Meltem KORAY, 238 Meral Kurt Durmuş, 222 Meral Türk Soyer, 218, 219 Murat Hayri Sipahioğlu, 242 Mustafa Bak, 241 Mustafa Taşdemir, 191 Müge AKMANSU, 230 Nalan Çelebi, 233, 234 Nazmiye ÇIRAY GÜNDÜZOĞLU, 255 Necla Buyan, 145 Neil K. Aaronson, 26, 34 Nejat Aksu, 241 Neriman Akansel, 223 Neriman Zengin, 185, 186 Neşe Çelebisoy, 157 Nevin Kartal, 204, 205 Nevin Kuzu Kurban, 40, 210 Nevsun Inanc, 200, 201 Nilgün EROL, 243 Nilüfer Bora, 203 Nur Sisman, 200, 201, 206 Nur Şişman, 203, 204, 205, 207 Nuran Akdemir, 235 Nurhan Döner, 196 Nursen Bolsoy, 231 Nursen Palaz, 198 Oğuz Mertoğlu, 95 Oğuz S, 261 Okan Ermiş, 236 Orhan Kara, 241 Orhan Vural, 237 Ömer Aydemir, 28, 214, 217, 246, 247, 248 Önder Yavaşcan, 240 Özen Önen Sertöz, 27 Özge Yılmaz, 74 Özgü Kesmezacar, 222 Özlem Demirbaş, 268 Özlem Öztürk, 225 Öznur USTA YEŞİLBALKAN, 163 Papatya* KARAKURT, 179 Pembe KESKİNOĞLU, 109 Pınar Erbay Dündar, 221, 224, 266 Pınar R, 261 R. Çevik, 228, 252 Rabia Ekti Genç, 56 Rabia HACIHASANOĞLU, 179 Rabia SAĞLAM, 179 Rezzan GÜNAYDIN, 105 Rukiye Numanoğlu Tekin, 249 Rukiye Pınar, 184, 185, 186, 187, 188, 189, 194, 197, 198, 216, 259, 260, 265 Rukiye Pinar, 195 270 3.Ulusal Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 25-27 Mart 2010, AKM, İzmir S. Özgöçmen, 228, 252 Salih Pay, 202 Saliha Altıparmak, 218, 219 Sarp Üner, 236 Selma Kahraman, 220 Selmin Şenol, 117, 231 Selmin ŞENOL, 257 Sema Çifci, 213 Semra Karataş, 215 Senem Demirci, 160 Serap ÖZER, 135 Serap Öztürkcan, 133 Sermin Kesebir, 217 Serol Deveci, 246, 247, 248 Sert H, 261 Sevgi Mir, 240, 241 Sevin Başer, 76 Sibel Çubukçu Fırat, 209 Simten Malhan, 52, 249 Sipahioğlu MH, 180 Sultan Eser, 113, 246, 247, 248 Şafak Taner Gürsoy, 218, 219 Şahiner T, 211, 212 Şebnem Yılmaz, 129 Şefik İğdem, 267 Şenol V, 180 Şerefnur Öztürk, 155 Tacettin İnandı, 250, 251 Tacettin İNANDI, 179 Tuğçe Özkapu, 237 Tülay Lağarlı, 237 Tülin Ergun, 200, 201 Türker Şahiner, 210 U. Koşan, 228, 252 Ufuk Solak, 130 Ute Richarz, 239 Ü. Gürbüz Uçar, 252 Ü. Gürbüz Uçar, 228 Ülkü Aypar, 233, 234 Ülkü Gürbüz Uçar, 209 Ümit Karacayli, 202, 204 Ümit Karaçaylı, 64, 200, 203, 206, 207 Ümit Karaçayli, 205 Vacide Aşık, 188 Vasfiye Değer, 213 Vedat Hamuryudan, 197, 259 Veli Akkurt, 237 Vesile Şenol, 181, 242 Vesile ŞENOL, 178 Yasemin Dumlupınar, 233, 234 Yeliz Akkuş, 235 Yeliz Mercan, 221, 224, 266 Yıldız H, 261 Yücel Demiral, 262 Yücel PAK, 229, 230 Zeliha Kaya Erten, 220 Zeliha Ural, 253 Zencir M, 211, 212 Zeynep Erdoğan, 197, 259 Zuhal Tuğutlu, 223 271
© Copyright 2025